TÜRKİYE DİASPORASI ÇERKESLERİ HAKKINDA ERMENİ BELGELERİ

gurun.ermeni.org/turkce.htm

  1. Çok saygıdeğer Piskopos Hazretleri ve İstanbul’daki siviller kurulunun yüce üyeleri,
    Gürün, 27 Temmuz 1878

    Aşağıda imzası bulunan köylerden gelen son mektuplarda, yakın köylerde yaşayan Çerkes nüfusun yaptığı tamamen dayanılmaz soygunlar ve hırsızlıklar anlatılmaktadır. Bu kötü insanların karakteri zaten patrikhaneye toplu bir dilekçeyle anlatılmıştır. Şimdi biz de eziyet çeken babalarımız ve kardeşlerimizle birleşerek üzüntüyle sizden bu vahşete bir çare bulmanızı rica ediyoruz. Bunun dışında başka bir yerden umudumuz yok.

    Milletini seven beyler, acılarımız dayanılmazdır. Yabancı diyarlarda ekmeğimizden keserek ailelerimizin en temel ihtiyaçlarını temin edebilmek için bir miktar para topluyoruz; o da Çerkeslerin eşkıyalıklarına kurban gidiyor; sığırlar, atlar, koyunlar, saman ve buğday çalıyorlar.

    Dağıstan’dan bir grup Çerkes bundan altı yedi ay önce bizim taraflara geldi. [Çerkesler] Boş bir yer bularak oraya yerleşmek istediler. Bunların yaşadığı yerin köylülerinin 8 ağılını ve oradaki köylülerin geçimlerini sağladıkları bütün tarlaları harap edip, ekinleri söktüler ve kendilerine ev inşa ettiler. Her şeyi çaldılar. Bizi dövüp, yaralayıp kovdular. Biz de Sivas valisine dilekçe vermeye mecbur kaldık, o da bize: “Bana bile karşı koyuyorlar; onlara hakim olamıyorum” cevabını verdi. İşte böyle tamamen umutsuzken aramızdan iki kişi seçtik: Sarkis oğlu Krikor ve Manug oldukça uzun bir süre İstanbul’da çalıştılar. Sadaret’e dilekçe verdiler. O da cevaben bize 24 Nisan tarihli bir emir gönderdi, ancak bu emir uygulamaya konulmamıştır. Yukarıda sözü edilen işgal edilmiş toprakları 25 yıldır devlete vergilerimizi ödeyerek kullanıyoruz ve 6 yıl önce tapumuzu aldık. Eğer hakkımız elimizden alınırsa bizimle ilgilenebilecek bir merci de yok.

    Şimdi beyler, sizlere bu acılarımızı tekrar anlatarak, bu kötü insanlara karşı bir çare bulmanızı rica ediyoruz. Böylece bize rahatlık ve sulh bahşetmiş olacaksınız.

    (Mühürler)               Mütevazı hizmetkarlarınız  (45 imza)

    Sayın Piskopos Hazretleri,
    17 Kasım 1878

Bundan bir yıl önce Dağıstan’dan bir grup Çerkes, Patrin isimli köy taraflarına geldi ve orayı boş bulup yerleşti ve Çerkesler o taraflara geldiklerinde Patrin ahalisine ait 8 ağılı sökerek zorla götürüp kendilerine ev inşa ettiler. Bununla da yetinmeyip orada serbestçe köylülerin tarla, çayır ve bağlarına da zorla el koydular. Bu konuyla ilgili olarak köylülerin tarafından iki adam İstanbul’a gitti ve Sadaret’ten emir çıkartılarak Sivas valisine gönderildi. Ancak hazretleriniz bu emrin uygulanmadığını zaten telgrafla öğrendiler.

Dolayısıyla sayın Patrik Hazretleri, bütün bu kayıplara uğrayanlar oradadırlar. Bunlara bir çare bulmanızı rica ediyorum. Ayriyeten bu insanlar da Yarhisarlılar gibi serbestlik ya da istedikleri yerlerde oturma emri rica etmektedirler.

İsa’nın Hizmetkarı
Zakarya Piskopos

2.

Sayın Patrik Hazretleri ve milli merkezi yönetim kurulunun çok saygıdeğer üyeleri,
Gürün, 11 Aralık 1871

Bu piskoposluk bölgesindeki cemaat mensuplarını hedef alan çevredeki Kürt, Çerkes ve Türklerin gerçekleştirdiği feci soygunlar hakkında bundan önce genel bir dilekçe verip zavallı ve dayanılmaz durumumuzu çok saygıdeğer Hazretlerinize anlatarak, bir an önce bir çare bulunacağını görmeyi umuyorduk. Ne yazık ki, umutlarımız sanki boşa çıkarak, özellikle Ulaş köyündeki cemaat mensuplarımızın maruz kaldığı soygunlar çok daha şiddetlendi ve artık tahammül etme kabiliyetimiz kalmadığından, çok saygıdeğer Hazretlerinize başvurarak bize yardıma koşmanız için yalvarıyoruz. Zira mal ve cana yönelik her türlü şiddet günlük hayatın bir parçası haline gelmiş ve had safhada bir umutsuzluk bizleri sarmıştır. Gerçi piskoposluk bölgemizin dini önderi, sayın Zakarya Piskopos Sivas’a gidip valiye şikayetlerini sunarak adaletin yerini bulmasını talep etmektedir. Eğer dayanılmaz durumumuza bir an evvel bir çare bulunmazsa bu işin sonu kötü olacak.

İşte maruz kaldığımız ve Hazretlerinize anlatacağımız şiddet olayları ve soygunlar:

a) Çerkesler Manuel Reis’in dört mandasını zorla götürüp kestikten sonra, tarlalarda çalışan erkek, kadın ve çocukların üstüne bıçaklarla saldırıp, onların ödünü koparıp kaçırarak tekrar Manuel Reis’e ait bir atı ve Peder Nigoğos’un da üç atını yanlarına alarak götürmüşlerdir.

b) Zaza Kürtleri Kevork Köseyan’ın bir mandasını kestiler ve ağılı basarak, çobanlardan birini yüzünden, diğerini de elinden ağır yaraladılar. Bu yaralılar bir aydan beri yatakta yatmaktadırlar.

c) Arakel Kahya’nın bir mandasını Deliktaşlı Güççük Ağa’nın çobanları ve Türkler kestiler. Adı geçen şahsın ağılını basarak, ağıldaki çobanları bağladıktan ve mümkün olduğu kadar çok sayıda koyunu götürdükten sonra, ağıl çobansız kaldığından, kurtlar da birçoğunu öldürmüşlerdir. Öyle ki, haydutların götürdüğü ve kurtların parçaladığı koyun sayısı 150’yi bulmuştur.

  1. d) Avşarlar ve birkaç Türk Manug Torosyan’ın üç ineğini gasp ettiler.
  2. e) Köyümüze üç saat mesafedeki Karasar adlı Türk köyünden Ğazar Ğugasyan ve diğer birkaç kişinin ağılını basarak çobanları yaralamışlardır. Hagop Yeranosyan’ın evinde Sivaslı Sağatiyel adında bir Ermeni misafir olarak bulunduğundan, üç Çerkes onu köyün içinde soyduktan sonra, söz konusu kişinin atını da götürmüştür.

    f) Yine Çerkesler köyümüzden 150 koyunu sürdüler ve bunlardan ancak bir kısmı etrafa yayılarak geriye kalanlarını alıp götürdüler.

    g) Çevredeki Çerkesler ve Türkler birçok tarlamızı zorla elimizden almışlardır ve almaya da devam etme düşüncesindedirler.

    h) On beş yıldır bizim mülkümüz olan otlak ve ağılı Çerkesler zorla ele geçirdiler ve ağılı yaktılar.

    i) Çerkesler köyümüzde önde gelen bir Ermeni’nin evini gece basarak, içeride buldukları bütün eşya ve mobilyaları gasp ederek, bıçaklar ve sopalarla aile fertlerini dövüp, darbelere maruz bırakmışlar, iki kişi de bu barbarlığa kurban giderek ölmüştür.

    Şimdi, çok saygıdeğer Piskopos Hazretleri ve beyler, bu içler acısı ve feci durumun üzerimizdeki etkisi çok ağırlaşmış olduğundan, o derece bunalım ve korku içerisindeyiz ki sanki köylerimiz her taraftan kuşatma altında bulunmaktadır, zira köyden köye ve Sivas’a yolculuklar durmuştur. Yollar her tarafta Çerkes, Kürt ve Türkler tarafından tutulmuş olup seyahat edenleri devamlı soymakta, yaralamaktadırlar. Bu olayları teker teker saymayı fuzuli addederek, Tanrı aşkına sizden bize yardıma koşmanız için yalvarıp yakarıyorum, zira durumumuz dayanılmaz ve acıklıdır. Tekrar sizden merhamet ve yardım elinizi uzatmanız için yalvarıyoruz.

    Çok saygıdeğer Hazretlerinizin Ulaş köyündeki en mütevazı hizmetkarları.

(Mühürler)                        Peder Nigoğos                         Peder Manug

3.

Saygıdeğer Patrik Hazretleri
Gürün, 4 Haziran 1879

Değerlilerin en değerlisi babamız olan sizin yardımsever kutsal elinizi öperken, daha önce birçok kereler rapor ettiğimiz aşağıdaki satırları mütevazı bir şekilde çok saygıdeğer şahsınıza hatırlatmak istiyoruz. Konu hakkında bize bir yazılı buyruk da gönderilmiş ama sonuçsuz kalmıştır.

Bu şehre bir buçuk saat mesafedeki Şavah adlı, bundan 40-50 sene önce harabe durumunda ve ıssız bir yer olan köy, 12 hane Gürünlü Ermeni çiftçi tarafından orada evler inşa etmek ve tarlaları sürmek suretiyle şeneltilmiştir. Aynı dönemde yaşamış olan Fettah Ağa adındaki Gürünlü zorba Türk, “aşar benimdir” diyerek oldukça uzun yıllar boyunca adı geçen köyün ondalığını kendisi alırdı.

Dolayısıyla, bu zatın ölümünden hemen hemen on yıl sonra, onun oğlu Hurşit Ağa “o köy babamın mülkü idi ve bana da babamdan kalan mirastır” deyip, iki yalancı şahitle, köyü haksız bir şekilde ele geçirdi ve zavallı Ermeni köylülerin kan ter dökerek elde ettikleri ekinlerine ve çok eskiden beri sahip oldukları ev ve mülklerine el koydu.

Kızgın ve şaşkın durumdaki sefil köylüler içlerinden okuma yazma bilen Hohan Ayloğluyan’ı dava açıp gereken yerlere şikayet etmesi için kendilerine vekil olarak seçtiler. O çok çalıştı, çok çabaladı ve birçok kez hem bulunduğunuz yerden hem de Sivas valiliğinden yazılı emirler getirtti. Büyük miktarlarda paralar harcadı ve hem canını hem de malını tehlikeye attı ama ne yazık ki bütün emirler soygun ve şiddeti önleyemedi ve hükümet ya da onun yerel temsilcileri olaylar karşısında sağır ve dilsiz kesildiler. Zira soygun ve tecavüze maruz kalanlar Ermeni’ydi. Sonunda, sayın Patrik Hazretleri, yukarıda adı geçen Hurşit, Sivas Valiliği’nden hatır, gönül ilişkisiyle ilam aldı. Bunun sayesinde yalnız köyü ele geçirmekle kalmayıp, onun yakınındaki sulak tarlaları ve köyden bir saat uzaklıktaki tarlaları bile elde etti. Sonuç olarak köylüler ve özellikle de Hohan bugüne kadar çok direnip, çalıştılar, fakat bir örneği bu mektubu getirenin yanında bulunan o mahkeme kararını iptal ettiremeyip, mülklerini acımasız canavarın elinden alamadılar.

Sonuç olarak, saygıdeğer Patrik Hazretleri, cemaatimizin alt kesimlerindeki insanlar size yalvarıyor ve kutsal unvanınız namına onların haklarını koruyarak bu çapraşık soruna bir son vermeyi denemenizi rica ediyorlar.

Mütevazı hizmetkarlarınız,
(Mühürler)                                                (İmzalar)

4.

DİNİ ÖNDERLİK RAPORU

Soygunlar: İşte başlıca başlangıç konusu olarak bunu seçerek, hakaret, gasp, cinayet ve soygunların korkunç görüntüsünü az da olsa gözlerinizin önüne seriyoruz. Bu görüntünün dayanılmaz sonuçları bugüne kadar sürmektedir. 1874 yılında toplanan siviller kurulunun kaydettiği ilerlemeler ortadan kaybolarak, bu kurulun etkisi Türklerin fanatik tutkuları yüzünden tamamen kayboldu ve bunun sonucu olarak kötülükler Ermenilerin başına yıldırım ve dolu gibi yağmaya başladı. Ermenilerin çektiği eziyetlerin yüzde birini hatırlamaya değer bulduk.

Savaştan dolayı hükümetin kötü ve rüşvetçi memurlarının bazılarından Ermeni nüfusun çektiği olağan eziyetleri ve soygunları kısaca anlatıyoruz.

Eziyetler: Bu şehirdeki Ermeni katırcıların gündelik kazançlarını sağlamak için besledikleri katırların büyük bir kısmı temelli kaybedildi, küçük bir kısmı da ücret ödenmeden geri verildi. Verilen bu büyük zararı bir tarafa bırakırsak, her şeyi elinden alınan Ermeni halkın ağlama ve sızlamaları hükümette hiç merhamet duygusu uyandırmadı, tam aksine Ermeniler ağır hakaretlere maruz kaldılar.

Bu şehirdeki Ermeni Protestan kilisesi komşu Müslümanlar tarafından içindeki 50 bin Kuruş kıymetindeki eşyalarla birlikte havaya uçuruldu.

1876 yılında atılan dayaklar: Zaptiyenin biri sudan bir sebeple Minasyan Mez Bedros oğlu Hagop’un üstüne saldırıp aşırı derecede dövdü ve bu Ermeni’ye küfürler yağdırdı. Yarı ölü durumdaki o şahıs doktorların üstün kabiliyetleri sayesinde ancak iyileşebildi.

Hasan oğlu Hasan Satcığağ adlı köylü birkaç arkadaşıyla Tolig Mısırlıyan ve Garabed Mez Kılhyan adlı şahıslara rastlamış. İkinci Ermeni becerikliliği sayesinde kaçarken, birincisi eli kanlı canavarlara yakalanıp sopa ve bıçak darbelerine maruz kalmanın dışında, bir de yüzüstü yerlerde sürüklenir, sonra öldürme denemesi başarısızlığa uğradığından haydutların köyüne rehine olarak götürülür. Bu şehirden hızla oraya ulaşan kurtarıcılar sayesinde katır üstünde mahallesine, ailesinin yanına getirilir. 15 gün boyunca ağzından ve burnundan kanlar gelir ve iki ay yatakta kalır.

Adı geçen serseriler Avedik Karayan’ı zevk için öldüresiye döverler, sonra da karşılığını buğdayla ödeme sözü vererek 60 Kuruş alırlar. Tabii bu meblağ ödenmez, çünkü kendisi Ermeni ve Hıristiyan’dır.

Serseriler üç ay kadar geceleri Tavit Mısıryan’ın evine taşlar atarak zavallının ailesini dehşet içinde bıraktılar. Bir grup haydut Toros Minasyan’ın evine saldırarak tüfekle ateş etti, [aile] komşuların yardımıyla kurtulabildi.

Bir grup serseri Der Movsesyan Kapriyel’in evine gece vakti girerek ailesine tecavüz etmek ister. Ancak kadın karşı koyarak, bıçak darbeleriyle yaralanır ve çocuklardan birinin feryatları sayesinde, serseriler komşular tarafından kovulur.

Topalyan Kevork adındaki kişinin evini basan on beş kadar serseri 40 bin Kuruş değerinde mobilya ve eşya çaldı. Bunun üzerine, karısından başka hiç kimsesi olmayan zavallı yaşlı adam, azıksız kalarak kötürüm bir halde vefat etti.

Dayak, 1877: Serseriler gece vakti Muğamyan Manug’u öldürmek için üstüne tüfekle ateş etmişler, ama başaramamışlardır. Gündüz gözüyle, Henziryan Kevork çoban Muhammed tarafından dövülerek on beş gün yatakta kalmıştır.

Adam Kaçırma, 1877: Mısıryan Nazar, Borzagyan Toros ve Topbaşyan Hamparsum Çamlıbaş, Ermenilere ceza olsun diye kendi Müslüman arkadaşlarının kararıyla dövülmüş, hakarete uğramış ve çırılçıplak soyulmuşlardır.

Adam Kaçırma, 1877: Bu şehre 3-4 saat mesafedeki Hezanlı vadisinde Seterekli hırsızlar sadece 8 Ermeniyi ağır yaralayıp, diğerlerini döverek Halep’ten gelen büyük bir kervanı soyup 10 bin Kuruşluk hırsızlık yaptılar. Bu arada hükümet [olaylara] ilgisiz uyumaktadır.

28 Ekim 1877: Bir grup serseri Mez Harutyun ve Mez Hagop Ağa Çilingiryan’ın [evine] gece vakti saldırarak ateş etti ve kapıları kırmayı denedi. Mahalle sakinleri feryat seslerini duyup toplanarak [saldırganları] kovdular.

