KÜLLERİNDEN DOĞMAK…

Sezai Babakuş
14.09.2012

30 Eylül: Abhazya’nın zafer ve özgürlük günü

Bize dair ne varsa bir satırda söylenmiştir: Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde… Nartların çocuklarıyız biz; savaşlarda-sürgünlerde ölsek, kırılsak, savrulsak da… köklerimize tutunup yeniden ve yeniden boy atarız. Kafdağının anka’larıyız biz; kor ateşlerde yansak kül olsak da… ruhumuza tutunup yeniden ve yeniden kanat çırparız. Evet, biz halkız ve yeniden doğarız ölümlerde…

Bütün toplumlar gibi biz de tarihin aynasında yol alırız. İnişli-çıkışlı uzun bir yolculuktur bu. Geçmişten bugüne gelen ve bugünden geleceğe sürmekte olan. Düşe-kalka yürünen zorlu bir yolculuktur bu. Hele bizimkine benzer sert coğrafyalarda yaşayan toplumlar için yolculuk daha bir zordur. Rekabet demoklesin kılıcı kadar keskindir ve riskler pusu kurmuş mayınlar kadar sinsi. Attığımız her adımı ölçüp biçeriz. Nefesleniriz, dikkatle etrafı dinler kolaçan ederiz. Sonra bir adım daha, bir adım daha… Temkini elden düşürmeden ve umuda halel getirmeden yürürüz geleceğe…

Tarih bazen küser bize. Karakışlar, afetler, kıtlıklar, salgınlar olur hırpalanırız. Savaşlar, kıyımlar olur ölürüz. Sürgünler, göçler olur savruluruz… Tarih bazen barışır bizle. Gün olur-güneş olur güçlenir, serpiliriz. Bolluk olur-bereket olur refaha ereriz. Barış olur-istitrar olur çoğalırız. Bunların hepsi bu uzun yolculuğa dahildir. Ve bunların hepsi bütün toplumlar için mukadderdir. Nasıl hiçbir toplum hep kazanan olamazsa, hiçbir toplum da hep kaybeden olmaz. Bazen biz palazlanıp genişleriz, bazen palazlanan diğerinin genişleme iştahının hedefi oluruz…

İşte böyledir hayat. Ve böyle olmaya devam edecektir. Böyle olduğu için, daha dün büyük bir yenilginin (21 Mayıs 1864) yasını tutarken bugün büyük bir zaferin (30 Eylül 1993) coşkusunu kutluyoruz. Böyle olduğu için, daha düne kadar diyasporada öldük-bittik (asimile olduk-dilimizi yitirdik) ağıtları yakarken bugün kimliğimizi-dilimizi yüceltme umudunun şarkılarını söylüyoruz.

Şair (Pablo Neruda), bize dair ne varsa bir satırda özetlemiştir: Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde…(*)

Evet, biz halkız. Tarihin aynasında düşe-kalka yol alırız. Dün, ölümcül bir paylaşım savaşının arasında kaldık. Büyük bir yıkımın kurbanı olduk. Kırıldık, sürüldük. Bir yanımız hasta-çelimsiz bir çocuk gibi kaldı anavatanda, diğer yanımız öksüz-çaresiz bir çocuk gibi savruldu dünyanın dört bir yanına. Bir demir perdenin iki yanında birbirinden habersiz, ilintisiz uzun bir bekleyişe mahsur kaldık. Yeniden ve yeniden kırıldık savaşlarda. Yandık kül olduk kerelerce. Bir heyelan kadar toprak atıldı üstümüze, bir buzul kadar donduk yerin altında. Yıllar, onyıllar aktı. Yüzyıl aktı, yüzyıl. Umutla, sabırla bekledik. Biliriz ki biz Nart’ların çocuklarıyız. Gün olur köklerimize tutunup yeniden boy atarız. Biliriz ki biz Kaf dağının Anka’larıyız. Vakti gelir ruhumuza tutunup yeniden kanat çırparız. Evet, ‘biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde’…

