OLMADI SAYIN THAMADE OLMADI

YEMUZ Nevzat Tarakçı

Telefondaki ses, oldukça yorgun ve bitkindi.
Sesin sahibi kırgındı; ses, konuşmacının boğazında düğümleniyordu.
Kızım gibi sevdiğim, yıllarca “Toplumum, kültürüm için ne yapabilirim?” düşüncesiyle dernekte görev alan her etkinlikte koşan, koşturan sevgili …‘nın sesiydi bu.
“Nasılsınız, müsait misiniz, sizinle çok önemli bir konuyu konuşacaktım!” dedi.
Yorgundu, üzgündü…
Hayırdır kızım, nedir durum, önemli bir sıkıntı yok umarım, dedim.
Başladı anlatmaya.
“Büyüğümüz …‘ın sosyal medyada benim için yazdığı yazıyı okudunuz mu? dedi.
Yazıyı daha önce okumuş ve ziyadesiyle üzülmüştüm.
Bilgisi ve birikimi oldukça zengin, kalemi bir o kadar güçlü bir thamadenin, kültüre olabildiğince duyarlı torunu yaşındaki bir Çerkes kızı için (Çerkes de olmayabilir) yazdıkları ifadeler yenilir, yutulur cinsten değildi.
Kırıp döken, aşağılayan, yakıp yıkan bir üslupla yazılmıştı yazı.
Üzülmemek mümkün müydü, üzülmüştüm, kırılmıştım, kahrolmuştum.
Toplumumuzda rehber, model konumundaki bir insanın, torunu yaşındaki bir kızı, bir kültürel yazıdaki duygu ve düşünceleri için bu kadar hırpalaması çok üzdü beni.
Bilmem ki thamade konumundaki bir insan, gencecik bir kızı sosyal medyada bu denli nasıl azarlar, bu kadar nasıl hırpalar?
Evet, şimdi bu samimi, bu duyarlı kız, benden yardım istiyordu.
Ne diyebilirdim ki.
“Kızım, canım kızım, bu thamade hep böyle, bu büyüğümüzün kırıp dökmediği insan kalmadı, o bir kişilik celladı… diyemezdim.
Diyemedim, sustum…
“Bu büyüğümüzün hakaret dolu bu yazısına karşılık ben de bir şeyler yazacağım. Bu iş bu kadar basit olmamalı, bu nasıl bir üslup?” dedi.
Yutkundum, “Hayır, sakın aynı üslupla cevap yazma; sen, sana yakışanı yap!” dedim.
Neden? Dedi.
“Bana yakışan susmak, thamadeye yakışan hakaret mi? Bu kadar hakareti yiyip sus pus olup oturmak xabzenin mi gereği acaba?” dedi.
Yutkundum, zor anlar yaşadım, terledim, bunaldım…

NEREDESİN EY ÜSLUP
Ey thamade, bu ne hal, bu ne üslup?
Neden torununuz yaşındaki bu kültür sevdalısı gencecik kızı bu kadar hırpalarsınız?
Bu kız, sadece duygu ve düşüncelerini aktarmış yazısında.
İfadelerinde yanlış da eksik de olabilir.
Neden “Kızım, burada bu yanlış, şurada bu esik!” demek yerine, bir genç kızı kültüründen soğutacak thamade kavramına küstürecek hâle getiriyorsunuz?
Bu nasıl bir ruh hali?
Bu nasıl bir ego?
Pes doğrusu!

“KESKİN SİRKE KÜPÜNE ZARAR”
Ey thamade, siz, hangi ara, yıkıcı eleştirisi bol, hoşgörüsü ve tahammülü az, bu kadar asabi bir kişiliğe dönüştünüz?
Yoksa siz, xabze kültürü bunu mu gerektiriyor sanıyorsunuz?
Bu ne hal, bu nasıl bir üslup, bu nasıl bir ego?
Yoksa kalbiniz, gönlünüz buz mu tutmuş sizin ne?
Meğerse kırmadan dökmeden sağlam, güzel bir üslupla eleştirmek; eksikleri gidermek, yanlışları düzeltmek ne büyük bir erdemmiş!
Büyükler, eskimeyen ifadeyle: “Üslubu beyan, aynıyla insandır!” diye boşuna söylememişler.

AH KEŞKE!
Ah keşke, ruhumuzu başkalarının başarı, yetenek, erdem ve güzelliklerini kabule alıştırsak!
Ah keşke eleştiriyi, karşımızdakini yakmak, yıkmak amacıyla değil; ona yol göstermek, moral ve ilham vermek amacıyla yapabilsek!
Ah keşke her şeyin en iyisini ben bilirim, anlayışından vaz geçebilsek.
Ne iyi olurdu, çevremizdeki insanların kusurlarından ziyade iyi yanlarını bulup onları takdir edebilsek!
Ne iyi olurdu, başkalarının hatalarına karşı yeri geldikçe gözsüz, kulaksız ve dilsiz olabilsek!
Yıkıcı eleştirilerin gerisinde bir yığın kırılmış, yıkılmış kalp, hüzün, düşmanlık, pişmanlık… kalıyor.

“SEN, HERKESİ KÖR, ÂLEMİ SERSEM Mİ SANIRSIN?”
Unutma ey thamade, “En ummadığın keşfeder esrâr-ı derûnun; sen, herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?” diyor şair.
Ama yine de siz bilirsin!
Bu tavrınız, bu ruh haliniz, bu üslubunuzla bildikleriniz ayet, anlattıklarınız hadis olsa dahi kanaatimce bu kültüre bu topluma büyük zarar veriyorsunuz.
Yine de siz bilirsiniz, thamade sizsiniz!