HAPİ Cevdet Yıldız
Kuzey Kafkasya Kültür Dergisi, sayı 87-88, İstanbul, Temmuz 1993
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılması, 15 bağımsız cumhuriyetin doğması ve yeryüzündeki bazı önemli gelişmeler nedeniyle, yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Bu gibi konularda zaman zaman yazılar yazdığım olur. Biz Kafkas diasporası olarak, birçok bakımdan güçlükler içindeyiz. Maddi olanaksızlıklar, ayrıca destekleyici bir devlet kuruluşundan yoksun bulunmamız, bu güçlüklerdendir.
Oysa uluslararası gelişmeler gereği, Suriye ve Ürdün gibi devletlerden bile yardım alabilmeliydik.
Ancak şu an bu gibi konuları bir yana bırakıyor ve Anayurt ile ilgili konulara geçiyorum.
Bir Gezi ve Bir Toplantı
22 Haziran 1992 günü Kafkasya’ya gittim ve orada 20 gün kaldım. Gezim boyunca Stavropol ve Krasnodar krayları ile Adigey ve Kabardey-Balkarya’yı, Karadeniz kıyısındaki Tuapse, Psışuape (Lazarevsk) ve Ş’açe’yi (Soçi) gördüm. Uçakla gittiğim geziden Ş’açe-Batum arası bir deniz yolu ile geri döndüm.
Önce 23-26 Haziran günleri Maykop’un 5 km güneyinde olan Lago-Naki (Лэгъо-Накъэ) adlı dinlenme tesisinde düzenlenen “VI. Avrupa Kafkosoloji Kollekyumu”na katıldım. Toplantıya Avrupa, ABD ve Kanada gibi ülkelerden bazı ünlü Kafkasologlar da katılmışlardı. Diaspora olarak Türkiye ve Suriye’den de gelenler vardı.
Toplantıya katılan 100’ü aşkın konuşmacı, tanınan 20 dakikalık süre içinde, elindeki metni makine gibi okuyup geçti. Özellikle konuşma dilinin genellikle Rusça olması ve özet de olsa çeviri yapılmaması üzücüydü. Bu, diasporadan gelen ve hiç Rusça bilmeyen konukların, bir bakıma hiçe sayılmaları anlamına da geliyordu.
Toplantıda Adigey Cumhuriyeti (AC) Devlet Başkanı Aslan CARIME, AC Parlamento Başkanı Adam TLİUJ (Л1ы1ужъу Адам), bazı bakanlar ve üst düzey yetkililer ile tanıştım. Ayrıca çok sayıda bilim adamı, yazar ve sanatçı ile de tanıştım.
AC, o zamana değin, Rusya Federasyonu içinde (RF) demokratik seçimlerini gerçekleştirmiş olan tek yer (region) idi. Aslan Carıme ikinci turda % 70 gibi bir oy üstünlüğü ile devlet başkanlığına seçilmişti. Ancak parlamento seçimlerinde eşitlik durumu gerçekleştirilememişti. İlke kararına (paritet) göre, 100 üyeli (1) AC Parlamentosu’nda Adigece konuşan nüfusun 50 üye ile temsil edilmesi gerekirken, sayı 45 Adigece ve 55 Rusça konuşan üye biçiminde sonuçlanmıştı.
Toplantıda birçok biliminsanı ile görüştüm. Bunlardan biri de dilbilimi (Adigece) uzmanı Prof. Dr. Zeynep K’ERAŞ’tır (2) (К1ЭРЭЩЭ Зэйнэб). Bayan K’eraş, bir ses için iki üç harf kullanan şimdiki Kiril (Rus) alfabesinin öğrenilmesinin, okunmasının ve yazılmasının zor olduğunu, bunun eğitim ve öğretimi engellediğini ve okuma hevesini kırdığını söylüyordu. Bu nedenle “bir ses için bir harf” esasına dayanan yeni bir alfabeye geçilmesini zorunlu görüyordu. Ayrıca Kabardey edebiyat dili ile Adige edebiyat dilinin karşılıklı öğrenilmesi ve öteki Adige lehçelerinden de yararlanılması yoluyla oluşacak ortak bir Adigece’nin daha yaygın olarak kullanılabileceğini de savunuyordu.
