YEMUZ Nevzat Tarakçı
Nikâhları, çocukları, torunları olan ama evli sayılmayan karı kocanın hazin hikayesini anlatmak isterim size.
Yıllardan bir yıl, günlerden bir gün, ülkenin birinde bir aile yaşarmış.
Baba bir gün, eş dost, çocuk, torun herkesi toplayıp onlara: “Sizler, 30 yıldır eşimle beni, karı-koca, anne-baba olarak tanıyorsunuz meğer biz evli değilmişiz.”
“Aslında biz, bundan 30 yıl önce, istenilen tüm evraklarla birlikte evlenmek niyetiyle evlendirme müdürlüğüne gittik. Şahitler ve tüm eş dost, akraba huzurunda nikâh memuru tarafından nikâhımız kıyıldı ve karı koca ilan edildik.”
“Fakat ne gariptir ki 30 yıl aradan sonra bir grup tarafından bizim karı-koca olmadığımız söyleniyor ve bu durum ispat edilmeye çalışılıyor.”
“30 yıl önce evlendirme müdürlüğüne teslim ettiğimiz evraklarda imza eksikliği mi ne varmış! Yani biz, evli sayılmıyormuşuz.” der.
Eş dost ve çocuklar, söylenenleri hayretler içinde dinler. Kalabalığın arasından bir adım öne çıkan yaşlı kadın, şunları söyler:
“Şu anda hepimiz şaşkın durumdayız. O kadar tuhaf şeyler söylediniz ki söylediklerinizi kabul etmek imkânsız, böyle bir şey olamaz, bu durum, hayatın akışına aykırı!”
“Biz, karı koca birbirimizle anlaşamıyoruz, bu evlilik yürümüyor, bu yüzden ayrılmak istiyoruz, deseniz anlarız ama bu komikliğe kimse inanmaz, açıkça söyleyin, nedir sizin niyetiniz?”
“Kaldı ki imza eksiğini tamamlamak çok mu zor? Amaç, bu evliliği daha sağlıklı yürütmekse zor da olsa bu denli kıyamet koparılmadan bunun bir yolu bulunmalı, biz adeta kaş yapalım derken göz çıkarıyoruz!”
Baba, söz hakkı alır ve şunları söyler:
“Bu böyle olmayacak. Haftaya bugün, nikah törenimizde bulunan, töreni izleyen, 30 yıldır evli olduğumuzu bilen kim varsa toplanalım ve birlikte karar verelim. Çoğunluk, “Evet, siz evli değilsiniz!” derse ayrılalım, bu işi burada bitsin!”
Aradan bir hafta geçer ve beklenen an gelir. Toplanırlar geniş mekânda.
Herkes tarafını belli edecek, çoğunluğun dediği olacaktır.
Ya bu evlilik devam edecek ya da aile dağılacaktır.
Gerekli açıklamalar yapılır ve konuşmalara geçilir.
Ak saçlı, adı “txamade” olduğu söylenen, gün görmüş, tecrübeli bir adam huzura gelir ve şunları söyler:
“Biz, neden bir kaşık suda fırtına koparıyoruz, neden birbirimizle sağlıklı iletişim kuramıyoruz, anlayamıyorum. Hani herkes bu davaya sahiplenecekti… Çok duyarsızlaştık çok!”
“Evliliğimiz hakkında çok pervasızca sözler sarf edildi. Bilen de bilmeyen de yüksek perdeden konuşurken konuya vakıf olanların bir kısmı sustu. Bu süreçte bize hiç yakışmayan çok çirkin ifadeler duyduk. Hani bizim “xabze” dediğimiz kurallarımız vardı, hani kişilikler bu kadar hedefe konulmaz, yalan yanlış ifadelerden medet umulmazdı? Bu yaşadıklarımız beni çok üzdü.”
“Biliyorum, bu toplantının kazananı olmayacak, bir taraf mutlaka kırılacak, küsecek, ayrılacak… Kaybeden halkımız olacak. Her şeye rağmen birbirimizi iyi dinleyelim, anlayışlı, hoşgörülü olalım ve bu badireyi atlatalım.”
“Bilmiyorum ki biz, yapılacak bunca iş varken neden kendi içimizde birbirimizle bu kadar didişip duruyoruz?”
Söz hakkı alan genç kadın, emin adımlarla huzura gelir ve şunları söyler:
“Üzgünüm, aramızda çok pervasızlar var, kurumlarımızı şeytanlaştırma gayretleri var. Toplumumuzda hiç yaşanmadık olaylar yaşanıyor, hatta ithamlar, kadın objesi kullanmaya kadar uzanıyor. Toplum adına konuşma hakkına sahip bazı kişilerin agresif tutumu, pervasızlığı kurumlarımıza çok büyük zarar veriyor, toplumumuz ayrıştıkça ayrışıyor.”
“Şuradaki gruba bakın, ellerinde çekirdek aksiyon bekliyor. Biz hangi ara bu hale geldik, bilmem ki?”
Halkın içinden “Çok eğleneceğiz çok!” sesleri yükselir.
Derken, itirazlar, bağırışlar, arasında konuşmalar biter ve oylamaya geçilir.
Oylama bitmiş, henüz sonuçlar açıklanmamıştır. Halkın arasından birinin yüksek sesle “Eğer bu oylamadan benim istediğim sonuç çıkmasa ben ne yapacağımı biliyorum!” dediği duyulur.
Nihayet sonuçlar açıklanır.
Sandıktan öfke, kırgınlık, küskünlük çıkmıştır.
İki taraf da kaybetmiştir.
Bir ses duyulur: “Ben, kazananların yanına kadeh kaldırmaya gidiyorum!”