LAZ AYDINLARI PLATFORMU OLUŞTURMA TOPLANTILARINDAKİ KONUŞMALARIM

Ali İhsan Aksamaz 

Çeşitli yapılar içinde yer alan Laz aydınları arasında bir  platform oluşturma düşüncesini,  kolkhoba.org’dan Erkan Temel ile beraber olgunlaştırdık. Emek harcadık. Daha sonra aramıza Ahmet Hulusi Kırım’ı da katmayı uygun gördük. Böylece bir üçlü oluşturduk. Çeşitli temaslara başladık. Aylarca süren samimi çabalarımız ne yazık ki mutlu son ile sonuçlanmadı. Bu konuda çok üzgünüm. Üstüne üstlük başta oluşturduğumuz üçlü de, bir şey anlayamadan aniden dağıldı!

Platform oluşturma ziyaretleri ve toplantıları sırasında oldukça ilginç, traji- komik olaylarla karşılaştım. İlerde onları da sizlerle paylaşacağım. Ancak burada vurgu yapmak istediğim bir konu var: Laz aydınları, kendi bulundukları yapılarda kalarak mutlaka bir platformu oluşturmalılar. Hem kültürel hem de siyasal hak mücadelelerinde böyle bir platform gereklidir. Bu konuda adım atmayanları, engelleyenleri ve uzatılan elleri geri çevirenleri tarih muhakkak yargılayacaktır.

Ben bu toplantılarda metne dayalı olarak konuştum ve söylediklerimi de şimdi sizlerle paylaşıyorum.

+

            1.Toplantı: (Toplantı Tarihi: 13 Kasım 2010; Toplantı Yeri:  Kadıköy- Akdeniz Kafe; Toplantıya Katılanlar: Selma Koçiva, Erkan Temel, Ahmet Hulusi Kırım, Ali İhsan Aksamaz)

Konuşma metnim:

(1993 Kasım’ında yayınlanmaya başlayan “Ogni Kültür Dergisi”, asimilasyon politikalarına karşı ciddî ve tutarlı bir direnişin ifadesidir. Laz aydınlarının, bu kolektif direnişi kendi dışındaki birçok olay, olgu ve süreci etkilemesine rağmen, bu direniş çok değişik sebeplerden dolayı uzun süremedi ve ete-kemiğe bürünemedi. Bir arada durmak, beraber hareket etmek, yazmak, çizmek, delillendirmek gibi bir geleneğin mirasçısı olmayan, bu süreçte kolektif bir bilinç sıçraması da yaşayamayan Laz aydınları, “Ogni sonrası dönemde” sayısız yazılı eser ortaya koymuş ve çeşitli kitlesel inisiyatifler de göstermiş olmalarına rağmen, nitelik bakımından “Ogni”nin yayın çizgisini devam ettirememişler, geliştirememişler ve ne yazık ki “Ogni çizgisi”nin çok gerisine düşmüşlerdir. Siyasî duruşlu bir kültürel hareket yerine dar grupçu ve birbiriyle didişen ve belden aşağısına vurulan bireyci yapılara destek olunmuş, folklorik yönelimli ve kişi tapınmasına yönelik tavırlar sergilenmiştir. Kolektivist tutum ve davranışlardan özenle kaçınılmıştır. Bu konuda eleştirel birden fazla makale yazdığım ve yayınlattığım için burada ayrıntıya girmek istemiyorum.

Türkiye, yeniden yapılanmanın arifesindedir. Laz aydınları, bu yeniden yapılanma konusunda ne düşünüyorlar? Bu sürece ne gibi katkıda bulunmak istiyorlar? Anayasa ve bununla uyumlu hâle gelecek olan çeşitli kanun ve yönetmeliklere hangi katkıları sunmak istiyorlar? Yıllardır uygulanan asimilasyon politikalarına karşı, kendi kimliklerinin yasal güvence altına alınması konusunda hangi çalışmaları yapmayı planlıyorlar?

Hammadde ve enerji kaynakları ve bunların aktarılma ve güvenlik yollarının kesiştiği bir bölge ve ülkede yaşıyoruz. Üstelik 20. yüzyılın yapı ve saflaşmaları yerlerine yenilerini bırakmıştır. Bütün bu gelişmeler konusunda Laz aydınları ne düşünüyorlar? Nasıl bir duruş sergilemenin idrakindeler? Üretim, mülkiyet ve paylaşım ilişkileri açısından dünyayı, Türkiye’yi, bölgeyi nasıl değerlendiriyorlar? Yaşadığımız dönemdeki olay, olgu ve süreçleri nasıl değerlendiriyorlar?

