KALEM -16 (Тхыпкъэ)

Ali Çurey
05.02.2018

Sevgili dostlarım, ben elli yıldır fiilen uğraştığım bir konu hakkında konuşurken ve yazarken; birilerine akıl vermek, bilgiçlik ve üstünlük taslamak gibi bir amacım yok ve olamaz. Yine ben, Çerkeslerle ilgili, yazılarımda ve sözlerimde; bir başka kişi, halk, inanç ve ırkı aşağılamak gibi gayri insani bir söylem ve davranış içinde olamam. Bu anlamda hareket etmezsem, en azından, kendime olan saygımı zedelemiş olurum! Nedenini gerçekten anlayamadığım bir alınganlıkla karşılaşıyorum.

Çerkeslerle ilgili bulduğum -en azından öyle zannettiğim- bir özellikten söz ettiğimde, bir başka insanın buna tepkisini anlayamıyorum. “Bu konuda veya konularda, sadece Çerkesler mi farklı” anlayışı üretmek, akıl içi olamaz. İşin garip tarafı, tepki gösterenlerin ekseriyeti de “Ben Çerkes’im” diyenlerden. Evrensel veya dinsel kimlikli, bazı kavram ve sözcüklerden, söz eden, sadece ben değilim. Bu sözcük ve kavramların, etimolojik açınımı ile tarihsel yolculuğunu, araştırmak ve soruşturmak, bilimsel bir uğraştır. Bilim ise, kuşku ile gelişir. Bilgi ile tekamül eder, müspet belge ile tastik (onay) olunur.

Sevgili dostlarım, örneğini verdiğim sözcük ve kavramlarla ilgili eksiğimi, yanlışımı ve de yanılgımın, ”doğrusunu” belge ve bilgi ile düzeltiniz. Üstünde durduğum, tüm kavram ve sözcükler, günümüzde de, az buçuk Çerkesce’nin (ağız ve lehçelerinin) “Ç” sinden haberi olanlar, bilir ve konuşur. Bunları bilen ve konuşanlarda, sıradan insanlardır. Onlara sorun. Alacağınız, yanıt beni doğrulayacaktır. Kızmak ve öfkelenmek, bilgiyi örseler. Daha ileri negatif, söz ve davranışlar ise kişinin kendisine, inancına ve kültürel varlığına, olan itimadının derecesini ortaya koyar. Kavramların ve sözcüklerin kutsallığı, kişinin bilgisi ile doğru orantılıdır.

Bilgiden, haz etmeyen ve öğrenmek zahmetinden çekinen insanlar “saldırganlık” göstererek tatmin olurlar. Sığındıkları tek liman, kendilerince kutsallık atfettikleri “şey”dir.

Sevgili dostlarım, kendi varlığına; daha açık olarak, aidiyetine sahip çıkmayan, siyasi kimliğini kültürel kimliğinin önüne koyan, biri veya birileri, biliniz ki iki yüzlüdür. Aidiyet ve kültürel kimlik ile “inanç” yarıştırılamaz ve karşılaştırılamaz. Çünkü “inanç” bireyseldir. Diğerleri ise toplumsaldır. Aidiyetin, değiştirilmesi veya inkar edilmesi, sadece kağıt üzerinde mümkündür. Biz Çerkesler, bulunduğumuz ülkelerde, o ülke ve insanlarının, değerlerine, saygı duyarız. Bize de saygı duyulmasını bekleriz. Türk’ün veya bir başka halkın, kendi tarihi geçmişiyle övünmesinden gocunmayız. Ne var ki, egemen halk veya uluslar, sayısal veya siyasal gücü nedeniyle diğerlerinin kültürel kimliklerini “yok” sayması veya “yok etmesi” evrensel insan haklarıyla bağdaşamaz. İşte bu “yok” sayış veya “yok” ediş tutum ve politikası “ırkçılık” olur.

Sevgili dostlarım, bunları yeni bir şeyler yazıyormuşum, bilinmeyenleri, bildiriyor, bilmeyenleri, bilgilendiriyormuşum gibi veya birilerine bir şeyler hatırlatıyormuşum gibi algılamayın. Bir önceki yazıma ve o yazımda da vermek istediğim mesajı değilde, ”niyet okuma” veya en azından kendine göre bir mana vererek, hiç de layık olduğuma inanmadığım “incitici” yorum almak hoş olmadı. Yine “Kem söz, sahibine aittir!” ve “Allah islah etsin!” diyelim.

Sevgili dostlarım, tekrar       tekrar altını çizerek belirtmek isterim ki; ben yazılarımda ve sözlerimde, tüm dinsel inançlara eşit mesafedeyim. Ve hatta inançsızlara da! Benim bilgi ve ilgi alanım Çerkesce veya onu çağrıştıran kavram ve sözcüklerin, kökeni ve etimololjik açınımıdır. Ayrıca, Tanrı’nın ve doğanın kendi yasalarını koruyacak kadar gücü olduğuna içten inanırım. İnsan, kendi eliyle yazıp, kendisinin kutsallaştırdığı, yasaları çiğnetmemek için akla hayale gelmedik yaptırım ve cezalar koyarken, Tanrı’nın ve doğanın kendi yasalarını koruyacak kadar gücü yok mu? Hiç kimse bu konuda, durumdan vazife çıkartmasın. Gücü yeten varsa; dünyanın dönüşünü, göklerin gürlemesini, depremleri, şimşeğin çakmasını, yıldırımın düşmesini (paratonerler hariç) değiştirmeyi ve hatta güneşe gitmesini denesin!

Ali’nin, Veli’nin “var” veya “yok” demesi, kendisine aittir. Allah’ın hakkı Allah’a, Kral’ın hakkı Kral’adır.

NOTLAR:
1)
Eleştiri; uygar, evrensel ve çağdaş bilgi ile mümkündür. Ve de çok değerlidir. Doğru olmayanı ise şudur, “Ben sana ve yazdıklarına katılmıyorum!” genellemesidir. Elbette katılmama hakkın var. Ama, neden katılmadığını, net ve açık söyle ve yaz. Katıldıkların varsa, onları da yaz. Ben nereden bileyimki, senin özel doğrularınla, yanlışlarını.
2) “Hatti-Hititlerin kökeni ve Çerkesler”, isimli kitapçığımın (2000), 20-21. sayfasında       Ha (Хьа) ve H’e (Хьэ)       arasındaki nüansı belirtmeye çalıştım.
3) İbranice (Hz. İbrahim’in konuştuğu dil) olarak sunulsa da daha derinlemesine, incelendiğinde, İbrahim-i inancının, terminolojisi ile karşılaşırız. Bu anlamda, Kitab-ı Mukaddes’ de geçen birkaç sözcüğü aktarmak istiyorum. Şekel (шэкIалъэ – шэчалъэ ), Şit (шыт), Gofar (кьуафэ), Tarah (тIырэхьу), Laba (лабэ), Mıtspa (мытIысыпIэ), Yegar – Sahaduta (еджар сыщыхьэт), Goşen (гуэшын – гуэшэн), Sava (жьауэ), Hanok (хьанакъу), Habakuk (хьабакьу) ve daha pek çok sözcük.
4) Çerkesce genellemesinde, Abzah – Аbаzaxe – Абзах lehçesi önceliklidir. Çünkü, Hatti-Hititlerin ele geçen dillerinin sözcükleri, bunu gösteriyor.

Lütfen bu resmi okuyun. Teşekkür ederim.