Notlar: 1)
Terimlerin çeşitli dillerde yazılışları / işareti
ile ayrılmıştır Adige/Adghe vs. gibi 2)
Sözcüklerin yazılışında Latin ve Kiril harfleri
kullanılmış ve .- işareti ile ayrılmıştır.
Adige-Адыгэ 3) Yabancı kaynaklı
sözcüklerin Türkçe okunuşları parantez içinde
yazılmıştır; Schapsugh (Shapsugh) 4)
Kesme işaretinin alfabetik sıralamada önem
verilmemiştir.
Abadse,
Urup ile büyük Zelentzik nehirleri arasında yaşayan
(Bodenstedt 1849; 170) bir Abchaz kabilesidir.
Abadseler 1770 yıllarında, Abhazya’nın Gagra
yöresinden kalkarak, günümüzdeki yerleşim sahası olan
Kuban ovalarına bilinmeyen nedenlerden göç
etmişlerdir.
Abane,
yumrulu ürünlerde, bol, verimli, kaynak anlamlarına
gelir. Örneğin; patates hasadında bir kökten bol
patates çıkarsa Abane’dan söz edilir.
Abas,
bütün Kafkasya'da çok eskilerden beri kullanılan yirmi
kopik değerinde İran para birimi.
Abasgia,
Bizanslılar devrinde Abchazların (Abhazya’nın) adıdır.
Abasne,
Abassen, Rusça; Abasinzi, Adigece ve Tatarca; Abasa,
Gürcüce; Abchatzeti Abaza, Abazih, Abasko, Abasgi,
terimleriyle de, tanınan ve bizlere aktarılan halktır.
Abchas kabileleri,
1840 senesindeki durumları; Samursakanlar, Başılbay,
Kızılbay, Tamm, Schagirey ve Bağ kabileleri Rus
hakimiyetinde, Ciget, Sasdeny, Abadse ve Baschığlar
bağımsızdırlar. Ayrıca literatürde daha pek çok kabile
adları aktarılmaktadır ki bunlar oturdukları yöresel
toponimlerden ve klan adlarından geldiklerinden
yanıltıcı olmaktadır; Zebelda, Baraki, Şah-Girey, Taş
(=Tamm), Bago=Beğ, Achçipsow, Ziwidşa, Baga=Baha,
Areda=Aredba, Zandurib=Zandripş, Keçba, Ciget,
Ssadsen, Aibuga, Pschu, Bessilbej, Besşagen vs. gibi.
Ünlü kafkasologlardan ve dil bilimcilerden Adolf Berge
bize şu kabile adlarını aktarmaktadır.1. Abhazya 2.
Samursakan 3. Zebelda (Zambal) 4. Zzadz (Ciget); a)
pschu, b) achçizzo, c) aybuga, d) zandrıpş, e) keçba,
f) aredba, g) zwidşa, h) baga 5) Abazin; a) kumaşe, b)
kuban'da oturanlar 6) Bessil bey, 7) Tamm, 8)
Kızılbek, 9) Şegiray, 10) Bago yada Beg, 11) Braki ya
da Barakay, 12) Low- Avulu, 13) Dudaruk -Avulu,
14)Biberd-Avulu.(Bilgiler;Avuble Ömer Beygua-Büyüka,
özel mektuplar)
Abchazlarda nikah,
Abcahzlarda bekar erkekler sakallarını evleninceye
kadar tıraş etmezlerdi. Evlendikten sonra tıraş
olurlar ve bir daha da uzatmazlar. Eşlerini asla
akrabalarından almazlar. Bekar bir delikanlı,
hoşuna giden bir kız görünce yanında taşıdığı bir
mendille alnının terini siler ve kızın omzuna koyar.
Eğer genç kız, delikanlıyı beğenirse, aynı mendille
alnını siler ve mendili koynuna koyar. Bu
davranıştan sonra her ikisi nikahlı sayılırlar.
Arkasından köy yaşlılar meclisi toplanarak onların
huzurunda olay anlatılır. Her iki çiftin kendi hür
iradeleri ile nikahlandıkları kararı verilir ve
neticede nikah resmileşmiş olur. Evliliğe ihanet eden
ve eşlerini aldatan kadınlar denize atılarak
boğulurlar. Kimse de böyle birini kurtarmağa cesaret
edemezdi. Eşlerini aldatan erkekler için herhangi bir
ceza verilip verilmediği ise bilinmemektedir.
Abchase,
Abssualar kendilerini bu adla tanımlarlar.
Abchasien,
asıl Abhazya Galidza nehri ile Bzıb nehirleri
arasındadır.
Abdi Paşa,
Türk generali. Çerkes kökenlidir. Rumeli’de denizcilik
bakanı Rauf paşanın babasıdır.
Abesech,
Abazak/Abdzach/Abadsech/Abzeh, yazılış ve kullanış
şekilleriyle literatürde bilinen en kalabalık Adige
kabilelerinden birisidir. Toprakları Batı ve Güney’de
Shapsugh ve Ubuchlara, Kuzey’de ise Hatukuaylara
dayanıyordu.
Klaproth ( 1807-1808) de yazdığı
anılarında şu Abesech' klanlarından' söz etmektedir;
Yedic 10 büyük aile, Yenemıko 29 büyük aile, Ançok 20
büyük aile ve Jangat. Yine aynı yazara göre bu
yıllarda Abesech dini inançları ve beyleri olmadığını
ve en on seneden beri İslam dininiyle tanıştıklarını
yazmaktadır. Abesech büyük bir çoğunluğu vatanlarından
kovulmuş olarak Türkiye, Suriye ve Ürdün'de
yaşamaktadırlar. Tarihi Adigey'de en çok toplu olarak
Hakurıne Hable'de ve diğer Adige köylerinde ve
kabileler arasında
yaşamaktadırlar.(Klaproth, JuliusReıse ın den Kaukasus
und nach Georgien. Halle und Berlin 1812.1814 drei
Bde.)
Abesechdache,
'Abzech güzeli'. Abzechler kökenlerini güzel bir Adige
güzeline dayandırırlar. Belki de efsanevi Amazonlardan
kalma bir inançtır. Beyleri (pşı) yoktur. Köy
ihtiyarlar meclisleri veya bağımsız çiftçilerce,
Tlekotleş (Tatarca; Uzden) idare edilirler.
Abesech İhtilali,
Abesechler ilk kez 1770 yılında asillere (pşı ve verk)
karşı ayaklanırlar. Diğer feodal Adige kabile
beylerinin ve Rusların yardımıyla, devrim hareketi
bastırılır. Ancak bağımsızlıklarına çok düşkün olan
Abesech yirmi yıl kadar sonra 1790’da tekrardan,
ikinci kez başarılı bir ayaklanma yaparak beylerini
öldürürler. Hayatlarını kurtarabilenler diğer Adige
kabilelerine sığındıkları gibi pek çoğu da Moskova'ya,
-tıpkı Fransız asilzadelerindin yaptığı gibi- giderek
Ruslara sığınırlar. Verk'lere de aşağıdaki şartlarla,
Abzech bölgesinde yaşamalarına izin verilir ve canları
bağışlanır; 1. Abesech ülkesinde yağma yapmayacaklar.
2. Diğer yörelerde yağmaladıkları malları vs. Abesech
topraklarından geçirmeyecekler 3. Abesech ülkesinde
yaşamaya karar verenler diğer halk gibi kendi emeği
ile çalışarak geçinmek zorunda olacaklar.
Fransız ihtilali ile birlikte gerçekleştirilen Abesech
İhtilali bilim adamlarınca yeterince araştırılarak
incelenmemiştir. Çünkü Fransız ihtilali, aydınlarca
başlatılmış, organize edilmiş ve yürütülmüştür.
Aydınları, üniversiteleri, hele hele kitapları olmayan
Adigey’in derin ormanlarında ve dağlarında yaşayan bu
halkı devrime iten ve başarıyla götüren etkenler
nelerdir? Eğer 'dış etkenler' ise, kıyı halkları
daha önce etkilenmeleri gerekmez miydi? Bu ve benzeri
pek çok sorular yanıtsız kalmaktadır. (Vorlesungen
von Prof. Dr. M. Sarkisyanz. SAI- Heidelberg .
Trubetykoy, Nikolaj Sergejewitsch Fürst Erinnerungen
an einen Aufenthalt bei den Tscherkessen des Kreises
Tuapse. In: Caucasica, 1934, 11, S. 1-39)
Abene,
Eduard Eichwald'a (Berlın;1838) göre Abchaslar
kendilerini bu kelimeyle tanımlıyorlar. (Eichwald,
Eduard Dr.Alte Geographie des Kaspischen Meeres, des
Kaukasus und des südlichen Russlands nach
griechischen, römischen und anderen Quellen.Berlin,
1838, 593 S)
Abgas
(Abgaz), Barbaro Jossafat (Vıneggıa;1545) Abchazlardan
bu isimle söz etmektedir.
Abghazs,
Reinegs'e göre Abchaslar ülkelerine, Avasa, Awas ve
Avus terimleri adı altında tanıyorlardı.
Abısta,
bkz. Mamırse
Abnalara,
Asyl kelimesinin Abchazca adıdır. Schiefner'in
yazdıklarına göre; Abhazlar, kutsal saydıkları ulu
ağaçlara sığınan insan ve hayvanlara dokunmazlardı.
Abrec/Abrek,
Zenginlerin ve soyluların baskılarına boyun eğmeyen ve
mücadele eden 'haydut' 'gönüllü'lere verilen addır.
Rus istilasından sonra Rus egemenliğine karşı savaşan
gönüllülerdir. Osetologlar kelimenin aslının
İskitçe’den geldiğini yazmaktadırlar. Kanımca
kelimenin kökünü Adige Nart efsanelerinde geçen
'Abremıjö'de (bkz.) aramak daha doğru neticeye
götürecektir. (Knobloch, Johann- Homerische Helden
und christliche Heilige in der kaukasischen
Nartenepik. Heidelberg, 1991, 72 S.)
Abremıjö,
Nart efsanelerinde adı geçen tılsımlı, çok sert bir
taş.
