On Yıl Önceydi… GENÇLERE ÖĞÜTLER…

Dr. MEŞFEŞ’Ü Necdet Hatam

25.08.2012

Ulusal mücadeleye yeni adım atmış değerli arkadaşlar!

Bize göre çıktığınız yol çok kutsal bir yol. Meşakkatli bir yol.  Uzun bir yol. Bir koşu… Ama yüz metre değil bir maraton.  Ayrıca engelleri de olan bir maraton… Bu uzun ve güç yolu koşabilmeniz, hedefe ulaşabilmeniz için kendinizi bir maraton koşucusu gibi eğitmelisiniz… Azimli olmalı, dayanıklı olmalısınız. Soluğunuzu ayarlayabilmelisiniz. Ama en önemlisi yakın geçmişi mutlaka ama mutlaka çok iyi araştırmalı ve kimin kim olduğu konusunda çok sağlıklı değerlendirmeler yapmalısınız. Bunu yapmadığınızda yanılabileceğinizi, yanıltılabileceğinizi bilmelisiniz.

Kişiler hakkında değerlendirmelerde bulunurken söylediklerini değil yaptıklarını temel alınız. Siz de konuşur yazarken bu konuştuğunuz yazdıklarınızın günün birinde karşınıza konabileceğini hep göz önünde tutunuz.  Eski dergileri gazeteleri karıştırınız… Yeniden irdeleyiniz çeşitli toplantıların özellikle de “akıl arama” toplantılarının sonuç bildirilerini… Bu yazıları yazanların bu bildirileri imzalayanların daha sonra alınan kararları hayata geçirmek için neler yapıp-yapmadıklarını. Şimdilerde nerelerde olduklarını, konumuzla ne kadar ilgilendiklerini ya da ulusal mücadeleden ne kadar uzak düştüklerini de araştırınız…

Ama en çok ta en güzel şeyleri söylemek için her şeyin söylenebilir olduğu bu günleri bekleyen “tatlı su Çerkeslerine” dikkat ediniz. Özellikle şu en coşkulu en keskin konuşanlara- yazanlara… Feyiz aldığı kişileri üst perdeden hem de temelsiz eleştirenlere. Özetle “eski yeniyetmelere”. Çünkü bunların en az güvenilir olmaları bir yana kılavuzlukları da “karga” örneğidir.

Bu tipleri tanımanın çok zor olmadığını da biliyorsunuzdur umarım.

Örneğin; neredeyse çocukluğundan beri dönüşçüdür. Yaşı da artık elliyi bulmuş geçmiştir. Olanakları da pek kötü değildir. Yazları tatil kentlerine gidebilmektedir. Ama bir kez bile anavatanı ziyaret etmemiştir. İşte arkadaşlar siz, siz olun, Dönüş adına herkesle kavga etseler bile böylesi kişilere sakın güvenmeyin. Her an keskin bir viraj alabilir, bir U dönüşü yapabilir, yetmez yalnız kalmamak için U dönüşü yapanların sayısının artmasına çalışırlar.

Örneğin; hep özeleştiri yapılması gereğini savunup kendi öz geçmişlerinden söz etmeyi hiç sevmeyenler de asla inanılacak kişiler değildir. Zaten biraz dinlediğinizde bir iki yazılarını okuduğunuzda siz de anlarsınız. Böylelerinin özeleştiriden anladıkları, yakın geçmişte kendilerinin hangi siyasal görüşleri savundukları, hangi gruplarda, partilerde, fraksiyonlarda yer aldıkları, bu gruplarla birlikte Çerkesler için neler yapabildikleri değildir. Geçmişte halkımızın geleceğine ilişkin ne gibi bir kurguları olduğu, bu kurgularını kendi gruplarının programlarına aldırabilip aldıramadıkları ise hiç değildir. Anımsatırsınız duymazdan, anlamazdan gelirler. Anlamaktan korkarlar. “Özeleştiri” derler, “kendimizle yüzleşelim” derler de hep yalan yanlış birilerini eleştiriler. Çoğu yüzdükleri su kalmadığı için yüzdükleri kulvarlarını değiştirirmişlerdir. İşin ilginci attıkları ilk kulaç ile birlikte, ezelden beri bu kulvarda yüzüyormuş gibi başkalarını küçümserler.

