Notlar: 1) Terimlerin çeşitli dillerde
yazılışları / işareti ile ayrılmıştır
Adige/Adghe vs. gibi 2) Sözcüklerin
yazılışında Latin ve Kiril harfleri kullanılmış ve .-
işareti ile ayrılmıştır. Adige-Адыгэ 3)
Yabancı kaynaklı sözcüklerin Türkçe okunuşları
parantez içinde yazılmıştır; Schapsugh (Şapsuğ)
4) Kesme işaretinin alfabetik sıralamada önem
verilmemiştir.
Kabak,
Evliya Çelebinin seyahatnamesinde Çerkes köylerinden
bu adla söz etmektedir.
Kabak
sözcüğü Tatarca'dan gelmektedir. bkz. Kuadsche
Kabarda/ Kabardey/ Kabardien,
Barbaro Josafat, 1474; Khabardah, Adige kabileleri
içerisinde en kalabalık ve güçlü olanıdır. Doğu'da
Dağıstan beylerinden güneyde Abchaz beylerine kadar
herkes onlara haraç ödemek zorundaydılar. Hatta yer
yer Gürcistan krallığının iç işlerine karışarak kral
seçimlerinde etken rolü oluyordu.
Kabarda
sosyal yapısı diğer Adige kabilelerinden daha geniş ve
kapsamlıydı. Danilewski yapıtında onun üzerinde sınıf
saymaktadır.
Kabarda
ileri görüşlü, disiplinli beyleri vardı ve iyi bir
politika yürütmesini bilen Adige kabilelerinden
biridir. Bu özelliklerinden dolayı da savaşlarda en az
zarar gören ve sonuçta günümüzde 400 bine ulaşan
nüfusuyla en kalabalık Adige gurubudur.
Kabarda
kökeni hakkında çeşitli varsayımlar vardır. Bir
anlatıma göre de; Mısır kökenli olduklarıdır. Bu
inancın yayılmasına neden olan, Çerkes kölemen
devletinin yıkılmasından sonra birçok Çerkes tekrar
Çerkesya'ya dönmesidir. Bilhassa M. E. Paşa’nın
Mısır'ı ele geçirmesinden sonra, yapılan Çerkes
katliamından kaçarak geri gelenlerden olan
Tochtamışlar bu mitik inancı doğurmuştur. Tochtamışlar
bu kez kendi soydaşlarınca takibata uğrayarak belirli
bir politik ve askeri güç haline gelmeleri
önlenmiştir.
Diğer bir anlatıma göre de hicri 6. yy.'da Kabarda
adındaki beyleriyle beraber Kuban'daki yerleşim
yerlerini terk ederek Don nehri ve oradan da Kırım
yarımadasının güneyine Kaça ile Belbek nehirleri
arasına yerleşirler. Belbek nehrinin bir koluna da
Kabarda adını taşımakta ve Tatarlarca da 'Çerkes
ovası' denmektedir. 7. yy'da tekrardan Kırımı terk
ederek Taman yarımadasına geri dönmüşlerdir. İnal'ın
krallığı sırasında doğuya giderek günümüzdeki yerleşim
sahalarına, oradaki Çerkesleri egemenlikleri altına
alarak yerleşmişlerdir.
Bu anlatım tarihi gerçeklere uymaktadır. Diğer tarihi
bir gerçek ise Azak denizinin kuzey yakalarında
günümüzdeki Tagonrog'da G. İnteriano'nun gezi
notlarında 16. yy.'da Çerkeslerin yoğun olarak
yaşadıklarıdır.
Ferraeh-id din Molla, Hicri 10. yy'da yaşamış
bir arap alimi. Ferraeh-id din Molla kendi
fantezisi ile Kaberdeylerin ortaya çıkışları hakkında
bir masal uydurmuş ve Kaberdeylerde hatta tüm Adigeler
de buna İslam dininin de etkisiyle inandırmıştır.