Abrskil,
Abchazların Prometheusu'dur. Abchaz inançlarına göre
Kafkas dağlarına zincire vurulmuş ve sadık atı onu
kurtarmak için zincirleri devamlı olarak
kemirmektedir.
Abschatzentni,
Klaproth'a göre Gürcüler Abasaları bu adla
tanıyorlardı.
Abschaty=Mephe,
Gürcü resmi belgelerinde Abchazlar bu adla
geçmektedirler.
Achardeus,
Coğrafyacı Eichwald Kuban nehrinin eski adı olarak
kabul etmektedir.
Achin,
Adigelerde koyunların ve boynuzlu hayvanların koruyucu
tanrısıdır. Kıyı boyunda oturan Adigelerde ise ev ve
ocak tanrısı olarak kabul edilirdi. Achin Adige
inançlarına göre her ilkbaharda (ekim ayında
diyenlerde vardır) kendine kurban edilmesi için bir
inek seçer. Çobanlar da, sürünün içinden diğer
ineklerden daha başka bir şekilde bağırarak kendini
belli eden hayvanı ayırırlardı. Kurbanlık hayvan sütle
yıkanır ve sonra serbest bırakılır ve inek istediği
yere giderdi. Sahibi ve diğer halk uzaktan arkasını
takip ederlerdi. Bundan dolayı Adigeler bu olaya
'Achin yı şem tlerıkIo' yani 'Achinin kendi başına
buyruk ineği' derlerdi. Bu gidişinde başka köylerden
geçerse ora halkları da, yanlarına karakeçileri alarak
katılırdı. Hepsi ellerinde Tchıye bu kutsal ineği
takip ederlerdi. Hanceri`nin yazdığına göre Abchaz
sülalesi Tzısbe- Цысбеler tanrının seçtiği seçkin bir
ailedir ve Achin her üç yılda bir bu sülalenin
sürüsünden kurbanlık ineğini seçerdi. İnek Ubıh
ülkesine girer ve Şaçelerle, Vardenlerin
topraklarınadan geçerek Şaçeler`de, Çızemuchuların
Vardenlerde ise Zeyflerin avlusunda duraklar ve
dinlenirdi. Daha sonra Şçache nehrini geçerek Shapsugh
ülkesine gelirdi. Kutsal inek ırmağın her yerinden
geçebilirken, insanlar sığ geçit veren yeri ararlardı.
Kurbanlık inek daha sonra nehir suyunu takip ederek
kaynaklarına doğru ilerlerlerdi.
İnek Achin’in
adına vaftiz edilen kutsal ağacın altına otururdu.
Burası, yeşillik temiz ve asırlık bir ağaç ve ağacın
dallarında ona armağan olarak getirilen silahlar
asılıdır. İnsanlar bu kutsal yere
yaklaşınca şapkalarını çıkarırlar ve oturarak
dinlenirlerdi. Yemeden içmeden geceyi orada
geçirdikten sonra orada yapılan bir dua ile İnek ve
ona takılıp gelen insanların getirdikleri
karakeçilerde kurban edilirdi.
Yine
Hanceri'nin yazdıklarına göre yapılan dua Ubıhça
olurdu. Tespit edilen şu sözcükler vardı duada:
О ти Тхьэу ! О Ахин
Ulu tanrı! Sen Achin Сык1оми къысэт
Gitsem de ver Къак1охэми къысэт !
Gelseler de ver !
Diğer bir duada ise
Achin’in yalnız hayvanlar tanrısı olmadığını ve görev
alanının daha da genişlediğini göstermektedir. Achin
için yapılan kurban merasimi çok ilginç dini
kurallarla yürütülürdü. İnek kurban edildikten sonra,
her seferinde başka yerde olmak üzere; -derisinin
yüzülmesi, etin parçalanarak ayrılması- pişirilmesi ve
yenmesi olmak üzere, üç merhalede gerçekleşirdi.
Etler, Yedıc adlı birisinin getirerek, ortaya koyduğu
koca bir kazana konarak pişirilirdi. Merasimin her
adımında şarkılar söylenir, danslar yapılır ve
eğlenilirdi. Kurban edilen büyük baş hayvanın kafası,
ayakları derisine sarılarak kutsal ağacın altına
gömülürken, karaciğeri (bkz. Karaciğer) geniş alandaki
bir çayırlığa konulur ve ortasına da şarap dolu 'bıj'
adı verilen büyük bir fıçı konurdu. (bkz. Bje) Bu
fıçının içindeki şarap yalnızca Achin için düzenlenen
eğlencede içilebilinirdi. Ancak bir gün Ubuchların
Taebe ailesinden birisi, misafirine ikram edeceği
şarabı kalmadığından, bu kutsal fıçıdan şarap alma
küstahlığını gösterir. Gece yarısı fıçı patlar ve
şarap akar gider ve o günden bu yana da Achin'in
kutsal ineği de kayıp olur, bir daha da geri gelmez.
Ethnolog, Chut Şamısdin'in halk anlatımlarından
faydalanarak yazdıklarına göre Achin, iri yarı çok
kuvvetli bir erkekti. Elinde çok iri ve uzun, ucu
demirli bir değneği vardı. Bu değnekle dağdan dağa
nehirden nehre atlayabiliyordu. Bir hafta durmadan
dinlenmeden çalışır, ertesi hafta ise
dinlenirdi.
Achin’in ölümü hakkındaki hikayeyi
ünlü etnograf Lavrov’dan dinleyelim: '' Achin çok
güzel bir kızla evlenir. Her ikisi de bir birini
seviyorlardı. Ancak kızın babası bu evliliğe karşıdır.
Kayın babası Achin uyurken, damadının değneğinin bir
kaç yerinden hafifçe keser. Uyanıp da Şçache nehrini
her günkü gibi değneğin yardımıyla atlamaya kalkışınca
kırılarak coşkun sulara düşer ve boğularak ölür. O
günden sonrada Achin'in bereketli sürüleri de kayıp
olur. Onun adını ebedileştirecek şekilde Karadeniz’e
4-5 km. uzaklıkta Şçache nehrinin solunda
Achıntam-Ахынтам, Achınehable köyünü kurarlar.
Abedzechler halen onun kutsallığının işareti olarak şu
deyimi kullanırlar: Achin ar mığo pfechun-Ахын ар
мыгъо пфэхъун. (Adige Kalender. Maykop Kültür
bakanlığı yayınlarından.)
Achin
yıthaçIeğ-Ахын итхьач1эгъ, Achin'in ineğinin seçerek
oturarak kurban edildikleri ağaçlar kutsal sayılırdı.
Daha sonraları bu ağaçlara sığınan hayvan ve insanlara
azullük tanınır ve asla dokunulmazdı.
Acho,
çoban
Adale,
on dokuzuncu yüzyılda, Rus istilası ile, diğer Adige
kabilelerine karışıp yok olduğu sanılan bir Adige
'kabilesi'.
Adami,
(Adamey) Laba ve Kuban nehirleri kıyılarında oturan
bir Adige kabilesidir. (bkz. Kemirquähe) Günümüzde
Adigey Cumhuriyeti sınırları içinde sadece bir köy
olarak kalmıştır. Klaproth'a göre Temirgoy kabilesin
bir koludur.
Adesche-Adeche
(Adeşe-Adeche), bazı Avrupalı yazarların Adige
kelimesinin açıklama tarzlarından birisidir; 'ade'
dağlık ve 'che, chı' deniz, ikisi birden deniz ve
dağlar ülkesi anlamına gelmektedir. Adige halk
etimolojisine göre 'ade' dağlık anlamına gelmemektedir
ve ikincisinin anlamı doğrudur (Puttmann, Hermann).
Adıga,
Düzce ve Sakarya yöresi Abchazlarının Adigelere
verdikleri addır.
Adige,
birçok uluslarca Çerkes olarak bilinen halkın kendini
adlandırdığı ve tanımladığı addır. Bu isim MS. V. yy
da ortaya çıkmıştır. Bu zamana kadar aynı dil ve
kültüre sahip çeşitli kabileler V. yüzyılda
Kuzeydoğu’dan gelen barbar Turan halklarının
baskılarına karşı koyabilmek ve kendilerini
koruyabilmek için birleşerek Adige ulusunu
oluşturdukları sanılıyor.
Ulusal ad, halk
etimolojisine göre şöyle açıklanmaktadır: A
ülke, yer; dığe güneş ve ikisi beraber,
Güneş Ülkesi ya da Güneşin Çocukları
anlamına gelmektedir. Biz güneş ışınlarından doğduk
''Te tığe nebzıtzım tıcheç1ığ- Тэ тыгъэ нэбзыцым
тыхэк1ыгъ" deyimi Anadolu’da yaşayan Adigeler arasında
halen yaşamaktadır.
Yukarıdaki açıklamanın yanı sıra daha başka birçok
etimolojik açıklamalar da vardır: Bodenstaedt adlı
yazar; ''asiller '' kendilerine bu adı verirler derken
yanıldığının farkında değildir. Çünkü bu ayrıcaklı
sınıfa Adige sosyal yaşamında ve terminolojisinde yeri
yoktur ve rastlanmamıştır.
Th. Lapinski adlı
Polonyalı subay ise daha ilginç bir açıklama tarzı
getirmektedir: 'Adı', sonra 'Ode', geç
kalan ya da gelen, 'ge', gelen, sözcükleri,
'A-dı-ge', daha sonra gelenler anlamındadır, diye
yazmaktadır ki bu açıklama tarzı hem anlaşılmamakta,
anlamsız ve tutarsızdır.
Gökçe eserinde bu
konuya değinerek: "Çerkesler üstün mevkilerde olanlara
Adige derlerdi" şeklinde ilginç ancak dayanaksız bir
açıklamada bulunmaktadır. Çünkü mevki ve makam belirli
devlet organizasyonu geliştirerek yaşama geçiren
halklarda mevcuttur.
Luzbetak Abhaz sözcüğünün
açıklamasında olduğu gibi‚ erkek’ anlamına geldiğini
yazmaktadır.