Örneğin; içinde bulunmak bir yana yakından bile incelemedikleri dönüşü, neyi ne zaman nerede söylediğini araştırmadan, sorgulamadan günümüz kafası ile eleştirenler de güvenilir değildir.. Unuturlar olayların söylemlerin yer ve zaman ile olan bağlarını. “Somut çözüm önerilerinin somut koşullara göre” olması gerektiğini ise hiç anımsamazlar. Neden şöyle söylendi, neden bunlar söylenmedi der, güya eleştirirler ancak o günlerin koşullarından söz etmezler. Özellikle de o günlerde kendilerinin ne gibi eylemlerde bulunduklarına bir türlü sıra gelmez. Ama haksızlık etmeyelim, o günlerdeki kendilerinden söz etmemelerinin  nedeni belki de  “öğünürmüş gibi” görünecekleri korkusu mahcubiyetidir (!)…  Ne dersiniz olamaz mı?..

Devletin, halkları anadili çalışmaları yapsınlar diye neredeyse zorladığı günümüz rahat ortamında, anadilde yazılmış kitapların suç unsuru sayıldığı dönemde alfabe yayınlayanları, kurs açanları eleştirmekten utanmazlar.  “Arkadaşlarımız anavatanın, anadilinin önemini vurgularken biz ‘çeviri ile devrim olmaz’, ‘nasıl olsa tek dile gidilmeyecek mi’, ‘enternasyonalizm olmayacak mı’ der onları küçümserdik’, ‘halkımız yararına olanı, dönüşçüler görebilmiş” özeleştirisini dil ucu ile bile söylemezler. Desteklemedikleri gibi enerjimizin çok büyük bölümünü israf ettiklerini de unuturlar. Yetmez bu kez de anavatana dönen sayısının az olmasının faturasını da Dönüşe keserler…

Yetmez dönüş yapanların sayı azlığını, çok düzeyli (!) olduğu için öyle herkesin çağrılmadığı “akıl arama” toplantılarında, “diasporada bir baltaya sap olamamışların” önce dönmüş olması ile açıklarlar. Ama bu ciddi tespiti yapan “balta sapları” nedense hemen yollara dökülmezler.

Bir de sevgili gençler, Çerkesçe’nin okullarda okutulacağı, her platformda, en yetkili makamlarca,  dile getirilirken “anadili onurum, savaşırım korurum” sloganları ile ama sadece izin verilen yerleşkelerde yürüyebilen “yiğitleri” de mutlaka sorgulayın.  Araştırın bu zamane kahramanların yakın geçmişte anadilin korunup yaşatılması geliştirilmesi için bir çabaları olup olmadığını… İzleyin, bu sanal  kahramanların çocukları, yeğenleri torunlarının seçmeli ders olarak Çerkesçeyi seçtiklerine ilişkin dilekçe verip vermediklerini… Dilekçe verenlerin sayısı ile yürüyüşlere katılanların sayısını da bir karşılaştırın..

İnanın ki değerli gençler, sanalda çığırtkanlık yapanları tanımak ulusal mücadelede kimlerle birlikte olunabileceği konusunda yanılma payınızı azaltacak geleceğinizi kurgularken kararlarınızın sağlıklı olmasına katkıda bulunacaktır.

Bu eski yeniyetmelerin belki de en dikkate değer olanları, “Çerkesya Yurtseverleri” olsa gerek. Bunların kimileri ya hiç samimi olmadıklarının ya da dünya gerçeklerini hiç bilmediklerinin kanıtı çocukça söylemlerde bulunurlar. Uyarıldıklarında da hemen unutuverirler bu söylemlerini. Ama anavatana dönecek ve anavatanın yaşamını güzelleştirme çalışmalarına katkıda bulunacak kadar yürekli olmadıkları için, dönüşlerini engelleyebilecek eylemlerde bulunur bu “uzaktan yurtseverlerimiz”. Hedefleri daha büyüktür artık…. “Birleşik Kafkasya” ya da “Birleşik Kuzey Kafkasya” soslu Çerkesya’dır amaçları..

Anımsayanlarınız olacaktır, daha dün “yeniden Çerkesleşmek”ten söz edenler de bu arkadaşlarımızdı. Belki de salt, daha öncekilerin söylemediği, değinmediği bir şeyler söylemek merakıdır bu ilginç davranışlarının nedeni. Öyle ki “yeniden Çerkesleşmenin” daha önce Çerkes olmadıklarının kanıtı olabileceğinin farkında olamıyorlar.

