TÜRKİYELİ ÇERKES ÇEMBERİ – EMPATİ

Dr. MEŞFEŞ’Ü Necdet Hatam

CC’de 17 Haziran 2006 tarihinde ilk paylaşıldığından bu yana empati yapma yeteneği gelişmeyip daha bir gerilediği, Türkiye’deki aydınlara karşı tutumu görmezden gelip Qeberdey- Balkar’daki olayları dillerine doladıkları için yeniden…

Kimi yazılarımda, tartışmalarda dile getirdiğim bir kavram Türkiyelilik Çemberi, özelimizde Türkiyeli Çerkes Çemberi. Çoğu dernek yöneticimizin kıramadığı bir çemberdir bu. Bize göre olayları yanlış değerlendirme, yorumlamanın, yanlış eylemlerde bulunmanın temelinde de bu çember yatmaktadır. Dahası bu çemberi kıramayanların yaptığı yanlışlıkların her zaman kendilerine göre haklı bir gerekçesi de vardır. Dolayısı ile eleştiriye karşı tepkileri de çoğunluk yanlışı düzeltme yönünde olmaz. .Kızarlar, küserler eleştiri yapana. Bu davranışlarının kendilerine göre haklı  gerekçesi, eleştirinin dile getiriliş biçimidir.  Eleştiri özünde haklıdır ancak söylemde hata vardır. “Eleştiri çok sert dile getirilmiştir”, “alaycı bir üslup kullanılmıştır” gibi.

Eh özdeki haklılığa karşın üslup yanlış ise eleştirinin eleştirilen yazıyla birlikte kendi Web sayfalarında yayımlanmasına elbette ki gerek yoktur. Özetle bu çemberin tutsağı olanların hem hata yapma, hem de eleştirilerinizi göz önüne almama özgürlükleri vardır. Herkesin duyacağı şekilde hatalarını kabul etme mi dediniz? “Zayıf kişilere özgü” böyle bir davranışın zaten defterlerinde hiç yeri yoktur.

Bu çember tutsaklarının en belirgin özelliği, hiç empati yapmamalarıdır. Bilindiği gibi empati olayları karşı tarafın gözü ile, anlayışı ile, paradigması ile görebilmek, değerlendirebilmektir. Bu karşı taraf, kimileyin kaybetmek istemediğiniz bir müşteriniz, iyileştirmeye çalıştığınız bir hastanız, görüşünüzü anlatmak zorunda olduğunuz insanınız, ya da politik karşıtlarınız olabilir. Başarıda, empatinin çok önemli bir yeri olduğuna inanılır.

Dünya Çerkes Birliği’nin olağan genel kurullarının, altı Mayıs 2006’da İstanbul’da gerçekleştirilen yedincisinde, sahnede Adige ve Abhaz bayraklarına yer verilmemiş olması değilse de bunun sanal ortamda pek dile getirilmemesi Türkiye’deki Çerkeslerin empati yapmamalarının bir sonucu değil mi sizce de? Ya da Genel Kurulun Türkiye’de olması, sahnede Türk bayrağı ve Atatürk resminin bulunmasını zorunlu kılıyor, Adıghe ve Abhaz bayraklarına yasak mı getiriyordu?

Ben, Kaf-Fed’in  DÇB üyeliğine ve örgütün genel kuruluna ev sahipliği yapmasına izin veren Türkiye Cumhuriyeti’nin, böyle bir engel çıkartmış olabileceğini sanmıyorum. Ki, sözünü ettiğimiz bayraklar, DÇB’nin Krasnodar dahil, genel kurulun gerçekleştirildiği her kentte toplantı salonundaki yerini almıştı.

Sanal ortamda pek önemsenmeyen bu olayın tersi olsaydı, benzeri bir sahne düzeni daha önceki toplantılardan birinde olsaydı peki. Örneğin Nalçik’teki, Maykop’taki, Çerkessk’teki dahası Krasnodar’daki genel kurul salonunda duvarın tümü tavandan yere I.Petro’nun resmi ve iki tarafında Rus bayrağı ile kaplansaydı ya da ortada Lenin ve iki tarafında kızıl bayrak, ya da Putin posteri ve iki tarafında Rusya bayrağı…

Sitelerde kızılca kıyamet kopmaz mıydı?

Genel kurul sorumluları, DÇB yetkilileri yerden yere vurulmaz mıydı? Sitelere, forumlara,  moderatörlerin okuyamayacakları, kontrol edemeyecekleri sayıda “güzel sıfatlarla bezenmiş” iletiler gelmez miydi?  Kaf-Fed yöneticileri genel nezdinde bunu sorgulamaz mıydı? Olayın üzerine ne denli titizlikle gittiğini kendi sitesinde kamuoyuna açıklamaz, gazetelere açıklamalar göndermez miydi?

Bu yazdıklarımızdan, DÇB delegelerinin, sahnenin Türk bayrakları ve Atatürk posteri ile bezenmiş olmasını yanlış bulduklarını sanmayın sakın. Bu cümleyi de TC vatandaşı olduğum için korkudan yazdığıma hiç yormayın lütfen.

Çünkü kimileri “işbirlikçi” dese de, üye derneklerin bulunduğu ülke yasalarına saygılı olmak, amaçlarını yasalar çerçevesinde, karşılıklı anlayış çerçevesinde yasa değişiklikleri ile gerçekleştirmeye çalışmak, DÇB’nin en önde gelen ilkelerinden biridir. Genel kurulun yapıldığı ülkenin bayrağı ve önemsediği şahsiyetlerin önemsenmesi konusunda, ev sahibi ülkenin geleneklerine uymak da bunun doğal bir sonucudur. Anlaşılmayan artık birer devletin bayrağı Adıghe ve Abhaz bayraklarının sahnenin bir köşesinde yer bulamamış olmasıdır.

Türkiye Çerkeslerinden dileğimiz, kendilerini üzen, kızdıran bir durumla karşılaştıklarında, “aynı olay kendi yaşadığım ülkede olsaydı ben nasıl davranırdım” ya da “olayın geçtiği ülkede yaşayan ben olsaydım benzer koşullarda ben nasıl bir tepki verebilirdim” gibi empati yapmaya çalışmaları, diğer ülke Çerkeslerinin kendilerine gösterdikleri toleransı göstermeleridir.

Bu yaklaşım,  çeşitli ülkelerdeki Çerkesleri süreç içerisinde birbirine daha bir yaklaştıracak, ülkelerinde daha huzurlu olmalarını sağlayacak, diaspora ülkeleri ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilerin gelişmesine  küçümsenemeyecek katkılarda bulunacaktır.