Yine Ali Çurey'in açıklaması da
çok ilginç ve ilginç olduğu kadarda tutarsızdır. Adige
kelimesinin anlamı ''babanın sulbünden doğma''
anlamına geldiğini yazan Ali Çurey, Adige sözcüğünün
ilk defa V. Yy’da ortaya çıktığını bilseydi, ayrıca
sadece doğu Adigece’sinden faydalanarak yaptığı halk
etimolojik açıklamasının güvenirliği yetersiz
kalmaktadır.
(Kaynakça:
BODENSTEDT, Friedrich Die Völker des Kaukasus und ihre
Freiheitskämpfe gegen die Russen. Ein
Beitrag zur neuesten Geschichte des Orients.. Frank
furt am Main, 1848, XVI, 568 S. SAI HD,. Durch eine
GÖKÇE, Cemal Dr. Kafkasya ve Osmanlı Imparatorluğu'nun
Kafkasya Siyaseti. tr. (Die Politikder Osmanen
gegenüber dem Kaukasus ) Diss.Istanbul, 1979, 253 pp.
2 K. Abhandlung Über die orientalische Frage
vermehrte Aufl. Berlin, 1855, 1. Bd.
XII, 388 und 2. Bd. VI, 460Puttmann, Hermann
Tscherkessenliıeder. Hamburg, 1841 Luzbetak, L. J.
Marrıage and the Famıly ın Caucasus. Vıenna.Mödlıng
1951)
Adige Alfabesi,
Adigeler tarihin çok eski devirlerinden bu yana yazı
kullanmışlardır. Şu andaki bilimsel araştırmalara göre
Anadolu”da Hitit medeniyetini yaratan Hattiler büyük
bir olasılıkla Adigelerin ataları olduğu tezi
doğrulanırsa ilk yazı dilinin kullanılması tarihini bu
yıllara kadar götürebiliriz. Daha sonraları yunan
harflerini kullandıkları bilinmektedir. Tarih boyunca
Adige ulusunun içinden çıkan ileri görüşlü kişiler
okumanın ve yazmanın değerini anlayarak alfabeler
hazırlamışlardır: Negume Şore 1825, 14 Mart 1855 de
Bersey Vımar Tiflis'te Çerkes Alfabesini, Nisan
1918’de Sixu Seferbiy vs. gibi. Ekim ihtilalinden
sonra 1920 de Latin harfleri ve 1930 Kiril harfleri
esas alınarak alfabeler hazırlandı ve günümüze kadar
devam ediyor.
Anavatan Adigey'e paralel olarak
sürgünde, İstanbul'da da alfabe çalışmaları
yapılmıştır. Ahmet Cavit Paşa. 1897 de Arap harfleri
ile, Dr. Med Mehmet Pçıhaluk1328/1912 de Arap harfleri
ile, 1329/1913 de Latin esaslı, Blenaw Betekhue
Harun 1919 Latin ve Kiril destekli, Tsey Ömer Hilmi
Latin esaslı 1926 Halep’te, yine 1923-1924’de Blenaw
B. H.Arap harfleri ile ve 1929’da aynı alfabenin
tekrar basılması, Kube Şaban 1952-1954 Latin esaslı
vs. gibi alfabeler hazırlanmıştır. (Fahri Huvaj
Adige alfabeleri. Ankara 2000)
Adige Xhabze,
bkz. Verq xhabze. Adige halkının uyması gereken sözlü
gelenek ve göreneklerinin tümüne denilir. Bu sözlü
kanunlara toplumun her insanının uyması gerekmektedir.
Adige Xhabzeler genelde üç yılda bir toplanan genel
halk meclislerinde ele alınarak, zamana uygun bir
şekilde yeniden düzenlemeler yapılırdı. Gereğinde daha
öncede toplanılarak düzenlemeler yapılabilirdi. Batı
Adigeleri anavatanlarından kovulmadan önce en son
kanun yapıcı milli halk meclisi, ünlü halk filozofu
Zelesçeri Yedıc Degu'nun başkanlığında 1829 yılında
yapılmıştır. Adige Xhabze 18 ve 19 yy. da en doruk
noktasına ulaşmış ve tüm Kafkas halklarınca
benimsenerek taklit etmeye başlamışlardır. Kırım
hanlarının ve Gürcü krallarının prenszadeleri
Adigelerin yanına Adige xhabze ile eğitime
gönderiyorlardı. Esad Bey adlı araştırmacının
yazdıklarına göre bu yüzyıllarda;'' bir Adige gibi
giyinmek, kuşanmak ve ata binmek, konuşmak hatta yemek
yemek ve davranmak bir moda'' olmuş ve ''her Kafkaslı
tarafından taklit edilmeye'' çalışılıyordu. Yazar
yazdıklarına devamla; ''Adigeler Kafkasların
Fransızlarıdır'' der. M. Sarkisyanz’da onu
doğrulayarak ''Rus romantizmi ideal bir Kabardey
Adigesi şövalyelik ruhunu ortaya çıkarmış ve komşu
halklar onlara gıpta ederek bakmışlar ve taklit etmeye
çalışmışlardır'' demektedir. Bu yolla bütün Kafkas
halkları Adigeler tarafından etkilenerek Adige
törelerini benimsemişlerdir. Örnek olarak aşağıda
kadınlara karşı uygulanan xhabzelerden bir
kaçını yazıyorum:
- Atlı ile yaya
karşılanışınca atlının yayaya selam vermesi gerekir.
- İyi bir Adige, atın üstünde de olsa kadına ayağa
kalkar. - At üstünde bir kadınla ya da daha yaşlı
biriyle konuşmak çok ayıptır. - Bir köye at üstünde
girmek çok ayıp sayılırdı. - Bir atlı yolda bir
kadını görünce atından iner ve yanına kadar giderek
selam verir. Selam verdikten sonra atını ona teklif
eder. Almazsa yollarının ayrıldığı yere kadar beraber
giderler. Yolları ayrıldıktan sonra bir müddet daha
yaya gider. Daha sonra atının kafasını kadına doğru
çevirerek atına biner ve sağdan dönerek yoluna devam
eder. Aynı kaide kendinden yaşlılar için de
geçerlidir. - Bir yerde otururken ne kadar uzakta
olursa olsun uzaktan bir kadının geldiğini görünce
ayağa kalkılır ve kadın önünden geçinceye kadar ayakta
kalınır ve daha sonra oturulurdu. - Bir toplantıda
önce kadınlar oturur ve eğer boş yer kalırsa daha
sonra erkekler oturur. - Kadınların olduğu yerde
kavga edilmez. Kadın geldiği an her türlü kavga ve
dövüşler sona erdirilir. - Kadınlar barışmayı
teklif ederse, bu istek yerine getirilir.
Bısım’ın evinden avlusundan çıkarken, uyulması gereken
xhabzeler vardır;
- Atın başını eve
döndürerek binilir ve sağ tarafına dönülerek avludan
çıkılır. - Avluda ya da avludan çıkınca ata kırbaç
vurulmaz. Vurmak ev sahibine çok kızdığının ya da
gücendiğinin işaretidir.
(LÖBEL, Theophil Hochzeitsbräuche in der
T0rkei. Tscherkessen S. 59-71 Amsterdam, 1897
SARKISYANZ, Emanuel Geschichte der orientalischen
Völker Rußlands bis 1917. München. Essad Bey Kaukasus
und seine Berge, Völker und Geschichte.)
Adige ha,
ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi’nin de
seyahatnamelerinde de yazdığı gibi tüm Kafkaslarda
yaygın olarak yaşayan kocaman başlı, aslana
benzer bir köpek ırkı.
Adige kabileleri,
elimizdeki kaynaklarda Adige kabilelerinin sayısı
hakkında çeşitli sayılar aktarılmaktadır. Bunun
nedenleri Adigey toprakları ve halkının içlerine
girerek araştırma yapmanın ve Adige dilinin anlama ve
öğrenmedeki zorluklardan kaynaklanmaktadır. 1840’da
verilen bilgilere göre şu kabileler vardı: Beslinej,
Mohoş, Jecerkuay, Ademej, Temırgoy, Jane, Hatıkuay,
Bjedugh, Kaberdey, Abeseh, Ubuch, Shapsugh ve
Natıkuac. Başka bir seyyaha göre bu kabilelere ek
olarak; Çobayn ve Şegek adlarını verirken bir başka
seyyah şu adları vermektedir; Büyük Kabardey, küçük
Kabardey, kaçak Kabardeyler, Shapsugh, Natuchuac,
Şegek, Abedsech, Hatukuay, Bşeduch (Bjedugh);
Çerçenitz doğrusu Çaçenay- Chımışey, Jane, Çemguy
(Kemirgoj- Temirgoj ve Kemguy olarakta yazılıyor),
Yecerkuay, Beslenej, Mochoş (Muchoş), Abate (Adale).
Görüldüğü gibi literatürde detaylı olarak bilgiler
verilirken diğer yönden hatalarda yapılarak
coğrafik bir bölgede yaşayanlar da ayrı bir kabile
gibi gösterilmektedir; Çaçenay ve Chımışey örneğinde
olduğu gibi.
Adige Maq-Адыгэ Макъ,
ilk sayısı 8 Mart 1923 tarihinde, Ç'eraşe Tembot'un
el yazısı ile beş yüz adet olarak çıkmıştır. Adigey
cumhuriyetinin kurulmasıyla devletin resmi gazetesi de
adını değiştirerek Adige Maq adını tekrar 1 Ocak
1991’de alması ve ilk sayısının çıkması. Aynı gün '
Adigeyskaya Pravda ' adlı gazetede adını değiştirerek
'Sovyetskaya Adigey' adını alması.
Adige Nıp.
Adige bayrağı: yeşil zemin üstünde, altın sarısı 12
yıldız ve üç ok vardır. Yeşil zemin Adigey’in tabiat
güzelliğini, on iki yıldız, Adige kabilelerini ve
yıldızlar kadar ulaşılması imkansız olan hürriyet
tutkularını, üç ok savaş yıllarında kullandıklar silah
ve ortada bağlı olması birlik ve beraberliğin
sembolüdür. Üç ok’un anlamı üzerinde tartışmalar
vardır; birlik ve beraberliğin yanı sıra üç ünlü soyu
temsil ettikleri –ki, Adige karakterini bilenlerin
sadece üç soylunun temsil edildiği böyle bir bayrağı
asla kabul etmeyeceklerinden-, doğru olması
imkansızdır. Diğer bir varsayım da, Adigeler barış
zamanında yanlarında sadece üç ok taşımaktalar;
barışın ve birliğin simgesi olarak.
