KAFFED’in “TÜRKİYE-SURİYE SAVAŞI VE ÇERKESLER HAKKINDA” DİYE BİLDİRİ YAYINLAMASI AKILLICA OLUR MU?

Dr. MEŞFEŞ’Ü Necdet Hatam

Prof. Ahemed İnam’ın “Anlamaktan Kormak” başlıklı yazısını yıllarca önce CC’de paylaşmış, 2012 de çıkan “Anılara Dolanık Yürümek” adlı kitabıma da almıştım. ( http://www.circassiancenter.com/cc-turkiye/yorum/nh/177_anlamaktan.htm )

“Kişi anlamaktan korkar mı?” dediğinizi duyar gibiyim. Ben de öyle düşünmüştüm başlığı okuduğumda. Ancak yazıyı okuyup içselleştirdiğinizde kavrıyorsunuz, kişilerin, anladıklarında kabul etmek zorunda kalacakları için anlamaktan korktuklarını, anlamadıklarını ya da anlamazdan geldiklerini…

Peki, eleştirilerimizi, sorunumuza yaklaşımımızı anladıklarında neyi kabul etmek zorunda kalacak kendilerini herkesten daha şeffaf, daha doğru, daha yiğit daha… sanan KAFFED yönetimi? Elbet kendilerini olduklarından çok daha farklı satmaya çalıştıklarını.

Daha önceki paylaşımlarımda da örneklemiştim, hiç şeffaf olmadıkları halde şeffaf olduklarını yineleyip durduklarını. Sıkça gerçekleri ters yüz ettikleri halde, her koşulda doğruları savunur gibi yaptıklarını. Anavatandaki gelişmeleri izlemedikleri halde, çok yakından izliyormuş gibi genel kurullarda konuştuklarını. DÇB üyeliği konusunda paçavra değerindeki kağıtları, tüm uyarılarımıza karşın kendi deyimleri ile Gobbels gibi güvenilir belgelermiş gibi sunmaktan usanmayışlarını. Çerkes Haklarını sadece Rusya Federasyonu ile ilişkili olduğu ölçüde dile getirdikleri halde, her ülkede savunacaklarını söyleyip durduklarını.

Peki, yiğitlerimizin, KAFFED olağanüstü genel kurulunda hem tüzük hem de DÇB üyeliği konularında aldıkları büyük yenilgiye karşın “bir seçenek olarak” görevi bırakmamış olmalarına ne dersiniz? Sadece bu olay bile ne kadar omurgalı olduklarını sorgulamayı gerektirmiyor mu?

Bilinen bir konudur, gömlekte ilk düğme yanlış iliklendiğinde sonrakiler de yerini bulamayacaktır. DÇB’nin Ukrayna konusundaki tutumunu eleştiren son açıklamaları da bizce, daha önceki sayısız yanlışları gibi, KAFFED’in ilk düğmeyi yanlış iliklemiş olmalarının bir sonucu ve çifte startlarının bir kanıtıdır.

“Rusya – Ukrayna Savaşı ve Çerkesler Hakkında” diye başlamışlar örneğin.

Ben de soruyorum: Ey KAFFED Genel Başkanı ve şürekası (yani ortakları) siz bu güne kadar TC’nin Irak’taki, Suriye’deki harekatları için “Türkiye-Suriye Savaşı ve Çerkesler Hakkında” başlığı ile bir açıklamada bulundunuz mu? Oysa durum birbirinin aynı değil mi?  Kimi odaklar Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’ya saldırdığını dile getirseler de RF bunu “özel harekat” olarak adlandırmıyor mu? Benzer şekilde TC’nin yakın doğudaki harekatlarını saldırı, savaş olarak değerlendiren politikler, ülkeler yok mu? Vatandaşı olduğunuz ülkenin, beka sorunu olarak gördüğü harekatı doğal bulup, Rusya Federasyonu’nun beka sorunu gördüğü harekatı “saldırı, savaş” olarak nitelemek çifte standart değil mi?

Yanlış iliklenen ilk düğme mi ne?

Anavatandaki Çerkeslerin Rusya Federasyonu vatandaşı olduklarını, vatandaşların hakları gibi, görev ve sorumlulukları olduğunu da bilmezden gelmek. Bulundukları hiçbir ülkede Çerkeslere verilmeyen hakları anayasal güvenceye alan RF’nun, sunduklarından alabildiğine yararlanmayı hakkımız görmek ama sorumlulukları yerine getirmeyi yanlış bulmak. Söyler misiniz bu yaklaşım doğruluğun hangi çeşidine girer?…

“Savaşla birlikte anavatanda kimi hareketlenmeler ve çağrılar gün yüzüne çıktı. Anavatanını terk etmek durumunda kalan bazı Çerkes aktivistler Avrupa’da örgütlenerek savaş karşıtı çağrılar yapmaya başladılar.” diyorsunuz.