Lazca, tek başına kimliğin, asimilasyona karşı duruşun en temel unsurudur. Laz aydınları, bugüne kadar sergilenen folklorik yönelimlerin dışında, Lazcanın geliştirilmesi, yazılarak kullanılması konusunda hangi projelere sahipler?

Bütün bu noktalardan hareketle; öncelikle Laz aydınlarının yanı sıra; site, vakıf ve derneklerin en duyarlı kesimleri vakit geçirmeden bir araya gelmeli, kendi içinde bulundukları yapıları koruyarak bir üst inisiyatif oluşturmalıdırlar; günün ve şartların gerektirdiği çabalara girişmek için temel ilkelerini tespit etmelidirler, bununla kendilerini bağlamalıdırlar.

Bu inisiyatifin öncelikli işi, aylık siyasî bir dergi çıkarmak olmalıdır. Aylık, tabldot boyda ve 8 sayfalık bir derginin başlangıç olarak yeterli olduğunu düşünüyorum. Bu dergi Lazca-Türkçe olmalı ve bu derginin en az 12 ay yayınlanması konusunda maddi-manevi bir destek oluşturulmalıdır. Kakara- kikiriden uzak böylesi bir çaba, Laz aydınlarının kolektif bir duruş sergilemelerine yol açmakla kalmayacak, onların çok kısa sürede bilinç sıçraması yapmalarına yol açacaktır. Bu da ciddîye alınmalarına ve yeni ciddî kazanımlar elde edilmesine imkân sağlayacaktır.

Bir sonraki aşama, bir Laz Enstitüsü oluşturmak ve dili disiplin altına almak ve gelişmesinin önündeki engellerin aşılması olmalıdır. Dergi ile yaşanacak kolektif ortam, enstitünün kurulma ve işleyişine yardımcı olacaktır.

Özetle; Türkiye’nin yeniden yapılanma sürecinde Laz aydınlarının da hesaba katılmaları için ciddî projeler üretmeleri ve bunları uygulamaları gerekmektedir. 13 Kasım 2010; Ali İhsan Aksamaz)

+

  1. Toplantı: (Toplantı Tarihi: 29 Kasım 2010; Toplantı Yeri: Kadıköy- Nevzemin Kafe; Toplantıya Katılanlar: İsmail Avcı, Bülent Mustafa Sonbay, Erkan Temel, Ahmet Hulusi Kırım, Ali İhsan Aksamaz )

Konuşma metnim:

(Burada geriye dönük bir değerlendirme yapmanın kimseye bir fayda sağlamayacağını düşünüyorum. Bunu ileride anılarımızı yazdığımızda yapabiliriz. Eğer yine de geriye dönük değerlendirme yapmak gibi acil bir ihtiyaç varsa bunu muhatapları daha başka bir zaman oturup gereğini yaparlar. Geriye dönük “değerlendirmelere”, hesaplaşmalara takılıp kalmak, kimseye bir fayda sağlamaz. Ancak geriye dönük şunu söyleyebiliriz: Hepimiz başarısız olduk, patinaj yaptık bu süre zarfında. İşte bu sebeple yaklaşık yirmi yıldan sonra başladığımız noktadayız.

Beğenelim veya beğenmeyelim, Türkiye yeniden yapılanıyor. Bu yapılanmanın neresinde, nasıl yer alacağız? Yıllardır uygulanan asimilasyon politikalarına karşı bu noktada nasıl karşı bir tutum takınarak mücadele edeceğiz? Dünyada, Türkiye’de, yaşadığımız yörede bir takım değişiklikler oluyor. Aydın duyarlılığıyla bu olay, olgu, süreçlere nasıl bakıyoruz? Bütün bunların farkında mıyız? Kimliğimizi ifade etmek ve bu yeni dönemde kimliğimizin çeşitli kanun ve yönetmeliklerde, anayasada güvence altına alınması için neler yapabiliriz? Bütün bunlara hiç kafa yorduk mu? Bu vb. konulara kafa yormalıyız. Üretim, mülkiyet ve paylaşım ilişkileri noktasından nasıl bakıyor, nasıl görüyor, nasıl algılıyor ve buna göre hangi politikaları geliştirip uygulama ihtiyacı hissediyoruz?

Kimlik mücadelesi verilmelidir; kimlik mücadelesinin en önemli yönü dildir. Bu alanda neler yapabiliriz? Kimlerle neyi yapabiliriz? Lazca, Hititçe değildir. Lazca, tarihten yok olmuş bir halkın dili değil, yaşayan bir halkın dilidir. O halde Lazcaya yaklaşım, Hititçeye yönelik bir yaklaşımdan farklı olmalıdır.