27 Haziran günü, toplantıya katılan konuklar AC’nin değişik birer etnik yöresine götürüldüler. Ben kuzeybatıda bulunan Shapsugh (Шапсыгъ) yöresine gitmeyi yeğledim.
Verimli Kuban ovasında ilerleyerek bir Bjedugh (Бжъэдыгъу) köyü olan ĞOBEKUAY (Гъобэкъуай) köyüne geldik. Burada halk ozanı Tsığo TEVÇOJ’un (ТЭУЦОЖЪ Цыгъу) temsili evini ve adını taşıyan müzeyi gezdik. Yolumuza devam ettik, öğle üzeri Tahtamukay rayonu merkezi Tahtamukay (Тэхъутэмыкъуай) beldesine geldik. Burası 5 bin nüfuslu ve çoğunluğu Adige olan bir yerleşim yeri. Ancak Adigeler rayon nüfusu içinde azınlık. Üstelik Rus yerleşmeleri devam ediyordu. Halk bu durumdan yakınıyordu.
Halk yaşam pahalılığından da yakınıyordu. Ancak perişan görünümlü bir Adige ile de karşılaşmadım. İyi kötü herkes geçinip gidiyordu.
Tahtamukay’dan sonra, yakınlardaki Shapsugh bucağı (sovet/совет) merkezi Afıpsıp beldesine geldik. Burada köylüler ve gençlerle tanıştık. Yaşam biçimleri Türkiye’deki Adige köylülerinkini andırıyordu. Ancak Türkiye’de Adige (Çerkes) köylüleri Türkleştirilirken, buradakiler ulusal özelliklerini ve dillerini özgürce koruyorlardı. İlkokul eğitimi artık bütünüyle Adigece. Ortaokul ve liselerde de haftada 4 ders saati tutarında Adigece okuduklarını söylediler.
Moskova’nın eğitim diline karışması ve Rusça’yı dayatması dönemi sona ermişe benziyor.
Dil ve Kültür Durumu
1920’lerde özerk birimlerde (region) yerel diller yönetimde de kullanılıyorlardı. Örneğin, Adigey’de yaşayan ve Adige asıllı olmayanlar da Adigece’yi öğreniyorlardı. Lenin’in ölmesi (1924) ve Stalin’in başa geçmesi üzerine bu politika sona erdi. Önce işe alfabe ile başlandı, sonunda Kiril (Rus) alfabesine geçildi. Stalin politikasına karşı gelenler sert bir biçimde cezalandırıldılar. Rusça yönetimde kullanılan tek dil (gerçek resmi dil) yapıldı. Ruslar “ağabey” (büyük birader ya hakim ulus), öbürleri de küçük biraderler sayıldılar. Böylece “halkların eşitliği” ilkesi çiğnenmiş oldu. Artık Rusça dışındaki diller küçümsenmeye ve aşağılanmaya başlanmıştı.
Adigey başkenti Maykop’ta bile, sözgelişi toplu taşıma araçlarında Adigece konuşanların Ruslarca azarlanıp susturulduğu, dahası dövülebildiği durumlar bile olabiliyormuş. Böylesine bir ortamda ulusal dillerin gelişemeyeceği bellidir.
Şimdilerde durumda bir iyileştirme söz konusu ama hepsi o kadar.
Bugün dil, ekonomisi tarıma dayalı ve kısmen dıştan yalıtılmış durumdaki köylerde yaşıyor. Kentlere yerleşenlerin çocukları Adigece’yi yeterince bilmiyorlar.
1992’de Maykop’taki 27 okulda 21 bin 085 öğrenci okuyordu. Bu 21 bin öğrenci içinden 1. 311’i Adigece öğrenim alıyordu (Maykop’taki öğrenci sayısının % 6 kadarı). Adigece öğrenim alanların 1. 043’ü Adige, 268’i de Adige olmayanlar idi. Bu 27 okulda 2 bin 418 Adige asıllı öğrenci bulunuyordu.
Bu durumda Maykop’taki Adige kökenli öğrencilerin sadece % 43 kadarı Adigece öğrenim alabiliyordu (Adige Mak, 24 Kasım 1992).