Ferraeh-id din Molla bunları yazarken eski
coğrafyacıların ve gezginlerin belgelerini okumadan
hayal gücünü iyi çalıştırdığı ortaya çıkmaktadır.
'' Ferraeh-id din Molla göre bunlar Mısırda
Kupt ya da Copte'de yaşayan ve oradan kovulan Zingi ya
da çingenelerden gelmektedirler. Mısır'dan
kovulmalarına nedeni ise beyleri Ser=Akus bir
Arap beyiyle yaptığı tartışmada attığı bir yumrukla
Arap beyinin ön dişlerini kırmasıdır. Ceza olarak da
Ser=Akus'un ön dişlerinin kırılmasına karar verilir.
Ser=Akus bunu ret eder ve aralarında savaş başlar ve
Zingiler savaşı kaybederler ve kaçmak zorunda
kalırlar. Bir süre Akdeniz'de ki adalarda korsanlık
yaparak yaşarlar. Bizans kralı Büyük Konstantin onları
oralardan alarak imparatorluğunun çeşitli yerlerine
yerleştirir. Zingiler üç kabileden oluşuyordu. Bu
kabilelerden Athu, Adon ve Saresethaeler. Seresthaeler
Trakya ve Bulgaristan'a; Ser=Akus ise Kuban nehri
kıyılarına giderek yerleşir. Buradan Meot denizi ve
dağların içine kadar olan yerleri feth ederek
yerleşirler.'' (Reineggs, C.I, 239-240)
Kabarda,
Kırımda Belbek nehrinin en yukarıdaki kolunun adıdır.
Kabarien,
olarak Bizans tarihçisi Konstantin P. Kabardeyleri
tanımlamaktadır
Kabardey- Balkar Cumhuriyeti,
1.09.1921 yılında Kaberdey özerklik statüsü alır.
22 Ocak 1922'de Kaberdey Balkar özerk bölgesi ve
1937'den itibaren de özerk cumhuriyet statüsünü alır
ve 1991'den itibaren de cumhuriyet statüsünü alır.
Kadın,
Adige toplum yapısında kadının yeri her zaman için
erkeğin yanında olduğu gibi, kadınlar tüm toplumsal
olayların içinde yer aldığını görüyoruz. Kadın ile
erkek arasında kaçgöç olmamıştır. Nart efsanelerine
baktığımızda, güzel Setenay, güzelliği kadar
akıllılığı ve zekası ile erkeklerin arasında yer
almış, aynı zamanda Nartlara gerekli olan aletleri
düşünerek, Nart Tlepşe anlatarak, (örnek, maşa)
yaptırıp insanlığın istifadesine sunan kültür getiren
bir kahramandır. Daha sonra ki tarihimizde Meot
kraliçesi olan TIırğotav, ülkeyi başarıyla yönetmiş,
Bosfor İmparatorluğu'nu bozguna uğratmış kraliçe
olarak karşımızda durmaktadır. 13. yy'da Macar Dominik
papazlarının da seyahatnamelerinde Thumurtakan kralı
Ferzache'nin yanında her türlü devlet işlerinde
hanımında yer aldığını, kendileriyle devamlı olarak
ilgilenen ve misafir edenin Kıraliçe olduğunu
yazmaktadırlar. Efsanevi Redade'nin Kiev Prensi
Mistislav’a ve yine HapaIe köyünden Laşın’ın Kırım
Hanı'na karşı kahramanca yürüttükleri savaşlarını halk
anlatımlarından ve tarihi belgelerden biliyoruz. Bir
kadının olduğu yerde savaş yapmak, kavga yapmak kadına
karşı saygısızlık sayılırdı. Bir kadın, kız çocuğu
dahi olsa bir kavga yerine gelirse, baba erkek
çocuğunu dövse, dahi, hemen orada dövmekten
vazgeçerdi. Atlı olarak bir kadını geçmemek, yoldan
geçen bir kadına oturduğu yerden kalkarak saygı
göstermek yine Adige geleneklerindendir. Düşman ya da
kanlı bir düşman eve girerek ev hanımlarından birinin
göğsüne dudaklarını değirirse, ona asil hakkı
tanınırdı ve ailenin öz çocuğu gibi korunurdu.