Lazca, yaşayan bir halkın, yıllardır bilinçli-bilinçsiz, içeriden-dışarıdan asimile edilmeye çalışılan bir halkın dili olduğuna ve asimilasyon da bu politikaları uygulayanların elinde siyasî bir enstrüman olduğuna göre, asimilasyon politikalarına karşı siyasî bir duruşumuz olmalıdır. Siyasî bir duruşun bulunmaması, Lazcayı folklorik ve akademik bir ilgi düzeyine indirger ki, bu da asimilasyon politikalarına hizmet etmekten öteye geçmez. Yaşadığımız süreç, siyasî duruştan yoksun olmamız bizi 20 yılda bu noktaya yani yeniden başladığımız noktaya getirdi. Bu zaman zarfında yayınlanmış çeşitli çalışmaların çeşitliliği ve niceliği bizi yanıltmasın. Önemli olan bütün bunları siyasî bir duruştan hareketle mi yoksa folklorik ve akademik saikle mi yaptığımız konusu çok önemlidir. Siyasî bir duruşla hareket ederseniz kitleselleşirsiniz, güçlenirsiniz ve sizi ciddîye alırlar. Herhangi bir duruşunuz yoksa bireyselleşirsiniz, kabuğunuza çekilirsiniz. Folklorik yönelimli, akademik yönelimli çalışmalar tek başına kimlik mücadelesine katkı sunamaz; belki bazen bu tür siyasî duruştan yoksun folklorik ve akademik bireysel çalışmalar içeriden veya dışarıdan burjuva ve küçükburjuva resmî ideolojilere de hizmet edebilir. Bu anlamda bireyci değil, kolektivist bir duruşa; tek başına folklorik ve akademik çalışmalara değil, siyasî bir duruşu olan kolektif üretimli folklorik ve akademik çalışmalara ihtiyaç vardır. İşte bütün bu duygu ve düşüncelerle bu toplantıları yapıyoruz.

Amacımız kimlik mücadelesinde ait olduğumuz halkın da var olduğunu ortaya koymaktır. Toplumumuzun bütün katmanlarının temsilcilerinin, çerçevesi çizilmiş ilke ve amaçlarla hareket etmesinin zamanının geldiğini düşünüyorum. Bunun için de;

  1. Bir aydın inisiyatifi oluşturulmalı. Bu aydın inisiyatifi, çerçevesi ve ilkeleri çizilmiş bir zeminde hareket edecek olan aydınlar, yine bulundukları vakıf, dernek vb. yapılarda varlıklarını sürdürebilmeli, bireysel veya birlikte üretim ve aktivite çabalarını sürdürebilmelidir. Ancak oluşturulacak bu inisiyatif, beraberlik duygusuyla üretimde bulunma, asimilasyona karşı siyasî tavır belirlemede ileri bir hat oluşturmalıdır. Komisyonlar oluşturmalıyız; “siyasî”, “dilsel”, “tarih” vb.
  2. İlke ve amacı belirlenmiş bu inisiyatif en kısa zamanda, Lazca-Türkçe bir yayın organı çıkartmalıdır.
  3. Bu inisiyatifin orta vadedeki amacı; İstanbul’da bir Laz Enstitüsü oluşturmak olmalıdır. Bu inisiyatif Laz aydınlarının çabalarını bir araya getirmekle kalmamalı, kimlik merkezli siyasî çalışmalar da yapmalıdır.

Ancak bu noktalardan hareketle ve kolektif tavır ve üretimle, kimlik mücadelesinde sağlam adımlar atılabilir ve yapılmış ve yapılacak folklorik ve akademik olarak da hak ettiği değere ve sahiplenilme duygusuna kavuşabilir.

Eğer ilke ve amaçları ortakça belirlenmiş siyasî bir duruş etrafında kolektif bir duruş ve ürünler ortaya koyamazsak, patinaj yapmaya devam edecek ve hep birlikte “kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına” şarkısını söyleyerek tarih sahnesinden silineceğiz. 29 Kasım 2010; Ali İhsan Aksamaz)

+

3.Toplantı: (Toplantı Tarihi: 6 Aralık 2010; Toplantı Yeri: Beyoğlu- Laz Kültür Derneği Lokali; Toplantıya Katılanlar: Mehmedali Barış Beşli, Ercan Oğuz, Erkan Temel, Ahmet Hulusi Kırım, Ali İhsan Aksamaz)

Konuşma metnim:

(Geçtiğimiz günlerde, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu toplantıları sırasında “Lazlar” ve “Lazca” konusu gündeme geldi. MHP’li Münir Kutluata ile BDP’li Hasip Kaplan, “Lazlar” ve “Lazca” üzerinden de tartışarak “Kürtler” ve “Kürtçe” konusuna ilişkin görüşlerini dile getirmeye çalıştılar. MHP’li milletvekili, “Doğu Karadeniz’de Lazca konuşan vatandaşlara ve Lazcaya” değinmiş. BDP’li milletvekili ise, “Lazların 20.000, Kürtlerin ise 20.000.000 kişi olduğunu” iddia ederek “Kürtçe eğitim ve Kürtlerin taleplerine ilişkin” görüşlerini belirtmiş. Her iki milletvekilinin ne dediklerine değil, bir başka konuya dikkat çekmek istiyorum. Bu iki milletvekili, konuşmalarında “Lazlar” ve “Lazca” konusunu kendi görüşlerine dayanak yapma ihtiyacı duyuyorlarsa, bu, “Lazlar” ve “Lazca” konusunun ne kadar önemli olduğunu gösterir. “Lazlar” ve “Lazca” konusunda çaba harcadığını düşünen “Laz entelektüelleri”nin algılayabildiklerinin çok ötesinde önemli bir konudur bu. Ne var ki, her iki milletvekili de köpeksiz köyde çomaksız gezebilmektedir; “Lazlar” ve “Lazca” konusunda pervasızca kelâmlar edebilmektedirler. Bu üzerinde ciddîyetle durulması gereken bir konudur.

“Ogni Kültür Dergisi”nin çıkışıyla başlayan sağlam duruş, eğer bugüne kadar devam edebilseydi, romantik, nostaljik, folklorik, akademik yönelişli boy göstermeler etkili olamayacaktı. “Lazlar” ve “Lazca” konusu, sömürenlerinin ağızlarına dahi alamayacakları bir ciddîyet ve ağırlıktadır. Bu ağırlığı ve ciddîyeti, bu halkın içinden çıkanlar artık hissetmelidir. Konu, asimilasyona karşı bir duruşu gerektirmektedir. Asimilasyon, siyasî bir konudur; bunun için de siyasî bir duruş ve tavır geliştirilmelidir.

O halde; oyuncaklarımızla kumda oynamayı bırakalım. “Lazlar” ve “Lazca” konusuna romantik, nostaljik, folklorik ve akademik bakmaktan sıyrılalım. Çok uzağa gitmeye gerek yok. “Ogni Kültür Dergisi”ndeki üç yazı, yeniden o sağlam duruşa kavuşmamıza yardımcı olacaktır. Arka kapak yazısı, çıkarken yazısı ve rahmetli Yüksel Yılmaz imzasıyla yayınlanan söyleşi yeniden bir başlangıç için yolumuzu aydınlatabilir.

Tüm başarısız girişimlerin sebebi; ortak hareket ettiği iddiasındakilerin çerçevesi çizilmemiş ilke ve amaçlarla yola çıkmış olmalarıdır. O halde; kendimizi bağlayalım, ilke ve amaçlarımızı belirleyelim. Önce bir inisiyatif oluşturalım. Herkes yine derneğinde, vakfında, entelektüel çabasında olsun. Ancak ilke ve amaçları çizilmiş inisiyatif içinde de ortak hareket edelim. Ardından hemen Türkçe-Lazca siyasî duruşlu mazlumdan yana bir dergi çıkaralım. Orta vadede ise, İstanbul’da bir enstitü kuralım.

Özetlersem; kişileri ön plana çıkartan, kutsayan, ölmüş insan fetişizmine yönelmeyecek, sırf romantik, nostaljik, folklorik ve akademik yönelişli olmayan, yaşayan bir halkın asimilasyona karşı mücadelesinin ifadesi yeni bir yapı içinde beraber yola çıkalım.

Demek başarısızız ki, NTV’de Banu Güven’in programında hâlâ 20 sene önceki sözlerimizi tekrarlıyoruz. Biz rüzgâr olamadık, bunu bilmeliyiz. Asimilasyona karşı direnmeliyiz. Bu da ortak, kolektif fikir üretimi ve sağlam bir duruşla olur. 6 Aralık 2010; Ali İhsan Aksamaz)

+

4.Toplantı: (Toplantı Tarihi: 10 Aralık 2010; Toplantı Yeri: Beyoğlu- Gola Kültür Derneği Lokali. Toplantıya Katılanlar: Refika Kadıoğlu, Birol Topaloğlu, Nilüfer Taşkın, Erkan Temel, Ahmet Hulusi Kırım, Ali İhsan Aksamaz)

Konuşma metnim:

(Sovyetler Birliği’nin ilk dönem Millîyetler politikası sebebiyle, Sovyetler Birliği Lazlarının ilk dönem çaba ve çalışmalarını ayrı tutarsak, “Laz aydınları”nın kendilerine ve dillerine ilişkin konularda yazma geleneği bulunmuyor. Kendi dillerinde yazma geleneği de bulunmuyor. Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle ortaya çıkan yeni dönemin konjonktürel etkileri “Laz aydınları”na da olumlu yönde yansıdı. Bu etkileşimin ilk hamlesiyle 1992’de İstanbul’da bir “Laz Vakfı” oluşturma çabaları ortaya çıktı; başarısız olundu. 1993 Kasım’ında “Ogni Kültür Dergisi” yayınlandı; altıncı sayıdan sonra başarısız olundu. Oysa asimilasyon politikalarına karşı ayaklarının üstüne kalkmak ve kimlik mücadelesi yapmak gerekiyordu. Bu, “Laz aydınları”nın göreviydi: Bir araya gelmeler, bir şeyler yapmak, başarısız olmak, hemen ardından ayrışmalar. Bunun en büyük sebebi çerçevesi çizilmiş ilke ve amaçlar etrafında hareket edilmemiş olunmasıdır. Böyle olunca da romantik, nostaljik, folklorik, akademik vb. tutum ve davranışlar “Laz aydınları” arasında etkili oldu. Tek başına da bu tutum ve davranışlar etkili olunca; kişisel hırslar, sürtüşmeler ve belden aşağı vurmalar kaçınılmaz olarak ortaya çıktı; ciddî tahribatlara yol açtı.

İşte bütün bunlar bir “Laz aydın kitlesi”nin ortaya çıkmasını engellemekle kalmadı, “kimi Laz aydınları”nın da çeşitli mahfillerin kontrolüne girmesine sebep oldu. Günümüzde daha çok insanın dil ve kültürüyle ilgilenmesi, daha fazla kitap vb. nin yayınlanması olumlu bir gelişmedir. Ancak bunun asimilasyona karşı siyasî bir duruşla, bilinçli olarak ortaya çıkması yerine; romantik, nostaljik, folklorik ve akademik vb. yönelim batağına saplanması bir kimlik mücadelesi değildir; bunun iyi anlaşılması gerekiyor.

Türkiye yeniden yapılanmanın arifesindedir. Dünya, Türkiye ve bölgede her alanda çok köklü değişiklikler yaşanıyor. “Laz aydınları” bu değişiklikleri nasıl görüyor ve değerlendiriyor? Kendi kimliklerinin en önemli unsuru dillerini yaşatmak için kurumsal anlamda neler yapmak istiyorlar? Asimilasyona karşı hangi duruşla nasıl bir mücadele yürütmeyi planlıyorlar? Lazlar, Hititler gibi kaybolmuş bir halk olmadıklarına göre, bu halk adına çeşitli zamanlarda söz etmiş “Laz aydınları”nın beraber hareket etmesi günümüzde daha fazla bir önem arz etmektedir. Bugün olduğu gibi, herkesin vakfında, derneğinde ve sitesinde çalışmasını yürütmesi, ancak bu vb. konulara kafa yoran, çaba harcayanların bir “inisiyatif”te ilke ve amaçları belirlenen çerçevede bir araya gelmeleri gerektiği düşüncesindeyim. Bu inisiyatif öncelikle, siyasî bir duruşu olan Lazca-Türkçe bir dergi çıkarmalı, ardından da oluşacak kolektif ruhla bir “Laz Enstitüsü” vücuda getirmelidir. 10 Aralık 2010; Ali İhsan Aksamaz)

+

  1. Toplantı: (Toplantı Tarihi: 18 Aralık 2010; Toplantı Yeri: Kadıköy- Akdeniz Kafe; Toplantıya Katılanlar: Özcan Sapan, Erkan Temel, Ahmet Hulusi Kırım, Ali İhsan Aksamaz) 

Konuşma metnim:

(“Laz aydınları”nın yaklaşık yirmi yıldan bu yana Türkiye’de yürüttükleri kimi zaman nostaljik-romantik, kimi zaman da folklorik-akademik çabalarının asimilasyona karşı mücadelede etkili olmadığı, “Laz aydınları”nın resmî kurumlarda ciddîye alınmadıkları da görülmüştür. Kabul edelim veya etmeyelim: Türkiye yeniden yapılanıyor. Bu yapılanma arifesinde “Laz aydınları”nın da söyleyecek sözleri olduğunu biliyorum. İçinden çıktıkları halkın doğuştan gelen haklarını savunma noktasında ortak hareket etmeleri gerektiğine inanıyorum. İlke ve amaçlarının çerçevesi çizilmiş, asimilasyona karşı bir “Laz aydın inisiyatifi”nin oluşturulmasının zamanının geçmekte olduğunu düşünüyorum.

Asimilasyona karşı siyasî bir duruş ve söylemi olan “bu inisiyatif”in daha önce tek başına yürütülmüş nostaljik, romantik, folklorik, akademik çalışmaları da anlamlı kılacağına ve “Laz halkının kimlik mücadelesi”ne katkı sunacağına kuşku yoktur. 1993 yılında yayınlanmaya başlayan “Ogni Kültür Dergisi”nin çizgisinin de ilerisinde bir çizgiye sahip olması gereken “bu inisiyatif” kolektif çalışmayı hedeflemelidir.