Minasyan Kalusd’un evinin pencere ve kapılarını kırmaya başladılar. Ancak imdatlarına yetişen komşulardan bir kaçı yaralı bir şekilde evlerine döndü.

1877‘de bir serseri Bedros Minasyan’ın bahçesindeki fidanları sökmüştür.

Dayak, 1877: İroyan adındaki şahıs gece vakti başka bir mahalleden evine dönerken serseriler üstüne saldırıp aşırı derecede döverek, iki yüz kuruşunu da almışlardır.

Cinayet,  24 Ekim 1877: Arakel Cığılyan adındaki cesur genç Mancılık yolunda birkaç vahşi Çerkes’in kurşununa kurban gider ve 10 bin Kuruş değerindeki malı da o canavarlar tarafından çalınır.

1877-1878: Bir grup serseri Toros İsrayelyan’ın evine saldırarak, gece vakti kendisini yaraladıktan sonra kaçar.

Haydutlar Der Nahabedyan’ın evine girerek mobilya ve eşyaları çaldılar. Onun ailesi aşırı fukaralık içerisinde eriyip gitmektedir.

Hagop Berecikliyan öğle vakti pazardan eve dönerken, iki serseri tarafından dövülerek yaralanır ve Ermenilere yapılan hakaretler karşısında ses soluk çıkarmadan sabreder.

1878: Krikor Topalyan adındaki şahıs, kendi ektirdiği tarlasının 600 tas buğdayını tarlasıyla beraber zorla ele geçiren Ağdirmili Abuloğlu kardeşlerin üçünden [kaybettiklerini] geri isteyememiştir.

Bu köyden Cemo adındaki Kürt yukarıda adı geçen şahsın [Krikor Topalyan] tarlasına el koymuştur. Ayrıca Kirklioğlu Muhammed birkaç yıldan beri otlaktan ot topluyor ve iki tarlada da otluyorlar. Bütün bu eziyetlerden başka, burada bunun amcasının oğlu Mez Kevork’un evine iki kere girerek 40 bin Kuruşluk ziyan vermiştir.

Soygun, 5 Haziran 1878: Davul Hüg köyünde Boğosoğlu Kara Abo Reşit ve Muhammed, Tahmazyan Tatyos’un evlerini yıkıp, ateşe vererek, 3 sığır ve bir eşeği hırsızlara teslim ederek, karşılığında da bir at getirtip, ata binerler, aynı köylülerin Hıristiyan ortaklarına da oldukça fazla kötülükler etmişlerdir. Aynı şeyleri Apkar Ağa’nın evine de yapmışlar ve olanlar için köylüler [resmi makamlara] ihbarda bile bulunmuşlardır. Ancak [suçlular] bugüne kadar ceza almadan ortalıkta dolaşmaktadırlar. Ayrıca Rusumat Çirkin sekizer banknotu kendisi alarak yüreğimizi yaktı: Bizim hakkımızdı ama sonuçta Çirkin sahip çıktı.

1878: Bu şehirden bir saat uzaklıktaki Telin denilen köyde Koçunyan Tatyos Ağa’nın mülkü olan bir değirmeni ateşe verdiler. Sivas Valisi’nin burada bulunması fayda etmedi.

Sahsor mahallesi yakınlarında Demircioğlu Veli’nin oğlu ve Ömer’in oğlu 18-20 yaşında bir serseri, yoldan geçerken Papaz Der Mıgırdiç’in başına karlar yağdırıp, dinine ve unvanına duyulmamış küfürler savururlar. Zavallı papaz yolundan sapmaya mecbur kaldığında, adı geçen serseriler birkaç silahlı arkadaşlarıyla onun üstüne saldırırlar. Ancak bereket versin ki, papaz sürati sayesinde yeterince yol katetmiş olduğundan hayatını tehdit eden bir kazadan bir ermeni mahallesine ulaşarak kurtulur.

18 Şubat 1878: Haznedar oğlu Emin adındaki eli silahlı serseri gündüz gözüyle Cığılyan Mez Hagop adındaki kişinin evinde kilden yapılmış kapları vahşice kırdıktan sonra, elinde bıçakla onun genç yaştaki hamile karısının üstüne saldırır. Bu dehşet verici görüntü karşısında zavallı kadın korkudan düşük yapar.

Şehrimizdeki serseriler bu yıl birkaç aileye düşman kesilip taşlar atarak, tabanca ve tüfeklerle evlerini kurşun yağmuruna tutarak onları aylardır durmadan geceleri rahatsız etmektedirler. Bu ailelerden birincisi şehrimizin önde gelenlerinden olan Grb. Ağa Mısıryan’ınkidir. Bir yıldır serserilerin gece gündüz evini taşlamasından ve rahatsız etmesinden huzursuzdur. Gerçi komşular ve tuttuğu adamlar nöbet tutmaktadırlar ama boşuna. İkincisi, aynı şekilde Canik Mısıryan da üç dört aydan beri benzer kazalara kurban giderek kendi şahsını ve ailesini serserilerin tehditlerinden korumak için bütün gecelerini uykusuz geçirmektedir. Üçüncüsü, serseriler aybaşından beri belirli zaman aralıklarıyla Tatyos Karayan’ın evine gitmektedirler. Onlar [Karayan ailesi] ise kendilerini şaşırtıcı bir biçimde savunmaktadırlar.

Burada Kaymakamlık görevini yürüten Edirneli Hüseyin Bey adındaki şahıs, savaşın başladığı dönemde bir gece Krikor Topalyan’a ait bahçenin duvarını aşarak evine girer. Her türlü tehdidi savurduktan sonra “ya göç edeceksin ya da Rus pasaportunu bize teslim edeceksin yoksa sen bilirsin” diyerek, sonunda pasaportunu elinden alamayacağını anlayınca, 40 Lira değerinde kıymetli bir saat, altın ve gümüş takılar alarak dışarı çıkar.

İki serseri komşu Atanas adındaki Katolik bir Ermeni’nin evine tüfekle ateş etti. Başka Ermeniler silahlı bir şekilde yardıma yetiştiklerinde, bunlar direniş gösterip [gelenlerin] silahlarını alarak onları aşırı derecede dövdüler.

Birkaç haydut evin duvarını delerek Piranyan Mez Tolig’in evine girmeyi başarır. O da bunu duyarak karşı koyar ve kavgaya tutuşur. Haydutlar onu yenip öldürmek için yere yatırırlar. Ancak karısı çığlıklar atarak hemen yetişir ve komşular imdatlarına yetişerek onu zar zor kurtarırlar.

27 Şubat 1879: Arabyan’ın kapısının kilidini kırarak içeri girerler, ama neyse ki[evdekiler haydutları] kaçırırlar. [haydutlar] İki gün sonra geri dönüp pencerelerin demirlerini keserler ve tekrar fark edilerek kaçarlar. Ancak bu defa iyice kuduran haydutlar her gece sabaha kadar taşlar fırlatmaya ve tüfekle ateş etmeye başlarlar. Sonunda bu konuyla ilgili olarak Sivas’tan müfettiş gelir ama bu da [olayların] önünü almakta faydasız olur. [Haydutlar] tekrar serbestçe [eylemlerine] devam ederler. Arabyan umutsuzluğa kapılmış bir halde göç etmeyi düşünmektedir.

22 Nisan 1878: On beşe yakın haydut bu şehrin Ören mahallesindeki Aziz Kevork kilisesine demirleri kırarak girer ve bütün altın ve gümüş eşyaları çalıp, kitapları da yırtarak oradan ayrılır. Bu olayı araştırmak için bir müfettiş geldi ama faydası olmadı.

Bu şehrin Hasbağ mahallesinin Gregoryen Derneği’ne bağlı okul altı aydır Müslüman çocuklar yüzünden kapalı bulunmaktadır. Okula gelen öğrenciler devamlı dayak yiyip, soyulduklarından, zavallı çocuklar okula gitmeyi bırakmışlardır.

4 Şubat 1879: Kayserili, Der Movsesyan adındaki şahıs dini önderin emriyle manastıra mali yardım temin etmeye çıkmıştı. Pirçenli Büyük Nasif’in oğlu yanına birkaç Çerkes yardımcı alarak önlerini keser ve “gavur olan ayrılsın” diyerek onu soyar. Zavallı şahıs manastır için 8 Mecit ve yüzlük 8 Osmanlı banknotu temin etmişti.

Günümüzden hemen hemen 45 yıl önce, Değirmenci Tolo ve Değirmenci Kasbar adlı şahıslar Gürün’e bir saat mesafedeki “Kavak” isimli köyü şenelterek, evler inşa etmişler ve çevresindeki tarlaları sürmüşler ve yorucu çalışmalarla çayırlar oluşturmuşlardı. Ancak Gürünlü Fettah adındaki şahıs, [köy] benimdir diyerek adı geçen kişilere müthiş bir şekilde zulmetti ve 20 yıl istediği gibi aldı ve sattı. Ama yukarıda adı geçen Türk ölünce, yerine oğlu Hurşit Ağa geçti. Bu da kendi babasının yolundan yürüyerek haydut çiftçiler getirip aynı köyde barındırarak büyük kötülükler yaptı. [Ermenilerin] Kırk yıl boyunca sürüp, ektiği tarlaları iki yalancı şahit yardımıyla “nizamsızdır” diyerek kendi malı yaptı. Bu iş için Sivas valiliğinden yazılı emirler getirttiler ama boş yere hürmet ettiler. Sonunda, birkaç yıl önce, Burfurn’ın etkisiyle Sivas valisinden bu davanın nizamlı bir biçimde görülmesi için etkili yazılı emirler geldi. Fakat hükümet temsilcileri bunu da görmezden geldiler. 7-8 yıl önce, adı geçen Hurşit isimli kişi evkaf memuru olunca tarlaların koçanlarını kendi adına çevirmiş. Aynı şekilde gerekli gördüğü tarlaları da kendi üzerine yaptırmış ve oradan buradan getirdiği serserilere emanet etmiş. Bu nedenle adı geçen köyün 15 haneden oluşan Ermeni nüfusu ne tarlalarına yaklaşabiliyor, ne de çayırlarına.

Adı geçen Ermenilerden temsilci olarak seçilen Ayloğluyan Ohan adındaki kişi yılda 3-4 kere vilayet merkezine seyahat ediyordu. Bir buçuk sene kadar önce yukarıda sözü edilen Hurşit’in köşkünün kapısının önünden geçerken Hurşit ve eniştesi Tavukkesen oğlu Ahmet, çiftçisi Çatşaralı Ali ve onun kardeşi Hasan Ohan’ı içeri çekiip, boğazını sıkarak, “sen bir daha bu davanın içinde yer alacak mısın?” diyerek onu iyice döverler, ancak sokaktan geçen toplanmış insanların seslerini duyarak, aniden dışarı kaçarlar. Gene 30 gün önce, sözü edilen tarlaya gittiği zaman Hurşit’in telkiniyle birkaç Müslüman serseri kişi, çiftçilerle birlikte [Ohan’ı] tutup döverler ve sonra da “sen daha bu köyden çıkmadın mı?” diyerek tüfekle ateş ederler. Ama neyse ki kurşunlar ona isabet etmez ve bunun üzerine köylüler [olanları] görerek hemen [onu] kurtarırlar. Her neyse… Hurşit bu yıl da yine tarlaları işlemek istiyor. Gerçi hükümete şikayet etmiştik, ancak sesimizi duyuramadık.

İki yıl önce, burada Laz Ali diye anılan serseri, Nahabedyan Mez Kevork’a “sana tütün verdim parasını öde” diyerek ondan zorla iki Osmanlı lirası almıştır. İkinci olay ise, bu şehirde İbrahim Bey adlı şahıs bir kucak tulum satın alıp [karşılığı olan] iki buçuk Osmanlı lirasını ödememiştir ve birkaç gece adı geçen şahsın [Nahabedyan Kevork] kapısının önünde tüfekle ateş açılmıştır. Bunun izleri şimdiye kadar kalmaktadır.

24 Ağustos 1878: bu şehre 2 mil uzaklıktaki Sünnet Çayırı denilen yerde Hagop Der Hagopyan ve arkadaşlarının üstüne 20’den fazla silahlı Müslüman atlı saldırarak 6 eşek, bir inek, 10 bin Kuruşluk mal çaldı. Halbuki yüce vali şehrimizde bulunmaktaydı.

26 Eylül 1878: On silahlı haydut sabah saat 1’de, Ören mahallesine saldırır. Mahallelilerden Hayg Taylelu ve Harmandayan Batar adlı şahsı dışarıda bularak, hemen bıçaklarla darbeler indirir ve zavallının kafasını iki yerinden delerek yaralar. Zavallı sesini ancak yükseltmeyi başarır. Mahalleliler dışarı çıkarlar, ortalık üç saat kadar savaş meydanına döner. Mahallelilerden üçü kurşun yarası alır, ama Boğos adındaki cesur genç aldığı ağır yaraların verdiği acılara dayanamayarak gencecik karısını sefalet ve gözyaşları içerisinde bırakarak hayata veda eder. Yerel hükümet iki müfettiş görevlendirdi. İbrahim Efendi adındaki şahıs hakkında araştırma yapılıp, yaralananların yaraları görüldükten sonra bugüne kadar henüz bir sonuç alınamamıştır.

1876-79: Emin Ağa adındaki meşhur serserinin, yardımcısı Şaban Ağa ve yeğeni Yusuf Ağa’nın yaptığı kötülüklerden sadece birkaçını belirtiyoruz.

Köyüne giden Mez Tolig Piranyan’ın üzerine tabancayla ateş açıp, korkunç bir şekilde dövdükten sonra, onu sakalından tutup öyle bir sürüklerler ki, yakasını zar zor kurtarır. Bunun sonucunda adı geçen Tolig Ağa oldukça uzun bir süre yatalak kaldı. Ayrıca Ören mahallesinden ergenlik çağındaki bir genci öldürenler de bunlardı ve Şaban adındaki kişi bu şehirde serbestçe evlere girerek Ermenilere şahsen birçok kötülükler yaptı. Bunun dışında Yusuf Ağa da Kaçan Asmasyan Mez Hagop’tan bir at, on beş tosun, 4 şişek koyun, 5 Osmanlı Lirası almış, yandaşları 3 öküz götürmüşler ve Şaban da Mez Hagop’tan 390 Kuruş almıştır. Sözü edilen Mez Hagop’un maddi zararı hemen hemen 25 Lira’ya varmıştır. Ayrıca 1879’un Ağustos ayında adı geçen Şaban oğlu Mevlût Kavlakian Manug’un üzerine tabancayla ateş ederek çok ağır yaralamıştır ve o hala yatalaktır. Ancak hükümet istisnai kurallar işlettiğinden [eylemler] cezasız kalmıştır.

1877‘de Laz Ali denilen serseri yanındaki arkadaşlarıyla bütün şehri soyacak noktaya gelmişti ve birkaç yüz kişi toplayarak kiliseyi soymak niyetinde olup o gün korkunç saldırılarla zavallı şehirlilerin yüreğine korku saldılar ve bu Ermenilere birkaç eziyet ve küfürler ettiler ve biz [bunlara] bugüne kadar hala katlanıyoruz.

Aynı şekilde yatılı okul inşaatına engel olmaları ve hiç kimsenin teker teker tarif edemeyeceği şeyler.

18 Eylül 1879:İşte herkesçe bilinen bir olay: Necettin Bey’in hizmetkarı Trabzon ve Karahisar’a giden yolcuların önünü keserek aşırı derecede rakı içer ve sonra onlardan hediyeler alarak ayrılır. Fakat şehre girmeden atından düşüp başından yaralanır. Şehre geldiğinde “Ermeniler beni bıçakla yaraladı” diyerek iftira atmaya başlar. Mısıryan’ın üç masum evladı herhangi bir sebep olmaksızın hapsedilir. Ancak en korkuncu, “Hıristiyanları katletmek için iyi bir fırsat çıktı” denerek büyük bir Türk grubu oluşturulması ve onların Mısıryan’ın evine gitmesi, bir grubun da yukarıda adı geçen yolcuların arkasından giderek bütün şehri dehşete düşürmesiydi. Haşmetli Sultan’ın şefkatli iradesinin aksine oldukça korkunç gürültü patırtılar Hıristiyan cemaatin umutsuzluğa kapılmış yüreğini sarstı. Halbuki böyle reforma muhtaç aydınlık bir çağda böyle bir şey beklenmiyordu. Bu fırtınalı olayların elebaşları şunlardır: Emin Ağa’nın oğlu Mehmet Mülazim, Haznedar oğlu Emin, Avunduk oğlu Hasan, Yaldızlının oğlu Şerif, Tavukkesen oğlu Ahmet. İşte bu beş şahıs belirsizlikten doğan bir fırsattan faydalanarak bölgedeki masum Ermenileri kendi fanatik tutkularına ve kıskanç ruhlarına kurban etmek istiyorlardı. Hükümete verilen bir şikayet dilekçesiyle ortalık yatıştı. Gerçi hazırlanmasını rica ettiğimiz raporu elde etme mutluluğuna henüz erişemedik.

*****

1874-1879 döneminde sevgili soydaşlarımızın hem burada, hem de başka yerlerde oluşan zararları hakkındaki bu raporu görgü tanıklarından ve el yazması belgelerden elde edilen güvenilir haberlerden derleyerek, tasdik ediyor ve milli merkezi yönetim kurulunun merhamet ederek, acil çare bulmasını diliyoruz.