Adigelerin
ne zamandan beri bayrak kullandıkları bilinmemektedir.
Günümüzde kullanılmakta olan bayrağın ortaya çıkışı
hakkında da iki ayrı düşünce vardır. İlkine göre
haremde yaşayan bir Adige kadınının hazırlayıp
gönderdiği şeklindedir. İkincisine göre David
Urquhart tarafından düşünülerek yapıldığıdır.
Spencer’in kitabında ilk kez bu bayrağı görebiliyoruz.
Yine 1864’de Londra’da yayınlanan ‘The Expedition of
the Chesapeak to Circassia’’ adlı kitapda yedi yıldız
ve üç oklu bir bayrak resmi görüyoruz. Araştırman
Bjedugh’lu Tl’ap’ El Hac Mustafa Mahir Efendi
Kabardeylerin bayrağını anlatmaktadır: ’’Kabardey’in
bayrağı beyaz haç, ortasında ay yıldız resminde
kırmızı işarettir.’’
Bu tarife göre bayrak her
iki dine inanan Çerkesleri temsil etmektedir.
(KOTTENKAMP, F. Dr. Geschichte Rußlands seit 1830 mit
besonderer Rücksicht auf den Krieg im Caucasus.
Stuttgart, 1843, 375 pp. Bjedughlu Tl’ap’ El Hac
Mustafa Mahir Efendi Kafkasya kabilelerinin alamat ve
ümaranın bazı hikayat ve vakıaları, Edingen 2004)
Adige-Rus savaşları,
bağımsızlık için yapılan müdafaa savaşının en son
tüfek sesleri 21 Mayıs 1864’de Hakluçu dağlarında
çınlar.
Adigey Cumhuriyeti,
7 bin 800 kilometrekare büyüklüğünde, Kuzey’inde Kuban
nehri, güneyinde Kafkas sıradağları vardır. Taş devri
zamanından bu yana yerleşme ve yaşama yeri olarak
kanıtlanmıştır. Cumhuriyette yüzlerce dolmenler
vardır. Bu dolmenler MÖ. 5 bin senelerinde tonlarca
ağırlıkta düz taşlardan yapılmıştır. Bunu örnekleyecek
olursak sadece Pçıhatlıkuay köyünde 100’ün üstünde
dolmen mevcuttur. Her bir dolmen burada yerli halkının
kültürünü gösteren birer anıttır. Bu dolmenlerin en
yaşlısı 5.000 en genci de 500 yaşındadır. İlk demir
devrine MÖ. 8-7 yy, Meot.- İskit devri MÖ. 7-4 yy.
Meot-Sarmat devri MÖ. 4 MS.4 yy. arasında Maykop
kültürü adı altında tanınan zengin sanat eserlerini
yaratmışlardır. Bu arkeolojik buluntular; altından,
gümüşten, camdan, seramikten ve bronzdan yapılma araç
ve gereçlerin çok yüksek sanat değerleri vardır.
Kurganlarda bulunan silahlar, at takımları ve diğer
çalışma araç ve gereçleriyle birlikte bu buluntular
yerli Adige halkının yüksek sanat değerleri olan milli
kültürleridir. Nikolay Kamenef 1869’da Maykop
yakınlarında ki bir toprak yığınını kazmıştır. Az
sonra bunun üstü koni şeklinde örtülmüş 11 köşeli bir
silindir şeklinde yapılmış bir mezar olduğunu tespit
eder. Bu mezardan çıkan eserler (kap kacaklar,
bıçaklar v.s.) MÖ. 3 bin senesinin sonlarında
yapıldığını gösteriyordu. On sene sonra Vlademir
Berenstamm ve Vlademir Antonoviç tarafından Temirgoj
ve Ulape'de yaptıkları kazılarda bulunan eserler ise
MÖ. 15-13 yy.larından kalmadır.
Adigelerin büyük bir kısmının 1864 de vatanlarından
sürülmeleri neticesinde orada kalan 30bin kadar Adige,
Büyük Ekim İhtilalinden sonra, 2-8.03.1921 de yapılan
kurultayla otonom bölge statüsü almak için toplantı
yapılır ve 27 temmuz 1922 de Adige Özerk
Bölgesini kurmuşlar ve ilk halk meclisi toplantısı da
7 aralık 1922 de Hakurınehable'de yapılmıştır.
Dört Mayıs 1936’da Özerk Adige bölgesinin başkenti
olarak Mıyekuape (Maykop) belirlenir. Sovyetler
Birliğinin çözülmesine kadar bu statüyle etnik ve
kültürel kimliklerini kazanarak, sözlü Adige kültürünü
çağdaş yazılı kültür düzeyine getirmişlerdir. Güzel
sanatlarda, edebiyatta ve ilim ve bilimde çağdaşlığı
yakalayan anavatandaki Adigeler tanınmış, yazar Keraşe
Tembot, komponist ve drigent Temırkan Yura gibi
şahsiyetleri yetiştirmiştir.
5 Ekim 1990
yılında Adige Özerk bölgesi parlamenterlerinin ikinci
olağanüstü toplantısıyla Adige Sovyet Cumhuriyeti’nin
kurulmasını kararlaştırılır ve halende bu gün
Cumhuriyetin kuruluş günü olarak kabul edilir ve
kutlanır. 22 Haziran 1991’de Özerk Cumhuriyet haline
gelen Adigey'de 28 Haziran 1991’de bağımsızlık
deklarasyonunu kabul eder. 3 Temmuz 1991’de de Rusya
Federasyonu Parlementosu Adigey’in Cumhuriyet olmasını
kabul eder. 22 Aralık 1991’de ilk seçimler yapılan
seçimlerde yeterli çoğunluk sağlanamadığından 5 Ocak
1992’de yapılan seçimler sonrasında Carım Aslan ilk
devlet başkanı olarak seçilir. 27 Temmuz 1992’de
federal cumhuriyet parlamentosunda da cumhuriyet oluşu
tasdik edilir.
24 Mart 1994’de Adigey
Cumhuriyeti Parlementosu; devletin tarihi ulusal
bayrağını, Dolet Meretıko tarafından hazırlanan devlet
armasını ve Meşbaşe İshak'ın sözlerini yazdığı ve
Wımar Thabısım'ın bestesini yaptığı ulusal marş kabul
eder. 10 Mart 1995’de de Adigey Cumhuriyeti
Parlamentosu’nda, cumhuriyetin anayasası kabul
edilerek yürürlüğe girer. Parlamentonun da adı da
Chase olur.
Adılceriy Sultan- Адылджэри Султан,
1821- 30 Aralık 1876 Adige yazarı ve eğitimcinin
yaşadığı dönem.
Adıyıf/Adıyıchu,
gerek Nart efsanelerinde gerekse Adige sözlü
anlatımlarında geçen güzel, akıllı ve zeki bir
kadındır. Nart efsanelerindeki güneş ve ışığa olan
hakimiyetinden dolayı onun şahsında çok eski
zamanlarda yaşamış bir güneş ve ışık tanrıçasını
görebiliyoruz. Adigelerin inançlarına göre
Adıyıf/Adıyıchu Yıncıc nehri kenarında bugünkü
Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti sınırları içindeki Habaz
köyü karşısındaki yüksek bir tepedeki kalede
yaşamıştır. Nart Efsanelerindeki anlatımlara göre
ellerini yukarıya kaldırdığında avuçlarından ışık
huzmeleriyle gecenin zifiri karanlığında yolları
aydınlatırdı. Bu özelliği ile kocası yağmaya gidince
geceleri yolunu aydınlatarak rahatça ormanlardan,
vadilerden ve bilhassa Yıncıc üzerindeki köprüyü
aydınlatarak sağ salim geri dönmesini sağlardı.
Günlerden bir gün aralarında yaptıkları bir
tartışmada kocası Besleneylere göre adı Kultubğu,
Bjedughlara göre Kortechu, hanımının bu tılsımlı gücü
olmadan da geri dönebileceğini iddia eder ve yağmaya
gider. Yağmadan geri dönerken birçok atlarla ve
ganimetle Yıncıc nehri üzerindeki köprünün ortasına
gelince Adıyıf/Adıyıchu ellerini aşağıya indirerek
aydınlığı keser. Paniğe kapılan atlarla birlikte
kocası da aşağıya Yincic nehrine düşüp, boğularak
hayatını yitirir.
Yine tüm Adige kabilelerinin
halk anlatımlarında Adıyıf/Adıyıchu yedi erkek kardeşi
olan çok güzel bir kızdır. Psetlıcho'sı onu kaçırır ve
ormanda birden bire havalanan bir kuşun ürkütmesiyle
Adıyıf/Adıyıchu attan düşerek hayatını yitirir. Genç
delikanlı sevdiği kız için bir ğıbze (=ağıt) besteler
ve bu besteyle birlikte cenazeyi kızın evine getirir.
Adıyıf ağıtı tüm Adige kabilelerince bilinmektedir.
Adiga,
Gezgin Barbaro Josafat 1474’de bu tanımı kullanıyor.
Afsatı,
Asetinlerin Avcılar Tanrısı’dır.
Afı,
Abhazların gök gürlemesi şimşek ve yağmur tanrısıdır.
Hayvanlar yaylaya çıkarılmadan önce çobanlar ormanlık
bir yerde toplanırlar ve bir eğlence yaparlardı. Bu
eğlenceye kadınlar ve çocukların katılmaları yasaktı
ve dualarında hayvanlarının Afı tarafından korunmasını
dilerlerdi. Kadınlar bu eğlencenin bitimine kadar asla
Afı’nın adını ağızlarına almamaları ve söz olarak
ağızlarından çıkarmamaları gerekiyordu.
