UZAKTAKİ YILDIZLARIN IŞILTILARI (ЖЪОГЪО ЧЫЖЬЭХЭМ ЯНЭФ)

ŞHALAHO Abu (Шъхьэлэхъо Абу)
Шъыпкъагъэр-шэтапкъэ,Мыекъуапэ,1990.
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız

Mezar taşı yok olur,
Yok olmayacak olanı şarkıdır.

Adige Atasözü

(Мыжъосыныр мэк1одыжьы,
мык1одыжьырэр орэд.
Гущы1эжъ)

Yığınla kişi ulusunun ve varlığının bilincine bile ermeden doğup yaşamış ve ölüp karanlığa karışıp gitmiştir. Ancak zamanın örtülerinin altına gömülüp sonsuzluğa uğurlanamamış, adı değişik çağların kalın sis ve bulut örtülerini atıp/aşıp günümüze değin gelmeyi başarmış çok sayıda kişi, her biri birer yiğitlik örneği olan yiğitlerimiz vardır. Bu yiğitler üzerine söylenen öykü (къэбар), menkıbe (таурыхъ) ve ilginç şarkılarımız (орэд) da vardır. Bu anlatı ve şarkılarda bizlere birer iyi insan örneği sunma dışında, almamız gereken mükemmel dersler de vardır. Bu anlatılar gerçek olay ve belgeleri (yiğidin adı, sülalesi/soy ailesi, yaptığı ve başardığı şey ya da şeyleri)  günümüze getirmekle yetinmemişler, o yiğitle birlikte yaşamış olan insanların görüntülerini, o döneme ilişkin  özellikleri, karşıt güçleri ve o insanların bu yiğitlerin oluşumundaki etkileyiciliklerini, rollerini, o dönemin nasıl bir dönem olduğunu, insan topluluklarının dünyayı algılayış biçimlerini (ideolojileri), bilinç düzeylerini, benimsedikleri ya da iteledikleri şeyler, bütün bunları ve benzerlerini önümüzde sergilemektedirler. Günümüze değin unutulmamış olan bu şarkı ve öyküler, bu yiğitlerin, dönemlerindeki insanların manevi liderleri, yol göstericileri ve örnek oluşturan kişileri olduklarını kanıtlamaktadırlar. Bu eski şarkı ve öyküler yiğitliği ile adı günümüze erişmiş olan kişileri ve bu şarkı-öykülerin günümüze gelmiş olmalarının nedenlerini de bize kavratmaktadırlar.

Bu anlatılar küçük olayları, o dönemlerdeki sıradan olayları anlatmazlar, onları dışlar, büyük olayları, güçlü kişileri ve o kişilerin örnek yiğitliklerini kaybolmayacak bir biçimde aynalarından bize yansıtırlar. Böylece o insanlar büyük olayları ve güçlü yiğitleri ayakta tutmanın bir yolunu bulmuş oldular. O insanlar her türlü büyük olay adına türküler (пщыналъ/besteli şarkılar) düzüyorlardı. Bunu Hangerıy (*) (Хъанджэрый)  de saptamıştı. ”Her bir savaştan sonra, bu savaşa katılanlar arasından kahramanlık göstermiş olanların yaptıklarını/yiğitliklerini anlatan şarkılar oluşturuyorlardı. Şimdiye  (1836 yılına)  değin bu yiğitlerin adları gururla yaşatılmakta ve dilden dile dolaşmaktadır” diye yazmaktadır Hangerıy.

Bu düzenleniş biçimine uygun olarak olup bitenin nasıl gerçekleştiğine ilişkin öyküler de olayın ardından oluşmaya başlıyor, bu olayların türküleri   (пщыналъ/müziği) de oluşturuluyordu. Bunlar o dönemin tarihsel belgeleri önemindeydiler. Şarkıyı besteleyen kişi de savaşa katılıyor, her bir bireyin ne yapıp yapmadığı, bütün bunları dikkate alarak, çoğunca şarkıyı da böyle oluşturuyorlardı. Ancak şarkının olay sonrasında oluşturulduğu da oluyordu. Kim bilir çarpışmalarda kaç şarkıcının (озэды1о) da ölüp yitmiş olduğu gerçeğini. Savaşta can veren şarkıcı/besteci sayısı da az değildi. Haberleri, kuşkusuz olayın olup bitmesinden sonra oluşuyordu.