22 Eylül 1879                                        Cemaat Kurulu adına
Gürün Dini Önderliği                               (mühür)

5.

Ermenilere karşı düşmanlık duyguları yaydığı için bölgenin naibine karşı 27 Kasım 1887 tarihli, Papaz Der Garabet imzalı Gürün’den gönderilmiş şikayet dilekçesi

 

  1. Çok Saygıdeğer Patrik Hazretleri Horen, İstanbul
    20 Ağustos 1892

    Yüce Patrik Hazretleri,

    Gürün’ün ruhani ve sivillerden oluşan bu karma kurulu çok saygıdeğer Hazretlerinizin 1149 sayılı ve 25 Haziran 92 tarihli yazılı emrini okuma şerefine nail oldu. Bu emirle eski bir gelenek ve vazgeçilmez bir yükümlülük uyarınca majesteleri çok merhametli hükümdar, Sultan Abdülhamit Han’ın esenliği, mutluluğu ve başarısı için majestelerinin tahta çıkışının bizlere sevinç veren on altıncı yıldönümü vesilesiyle yüce Tanrı’ya içten dualarımızı ve temennilerimizi sunmamız gerektiğini bildiriyorsunuz. Biz bu emrinizi zevkli bir görev olarak dün törenle yerine getirdik ve zaten biz de görkemli Osmanlı tahtının tehlikelerden uzak kalması ve tahtta oturan, tebaalarını seven hükümdarın ve bütün Türkiye’nin huzur ve mutluluğu için hep dua ediyoruz.

    Dolayısıyla Hazretlerinizin yukarıda belirtilen mektubuna ilişik olarak 338 sayılı, 23 Temmuz 1892 tarihli genelgeyi kurulumuz almış bulunuyor. Bu genelgeyle Milli Merkezi Yönetim Kurulu’na bağlı eğitim kurulunun tavsiyesi uyarınca piskoposluk bölgemizdeki bütün okullar hakkında bir rapor talep ediyorsunuz. Biz raporu mümkün olduğunca doğru bir şekilde hazırlayıp, buna göre gerekli ve uygun düzenlemelerin yapılmasını kabul etmenizi, okullarımızın devamı ve işbu raporda belirtilen yeni inşa edilecek okullar için gerekli izinleri alarak engelsiz bir şekilde inşaata başlayabilmemiz amacıyla, bunları acilen bize gönderme lütfunda bulunmanızı rica ederek, Hazretlerinize ilişikte yolluyoruz. Bu sayede hizmetkarlarınızı sonsuza dek size müteşekkir kılacaksınız.

    Dini ve sivil karma kurul adına en mütevazı hizmetkarlarınız:

    Katip adına                Başkan                Katip                             Başkan
    M. H. M. Koçunyan    M. S. A. Minas     P.H. Vartabedyan P. G. Partamyan

    20 Ağustos 1892, Gürün Ermenileri Dini Önderliği

    GÜRÜN PİSKOPOSLUK BÖLGESİNİN CEMAAT OKULLARI HAKKINDA ERMENİ DİNİ ÖNDERLİĞİNİN RAPORU
    22 Ağustos 1892, Gürün

    Piskoposluk bölgesinde 10 tane okul bulunmaktadır. Bunlar aşağıda belirtilmiştir:

    1) Meryem Ana Okulu: erkek öğrencilere mahsustur. Bu şehrin Meryem Ana’nın adını taşıyan kilisesine bitişik ve 1862’de izinsiz olarak inşa edilmiş olup, [okulun] katlarında 4 öğretmen birbirlerinden bağımsız olarak, başlarında yasal bir yönetim ve bir cemaat kurulu sorumlusu olmaksızın, cemaatin kurallardan yoksun durumundan yararlanarak ders vermektedirler. Bu öğretmenler şunlardır:

    – Birinci katta 24 yaşındaki Harput Ermeni Protestan Koleji mezunu Gürünlü Hagop K. Mırmıryan ders vermektedir. Milli Merkezi Yönetim Kuruluna bağlı eğitim kurulunun değiştirilmiş son müfredatını mümkün olduğunca takip ederek 40 öğrenciye ders vermektedir. Bütçesi, öğrenciler tarafından ödenen yıllık ücretten tahsil ettiği 30 Osmanlı Lirası’dır.

    – İkinci katta, eski Maranyan okulundan mezun, 24 yaşındaki Gürünlü Harutyun M.T. Tercanyan 45 öğrenciye ders vermektedir. Milli Merkezi Yönetim Kuruluna bağlı eğitim kurulunun değiştirilmiş son müfredatını mümkün olduğunca takip etmektedir. Okulun yıllık bütçesi öğrenciler tarafından ödenen yıllık ücretten tahsil ettiği 15 Osmanlı Lirası’dır.

    – Üçüncü katta, 20 yaşında ve yerli olan, Gürün’ün eski Maranyan okulundan mezun Antreas Hosyan ders veriyor. 60 öğrencisi bulunuyor. Onlara keyfince ders öğretiyor. Yıllık bütçesi öğrencilerin ödediği ücretlerden oluşan 12 Osmanlı Lirası’dır.

    – Dördüncü katta, Meryem Ana Okulu mezunu ve yerli olan 19 yaşındaki Sdepan Panyan keyfince ders vermekte, 9 liralık ücreti öğrencilerden toplamaktadır.

    2) Santıhdyan Cemaat Okulu: Meryem Ana kilisesine bağlı Karatepe mahallesinde iki yıldır kiralanan bir evde, izinsiz açılmıştır. Bu şehrin Sahsor mahallesindeki Hayuhyas okulu mezunlarından 15’er yaşında, yerli iki genç kız ders vermektedirler. Okulun 40 öğrencisi vardır. Öğrencilere özel bir yönetim kurulunun gözetiminde Milli Merkezi Yönetim Kuruluna bağlı eğitim kurulunun değiştirilmiş son müfredatı mümkün olduğunca takip edilerek ders verilmektedir. Yıllık bütçesi 8 Osmanlı Lirası’dır. Bunun 4’ünü Samsun’dan yardım olarak Gürünlü tüccarlardan Mez Misak Efendi Mısıryan göndermekte, geriye kalan 4 lira ise öğrencilerin ödedikleri yıllık ücretlerden elde edilmektedir.

    3) Pakradunyan Okulu: Meryem Ana kilisesine bağlı Yaş Tepe mahallesinde 1875 yılında izinsiz olarak inşa edilmiştir. Okulun, özel bir yönetim kuruluna bağlı olan 23 yaşında Vartan H. Demirciyan adında, yerli, eski Arabyan-Baronyan okulundan mezun bir öğretmeni bulunmaktadır. Milli Merkezi Yönetim Kuruluna bağlı eğitim kurulunun değiştirilmiş son müfredatını mümkün olduğunca takip ederek ders vermektedir. Yıllık bütçesi öğrencilerin ödedikleri ücretlerden oluşan 20 Osmanlı Lirası’dır. Öğrenci sayısı 45’tir.

    4) Lusavorçyan Karma Cemaat Okulu: 1872’de Meryem Ana kilisesine bağlı Hasbağ mahallesinde izinsiz olarak inşa edilmiştir. Eski Arabyan-Baronyan okulu mezunu, 25 yaşında, yerli, Mihran M. Çavuşyan adında bir öğretmeni vardır. O 40 öğrenciye keyfince ders vermektedir. Yıllık bütçe öğrencilerin ödediği ücretlerden oluşan 8 Osmanlı Lirası’dır.

    5) Mesrovbyan Cemaat Okulu: Sahsor mahallesinde Aziz Kurtarıcı kilisesine bitişik olarak, 1864’te izin alınmadan inşa edilmiştir. Okulda iki öğretmen, iki yardımcı öğretmen ve bir de yönetici bulunmaktadır. Birinci öğretmen, Giragos T. Unanyan, 24 yaşında yerli ve Arabyan-Baronyan mezunudur. İkinci öğretmen Hamparsum İ. Demirciyan, 20 yaşında, yerli ve eski Arabyan-Baronyan okulu mezunudur. Yardımcı öğretmen Dikran V. Sapsızyan, 18 yaşında, yerli ve adı geçen okulun mezunlarındandır. Yardımcı öğretmen Manuel Ohanyan 18 yaşında, yerli ve adı geçen okulun mezunlarındandır. Yönetici, pedagog Krikor H. Humatyan 28 yaşında, yerli ve eski Maranyan okulundan mezun olmuştur. Bu kişiler Milli Merkezi Yönetim Kuruluna bağlı eğitim kurulunun değiştirilmiş son müfredatını takip ederek 210 öğrenciye ders vermektedirler.

    6) Hayuhyas Cemaat Okulu: Aziz Kurtarıcı kilisesine 3 dakikalık mesafede, izinsiz olarak, 1880’de kiralık bir evde açılmıştır. Okulun 25 yaşında eski Sivas kız okulundan mezun, Manya D. Mesrovbyan adında Sivaslı bir öğretmeni bulunmakta ve o, en başarılı iki kız öğrencinin yardımıyla Milli Merkezi Yönetim Kuruluna bağlı eğitim kurulunun değiştirilmiş son müfredatını takip ederek 120 kıza ders vermektedir.

Sahsor’un Mesrovbyan ve Hayuhyas okulları aynı mahallenin bireylerinden seçilmiş meşru bir yönetim kurulunun yetkisi altında birleşmişlerdir. Bu okulların yıllık bütçesi toplam 60 Osmanlı Lirası’dır. Bunun 20 Lirasını her yıl Gürünlü Topalyan kardeşler yardım olarak göndermekte, 20 Lira da öğrencilerin ödediği yıllık ücretlerden sağlanmakta, 15 Lira ise adı geçen kilisenin gelirlerinin okula ayrılan bölümünden oluşmaktadır. Geriye kalan 5 Lira ise muhtelif hediyelerden oluşmaktadır.

7) Sahsor Cemaat Okulu: Adı geçen mahallenin Mesrovbyan okulunun dar gelmesi yüzünden, 1883’te Aziz Kurtarıcı kilisesine 2 dakika uzaklıktaki belli bir yerde izinsiz inşa edilmiştir. Adı geçen okulun pedagogu şimdi 35 öğrenciyle birlikte burada bulunmaktadır. Bu kat inşa edilirken yerel belediye yönetiminden yazılı izin olarak bir tezkere alınmıştır.

8) Cemaat Okulu: Bu şehrin Ören mahallesinin Aziz Kevork Kilisesi’ne bitişik olarak, 1872’de izin alınmadan inşa edilmiştir. Maalesef mahallelilerin aşırı derecede fakir olmasından dolayı üç dört yıldan beri kapalıdır.

9) Cemaat Okulu: 1877’de Şuğul mahallesinin Aziz Hagop Kilisesi’ne bitişik olarak izinsiz bir biçimde inşa edilmiştir. Bu okul da mahalleliler arasındaki anlaşmazlık, özellikle de fakirlik yüzünden 7-8 aydır kapalıdır.

– Ören ve Şuğul mahallelerindeki Ermeni cemaati mensuplarının çocukları şimdilik Protestan okuluna gitmektedirler. Bu mahallelerdeki Ermeniler, Birleşik Ermeniler Derneğinin bu iki okula maddi ve manevi olarak yardımda bulunarak onları açmasını ve derneğin koruması altına almasını arzulamaktadırlar.

10) Cemaat Okulu: Bu şehirden 1 saat uzaklıktaki Karahisar köyünde, Aziz Sarkis kilisesine bitişik olarak 1882’de izinsiz inşa edilmiştir. Bu okul da köylülerin ilgisizliği ve özellikle de fakirliği yüzünden 2-3 yıldır kapalı bulunmaktadır.

– Adı geçen okulda ders veren görevlilerin Milli Merkezi Yönetim Kurulu’ndan onaylı resmi sertifikaları bulunmamaktadır. Bunlardan sadece Giragos T. Unanyan, Hamparsum G. Demirciyan, Harutyun M. T. Tercanyan, Mihran M. Çavuşyan ve Sdepan H. Panyan’ın ellerinde yerel eğitim kurulu tarafından resmen onaylanmış 20 Temmuz 1888 tarihli sertifikalar bulunmaktadır.

Bu şehre 2 saat uzaklıktaki Kavak adında bir köyümüz vardır. Burada had safhada olan fakirliği yüzünden ne kilisesi ne de bir okulu olan 15 hane Ermeni nüfus yaşamaktadır. Yılda sadece 3-4 kere bu şehirden bir papaz giderek onları manen teselli etmektedir.

– Aşağıdaki okulları yeniden inşa etmek için gerekli yazılı izinleri elde ederek göndermenizi rica ediyoruz. Masraflar kurulumuza bildirildiğinde ödenecektir:

1) Meryem Ana kilisesine bağlı Karatepe mahallesinde kiralanmış bir evde zaten faaliyette olan Santıhdyan okulu için yazılı bir izin.

2) Sahsor’un merkezinde kiralanmış bir evde zaten faaliyette olan Hayuhyas Okulu için yazılı bir izin.

3) Meryem Ana kilisesine bağlı Yaş Tepe mahallesinde yeni açılacak Hripsimyans okulu için yazılı bir izin.

4) Bu şehre iki saatlik mesafedeki Kavak köyünde açılacak karma okul için yazılı bir izin. Bunları tedarik ederek bizi sonsuza kadar size müteşekkir kılacaksınız.

Katip adına                Başkan                Katip                             Başkan
M. H. M. Koçunyan    M. S. A. Minas     P.H. Vartabedyan     P. G. Partamyan

7.

Çok Saygıdeğer Patrik Hazretleri
13 Mayıs 1893, Gürün

Çok önemli nedenler bizi, halkın haklarının koruyucusu ve bütün Ermeni toplumuna sevecen bir baba olan size başvurmaya mecbur etmektedirler. Biliyoruz ki siz çeşitli yerlerden ve çeşitli durumlarda Hazretlerinize yöneltilen farklı sorunları dinlemeyi hep kabul etmişsinizdir. Bugün, bizim de aynı türden bir sorunumuz bulunuyor ve onu bu mektupla Hazretlerinizin bilgisine sunmaya cesaret ediyoruz.

Geleneğe uygun olarak bu yıl da yerel Mahkeme-i İntikap yapıldı ve oyların mutlak çoğunluğunu Ermenilerin adayı aldı. Ancak herhangi bir neden olmaksızın aldığı 59 oyla ikinci sıraya geriletildi ve onun makamını Katoliklerin sadece 39 oy almış olan adayı işgal etti. Bu olay yerel cemaat mensuplarına büyük üzüntü verdi. Buradaki Hıristiyan ve Müslüman halkın genel olarak ifade ettiğine göre Ermenilerin adayı Mateos Efendi Kürkçüyan öyle bir şahsiyettir ki, uysal ve mütevazı karakteri, aydın kişiliği, hukuksal alandaki yetenekleri ve Haşmetli Sultan’ın iradesine uygun özverili gayretleriyle halk arasında sempati kazanmış ve iki yıl boyunca o hassas görevi yürütürken tek bir kişiyi bile gücendirmemiştir. Şimdi Ermeni halkı olarak şaşkın bir şekilde gözlemliyoruz ki 1500 hane olmamıza rağmen yalnız Mahkeme’de değil, İdare içinde de hiçbir üyemiz bulunmamakta, halbuki 40 haneden oluşan papalık mensuplarının[Katolik Ermeniler] o iki kurumda da üyeleri bulunmaktadır. Cemaatimiz adaylarının o iki kurumdan uzaklaşması haklarımıza büyük ve telafisi mümkün olmayan bir darbe indirecektir. O hakkı elde etmek için ilimizdeki sayın valiye başvurduk ama elimiz boş döndük. Şimdi İstanbul’da hem Dahiliye Nezaretine hem de Adliye Vekaletine, hatta şefkatli, adilane ilgisi sayesinde hep huzur içinde yaşadığımız ve mutlu bir hayat sürdüğümüz ve değerli sağlığı için Tanrı’ya hep gönülden dua ettiğimiz Haşmetli İmparator Yüce Sultanımız’a başvuruyor ve bu yazıyla da Hazretlerinize müracaat ediyoruz.

Dolayısıyla, çok saygıdeğer Patrik Hazretleri, kendisine emanet edilmiş inananlar topluluğunun haklı isteklerinin karşılanması için hep gösterdiği ve herkesçe bilinen gayretle, Hazretlerinizin bu defa da yerel cemaat mensuplarının hayati önem arzeden ve dokunulmaz bir hakkını savunmayı kabul etmesi için yalvarıyoruz. Bu sayede size ebediyyen minnettar olacağız. Hazretlerinizin çok mukaddes elini mutevazı bir şekilde öpüyoruz.

Gürün Sivil Cemaat Kurulu adına

Katip                                 Başkan Adına
Sahag G. Tercanyan                      (okunamıyor)


  1. Gürün’ün Türk makamları kiliseye giden köprüyü yıkmış olduklarından, Ermeni cemaati mensuplarının şikayeti ve önceki durumun yeniden tesis edilmesi için rica dilekçesi: 8 Temmuz 1894

8b.