Kabul edilen bir yasa gereği Rusça, Rusya Federasyonu (RF) bütününde geçerli bir resmi dildir. Durumu görüştüğüm AC Parlamentosu Başkanı Adam Tliuj, Adigece’nin de resmi dil yapılacağını söyledi. Adigece okum yazma bilen Adige sayısını az (% 50) olduğunu belirten Tliuj sözlerini şöyle sürdürdü: ”Cumhuriyetimizde sırf Adigece konuşan köylerde Adigece eğitim ve öğretimi gerçekleştirdik. Şimdi sıra karma, yani Adigece ve Rusça’nın bir arada konuşulduğu yerleşim birimlerinde. Ardından sıra Rusça konuşan yerleşim birimlerine de gelecek, buralarda da Adigece öğretim başlatılacak, bütün bu işler 10 yıl içinde tamamlanacak.”
Bütün bir Kuzey Kafkasya boyutunda herkesin bildiği genel anlaşma ve iletişim dili Rusça’dır. Yönetimde kullanılan dil de Rusça’dır. Bu politik durum, sanırım değişmeyecektir. Burada, olsa olsa, yerel dile sınırlı bir işlev ve yaşama olanağı tanınması söz konusu olabilir.
Lenin döneminde bir cumhuriyet ya da özerk birimde (region) yaşayan Ruslar, o yerin yerel dilini de isteyerek öğreniyorlardı. Ancak yerel ulusal dillerin aşağılanması ve Rus dilinin üstün tutulması biçimindeki Stalinci “ağabey Rus ulus şovenizmi”, Sovyetler Birliği’nin (SSCB) dağılma sürecini hızlandırdığı gibi, bugün için de bu sorun ortadan tam kalkmış değildir.
Şöyle ki, bir ankete göre, çocuklarının Adigece eğitim almalarını isteyen Adigeler, bürokrat aileleri arasında % 25, yüksek öğrenimlilerde % 62, köylüler arasında da % 68 kadardır (Age, aynı yer).
Ruslaşma ve Dönüş Konusu
Bilindiği gibi Osmanlı topraklarına yönelik Kuzey Kafkasya çıkışlı göçler 1860’lı yıllarda başlamıştır. Bu göçlere ilişkin olarak çok şey yazılmıştır. Sayın Erol Taymaz’ın (Таймэз) “Kafdağı” dergisinde yer alan göç konulu çevirileri ve benim aynı dergideki “Kafkasya” başlıklı ve tamamlanmamış yazı dizim, ”Kafdağı” ve “Kuzey Kafkasya” dergilerindeki ve “Argun” gazetesindeki değişik yazılarım, bu alandaki yazılardandır.
1860 yılında, kuzeyi Kuban ırmağı (Пщызэ), güneyi Abhazya’da kalan Bzıb ırmağı, doğusu da Belaya ırmağı (Шъхьагуащэ) ile çevrili olan bir alan ya da Batı Çerkesya (Karadeniz Bölgesi ve dağlık Kuban bölgesi) dışındaki Adige toprakları Rus istilasına uğramıştı.
Rus istilasına uğrayan Kuzey Kafkasya bölgelerinden çeşitli nedenlerle göçler yapılmıştır. Kuşkusuz göçler Rus kolonyalist politikalarına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Kuzey Kafkasya bölgelerinden 1860 yılı ile 20. yüzyıl başlarına değin yayılan bir süreç boyunca göçler devam etmiştir. Dağıstan, Çeçen, İnguş, Oset, Kabardey, Balkar, Karaçay, Abaza (Abazin) göçleri ile Kuban bölgesi Adigelerinin göçleri daha farklı bir kategoride yer alırlar.
Çerkesya’nın batı ya da Karadeniz bölgesinde ise, ilkinden farklı bir durum, burada koşulsuz olarak tüm nüfusun tamamını kapsayan bir etnik temizlik (dış sürgün -HCY) uygulanmıştır. Bu son bölgede, kıyıda Natuhay ya da Natuhadj (Нэтыхъуай, Нэтыхъуадж), Shapsugh, Hak’uç (Хьак1уцу), Wubıh, Ciget (Sadz), Ahçıpsı, Aibga ve Pshular ile kıyı boyunca uzanan sıradağların iç yamaçlarında Abzeghler (Абдзах) barınıyorlardı.