Eski öykü-anlatılarda  (къэбарыжъ-таурыъужъ) ve eski şarkılarda da belirgin özellikler bulunurdu. Bu anlatılarda olayın geçtiği yerin adı ve olaya katılanların adı bir arada verilir. Bu durum öykü ve anlatılarla şarkıların adlarıyla da kanıtlanmaktadır. Ya yiğidin adı verilmekte ya da olayın geçtiği yer adı eski öykü, anlatı ve şarkıların da adı  olmaktadır. Olay tek bir yiğit üzerine ise, yiğidin adı öykü ve anlatılar (къэбарыжъ-таурыхъужъ) ile eski şarkıların (орэдыжъ) da adı oluyor; olay çok kişiye değgin ise,  olayın geçtiği yerin adı eski öykü, anlatı ve şarkıların da adı oluyor. Sözgelişi, ”Kolejımıko Zézerıhe’nin Tarihi” (Къолэжъымыкъо Зезэрыхьэ итаурыхъ), ”Aydemirkan’ın Tarihi” (Айдэмыркъанэ итаурыхъ-икъэбар), ”Aydemirkan Şarkısı” (Айдэмыркъанэ иорэд), ”Hath’ı Oğlu Koç’as Şarkısı” (Хьатх я Къок1асэ иорэд),  “Çüjıko/Tsujıko Öyküsü” (Цужъкъуапэ икъэбар), ”Çüjıko Şarkısı- Ağıdı” (Цужъыкъо иорэд-игъыбз), ”Pşı-verk Savaşı Öyküsü” (Пщы-оркъ заом икъэбар), ”Pşı-verk Savaşı Şarkısı” (Пщы-оркъ заом иорэд), ”Veşneu Savaşı Öyküsü” (Ощнэ1у заом  икъэбар), ”Veşneu Savaşı Şarkısı” (Ощнэ1у заом иорэд) gibi birçok değişik örneği gösterebiliriz.

(*) Adige asıllı bir yazar ve Rus albayı. HCY

Bu eski şarkı ve öykülerimizde karşılaştığımız başlıca eksiklik, olayların geçtiği tarihin belirtmemiş olmasıdır.

Değişik zamanlarda olmuş olan olayları karıştıranlar ve birçok değişik olayı aynı anda olmuş gibi gösteren öykülerimiz, eski tarihi anlatılarımız (таурыхъыжъ) ve eski şarkılarımız vardır. Örneğin Adigelerin Kitay Han ile yaptıkları savaşlar üzerine olan bir anlatı, 17’nci yüzyılın ikinci yarısında yaşamış Adige kadını Laşın’ın (Лащын) öyküsü, 11’inci yüzyıl sonlarında yaşamış Redede (Ridade) üzerine öykü, 17’nci yüzyıl sonlarında yaşamış büyük bey (олый) Verıy (Орый) üzerine anlatılar ve daha sonraları da anlatılan bazı öyküler birbirine karışmıştır.

Bu öykü ve kahraman adlarının ve konuların birbirine yakın olmaları bu tür hızlı değişim ve karıştırmalara yol açmıştır. Bütün bunlar olaylara ve kişilere ilişkin toparlamalar/değerlendirmeler (зэфэхьысыжь) yapılırken çok dikkatli olmamız gerektiğini göstermektedir. Ancak durumdan anlatılara (münakalata) güvenilmemesi gibi bir anlam da çıkarılmamalıdır.

Biliminsanı B. D. Grekov, “Halk kendi geçmişini en iyi biçimde bilir” demektedir (Gekov B. D. Kievskaya Rus’. Moskova, 1949, s. 6).
Adigeler üzerine tarihsel ve etnografik bir çalışma yapmış olan L. Y. Lyul’e, eski Adige şarkılarından söz ederken, doğru bir biçimde, “şarkıların (пщыналъ) Adigelerin tek tarihsel anıtları olduğunu” belirtmektedir. Ancak “anlatıcının kendi soyu ya da topluluğu lehine övücü eklemelerde bulunabildiğini, yalan şeyler katarak şarkı söylediklerini de görebiliyoruz ” diye yazmaktadır (L. Y. Lyul’e, Çerkesiya. İstoriko-etnografiçeskie) (1).