  1. Çok saygıdeğer Başpiskopos Mağakya Hazretleri, Ermeni Patriği, İstanbul
    29 Nisan 1899, Gürün

    Yabancı öksüzler yurtlarında öğrenim gören öksüz erkek ve kız çocukları hakkında Hazretlerinizin gönderdiği genelge uyarınca, geçen gün müdür, Protestan rahip Kevork Demirciyan’la müzakerelerde bulunduk ve genelgenin hükümlerinin yerine getirilmesi ricasını ilettik. O başlangıçta dedi ki, “öyle bir genelge şimdiye kadar elimize ulaşmış değil, gerçi Patrik Efendi’nin genelgesinde o tür bir düzenleme bulunmuş olması gerekir ve olması da doğaldır. Ancak Sivas’a yazı yazıp, öksüzler yurdunun baş müdiresi Bayan Hubert’tan bilgi ve izin alana dek, bu hükümleri uygulamaya koyamam.” Biz ona dedik ki, “bu bir oyalama taktiğidir ve genelgeyi mutlaka almış olmalısınız. Baş müdire şu sıralarda kocasının ölümü nedeniyle yaslı olduğundan, 6 aydan önce cevap vermeyecek olması tabiidir ve sorun askıda kalacak.” Sonuçta ne dedikse fayda etmedi ve belki de kendisine emanet edilen öksüz çocukları baskı altında Protestanlaştırmak amacıyla önceki söylediklerinde ısrar etti. Bunun örnekleri zaten görülmeye başlandı. Birkaç öksüz kız çocuğu kendi Protestan hocalarının fanatik tekliflerine dini açıdan boyun eğmedikleri için, casus, ispiyoncu ve fanatik Ermeni oldukları ve öksüzler yurdunda olan biten her şeyi bize ve cemaat mensuplarına anlattıkları gerekçesiyle yurttan atıldılar.

    Bu olaydan sonra halkımız çok üzüldü, çok kızdı ve öksüzleri koruma altına almamız için dini önderliğimize başvurdu. Karma kurul Protestan rahibin bizi oyalamak istediğini görüp, müdürlüğe zorlama ve baskı yaparak genelgenizin içeriğini aşan bir uygulamayı yürürlüğe koydurmaya karar verdi. Tam üç gün bu mesele hakkındaki görüşmelere heba edildikten sonra, Protestan rahip ilişikteki şartları geçici olmaları koşuluyla, kendisi hem misyonerlere hem de yüce Hazretlerinize doğrudan başvurup, şahsen açık emrinizi alarak söylenen şekilde uygulamaya koyuncaya kadar, kabul etmeye mecbur kaldı. Şartlardan görüleceği üzere birkaç madde genelgenin manasını aşmaktadır. Mesela yönetim kurulu üyesi sıfatıyla kabul etmeyi kesinlikle reddettiği iki ziyaretçi konusu, [çocukları] bizim Paskalya bayramımızdan ayrı tutmak için Paskalya Pazarı’nın sabahı onlara yemek(soğuk suyun üzerine soğanlı mercimek çorbası ve zeytin) yedirmeleri vesilesiyle gündeme gelen oruç meselesi ve Büyük Perhiz’in çarşamba günü de yemek yedirmeleri ve Pazar akşamları öksüzleri Protestan kilisesine göndermemeleri şartımız. Bu son hususta o kadar baskı yaptı ki, İsviçre’ye rapor göndererek bizi öksüzler yurdunu kapatmakla tehdit etti, vs.

Saygıdeğer Patrik Hazretleri, bu şartların çeşitli maddeleri biraz katı görünseler de onları uygulatmak lazım gelmektedir. Zira bilmeliyiz ki yönetim kurulunda bizi temsilen iki üye bulunması vazgeçilmez bir şarttır. Çünkü onların yönetim kurulunda bulunmaması durumunda çocukları Ermeni mezhebinde tutmak, öksüzlerin acıları konusunda bilgi edinmek ve şartları doğru bir şekilde uygulatmak imkansız olacaktır(zira [Protestanlar] söz verip, tutmamaktadırlar, bu onların “iyi” bir alışkanlığıdır). Dini önderlik kendi temsilcileri aracılığıyla içeride olan biten her şeyden haberdar olmalıdır.

Çocukları Protestan kilisesine götürmeleri konusuna gelince, bu çok zararlıdır, zira orada Kutsal Kitabı kendi yanlış öğretileri doğrultusunda Pazar günleri din dersi olarak çocuklarımıza yorumlamakta ve karşı propagandayla kilisemizin kurallarını, ayinlerini ve dinsel hizmetlerini masum öksüz yavrularımızın önünde eleştirmektedirler. Çocuklarımız geleneksel kiliselerine bağlılıklarını mercimek çorbası karşılığında satma kötülüğünü yapmaya tenezzül edecek yesavlar* mıdır? Bu konuda halk çocukların Protestan kilisesine götürülmesini engellemek için her yola başvurmaya yemin etti.

Eğer taleplerimizi sınırlandırıp, sadece müdürlüğün hoşuna gidecek şartları kabul edersek, yine eminiz ki bu şartlar da tam olarak ve layıkıyla yerine getirilmeyecek ve böylece görüşmeler, ertelemeler ve zaman kaybıyla zavallı öksüzlerimizi avlama fırsatını elde edip kendi insan avcılığı amaçlarına ulaşacaklardır.

Bu üzücü hususları yüce Hazretlerinizin dikkatine sunuyorum.

Dini Önderlik

En mütevazı evladınız
Papaz Hesu Vartabedyan
Gürün Dini Önder Vekili

* Yesav: Mmuhtemelen Rusça “yasavul” yani “assubay” kelimesinden geliyor.

İşte şartlar:
26 Nisan 1899, Gürün

İsviçreli yardımseverler sayesinde buradaki yabancı öksüzler yurdunda barındırılan öksüz Ermeni erkek ve kız çocuklar hakkında dini önderliğimiz ve müdürlük tarafından kabul edilmiş geçici şartlar aşağıdakilerdir:

a) Öksüz Ermeni çocuklar Cumartesi akşamları, Pazar sabahları ve akşamları ve bayram günleri hep birlikte dua etmek için kiliseye gitmeye, ayrıca her önemli dini bayramda Ermeni kilisesinin kurallarına uygun olarak günah çıkarmaya mecburdurlar.

b) Öksüz Ermeni çocuklar Ermeni kilisesinin bayram günlerine, ayin usullerine uymak, oruç tutmak ve Ermeni kilisesinin geleneklerine göre dua etmek zorundadırlar.

c) Öksüz Ermeni çocuklar Protestan kilisesine gitmeye mecbur değildirler, ama telkin olmadan istedikleri takdirde gidebilirler.

d) Öksüz Ermeni çocuklara din dersi Ermeni kilisesinden bir din öğretmeni tarafından haftada bir kere verilecektir.

e) Dini önderliğimiz tarafından görevlendirilen iki ziyaretçi, Hovhannes Borzagyan Efendi ve Kapriyel Çokgaryan Efendi öksüz Ermeni çocukların okullarını ziyaret edip, eğer bir şikayetleri olursa düzenleme yapılması için müdüre bildireceklerdir.

Bu anlaşma iki örnek olarak düzenlenmiş olup, her iki tarafın onayıyla kabul edilerek, aramızda değiş tokuş yapıldı.

Öksüzler Yurdu Müdürlüğü                       Gürün Dini Önder Vekili
Kevork T. Demirciyan                               Papaz Hesu Vartabedyan

Saygıdeğer Peder, Gregoryen Kilisesi Mütevelli Heyeti Mensubu Beyler
Gürün, 20 Mayıs 1899

Beyler,
Gregoryen çocuklarımızla ilgili emirlerimizi almış olduğumuzdan şartlarınızın mühletinin dolmuş olduğunu ve yurtlarımızdaki çocukların artık derslerinize gelmeyeceklerini size bildirmek durumundayım. Onlara vermeyi kabul etmiş olduğunuz dersler için sizlere teşekkür ediyorum.

Bütün 26 Nisan şartları bugünden itibaren iptal edilmiştir. Dolayısıyla sizden gelen hiçbir emri tanımayacağım.

Gregoryen çocuklara Cumartesi akşamları, Pazar sabahları ve bayram günleri kiliselerine gitme izni verilecektir.

İçten ve Hıristiyanlık selamlarımı kabul edin.

Gürün,

  1. Linder

    Ermeni Patriği Hazretlerine
    Istanbul

    Saygıdeğer Peder,
    Hazretleriniz bilmelidirler ki 9 yıl önce, büyük acılar çekmiş Ermenilere yardım etmek için bir komite oluşturuldu. Tabii ki bu bir yardım komitesidir ve misyoner kuruluşu değildir. Hali vakti yerinde olmayan, hatta fakir birçok insan sefalet içindeki kardeşlerimiz ve özellikle de şu masum çocuklar için onların hangi kiliseye mensup olduklarını sormadan duygulandırıcı bir şekilde para biriktirdi.

    Bir yıldır İsviçre Komitesi’nin temsilcisi olarak burada, Gürün’de, bulunuyorum. Kesin olarak belirtiyorum ki zavallı öksüzlerimizin mutluluğundan başka hiçbir şey düşünmüyor, çocuklarımızın namuslu Hıristiyanlar olduklarını görmekten ve şerefleriyle ekmeklerini kazanmalarından başka hiçbir şey arzulamıyoruz. Bu amaçla öksüzler yurdunda iki atölye açtık: biri kunduracılar, diğeri doğramacılar için, ama ne yazık ki bunlar daha çok yeni başlayanlara hitap etmektedirler.

    Amasya yakınlarında, içinde kunduracı, terzi, doğramacı ve saraç atölyeleri bulunan, bahçıvanlık ve tarım kursları verilen bir Alman çiftliği var. Saygıdeğer komitenin bir kararı uyarınca en büyük yaştaki oğlanları yurttan çıkarmamız gerekirdi, ama bilgilerinin hayata atılmak için yeterli olmadığını görerek, onları iki yıllığına adı geçen çiftliğe gönderme iznini elde ettim. Bu süre sonunda ekmeklerini bağımsız bir şekilde kazanabileceklerdir.

    Ben buraya vardığımda öksüzler yurdunu tek başına idare eden Protestan rahip bu konuda saygıdeğer papaz Der Hesu ile konuştu. O da çok memnun oldu.

7 oğlan göndermem gerekiyordu. Dün dört tanesini, bugün de biri Gregoryen olmak üzere üçünü gönderdim. Oğlanları Protestan yapmak istediğimiz için Der Hesu’nun onların ayrılmasına izin vermediğini söyleyen ve oğlanları taşıyan arabanın yola çıkmasına engel olan bir kalabalık toplandı. Buraya geldiğimden beri bütün her şey bu şekilde gelişiyor. Kış geçince “Patrik Hazretlerinin iradesidir” denilerek bize akılalmaz şartlar dayatıldı. Böyle bir saçmalığa inanamayarak genelgeyi istedim ve elime geçtiğinde ise sadece bizim uzun süredir kabul ettiğimiz en doğru maddeleri gördüm. Şu zavallı Gürün ne kadar büyük bir yalan ve aşağılık düşünceler uçurumu.

Saygıdeğer Patrik Hazretleri anlamalıdırlar ki hiç de layık olmadığımız benzer bir düşmanlık Gürün’de yardım görevimizin devamını imkansız kılıyor. Sevgili evlatlarımızı size geri vermeye zorlanıyoruz. Mümkün olduğu kadar uzun bir süre bunu yapmayı kabul etmediğim için, bu vakayı size ayrıntılı bir biçimde anlatmaya karar verdim. O halde Hazretleriniz benim 1-2 soru sormama izin versin ve ben de bunun cevabını en kısa sürede alabileyim.

Hazretleriniz olayların bu yönde gelişmesine izin veriyorlar mı?

Siz, saygıdeğer Peder, yaptığımız iyiliğe karşı bize bu kadar kötülük yapılmasını, Ermeni çocuklarımızı bu şekilde bırakmaya zorlanmamızı onaylıyor musunuz?

Yoksa lütfen evlatlarınızı, çok değerli kardeşlerimizi aydınlatın ki yapılanların şu çocukların yararına olduğunu anlasınlar! Ah, Hıristiyanlık ve hakikat aşkı hiç durmadan saçma yalanlarla çalkalanan şu zavallı yüreklerde yerini bulsun.

Bu ilkbahar 14-15 yaşlarında bir erkek çocuğu bana itaat etmeyi reddediyordu. Her gün aynı odayı dağınık bir halde buluyordum. Dört oğlan seçip, kimin sorumlu olduğunu sordum. Oğlanlardan birisi oda temizliğine katılmayı açık ve net bir şekilde reddediyordu. Saygıdeğer Peder, iki hafta boyunca çalışmayı sevmediğine dair cevabını alarak sabrettim. Bir gün, artık itaatkar davranırsa, onu affetmek istediğimi söyledim. Kesinlikle “hayır” dedi. Aynı soruyu sınıf öğretmenine ve Protestan rahibe de sordurdum, hep aynı sonucu aldım. Islahevimiz olmadığı için çocuğu dayısının yanına gönderdim. Yurttan ayrılmadan evvel bize defalarca söylediğini tekrarlıyordu.

Herkes, ister Protestan rahip olsun, ister sınıf öğretmeni olsun, bu vakayı biliyordu ama bu, Gürün’ün Gregoryen okulunda öğretmen olan Bay Keğam Antikacıyan’ın Protestan rahip Kevork’un bu yaramazı Protestan olmayı kabul etmediği için kovduğunu gazete yoluyla duyurmasına engel teşkil etmiyordu. Bu beyin Protestan rahip Kevork hakkında Ermeni gazetesinde yazdığı her şeyin yalan ve iftira olduğunu bildiriyorum.

Şimdi sevgili ve saygıdeğer Peder, Tanrı size isteklerini iletsin, size orada, bize de burada rehber olsun ki hepimiz de sevgili çocuklarımızın mutluluğunu isteyelim.

Değerli Peder, bu kadar çok vaktinizi aldığımdan ve ne yapacağımı bilebilmem için bana birkaç satır göndermenizi rica ettiğimden dolayı beni affedin.

Değerli Peder size yürekten bağlı olan şahsımın en iyi dileklerini kabul edin.

Gürün, 21 Eylül 1899
Bayan S. Linder

Çok Saygıdeğer Mağakya Başpiskopos Hazretleri Türkiye Ermenileri Patriği
13 Mayıs 1899

Yabancı öksüzler yurtlarında barındırılan öksüz erkek ve kız çocuklarımız hakkında Yüce Hazretlerinizden gelen genelgeye cevap olarak yazdığımız 29 Nisan 1899 tarihli mektubumuzu içindeki anlaşmayla doğruluyoruz. O anlaşmayı burada bulunan öksüzler yurdu müdürü Protestan rahip Kevork Dökmeciyan’la yeni bir emre kadar geçerli olmak üzere geçici olarak imzaladık. Şimdi o şartların sadece 8 gün yürürlükte kaldığını size aceleyle bildiriyoruz. Zira Protestan rahip kendi yıllık taşra toplantılarında hazır bulunmak için Kayseri’ye gitti ve burada kendisini temsil eden ve öksüzler yurdunun yöneticisi olan İsviçreli bayan Linder, ilişikteki mektupla, yapılan anlaşmayı nice boş ve asılsız nedenlerle iptal olmuş sayarak, kabul etmeyi tümüyle reddetti. Bunları okuyarak öğreneceksiniz. Cemaat kurulu ve halk bunun üzerine çok üzüldü ve öksüzleri yurttan çekip çıkarmaya karar verdi, yerel hükümet makamları da olayı duyarak, Ermenilerin meşru haklarını ve taleplerini korumaya dolaylı olarak söz verdiler. Ancak biz halkla hemfikir olmayıp meseleyi olumlu bir neticeye eriştireceğimize onu ikna ederek, kızgın halkı yatıştırdık ve adı geçen bayan ve onun danışmanlarıyla tekrar günlerce görüşerek onlar yukarıdan emir alana dek bugüne kadar Sivas’a da ulaşmadığı söylenen malum genelgeyi geçici anlaşma olarak yeniden kabul ettirdik. Zararlı vaazlar verilmemesi için bizim tarafımızdan görevlendirilecek iki ziyaretçi yönetici eşliğinde ve gözetiminde öksüzlerin Pazar akşamları Protestan kilisesine gitmesine(çok direndiği için) müsaade etmek zorunda kaldık.

Sonuç ne olursa olsun, öksüzler yurdu yöneticilerinin samimiyetinden emin değiliz ve verdikleri sözlere güvenmiyoruz. Zira amaçları, fırsat buldukları takdirde öksüzleri “avlamaktır”. Bu konuda sabırsızlıkla yüce emirlerinizi bekliyoruz.

Saygıdeğer Başpiskopos Hazretleri, bir vukuat da papalık taraftarı[Katolik] Ermenilerin rahibiyle yaşandı. O öğretmenlerimizden birine okuması için Yasak Defter’den bir nüsha vermiş ki sözde Aziz Krikor Lusavoriç’in de Papalık taraftarı olduğunu anlasın. Biz bunu duyunca, o deftere bizimkiler tarafından el konulmasını sağladık. Rahip çevresindekilerle beraber çok tedirgin oldu ve defterin geri verilmesini isteyerek hükümete bir nota gönderdi. Kaymakam beye sizin genelgenizi takdim ettik ve o defterin İmparator’un iradesiyle dolaşımdan kaldırıldığını hissettirdik. Hükümet öyle bir emirden haberdar değilmiş gibi davrandı, ama defterin de kendisine teslim edilmesini rica etti. Defteri komiser efendiye teslim ettik, o da alıkoydu ve şimdiye kadar onu Katoliklere vermiş ya da teslim etmiş değildir. Papalık taraftarı rahip bunun üzerine kızarak, dağıtılmak üzere telgrafla 30 nüsha sipariş vermiş.