Ruslar 1861’de (3) benimsedikleri etnik temizlik kararlarına uygun olarak, bölgeyi silah zoruyla yerli halktan son bireyine değin arındırmışlardır. Etnik arındırma konusunda Rusların hiçbir tolerans göstermedikleri bilinmektedir. Sözgelişi Kalej (Къэлэжъ) (4) köylü Shapsugh aydını Ruslan NIBE’nin, ”Daho Birliği” (Даховская отрияд) adlı yapıta dayanarak söylediğine göre, Wubıhlar sürülmemeleri haline tamamen boyun eğeceklerini, sorun çıkarmayacaklarını Rus komutanlığına bildirmişler ama bu istekleri Rus komutanlığınca reddedilmiştir.
Sonuç olarak direnen (ve hakkında yerli halktan boşaltma kararı alınan) bu son bölgede tek bir yerli nüfus bile bırakılmamış, bütün bir halk Türkiye’ye sürülmüş, burada yaşayanların çok azı Kuban bölgesine sürülmüş ya da götürülmüştür. Günümüzde Karadeniz kıyısında bulunan Shapsugh köyleri ise, doğudaki Kuban sürgün bölgesinden dönüş yapan Adigeler tarafından sonradan oluşturulmuştur (5).
1877 yılında Abhazya’ya bir Osmanlı deniz çıkartması yapıldı, Osmanlılar ile işbirliği içine girerek ayaklanan Abhazların ve Osmanlıların yenilgiye uğraması üzerine, Abhazya (Sohum okrugu) ağır bir darbe almış, Abhazya nüfusunun üçte birinden çoğu Osmanlı gemileriyle Türkiye’ye taşınmış ve oraya yerleştirilmiştir.
Bugün ise Abhazlar ve Kuban bölgesi (Пщызэ шъолъыр;şimdi AC) Adigeleri, kendi yönetsel bölgelerinde zayıf yüzdelere inmişlerdir:1989’da Adigey’de % 22. 1 (2002’de % 24. 2), Abhazya’da %18 (şimdi üçte bir dolayında -HCY), Karaçay-Çerkesya’da % 11. 3.
Karadeniz kıyısındaki Kıyıboyu Shapsughya Adigeleri ise 1945’te cezalandırılmış, özerk yönetimleri (ulusal rayon) kaldırılmış ve Shapsugh nüfusun bir bölümü Sibirya’ya sürülerek nüfus seyreltmesi yoluna gidilmiştir. Sözgelişi Aşe ırmağının bir üst kolu vadisinde bulunan küçücük Şoyuk (Ш1оикъу) köyünden bile Alman işbirlikçisi olmakla suçlanarak 15 Shapsugh ailesi Kazakistan’a sürülmüştür. Bu arada Rus yerleşimciler getirilerek, devlet yardımıyla bölgeye yerleştirilmişlerdir.
Sonuç olarak Kıyıboyu Shapsughya’daki (bugünkü Ş’açe/Soçi ve Tuapse rayonu) Adige-Shapsugh nüfus yüzdesi iyice düşmüştür: % 6.
Demografik durum böyle. Rus yerleşmeler hala sürüyor. Buna göre Maykop’ta yeni semtler oluşturulmakta, AC’nin Tahtamukay rayonuna bu son iki yıl içinde çok sayıda Rus yerleştirilmiş bulunmaktadır. Bu oluşumlar sonucu AC’nin nüfusu 1990’da 436 bin olarak verilirken 14 Temmuz 1992’de 455 bine yükselmiştir (6). Kıyıboyu Shapsughya’da (Soçi ve Tuapse) ise, Ş’açeli (Soçi) yöneticilerin düzenlemeleriyle yeni Rus yerleşimleri yaratılmaktadır.
Adigey yöneticileri ellerinden geldiğince bu olumsuz oluşumu durdurmaya çalışmaktadırlar. Sözgelişi Tahtamukay rayonu Başkanı Nikolay Demçuk ile AC Parlamentosu Başkanı Adam Tliuj girişlerin durdurulduğunu ya da durdurulacağını belirtmişlerdir (7).
Kolonizasyon Adigeyli Rusları da kaygılandırmaktadır. Yerel Ruslar, bir ölçüde Adige-Kafkas geleneklerini ve yaşam biçimini benimsemiş kimseler. Bir etnik çatışma ve sürtüşme istememektedirler. Sonuç olarak, yerel halkın aleyhine iyice bozulmuş olan durumu iyileştirme çalışmaları olduğu söylenmektedir. Örneğin AC ve diğerleri (Kabardey-Balkarya, Karaçay-Çerkesya, vd) diasporadan gelmiş olan soydaş Adigelere oturma izni veriyorlar. AC’nin oturma izni olanlara, Maykop’ta 800 metre kare genişliğinde parasız arsalar dağıtılmaya, dahası nüfus müdürlüğü ya da köy muhtarlıklarından atalarının Kafkasya kökenli olduğunu gösteren belgeler getirenlere pasaport (kimlik belgesi) verilmeye başlandığı söylenmektedir.