Yapılmayan şeyi yapılmış gibi göstermeye kalkışırsan, o zaman gülünç bir duruma düşersin. Kişilikli olan ve kendini bile bir ozan, asla öyle şeyler yapmaz, ancak övülmek isteyen ve bunun bedelini maddi olarak ödeyen sahte “kahramanlar” çıkması da çok doğaldır. (2). Yiğitlik marşları içine yerleştirilmiş bu gibi yalan katkılar da görülebilen olgulardandı. Ancak bu gibi şeyler kişi ya da olayın şarkısı söylenmediğinde ya da şarkısı söylendikten sonra bu katmaların anlatıları da, açıklamaları ile birlikte sunulurdu, bu anlatılar böylece şarkılarla birlikte anlatılıp kuşaktan kuşağa günümüze gelmişlerdir. Folklorumuzda böylesine durumlarla da karşılaşılmaktadır. Bu bakımdan folklorumuzu bir bütün halinde ele alıp, her söylenen şey doğrudur ve her şeyini olduğu gibi benimsemeliyiz diyemeyiz. Yukarıda söylendiği gibi, sakıncalı yanları olan bazı şarkılarımız vardır diyerek, bunların şarkı türünün tamamını kapsadığını söyleyemeyiz, şarkıların hepsine de sakıncalı imişler gibi bakamayız. Bu büyük bir yanlışlık olur.

Eski anlatı ve tarihi öykülerin, yiğitlik şarkılarının içerdiği anlam ve yansıttıkları makamlar, halkımızın etik ve estetik ideallerini ve dünya görüşünü bize duyururlar. İster vakayiname yazıları, ister tarihi yazılar olsun, isterse resmi belgeler olsun, yazılmış ve kayda geçirilmiş olan bütün bilgiler, halkın kendi şarkılarında bulunan gerçekçiliğin düzeyine erişemezler. Kuşkusuz değişik yazılı belgeleri ortaya çıkarmak ve bunları değerlendirmek gerekir. Bu yazılarda doğru olan şeyler bulunabilir. Bu belgeler bize, en çok da olayların olduğu tarihleri belirlemede yararlı olurlar. İş bununla sınırlı da değildir: Şarkıların anlattıkları ile belgelerde yazılı olanlar bir araya getirilip değerlendirildiğinde, daha doğru bir değerlendirmeye/sonuca (зэфэхьысыжь) ulaşılabilir.

DİPNOTLAR:
1) Söz konusu çalışma Murat Papşu tarafından “Çerkesya, Tarihi-Etnografik Makaleler” adıyla Türkçeye çevrilip yayınlanmıştır. -HCY
2) Rahmetli mizah yazarı Aziz Nesin, ”Soyadı Kanunu” çıkınca bütün korkakların “Cesur”, yalancıların “Doğru”, hırsızların “Sağlam” gibi soyadları almış olduklarını söylüyor. Övgü öğeli anlatı ve şarkılar da öyle şeylerdendir. -HCY

Anlatılış ve olayları ortaya koyuş biçimlerine göre eski kahramanlık şarkıları ile tarihsel anlatı ve öyküler birbirine yakındır, sadece biçimleri farklıdır.

Kendisine ilişkin olarak şarkısı düzenlenmiş olayların bir de öyküleri bulunur ama olayları anlatan öykülerin hepsinin şarkıları yoktur. Şarkısı ve öyküsü beraber başlayan olaylar vardır, zamanın gerilerine gidildikçe, kalın sisler içinde ya şarkı ya öykü ya da ikisi birden yok olabilmektedir (en çok da şarkının kaybolduğu görülüyor), sadece iki türden birinin ayakta kaldığı durumlar da vardır.