Saygıdeğer Hazretlerinizin en mütevazı hizmetkarları,

Siviller Kurulu Başkanı                      Gürün Dini Önder Vekili
Apkar Mh. Tahmazyan                      Papaz Hesu Vartabedyan

Çok Saygıdeğer Mağakya Başpiskopos Hazretleri Türkiye Ermenileri Patriği, İstanbul
9 Eylül 1899, Gürün

Aziz ve değerli elinizi öperek, size acilen bildiriyoruz ki buradaki Protestan öksüzler yurdunun yönetimi yurtta barındırılan öksüzlerimizden dördünü Amasya’da bulunan Almanların çiftliğine meslek öğrenmeye gönderme bahanesiyle Sivas’a doğru gizlice yola çıkardı. Hizmetkarınız olan ben bu hareketi birkaç gün önce hissederek Protestan rahibe Patrik Efendi Hazretlerinizin emrine göre öksüzlerimizin doğum yerlerinden uzaklaştırılmayacağını söyleyerek onları göndermemesi için yazılı olarak uyarmıştım. Fakat birkaç gün ara vererek ve yerel hükümet ya da Kaymakam’a kendi isteğini kabul ettirerek izin almıştı. Gerçi biz kaymakamımıza başvurarak bu konuda bir takrirle [öksüzlerin naklinin] yasaklanmasını rica etmiştik, fakat fayda etmedi. Kaymakam olaya müdahale etmek istemedi. Dün, halk olan biteni işiterek çok üzüldü ve biz bunu duyar duymaz öksüzlerin geri gönderilmesini sağlamak için tekrar bir takrir yazdık. Ama nafile. Sonunda yüce Hazretlerinize ve Sivas’ta bulunan Bedros piskopos Hazretlerine telgraf çekmek ve Mancılık’a adam göndererek öksüzleri alıkoyması ve geri göndermesi için rahip Karekin’e bir mektup yazmak zorunda kaldık. Sonuç henüz belli değil ve halk sizin yüce kararınızı veya o öksüzler yurdu konusunda bizim size yazdıklarımıza bir cevap vermenizi bekleyerek ve şimdiye kadar bir cevap alamayarak umutsuzluğa kapıldı ve yarın öksüzleri Protestan okulundan alıp kendi aralarında dağıtarak, bizim okullarımıza teslim etmeye karar verdi.

Hagop Yeğiseyan Efendi henüz buradadır. Dahiliye Nezareti’nin emri henüz yerel makamlara iletilmiş değildir, dolayısıyla adı geçen kişinin Kayseri Manastırı’na iade edileceğini ummuyoruz. Sonuç olarak Yüce Hazretlerinizden onun için kendi doğum yerinde ders verme izni almanızı rica ediyoruz, zira yerel hükümet ona iyi gözle bakmıyor ve cemaat okullarında görev yapmasını bizim arzulamamıza rağmen istemiyor, hükümetin nabzını gayri resmi yollardan yokladık fakat ne yazık ki cevabını olumsuz bulduk.

Saygıdeğer Hazretlerinizin en mütevazı hizmetkarı,

Gürün Dini Önder Vekili
Papaz Hesu Vartabedyan

Not: Az önce Kaymakam bizi çağırarak dedi ki, o yasaklama ya da öksüzlere kendi ortamlarında eğitim verme ve dışarı göndermeme emri Dahiliye Nezareti tarafından resmi olarak bütün makamlara iletilmelidir ki hükümet temsilcileri tarafından doğru bir şekilde uygulansın.

Gürün Dini Önder Vekili
Papaz Hesu Vartabedyan

  1. Çok saygıdeğer Mağakya Başpiskopos Hazretleri
    Türkiye Ermenileri Patriği, İstanbul
    21 Ekim 1899, Gürün

Merhametli, aziz elinizi öperek, tevazuyla bildiriyoruz ki Hazretlerinizin buradaki Protestan öksüzler yurdu meselesini konu alan 5 Ekim 1899 tarihli ve 10007/1722 sayılı değerli mektubunu almış bulunuyoruz. Bu mesele için müdire Bayan S. Linder Hazretlerinize şikayet etmişmiş, işte gerçekleri acilen belirtiyoruz.

Buradan Amasya’ya gönderilmiş 4 çocuğun nakli konusunda hizmetkarınızın onayını verdiği gerçektir. Ancak en sonunda (onlar henüz yola çıkarılmadan) yakışıksız olayların doğacağını ve halkın onların gönderilmesine kesinlikle karşı olduğunu göz önüne alarak ve halkın öfkesini yatıştıramadığımı görünce, yalnız kaldığımdan ve kişisel liberal görüşlerimin bir önemi kalmaması ve kendi şahsımın ve fikirlerimin değil de halkımın görüşlerinin temsilcisi olduğum için, gerçi o[halk] yanlış düşünüp olayları farklı algılıyordu, hatta bana bile öfkeli ve benim hakkımda bile kafasında şüpheler oluşmuş olduğundan, öksüzler yurdunun müdüriyetine ya o öksüzlerin başka yere naklini ertelemesi ya da bu işten temelli vazgeçmesi için yazı yazmaya mecbur kaldım. Ancak müdürlük (Protestan rahip) yazımızı önemsemeyerek, onları [öksüzleri] gizli bir şekilde ve zorla yola çıkararak işini hükümet yoluyla görmeye başladı. Bunun üzerine hem Cemaat Kurulu hem de bütün Ermeni toplumu kızarak, bizim aracılığımızla hükümete başvurdu ve çocukları, hem [daha önce] gönderilmiş 4 öksüzü, hem de öksüzler yurdunda bulunan ve erkenden başka yerlere gönderilmiş olan kız ve erkek bütün öksüzleri, ki bunların sayısı 80 kadar vardı, geri istedi. Böylece olay büyüdü. Yerel makamlar müdahale ettiler ve biz cemaatin onurunu korumak zorunda kaldık, yani açıkça öksüzleri geri istedik. Bir kısmını geri aldık. Gönderilmiş 4 çocuğun [orada kalmasına] Sivas dini önderi Bedros Piskopos aracılığıyla engel olduk ve Gürün’e geri getirttik ve böylece halkın onurunu mümkün olduğunca koruduk, bununla beraber biliyorduk ki halkın yaptığı yanlıştı, ya da yanlış yöntemler kullanılıyordu. Öksüzleri Protestanlaştırma düşüncesine gelince, doğrudan ya da dolaylı olarak o doğrultuda çalıştıkları doğrudur, zira tabii ki halk o yüzden üzülüyor ve vuku bulan anlaşmazlıklar sadece o vesileyle doğmaktadır. Bayan Linder’in şahsi onuruna ve görevine karşı hiçbir saldırı olmamıştır ve o konuda bayan tarafından yazılanlar tamamıyla yanlıştır. Gerçekten de kurul ve halk aşırılığa başvurdu. Ancak, Protestan öksüzler yurdu yönetiminin düşüncesizce hareket edip halkın onurunu zedeleyerek, hatta öksüzler ve fakirler için İsviçre’den gönderilmiş yardımı da alıkoyup, “dini önderliğinize gidin, Ermeniler size bakarlar, onların parası çoktur, vs.” deyip o yardımı sefillere vermeyerek bunlara yol açtığı da bir gerçektir.

Sonunda karşılıklı denemelerle, atılan bu adımın yanlış olduğunu ve yanlış yöne doğru gittiklerini hissederek, misyonerler Ermenilerin taleplerinin büyük ölçüde meşru olduğunu anlayarak isteklerimizi karşılamak zorunda kaldılar ve dün mektubunuzu almadan, aramızda bir anlaşma sağlandı ve bu mesele her iki tarafın da kabul etmiş olduğu ve birkaç gün içerisinde yürürlüğe konulacak olan aşağıdaki şartlar altında kapanmıştır.

A. Hazretlerinizin genelgesi uyarınca, her Cumartesi Ermeni bir öğretmen ya da papaz öksüzler yurdunu ziyaret ederek, iki buçuk saat süreyle ders verecektir.

B. Cumartesi akşamları ve Pazar sabahları Ermeni öksüzler mutlaka kiliseye gelecekler ve dini ayinlerde hazır bulunacaklardır, ancak Protestan kilisesine gidip gitmemekte serbesttirler.

C. Yılın beş büyük dini bayramında Ermeni kilisesinin geleneklerine uygun olarak günah çıkaracaklardır.

D. Kilisenin önemli günlerinde ve pazar günleri öksüzler yurdunda Ermenilere has usul ve kurallara uyarak dua edeceklerdir.

  1. Her cemaat mensubu öksüzler yurdunu ziyaret etmekte ve dersleri dinlemekte serbest olacaktır.
  2. Dini önderliğin bilgisi olmadan dışarıya çocuk gönderilmeyecek ve gönderilenler de kaybolmamaları için gelecekte getirilerek sahiplerine ya da cemaate teslim edileceklerdir.

    G. Öksüz çocuklarımızın dini duygularını yaralamamaları, onları inançlarından ve Ermeni kilisesinden uzaklaştırmamaları için yurt müdürlüğü tarafından bütün görevlilere kesin talimat verilecektir.

    H. Geri alınan öksüzler eğer gitmek isterlerse, bizim tarafımızdan iade edileceklerdir. Aksi takdirde serbest bırakılacak ve Cemaat Öksüzler Yurduna ya da Cemaat Okuluna kabul edileceklerdir.

İşte Piskopos Hazretleri, Protestan öksüzler yurdunun yönetimiyle yukarıda sözü edilen şartlarda anlaşmış bulunuyoruz ve umuyoruz ki, yönetim şartları tam olarak yerine getirecektir. Gerçi aşırı yöntemlere başvurduk, ama yetkileri de elde ettik, baskı olmadan bu maddeleri asla kabul etmezlerdi ve doğal olarak çocuklar Protestan olacaklardı. Bu şartların nasıl uygulandığını görünce bozulan ilişkileri düzeltmeye, iyileştirmeye, eskiden olduğu gibi gönüllerini alarak çağın, koşulların, fakir ve öksüzlerin durumunun ve çeşitli ihtiyaçlarının gerektirdiği şekilde kardeşçe yaşamaya çalışacağız.

Sözünü uzattığı için özür dileyen, çok saygıdeğer Hazretlerinizin mütevazı hizmetkarı

Gürün Dini Önder Vekili
Papaz Hesu Vartabedyan

  1. Çok saygıdeğer Mağakya Başpiskopos Hazretleri Türkiye Ermenileri Patriği, İstanbul
    27 Nisan 1900, Gürün

Aziz elinizden öperek ilişikteki defteri acilen yüce Hazretlerinize ve ruhaniler kurulunun derin dikkatine sunuyorum.

Bu defterin içeriği, buradaki Protestan Ermenilerin rahibi Kevork Demirciyan’ın geçen yıl bu zamanlarda hazırlayıp Kayseri’de kendi derneklerinin toplantısında yaptığı ve misyoner adayı Protestan rahipler tarafından alkışlarla karşılanarak oradaki herkesin onayını almış olan, kutsal Ermeni kilisesine karşı yapılmış sinsi bir konuşmadır. Değerli ve aziz Ermeni kilisesi karşısında bu konuşmanın çizdiği yönde yürünmesi kararlaştırılmıştır. Gerçi [konuşma metnini] yayınlaması için “Avedaper”in yazı işleri sorumlusuna göndermişlerse de o dini bir iç tartışmayı su yüzüne çıkarmayı ve karşı tarafa kendi planlarını duyurmayı ihtiyatlı addetmemiş ve bir yazı yazıp dernek kurulu üyelerinin gizli bir şekilde çalışmasını önermiştir. Biz bunu tedbirsiz Protestan vatandaşlardan duyarak kitabı elde etmeyi istiyorduk ve aslı beklenmedik koşullarda bugünlerde elimize geçtiğinden, bıkkınlıkla onu okuduk ve bir kopyasını da Hazretlerinizin bilgisi ve uygun düzenlemeleri yapabilmesi için gönderiyoruz. Eğer bizim iyi yürekli Protestan rahibimiz böyle sinsilikler düşünüyor ve aziz kilisemize karşı tuzak kuruyorsa, diğer tanınmış vaizler ve aziz Ermeni Kilisesini yıkmak isteyen kötü niyetli misyonerler neler yapmazlar, Ermeni Kilisesine karşı kafalarında ne tür fikirler oluşturmazlar ki?…

Biz burada uyanarak, Protestan fanatizmine karşı savunma konumuna geçtik. Başka yerlerde de ne yapılması gerektiğini üstün aklınıza ve en yüce emirlerinize bırakarak,

Çok saygıdeğer Hazretlerinizin mütevazı bir evladı olarak kalıyorum,

Gürün Dini Önder Vekili
Papaz Hesu Vartabedyan

 

İşte defterin bir sureti:

Ermeni[Gregoryen] kilisesine karşı tavrımız ne olmalıdır?

Saygıdeğer Beyler,

Tecrübeli dinadamlarının olgun tavsiyelerinin ve eğitilmiş vaizlerin yeni ve taze fikirlerinin bizim fikirlerimize ve karanlık teorilerimize canlılık, bereket ve nitelik kazandıracağına güvendiğimden bana teslim edilen konuya sadece bir göz atmakla yetineceğim.

“Ermeni[Gregoryen] kilisesine karşı tavrımız ne olmalıdır?” sorusu günümüzün Ermeni Hıristiyan zihnini meşgul eden bir sorundur. Bizim kilisemizin hemen dışında karşılaşılan ovadır Ermeni kilisesi. O sadece bir konu olmakla kalmayıp, şimdi onu incelemekle meşgul olduktan sonra, meseleyi daha yetenekli zihinlere ve kuruluşlara teslim etmek, derin bir teoriyle onun iç ve dış tüm görüntülerini gün ışığına çıkarıp, topluma sağduyulu neticeler sunmaya değer.

Bu konu üzerinde konuşurken çıkan iki güçlü sonuç beni şaşırtmaktadır: birincisi, meşguliyetlerimin fazlalığından ileri gelen benim kudretsizliğimdir. Konuyu daha tecrübeli dinadamlarına ve sürekli kolejlerde bulunanlara teslim etmeye değerdi. Bu yüzden korkarım sizi yoracağım. Fakat Gürün kasabasında görev yapan birinden büyük bir beklentiniz olmayacağına güvenerek, teorilerimi cesaretle sunuyorum. Bir tür dini tolerans, bazılarının dar görüşlülüğü, veya ilericilerle ilerici olmayanların görüşleriyle fikirleri beni şaşırtmaktadır ve zihnimde belirsiz düşünceler bile doğurmaktadırlar. Bu yüzden konu hakkında sanki net bir görüşe bile sahip olamıyorum. Kilisenin yüzyıllık deneyimine sahip olmadığımdan, konu hakkında nihai ve kesin teoriler bile üretemiyorum. Her ne olursa olsun, siz toplantıya bütün katılanların işbirliğine, istişarelerine ve sempatisine güvenerek konuya giriyorum.

A.

1) Niçin “Ermeni kilisesine karşı tavrımız” diyoruz da “Papalık[Katolik]” ya da “rum kilisesine karşı tavrımız” demiyoruz. Bu daha dar bir alan seçme anlamına gelmiyor mu? Bunu daha ziyade zaafımızın ya da güçsüz faaliyetlerimizin bir işareti olarak addedemez miyiz? Niçin daha uzakları düşünerek daha fazla güç kazanmayalım? Hayır, bu asla Katolik ya da Rum kiliselerine veyahutta putperestlere karşı bizim sahip olduğumuz sorumluluğa ve düzenleyeceğimiz faaliyetlere engel değildir. Bunun önemli nedenleri çabalarımız ve güçlerimizin meşru işleyişi için bize önderlik etmelidirler.

İş önce Ermeni Gregoryen kilisesinde başlamıştır. Misyonerliğin Ermeniler arasında başlamasını ve özellikle de bu başlangıçta kullanılan yöntemleri eleştiren bazı yayınlanmış yazıları asla doğru, mantıklı ve faydalı saymıyorum. “İşe niye burada başladılar, halbuki daha geniş alanlar mevcuttu” ya da “niye yanlış yöntemlerle çalıştılar ve sözde iyi amaca ulaşamadılar” gibi soruları gereksiz, hatta zararlı görüyorum. Fikirler insanlar için kutsaldır. Onlar konuşsunlar, biz tersini düşünelim. Geçmiş bizim için önemli değil, tecrübeden faydalanalım, geçmişi başka bir vesileyle inceleyelim, gelecek için öngörülü olalım. Bizim aziz ve en semavi yükümlülüğümüz, “şimdi, şimdi bizim yükümlülüğümüz nedir ve davranış tarzımız ne olmalıdır?” demektir. İşe başlanmıştır, inanın Tanrı başlamıştır, inanın ki Tanrı bizim aracılığımızla işe Ermenilerin içinde başlamıştır. Şimdi biz bu işi yapıyoruz, biz. Biz ne yapmamız gerektiğini düşünmekle yükümlüyüz. Bırakalım, misyonerler bize yardım etsinler, İncil’in öğretilerini yayma görevini biz üzerimize alalım, uzak bir gelecekte Tanrı davranış tarzımızı ve bizi sorumlu olarak tanıyacaktır. Tanrı bize yol göstersin.