Afı‘dan
bahsetmek isterlerse ''yükseklerde oturan'' şekliyle
ifade ederlerdi. Kuraklıkta köy yaşlıları Afı için bir
sığır kurban eder, bu tanrı adına güzel sözlerle
şarkılar söylenirken eğlenilir ve herkes bu kurbanlık
etten bir lokma olsa dahi yemek zorunda idi. Eğer
evcil bir hayvan yıldırım çarpması ile ölürse, hemen
orada yemeli ve içmeli, bir şölen yapılırdı. Şimşeğin
öldürdüğü hayvan sahibi Afı‘ye kendisini ziyarete
geldiğinden dolayı teşekkür ederler ve hayvanın leşi
sadece kuşların ulaşabileceği bir şekilde kurulan
yüksek bir çatmanın üstüne konarak yemelerine
bırakılırdı. Eğer şimşek çarpması neticesinde bir
insan ölürse, ailesi onun için aynı merasimi yapmak
zorundadır ve bu durumda Afı’nın öfkesinin daha da
kabararak, aileden ileride bir başkasını aynı şekilde
öldürmemesi için ağlanmazdı. Şimşek tarafından
öldürülen insanın cesedi de -hayvanlarda olduğu gibi-
yüksek bir çatmanın üstüne konularak kuşların yemesine
bırakılırdı. Daha sonra kemikleri toplanarak yapılan
bir cenaze merasimi ile gömülürdü.
Afıps,
Shapsugh bölgesinde Kuban’a akan ırmağın adıdır.
Aguav,
Adige gençleri arasında oynanan bir oyundur. Uzun
zaman oturmaktan ve sohbet etmekten sıkılan gençler
arasında hareket sağlamak aynı zamanda gençlerin daha
iyi kaynaşma ve tanışmalarını sağlamak için oynanan
bir oyundur. Aguav oynanacağı zaman genç erkeklerden
birisi kalkarak genç bir kızı yerinden kaldırarak
avucuna vurmakla başlar. Avuca vuran kişi kaldırdığı
kişinin yerine oturmak zorundadır. Genelde kaldırılan
kişinin karşı cinsten olması gerekmektedir. Ancak
delikanlılar oyunu daha da canlandırmak için
beğendikleri genç kıza vuran delikanlıdan intikam
almak bahanesiyle hemcinslerinden birisini de
kaldırabilir. Genç kızlar kuvvetli vuruşlardan
sakınılırken erkekler kendi aralarında acımasızca
elleri kızarıncaya kadar vuruşurlardı. Bazen de genç
kızlar da sert ve acımasız el vuruşlarına dayanmak
zorunda bırakılırlardı. Bu oyun sırasında yer
değiştiren gençler birbirleriyle tanışır, sohbet eder
hatta Psetlıcho yaparlardı. Oyun belirli bir zaman
sonra sırası olan gençlerden birisinin duvara
vurmasıyla sona ererdi.
Agubje, seramik ya da
topraktan vs. yapılma tasa denilir. Bu şekliyle
Asetince’de de Kabardey Adigece’sinden alınarak
kullanılmaktadır. Kelime; 'Agu' el içi, 'Bje' içecek
bardağı, boynuz, kadeh anlamına gelen sözcüklerin
birleşmesinden meydana gelmiştir.
Agujıps
(Aguyıps), 19. yy’da tarihi Çerkesya’da oturan
Adigeler J.Bell Stanislau'a göre ülkelerini bu adla da
tanıyorlardı.
Ağup,
bkz. Tlaquatz1e- Лъакъуац1э,
Ahmet Cavit Therhet Paşa,
(1840-1916) yaşamıştır. Adigey'de doğmuştur. II.
Abdülhamit’in yasaklamasını dinlemeyerek ve
baskılardan korkmayarak 1897’de Arap harfleriyle
litografi ile basılan Adige alfabesini hazırlayandır.
Adige folklorunu kurtarmak için yazı diliyle bir çok
folklorik anlatımları toplamıştır. Yaşadığı müddetçe
kendisini halkına ve halkının kültürüne adayan medeni
cesareti büyük olan ender Adige aydınlarından
birisidir. Çerkes Teavün Cemiyeti’nin kurucu ve
devamlı üyelerinden birisidir. M.A. Pçıhaluk'la
beraber sözlük hazırlamışlar ve bunu Ğuaze dergisinde
kısmen yayınlamışlardır. A. C. Th. P. 30 Ekim1916’da
İstanbul'da yaşama gözlerini yummuş ve gömülmüştür.
Ahmet Mithad Efendi Hağur,
Adigelerin Shapsugh kabilesinin Hağur soyundandır ve
1844 de İstanbul/Beykoz'da doğmuştur. Bilindiği gibi
zamanında Türkçe’yi en iyi kullanan yazarlardan
birisidir. Ahmet Mithad Efendi Çerkesler
hakkında çok az yapıt ortaya çıkarmıştır. Çerkes
tarihini yazdırmak için bir araya getirilen kurul
üyelerinden birisidir. Her zaman her yerde ve devirde
olduğu gibi Çerkes tarihinin yazılmasından rahatsız
olan bazı çevre ve kişilerden Thağuşe Ahmet Celalettin
Paşa bu tür çalışmaları baltalamak için II.
Abdülhamit’e jurnal eder. Bunun üzerine bu kurula
Çerkes tarihini yazmak yasaklanır. Ahmet Mithad Efendi’nin
yapıtlarına ve yaptığı işlere ve bıraktığı eserlere
baktığımızda kendisinde bir Çerkes'ten çok, bir Türk
kimliğini açıkça görebiliyoruz.
Ahmet Nuri TzIağo,
Kuneytra/ Golan'da 1891 yılında doğan yazar ve
düşünürümüz Şam'da lise öğrenimini bitirdikten sonra
İstanbul'a gelerek siyasal bilgiler fakültesini
bitiridkten sonra Ziraat bankasında memur olarak
çalışmaya başlamıştır. Boş zamanlarında Çerkes Teavün
Cemiyetinde sekreter olarak görev almış ve derneğin
yayınladığı Ğuaze adlı derginin sorumlu müdürlüğünü
1912’den sonra da üzerine almıştır. Yazar 1913 de
Nalçık'a yerleşir ve orada Adigece öğrenim yapan bir
okul açar. Ancak zamanın mollaları onun bu davranışını
kabullenmezler ve şikayetle okulunu kapattırırlar.
Bunun üzerine ünlü yazar ŞocentzIk Ali’nin köyünde bir
odalık dershane açarak öğrenimine devam eder. Ünlü
Adige yazarı SocentzIık Ali'nin öğretmenliğini
yapmıştır. Vatanperver yazarımız, 1923 yılında meçhul
kişiler tarafından öldürülmüştür.
Ahret,
bu
sözcük anlamıyla birlikte Arapça’dan ödünç alınmış bir
kelimedir.
Akhin
bkz. Achin
Aksinos,
Karadeniz'in adıdır. Kıyılarında oturan halkların,
yabancılara olan düşmanlığı ve savaşçı özeliklerinden
dolayı verilen addır.
Akuande,
güzelliği ile tanınan ve Nart Alec'in kızıdır. Az da
olsa bazı tanrısal özellikleri vardır. Evinin
balkonundan kilometrelerce ileriden gelen atlının kim
olduğunu görebilen bir kadındır. Babasının
başkanlığını yaptığı ölüm kurultayına gelen meçhul
atlının niyetini uzaktan sezinler ve onu bu amacından
alıkoymak için tüm kadınsı özeliklerini kullansa da
başaramaz. Atlı kurultayı dağıtarak babası Verzemec’in
öldürülmesini önler. Kuande, (lat. Junipers communis)
ardıç ağacıdır.
AkIutyzI,
orak biçerken bir el ayasının kavradığı kadarki tahıl
sapına denilir.
Alaşe,
iş ve binek atı. Asetince’de 'aygır' anlamına gelir ve
Türk dillerinden gelmedir.
Albeçıko Tutarış
ya da Tot'reş adıyla da geçen Nartlardan birisidir.
Bilhassa Nart Savsırko'nun kahramanlık destanlarında
adı daha çok geçmektedir. Nart Şevay karşısında
kuvvetini denemek istese de kaybeder ve onunla arkadaş
olur ve daha sonrada kız kardeşi ile evlenir. Nart
Şevay ona şu yaşam kaidelerini kendisine verir:
a)
Dünyada senden daha kuvvetlisinin her zaman olacağını
unutma. b)
Başkalarına sakın kötülük etme. Edersen bu kötülük bir
gün seni muhakkak bir yerde önüne çıkar.
Alec,
Nartların 'ölüm Chase'sinin thamatesidir. Alec 300
yaşındadır buna rağmen genç bir delikanlı gibi ata
binebilmekte ve her türlü toplumsal görevleri aktif
olarak yerine getirebilmektedir. Efsanelere göre çok
iri yarı bir yapısı vardı. Oturduğu ev 30 adım
uzunluğunda ve Kurğu tepesindedir. Evinin yapımında
kullandığı kalasların her birini ancak yedi boğa
sürükleyebiliyordu. Evinin avlusunun girişindeki
kapının sürgüleri o kadar kalındı ki, her biri atının
göğüslerine kadar gelirdi. Bu kapılar ancak yirmi kişi
tarafından açılıp kapatılırdı. Alec, Nart kızı Betın
ile erkek kardeşleri istemediği halde evlenir. Betin
ilk çocuğu doğunca görenek gereği birçok hediyelerle
anne ve babasının evine ziyarete gider. (Bu motifler
günümüze kadar halk anlatımlarıyla gelmiştir.) Erkek
kardeşleri Betın’e çok hakaret ederler. Genç kadın eve
döner dönmez olup bitenleri Alec'e anlatır ve bunun
intikamını almasını ister. Alec hanımının bu arzusunu
yerine getirerek kayınbiraderlerinin hepsini, yaptığı
ikili kavgayla bir bir öldürür.
Alecıqo Çerkasske Mihail-Алэджыкъо
Черкасске Михаил, Çar hizmetinde çalışan ve aralık
1695 de general rütbesi alan ünlü bir Çerkes.
Aleksander II.