Durum ciddileşti biz de biraz daha ciddileşelim.

Bir kez “aktivistin” kökeninin Çerkes olması değildir önemli olan, söylem ve eylemlerinin hangi küresel gücün yararına olduğudur. Tıpkı sizler gibi. Bakın sizin de babalarınızın Çerkes olması, kimilerinizin anadilimizi iyi derecede bilmesi, dahası Türkiye’deki en büyük çatı örgütümüzün yönetiminde bulunmanız “Çerkes aktivisti” sayılmanıza yetmiyor. Dolayısı ile her söylemleri, her eylemleri halkımız aleyhine olan bu kişileri “Çerkes aktivisti” olarak tanımlamak çok yanlış olduğu gibi, bilinçli yapılıyorsa eğer halkımıza ihanetle de eş anlamlıdır.

Sözünü ettiğiniz kişiler de  “anavatanı terk etmek durumunda” kalmamış, üstlendikleri görevi rahat yapabilecekleri ülkelerde konuşlanmışlardır. Peki, bu kişilerden, bugün ortaya çıkmışlar gibi söz etmenize ne demeli? Oysa bunlar, bugüne kadar da RF aleyhine kullanılabilecek her olayı abartmış, sizlerden de hep destek görmüşlerdir. Yakın geçmişte dernekten derneğe, konferanstan konferansa dolaştırdığınız, ev sahipliği yaptığınız kişiler bunlar değil mi yoksa? Birlikte çalışacağınızı açıkladığınız DÇB dışındaki STK’ların yöneticileri bunlar ya da bunlara çok yakın kişiler değil mi?

“Silahlı birlik çağrısı tepkiyi hak etmekle birlikte unvanıyla dünyadaki tüm Çerkesleri temsil iddiasındaki bir dernek olarak bu tepkiyi, hiçbir şiddet veya nefret söylemi bulunmayan aktivistleri ihanet ithamıyla…’’ diyorsunuz.

Ancak IQ’sü düşük, çok düşük olanların yapabileceği bir tespit. Ey akıllılar, bir söylem ya da eylemin ihanet olarak tanımlanması için mutlaka görünür olması, mutlaka şiddet ve nefret içermesi mi gerekiyor?

Örneğin, şehit ailelerine yıllık 120 dolar eğitim katkısını çok görenler. “Bağımsız Birleşik Kafkasya’yı”, “barışçıl yollarla cumhuriyetlerimizin birleştirilebileceğini” yineleyip duranlar.  Derneklerimizde verdikleri konferanslarda haritalar eşliğinde halkımızı yok oluşu ile sonuçlanacak önerilerde bulunan güya doktorlar. Güya doktorlara bu olanağı veren yöneticiler, destekleyen “aktivistler”.  Çerkesya’yı yeniden inşa edeceklerini söyleyip duranlar… “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” diyen anayasa maddesini doğal bulup, tüm halkları eşit sayan RF anayasasına “hayır oyu” verilmesi gerektiğini savunanlar. 9 yıl yürürlükte kalan koşulsuz çifte vatandaşlık sunan federal yasayı halkımıza anlatmayanlar ve benzerleri, söylemlerinde şiddet ve nefret yok diye masum mu sayılmalı?

Gerçekte açıklamada doğru tespitler de yok değil.  Örneğin “Kuzey Kafkasya’nın ve Çerkeslerin hiç bir kazanım için bir savaş motivasyonları da bir savaş potansiyelleri de yoktur.” diyorsunuz. Ama dedim ya ilk düğme yanlış iliklendi bir kez…

Eleştirilebilecek daha çok şey olmasına karşın yazıyı da uzatmayım ve anavatanı uzaktan seven, sever gibi yapan, ya da “beni doğuran kadın güzel değilse anam değildir” diyen KAFFED yönetiminin ne olduklarını daha bir anlatan cümleleri çözümlemeyi de siz sevgili okurlara bırakırken Homeros’un milattan önce 9. Yy. da  önceki sözünü de anımsatayım:

“Tiksinirim yüreği başka sözü başka insandan”