2) Protestanlık kendi temiz öğretilerini, ruhları yenileyen vaazlarını sadece İncil’den alır, zira Protestan, İncil’in aydınlık ve aziz öğretilerini ve inanç ilkelerini Dünya’ya sağlayanın ta kendisidir. Ayrıca bu teoriler, kiliseyi ve inananı daha büyük, güçlü ve hayatını feda etmeyi gerektiren çabalarla hayatta hüküm süren her türlü yıkıcı ve kötü alışkanlıklara ve sapkınlıklara karşı koymaya ve onları ortadan kaldırmaya, içkiye düşkünlük, kumarbazlık, ahlaki bozulma ve söylemeye dilimin varmayacağı daha başka mikropluklara karşı savaşmaya, hayatı tehdit eden her türlü tehlikeyi ortadan kaldırmaya ve insanlığı tekrar ayağa kaldırmaya götürmektedir. Protestanlık toplumsal hayattaki kirlenmenin ortadan kaldırılması ve sefaletin artmasına karşı mücadele ederek yenilenmiş ve mutlu bir insanlık oluşturmayı amaçlıyor. Niçin biz Protestanlar olarak bu düşünce tarzıyla ve düşünce tarzını yayma arzusuyla, duruşumuzu hızla belirginleştirme, erkek ve kız kardeşlerimize yardım etme ve gerçek ve katıksız bir sevginin kanıtlarını sunma gibi daha doğal, evet doğal bir yükümlülüğü hissetmeyelim? Eğer Dünya’nın öteki ucunda bile olsaydım Ermenilere karşı dini açıdan bir yükümlülük duygusu hissetmeliydim.

3) Minnetarlığımız bize çağrıda bulunmaktadır. Minnetarlık duygularımız bizi Ermeni kilisesine karşı duruşumuzu belirginleştirmek ve sağlamlaştırmakla yükümlü kılmaktadır. İnkar edilemez bir gerçektir ki biz İncil’i amerikalılardan almadık. Amerikalılar bize İncil hakkında vaazlar verdiler, fakat bize İncil’i vermediler. İncil kilisemizde vardı ve oradan aldık. Bu mütevazı bir itiraftır ve 15 asırlık zorlu uzun dönem boyunca, Ermeni kilisesinin yerel her tür olaya rağmen, ölümler ve kanlar içinde İncil’i koruduğunu unutamayız. “Bugün biz Hıristiyanız”. Atalarımızın kanları içinde şehit bir milletiz. Biz şehit Ermeni Kilisesine minnetar olalım ve bu minnettarlık duygularını her yerde yaymakla yükümlü olalım.

Nedir bu minnettarlık? Başkalarından alıp faydalandığımız şeyleri tanımak, takdir etmek ve bunu itiraf etmektir, ama bu minnettarlık kendi anlayışımız, inancımız ve fedakarlığımızla, pratikte minnettar olmaya yönelmek demek değildir. Minnettarlık hayırseverin hatasını ve kusurunu körükörüne kabullenmek değildir. Bu alçaklıktır ve kaybetmeye teşvik etmektir. Kör babalarımızın elinden tutmak ve doğru olana götürmek minnettarlığımızın gerçek işaretidir. Ekonomik krizler, değişken siyasi durumlar ve yabancı ülkelerde öğrenim görme gerekliliği nedeniyle Ermeni kilisesi İncil’in yolundan çıkarak Katolik, Rum ve Ermenilerin düştüğü hataları yaptı. Bizim görevimiz acı bir biçimde de olsa ondan ayrılarak, Ermeni kilisesine karşı minnettarlığımızı ve ona olan saygımızın teminatını ona hissettirmek ve eğer mümkünse kiliseyi havarilerin yoluna döndürerek…onunla birleşmekti ve bu halen de görevimizidir.

4) Yaklaşık olarak faaliyet alanı budur. Yukarıda da belirttiğim gibi bizim Ermeni kilisesinde propaganda yapma gibi bir işimiz bulunmamaktadır. Niyetimiz iyiydi ve şimdi de iyidir. Ancak sağlam bir duruşa sahip olmaya, bizim kabul ettiğimiz gerçekleri ve bunlarla beraber sevgi ve minnettarlığımızı anlatmaya mecburuz. Ermeni kilisesi bize göre ahlaki, dini, zihinsel ve maddi bakımdan muhtaç durumdadır. Eğer yapabilirsek, biz cömert ve minnettar hayırseverler olmalıyız. Yapılacak iş büyük ve kapsamlıdır, bizim yanımızda, içimizde, çevremizdedir. Biz kardeşlerimize daha fazla yaklaşmaya mecburuz.

B.

Bu meseleyi bizim için daha somut kılacak bilgiler vardır:

1)
Gregoryen Kilisesi nedir? Bu sorunun derinliklerine inmek bizim görevimiz değildir. Bazıları eskiden, o derece yolunu şaşırmış ve o derece kaybolmuş sayıldılar ki, birçok sıkıntı, zorluk ve eziyet arasında kiliseden ayrıldılar ve belki de istemeksizin Protestan adını kabul ettiler. Bazıları ise, özellikle şu son zamanlarda, Protestan kilisesinin kucağında doğup, büyümüş olarak Ermeni kilisesini öyle bir övdüler ki, gerçekten de öyle olduğu sanıldı. Ayrılanlar veya ayrılmalara sebep olanlar alenen ya da tek tek suçlandılar, hakaretlere uğradılar; gayesiz, uzağı göremeyen ve dar görüşlü diye adlandırıldılar. Bunlardan hangisi doğrudur? Ermeni Gregoryen kilisesiyle Protestan kilisesi arasındaki fark niye bu kadar belirsizdir? Farkın sanki Prezbiteryen ve Sinodik veyahutta Baptist ve Metodist kiliseleri arasındaki fark kadar belirsiz olduğunu düşünebiliyor musunuz? Bir Katolik rahip “Bizim Ermenilerin mezhebi” adlı defterinde “Ermeni kilisesi eskiden beri latin kilisesidir” diyor. Niye bu defterdeki iddiaları güçlü kanıtlarla yalanlamadılar? Protestan rahip M. G. Papazyan “Avedaper”de açık ve net kelimelerle şöyle yazdı: “Ermeni kilisesi papalık[Katolik] kilisesinin kızkardeşidir”. Niçin Protestan rahip Manase’nin dediklerini tekzip etmediler? Fikirler niçin belirgin değil? Niye Ermeni Gregoryen kilisesi mensupları bunları bilmesinler ve biz bunları onlara bildirmeyelim? Ermeni Gregoryen mezhebinin, inancının ne olduğunu bilmemiz gerekiyor ve bunu din derslerinden değil de, kilise ayinlerindeki usullerden, işaretlerden, ilahilerden, dinsel işlemler sırasında okunan sözlerden, Ana Maşdos’tan, eski dinadamlarının yazdıklarından elde etmek gerekiyor. Keşke içimizden yetenekli bir şahıs böyle bir girişimde bulunsa da, derneğimiz de ona her bakımdan yardımcı olsa.

2) Protestanlığın ne olduğu, niçin ayrı olduğumuz ve amacımızın ne olduğu yazılarla, vaazlarla, yüzyüze konuşarak ve alenen öğretilmeli, cemaatimizin her bireyinin aklı ve yüreği bu bilgiyle dolmalı. Ayrılığımız tamamen dinsel kökenlidir, vicdanımızın ve yüreğimizin bir şikayetidir. İncil bizi ayırdı ve ayrı tutmaktadır. Bizim İncilimiz var ve İncil fikirden, kiliseden, katolikostan, gelenekten üstündür. Biz fikir özgürlüğü ve İncil’İn kurtarıcı öğretileriyle beslenmek için ayrıldık. Biz başkasını takip etmiş değiliz ve takip etmeyeceğiz. Başkaları aziz amaçlarımızı lekelesinler, her türlü iftiraya tahammül etmeye, aynı zamanda da prensiplerimize sımsıkı bağlı kalmaya hazırız. Amacımız bulunduğumuz ya da bulunmadığımız her yerde İncil’in tanrısal kurtuluş ülküsünü dinsel şartlarda yaymaktır. Niyetimiz, iyilik ve kardeş sevgisiyle iyi amacımıza İncil’deki manada örnek olmamızdır. Başkaları Protestan isminden bıksınlar, aynı İsa’nın çarmıhını kendimize şeref olarak addettiğimiz gibi, biz onu prensipleriyle kendimiz için bir onur kaynağı olarak görüyoruz.

C.

Şimdi bize, bu konularda Ermeni kilisesine karşı tavrımızın ne olması gerektiğini kısaca belirtmek kalıyor.

1) Sanıyorum her Gregoryen ve Protestanın takınacağı tavırla ilgili görüşü üzerinde, bulunduğu yerin oldukça önemli bir ağırlığı olacaktır.

Çeşitli yerlerde Protestanlar Gregoryen dostlar tarafından eziyetlere, sansüre ve saldırılara maruz bırakılmaktadırlar. Gürün’ün Protestan kilisesi de bu konudaki tavrını belirlemelidir. Yerel koşullar genel prensipleri değiştirmezler ama özel olanlarını sınırlandırırlar. Saldırgan, çok saldırgan, savunma konumunda ya da sabırlı olmak gibi tutumlardan birini takınmamız bulunulan yerlerde hüküm süren düşünsel ve ahlaki durumlara bağlı olacaktır.

2) Protestan kilisesinin konumunu güçlendirmeliyiz. Bir konuma sahip olduktan sonra, başka kiliselere karşı tutum takınabiliriz. Size güç, akıl, zenginlik ve konumumuzu sağlamlaştırmak için verebileceğiniz ne varsa vermeniz için yalvarıyorum. Özellikle yaşadığımız şu zamanlarda her türlü olayda dini açıdan güçlü bir cemaat olmanın en aşırı imkanlarını kullanmalıyız. Şunu iyi bilmeliyiz ki sadece akıl, zenginlik ve başka imkanlar değil maneviyat, ateşli ve kurtarıcı bir inancın halk arasında gelişip yayılması da bizi güçlü kılar. Eğitim ve [misyonerlerden] organizasyon bağımsızlığının en ilkel ve temel şartlarında başkalarından farklı ve güçlü olmalıyız. Küçük fakat güçlü bir cemaat olmalıyız.

Birliğimiz kiliselerinin, evet, Türkiye’deki bütün Protestan kiliselerinin en ufak üyesinden en yetenekli görevlisine kadar, bir cemaat mensubundan birliğimizin bütün mensuplarına kadar herkes bu amacı gerçekleştirmenin ateşli ve inanca dayanan ama körükörüne ve taklitçi olmayan gayretleriyle dolmalıdır. Durumumuz ne kadar umutsuz olursa olsun gücümüzü Tanrı’dan alıyoruz. Bizim yardımcımız onun sağ koludur. “Korkma küçük cemaat, Tanrı bu Krallığı size verme lütfunda bulundu.” Çölde yılana bakanlar gibi, biz de gözlerimizi o hedefe, Protestan kiliselerinin sağlam ve güçlü olmasına, dikerek göz kırpmadan bakalım.

3) Gregoryen ve Protestan kiliseleri arasındaki önemli farklılıklar üzerinde belirgin ve sağlam bir tavrımız olmalıdır. Önemli farklılıklar konusunda hoşgörüsüz ve uzlaşmaz olmalıyız. Tanımak ve tanınmak, Protestanların esasen ve temelde neyle farklı olduklarının açık bir şekilde bilinmesi ve bu hususlarda hiç fikir değiştirilmeden ısrar edilmesi gerekmektedir.

Özgürlük bu dünyada yaşamak ve sosyalleşmek için en iyi yoldur, fakat fikir ve inanç insandan büyüktür. Eğer bir kere ikna olursak kabul etmiş sayılırız, aynı dünyadaki Protestanların o kilisenin yönetiminde ruhani ve sivillerin eşit olmasını, Kutsal Kitapların yegane inanç ve yaşayış tarzı kuralı olmasını kabul ettiği gibi, ya da yalnız inanç ve iyilikle ruhların kurtulduğunu, dinsel ve doğal öğretilerin yenilenmesini, Hıristiyanlık hayatının değişimini, İncil’in kavranması ve yayılması konusundaki fikirleri kabul ettiği gibi. Ayrıca mevcut koşullarda temel ve önemli bilgileri gizleyecek ve bizi eski duruma döndürecek her usul ve ayin kuralına karşı hoşgörüsüz olalım.

4) Uymak mı yoksa sempati duymak mı? Şimdi, sempati duymak başlangıçta asla fedakarlık gerektirmediği için, sempati duyanları eleştirmeye gerek yok, gerçi bazen, bazıları yanlış anlamayla, duygusallıkla, körükörüne amacına ulaşma gayretiyle hareket ederek sempati duymak yerine uyuyor. İnsanlar, Hıristiyan Protestanlar her konuya her yerde sempati duysunlar ve kendi sempatilerini kelimenin tam anlamıyla belli etsinler, en iyi, güçlü ve umut verici tutumu takınmış olacaklarından hiç şüphem yok. Uyma konusuna gelince, geniş anlamlı bir kelime olduğu için şu ya da bu yönde bir şey söylemek olgun bir yargıya varmak anlamına gelmez. Uymanın sempati duymaya eşdeğer olduğu durumlar vardır. Mesela, bir gün tesadüfen [Ermeni] kilisesine giderek haç çıkarmak ve diz çökerek dua etmek gibi. Ama ayrım gözetmeden günah çıkarmak, devamlı birçok şeye uyum sağlamak ya inançlarda bir istikrarsızlık ya da inançların gevşemesidir. Başkaları ne der bilmiyorum, ama ben derim ki, akıllar henüz olgunlaşmamış olduğundan, bizimle Gregoryenler arasındaki temel farklılıklar ve ayrılık nedeni belirsiz olduğundan, kafalar cahil ve önyargılı olduğundan(zira Katoliklik ve Ortodoksluk ve bunların usulleri kendi hareket tarzlarıyla içimizde ve çevremizdedirler) sempati duymak lazım ama uymak gerekmez, veyahutta öyle konularda uyum sağlanmalı ki bunun uyum için olduğu ve inanç olmadığı açık bir şekilde anlaşılsın ve cahillerin fikirleriyle karıştırmasınlar. İnanıyorum ki sempati duymakla beraber inançlarımızı başkalarına belirtmeliyiz. Sempati ve muhafazakarlık insanı gerçek ve sağlam inançlara götürür. Halbuki başkalarına uyum sağlamak aldırmazlığa ve kısmen de belirsiz bir aydınlanmaya götürür, ki bunun üzücü sonucu gelecekte görülecektir.

5) Protestan kilisesinin konumunu sağlamlaştırmak için muhafazakar bir tutum takınmak gerekir. Sempati konusunda ve daha önce sözü edilen başka hususlarda muhafazakarlık fikri zaten kısmen ortaya konulmuştur. Biliyoruz ki şimdi kiliselerde, pazarlarda, mahalle ve gazetelerde saldırıya geçecek durumdayız. Okullar, kolejler, kürsüler, yardım kuruluşları ve öksüz yurtlarının ardarda gelen hareketleri sonucunda oluşan fikirler zamanımızın düşünsel durumunu oluşturmaktadır. Nasıl ki zaten yer yer başlamış ise, lehte ya da alehte fikir akımı çabuk doğacaktır. Büyük Gregoryen topluluğu teorilerinden bazılarını Protestan eğitimi almış şahıslardan elde ederek Gregoryen kilisesini korumak ve Protestanlığı yıkmak için hızla mücadeleye atılacaktır. Biz kendimizi korumalıyız. Bizim doğal olarak daha saldırgan olduğumuz yanlıştır. Onlar saldırgandır ve saldırgan olacaklardır, yani doktrin ve inanç açısından.

Uyanık olalım ve dikkatli, işimiz çok kapsamlıdır. Tanrı’ya şükür, şunu memnuniyetle ve gururla söylüyorum ki Protestanlık bugün Türkiye Ermenileri arasında en yetenekli, bilgi sahibi, kalemine ve diline hakim kişiliklerine sahiptir. Bu hazırlıktan faydalanmalıyız.

6) Saldırgan bir tutum takınmak dahi affedilmez değildir. Ben bu tavrı hiçbir zaman övmüyorum, fakat bize “itiraf etmek iyidir” denilmemeli. İsa semavi gerçekleri öğrettiği zaman her türlü ulusal ve dini suistimali, kötü alışkanlık ve yanlış öğretiyi söküp attı, yıktı ve fırtına estirdi. Reformcular yalnız gerçekler üzerine vaazlar vererek ikna etmediler, Katolik kilisesinin Hıristiyanlık karşıtı davranışını da gün ışığına çıkardılar. Ya kiliseye dönmeliyiz, ya da onun yanlışlarını ortaya çıkarmayı Hıristiyanlık karşıtı diye nitelememeliyiz, özellikle de buna mecbur bırakıldığımızda.