Çar, Adigelerle barış antlaşması yapmak amacıyla
18.09.1861 tarihinde Maykop yakınındaki Mamrıko
ovasına gelir ve Adige delegeleri ile görüşür ve barış
teklifinde bulunur. Delegelerin bir kısmı bu teklife
olumlu bakarken, çoğunluğu karşı çıkar. Hacemıko Hacı,
karşı çıkanlar gerekçe olarak ''Rus çoğunluğun içinde
bir avuç tuz nasıl suda erirse öyle eriyeceğiz''
derler. Çerkes delegelerinin anlaşamadığını anlayan ve
herkesin herkese karşı olduğunu gören çar, ''sizler
önce anlaşın daha sonra kararınızı bildirin’' diyerek,
toplantıyı terk ederek St. Petersburg'a geri döner.
Aleuk Bekoviç,
Adigelerin Janbulat ailesinden, Rus Çarı’nın
hizmetinde bulunan bir general.
Ali Suad Asyok,
(1896-1935) Düzce doğumludur. Düzce’de ilk ve orta
öğrenimini yaptıktan sonra İstanbul'da askeri okulda
tıp tahsili yapmıştır. Çerkes Teavün Cemiyeti’nin
aktif üyesidir. Tıbbiyeyi bitirdikten sonra Adigey'e
oradan Moskova’ya giderek tıbbi bilgilerini
genişletmiştir. Daha sonra tekrar Adigey'e dönerek
doktorluğun yanı sıra halkını politik açıdan
aydınlatmaktaydı. Abhazya valisinin kızıyla evlenir.
1932 yılında gizlice Türkiye'ye kaçar.
Allig,
klasik çağda Yunanistan'ın Adigece adıdır.
Alreğu,
halı
Alsit bey,
bkz. Longworth
Altes,
atlas ipeği
Altıkesek abasinleri,
Çerkesler tarafından Baskeh denilir ve kendi
kendilerine de TapIantIe derler.
Amalytschestwo,
bkz P1ur
Amış,
Nart Efsanelerinde Nart Jemadıv'ın kardeşi olarak
aktarılmaktadır. Efsanelerde gözle görülür bir
tanrısal özellikleri olmadığı gibi önemli bir yeri de
yoktur. Ancak 19. yy’ın sonlarına hatta 20. yy’ın
başlarına kadar hayvanlar tanrısı olarak literatürde
bizlere aktarılmıştır.
Amısta,
Abchazlarda asiller sınıfına denilir.
Amazonlar ya da Emmeçler,
3000 sene kadar öncesinde sadece kadınların birlikte
yaşadığı anlatılan efsanevi bir halktır. Amazonların
Kafkasya’da yaşadıkları, sadece üremek için senede bir
kere erkekleri yurtlarına çağırdıklarını ve erkek
çocuklarını sattıkları ya da öldürdükleri anlatılır.
Anape
ya da Anapa bkz.Dzurdzuki
AnatIae,
ulaşılmak istenen amaç ya da iş. Orak ya da tırpanla
kesim yapılırken herkese paylaşılarak yapması gereken
işin adıdır.
Anay,
Nart efsanelerinde adı geçen çok sağlam bir ağaç
türüdür. Nartlar çocuklarının beşikleri bu ağaçtan
yaparlardı.
Anaçu-анацу,
dalları çekmeye yarayan çatal değnek.
Anday Bekir Sami Zaroko
(1879-1934) Adige asıllı, kraldan fazla kralcı bir
Türk subayıdır. Batı Anadolu'nun Yunan kuvvetlerine
karşı organizesini tek başına yapmıştır. Buna rağmen
yaptıkları, Çerkes asıllı olduğu için hor görülerek,
görevden alınmış ve çok fakir ve sefil olarak 1934’de
Ankara’da hayata gözlerini yummuş, cenazesi Devlet
Demiryolları’nca kaldırılmıştır.
Andrıchuaye Chusen,
1920- 1942 yılları arasında yaşamıştır. Hakurınehabl
köyünde doğmuş, pedagoji enstitüsünü bitirmiş ve
sosyalist Adigey gazetesinde çalışan genç kabiliyetli
bir yazarımız. İkinci dünya savaşı başlayınca cepheye
gider ve 27 Mart 1942 de Ukrayna’da yaşamını yitirir.
Gösterdiği kahramanlıktan dolayı, Sovyetler Birliği
kahramanları madalyası verilmiştir.
Ane
üçayaklı yuvarlak masa.
Anibz-Nicha,
Abchazlarda belirli özelliği ve karakteri olmamasına
rağmen çok kudretli sayılan koruyucu bir melektir. Bu
koruyucu meleğin Abhazya’da Dudrunş dağında
oturduğuna inanılır ve kim bu dağa tırmanmak isterse
gözlerinin kör olacağına inanılır. Anibz-Nicha için
kesilen kurbanlar bu dağın eteğine getirilerek
konurdu. Bu dağ Çiçba ailesinin topraklarının içinde
olduğundan, kurban getirenlerden geçiş hakkı olarak
çokça para alırlardı. Pizunda civarında yaşayan bazı
kadınlarda da Anibz-Nicha’nin özellikleri olduğuna ve
geleceği bilebildiklerine inanırlardı. Bazı
anlaşmazlıklarda bu kadınlar hakim rolünü oynarlar,
verdikleri karar taraflarca aynen itirazsız kabul
edilirdi. Bu meleğin Şosşu ile birlikte yapılan
yeminlerde kefil olma ayrıcalı hakkı da vardı.
Ankara Kuzey Kafkasya Kültür Derneği.
TC’nin çok partili demokratik siste geçişinden sonra
kurulan ikinci derneğimiz.
Antlar,
ünlü Adige folkloristi ve tarihçisi Şora Nogumay’a
göre Adigelerin atalarından olan bir halktır. Adige
halkı arasında kullanılan 'Antıko' vs. şahıs
adlarından hareket edilerek yapılan halk etimolojisine
dayandırmaktadır. Çağdaş bilim adamlarına göre Antlar
Slav ırkına mensup bir halktır. 'Ant' sözcüğü alanca
' sınır halkları' anlamına gelmektedir. (Gött. Myth.
1968;6) kşz. Budinen
Antcei
(Antsey), Strabo'nun yazdıklarına göre; Kuban nehrinde
yaşayan bir balık türüdür. Adigelerin ataları, bu
balıkları satarak hem geçimlerini sağlıyorlar hem de
besleniyorlardı.
Anthamus,
gerilemeye başlayan Diascurius kentinin eski adıdır.
Anticetes,
Hypanis, bkz. Psıj
Apchaseth,
bkz. Abchasen
Aphgasi,
Herberstein'e göre Cupa nehrinin kenarlarında oturan
halkın adıdır.
Apkaz,
tarihçi Horenli Moses tarafından Abchazlar için
kullanılmıştır.
Aps,
daha önceleri odundan şimdi ise her türlü materyalden
yapılma çanağa verilen addır.
Apschegh,
tarihçi Horen'li Moses'e göre batı Kafkasya’nın deniz
kıyısında yaşayan halkları ifade ediyor.
Apsnı,
canlar ülkesi anlamındadır ve Abhazya'da kıyı boyuna
denilirdi.
Apsua,
Abhazya’da oturan Abchazlar kendilerine Apsua derler.
Luzbetak ‘’Men“ yani erkek anlamına gelir
derken şu kabilelerden söz etmektedir: Abaz tribe,
Abkhaz proper, Abshavs, Barakei, Beshılbei, Bsubbs,
Dzhigits, Samursakanians ve Tsebelendinians.
Aqo
bkz. Dioskurias
Aratschwatz
(Araçvatz) Klaproth'a göre bir Abasin kabilesidir.
Arac
(arak), Kafkas halkları arasında alkollü içkilerin
adıdır.
Archon-Archonıj,
Nart efsanelerinde adı geçen bir devin adıdır.
Archon-Archonıj Nart Setenay'ın kız kardeşi, Psetın
Guaşeyi kaçırır. Nart Verzemec ise onu kurtarmaya
gider. İnsanüstü özellikleri olan atı Jaq-Jaq'ın
yardımıyla A. Verzemec'e galebe gelir.
Ardiller,
adını Ardil ailesinden alan kıyı boyunda bir köydür.
Ruslar adını Sswäta=wo Ducha olarak değiştirmişlerdir.
Ardler,
Arduwuhatsch (ArduvuhaçI), bugünkü Adler kentinin
Adigece adıdır.
Arcen,
= PIuable' de denilir. Hasır.
Arghen,
orak ve tırpanla hasatta bir kişinin tek başına
enlemesine ya da boylamasına biçerek götürdüğü kısma
denilir.
Arka,
Ark, raki, birçok Kafkas halklarının alkollü içkilere
verdikleri addır.
Arrans Periplus,
Yunan antik seyyahlardan birisidir. Kitabı Pontus
Euxini, 18,3’de şu halklardan söz eder:εταχεφαζ
ζτλχχωυ βαστλς .
Arslan Hamed Gheray,
Adige kökenli Rus ordusunda tugay komutanı ve sahra
generali Paskewiç'in emir ve komutasında Erzurum’u
kuşatanlardandır. Erzurum kalesine elçi olarak giderek
teslim, olmalarını ister. Kale komutanınca
tutuklanacaklarını anlayınca, derhal Osmanlı
komutanını esir alır. Bu yolla beraberinde gittiği
delegelerle birlikte kaleden sağ salim ayrılmayı
başarır. Başarısından sonra ünü daha da büyür.
(bkz. Thümmel 11, s. 132.133)
Arqaen,
atları yakalamaya yarayan kement.
Aschbat
(Aşbat), Abhazya'da açık denize dayanıklı Abhaz
kayıklarına denilirdi.
Aşemez,
Jaşemıko, Nart kahramanlık destanlarının yiğit
motiflerinden biridir. Aşemez, Tleğutz JaçIe
adlı devi yaptığı savaşta yener ve daha sonra devlerin
köklerini kazır. Diğer Nart kahramanlarının tersine
Aşemez’in tılsımlı silah ve güçlere gereksinimi
olmamıştır. O Nartlara müzik aletlerinden kamıl
ve pcheçIçIı bulmuş ve zamanını artık müzikle
geçirmekte ve böylece genç Nart kızlarının gönlünü
kazanmaktadır. Diğer Nartlar onu kıskanırlar ve Nart
Qunıvıd'ı onunla savaşmak için kandırırlar. Yapılan
ikili mücadelede her ikisi de hayatlarını yitiririler.