Eski anlatı, öykü ve eski şarkılar konu (tema) yönünden farklıdırlar:

1. Dış düşmanlara karşı verilen savaşlar;
2. Adigelerin kendi içlerinde bulunan sınıfsal ve toplumsal mücadeleler;
3. Adige topluluklarının kendi aralarında görülen sürtüşme ve çatışmalar.

düşmanlara karşı verilen mücadeleleri dile getiren şarkı ve anlatılarda bağımsızlık, özgürlük (шъхьафитыныгъэ) ve canını budaktan esirgememe (псэемыблэжьыныгъэ) içerikli kahramanca naralar duyulur. “Псэр щэри, напэр щэфы” (Canından ol, ama onurunu yitirme) atasözünü  (гущы1эжъ) savsözünü (slogan) içselleştirmiş olan Adigeler, ülkelerini bütün düşmanlara karşı korkusuzca savunuyorlardı. Adigelerin bir başka halkın topraklarını ele geçirmek, onların ülkelerini yağmalamak ve o ülkeler insanlarını tutsak almak için yaptıkları tek bir saldırıyı olsun konu alan tek bir anlatı, tek bir tarihsel öykü ve şarkı yoktur (*). Sadece düşmandan korunma ve bu uğurda yiğitlik yarışmasında bulunma konuları vardır ve bu gibi konular anlatılır. Bir başka halkın toprağı üzerine yürünmüş olduğunu anlatan tek tük anlatılar da vardır ama bunlar ya öç almak (intikam) içindir ya da buyruğu altına girdikleri bir devletin ordusu saflarına alınıp savaşa götürülme biçimindedir. Bu tür anlatılar da tek tüktür. Eski anlatı ve tarihsel öyküler ile eski şarkılar, daha çok, dış saldırganlara karşı verilmiş olan yiğitçe ve özverili direnişleri konu edinirler. Bu anlatılarda Adige savaşçıların düşmana karşı korkusuzca direndikleri, Adige savaşçıların geçtikleri yerlerin zangır zangır sarsılmakta oldukları, bu yeri titreten seslerin rüzgara karıştığı, düşmana hücuma başlandığında tek bir atlının dahi geri çekilmediği ve çelikten mızraklarıyla düşmanın ödünü patlattıkları, geri püskürttükleri ve düşmanı yenmiş olarak geri döndükleri dillendirilir. Ancak Adigeler kendi kusurlarını ve hatalarını (шъобгэ) örtmeye, öykü ve şarkılarında gizlemeye kalkışmazlardı. Düşmanın gücü ve kahramanca davranışları da gizlenmezdi (yani sansür uygulanmazdı. -HCY). Örneğin bozkırlardan ilerleyip Adigelere saldıran Hun İmparatorluğu Hükümdarı Adıl (Atilla/Attila, V. yüzyıl; 406-453), Avar Hanı Baykan (Байкъан;VI. yüzyıl), Kırım Hanı Devlet Giray (Долэт-Джэрый;XVII. yüzyıl başlangıcı) ve daha başkalarına Adigelerin nasıl karşı koymuş ve yiğitçe çarpışmış olduklarına ilişkin anlatılar, çağları aşıp günümüze gelmişlerdir.

V. yüzyılda büyük bir Hun ordusu Adigelere saldırdı. Hunlar karşısında Adigelerin yenilip yenilmedikleri anlatılarda tam dile getirilmiyor, ama bu saldırının Adigeler üzerinde büyük bir yıkıma yol açtığı, bu olaya ilişkin şarkı ve öykülerin günümüze değin gelmiş olmalarından da anlaşılmaktadır. Olayın önemi (büyüklüğü) ölçüsünde, öykü ve şarkının da ömrü uzamaktadır. Şarkısı yitirilse bile, o olayın öykü ve anlatıları kalmakta, yaşamaktadır… Adıl’a (Atilla) ilişkin şarkı ve öyküler bu sayede yüzyılları (çağları) aşıp günümüze gelmişlerdir. Buna göre, Adigeler, amansız Hun (Гунн) saldırılarına kahramanca karşı koyuyorlar ve kendilerini savunuyorlar ama Hunlardan çok ağır darbeler yediklerini de anlatı, öykü ve şarkılarında gizlemiyorlar. Hunların Adige toprağını nasıl yağmaladıklarını ve nice acılara yol açtıklarını sıraladıktan sonra şarkı şöyle devam etmektedir:

Adıl’ın yol açtığı bela ve uğursuzluk
Nereden ve nasıl ortaya çıkıp geldi ki
dıl’ın eline düşmeyen kişi,
Belanın ne olduğunu nasıl bilsin ki,
Ayakta tutunabilmiş bir avuç Ant için
Kuytu ve ıssız mağaralar tek yaşam sığınağı,
Bizi bu beladan kurtarması için
Avşeg’e (**) yakarıyoruz.