  1. Ermeni kilisesinin bugünkü ve gelecekteki konumu duruşumuzu belirlememiz için bizi daha uyanık kılmalıdır.

    Şimdi Ermeni kilisesinin çevresinde Rum, Katolik ve Protestan kiliseleri dönmektedir. Maharetli Rum kilisesi en büyük rolü oynamak istemektedir ve belki de başaracaktır. Fakat şunu söyleyebilirim ki Ermeni kilisesi mensuplarının en üst sınıfının zihinleri Protestan prensipleriyle doludur. Dört kolej, yüksek okullar, sıradan okullar, Protestanların candan ilişkileri, binlerce gencin amerikan eğitimi alması, halkın eğilimleri bize başlangıçta yön verecektir. Öyle ki iyi bir konuma sahip olmaya mecburuz. Yakın gelecekte belki de kilise büyük zorluklar ve üzüntüler yaşayacaktır. Sürpriz bir reform hareketi yerine, belki kendi üyelerine bile eziyet edecek durumda olabilir. Zihinler bu durumda nereye yönelecek? Bana göre kilise reformu umut verici değil.

    Şimdi bize şunları yapmak kalıyor:

    Protestan kilisesini birlik, sevgi ve gelişime götürerek onu ahlaki, maddi ve dini açılardan en sağlam konuma eriştirecek olan geleceğin sorumluları bizleriz.

    Protestanlık ve İncil’in prensiplerini belirgin, sağlam ve halkın gözleri önünde tutup, Ermeni ve Hıristiyan olarak Ermeni kilisemize sempati duyabilir, mecbur kalmadıkça onu yaralamayabiliriz. Burada söylemek gerekir ki Ermeni kilisesinin ulusal ve dini bir takım usul ve şarkılarını almak için fazla beklemiş bulunuyoruz.

    Ve gene Gregoryen kilisesinin büyük reform meselesini aklımızda tutarak onu hedeflemekle veya onun[Gregoryen kilisesi] üyelerini aydınlatmakla yükümlü olalım.

Ermeni Dini Önderliği

 

OKULLAR VE KİLİSELER

  1. Çok saygıdeğer Başpiskopos Mağakya Hazretleri Türkiye Ermenileri Patriği, İstanbul
    9 Mart 1902

Hazretlerinizin bu yılın 5 Ocak tarihini taşıyan genelgesi uyarınca, bu şehrin, çevredeki Karahisar ve Kavak köylerinin, ayrıca yabancı mezhepten Ermenilerin nüfus sayımını şimdi yüce Hazretlerinize sunuyoruz. Ne yazık ki Mancılık ve ona bağlı piskoposluk bölgelerinin sayımı irademizden bağımsız nedenlerle ertelenmiştir.

A. Meryem Ana Kilisesi’ne bitişik olarak imparatorluk beratıyla 1840 tarihinde inşa edilmiş olan okulda üç papaz bulunmaktadır. Okulda 6 öğretmen ve 300’e yakın öğrenci vardır. Öğrencilerin ödediği yıllık ücretler, kilise tabaklarından elde edilen gelirler ve Vahanyan şirketinden yıllık olarak gönderilen 60 liradan ayrılan yardım payı sayesinde idare edilmektedir. Meryem Ana kilisesinin avlusunda 1 Eylül 1900’da izinsiz açılmış olan bir de özel okul bulunmaktadır. Okulun 50 öğrencisi ve 2 öğretmeni vardır. Okulun ihtiyaçları iki hayırsever cemaat mensubu tarafından karşılanmaktadır. Bu kiliseye bağlı 6 mahalle vardır: 1. Karatepe: erkek ve kadınlardan oluşan 1671 şahsın ikamet ettiği toplam 293 ev vardır. Bu mahallede 1896’da açılmış olan bir kız okulu vardır. Okulun bir bayan öğretmeni ve 30 öğrencisi bulunmaktadır. İhtiyaçları, öğrencilerin ödediği yıllık ücretlerden ve Vahanyan şirketinin gönderdiği 60 liradan verilen yardım payından karşılanmaktadır. 2. Hasbağ: 895 kişinin ikamet ettiği toplam 190 ev vardır. Burada 1876 yılında izinsiz açılmış Tarkmanças adlı bir okul bulunmaktadır. Şimdi yanmış harabeye dönmüş bir haldedir. Gerçi bu okul bir yıl varlığını sürdürdü fakat şimdi kapalıdır. 3. Cemcem ve Ferman mahallesinde 327 kişinin ikamet ettiği toplam 76 ev vardır. 1896’da burada bir kız okulu bulunuyordu, iki yıl faaliyetlerine devam ettikten sonra kapandı. 4. Yaştepe: 500 kişinin ikamet ettiği toplam 75 ev vardır. Burada 1881’de Pakradunyans adı altında izinsiz olarak açılmış ve şimdi yanmış harabeye dönmüş bir halde olan bir okul bulunmaktadır. 5. Seray Dere: mahallede 175 kişinin ikamet ettiği toplam 60 ev vardır. Burada 1896’da izinsiz olarak bir kız okulu açılmışsa da şimdilerde kapanmıştır. 6. Sağ Mahallesi: burada 120 kişinin ikamet ettiği toplam 24 ev bulunmaktadır.

  1. Sahsor Aziz Kurtarıcı Kilisesi: 1857’de imparatorluk beratıyla inşa edilmiş ve 1881’de belediye izniyle onarılmıştır. İki papazı vardır. Bitişiğindeki Aziz Mesrovbyans Cemaat Okulu belediye izniyle 1890’da inşa edilmiştir. Üç öğretmeni ve 130 öğrencisi bulunmaktadır. Mahallede müze adında 1886’da belediye izniyle inşa edilmiş ve şimdi kapalı olan bir okul da vardır. Bu okulun ihtiyaçları öğrencilerin ödediği yıllık ücretler, kilise tabaklarından elde edilen gelirler ve Vahanyan şirketinin gönderdiği 60 liradan verilen yardım payıyla karşılanmaktadır. 1900’da açılmış olan ve Topalyan hayırsever kardeşlerin yardımlarıyla ihtiyaçları karşılanan Topalyan yatılı öksüzler yurdu da Aziz Mesrovbyan okulunun katlarından birinde bulunmaktadır. Okulda üç erkek ve bir bayan öğretmen, 60 erkek ve 30 kız öğrenci vardır. Cemaate ait öksüzler yurdu ise Hasbağ mahallesinde, 1 Nisan 1899’da açılmıştır. İki öğretmen, 40 yatılı öksüz ve 20 paralı gündüzlü öğrencisi vardır. Okulun ihtiyaçları büyük hayırsever Canlıyans tarafından karşılanmaktadır.

    Sahsor şimdi 4 mahalleye bölünmüştür. Bunlar aşağıdakilerdir.

    1) Sahsor Çayır: 450 kişinin ikamet ettiği toplam 78 ev bulunmaktadır.

    2) Sahsor Bala

    3) Sahsor Vasa, ve

    4) Kilise mahallesi: son üç mahallede toplam 2700 kişinin ikamet ettiği 460 ev vardır.

  2. Şuğul Aziz Hagop Kilisesi 1852’de imparatorluk beratıyla inşa edilmiş ve 1876’da gene beratla onarılmıştır. Şimdi yangın sonucu tahrip olmuş bir haldedir. Gerçi papazları yoktu, ama Karahisar köyünün papazı, son zamanlarda tayin edildiği köyü bırakmış, burada görev yapmaktadır. Kilisenin bitişiğindeki Nersesyan okulu kiliseyle inşa edilmiş olup, şimdi yanmıştır. Kilisenin yakılmamış odalarından biri okula dönüştürülmüştür. Okulun 50 öğrencisi ve bir öğretmeni bulunmaktadır. Okulun ihtiyaçları öğrencilerin ödediği ücretlerden ve Vahanyan şirketinin gönderdiği 60 liradan ayrılan yardım payıyla karşılanmaktadır. Bu mahalle Yukarı ve Aşağı Şuğul olmak üzere ikiye bölünmüştür. Aşağı Şuğul’da Merkezi Okul adında, 1896’da izinsiz açılmış, 40 öğrenci ve bir öğretmeni olan bir okul vardır. Bu okulun ihtiyaçları öğrencilerin ödediği ücretler ve Vahanyan şirketinin gönderdiği 60 liradan ayrılan yardım payıyla karşılanmaktadır. Yukarı Şuğul’da 650 kişinin ikamet ettiği toplam 100 ev bulunmaktadır. Aşağı Şuğul’da ise 525 şahsın ikamet ettiği toplam 95 ev vardır.

    D. Ören mahallesinin Aziz Kevork Kilisesi ve bitişiğindeki Aziz Sahagyan okulu 1864’te imparatorluk beratıyla inşa edilmişlerdir. Şimdi hem kilise hem de okul yanmış durumdadırlar. Kilisenin yanmamış odalarından birisi şimdi okula dönüştürülmüştür. Burada 40 öğrenci ve bir öğretmen bulunmaktadır. Okulun ihtiyaçları öğrencilerin ödediği ücretler ve Vahanyan şirketinin gönderdiği 60 liradan ayrılan yardım payıyla karşılanmaktadır. Papazları yoktur. 7 yıl önce Darende’nin Aşot köyünden bir papaz getirtmişlerdi. Fakat kilise yandığından, aynı papaz şimdi Meryem Ana kilisesinde görev yapmaktadır. Ören’de 330 kişinin ikamet ettiği toplam 80 ev bulunmaktadır.

    E. Karahisar Ermeni köyünün Aziz Sarkis Kilisesi ve bitişiğindeki okul 1862’de imparatorluk beratıyla inşa edilmiştir. Yanıp, 1901’de imparatorluk beratıyla yeniden inşa edildi. Bir papazı vardı, ama şimdi köyü terkederek Şuğul’a taşınmıştır. Okulda 50 öğrenci ve bir öğretmen vardır. İhtiyaçları patrikhaneden gönderilen yıllık 12 lirayla karşılanmaktadır. Burada 380 kişinin ikamet ettiği toplam 66 ev vardır.

  3. Kavak köyünün kilisesi yoktur. Okulu izinsiz açılmıştır ve 20 öğrencisi olup, öğrencilerin ödediği ücretler ve başka hediyelerle finanse edilmektedir. Bu köyde 80 kişinin ikamet ettiği 15 ev vardır.

    Bu şehirde 380 kişinin ikamet ettiği toplam 77 Ermeni Katolik evi ve 570 kişinin ikamet ettiği toplam 100 tane de Ermeni Protestan evi vardır. Katolik Ermenilerin iki kilisesi ve 1850’de imparatorluk beratıyla yapılmış bir okulu bulunmaktadır. Okulun 50 öğrencisi ve bir öğretmeni vardır. Protestan Ermenilerin Şuğul’da bir dua yeri ve bitişiğinde 1882’de belediye izniyle inşa edilmiş karma bir okulu vardır. Okul harabe halindeydi fakat imparatorluk beratıyla tekrar inşa edilecektir. Okulun, büyük bir bölümü Ermeni olan 100’e yakın erkek ve kız öğrencisi vardır.

    Protestanların Hasbağ’da belediye izniyle 1894’te açılmış bir erkek okulu bulunmaktadır. Öğrencilerin sayısı 100’e yakın olup ve bunların büyük bir kısmı Ermeni çocuklardır. Ayrıca Karatepe’de 1895’te izinsiz açılmış olan bir kız okulu bulunmaktadır ve büyük bir kısmı Ermeni olan kız öğrencilerin sayısı 50’ye yakındır.

    Protestan Ermenilerin bir süre İsviçreli hayırseverler tarafından yönetilmiş olan bir de öksüzler yurdu bulunmaktadır. Şimdi ise misyonerler yönetmektedirler. Öksüzlerin sayısı 40’a yakındır. Bu istatistiki bilgileri çok saygıdeğer Hazretlerinize sunan ve değerli ve aziz elinizden öpen,

Ermeni Dini Önderliği, 9 Mart 1902, Gürün

Dini önder vekili, mütevazı evladınız
Başrahip Hagop Göneşliyan

 

ÖKSÜZ YURTLARI HAKKINDA

  1. Çok Saygıdeğer Başpiskopos Mağakya Hazretleri Türkiye Ermenileri Patriği

Geçen Kasım ayı sonunda yüce Hazretlerinizin 22 Ekim 1902 tarihli ve 4757 sayılı genelge-mektubunu aldık. Bu genelgeyle bu öksüzler yurdunun açılış tarihinden bu yılın sonuna kadarki yönetim hesaplarını, detaylı bir rapor ve bu öksüzler yurdundaki öğrencilerin durumunu gösteren bir listeyle birlikte hemen hazırlamamızı emrediyordunuz. Kurulumuz istenilen hesapları ve raporu hemen hazırlamak için acilen işe koyuldu. Fakat bu yörede hemen hemen bir aydır hüküm süren korkunç soğuk ve aşırı kar yağışı nedeniyle, ancak üç haftada bir posta geldiği için, istemeyerek bu raporu bugüne kadar geciktirmeye mecbur kaldık, bunun için de Hazretlerinizin bizleri affetmesini diliyoruz.

Bu öksüzler yurdu bundan hemen hemen dört yıl önce, 1 Nisan 1899 tarihinde, çok saygıdeğer Hazretlerinizin emriyle, 4 yıllık bir okul olarak açılmıştır. Başlangıçta bu şehrin bütün mahallelerinden ve Karahisar ve Kavak köylerinden toplanmış, ebeveynsiz kalmış 30 kadar yatılı öksüz olmuştur. Daha sonra iki yatılı ücretli öğrenci ve birkaç ay sonra da buradaki “İsviçre” adlı Protestan öksüzler yurdundan ayrılıp, ortada kalmış 8 öksüzün de bu öksüzler yurduna alınmasıyla, öksüzlerin sayısı 40’a ulaşmıştır. Bu ilk dönemde bu öksüzler yurdunun düzenli gidişatı bazı veliler tarafından takdirle karşılanarak kendi teklifleri üzerine, sözü edilen velilerin çocuklarından 7 gündüzlü öğrenci daha her biri yarım altın yıllık ücretle kabul edilmiştir. Bununla bu öksüzler yurdunun ilk döneminde 40 yatılı ve 7 gündüzlü öğrenci olmuştur. İkinci dönemde, öksüzlerin sayısı değişmeyerek, gündüzlülerinki 14’e ulaşmıştır. Aynı şekilde üçüncü dönem boyunca, gerçi öksüzlerin sayısı aynı kalmıştır, ama gündüzlülerin sayısı 20’ye ulaşmıştır. Mevcut dördüncü dönemde ise, ilişikteki öksüzlerin listesinden de görüleceği üzere bu öksüzler yurdu 35 parasız yatılı öksüz barındırmaktadır, buna göre bu dönemde Garabed Çitbaşyan, Arsen Panyan ve Hovhannes Kalaycıyan adlı öksüzler kendi istekleriyle bu öksüzler yurdundan ayrılarak kendi akrabalarının koruması altında bir işe yerleştirildiler. Bu öksüzler yurdunda Toros Karoğlanyan’a yardımcı öğretmen olarak görev verildi. Aynı şekilde iki yatılı ücretli öğrenci olan Piranyan kardeşler de bu öksüzler yurdundan istifa ettiler. Bu şekilde toplam 6 öğrenci eksilerek,öksüzlerin sayısı 34’te kaldı, fakat hizmetçi bayanın oğlu Vartan T. Mırmıryan da alınarak, öksüzlerin sayısı 35’e ulaştı. Gündüzlülerin sayısı ise bu dönemde 16’ya inmiştir. Bu öğrenciler 5 sınıfa ayrılmış ve kademeli olarak Milli Merkezi Yönetim Kurulu’na bağlı eğitim kurulunun eğitim programı hükümlerine mümkün olduğunca uyarak din, yeni ve klasik Ermenice, Türkçe, matematik, tarih ve coğrafya öğrenmektedirler.

Meselenin maddi yönüne gelince, ilişikteki dört yıllık bilançoda görüldüğü gibi, bu öksüzler yurdunun geçen üç dönem süresince, yani 1 Nisan 1899’dan, 31 Mart 1902’ye kadar toplam 56244 kuruş geliri ve 550031/8 kuruş gideri olmuştur. Bundan dolayı 12407/8 kuruş artmıştır. Gerçi 9 ay önce Hazretlerinize sunduğumuz raporumuzda 18527/8 kuruş fazla göstermiş idik, fakat 6 lira henüz tahsil edilmeye muhtaçtır, bunun 5 lirası bu öksüzler yurdundan istifa eden Piranyan kardeşlerin ücretinden, bir lirası da Samsun’da bulunan Misak Efendi Mısıryan’ın evlatlığının ödeyeceği ücretten. Sebepleri ise aşağıda açıklanmıştır.

Piranyan kardeşler ilk iki yıl dörder lira ücretle bu öksüzler yurduna kabul edilmişlerdi, ancak üçüncü dönemde kurul ödeyecekleri ücreti 5’er liradan 10 liraya yükseltti ve bunu onların akrabalarına iletti, onlar da kabul ederek İstanbul’da tüccar olan ve adı geçen çocukların okul ücretlerinin ödenmesine kefil olan Kevork Piranyan Ağa ve oğullarının aracılığıyla ilk altı aylık 5 osmanlı lirasını ödediler. İkinci altı ayın 5 lirası için ise bu kurul adı geçen Kevork Piranyan ve oğullarına senet göndererek karşılığını burada peşin olarak tahsil etmişti. Üçüncü dönem raporunu Hazretlerinize sunduğumuz zaman, orada aynı çocukların yıllık ücreti olan 10 osmanlı lirasını tamamıyla tahsil edilmiş olarak göstermiştik. Fakat Kevork Piranyan ve oğulları senedimizi kabul etmeyerek, kendilerinin sadece ilk altı ay için kefil olduklarını iddia ederek, ikinci altı ay için ödeme yapamayacaklarını söyleyip senedi iade ettiler. Bu kurul da bu öksüzler yurdunun şerefine leke sürdürmemek için 5 lirayı senedin sahibine iade etti ve hem aynı öğrencilerin babası ve kardeşleriyle, hem de kefil Kevork Piranyan ve oğullarıyla görüşmeler yürütmeye başladı. Birincileri nice asılsız sebepler göstererek üçüncü dönemde çocukların ücretlerine eklenen 2 lirayı kabul etmemektedirler, geriye kalan [meblağ] içinse “biz zaten kefile ödeme yaptık, o ödeyecek” diye yazıyorlar. Kevork Piranyan ve oğulları ise herhangi bir meblağ almamış olduklarını ifade edip, bilinen itirazlarında diretmektedir.