Kafkasya,
Karadeniz ile Hazar Denizi arasında 1200 km
uzunluğundaki dağlık araziye denmektedir. Kafkasya
kelimesi ilk kez MÖ. 479 yılında Aşulos’un
‚Zincirlere vurulmuş Prometheus’ adlı yapıtta
geçmektedir. Persler ve Tatarlar Kaf-Dağ’ı
demektedirler. C. von Hahn ise Asetince'den gelme koh
ya da choch sözcüklerinden geldiği iddiasındadır.
(Paul Keeentmannö 1943;7)
KIakIo- к1ак1о,
Türkiye'de yaşayan Kabardey Adigelerinin Türklere
verdikleri addır.
'Kısa' boylu insanlar anlamına gelmektedir.
Uzunyayla'ya Adigeler ilk olarak geldiklerinde yöre
halkını görünce şaşırarak şöyle demişlerdir:" Алых
Алыхь мы к1ак1охэр сыдэу бэлых. Мы ц1ыху ц1ык1ухэр
даштэу къагъэхъугъа ?' Allah, Allah bu Türkler ne
kadarda becerikliler. Bu küçücük insanları nasıl
yaratabildiler ki?' "
Kalım,
Kabardeylerde Vase'nin adıdır. Kelimenin aslı
Tatarcadır. Genelde bir at ve iki öküz olarak
verilirdi.
Kanıko Kanklışç-Къаныкъо Къанкълыщ,
Temmuz 1557'de Kabardey beyleri, İdar, Temrıko ve
Tazret adına Moskova'ya giden elçilerin başkanıdır.
Rus çarından Kırım-Tatarlarına karşı yardım
istemişlerdir.
Kanzal,
Adigeler arasında yaşayan Tatarlara verilen addır.
Karabatır Zanoğlu,
Zanıko Sefer Paşa'nın oğludur. Adigey'in düşmesinden
sonra Osmanlı hizmetine girerek Leva İbrahim Paşa
adını almıştır. Hatta ulusal giysisini de atarak
Osmanlı elbiselerini giymiştir. Kendi çıkarları ve
Paşa unvanı alabilmek için, etnik kimliğinden öz adına
kadar her şeyini değiştiren bir Çerkes. (Bkz. Tliap
Mahir)
Karabulak,
bkz. Çeçenler
Karaçay,
Çerkesya topraklarında Adigeler arasında yaşayan Nogay
Tatarlarından bir gurup. K. dilleri hariç gelenek,
görenek, halk oyunları ve milli giysileriyle tamamen
asimile olarak Adigeleşmişlerdir. L. Kosswig bu
nedenle haklı olarak Karaçay Kabartayları tanımını
kullanmaktadır.
Karadeniz,
hemen hemen tüm halklar bu denize 'Kara' adını
vermektedirler. Efsanevi Kimri/Gimri (Kimmerler) kara
rengi severler ve sevinçlerini de siyah renkle ifade
ederlerdi. Yaşamları için çok önemli olan bu denize de
kendi dillerinde kara sıfatı ile adlandırmışlardır ve
daha sonra da bu sıfatı her halk kendi dilinde
kullanmıştır; Adigeler; ChışIutzIe, araplar; Bahr-i
Esved/Bahr-i Bundus, Türkler; Karadeniz, Ruslar ise
Çörni More vs.. Adige erkek giysisi Tzıye ' цые ' de
genelde siyah renkli olurdu ve en sevilen renktir.
Diğer anlatımlara göre kumu siyah renk olduğundan ve
deniz devamlı fırtınalı olduğundan bu adın verildiği
söylenmektedir.