(Адылым ибэлахьышхо мыгъор
Тыдэ мыгъом т къытфик1ыя?
Адылым пэк1эмыфагъэ мыгъомэ
Мэфаер амылъэгъугъ,
Антэуи къэнэгэ мыгъоми
Гъоч1эгъэжъхэр зэдяпсэуп1,
Мы ч1ып1эм тыдищыжьынэу
Аущэджым** тэ тыщэгугъу).

Şor Negume’nin “Adige Halkının Tarihi” (Адыгэ народым иисторие) adlı yapıtında da bu olup biten olaylara ilişkin bazı bilgiler bulunmakta, bazı şarkı dizelerine de yer verilmektedir: “Tanrının yardımıyla bizler, dağlarımız ve kuytu vadilerimiz (къуладжэ) bu uğursuz beladan  kurtuldular” (Тхьэм иш1уш1эк1э, тэри, тикъушъхьэхэри, тикъуладжэхэри лэжьэнчъэу бэлахьэм тыкъелыжьыгъ).  Şor Negume’nin yazdığına göre Ş’ad (Шъадэ) dağına, bu uğursuz beladan kurtuluş anısına Oşhamaf (1ошъхьэмафэ/Uğurlu Dağ/şimdiki Elbrus) denmeye başlandı. Şor Negume, Adıl’ın Hun birlikleri Ş’ad Dağı eteklerine dayanınca ilerlemelerini durdurdular, geri dönüp Adige toprağını terk ettiler, diye yazmaktadır. Peki, durum böyleyse, yukarıda sunulan kanlı dizeler, dökülen gözyaşları ve umarsız çırpınışlar da ne oluyor, bütün bunları  yansıtan  “bela dolu” sözcükler niçin söylenmiştir? “Bizler, dağlarımız ve kuytu vadilerimiz bu uğursuz beladan kurtuldular” diyenlerin,  Adıl’ın birliklerinin ulaşmamış olduğu bazı Adige grupları olduğu düşünülebilir. Başka bir olasılıkla bu anlatı, başka bir dönemde yaşanmış yıkım dolu bir olaya ilişkin bir anlatı da olabilir. Her ne olursa olsun, bu dizeler ulusun içine düşmüş olduğu zorlu bir dönemin ne denli acı dolu geçtiğini bize anlatmaktadır.

DİPNOTLAR:
(*)
Bu tümceyi Adigeleri yakından tanımayan ve Adigelerin (Çerkeslerin) 1915 yılı Ermeni katliamında yer aldıklarına ilişkin imada bulunmak gibi bir yanılgı içine düşmüş olan sayın Baskın Oran’a ithaf ediyorum. -HCY
(**)
Avşeg (Аущэдж)-Burada söylenen Avşeg adı daha sonraları şarkıya monte edilmiş olmalı. ”Avşeg” sözcüğü Grekçe ‘Avs+Gerg’=’Yısus (Исус)/İsa’ anlamını içeriyor. Avşeg’in Adigelerin “kan”ı (къан/oğulluğu), kurtarıcıları olması, Hıristiyan dinini benimsemeleri VI. yüzyılda gerçekleşmiştir. Grek (Bizans) İmparatoru Justinyan/Yustinyan (Adigelerin verdiği adla ‘Yustuk/Юстыкъу’ ) döneminde Adigelerin Hıristiyan dinine geçtikleri tarih kitaplarında yazılmaktadır. Justinyan 565 yılında öldü. Adıl (Atilla) V. yüzyılda Adigelere saldırdı (Miladi 450’liyıllarda). Bu bakımdan Adigelerin yüzyıl sonraları inandıkları adı, bir yüzyıl öncesine ait bu eski şarkıya yerleşmiş olduklarını düşünebiliriz-Abu Şhalaho.

