YEMUZ Nevzat Tarakçı
Bu toplum, siyasilerin nefret dilinden ve sosyal medyanın küfürlerinden çok çekti, çok çekiyor.
Adeta, hasret kaldık tatlı dile, güzel söze.
İnce mizah, unutuldu gitti zaten.
Bir baksanıza, toplumun belli kesiminde nasıl bir nefret biriktirmiş öyle.
Argo, hakaret, öfke… diz boyu.
Nereye kadar gidecek bu düşmanlık?
Ne zaman hatırlanacak dostluk, kardeşlik?
Bilmem ki bu konuda sosyal medya mı siyaseti tetikliyor yoksa siyaset mi sosyal medyayı?
Duygu ve düşüncelerimizi gayet güzel, zarif ve etkili bir şekilde anlatmanın değişik yollar varken nedendir bu kin, bu öfke bu nefret?
Toplum, bu kadar mı nefret diline teslim olmuş?
Argosuz, hakaretsiz, küfürsüz konuşamıyor, yazışamıyorsak durum çok vahim demektir.
Neden unuttuk, tatlı dilin yılanı deliğinden çıkarttığını?
Kişi; sözün hamını, kemini, demini bilmeli.
Uluorta, çirkin, yersiz ve zamansız konuşmamalı.
Ne demiş şair:
Sözü süz de söyle,
Manayı inci gibi diz de söyle.
Yüze söyle, gıybet olmasın.
Ukdeyi içinden çöz de söyle,
Yapmasın yara.
Öyle söyle ki
Hoş gelsin yâra, ağyara.
Bugünlerde, çok ağır bir dille birlikte polemik ve tahriklerle toplumumuzu ziyadesiyle rahatsız eden bir dizi gariplik yaşıyoruz.
Sanki birileri düğmeye basmış gibi peşi sıra gelişiyor huzursuzluklar.
Bu karmaşaya bir de sosyal paylaşım sitelerindeki düşünce kirliliği, öfke dili eklenince iş, iyiden iyiye zıvanadan çıkıyor.
Bu fevrilikten, en çok da gençler etkileniyor.
Gençler hırçınlaşıyor,
Gençler savruluyor…
Nedir bu toz duman, ne oluyoruz?
En başta bu toplumu yönetenler, siyasiler, mutlaka öfke ve nefret dilinden uzaklaşmalı!
Halk, güncelin kelepçesinden, aktüalitenin dar menfezinden geniş ufuklara açılmak zorunda.
Bu toplum, sorumluluk bilinciyle, hoşgörü ve samimiyetle bunu başarabilir.
O halde:
Herkes, nefret dilinden uzak durmalı.
Herkes, tutulması gereken bir el uzatmalı.
Herkes, varsa kendi yanlışlarını, üslup hatalarını görmeye, onları düzeltmeye çalışmalı.
Herkes, biraz da kendisiyle yüzleşmeli, kendisini sorgulamalı.
Herkes, böylesi günlerde kelimeleri iyi seçerek, manayı derinden düşünerek vakıf olduğu konularda konuşmalı.
Herkes, kavgacılara ve kavgacı üsluba tepki göstermeli.
Bununla birlikte kimse, olan biteni ibretle seyreden bu toplumun gözünü boyayabileceği yanılgısına düşmemeli.
Kimse, kurumların yıpratılmasından, karmaşadan, belirsizlikten, medet ummamalı.
Umuyorsa kendisini sorgulamalı, bu durumda samimiyetten asla bahsetmemeli.
RENGİ SOLANLAR, KİMYASI BOZULANLAR…
Bakıyorum da rengi solanlar, kimyası bozulanlar yakıp yıkıyor ortalığı.
Vicdan ve cüzdanları arasında sıkışanlar, gün ışığından kaçarak karanlıkta fısıldaşanlar var.
Hayatını düşmanlık ve haset üzerine kurgulayanlar var.
Çözüm bekleyen dağ gibi sorunlarımız varken biz enerjimizi nerelerde harcıyoruz?
TAHRİKLER, POLEMİKLER…
Ağır tahriklere, yıpratıcı polemiklere rağmen üsluplarını bozmayan güzel insanlar binler selam size!
Görünen o ki kamu vicdanı; yüreği benlik ve haset ekseninde negatif enerji üreten, kamplaşmayı, çatışmayı körükleyenlerle değil, samimiyet ve hoşgörüyle bu toplum, bu kültür için gayret sarf edenlerle birliktedir.