“SIRÇA KÖŞK” YIKILDI

YEMUZ Nevzat Tarakçı

Seçmenin oy tercihini bazen sevdiği, istediği aday değil; korktuğu, kaçtığı, nefret ettiği aday belirler.
İşte 31 Mart’ta biz tam da bunu yaşadık, yani halkın, yerelde iktidarı nasıl devirdiğini, sırça köşkün nasıl yıkıldığını.
Yenilmez sanılan dünün o muktedirinin o eski halinden eser yok şimdi.
O, dalga dalga yayılan yenilgi acısı içinde çaresiz, moralsiz, darmadağınık.
Bu “siyasi afet” le iktidar artık bölgesel, ana muhalefet ise kitlesel parti konumunda.
31 Mart’ta iktidar çok ağır yara aldı.
Bu, öyle bir yara ki bir ömür kanayacak, kapanmayacak, sahibini iflah ettirmeyen cinsten bir yara.
Yara depreştikçe yara sahibinin alacağı tuhaf halleri birlikte göreceğiz.

KÖŞK YERLE YEKSAN  
Sabahattin Ali’nin “Sırça Köşk” hikayesini bilirsiniz.
Yakın arkadaşları, hikâyeyi yayınlamaması konusunda yazarı uyarır.
Eğer yayınlarsa Ankara mutlaka hesabını soracaktır.
Nitekim Sabahattin Ali, hayatına mal olacak, mahkemeler ve hapishanelerle tanışır.
Yazarın hikâyede kısaca anlattığı tema şöyle:
Üç uyanık kafadar, ahaliyi “sırça köşksüz” şehir olamayacağına ikna ederek camdan bir köşk yapar.
Köşk, giderek büyür ve köşk ehlinin sayısı artar.
Nihayet halk, köşkün ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanır.
Köşk sakinleri, ahalinin sızlanmasına aldırmaz, zora başvurur, halkın mallarına, mülklerine el koyar, itiraz edenleri ise bodruma hapseder.
Halk, “köşkün, hiçbir kuvvetin yıkamayacağı kadar dayanıklı olduğu” söylentisine inandırılır.
Şüphesi olanlar da hile ve korkuyla susturulur.
Ahalinin malı mülkü ne varsa tükenir, deniz biter.
Ferman üzerine halk son kalan koyunlarını köşke teslim ederler.
Halktan homurtular yükselmeye başlayınca, üç kafadardan biri, koyunların hepsini yemediklerini, bir kısmını geri vereceklerini söyler.
Ve hayvanların kelleleri halka dağıtılır.
Kelleler kemikten ibarettir ne beyni yerinde ne de dili ve gözü…
“Neden?” diye sorduklarında, “Siz onların kıymetini bilmezsiniz, ziyan edersiniz!” cevabını alırlar.
Bunun üzerine topluluğun içinden biri, “Bana böyle bir başın lüzumu yoktur!” diyerek kelleyi fırlatınca sırça köşkte bir delik açılır.
Bundan cesaret alarak herkes elindeki kelleyi fırlatır, sağlamlığına inandıkları sırça köşk, cam şakırtılar arasında yerle yeksan olur.

EN HEYBETLİSİNİ YIKMAK İÇİN 3-5 KELLE YETER
Bu hikâyenin sonunda Sabahattin Ali, kıssadan hisseyi de şöyle kaleme alır: “Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini bile tuz buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeterlidir.

“YENİLMEZ ADAM” MASALI
Seçimin en önemli neticesi iktidarın İstanbul veya başka şehirleri kazanamaması ve ikinciliğe gerilemesi değil. Muhalefetin 47 yıl sonra sandıktan birinci parti çıkması da değil.
Kuşkusuz bunlar çok önemli sonuçlar ancak çok daha önemli neticesi var 31 Mart’ın.
O da “Yenilmez Adam” efsanesinin büyük gürültüyle yıkılmasıdır.
Bu lider “yenilmez adam” kültü haline geldi.
Her girdiği seçimden muzaffer çıktı.
En zor zamanlarda bile neticeyi lehine çevirmesini bildi.
Seçmeninde “Bu adam ne yapar ne eder seçimi kazanır!” inancı yerleşti.
Ona bir “siyaset adamının” ötesinde anlam yüklediler, kutsiyet atfettiler.
Muhalefet ise her yolu denemesine, bir masa etrafında toplanmasına rağmen bu kişiyi alt edemed