Karawelof Luben,
Bulgar asıllı 1837-1879 yılları arasında yaşayan
yayıncı, politikacı ve şair. Bulgar halkının 1876'da
yaptığı ayaklanmanın bastırılmasında Çerkeslerin
oynadıkları rol hakkında yazıları vardır.
Karbeç Chut-Карбэч
Хъут, Trubetzkoy'un (100 yaşında Abzeh, Tuapse'de
yaşayan) hatıralarında bize anlatılan,
tarihimize altın yazılarla geçen kişi. K. savaş
yıllarında fanatik bir müslüman olarak Ruslara karşı
amansız savaş yürütmüş, yenilgiden sonra halifenin
ülkesine diğer yüz binlercesi gibi umutla gitmiştir.
Halifenin ülkesinde soydaşlarının binlercesinin acıklı
durumunu görünce tekrar Çerkesya'ya dönerek, köy köy
gezerek, gördüklerini ve yaşadıklarını anlatarak göçü
durdurmaya çalışmış az da olsa başarılı olmuştur.
Adige halkının başına gelen bu trajedinin sorumlusu
olarak İslam dinini gördüğünden, islam dini aleyhine
propaganda yapmaya başlamış ve kendisi yeniden çok
tanrılı ata dinine geri dönmüştür. İslamiyet karşıtı
çalışmaları başarı göstermiş ve kıyı boyu Şapsığları
çok tanrılı dinlerinde kalmışlardır. En sevindirici
yönü ise bu misyonluk çalışmalarının meyvesi olarak
kıyı boyunda birçok Adige vatanlarında kalmışlardır.
Karden,
Hıristiyan dini ruhanilerinden papa tarafından tayin
edilen papaz, Kardinal.
Kardeşlik Organizasyonu.
Bu organizasyondan ilk kez söz eden ünlü gezgin ve
bilim adamı Prof. Dr., Karl Koch’dır. Karl Koch'a göre
yerleşim sahalarındaki insanlar kendilerini
düşmanlarına karşı daha iyi koruyabilmek, katillik
olayında kan parasını ödeyebilmek, kız kaçırmada
istenen vaseyi vs. ödeyebilmek için bu tür
organizasyonlar kurulmuş ve hemen hemen herkes
herhangi bir organizasyona üyedir. Koch örnek olarak
bugünkü Krasnodar kentine yakın Psıj nehri içindeki
adada yaşayanların abıde adlı kardeşlik organizasyonu
olduğunu yazmaktadır.
Karpulak,
Tatarların Azak Denizi'ne verdikleri addır. Balıkların
anası, balık kaynağı anlamına gelmektedir ve yunanca
bkz. Meevtria kelimesini tercümesini yaparak bu adı
vermişlerdir.
Kasach-Mepe
(Kazah-Mepe), Mengreller Kabardeylere bu adı
vermektedirler ve 'Kazahların Beyleri' anlamına
gelmektedir.
Kasachia
(Kazahia), eski Rus kroniklerinde Kasogların ülkesine
verilen addır ve Çerkesler kastedilmektedir.
Kasilbeg/
Kisilbei, bkz. Abassen, büyük ve küçük Laba
nehirlerinin kaynaklarında yaşarlar.
Kaspisch kommt von Cassiapa (Roschkoschnı;'1888,
274)
Kaschak
(Kaşak, Keschek (Keşek)), Ünlü Arap gezgini İbni
Masudi'ye göre 10.yy'da 'Gururlu, kibirli ve şöhret
düşkünü' anlamında Çerkesler için kullanmaktadır.
Sözcüğün kökeni Persçe'dir. Gürcülerde Çerkeslere
Kaschag (Kaşag) adını vermektedirler. Bu tanımı
'Kazak' ve 'Kozak' kelimeleriyle karıştırmamak
gerekmektedir.