Kafkasya’da şu an, çoğu Maykop’ta olmak üzere, Reyhanlı ve Antalya gibi yerlerden gidip oraya yerleşmiş 100 ya da 200 tahmin edilen Türkiyeli küçük bir Adige grubu vardır. Bunların içinde parasız olanlar yanında, Ünal KILINÇVURAN (Çetav) ve Dr. Necdet HATAM gibi bir miktar parası olanlar ve okumak için oraya gidenler de vardır.
Ancak, bilindiği gibi, RF’nda ekonomi çok kötü bir durumda. Bazı kısıtlamalar ve karaborsa vardır. Aylıklar 15-20 Dolar gibi çok düşük bir düzeydedir. Temmuz 1992’de görüştüğüm oraya yerleşmiş gençlerden Cavit BAGEOĞLU, ”İlk geldiğimiz dönemde 10 Dolar bozdurmamız yetiyordu, şimdi 30 Dolar bozduruyoruz” demişti (8). Bu da gelir ile gider arasındaki uçurumun büyüklüğünü gösteriyor.
Kendisiyle görüştüğüm AC Meclis Başkanı Adam Tliuj, ”AC sınırlar içindeki her türlü yer altı ve yerüstü kaynakları, konutlar sadece AC’nindir” demiş ve şu mesajı göndermişti: ”Üç yıl içinde toprak dahil her şeyi, madenleri, fabrikaları ve bütün tesislerimizi özelleştireceğiz. Geriye (sosyalizme) dönüş olmayacak… Bölgemize gelin ve işyerleri açın. Ev ve işyerleriniz bizim, AC’nin korumasında olacak…”
Soruna gerçekçi açıdan eğildiğimizde aylık kazancı 15-20 Dolar olan bir kimse, sözgelişi kiracı olarak oturduğu devlete ait 5-10 bin Dolar değerindeki apartman dairesini hangi parayla satın alabilinir? Hangi parayla toprak alır ya da kiralayabilir? Gerekli iş donanımlarını nasıl sağlar? Bu gibi konularda hangi düzeylerde bir devlet desteği verilebilir? Devletin de gücü sınırlı…
Kuzey Kafkasya bölgeleri Rusya’nın birer parçaları olduklarına göre, Rusya’nın geneli düzelmeden bu bölgeler de düzelemez. Halk durumundan yakınıyor. ”Stalin döneminde lüks yoktu, ama kimse de aç değildi” biçimlerindeki yakınmaları sık sık duymak olanaklı. Kuşkusuz yakınmalar çözüm olamaz.
Yöneticiler, bu arada en fazla görüşme olanağı elde ettiğim Adam TLİUJ, diasporadan gelecek Adigelerin çoğunlukla işlerinde uzman kişiler olmaları nedeniyle, bunların ekonomiye bir canlılık getireceklerinin bilinci içinde olduklarını söyledi. Bu nedenle dönüşü içtenlikle istediklerini de söylüyor. Bu arada Devlet Başkanı Aslan CARIME’nin etkili ve becerikli bir kadro kurduğu da görülebiliyor. Carıme, cumhuriyette yaşayan Rus (% 64.5) ve Adige (% 24.2) nüfusun güvenini elde etmiş biri.
Kişisel izlenimim, ne denli istense bile, belli bir ölçünün üzerinde bir gelişme sağlanamayacağı yönündedir. Bunun başta gelen nedeni de sermaye yokluğudur. O halde ortalama bir yol tutturulacak demektir.
Bu da bize, ister istemez karma bir ekonomi oluşacağını göstermektedir (9).
RF’nin Statüsü ve Bağımsızlık Hareketleri
31 Mart 1992’de imzalanan RF “Federasyon Sözleşmesi”, özerk cumhuriyet ya da region (bölge) parlamentoları tarafından daha önceleri alınmış olan egemenlik kararlarına (bildirilere) kısıtlamalar getirmiştir. Bu nedenle cumhuriyetler için artık tam egemen olma durumları kalmamıştır. Cumhuriyetler, ancak Sözleşme gereği kendilerine bırakılmış olan kısıtlı yetkileri kullanabileceklerdir.