Aşhamafe Davut-
1эшъхьэмэфэ Даут 10 Nisan 1897 de
Hakurınehabl’de dünyaya geldi. Adige dilinin
gramerinin ve yazım kurallarının konmasında emeği
geçen ilk aydınlarımızdan.
Aşıne Hazret-Ашъынэ
Хьазрэт Adige roman yazarımız 2 Ocak 1926’da
Ğobekuay köyünde dünyaya gelmiştir.
Aşo,
çelik küçük halkalardan yapılma zırh.
Aştram,
Latince Trapa denilen bitki.
Askanaz,
Chardin'e göre, Nuh peygamberin oğlundan
alınarak, Karadeniz’e ad olarak verilmiş ve tanımı
için kullanılırdı.
Assega,
C. Hahn'a göre Abchazların adıdır ve A. Berge
Asega, ve Adigeler Azğe adıyla tanırlar.
At ve atçılık,
Adigelerce at kutsal bir hayvan olarak kabul edilirdi.
Eşek ise Çerkes köylerinde rastlanmayan, rastlansa
bile binek hayvanı olarak kullanılmazdı. Hatta
Türkiye' de eşeğe binmiş olarak birinin Adige köyünden
geçmeğe kalkışırsa çocuklarca taşlanırlardı. At
üzerine Georg İnteriano'dan şu bilgileri öğreniyoruz:
At'ın sahibi vefat edince, atı mezarın etrafında üç
kez dolaştırıldıktan sonra mezar başına bağlanır. Bu
merasim üç gün boyunca tekrarlanır. Daha sonra mezar
başında filintelerle ya da tabancayla havaya ateş
edilir. Mezar başındakilerden kahramanlığıyla tanınan
bir kişi meftunun kılıcını çeker ve mezarı üstünde üç
kez sallar. Daha sonra atı üç kez daha mezar etrafında
dolandırılır ve bir kulağı kesilir, at ölünceye kadar
ahırda kalır ve iyi beslenirdi.
Adigeler çok
iyi ata binen bir halktır. Thümmel bu konuda kendi
başından geçen bir olayı şöyle anlatmaktadır; "Bu
oyunu ne doğuda nede batıda hiç bir yerde benzerini
bugüne kadar görmedim. İki atlı yan yana dörtnala
giderken birbirlerinin ellerinden tutarlar ve attan
aşağı çekmeye başlarlar. Bende böyle bir oyunu yapmak
istedim. Elimi Çerkes’e uzatıp yakalayınca sanki
mengeneye sıkışmış sandım. Daha iki dakika geçmeden
kafamın eğere kadar eğildiğini fark ettim ve ölüm
korkuları yaşamaya başladım. Nerede ise düşmeye
yakınlaştığım an, karşımdaki elimi sallayarak birden
bırakır. Karşımdakinin uyarısıyla, eğere sıkı
sıkı sarılarak tutunarak düşmekten kurtuldum ancak
kürek kemiklerim sanki yerinden çıkmış gibi geldi
bana." Diğer bir oyunun adı da bkz. şı zebğuatle’dır.
Yine dörtnala giderken atın altından geçerek
tekrar eğere binmek. Dörtnala giderken eğerden
atlayarak sağlı sollu tekrar ata binmek, at üstünde
dikilerek koşturmak ve dörtnala giderken ok ya da
ateşli silahla ileriye ya da geriye dönerek hedefi
vurmak yine Adige at oyunlarından bir kaçıdır. At ve
at üstündeki gösterilerin adı Rus literatürüne bkz.
Ciğitovaty adıyla girmiştir.
Adigelerin en
tanınmış at soyları; şçağdıy-щагъдый,
şevelıxu-шъэолыхъу, abıku-абыку, beçkan-бэчкъан,
khundet-къундэт, heğundekhu-хьэгъундэкъу,
şçerukh-щэджэрыкъу, yeseney-есэнэй,
kırımşokhal-къырымшъокъал, yeğan-егъэн, açatır-ачатыр,
tram-трам. Dr. Wedekind, Otger, ''At damgaları
'' adlı yapıtında ise aşağıdaki soylu adlardan söz
etmektedir; şhaloch, dudarıku, lau(lov), aslankir,
kasai (kasey), beçkan, missost.
Atların rengine
göre adları ve tanımları vardır: pty’eğual-пц1эгъоплъ,
khare-къарэ, txo-тхъо, bırul-бырул,
şxuant’e-шхъуант1э, çemıde-чэмыдэ, ğo-гъо,
cefı-джэфы.
Adigeler iki renkli atlara bakmaz
ve binmezlerdi. Bir ayağı renkli olanlar bu tabuya
dahil değildiler. Cef renkli atla da savaşa
gitmezlerdi.
Koşu atının beslenmesi:
on gün yıkanmış kurutulmuş arpa, on gün mısırın ince
lifleri ve iyi otla beslenir. Koşu sabahı ½ kg
tereyağı ve koşudan önce de iki litre limon suyu
içirilir. Ata asla üzengiyle vurulmaz.
Atakum
bkz. Corax
Atake,
horoz. Horoz Adige masallarında rastlanan motiflerden
birisidir. Cadılar horozu at olarak kullanıyorlar ve o
kadar hızlı giderler ki bir haftalık yolu bir günde
alırlardı.
Atalık,
bkz. Qan
Attagha,
adıyla Reinegs Adigelerden söz etmektedir.
Ate,
orak ya da tırpanla biçilen ot ya da tahılın üst üste
konmuş haline denilir. Başakların kuşlar tarafından
yenmesini önlemek için üst üste yuvarlak şekilde konan
tahıllar belirli bir yükseklikten sonra yukarıda
içeriye hafif çökertilerek,- kuşların tahılları
yemesini önlemek için- kubbe haline getirilirdi. Bu
şekline Ate zecheğevağ denilirdi.
Ateş,
ateş kültürü ve inancı her halkta olduğu gibi
Adigelerde de yaygındır. Ateşin yaşamın en vazgeçilmez
öğelerinden biri olduğunu Nart efsanelerinde devamlı
olarak izleyebiliyoruz. Nart Savsırqo Nartların
ateşini çalan devi öldürerek tekrar ateşi geri
getirmesi buna örnektir. Her evde ateşin sönmeden
yanmasına dikkat edilir ve ocakta bir zincire asılı
olarak Şoven asılıdır. Ailenin düşmanı eve girerek bu
zincire değmeyi başardığında her türlü düşmanlık
unutulur o evin çocuğu, ailenin ferdi olarak kabul
edilir her türlü tehlikelerden korunurdu.
Çocukların ateşle oynamaması için onlara, ''ateşle
oynamayın, yoksa gece yatağınıza çiş yaparsınız''
denerdi.
Attıgoi/Attigoy,
bkz. Hattyquähe
Avul,
Kafkaslardaki köylerin Rusça adıdır. Sözcük
Tatarca’dan gelmedir.
Avar,
Türkçe’den gelmedir ve haydut anlamına gelmektedir.
Avaliani,
Ruslar Kuzey Kafkasya’da kendi egemenlikleri altına
aldıkları halklara bu adı vermişlerdir.
Avcec,
Adige efsanelerinde görevi belli olmayan bir tanrı
olarak geçmektedir. Zannımca Adigelerin en eski
tanrılarındadır. Zaman içerisinde üst üste gelen
kültür ve dini inançların üst üste gelmesi sonucunda
anlam ve değer yitirmiş bir tanrıdır. Günümüzde şahıs
ismi olarak da kullanılmaktadır.
Avuj, genç
kızlarla erkeler arasında bir birlerine gönderilen,
manevi değeri büyük olan hediyeye denilir. Avcec’i
karşılıklı kabul eden gençler nişanlı sayılırlar ve
genelde bu gizli kalırdı. Sadece en yakın arkadaşları
bundan haberdar olurlardı.
Ayachara,
Abchazlarda ocakların koruyucusu ruhudur. Bu koruyucu
patron insanlara yaşam ve sağlık getirir ve verirdi.
Ay’lar,
Abedsech Adigelerinin inancına göre, ayı başlangıçta
bir dişi insandı. Günlerden bir gün kadının biri
hamurlu elleriyle tuvalet ihtiyacını giderince, tanrı
öfkelenerek bu kadını ayı yapar.
Yine ünlü
folklorist Kube Şaban'ın topladığı anlatımların
birinde, ayı ile tilki beraber avladıkları bir avı
paylaşmıyorlar ve sonunda en yaşlı olanı avı tamamen
alması üzerinde anlaşırlar. İlk söze ayı başlar:
''Bu dünya daha balçık halindeyken, İndil nehri
küçücük bir dere iken Ve bir adımla geçerken
Oşhıtchu (beştav) daha küçücük birer tepe iken Ben
onları bir adımla atlarken Küçücük bir çocuktum''
deyince tilki ağlamaya başlar. ''Neden
ağlıyorsun?'' diye ayı sorunca. ''Senin bir adımla
atladıkların çocuklarımın mezarlarıydı'', deyince
yarışı kazanır ve avı da alır gider.
Aylar-Мазэхэр Щылэ ( Мэзэталъ, Пхъэбз), Мэзай
(Пэтэлъэжъ,К1ымэфак1), Гъэтхапэ
(Зыныкъогъэ,Зыныкъобджыхь), Мэлылъфэгъу
(Дыжъыхь,Гъатхэку, мэлыжъыхь), Жъоныгъуак1
(Огъу,Гъэтхак1, Зынэсыпс), Мэкъуогъу
(Гъэмэфап,Хьэхыныгъу), Бэдзэогъу (гъэмэфэку,
псыгощахь), Шышъхьэ1у (гъэмэфак1), 1оныгъу (Гъажъо,
Фыгъо , Бжыхьап ), Чъэпогъу (бжыхьэку), Шэк1огъу,
(бжыхьак1, мэкъуищыжьыгъо), Тыгъэгъаз (к1ымэфап).