Mısıryan Efendi’nin bir lirasına gelince, adı geçen şahsa 5 liralık mobilyacı aletleri sipariş vermişlerdi, fakat sadece dört liralık malzeme göndermiş olduğu için, tabii işlerinden dolayı geri kalanını gönderememiş olmalı, umuyoruz bunu mevcut dönemin yıllık ücretiyle beraber ödeme lütfunda bulunacaktır.

Mevcut dördüncü dönemin gelir ve gider durumuna gelince, bu öksüzler yurdu dokuz ayda, yani 1 Nisan 1902’den 31 Aralığa kadar 123601/2 kuruş gelir elde etmiş, bunun üstüne önceki üç yıl boyunca artmış olan 12407/8 kuruş eklenerek, 136013/8 kuruşa ulaşmıştır. 13603 kuruş da gideri olmuştur, demek ki gelir ve gider birbirine hemen hemen eşit olduğundan, şu anda borç ya da fazla para bulunmamaktadır. Fakat dönemi kapatmak için, yani 31 Mart 1903’e ermek için henüz Ulusal Patrikhane’den üç aylık 37.5 osmanlı lirası alacağız. Aynı şekilde Gayzag Arabyan, Tatyos Arabyan ve kardeşleri, Misak Mısıryan evlatlıklarının yıllık ücretini henüz göndermiş değildirler. Demek ki eğer geçen yıldan kalan 50-55 lira kadar tutan alacaklarımızı tahsil etmeyi başarırsak daha gelir elde edebileceğiz.

Atölyeye gelince, öksüzler yurdunun bitişiğindeki atölyede iki bölüm var: kunduracılık ve mobilyacılık. Bunlardan birincisi öksüzler yurdunun ikinci döneminde kurulmuş, yani 1 Nisan 1900’de, ikincisi ise üçüncü dönemde yani 1 Haziran 1901’de. Şimdi, ilişikteki listeden görüldüğü gibi, öksüzler yurdu öğrencilerinden 15 çocuk kunduracılık, 10 çocuk da mobilyacılık bölümüne gitmektedir. Kunduracılıkla uğraşanlardan 4’ü Kalusd Sefilyan, Hagop Piranyan, Vahan Aşodyan ve Krikor Değirmenciyan bu yıl, yılbaşında mezun olabilirler, geriye kalanların ise mesleği mükemmel bir biçimde öğrenmeleri için henüz iki seneye ihtiyaçları var. Aynı şekilde mobilyacılıkla uğraşanlardan ikisi, Yenovk Sefilyan ve Sarkis Boğosyan iki yıldan, geriye kalanlar da ancak 3-4 yıldan mesleklerinde mükemmelliğe erişebilirler.

Öksüzlerin gelecekteki güvenliği konusuna gelince, zaten bu önemli noktayı göz önüne aldığı içindir ki, mütevelli heyeti 31 Ekim 1902 tarihli mektubuyla Hazretlerinizden öksüzler yurdunun bitişiğindeki atölyeleri bir süre daha açık tutmasını rica etti. Bunlardan elde edilecek gelirle belki bir takım tamamen sahipsiz kalmış öksüzlere, onlar kendi kendilerine bakacak duruma erişinceye dek bir süre daha bakmak mümkün olacak. Sonuç olarak mütevelli heyeti şu anda öksüzlerin geleceğini güvence altına alacak herhangi bir düzenleme konusunda kendini çaresiz hissetmektedir.

Aziz ve değerli elinizden öpen, çok saygıdeğer Hazretlerinizin en mütevazı evlatları,

Gürün Cemaati Öksüzler Yurdunun Mütevelli Heyeti

Mali Sorumlu           Sekreter                      Başkan                          Başkan
M. Tercanyan       H. Yeğiseyan        Papaz O. Zvaryan         Papaz H. Vartabedyan

 

GÜRÜN ERMENİ DİNİ ÖNDERLİĞİ
Sayı 788
Gürün, 11 Ekim 1912

  1. Çok saygıdeğer peder, Piskopos Hovhannes Arşaruni Hazretleri
    Türkiye Ermenileri Patriği, İstanbul

    Bu dini önderlik Hazretlerinizin 11 ve 12 Eylül tarihli ve 3 sayılı çifte genelgelerini almış ve Hazretlerinizin yüce emrine uygun olarak piskoposluk bölgesinin karma kurulu toplanarak, onları dikkate almış ve işbu raporla Eylül 1912 tarihli ve 3 sayılı genelgenize acilen cevap vermektedir.

    Bu karma kurulun görüşlerine göre “Ermeni nüfuslu vilayetlerde”, bizim buralarda arada bir, Ermenistan’da da devamlı cereyan eden cinayet ve soygunların azaltılması için uygulanabilir ve esaslı önlemlerin ve çarelerin aşağıdakiler olduğu düşünülmektedir:

    Evvela, soygunlar ve güvensizlikten bahsederken müşahade ediyoruz ki, herhangi bir arazi sorununda bireysel davalarda bir Ermeninin bir Türkle sorunu olup, o Türkün yaptığı haksızlık ve soygunlara karşı şikayet ederek adaletin yerine getirilmesini talep ettiğinde hükümet tarafgirliğiyle Türklerle Ermeniler arasında ayrımcılık yapıyor. Bunu gerektiğinde örneklerle ispat edebiliriz.

    İkincisi, Gürün ve çevresinde Ermenilere karşı cinayetler ve suçlar bundan önce de işlenmiş ve hala da işlenmektedir, gerçi Ermenistan’daki gibi sürekli olarak değil. Ama Ermeni nüfusa sahip vilayetlerde ve Kilikya’da Türk ve Kürt çapulcular veya çeteciler tarafından soygunlar yapıldığında, hadiseler vuku bulduğunda veya memleket savaştayken, burada ve çevrede bulunan Ermeniler kendilerini hep güvensizlik içinde ve tehlikede hissetmekte ve Demokles’in, ya da daha doğrusu, Abdülhamit’in kılıcının her zaman kafalarının üzerinde asılı olduğunu görerek korku ve dehşete kapılmaktadırlar. Zira, “iştah yiyerek açılır” sözünü doğrularcasına Türk çapulcu toplulukları Ermenilerin canına kıymak, malını gaspetmek ve namusuna tecavüz etmek için hep uygun fırsat aramaktadırlar.

    Üçüncüsü, arazilerin işgal edilmesine ve ırza geçme olaylarına gelince, hem eski rejim hem de anayasal dönemde(tabii bunu “anayasal” diye nitelemeye değerse) bu olaylar cereyan etmiş, hala da cereyan etmektedir. Toprak meseleleri zaten 3 sene evvel dini önderlikten Ulusal Patrikhane’ye kısmen rapor edilmişti ve eğer gerekirse işgal edilmiş topraklar hakkında daha rapor edeceğimiz şeyler de vardır. Irza tecavüzler hakkında da burada olaylar cereyan ettiğinde yerel hükümete başvurular yapılmış, fakat maalesef dikkate alınmamıştır, zira Ermeni namusunun Türklerin hatta hükümetin bile gözünde değeri yoktur.

Karma kurulun kanısı itibarıyla eğer anayasal hükümet aşağıdaki tedbirleri alma lütfunda bulunursa yukarıda sözü edilen kötülüklere köklü bir çare bulmak mümkün olur:

1) Ermeni nüfuslu bölgelerde namus, can ve mal güvenliğini teminat altına almak için valilerin, yöneticilerin, vekillerin, yargıç ve polis komiserlerinin aydın kişilerden ve çok adil olması ve ayrım gözetmeksizin hoşgörülü ve liyakatli Türk ve Ermeni osmanlılara görev verilmesi ve polislerin çoğunluğunun Ermenilerden oluşması zorunludur. Zira Türk polisi gevşek ve beceriksiz olduğundan rüşvet alarak gerçekleri örtbas etmeyi öğrenmiştir. Mesela bir süredir bu taraflara gelmiş ve bir grup çeteciyi kovalayan polisler cesur bir biçimde haydut grubunu takip edecekleri yerde, köylülerin “haydutlar filanca yerdedir” uyarılarına rağmen köyden köye dolaşıp zavallı köylüleri rahatsız ederek beceriksizliklerini gösterdiler.

2) Mümkünse hükümetin faaliyetlerini gözetim altında tutacak ve kontrol edecek vicdanlı Türklerden ve Ermenilerden oluşan karma bir heyet kurmak, ki yapılan soygunları ve suistimalleri merkezi hükümete, dikkate alması için, günü gününe rapor etsin.

3) Gerektiğinde hükümete yardımcı olmaları için, hükümet tarafından Ermenilere silah verilmesi veya kendilerini koruma imkanlarına sahip olmaları için Ermeni Osmanlılara silah taşıma izni verilmesi, zira Ermeni cemaat silahsızdır, dolayısıyla da hep tehlikededir.

4) Şimdi “aşiret” olarak anılan “Hamidiye” süvari alayı bu memleket için imtiyazlı bir bela haline gelip Ermeni ve Türk topluluklarına korku ve dehşet saçmaktadır. Onu tamamen ortadan kaldırmak veya lağvetmek gerekmektedir. Aksi takdirde Ermeninin canını, namusunu ve malını Ermeni nüfuslu vilayetlerde korumak imkansız olacaktır, zira onlar hükümetin önünde sorumludurlar.

5) Irka bağlı bireysel etkilerin engellenmesi ve o çapulcu elebaşlarının körü körüne Ermeni düşmanı olan kendi yandaşlarıyla birer derebeyi gibi fanatikçe Ermenilerin üstüne saldırmamaları için feodal düzeni ortadan kaldırmak. Bu saldırıların acı örnekleri herkesin bildiği felaketler sırasında görüldü.

6) Eğitimin yaygınlaştırılması ve Müslüman öğretmenler gibi Müslüman olmayan öğretmenleri de eğitimden ve zihinsel gelişimden mahrum bırakmamak için her unsurun nüfusuna orantılı olarak ayırım gözetilmeksizin Maarif vergisinden faydalanması ve Ermeni okullarının da kendi paylarına düşeni almaları, fakat maalesef bilinmektedir ki Ermeni nüfuslu vilayetlerin çoğunluğu bu lütuflardan henüz faydalanmamıştır ve Ermeni okullarının bütçeleri çok dar olduklarından, onlar doğal olarak devlet okullarının meşruiyetine sahip olamayacak ve kendilerinden beklenen sonucu veremeyeceklerdir.

7) Hemen yolların yapımına başlamak ve iletişimi kolaylaştırmak ve Ermeni nüfuslu vilayetleri merkeze demiryollarıyla bağlamak. Bunun ekonomik, sosyal ve manevi birçok faydası olacak ve güvenlik önlemlerine katkısı da olacaktır.

Yukarıda sözü edilen hususları yüce Hazretlerinizin derin dikkatine sunarak, gereken başvuruyu yapmanızı rica ediyoruz.

Aziz ve değerli elinizden öpen, Hazretlerinizin mütevazı hizmetkarları

Gürün Ermeni Ruhani Kurulu
Üye                                                  Sekreter                                      Başkan
Papaz Atte Manugyan       Papaz İknadiyos Panyan          Papaz Sahag Yakubyan

Gürün Ermeni Siviller Kurulu
Mali Sorumlu                                       Sekreter                                          Başkan
Haçer M. Nahabedyan        Hamparsum M. Boyacıyan            M. Mıgırdiç Karayan

Üyeler
Vartan Demirciyan                       Yesayi Antikacıyan                     Hagop T. Hırıdyan

Bu raporun içeriğini ve Karma Cemaat Kurulu’nun imzalarının gerçekliğini tasdik ediyorum

Ermenilerin Dini Önder Vekili
Papaz Hesu Vartabedyan

5486/388
Hacın,23 Aralık 1914

15.

Gürün Dini Önderi HOREN PİSKOPOS’a

22 Kasım tarihli ve 1081 sayılı yazınızı 16 Aralık’ta aldım. Kiliseyi çevreleyen bahçedeki 300 metrekare yüzölçümlü hükümetin istimlak kanunuyla kamu yararı için satın almak istediği araziden herhangi bir öneriyle vazgeçemez misiniz? Özellikle de eğer orada bulunan Ermenilere karşı iyi niyetli ve candan bir tutumu olan Kaymakamı gücendirmek istemiyorsanız. Yalnız şunu dikkate almak lazım ki, adı geçen yerde mezarlar bulunuyorsa, iş daha karmaşık bir hal alır. Gerçi hükümet mezarların nakledilmesini önerebilir, böyle bir durumda yazı yazmamız ve nakil izni elde etmemiz için, verilmiş olan bir yıllık mühleti uzatmak gerekebilir. Mezarları izinsiz olarak naklederseniz, başka davalara yol açmış olursunuz. Tabii İstanbul’daki Pera mezarlığı meselesini hatırlarsınız: Patrikhane mezarlığı Katolikosluk’tan emir almadan hükümetin aldığı tüm sert tedbirlere rağmen korumuştu.

Eğer boş bir arsaysa, bedelini tahsil ederek onu iade edin, paranın günlük ihtiyaçlara tahsis edilmemesine, bunun yerine aynı meblağla yeni bir arsa satın alınmasına dikkat edin. Selamlarımla, sizin için dua eden

SAHAG KATOLİKOS

Bakınız: Sahag Katolikos’un arşivleri, Antilyas

5980/22
Hacın, 3 Şubat 1915

16.

Gürün Dini Önderi HOREN PİSKOPOS’a,

Oradaki korkunç ekonomik krizi ve hüküm süren had safhadaki sefaleti canlı renklerle tasvir ettiğiniz 21 Ocak tarihli ve 1946 sayılı yazınız zaten yaralı yüreklerimizi yeniden yaraladı.

Sabır hayat demektir, sanmayın ki başka yerlerdeki hayat toz pembe ve gül kokuludur. Osmanlı vatanının geneli aynı kriz ve ıstırap içerisindedir. Allah ve hükümet sayesinde bu karanlık günler geçer ve en iyi ve neşeli günlere layık olursunuz.

Hükümete her şekilde yardım etmeliyiz, zira vatanseverlik bunu gerektirir. Asker kaçaklarının evlerinin ateşe verilmesi yüreklerimizi yaktı, keşke sadece kaçaklar cezalandırılsaydı ve masum akrabaları bu kış mevsiminde sokakta kalarak cezalandırılmasaydı. Bugün bir takrirle sefil halkın dayanılmaz durumunu yüce valiye anlatmaya çalışıyoruz. Umuyoruz ki faydalı olur, zira valinin duygularını ve temiz vicdanını yakından tanıyoruz. Aşırılıklar belki de kendi kişisel çıkarlarını gözeten alt seviyedeki memurların işidir.

Askere çağrılanlara vatani görevlerini vicdanlarıyla yapmalarını telkin edin, akrabalarına acısınlar ve askerden kaçmasınlar, böyle bir tutum bütün halkın alnına leke sürmektedir.

Sizleri sevgiyle selamlayan, duacınız

SAHAG KATOLİKOS

5880/59

Adana, 25 Mart 1915

 

17. Gürün’deki HOREN PİSKOPOS’a

8 Mart tarihli mektuba Patrikhane genelgesinin bir örneğini ekleyerek, Darende ve Aşodiye ve benzer yerlerin kiliselerinin bir listesini acilen Patrikhane’ye ulaştırmanızı tavsiye etmiştik.

Sivas’a gidiş ve dönüşünüzü gazetelerden öğrendik. Tabii, önemli işler bu seyahati mecbur kıldılar.

Oradaki olaylar hakkında, sizin de bildiğiniz gibi, ekselansları valiye yazmıştık. Kendisinden geçenlerde cevap aldık, kendilerini takip edenlere karşı silah kaldırmaya cüret eden asker kaçakları doğal olarak tutuklanıp, kanunların hükümlerine göre yargılanarak cezalandırılacaklardı. Bu hususta acı olan şudur ki, özel ajanların faaliyetleri cemaatin genel sadakatine leke sürmektedir. Din adamlarımızın kutsal görevi bunu devamlı ilan etmek, aynı zamanda halkı kendi şerefi ve sadakati konusunda bilinçlendirmeye çalışmaktır.

Eğer biz genel olarak aldırmazlığımızla hükümetin gözüne şüpheli görünürsek, bizimle birlikte halkın sorumluluğunu da ağırlaştırmış ve görevimizin icrasını zorlaştırmaktan başka bir sonuç elde etmemiş oluruz. Vatanın tehlikede olması istisnasız hepimizi vatandaşlık görevimizi tam olarak ve vicdanımızla yerine getirmeye teşvik etmelidir.

Sizleri sevgiyle selamlayan, duacınız

SAHAG KATOLİKOS