Gün olur, iklim değişir…

Bekledik, umutla ve sabırla. Gün oldu. İklim değişti. Önce anavatanda ve hemen ardından diyasporada buzlar çözülmeye, üstümüzdeki toprak gevşemeye başkadı. Yeniden filize durduk. Aramızdaki demir perde yıkıldı, yollar açıldı. Anavatanla diyaspora arasında koklaşmalar, kucaklaşalar başladı. Ne ki daha köklerimize tam tutunamadan, daha yeterince boy atamadan, aç kurtların-çakalların saldırısına uğradık (14 Ağustos 1992). Aramızdan bilge ve gözü pek bir yiğit çıktı (Vladislav Ardzınba), etrafımda toplanın ve safları sıklaştırın, diye haykırdı. Tek şansımız birlik olmak, dedi. Kuzeye seslendi, güneye, doğuya, batıya. Anavatandaki kardeşlere seslendi, diyasporadakilere. Haydi, dedi. Okyanusları buzulları, çölleri aşıp, bir kirli su bataklığına teslim olamayız, dedi. Biz Nartların çocuklarıyız, dedi. Haydi, dedi; gün bugün. Sesi duyan koştu, liderin etrafında birleşti.

Gevşek metal nasıl su verilerek çelikleştiyse ürkek yürekler de öyle yurtseverliğin ve cesaretin ateşiyle alevlendi. Büyük bir savaştı bu savaş. Varoluş savaşı. 30 Eylül’de (1993) zafer kazanıldı. Kazandığımız zaferle küllerimizden yeniden doğduk. Yeniden boy attık, yeniden kanatlandık. Tarih bize gülümsedi. İmkansız görüleni, inanılmaz denileni başardık. Bu zafer birliğin, yurtseverliğin, cesaretin destanıdır. Zaferimiz hepimize kutlu olsun…

Dünkü büyük paylaşım savaşındaki yenilgimizin hüsranı ne kadar büyükse ve kayıplarımız ne kadar fazlaysa, bugünkü zaferimizin sevinci ve kazancı en az o kadar büyüktür. Üstelik bugün başkalarının stratjik çıkarı ya da dini nüfuz hesapları için değil, kendimiz için mücadele verdik. Dünkü yenilgimiz bizi nasıl parçalayıp savurduysa bugünkü yengimiz bizi birleştirdi ve ayağa kaldırdı. Zaferimiz büyüktür, başarımız büyük. Bunun değerini, önemini bilelim ve kendimizle gurur duyalım.

Tarih bize gülümsedi. Zaferimizi tahkim ederek ebedi kılmak, olası iklim dalgalanmalarına karşı sarsılmadan ayakta durmak ve tarihin aynasında geleceğe güvenle yürümek artık bizim elimizde. Bunun için tek yol diyasporada ve anavatanda kimliğimize tutunmak, birlikte ve birarada yol almaktır. Büyük liderimizin dediği gibi, safları daha da sıklaştırarak…

30 Eylül’ün önemi…

30 Eylül 1993 bizim için tarihi dönüm noktasıdır. Bu sayede bugün anavatanımızda bağımsızlığımızın bayrağı dalgalanmaktadır. Bu sayede bugün diyasporada gururla kimliğimizi sahiplenmekteyiz. Bu sayede gelecek için büyük umutlar beslemekteyiz. 30 Eylül küllerimizden yeniden doğduğumuz gündür.

30 Eylül Abhazya’da ve kardeş cumhuriyetlerde her yıl büyük bir coşkuyla kutlanmaktadır. Diyasporada bu coşkuya ortaktır. Çünkü bu zaferde diyasporanın da payı vardır. Diyasporanın emeği vardır, canı vardır, kanı vardır. Bu zafer hepimizin. Kutlu olsun.

Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Akbalık’ta zaferimizi kutlayacağız. Şehitlerimizi anacağız, yiğitlerimizi selamlayacağız. 30 Eylül Pazar günü, coşkulu bir katılımla, bizi zafere ulaştıran, özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşturan birliğimizi daha da yücelteceğiz. Biz birlik oldukça güçlüyüz, ve birlikte oldukça kazananız…

Yaşasın birlik, zafer ve özgürlük…
Yaşasın Abhazya…

(*)

halkız biz yeniden doğarız ölümlerde

halkım ben, parmakla sayılmayan
sesimde pırıl pırıl bir güç var
karanlıkta boy atmaya
sessizliği aşmaya yarayan

ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa
tohuma dururlar yeniden
ve halk, toprağa gömülü
tohuma durur bir yerde
buğday nasıl filizini sürer de
çıkarsa toprağın üstüne
güzelim kızıl elleriyle
sessizliği burgu gibi deler de

biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde.

Pablo Neruda