Kaukasus,
Plinus; Graukasus, Heredot; Crucasis, adıyla söz
etmektedir. Alexander von Humbolt ise Sanskritçeden
'Abkas = parıldamak' ve 'Graven=kayalar' türeterek
'parıldayan kayalar' etimolojik anlamını vermektedir.
C. Hahn ise kelimenin kökeninde 'koh' sözcüğünü
ararken - Goi, Koi, Kuh, Kusch (Kuş) söyleniş
şekillerinde de kullanılmaktadır ve dağ anlamını,
görmektedir. Bodenstädt e göre (Roschkoschnı; 1888,
274) Koi-kasch yada Kav-kasch yani Kasch dağları
anlamına gelmektedir.
Kaukaus zerstörer,
(Kafkasyayı yakıp yıkanlar), terimini Fr.
Bodenstedt kullanmaktadır ve şu halkları sırasıyla
yazmaktadır; Yunanlar, Romalılar, Partlar, Araplar,
Hunlar, Moğollar, Tatarlar, Osmanlılar ve en son
olarak da Rus ve Kazaklar.
Kavkazi,
Gürcü kroniklerinde Çerkeslerden bu sözcük altında
geçmektedir.
Keggach,
sözcüğünde Şore Bekmursin 'Şapsığ' sözcüğünü görmekte
ve Kossog kelimesi ile eşanlamda kullanmaktadır. Eski
Rus kaynaklarında Kasoglar olarak söz edilmektedir.
Moğolların istilasına kadar bu ad kullanılırken,
Moğolların gelmesiyle Circassi (Tscherkessen=
'Çerkesler') terminolojik sözcüğü kullanılmaya
başlanılmıştır.
Kelermensskaya,
tarihi Çerkesya topraklarında, bir Adige köyüdür,
adını Adigeceden almaktadır. 'Keler', yabani sarımsak,
'mez' orman, beraber 'yabani sarımsak ormanı'
anlamındadır. Gerçektende burada bol miktarda yabani
sarımsak yetişir.
Kemirkhai,
Th.Lapinski'ye göre, diğer Adige kabileleri arasında
karışarak erimiş bir Adige kabilesidir. bkz.
Kemurquähe
Kempner, Friederike,
Alman edebiyatının mizah ve hicivci şairlerindendir,
Friederike Kempner kalemini çok iyi kullana ve
yazdıkları ile söylemek anlatmak istedikleri
ayrı olan şiirler yazmaktadır. Bende bir Çerkes
kızıyım adlı şiirini göreceksiniz. Ayrıca Çerkes
süvarileri adlı bir şiiri de vardır.
ch bin auch Tscherkesserin!
Weit die Welt möcht’ ich durchmessen Bis zum
schwarzen Kaukasus, Auf die Schwelle des
Tscherkessen Setzen möcht’ ich meinen Fuß.
Mit dem Lammfell auf dem Schopfe Träte jener vor
mich hin, Essen würd’ aus einem Topfe Ich mit
der Tscherkesserin.
Schöne Menschen, schöne Glieder, Starker Mann und
zartes Weib, Aber seht, auch dieses Mieder
Enget wohlgestalten Leib.
Apfel fällt nicht weit vom Stamme, Und wer sieht
nicht, frag’ ich, wer? Daß es mir vom Auge flamme:
Ich auch bin Kaukasier!
Kemurquähe,
Yecerkuay'ların bir koludur. Tatarlar; Temirgoi adıyla
tanırlar.
Kergis,
Forster bu sözcükte Çerkesleri görmek istemektedir.
Ancak yanılmaktadır. Çünkü kendisini destekleyen ne
bir bilim adamı ne de gezgin vardır.
Kerket/kerketaioc/Kerketai7Kerketai/
Kerketie/ Kerketaei, Xenophon ve MÖ. 2. yy.'da
Skylax'ın yazılarında rastlanan bir sözcüktür. C. Hahn
bu yazılara dayanarak 'Çerkes' sözcüğünü ve Çerkesleri
bu isme bağlamaktadır.