Not: Metindeki siyahlaştırmalar bize aittir. -HCY

Felaket üstüne felaket yaşanıyordu. Bir yıkımın acısı  dinmeden yenisi geliyordu, bütün bu yıkımlar ulusun toparlanmasını ve gelişimini bir yüzyıl, bazen  birkaç yüzyıl gerilere atıyordu. Nitekim Adıl‘ın (Attila) bıraktığı yaraların henüz tam sarılamadığı, ulusun yeni yeni  toparlanmaya başladığı bir sırada, VI. yüzyıl ortalarında Avarlar (1) boy gösterdiler, Bizans’ı (Grek diyarını) yağmalayıp semiren ve güçlenmiş olan Avarlar, sonunda Adigelere de saldırdılar. Avar ordusunun başında Baykan Han (Байкъан-хъан) (2) bulunuyordu. Baykan Han elçiler göndererek Adigelerden  boyun eğmelerini  istedi. Adigeler boyun eğmeyi reddettiler. Elçilerle yapılan buluşmada, Adige baş elçisi Lavırsen  (Лаурсэн),  bu acımasız yağmacıların  yüzlerine karşı,  tek bir kılıç ve tek bir kişi kaldıkları sürece, hiçbir güç karşısında Adigelerin asla boyun eğmeyeceklerini ve özgürlüklerinden ödün  vermeyeceklerini bildirdi. Avar elçileri,  arkalarındaki gücün büyüklüğüne güvenerek diklenmeye, küstahça ve aşağılayıcı sözler söylemeye başladılar. Bunun üzerine elçiler birbirlerine girdiler. Adigeler Avar  elçilerini öldürdüler. Çok öfkelenmiş olan Baykan Han 60 bin kişilik bir orduyla Adigelerin üzerine yürüdü. Adigeler yiğitçe karşı koydular, ama çok ağır kayıplar verdiler ve bu büyük güç karşısında yok olma durumuyla karşılaştılar. Düşman köyleri, ekin tarlalarını  ve otlakları ateşe verdi, önüne geleni öldürdü. En yiğit gençler  yitirildi, korunmasız  yaşlı başlı kişiler, çocuklar ve kadınlar umarsız durumlara düştüler. Anlatıya göre, Avarların zulmü karşısında korkuya kapılıp kaçışmakta olan insanlar, bir yerde iki üç gün olsun  durup dinlenmeyi  göze alamıyorlar, kendilerini bir an önce dağlara, ormanlara ve mağaralara atıp saklanmaya, kurtulmaya çalışıyorlardı.

Bu korkunç yıkım sadece eski şarkı ve öykülerimizde anlatılmakla sınırlı  kalmadı. Günümüze erişmiş ve birer kanıt değerinde olan  deyimlerimiz de vardır: “Baykan’ın ölüm yolu” (Байкъан ихьэдэ лъагъу), “Baykan’ın kıratı” (Байкъан ишы пк1эгъуалэр) gibi. Baykan Adigeleri tükenmenin eşiğine getirdi, önüne gelen her köyü  ateşe verdi, tarlaları tahrip etti. Verimli ekin alanlarının, tarlaların, meyve bahçelerinin yerini kurtların uluduğu  çalılık ve  dikenlikler kapladı. Adige tarihçisi Şor Negume’nin (1794-1844) yazdığına göre, o zamana değin özgür ve bağımsız bir yaşam sürdürmüş olan Adigelerin toplum yapısı ağır bir darbe almış oldu. Avar yıkımını dile getiren  bir şarkıyı  derlediğini belirten Şor  Negume, bu şarkının dizelerini de kaydetmiştir:

Baykan’ın kıratını çatlatıyor Yeliye kanımız (3) ,

Korkunç savaş ateşi  Adige toprağını sarıyor,

Ceylan (4) gibi en iyi gençlerimiz

Karşı koyuyorlar düşmana korkusuz birer atlı olarak,

Attan inenlerin (5), sağ kalanların gözyaşları yaz yağmuru gibi…

 

(Байкъаным ипк1эгъуалэр Елие къаным къегъал1э,

Зэозэрэл1эу щынагъор мы тиадыгэ ч1ылъэ щеублэ,

Псыбланэ (4) фэдэу тиныбжьык1эш1ухэр

Ащ ищынагъом пэш1уек1ох шыузэтесхэу,

Къепсыххэмэ (5), къанэрэмэ гъэмэфэ ощхыр янэпс…)

Adige beyi (pşı/пщы) Redede ile Tmutarakan Prensliği Prensi Mstislav, her biri kendi ordusunun  başında karşı karşıya gelirler, ancak savaşılmaz, onun yerine sadece iki prensin çarpışmakla yetindiklerine ilişkin anlatılar, hem Adigeler arasındaki sözlü öykü ve şarkılarda ve hem de Rus tarihçilerinin  (letopis) kayıtlarında bulunmaktadır.