Henüz bir RF Anayasası bulunmamaktadır. Ayrıca Sözleşme’ye imza atmayan Tataristan Cumhuriyeti, RF ile tam bir eşitlik temeline dayanan yeni bir sözleşme imzalamakta diretmektedir. Bu konuda henüz bir uzlaşma ve çözüm sağlanmış değildir.
Tatarlarla varılacak uzlaşma ve hazırlanacak yeni anayasa, RF’nun federal statüsünü belirleyecektir.
Bu arada Sözleşme’yi imzalayan cumhuriyetler (ve regionlar: kray, oblast ve okruglar), sözgelişi AC pasaport ve vize verme gibi yetkileri kullanmaya başlamışlardır. Bu da geçmişin kısıtlamalarına göre, bir ilerleme sayılır.
RF Dışındaki Soydaşların Sorunları
RF dışında kalan soydaş (Kuzey Kafkaslı) toplulukların sorunları da çözümlenememiştir. Sözgelişi daha önce SSCB devlet örgütlenmesi (yapısı) içinde yer almış olan ve o bağlamda hak ve yetkileri saklı olan Abhazya ve Güney Osetya, kendi parlamentolarınca alınan egemenlik kararları da dikkate alınmadan, Gürcistan sınırları içinde alıkonulmuşlardır. Gürcistan’ın söz konusu egemenlik bildirilerine ve ayrılma kararlarına verdiği yanıt çok sert olmuştur. Gamsahurdiya yönetiminde Gürcistan, tek yanlı bir kararla Güney Osetya’nın özerkliğine son vererek, burayı askeri işgal altına almaya kalkışmıştır. Ancak Şevardnadze ile birlikte geçici bir ateşkes sağlanmıştır.
Şevardnadze yönetimi Abhazya’dan gelen egemenlik ve federasyon konularına ilişkin görüşme taleplerini reddederek, Abhazya’ya askeri müdahalede bulunup işgal harekatına kalkışmıştır. Ancak Kuzey Kafkasya halklarının gönüllü savaşçılarından yardım alan Abhazlar, Gürcü istilasına karşı güçlü bir direniş hattı (cephe) kurmayı başarmışlardır. Bir yandan çarpışmalar sürerken, bir yandan da siyasal çözüm için baskılar artmaya başlamıştır.
1989’da 537 bin olan Abhazya nüfusu içinde 93.2 bin Abhaz (% 18) kalmıştı. Çoğunluğun (% 45) kendisinde olduğunu öne süren Gürcüler, Abhazya’nın bir Gürcü toprağı olduğunu iddiasını öne sürmektedirler.
8-10. yüzyıllarda merkezi Kutatisi (şimdi Kutaisi) feodal bir Abhazya Krallığı vardı, krallık 975’te Gürcistan’a katılmıştı.
Abhazya 1810-1864 yılları arasında Rus koruması altında bir feodal prenslik idi. Güney Kafkasya’da bir tek Abhaz Prensliği varlığını korumuştu, Gürcü prenslikleri ise kaldırılmış, toprakları doğrudan doğruya Rusya’ya ilhak edilmişti (1801-1812).
Tarihsel, siyasal ve etnik anlamda Abhazların kuşkusuz kendi ulusal bölgelerinde egemenlik ve bağımsız devlet kurma hakları vardır. Kardeş Gürcü halkı yönetiminin er geç bu gerçeğe saygı göstereceği günler gelecektir.
Çeçen Cumhuriyeti ise, mevcut bağımsız konumunu sürdürmektedir. Ancak Rusya ile de bağlar büsbütün koparılmamıştır; ortak ekonomi, para, açık sınır ve iletişim sürdürülmektedir. Bu arada şiddetten kaçınılmakta olması da sevindirici bir durumdur.
Üzücü Oset-İnguş çatışması ise şimdilik durdurulmuştur. Öte yandan Karaçay ve Balkarların Kabardeyler ile olan sürtüşmeleri de yatışmış bulunmaktadır.
