TLETSERUK Nahit Serbes
21.10.2010
Geçen Mayıs ayında bir haftalığına İsrail’e gitmiştim. Tel Aviv’de bir gece kaldıktan sonra otomobil kiralayıp oğlum Ender ile birlikte Kfar Kama’ya ve oradan da Reyhaniye’ye geçtik. Mahmut Günay adında Kfar Kama’da yaşayan bir Adige kardeşimiz de bize rehberlik etmişti. Gezimizin bu kısmı her ne kadar ilginç ise de, bu iki Çerkes köyü hakkındaki anılarımı daha sonra yazacağım.
Üç gün Kfar Kama’da kaldıktan sonra Kudüs’e gittik. Üç semavi dinin kutsal saydığı ağlama duvarı, Mescidi Aksa gibi yerleri ziyaret ettikten sonra, Kudüs’e 10 km mesafede, Tel Aviv otoyolu üzerindeki 6000 nüfuslu, Abu Ghosh kasabasında gezerken, yöresel yemekler yapan bir lokantaya uğradık.
Lokantanın sıcakkanlı şef garsonu bize, “nereden geliyorsunuz?” gibi sorular sordu. Çerkes olduğumuzu Türkiye’den geldiğimizi söyleyince, kendisinin de Çerkes olduğunu, hatta Abu Ghosh kasaba halkının neredeyse tamamının Çerkes olduğunu söyledi. Abu Ghosh Belediye Başkan yardımcısı İssa Jaber de Çerkes, Türkiye’de eğitim gördü Türkçe konuşuyor, isterseniz telefon numarasını size verebilirim dedi. Telefon numarasını alınca, İssa Jaber’i telefonla arayıp Türkiye’den geldiğimizi, görüşmek istediğimizi söyledik. Kendisi cuma namazı için Abu Gosh’dan uzaklaştım ama yarım saate kadar döneceğim dedi
İssa Beyin evinde buluştuk. İki katlı modern yapılı evin salonuna kabul edildik. Evin hanımı hemen sofra hazırlıklarına başlayınca rica minnet yemek işinden vazgeçirdik. Ama yinede ikramların ardı arkası kesilmiyordu. Evin hanımı uzaklardan gelen yakın akrabalarıymışız gibi bize hizmet ediyordu. İssa Jaber’in 3 oğlu bir kızı var.
Oğullarından birisi halen İzmir’de Eczacılık Fakültesinde okuyor. Bir oğlu’da avukatlık yapıyor. Küçük oğlu ise halen orta derecede eğitim alıyor.
İssa Jaber Abu Ghosh’un tarihini anlatıyor
Abu Ghosh Kudüs’e bağlı bir kasaba, 1948 Arap-İsrail Savaşı’nda tarafsız bir tutum takınmış. Araplar ve Yahudilerle olan olumlu ilişkileriyle tanınıyor. İncil de yazılı olan eski adı Kiryat Ye’arim
Issa Jaber, Kasabanın Abu Ghosh olan adının Memluktan, yani Mısırdan gelen büyük dedelerinin soyadından türediğini, Büyük dedelerinin Adigelerin “Gış” soyundan olabileceğini söyledi. Çerkeslerin Memluk asıllı Sipahi savaşçılar olduklarına dair Osmanlı arşivlerinden alınmış bilgilerin de içinde yazılı olduğu Abu Ghosh’un tarihi ile ilgili İbranice yazılmış değerli bir kitabı bana hediye etti. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Mısırdan getirilmiş olan bu savaşçı Çerkeslerin görevi, Kudüs’e gelen Hıristiyan ve Yahudi hacıların yol güvenliğini sağlamaktı. “Osmanlı şövalyeleri” olarak tanımlanan bu Sipahi askerlerinin vergi toplamak gibi bir görevleri de vardı.
Memluk Çerkeslerinden olup, Osmanlı Devleti’nin son döneminde 4 kez sadrazamlık yapmış olan Kıbrıslı Mehmet Kamil Paşa, 1864 yılında Kudüs’e mutasarrıf (Vali) olunca, dini bayramlarda Abu Ghash’a gelir, hemşerileriyle bayramlaşır ve onların dertlerini, şikâyetlerini dinlermiş.