Özellikle de kimi dünya güçlerince desteklendikleri iddiasına karşı “kimseden destek almadıkları” savunusu.  Bundan daha çocukça bir şey olabilir mi? Büyük hedeflere yürüyen her örgütün mutlaka büyük güçlerle ittifak kurdukları, destekler aldıkları bunun da saklanıp gizlenmediği, dahası gizlenemediği günümüzde “biz hiçbir kurum kuruluş, devletten destek almıyoruz” demek cehalet örneği değil de nedir. En hafif deyimle bu,  “bizim mücadelemiz gerçek değil sanaldır” anlamına gelmez mi? Kendi çıkarlarını gözeten dünya güçlerinin bile desteğini almadan “Çerkesya”yı kuracaklarmış. Terk ettiğiniz ve dönüp yaşamını paylaşmayı düşünmediğiniz köyleriniz eski haline getirebilme gücünüz var mı ki neredeyse her Çerkes’in kafasındaki sınırları farklı olan Çerkesya’yı kurulabilesiniz. Hem de uzaktan. Oysa köylerimizi ayakta tutan kimi kardeşlerimiz, “sağlığında köyümüzle ilgilenmeyenlerin cenazeleri de getirilmesin köye” diyorlar yüksek sesle.

Kendini yurtsever olarak tanımlayan ve yurtseverlerin dönüşü öncelediklerini ileri süren bir kardeşimizin “neden dönmüyorsunuz?” sorusuna verdiği yanıt bizce işin özü. Aylığı iki bin  Avro imiş yaşadığı Avrupa ülkesinde. Neden dönmüyorsunuz sorusuna verdiği yanıt gerçekte hemen herkesin aşina olduğu bir yanıt. Dönerse kendisine ayda iki bin Avro kazandıracak bir iş bulabilecek mi imiş… Anlayacağınız aylığa endeksli bir yurtseverlik…

Sevgili gençler, köydeki evinin bahçesine bir kümes yapmayı düşünen kişinin ilk işi kümesin kaç metre kare olacağını planlamak değil midir?  Bu arkadaşlarımızın da düşledikleri Çerkesya’nın hangi yılların Çerkesya’sı olduğunu söylemeleri gerekmez mi? Amacın gerçekçi olup olmadığı çizilecek bu sınırlara doğrudan bağlı değil mi? Sınırlar içerisinde yaşayan nüfusun  ve  bunun ne kadarının Çerkes olduğu, eğer Çerkes sayısı çok az ise bu sayının nasıl büyütüleceğinin önemi yaşamsal değil mi?…

Ama işte en sonunda sadece Çerkesler değil dünyada hiç kimsenin söyleyemeyeceği, düşünemeyeceği, düşleyemeyeceği bir tespit, bir sav… Tarihi tersine çevirebilecek bir sav.

Neymiş “Çerkesya olmadan Çerkes olmaz”mış. Yani uzaydan gelen birilerince önce Türkiye kurulmuş sonra  da Türkiye’de yaşayanlara Türk adını takmışlar. Ya da önce Germanya doğmuş sonra Germenler… ilanihaye…

Şimdi bunu nasıl anlamalı acaba? Zorluyorum kendimi ve bulduğumu sanıyorum… “Demek ki, önce Çerkesya’yı kuracak sonra da tüm yaşayanlarını Çerkesleştirecekler” diyorum. Bu ön kabulle eleştirdiğimiz için unutulan “yeniden Çerkesleşmek” sloganı da anlam kazanıyor gibi. Ancak yine de benim gibi zor anlayanların yanıtlayamadığımız küçücük bir soru var:

Bugün Çerkesya’da yaşayan ve de Çerkes olmayan çoğunluk halkalar neden, Çerkesya’yı kurup sonra da gönüllü olarak Çerkesleşsinler?

Çerkesya’da yaşayacak çalışan çalışmayan ve de Çerkesim diyen herkese İkişer bin Avro aylık mı bağlanacak yoksa?  Peki, bugün Çerkesya’da yaşayan ve Çerkes de olmayanların halk sevgileri, yurt sevgileri sözünü ettiğimiz “yurtsever” gibi Avro’ya Endeksli değilse ne olacak?

Ha ne olacak?

Evet gençler bu fotoğraftaki kalabalık ile derneklerimizin, minik aidatlarını da düzenli ödemeyen üyelerinin sayılarını bir karşılaştırın…  Riya çok açık değil mi?…