SAVAŞ BALTALARI İŞE YARIYOR MU

YEMUZ Nevzat Tarakçı

Seçim dönemi, savaş baltaları elimizde bekliyoruz, “Siz seçimi kazananlar, haydi, çözün bakalım halkımızın tüm sosyal ve kültürel sorunlarını!
İtiraz istemeyiz, katkı da sağlamayız!
Gerekirse hesap da sorar, linç de ederiz!
Bana mı sordunuz aday olurken…
Bu anlayışla, bu sorumsuzlukla, bu egoyla toplum nereye varır?
Öyle ya “Bizim kesmediğimiz her kurban haramdır!” ya!

YENİ YÖNETİMLERİ İLK GÜNDEN LİNÇ ETMEK
Elbette kurumlarımızın seçimle gelen yöneticilerinin eksikleri, yanlışları üslubunca eleştirilir.
Ama toplumu değiştirmeyi, dönüştürmeyi sadece yönetim kurullarından beklemek fazla insafsızlık olmaz mı?
Gelin eksikleri, yanlışları söyleyelim, adayları uyaralım ama seçim bitince yeni yönetimin başarılı olabilmesi için samimiyetle destek sağlayalım, süre tanıyalım, pusuda elimiz tetikte beklemeyelim.
Ya seçimden önce konuşalım ya da susarak başarmaya yetecek süreyi tanıyalım.

KAÇIMIZ NE KADAR AÇIĞIZ ELEŞTİRİYE
Eleştirilmekten korkan kişi ve kurumlar, her zaman bünyesinde bir eksikliği barındırıyor demektir.
Kendimizi, kurumumuzu sorgulamak yerine çoğu zaman, olup biteni örtmeyi, eksik ve yanlışları görmezden gelip kulağımızın üstüne yatmayı yeğliyoruz.
Eleştiri süzgecinden geçmeyen, kendini sorgulamadan yürüyen kişi ve kurumlar, kendilerini bekleyen çözümsüzlüğü, kokuşmuşluğu göremezler.
Vahametin farkına vardıklarında ise artık çok geçtir!
Unutmayalım, eleştiri yapmak ve eleştiriye açık olmak bir erdemdir.
Bu da sağlam ve sağlıklı bir kişilik yapısı gerektirir.

BİLGİÇLİK KİBRİ
Ah şu eleştirileri bilgiçliğin kibriyle değil, alçakgönüllülükle yapabilsek hatta bu özelliği yaşamın bir parçası olarak görebilsek.

ENERJİMİZİ BİRBİRİMİZLE DİDİŞEREK TÜKETİYORUZ
Eleştiri vardır yıkıcı, yakıcı…
Eleştiri vardır yapıcı, yol gösterici.
Oysa samimi her insanın eleştirisi ya kendisine ya da kurumlarının gelişmesine, genişlemesine ve derinleşmesine imkân sağlamalı.
“Eleştiri, değişim ve yenilenme arzu ve tutkusunun kaçınılmaz meyvesi.” Olmalı.
Değilse enerjimizi birbirimizle didişmekle tüketiriz.

“ÜÇ ÜÇTE BİR KURALI”
Hiçbir şeyin değişmediği, hiç kimsenin itiraz etmediği bir yerde aslında eleştiriye de ihtiyaç yoktur.
Eleştirisiz olmaz, eleştiriden korkulmaz!
Stamateas’ın ifadesiyle eleştiride “üç üçte bir kuralı” vardır.
Bizi eleştirenlerin üçte biri, bizi seven insanlardır, diğer üçte biri ise bizden nefret edenlerden oluşur.
Üçüncü üçte bir ise bizi tanımadığı hâlde fikir sahibi olanlardır.

DEMOKRASİ TECRÜBEMİZ
Savaş baltaları uzun süredir ortada hatta bazı kişilerin de olmazsa olmazı.
Oysa bizim demokrasi tecrübemiz az değil.
Gerek var mı savaş baltalarına?

“BEN YAPMAM, SİZ YAPIN DA GÖRELİM!”
“Konu, toplum hizmeti olunca konuşmak, övünmek, hiçbir şeyi beğenmemek, insafsızca eleştirmek, yakıp yıkmak benim işim. İş yapmak, hizmet üretmek mi, ben yokum, o senin işin!”
Allah aşkına var mı böyle bir mantık?
Demem o ki duyarlı hiç kimsenin “Bana ne!” Diyemeyeceği, elini taşın altına koyma mecburiyeti olan zamanlar ve durumlar vardır, seçimler gibi.
Yeri geldiğinde konuşmak, koşmak, katkı sağlamak, yeri geldiğinde susmak gibi!

STK’LARIN PEK ÇOĞUNU KISKANDIRACAK DEMOKRASİ ORTAMI
Önümüzdeki hafta sonu, cumartesi günü kurulacak demokrasi kürsüsü.
Sözü olan herkes konuşsun, diye.
Kimse, kimsenin tetikçiliğini yapmadan konuşsun.
“Ben çok şey biliyorum!” diyenler susmasın konuşsun.
Yanlışları düzeltmek, hataları gidermek için konuşsun.
Görülecek hesabı olanlar susmasın ki halkın hakemliğinde hesap görülsün.
Ama sonra herkes sussun!
Acaba kaç STK’nın var böylesi güzel konuşma ortamı?
Yıllardır başarıyla yürütülen KAFFED’in seçim öncesi cumartesi değerlendirme toplantılarından bahsediyorum.
Muhatabımla hem konuşmam hem de onun arkasından gece gündüz dedikodu yaparım, yalan söyler, iftira atarım, diyenimiz de olmaz her halde!
Eksik ve yanlışların sağduyudan uzaklaşmadan üslubunca dillendirildiği bir cumartesi, demokrasi tecrübemizin taçlanacağı bir pazar günü temennisiyle.