Redede ile Mstislav arasındaki çarpışmaya ilişkin Adige anlatılarını ilk kez  kayda geçiren kişi, yine tarihçi   Şor Negume’dir. Negume’nin yazdığına göre İdarıpş (Идарыпщ/Prens İdar) (6), yanına Algerıko Hımış (Эльджэрыкъо Хъымыщ) ile Redede’yi, ayrıca genç savaşçılarını, Adige H’eğak’elerden (Хэгъак1э)  ve diğer Adige topluluklarından da yiğit savaşçıları alarak Tmutarkan Prensliği üzerine yürüdü. Başlarında prensleri Mstislav olmak üzere Tmutarkan ordusu da kendilerini karşıladı.

İki ordu birbirine yaklaştı ve karşılıklı saf tuttu; savaştan önce, o zamanlar adet olduğu üzere, Redede, savaşı önlemek için  Tmutarkan prensine seslendi: ”Ne diye gençleri ölüme sürükleyelim, ne diye karşılıklı savaşalım; niye kan akıtalım ki?” diyerek. Kendi karşısına cesur bir savaşçı (cengaver) çıkarmasını Mstislav’dan  istedi. Tmutarkan prensi öneriyi kabul etti, ancak cengaver çıkarma yerine,  kendi çıktı. Bir süre vuruştuktan sonra Mstislav,  Redede’yi yere düşürdü ve   keskin bıçağıyla onu boğazlayarak öldürdü. Bu vuruşma (mübereze) sonrasında savaşılmadı, ama Adigeler en iyi savaşçılarından birini  yitirmiş olmanın üzüntüsü içinde   geri döndüler. Birkaç yıl sonra Adigeler Redede’nin öcünü almak ve Tmutarkan Prensliği’ni ortadan kaldırmak için toplanıp Tmutarkan Prensliği’nin üzerine yürüdüler. Amansız bir savaş yapıldı, savaşı Adige tarafı kazandı. Adigeler Prensliği yok ettiler, Tmutarkan kentini  de yerle bir ettiler (Nogmov Ş. B. İstoriya adıgeyskogo naroda. Nalçik, 1958, s. 120-121).

Olup bitenlere ilişkin bu anlatımızın bir benzeri Rus vakayinamelerinde (kroniklerinde) de   yazılıdır. (. . ) Kuşkusuz Adige ve Rus vakayinamelerindeki anlatılar  arasında bazı farklılıklar  vardır. Örneğin Adige anlatısında Redede’nin Prens İdar’ın ordusu saflarında Tmutarkan topraklarına yürüdüğü söylenir, Rus vakayinamesinde ise Mstislav’ın Kasogların (Adigelerin) üzerine yürüdüğü yazılıdır. Adige anlatısında Mstislav’ın hileye başvurduğu, sivri bıçağını  (сыхьэджас)  gizlice çekip   yandan Redede’ye sapladığı ve   onu  öldürdüğü, ”Redede’nin Ağıtı”nda (Рэдэдэ исагъыщ) da anlatılır:

Rusların büyük prensi umarsız duruma düşünce

Sağ kalmak için hileye başvurdu,

Bıçağını çekti, ansızın ve kural dışı olarak

Sana sapladı, seni canından etti.

 

Урысмэ япщышхо ыгуи къызэк1одым

Идунай к1эхъопсыжьи  хъоршэрым  къеуси,

Исыхьэджасэ къырихи, умыш1ахэу блэбгъук1эм

Сыхьэджасэр къыхиси, ппсэ гущэр къыхихыгъ).