Karşılıklı anlayış ve hoşgörü ortamında Ruslar da dahil tüm Kuzey Kafkasya halklarının barış içinde birlikte yaşayacakları kuşkusuzdur. Bu bakımdan Merkezi Rus yönetiminin bölgedeki kışkırtıcı eylemlerine ve Ruslaştırma politikalarına bir son vermesi gerekmektedir. Ayrıca cezası kaldırılmamış olan Shapsugh halkının özerkliğinin koşulsuz olarak geri verilmesi de huzur ve adalet sağlama bakımından gereklidir.
NOT: Yazı 1993’te yayınlanmış olup dili sadeleştirilmiş, anlamı korunarak düzeltmeden geçirilmiş, bazı ad ve terimlerin yanında Adigece yazılışları da eklenerek yeniden düzenlenmiş ve anlaşılır biçimde kısmen güncellenmiştir. HCY
DİPNOTLAR:
1) AC Parlamentosu şimdi 54 üyeli olup iki kanattan oluşmaktadır. 27 üyeden oluşan üst kanat 9 seçim çevresinden (Okrug:2 kent, 7 rayon) seçilen üçer üyeden oluşur. Adigelerin yoğun yaşadığı seçim çevreleri küçük nüfuslu olarak 3’er üyeyi üst meclise gönderirler, buralardan daha çok Adige asıllı üyeler seçilir. 27 üyeli alt kanat için seçim çevreleri nüfusuna göre temsilci çıkarırlar, bu kanatta da Rus üyeler çoğunluğu oluşturur. Böylesine dengeli bir düzenlemeyle Rus-Adige temsil eşitliği (paritet) korunur. -HCY
2) Zeynep K’eraş (1923-1998), ünlü bir dilbilimleri uzmanı idi.
3) 1861’de Rus Kafkasya Ordusu Komutanı General Baryatinski, henüz işgal altına alınmamış olan bölgeler (Çerkesya) halkının Türkiye’ye sürülmesini önermiş, öneri 1862 tarihli ve Türkiye’ye “göç edilmesine izin veren” bir Rus Hükümet kararı ile yürürlüğe sokulmuş, karar Aralık 1864 tarihine değin yürürlükte kalmış, 1967’de de iptal edilmiştir. Söz konusu sürgün sınırları içindeki bölgeler yerli halktan tamamen boşaltılmış, Kafkasya’da kalanlar da Orta Kuban ve Orta Laba solundaki ovalara dağınık kümler halinde yerleştirilmişlerdir. -HCY
4) Kalej, Ş’açe (Soçi) kentsel alanı içinde Psışuape (Lazarevsk) kentsel rayonuna bağlı Aşe ırmağı vadisinde bir köy. Burada Nart söylentilerine göre yaşlıların atılarak öldürüldüğü “Yaşlılar Dağı” (Жъыгъэ ибг) bulunur. Shapsughların ve komşularının tarihi için bkz. T. V. Polovinkina, Çerkesya, Gönül Yaram, Ankara, 2007. -HCY
5) Kıyıboyu Shapsughya’da (Soçi ve Tuapse rayonlar) bugün 14 Shapsugh köyü bulunmaktadır.
6) Adigey’in nüfusu 2002’de 447. 109’a düşmüş, şimdilerde ise 442 bine düştüğü söylenmektedir.
7) Rus girişlerinin durdurulmadığı, 1989-2003 yılları arasında Rus diasporasından (Kazakistan, Orta Asya cumhuriyetleri, vb) getirilen 155. 400 Rus yerleşimcinin küçücük Adigey’e yerleştirilerek Adige nüfus yüzdesinin artmasının ve diasporadan dönüşün önlendiği, sonradan ortaya çıkmıştır.
8) Cavit Bageoğlu ayda 30 Dolar bozdurmanın yettiğini söylemişti, ancak dizgide yanlışlıkla 50 Dolar yazılmıştı.
9) Bu tahminde yanıldık. Devlet malları yağmalandı, fabrikalar sökülüp çalındı, makineler mafya eliyle dış ülkelere çıkarılıp satıldı, böylece birkaç yılda süper zengin bir zümre oluştu. Bunların ayrı lüks siteleri ve yaşamı vardır. Halk ayda 30-40 Dolar’a çalışırken ve çile doldururken, bu türeme zenginler şimdi Akdeniz sahillerinde yazlıklara sahiptirler, çocuklarını da İngiliz ve İsviçre okullarında okutmaktadırlar.