ADIM ADIM SONA DOĞRU
Nihayet, 31 Mart, “Yenilmez Adam” efsanesini yerle bir etti.
Bundan gayri sihir bozuldu.
İktidar yanlısı seçmenini “İktidar gidiyor!” korkusu, muhalefeti ise “Bu adam da yenilebilirmiş!” inancı ve heyecanı sardı.
31 Mart akşamı balkon konuşmasında “Bu bir bitiş değil, dönüm noktası!” ifadesi manidar değil mi?
Hem iktidar hem Türk siyaseti için 31 Mart bir dönüm noktası, bundan sonra eski hal muhal…
İktidar için zaferler artık bir nostalji gibi.
“Yenilmez Adam” tabusunun yıkılması kesinlikle küçümsenecek bir sonuç değil.
Baksana, Türkiye’nin psikolojisi değişti.
Bundan sonra sosyolojinin de değişmesi kaçınılmaz.

SEFİL BALKON
“Efsane” adam, partisinin balkonunda zayıf, yorgun, ruhsuz topluluğa hitap ederken eşiyle yalnızları oynayabilirmiş.
“O eski halinden eser yok şimdi.” şarkısı da söylenebilirmiş.
Ahalinin sağlam sandığı köşk, meğerse camdanmış.
Köşk’te bir gedik açmak için “1 oy” yetermiş.
31 Mart, bir kelle olarak “Sırça Köşk” e fırlatıldı ve camdan yapı, yerle yeksan oldu.
Yenilmez adam tabusu yıkıldı, yok oldu.
Sefil balkon, dosta düşmana 31 Mart’ın sinerji ve enerjisinin sanıldığından daha belirgin, daha etkili olduğunu gösterdi.

KAYSERİ PINARBAŞI HALKININ İRADESİ GASP EDİLEMEZ
Pınarbaşı ilçesinde büyük gerilim yaşanıyor.
Konuyla ilgili KAFFED’in açıklaması şöyle:
Kayseri ili Pınarbaşı ilçesinde 31 Mart 2024 Pazar günü yapılan seçimi CHP Pınarbaşı Belediye Başkan Adayı Deniz Yağan’ ın 319 oy farkla kazandığı ilan edilmiştir.
Sonrasında ilçe seçim kurulunun yoğun baskı altına alındığı, rakip adayın partisinden bir milletvekilinin de dahil olduğu kalabalık bir grubun adliyeyi basarak hakimlere yönelik sözlü ve fiziksel şiddet sahnelerini sergiledikleri saldırgan görüntüleri kamuoyuna yansımıştır.
Bu yoğun baskı sürecinde, 3 Nisan 2024 Çarşamba günü İlçe Seçim Kurulu tarafından “seçimin iptali ve 2 Haziran 2024 tarihinde tekrarlanmasına” ilişkin alınan karar şaibelidir ve kabul edilemez niteliktedir.
Haksız kararın, itiraz sürecinde iptal edilmesi kamuoyunun ortak beklentisidir.
Pınarbaşı halkının iradesi gasp edilmemelidir.
Federasyonumuz, hukuki ve siyasi tüm ilgili süreçlerin takipçisi olmaya devam edecektir.

ÇERKES KİMLİĞİ İLE DEĞİL
Kayseri/ Pınarbaşı’nda yaşananlara karşı Çerkes kimliği ile değil; hak, hukuk bilinciyle mücadele etmeliyiz. Değilse samimiyetimiz sorgulanır.
Evet, bu konuda çok acemiyiz ama alışmak zorundayız!
Bizi hep ayrıştıran siyaset umulur ki bu defa en azından duyarlı kesimi birleştirsin!
Haksızlığı, hukuksuzluğu, zorbalığı şiar edinenler yenilsin, bin pişman olsun!

YAZIK OLUYOR BU ÜLKEYE
Dün Van, bugün Pınarbaşı…
Anlaşılan bu ülkede sergilenmeyi bekleyen daha çok çirkin oyun var sırada.
Değil mi ki “Söz konusu iktidarsa gerisi teferruattır!”