Kıbrıslı Mehmet Kamil Paşa (1833-1913)
Abu Ghosh kasabası sakinleri günlük yaşamlarında İbranice, Arapça ve İngilizce konuşuyorlar. Birçoğu çocuklarını eğitim için Türkiye’ye gönderiyor. Çerkes olmalarından dolayı gurur duyduklarını, fakat kendilerinin de Adigece eğitim veren bir okula ihtiyaçlarının olduğunu, İsrail yasalarının da buna izin verdiğini söylüyorlar.
Daha 20 yıl öncesine kadar, Abu Ghosh’a yerleşmek isteyen Arap ve Yahudileri aralarına sokmuyorlarmış. Şimdilerde ise 6 bin kişilik nüfusun 5 bin kadarı Çerkes. Issa Jaber, Çerkes örf ve adetlerinin tükenmek üzere olduğuna dikkat çekiyor: Kimileri Arap’larla evleniyor, kimileri Yahudi’lerle, çözülmeye başladık diyor. Ana dilimizi zaten konuşamıyoruz, ama geçmişte ninelerimiz, dedelerimiz Adigece konuşuyorlardı diyor.
Jaber ailesi ile
19. yy. sonlarına doğru Ortadoğu’daki, Yahudi ve Arap milliyetçilik cereyanı ile sanırım dini kimlik daha geri planda kalarak etnik kimlikler ön plana çıkmaya başladı. Onun için Abu Ghosh Çerkesleri, Çerkesliğe daha büyük ilgi duymaya başladılar.
İssa:” ben, çocukluğumdan beri Çerkes olduğumu biliyorum. Daha yürümeye başladığımızda bize ilk olarak Çerkes olduğumuz öğretildi, biz de öyle yapıyoruz.” Çerkeslerin gündelik yaşantıları, yemek adetleri yüzyıllar boyunca Yahudilerle ve Araplarla birlikte yaşamış olsalar da farklılık arz eder. Çerkesler akraba evliliği yapmazlar. Bir Çerkes erkek sadece bir Çerkes kızıyla evlenmelidir. Ama tabi bunu gerçekleştirmek zor oluyor. Kendi kültürel özelliklerini ve dini inançlarını saklamayı başaran bu Çerkes topluluğu ne yazık ki Ortadoğu coğrafyasında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor.
Çerkes dillerinin Birleşmiş Milletler tarafından, korunması gereken diller arasına alındığı söyleniyor. Çoğu insan, Çerkeslerin kim olduğunu merak ediyor, fakat bu sorularına pek yanıt alamıyor. Bu sorulara yanıt vermek için yola çıkılmalı, belgeseller yaparak dünyanın çeşitli bölgelerine dağıtılmalı. Çerkes topluluğunun kültürü, geleneği ve lisanı herkese izletilmeli. Tüm bunları seyredenler, Çerkes olmanın yüzyıllardır değişmez kuralı olan yürek sıcaklığını ve samimiyetini hissedeceklerdir. Kfar Kama’da arkadaşlarımız var. Onların Derneği sayesinde milli Çerkes giysilerini, dans ve şarkılarını çocuklarımıza tanıtabiliyoruz.
Nahit: İsrail’deki küçük Abu Ghosh’ta, 1516’lı yıllardan beri bizden birileri olan, ama bizlerin haberi olmadan yaşayan Mısır yani Memluk Çerkesleri arasında dolaştık. Sizleri yakından tanıyınca bir başka sevdik, bu yakın ilgi ve alakanıza çok teşekkür ederiz.
İssa: Burada öz kardeşleriniz olduğunu hiçbir zaman unutmayın, Türkiye’de yaşayan Çerkeslere ve özellikle de İstanbul’a selam söyleyin. Bize geldiniz, büyük mutluluk getirdiniz. Diliyoruz ki İnşallah bizde bir gün İsrail’de Çerkes kimliğimizle, yaşayabilir oluruz.