YÜZ METRECİLERE

MEŞFEŞŞÜ Necdet Hatam

Hani var ya yüz metrecilerimiz…

Hani kerameti kendinden menkul olanlar…

Hani Çerkes sözcüğünün kendileri ile kullanıma girdiğini sananlar… Hani yazılarını, yazdıklarını, yaşamını yadsıma pahasına, esen rüzgara göre yön değiştirenlerin yazdığı üzerine kuranlar… Kimileri birkaç yazı sonrası, kimileri birkaç ay, çok dirençli olanları birkaç yıl da köşesine çekilecek olanlar…

Hani kendileri yeni uyandığı için bizlerin de kendileri ile birlikte yeniden uyanmamız gerektiğine inananlar…

Yakın geçmişimizi hiç bilmeyenler…

Bu sayfa sizler için…

Sizlere yardımcı olmak için…

Evet değerli arkadaşlar, okumanız öğrenmeniz ve konumuza ilişkin cehaletinizin belgesi yazılar yazmamanız, konuşmalar yapmamanız için sizlere sunulan karşılık da beklenmeyen bir yardım olarak değerlendirin bu sayfayı…

DURUM
Kamçı
Temmuz 1970 Sayı: 2

Anavatandan muhtelit zamanlarda yapılan toplu göçlerin sonucunda, toplumun bugün ulaştığı nokta ortadadır.

İlim açısından ve tarafsız vicdanlar önünde “Millet” olduğu bilinen bu toplum, kendi bünyesinde çeşitli ve çelişik fikir cereyanlarına rağmen ataletten kurtulamamıştır. Doğal şartların etkisi ve açıklanması ciltler sürebilecek nedenlerle toplum bugün asimilasyon çizgisi sınırında durmaktadır.

Dün var olan bu milletin, günümüzde gerekli reformlarla “Millî Şuur”a ulaşarak sağlam temellere oturtulması ve yarın lâyık olduğu tarihi yeri alabilmesi isteniliyorsa -ki aksini düşünmek “Çerkes” sıfatım reddetmek olur- fikir ve eylem yönünden faaliyetlerin yoğunlaştırılması gerekir.

Eğer toplumu, a. Aydın Kitle, b. Gençlik, c. Şehirli ve Kasabalı, d. Köylü Tabaka olarak katmanlara ayırıp basit bir inceleme yapılırsa, acı olmakla beraber tedavisi mümkün sosyal sorunlar ortaya çıkmaktadır :

a) Aydın Kitle
Anavatanda ve muhacerette irtibatsız, dağınık bir durumda bulunan toplumun “kendi topraklarında, kendi kendini yöneten bir bütün” idealinin gerçekleştirebilmesi için gerekli sosyal, ekonomik ve kültürel teorilerin sağlam temellere oturtularak topluma maledilmiş olması gerekir. Bu görev bütün milletlerde aydınların omuzlarındadır. Sayıları çok az olan belli bir kısmı tenkit dışı tutarsak, yanlış değerlendirmeler ve bazı peşin hükümlerle maalesef aydınlarımız bu konuda kendilerine düşen vazifeyi tam olarak yerine getirmemekte ve yetiştikleri ortamla bağlarını koparıp, var olan millî hislerle “salon milliyetçiliği” den öteye gidememektedirier.

b) Gençlik
Şekillenmeye başlayan içgüdüsel duygular, hakikaten takdire lâyık düşünce ve gayretlerle kültür merkezlerinde aktif rol oynayan gençlik, konunun ciddiyetini tam olarak kavramış durumdadır. Fakat henüz sağlam temellere oturtulup, tarifi tam belirlenmemiş mefhumların etkisiyle randıman kaybetmekte ve karşılaştığı tepkiler faaliyetlerinde moral yönden köstekleyici rol oynamaktadır.