Rus vakayinamesinde ise durum  farklı yazılmıştır. Mstislav’ın  Redede’yi yenip devirdiği, ardından bıçağını alıp  onu öldürdüğü yazılıdır. Rus kayıtlarında Mstislav’ın Redede’yi yenmesi üzerin, Redede’nin mal ve mülkünü ve çoluk çocuğunu alma olayı dışında, bir de Kasoglara (Adigelere) vergi/bedel  (осэтын) yüklediği  de yаzılıdır. Redede üzerine olan  Adige anlatısı ile şarkısında ise, vergi  (осэтын) sözü geçmemektedir. Rus kroniğinde (vakayinamesinde) Mstislav’ın üstün gelmesinin yol açtığı sonuçlar, ardından Adigelerin Tmutarkan’ı yerle bir etmiş oldukları kaydedilmektedir. Redede’nin kendilerince söylendiği biçimde öldürülmüş olması, Adigeler arasında  büyük bir nefrete ve kızgınlığa  yol açmış, bunun sonucu olarak bir araya gelen  Adigeler Tmutarkan Prensliği’ni ve başkent Tmutarkan’ı yerle bir etmişlerdir. ”Redede’nin Ağıtı”nda (Рэдэдэ исагъыщ) şöyle denmektedir:

Duruma tanık olan  senin -öcünü almak- için savaştı, haberi duyan senin için ağladı,

Şapsığlar bir araya geldiler, Rusların büyük prensini

Kerç Boğazı’nda (7) sıkıştırıp ülkeden -süklüm püklüm-  kovdular.

 

(Зылъэгъурэр тфэзаоу, зэхэзыхырэр пфегъыхэу,

Шапсыгъэхэр зэфэси, урысмэ япщышхо

Хыт1уалэм (7) дафыжьи, хэкум гуа1оу рафыжьыгъ. )

Görüldüğü gibi, her iki taraf da olayı farklı anlatıyor ve değerlendiriyor, ama yaşanmış olan olaylar temelde birbirine uyarlı bir biçimde anlatılıyor. Üzerinden 960 yıl (8) geçmiş olan bir olay, yazılı kayıtlarda olduğu gibi, dahası yazılı kayıt gibi hala halkın hafızasında ve dilinde yaşamaktadır, her iki taraf anlatılarının  birbirinin benzeri, birleşiyor  olması da gerçekten  ilginç. Bu da bize eski anlatı ve şarkılarımızın güvenilir olduklarını göstermekte, halkımızın kendi tarihini, anlatı ve  şarkılarını doğru biçiminde gelecek kuşaklara aktarmakta olduğunu kanıtlamaktadır.

DİPNOTLAR:
1) Avarlar-Rus belgelerinde “Obreler” (Обрэхэр) biçiminde yazılmışlardır.
2) Baykan-han-Rus belgelerinde “Bayan” (Баян) olarak geçer.
3) Yeliye kan (Елие къан)-Koruyucu İsa (Исус) ya da eski bir koruyucu Adige İlahı olabilir. Buradaki “kan/къан” sözcüğü “koruyucu” anlamındadır. Örneğin “Savsırıkov ti kana” dendiğinde “Koruyucumuz Savsırıko” anlaşılmalıdır. ”Зиджэтэ эпшъэри Лъэпшъыу дикъаными къехъузыр” (Aydemirkan Destanından bir dize). Burada da Tlepş için “Koruyucu Tlepş/Лъэпшъэу дикъан” deyimi kullanılmaktadır. -HCY
4) Psıblane (Псыбланэ)- Su samuru (su ceylanı) anlamındadır. Burada yiğit delikanlıları tarif eden bir mecazdır. -HCY
5) Attan inmek (къепсыхмэ, къепсыххэмэ)- mecazi anlamda ölmek demektir. -HCY
6) İdarıpş (Идарыпщ)-İdar beyi. İdar ailesi, en güçlü ve en soylu Kabardey prens ailelerinden biriydi. Bu aileden olan Temrıko İdar 1557’de Rus korumasını benimseyen önde Kabardey beylerindendir ve Korkunç İvan’ın kayınpederi olmuştur. Nitekim Temrıko İdar’ın güzelliği dillere destan olan kızı Goşevnay (1544-1569), bilindiği gibi, Moskova’da kilisede vaftiz edilip Ortodoks Hıristiyan yapılmış ve Mariya adını almış, ardından ilk Rus çarı Korkunç İvan’a nikahlanmıştı (1561). -HCY
7) “H’ıt’uale” (Хыт1уалэ)-Karadeniz ile Azak Denizi arasındaki Kerç Boğazı’nın Adigece adı. -HCY
8) Prof. Abu Şhalaho’nun bu yazıya konu olan kitabının 1990’da yayınlandığı düşünüldüğünde, Redede-Mstislav olayının üzerinden bin yıla yakın bir zaman (998 yıl) geçmiştir. -HCY