TEŞEKKÜR VE ÖZÜR ÜZERİNE

TLETSERUK Nahit Serbes
19.01.2014

Bilginin ve görgünün en büyük araç olduğu çağımızda, Xabze üzerine her türlü enformasyonu paylaşmalıyız. İnsanlık tarihi boyunca en büyük mücadele insanların kendi nefisleriyle olan amansız kavgasıdır. Bu nedenle, Xabze kültüründe teşekkür ve özrün önemi üzerinde durmak istiyorum. Teşekkür etmek, yapılan bir iş, gösterilen çaba ya da nezaketten ötürü duyulan minnetin, memnuniyetin, sözlü bir ifadesidir. Bununla birlikte, çeşitli sembolik ifadelerle veya sağ el’i kalbin üstüne götürüp, başını aşağıya doğru hareket ettirmek sureti ile de teşekkür edilebilir. Teşekkür etmek, her dildeki en sade ama en güçlü ifade tarzıdır.

Dünyanın her yerinde insanları “Teşekkür ederim” sözüyle etkilemek, onların kalplerini kazanmak mümkündür. Teşekkür sözcüğü birçok dilde farklı olsa da söyleniş amacı olarak aynıdır. Abazaca= Yıtebup, Çerkesce= Thavopsov, Çeçence= Barkal, Gürcüce= Madloba, Kürtçe= Sipas, Baskça= Eskerrikasko, Arapça= Şükran, Farsça= Müteşekkirem, Rusça= Spasiba, Japonca= Arigato gibi.

Hayatta insanların paradan daha fazla istediği tek şey, takdir edilmektir. Dolayısıyla, bir insana kendisini değerli hissettirmenin ilk adımı ona yaptıkları için teşekkür etmek ve gerektiğinde ondan özür dilemesini bilmektir. “Teşekkür ederim” ile “Özür dilerim” sözleri doğru zamanda ve içtenlikle kullanıldığında bütün ilişkilerimizde bir sihir etkisi yapacaktır.

İnsanlarla iyi iletişim kurmanın temeli, onlara değer verdiğimizi hissettirmektir. Bir kişiden özür dilemek ya da ona teşekkür etmek “Sen benim için önemlisin” anlamına gelmektedir.

Kimi insanlar hep haklıdırlar. Hiçbir konuda hata yapmazlar. Asla teşekkür etmezler. Başkalarını takdir etmeyi akıllarına bile getirmezler. Özrü de teşekkürü de hep başkalarından beklerler.

Bizim insanımız, özür dilemenin bir tür yenilgi, teşekkür etmenin de karşı tarafa minnet etmek olduğunu düşünüp, farklı bazı davranışlarla durumu idare etmeye çalışır.

Hâlbuki doğru düzgün özür dilemeyi de teşekkür etmeyi de önce kendimiz öğrenmeliyiz, daha sonra da çocuklarımıza öğretmeliyiz.

Olaya kendimizle barışık bir açıdan bakacak olursak, burada yazılan pek çok şey ve burada anlattıklarımız ne yazık ki gerçektir. Buna benzer başka örnekler de verilebilir, ama bu bir ölçü meselesidir, ölçüyü kaçırmamak gerekir, ölçü kaçınca Xabze’ye zarar vermektedir.

Bir örnek!

Kendi başımdan geçen bir olay:

İnsanlara az çok, küçük büyük demeden yardım etmeyi severim. Burada adını vermek istemediğim bir ülkeye giderken, o ülke vatandaşı olan kısa boylu bir yakınım, Türkiye’den 42 numara burun tarafı dikişsiz, derisi parlak, topukları 7 cm olan siyah bir çift ayakkabı sipariş etmişti. Ayakkabıcılarda bu tip ayakkabı bulamadığım için özel alarak topukları 7 cm. 42 numara kaliteli bir çift ayakkabı yaptırıp, götürdüm. Arkadaşıma ayakkabıları uzatınca, eline almak istemedi, masanın üzerine bırak diyerek ilgiyi başka yöne çekti.       Birkaç gün sonra tekrar uğrayıp, ayakkabıları beğenip beğenmediğini sorduğumda:       “Sıfayem fede xuğep”       (İstediğim gibi olmadı) dedi.

Aynı ülkeye ikinci defa gitmeden 15 gün önce, saf duygularla o kişiye yine telefonla bir ihtiyacı olup olmadığını sorduğumda, bu sefer buzdolabının kartının yandığını söyledi, model ve numarasını verdiği ünlü bir marka olan buzdolabının kartını istedi. O firmanın merkezi İstanbul’daydı, oradan kartı sipariş edip, Almanya’dan getirttim ve gittiğimde kartı kendisine verdim. Bu sefer resmen teşekkür bekledim ama yine çıt yok. Dönüşümden bir gün önce kendisinin yanına uğrayıp, kartın buzdolabına uyum sağlayıp sağlamadığını sorduğumda, kartın işe yaramadığını söyledi, öyle ise kartı iade et, ben de geri götüreyim dedim, dur eve bir sorayım dedi. Sözde telefonla eve sorup, çalışmış, çalışmış diyerek işi basite indirgeyip geçiştirdi ve yine de teşekkür etmedi.

O arkadaşım sıradan cahil bir kişi değildi, fırın çalıştıran, makine mühendisi olan, ülkenin Cumhurbaşkanı ve Bakanlarıyla oturup kalkan bir iş adamıydı. Üçüncü seferinde kendisi bana telefon edip, fırın arızalandı çalışmıyor, Bursa’dan bana şu- şu parçaları al ve gelirken mutlaka getir dedi. Ben de olmaz diyemedim, ama olur da demedim hiçbir şey almadan tekrar o ülkeye gittim. Benim geldiğimi öğrenen o arkadaş yanıma uğrayıp hoş geldin dedikten sonra, sipariş ettiği parçaları getirdiğimi sandığından, işinin acele olduğunu söyleyip parçaları istedi. Parça falan getirmediğimi söyledim. O da neden getirmedin, dedi. Daha önce getirdiklerim için bir kere olsun teşekkür bile etmedin, o sebepten ötürü getirmedim, özür dilemezsen, bundan sonra da getirmeyeceğim, dedim.

Bana baktı ve ben teşekkür edip, özür dileyip kendimi küçük düşürmem. Teşekkür etmek ayıp değil mi? dedi.

Teşekkür etmek neden ayıp olsun, teşekkür etmek, uygar insanlara yakışan bir davranıştır dedim. Fakat, kendisi bunu ya anlamakta zorlandı ya da hiç anlamak istemedi.

Aslında, teşekkür etmek de özür dilemek de sanıldığından çok daha büyük etkileri olan iki büyük güçtür. İçtenlikle özrümüzü veya teşekkürümüzü paylaştığımızda, sadece karşı tarafa değil, kendimize de iyilik yapmış oluruz.