Şçıle-Щылэ kelimesinin kökeni Persçe’den (çelle)
gelmektedir ve anlamı kırktır. Şçıle ikiye ayrılır.
Kış ayları Ocak16–17’den şubat 24-25 arası ve yaz ise
Temmuz 16-17’den Ağustos 16-17 arası kabul edilirdi.
Daha eski yıl sayımına göre kış ayı olarak Ocak
3-4’den Şubat 11-12’ye kadar, Temmuz ayı 3-4, Ağustos
11-12 arası olarak kabul edilirdi.
Negume Şore.
Nisan ayının asıl adının Мэлыжъыхь olduğunu
yazmaktadır. Ancak kötülerin adının söylememe
'Ş1op' ( tabu) geleneğinden dolayı adı değiştirilerek
diğer yukarıdaki adlar söylenmiştir, iyilik ve bereket
getirmesi için.
Mayıs ayında toprak sürülmeden
önce eğlenceler düzenlenirdi: Bu eğlence üç ayrı ayrı
motiften teşekkül etmektedir. 1. Açeqaşo - ачъэкъашъо
teke oyunu 2. Qebeq-къэбэкъ 3. Bıraq-быракъ
1) Açeqaşo
- ачъэкъашъо, teke kılığına girmiş bir kişi, ters
çevrilmiş cedıgu giyer, yüzü örtülü ve kuyruğu da olan
elbise giydirilir. Tahtadan yapılma kama ve kılıcıda
beline takılıdır.
2. Qebeq-къэбэкъ,
kağnı arabasını boyunduruğun takıldığı yerde bir teker
bağlanır, yan taraflarda da uzunca sopalar vardır.
Ucunda da haç şeklinde bir odun çakılmıştır. Bu
sopaların ucuna ise çeşitli hayvanları temsil eden
tahtadan şekiller asılıdır.
3. Bıraq-быракъ,
dörtgen şeklinde bir metreye bir metre büyüklüğünde,
olgunlaşmış buğday renginde bir kumaş en yaşlı
çiftçinin arabasına asıldır ve kimse ona dokunamaz.
Arabalarda, onları çeken öküzler de çeşitli renklerde
bezlerle süslenirler.
En önde bu süslü araba
onun arkasında her türlü tarım aletlerinin bulunduğu
arabalar en arkada da Qebeq asılı araba olmak üzere
ovadan köye doğru hareket eder. Ellerinde silahları
olanlar Qebeq’e asılı olan hayvan şekillerine ateş
ederler. İsabet ettirmeyi zorlaştırmak için birisi
durmadan bu uzun direği sallar. Kim isabet ettirirse
ödüllendirilirdi. Teke oyuncusu ise yaptığı
tiyatrovari hareketlerle herkesi güldürmeye
neşelendirmeye çalışırdı. Önüne gelen her bir kimseyle
şakalar yapar onu güldürene kadar şaklabanlıklar
yapardı. Merasime katılan arabalar köy sınırına
varınca ovaya doğru yüzlerini dönerek çizilen bir
daire içinde bir eğlence düzenlenirdi. Merasime
katılanlardan hiçbirisi Thamate izin vermeden bu
daireden dışarı çıkamazdı. Buna uymayanlar daha
önceden hazırlanmış çamurlu suya atılırlardı.
Qebeq'in arkasından giden boş bir kaç araba ile
atlılar Açekaşo ile birlikte köye girerler. Teke
oyuncusunu kadın elbiseleri giydirilmiş birisi
karşılardı. Her ikisi bir birlerine sarılırlar ve
öpüşürlerdi. Tüm evlere uğrayarak eğlence için gerekli
yiyecek ve içecekleri toplarlar ve eğlence yerine
dönerlerdi. Kadınlar da ödüllerini getirerek
gelirlerdi. Bu eğlence bir kaç gün sürer ve bilhassa
fakirlere daha özen gösterilerek bakılırdı. Bu
eğlenceler köyün üstesinden gelebilecek bir derecede
kutlanırdı. Bu merasimden sonra çok iyi bir hasat
yapacaklarına inanırlardı.
Eğlencenin bitimine
az bir zaman kala bayrağı kaparak kaçar. Onun arkasına
da atlılar düşerler. "Bayrağın olmadığı yerde eğlence
de olmaz" denilerek dağılırlar. Batı Adigeleri bayrağı
dilim dilim keserek evlerine götürürler ve bunun
bereket getireceğine inanırlardı. Doğu Adigeleri ise
bayrak yarışı ile bu eğlenceleri bitirirlerdi.
Haziran ayı, ot biçme zamanından adını almakta ise
de, yazın başlangıcı, ya da arpa biçme zamanı da
denilirdi. J. Taverne'nin XVII yy.’da yazdıklarına
göre bu ayda ot biçmeye başlamadan önce kurbanlar
kesilirdi. Kurban yerine getirilen kurbanlık keçiler
kesildikten sonra, derisi, ayak ve kafaları
ayrılmadan yüzülürdü. Daha sonra deriler sarılarak
dikilen sırıkların ucuna bağlarlar ve insanlar gelip
geçtikçe selamlarlardı.
Kurban etinden
yendikten sonra halk oyunlarına başlanınca daha yaşlı
olanlar ortalıktan kaybolurlar gençler ise şarkılar ve
türküler söylerlerdi. Ertesi günü de ot biçmeye
başlanırdı. İmece usulü beraber ot biçilir ve bilhassa
erkeksiz ailelerinde otu önce biçilerek kaldırılırdı.
Otun biçilme zamanının gelip gelmediğini meşe
yaprağına bakarak belirlerlerdi: Meşe yaprağı
koparılır ve güneşte kurutulurdu. Eğer yeşil benekleri
olursa biçme zamanı değil, altın sarısı rengini alırsa
biçme zamanının geldiği anlamına gelirdi.
Ot
biçme türküsü
Ot biçenlerin pçşerıh tarafından yemeğe davet
türküsü
Сикупэу куп
|
Екъун- Екъун
|
Сикупы дах,
|
К1апэр мэс,
|
Мэкъоо мафэри
|
Лэпсыр къок1,
|
Сикупы щэжь
|
Аргъынэ к1ыхьэр уи жагъуэ,
|
О пщэрыхьэ маф
|
Шынакъ к1ы гъуанэр уи ш1асэ,
|
Гъэлъэхъу пщэрыхэр
|
К1апэр кусэщ,
|
Тихьак1э нэгу.
|
П1астэр бзыгъэщ,
|
О тикупэу- куп,
|
Тыгъэр жьэрэжьэщ,
|
Тикупы зещ.
|
Жьаор жыг щ1агъэрщ,
|
Щ1ы1эр псы фал1эрщ,
|
Фалъэр
|
къыфпоплъэ
|
Сыфпоплъэурэ сешащ
|
Cи къошхэм аргъэныр нэфхьэс
|
Тхьэм иш1асэу мэкъуауэ.
|
Aralık ayında ünlü Nart kahramanı Sawsırıqo'nun
anısına şenlikler ve törenler yapılırdı. Soğuk bir kış
gününde onun anısına şölen hazırlanırdı. Şölende en
lezzetli yemekler en iyi içkiler konulurdu. Atı da
unutulmaz ve ahırlara onun yiyeceği daha doğrusu
atların seve seve yediği şeyler konulurdu.
Sawsırıqo'nun gelmeyeceğinin herkes bilincindeydi.
Ancak bu günde beklenmedik bir misafir gelecek olursa,
mutlu olurlar ve onu en iyi bir şekilde ağırlarlardı.
Ayrg
/Airg=Aşvaypşaa, Abchazların Ormanların ve evcil
olmayan hayvanların tanrısı.
Aytar/Aitar,
Abchazların evcil hayvan ve bereket tanrısı. Bunun
adına merasimler, oruç haftaları haricindeki herhangi
bir Cumartesi günü yapılırdı. Dinsel merasimde köy
halkı onun adına bir dana keser. Kutsal Aytar için de
bu kurbanlık etten bir parça ateşe atılarak yakılırdı.
Azbar,
15. yy da kalın kalas ve çalı çırpı ile yapılan yüksek
duvarlı çitlere denilirdi.
Azğe,
Düzce yöresinin Adigelerinin Abhazlara verdikleri
addır.
Azizler yortusu,
hıristiyan Adigeler, ekim ayının sonlarına doğru, her
aile kendine özgü merasimlerle ölülerinin ruhunu anma
törenleri yaparlardı. Bu dua ve merasimlerde aileden
ölen herkesin adına dualar yapılır ve kutsal
ruhanilerinde adı söylenerek onların koruma ve
şefaetleri dilenirdi.
Aziz Meker
(1877-1941) Aziz Meker bugünkü Karaçay Çerkessk’teki
Biberd köyünde dünyaya gelmiştir. Çerkessk kentinde
ilkokula devam eder ve daha sonra Osmanlı devletine
göç ederek Eskişehir yöresine yerleşir. İstanbul’da
liseyi bitirir ve Fransa’da ziraat fakültesinde okur.
İstanbul’da kurulan derneklerde faal görev yapar.
Büyük bir olasılıkla İsviçre’de Fuat Tchuğo Paşa ile
birlikte Lenin'le görüşerek Adige halkının problemini
anlatırlar. Daha sonra Çiçerin ile de görüşür ve
yapılan görüşmelere katılır. Ankara’ya Adigeleri geri
götürmek için temasa gelen Michail Vassilyeviç Frunze
ile görüşüp görüşmediği bilinmemektedir. İzzet
Aydemir'in sözlü anlatımına göre, Asetin General.
Mussa Kunduko ile görüştürülür.
Azveyepsaa,
Abchazların avcılar tanrısıdır. Ormanların ve evcil
olmayan hayvanların tanrısıdır. Ava çıkmak isteyenler
önce onun adına bir koçu kurban ederler, kurbanlık
etten bir parçayı ateşe atarak, nasıl bir hayvan
avlamak istediklerini ondan dilerler.
|