c) Şehirli ve Kasabalı Kitle
Yetiştiği ailesel ortam nedeniyle, şuuraltında iradesi dışı teşekkül eden “Milli” hisler, çeşitli sosyal pozisyonların veya içinde bulunduğu şartların değişmesi endişesiyle «dogmatik» bir hayata zorlanmakta “Millî şuur” daima ikinci plânda kalmaktadır. Milli yönden ağır kayba uğrayan kitle de bu gurup olmaktadır.

d) Köylü Tabaka
Doğal milli kültürün nesillere en geniş şekilde aktarıldığı köy, sadece eğitim eksikliği ve maddî şartlar yüzünden zayiata uğramakta, temelde var olan sağ duyu aydın-köylü ilişkisinin zayıflığı yüzünden devrin koşullarına uygun biçimde şekillenememektedir.

Bu basit analiz sonucu akla gelebilecek ilkel çözümler bellidir: Evvelemirde halka millî özelliklerini hatırlatabilmek için geniş bir kültür uğraşma girmeli ve çözüm arayan teorik konular aydınlarımızca ele alınmalıdır.

“Zamanı gelmedi”, “söylenemez”, “yapılamaz” v.s. gibi birtakım varsayım ve endişelerle yapılması gerekenlere bigâne kalmak, gelecek nesilleri bugünden yok kabul etmek olacaktır.

Teker teker evrensel değer ve kabiliyette olan aydınlarımızın, özbenliğimizi ilgilendiren konulara cesaretle eğilerek “Millî İdeal” in gerçekleştirilmesinde, tarihi yerimizi alabileceğimiz mutlu sonuca ulaşılmasında kendilerine düşen görevi yapacaklarına milletçe inanıyor ve bunu bekliyoruz.

ANILAR
Kamçı

20. yüzyılın üçüncü çeyreğine beş yıl var…. Yaşlı dünya görüp geçirdiklerini kendine saklayan mağrur bir sessizlik içinde…

İnsanlar ayda yapılan gezilerin heyecanını geride bırakmış, yeni hedefler arıyor…. Kaderin lütfune uğramış, ö/kaynaklarını değerlendirebilmiş toplumlar ilim ve kültür sahasında at oynatıyorlar…. İlerlemişliğin ve oturmuşluğun şartlandırmaları ile bitip tükenmeyen çabalar…

Ve 20. yüzyılın üçüncü çeyreğine beş yıl kala bütün dünyanın unuttuğu bir gerçek… Hem de acı bir gerçek olan ”Anavatanda ve Muhacerette Kuzey Kafkasyalılar”ın durumu….

Karadeniz’in doğu kıyılarında, ölmüş anaların memelerinde süt arayan nesille başlayıp, benliğini içinden atamayan bugünkü nesle kadar uzanan, cennet ülkeyi dekor, halkım figüran yapan bir oyun….

Değişen dünya şartlan içinde reyleri alınmayan yüz binler…. Yarısı o tarafta kendinden kopanları düşünür…. Yarısı muhaceret zilletinin burukluğuyla boşa kurşun atar…. Ta Kuneytra çöllerinde kendinin olmayan ölümü arar…. Yüz küsur yıldır bitmeyen acı, apacı bir oyun….

20. yüzyılın üçüncü çeyreğine beş yüz kala felâketlerin öldüremediği ümitler ve ümitlerden doğan filizler…. Büyüyecek, yeşerecek…. Kaybettiklerine ulaşacak veya kendinden sonra gelenleri ulaştıracak bir neslin özlemi….

Belki, 20. yüzyılın getireceği ”aslına” dönüşle dinecek, bitecek acılar….

ANILAR
İmzasız

GENÇLİK SORUNU

Gençlik, milletleri tekâmüle götüren en büyük güçtür. Tarihin her devrinde tüm yenilik ve devrimlerin bayraktarlığını yapanlar, gençler olmuştur. Gençliği millî inanç ve bilince sahip milletler, çağının en kudretli ulusları olma hakkım almışlar, tersine; gençliği ulusal bilinçten yoksun, inançsız ve ülküsüz toplumlar dejenere olmuş, sonunda yıkılıp tarih sahnesinden çekilmişler veya diğer ulusların hakimiyetine girerek bağımlı bir hayat sürdürmüşlerdir.