Kimlik, kolektif bir konudur ve kolektif ve politik bir duruşla sahip çıkılması gerekmektedir. Bunun için de; bugüne kadar çalışmalarını çeşitli vakıf, dernek, site vb. yapılarda sürdüren “Laz aydınları”nın bir “inisiyatif”te yer alarak asimilasyona karşı belirleyecekleri ilke ve amaçlar etrafında saf tutmaları hem içinde bulundukları yapıları güçlendirecek hem de bir bütün olarak “Laz aydınları”nın çeşitli kurum ve kuruluşlar nezdinde de ciddîye alınmalarına imkân sağlayacaktır.

Bugüne kadar beraber yapılmaya çalışılan tüm işlerde başarısız olunmuştur. Bunun ilk ve önemli sebebi, çerçevesi çizilmiş ilke ve amaçlar etrafında hareket edilmemiş olmasıdır. Böyle olunca da ilerleyen zaman dilimlerinde anlaşmazlıklar çıkmış, sürtüşmeler yaşanmıştır.

İlke ve amaçlarını belirleyerek işbaşı yapacak olan “bu inisiyatif” öncelikli olarak üç ayda bir yayınlanacak Lazca-Türkçe siyasî bir duruşu olan ve asimilasyona karşı mücadele edecek bir yayın organı çıkarmalıdır. Daha sonraki dönemde ise çeşitli dallarda mücadele verecek ve kalıcı kazanımlara katkı sağlayacak bir “Laz Vakfı/Enstitüsü” oluşturulmalıdır.

Türkiye’nin yeniden yapılanma sürecinde, asimilasyona karşı kimlik mücadelesini ilke ve amaçlar doğrultusunda yürütmenin gerekliliği açıktır. Eğer kolektif çaba gösterilmezse, çeşitli nostaljik, romantik, folklorik ve akademik çalışmaların esas amaca hizmet etmekten daha da uzaklaşarak zaman içinde çeşitli resmî ideolojilere hizmet edeceğinden kuşku yoktur. Bu sebeple olması gerektiği ciddîyetle bir kimlik mücadelesi yapılmalıdır. Aksi durum “kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına” adlı şarkıda ifadesini bulacaktır. 18 Aralık 2010; Ali İhsan Aksamaz)

+

  1. Toplantı: (Toplantı Tarihi: 20 Aralık 2010; Toplantı Yeri: Yenikapı- Denizsaray

İşhanı- Avukat Ahmet Hulusi Kırım’ın Yazıhanesi; Toplantıya Katılanlar: Münir Yılmaz Avcı, Erkan Temel, Ahmet Hulusi Kırım, Ali İhsan Aksamaz)

Konuşma metnim:

(İnsanî ve kolektif özelliği olan Lazca, Laz kimliğinin en önemli varlığıdır. Lazca olmazsa, Laz kimliği yaşamaz. Asimilasyon ise, siyasî bir uygulamadır. Asimilasyon politikaları Lazcayı da hedef almış ve yok etme noktasına getirmiştir. Lazcayı sahiplenme, daha açık bir ifadeyle Laz kimliğini sahiplenme asimilasyona karşı siyasî ve kolektif bir duruşu ve bu anlamda ortak bir söylem ve mücadele stratejisini geliştirmeyi gerektirir. İfade ettiğim bu hususta entelektüel olgunluğa sahip bir kolektif bilinç oluşmadığı için “Laz aydınları” günümüzde bu haldedir ve kimlik mücadelesinin çok ötesine düşmüşlerdir. Hepimizin de çok iyi bildiği ve boşa geçen bu zaman dilimi içinde kişilerin nostaljik- romantik veya akademik-folklorik örgütlenmeleri veya ürünler vermeleri Laz kimliğini sahiplenme ve savunmaya yetmemiştir. Bir araya gelinince kimlik sorununun kendiliğinden çözüleceği zannedilmiştir. Oysa; somut durumun somut tahlilini yapmadan, durum tespiti yapmadan, duruma ilişkin politikalar üretmeden, bu politikalar etrafında örgütlenmeden bir arpa boyu ciddî adım atılamazdı. Öyle de oldu.

Özetlersem; konu kimlik meselesidir ve asimilasyon politikalarına karşı mücadele etmeden Lazca sahiplenilemez. Konu kolektiftir. Kişilerin gönlünü yapmak ve fiyaka yapmaları için alan açmak, kimlik mücadelesi değildir. Nostaljik-romantik ve folklorik-akademik yönelimlerle kimlik mücadelesi verilemez. Ancak; siyasî bir duruşu olan ve asimilasyona karşı verilecek bir mücadele o yönelimleri bile anlamlı bir hale getirebilir.