Çerkes milletinin özellikle gençliğinin kaderi, diğer milletlerin gençliğiyle kıyaslanamayacak biçimde değişik bir durum göstermektedir.

Bugün Çerkes Milleti’nin çoğunluğu anavatan dışında, muhacir hayatı yaşamakta olup, hasbelkader içinde bulundukları toplumların bir bakıma lejyonu durumundadırlar.

Söz konusu milletler hiçbir zaman Çerkesleri ayrı bir millet olarak tanımak istememiş ve onların en doğal hakları olan “Kültür Bağımsızlığı” m dahi teslim etmemişlerdir. Hatta öyle zamanlar olmuştur ki, millî benliklerinin korunması gereğini çok kısıntılı olarak savunan bazı milliyetperverler, çeşitli ithamlarla damgalanarak güçsüz hale getirilmiş ve susturulmuşlardır. Böylece bilim dışı davranışlarla toplumların gerçek yapıları yıllarca kamufle edilmiş, hiç değilse küllendirilerek “Millî kültür” ün gelişmesi önlenmiştir.

Bu anlayış ve işleyiş içinde Çerkes Milleti, Milli Kültürünü kendi iç dünyasında korumaya çalışmış, bazen koşullar icabı dışa açılma istidat ve cesaretini göstererek, kültürünü daha geniş alanda işleyebilmek için sahalar aramıştır. Fakat kısıtlanan bu sahalara giremeyerek dar bir çemberde, yabancı kültürlerin ağır baskısı altında adeta asimilasyona uğratılmıştır.

Çerkes gencinin “Millî Kültürü” okul çağına kadar aldığı aile kültüründen ibarettir. Hele bu aile cahil ebeveynlerden kurulu ise buna “Millî kültür” demek de abes olur; ne yazık ki nüfusumuzun kabaca % 70’i bu ve buna benzer ailelerden meydana gelmiştir. Daha küçük yaşta türlü sorunlarla karşı karşıya gelen Çerkeş gencinin okul hayatı problemlerle dolu olup bu hal, içinde yaşadığımız toplumların kaderleriyle ilişkilidir.

Tahsil boyunca “Çerkes” sözcüğünü ancak birkaç defa, onu da “hain” v.s. gibi onur kırıcı ve ters manalarla duyan Çerkes gencinin, büyüklerinin de ilgisizliği sonucu, şuurlu olarak millî bilince varması mucize olur.

Kısaca çizmeye çalıştığımız bu ters yaşantıda, yaradılışı itibariyle aktif mizaçlı olan Çerkeş Genci bir takım yan tesirlerle herhangi bir eğilimin hizmetine girmekte ve bn cephede hakikaten basan göstermektedir. Zamanla enerjisini ve yıllarını bu yolda harcayan gençlerin bir kısmı bilâhare millî bir dönüşüme giriyorsa da artık verimli olamamaktadırlar.
Bütün bu aleyhteki şartlara rağmen; gençlerimizin çoğunluğunun benliklerini yitirmeme ve milli sorunlarına eğilme çabalan ümit kaynağımızdır. Zira Çerkeş Milleti, “Millî Şuur” sahibi gençliğinin gayretiyle “tarihte lâyık olduğu yere” ulaşacaktır.

KİMİM BEN?

Bana bu günü anlat;
Yarını göster,
İleriye götür…
Kişiliğimi ver bana.
Tanımak istiyorum kendimi
Kimim ben?
Nereden niçin gelmişini’.’
Söyle hangi belâları
Kimin için aşmışım?
Hakkım olan her şeyi;
Eğer ”Hak” kavramım bilen varsa
Evrende.
Tek kelimeyle de söylesen
Anlamaya çalışırım
Ama ne olur
Sen de beni ANLA
Nereden niçin gelmişim? Bilmek öğrenmek istiyorum