1992’de Ahmet Hulusi Kırım’ın Aktüel dergisine verdiği röportajı ve ardından Bakırköy Alyans Düğün Salonunda yapılan toplantıyı ve Ahmet Hulusi Kırım’ın bu toplantıda yaptığı konuşmayı hatırlarsınız. Bu toplantıda kimler vardı? Neler söylediler? Bilmiyoruz. Hiçbir yazılı bilgi-belge yok. Toplantıda çekilen fotoğraf var mı? Yok! Neden bilmiyoruz. O toplantıda Ahmet Hulusi Kırım’ın yaptığı konuşma metni 18 yıl sonra elime geçti. Facebook duvarımda yayınladım. Okumuşsunuzdur. Kimlik gibi çok önemli bir konuda basına açıklamalar yapılıyor. Toplantı düzenleniyor. Ve 18 yıl öncesine ilişkin hiç bilgimiz yok. Ahmet Hulusi Kırım’ın konuşma metninde belirtildiğine göre, asimilasyona karşı bir vurgu yapılıyor. Bu işin arkası gelmiyor! Çünkü o salonda toplananların çoğunu bir araya getiren şey nostaljik, romantik ve folklorik öğeler de ondan. Tabi bu iş başarısızlıkla sonuçlanacaktı. Bugün gazetesinin yayını bahane oldu! İstanbul’da bir Laz Vakfı/Enstitüsü kurulamadı. Üstelik ilgili insanların merakı da Bugün’ün yayınlarıyla sönmüş oldu.

Aradan zaman geçti. Bir süre sonra ben avukat Ahmet Hulusi Kırım’ı tanıdım. Kendime duruş ve anlayış olarak yakın gördüğüm bu insana telkinlerim sonuç verdi. Daha sonra Ogni adını alacak olan derginin ilk adımları atıldı. 6 sayı yayınlanabildi. Yayınını sonlandırdı. Neden? Bilmiyoruz! (Daha doğrusu insanlar bilmiyor!) Ogni’nin de “Laz Enstitüsü” girişimi gibi başarısızlığa uğramasının en önemli sebebi, çerçevesi çizilmiş ilke ve amaçların en başta belirlenmemiş olması ve kimi nostaljik, romantik, folklorik ve akademik yönelimlerin asimilasyona karşı duruşun önüne geçmesi ve etkili olmasındandır. Burada Lazların kimlik mücadelesinden rahatsız olan resmî ideolojilerin, Lazlar içindeki nostaljik, romantik, folklorik ve akademik yönelimlere sahip çıktığını, kol kanat gerdiklerini ve yönlendirdikleri de ihtimal harici değildir. Resmî ideolojiler; Laz kimliğini horon, karalahana, Laz böreği ve birkaç da şarkıya açılacak alanda hapsetmeyi amaçladı. Bu durum bugünden bakıldığında daha iyi görülecektir.

Sima Vakfı, benim de katkımın bulunduğu bir girişim. Rahmetli M. Recai Özgün’ün vasıtasıyla vakıf senedine katkıda bulundum. Yine rahmetli M. Recai Özgün’ün isteği üzerine “Sima” dergisine de katkı sundum. Bu dergide bana, genel yayın yönetmeni unvanı verildi. Ancak hemen burada söylemeliyim; bu unvan sadece sözde kaldı. Bu dergide benim yalnızca yazılarım yayınlandı. Ancak bu yayın yönetmenliğime yönelik eleştiriye her zaman açığım.

Sima Vakfı kurulalı 15 yıl gibi bir zaman oldu. Sima Vakfı, Laz kimliği adına neler yaptı? Bunların izini “Sima Dergisi”nde ve basında çıkan haberlerde görebiliriz. En başta vurgu yapmıştım: Asimilasyon siyasî bir meseledir. Asimilasyona karşı kimlik mücadelesi de siyasî bir duruş ve mücadeleyi gerektirir. Son dönemde yapılan yasal değişiklikler “etnik adlar”la vakıf kurmayı, bu vakıfların senetlerinde “etnik faaliyetlere” ilişkin plan ve projeleri de açıklama imkânı sağlamıştır; bu olumlu bir gelişmedir. Sima Vakfı, bu konuda adım atmadı. Sima Vakfı 2004 yılında sembolik de olsa TRT’de hükümetin farklı dillerde yayın yapmasına yönelik uygulamasında sessiz kaldı. Vakıf tüzel kişiliği ile anadili Lazca olan milletvekilleriyle, başbakanla, cumhurbaşkanıyla görüşmeler yapabilir ve TRT’de Lazca yayın yapılması konusunda kulis faaliyeti yürütebilir; bu konuda plan ve projeler üreterek ilgili makamlara sunabilirdi. Bu konuda Sima Vakfı’ndan ses çıkmadı.

Günümüzde ise; Türkiye yeniden yapılanıyor. Sima Vakfı, bu konuya nasıl bakıyor? Laz kimliğinin anayasa ve ilgili yasalarda güvence altına alınması konusunda Sima Vakfı hangi projelere sahip? Bugüne kadar Sima Vakfı’na yönelik hiçbir eleştiri getirmedim. Ancak; gerek 2004’te Hıdiv Kasrı toplantısında yaptığım konuşmam ve gerekse de “Sorun Polemik” adlı dergide yazdığım Laz aydın ve derneklerini eleştiren makalelerim bu konuda çıkarsamalarda bulunulacak özelliktedir.

Ve yine biliyoruz ki; henüz entelektüel birikim ve külliyata ulaşamayan “Laz aydınları”, eleştiri ve özeleştirinin kıymetini bilmiyorlar! Eleştiri ve özeleştiri konularına düşmanca yaklaşıyorlar. Böyle olunca asimilasyona karşı kimlik mücadelesi yerine nostaljik- romantik ve folklorik- akademik çalışmalar ön plana çıkmakta, kolektif duruştan uzaklaşılmakta, ”kişilere ve belirli marka adlara” dayalı sözüm ona çaba harcanmaktadır.

Kimlik, kolektif bir meseledir. Kolektif bir mücadeleyi gerektirir. Asimilasyon ise siyasî bir meseledir. Kimlik mücadelesi kolektif duruşu, asimilasyona karşı da siyasî bir duruşu gerektirir. Siyasî duruş ise, entelektüel birikim ve fikir üretmeyi gerektirir. Bütün bunlar olmayınca; nostaljik- romantik ve folklorik-akademik yönelimler ve kişi markalı dernek vb. yapıları kimlik mücadelesi yerine tribünlere oynarlar ve birbirleriyle didişirler. İşte “Laz aydınları”nın en büyük engeli de budur. Bu sebeple; beraber hareket edemiyorlar, çünkü doğru ilkeleri, belli hedefleri, amaçları yoktur.

Son olarak; ilkeleri ve amaçları çizilmiş, beraber hareket etme kararlığına sahip kolektif bir harekete ihtiyacımız olduğunu belirtmeliyim. Ancak bunu yaparken öncelikle kendi gücümüze güvenmeli, çeşitli uluslararası fonlardan uzak durulmalıdır.

Asimilasyona karşı kimlik mücadelesi yürütecek bir hareket, ilke ve amaçlarıyla, bütün Laz aydınlarını derleyip toparlamakla kalmayacak, kendi dışında kalanları da, kendisine karşı olanları da hizaya getirmeyi becerebilecektir. Bunun için de öncelikle bir “Laz Kolektif Hareketi” oluşturmayı amaçlıyoruz. Bu ön görüşmelerle ilkeleri, amaçları belirleyeceğiz beraberce. Ardından üç ayda bir yayınlanacak siyasî duruşlu Lazca- Türkçe bir dergi. Onun ardından da makul bir zaman dilimi içinde “Laz Enstitüsü” kurmayı amaçlıyoruz. Kuşkusuz bütün bunlar kolektif çaba ve maddi-manevi fedakârlığı gerektirmektedir. Bütün bu çabalarda kişi ve kişilerin adlarının hiçbir önemi yoktur. Önemli olan Laz kimliğinin önemli varlığı Lazcayı yok etmeye çalışan asimilasyona karşı beraber ve kararlı bir mücadele vermektir.

Bugün geldiğimiz bu noktada ya asimilasyona kaşı kimlik mücadelesi verecek ya da konuyu tek başına nostaljik- romantik ve folklorik- akademik düzeye çekerek anlamsızlaştırmak ve farklı amaçlar için kullanmak isteyenlere payanda ve dolgu malzemesi olacağız. İkincinin hiç de hayır bir yol olmadığı bugünkü halimizden açıkça anlaşılıyor. 20 Aralık 2010; Ali İhsan Aksamaz)

+

(Metinlerin Yayımlandığı Kitap: Ali İhsan Aksamaz, “Laz Aydınları ve Sorumluluk, 1. Baskı, Sorun Yayınları, İstanbul, 2011)

+

Önerilen Okumalar: Ali İhsan Aksamaz, “Laz Aydınlarının girişimine basından tepkiler”, 14 V 2022, sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr;  Haşim Akman,  “Laz Enstitüsü Kuruluyor”, 08 V2022, sonhaber.ch/ circassiancenter.com.tr)