Kestene Dimitri-
Кэстэнэ Димитрэ, ermeni kökenli Adigece yazan ünlü
yazarlarımızdan birisidir. Kendisi 9 Mayıs 1912'de
Bjedığuhabl köyünde dünyaya gelir ve 1985'de hayata
gözlerini yumar.
Keşak,
Ibni Massudi 948'da yayınladığı eserinde; Keschak,
Osetlerin Kasach, ve Mengrellerin Kaschak, terimlerini
Çerkesler için kullandıklarını yazmaktadır.
Khable,
bkz. Hable
Khakustash,
Natuhac ve Şapsığ’ların koruyucu perisidir. Aynı
zamanda çift sürülen öküzlerin de koruyucu meleğidir.
Khateguaş,
bahçelerin koruyucu meleği.
Khepeguaş,
denizlerin koruyucu perisi . Bu peri için merasim
yapılan evde altı adet mum yakılır ve kapının önüne de
kurbanlık bir büyük baş hayvan bağlanır. Gerekli dua
yapıldıktan sonra kurban kesilir, etten bir parçada
Khepeguaş
için denize atılarak adak edildikten sonra hep beraber
yenilir içilir ve eğlenilirdi.
Kız kaçırma,
Adigelerde evlilik kız kaçırma geleneğiyle
gerçekleşirdi. Çeşitli Adige kabilelerinde kız kaçırma
gelenekleri değişse de, genelde genç kızın isteği
dışında kız kaçırma pek olmaz. Zoraki kaçırmaların
sonunda kan davası ortaya çıkar ve kaçıran toplum
tarafından cezalandırılırdı. Günümüzde kız kaçırma
usulleri ayrı yollar takip ederek gerek tarihi
Çerkesya'da gerekse sürgündeki Adigeler arasında
birbirlerinden ayrı şekillerde gelişme göstermiştir.
Çerkesya'da; birbirleriyle anlaşan iki genç herhangi
bir zamanda anlaşırlar ve genç kızı evine götürür.
Daha sonra erkeğin akrabalarından birkaç kişi kız
evine giderek;'' emanetiniz bizde. Kendi rızasıyla
geldi,'' derler. Kız tarafı da bunun üzerine bir gurup
elçi göndererek kızla yalnız olarak görüşerek, kendi
isteğiyle gelip gelmediği sorulur. Olumlu cevap
alınınca (genelde evet cevabı verilir, kavgaya neden
olmamak için) hemen düğün hazırlıklarına girişilir ve
resmi nikahtan sonra evlilik resmileşmiş olur.
Kaçırma olayı olmamışsa evlenme memurluğundan alınan
günde erkek tarafı bir gurup halinde, daha önceden
haberli olan kızın evine giderler. Gelin süslenmiş, ev
halkı gelenler için yemekler hazırlamışlardır.
Gidenler sokakta beklerler ve içlerinden bir
gurup başlarında Thamateleri olduğu halde avluya
girerler ve eğer bir diyecekleri yoksa emanetlerini
almak istediklerini, söylerler. Kız tarafı bu gurubu
hazır bekleyen sofraya davet ederler. Sofradan bir kaç
lokma alındıktan sonra, sessizce kız odasından alınır
ve arabaya bindirilir. Bu ara gurubun thamatesi genç
kızın anasına yanaşarak ' süt parası ' diye ufak bir
meblağ sembolik parayı eline gizli yapıyormuş gibi
sıkıştırır. Konvoy doğruca mızıkalar çalınarak
nikah dairesine gider. Nikahtan sonra erkek tarafının
avlusunda düğün yapılır, yenilir içilir. Düğüne
gözleyici olarak gelinin akrabalarından bir kaç kişi
gelirler. Onlar da bir kaç lokma aldıktan sonra,
kızımız kızınız oldu. 'Allah hayırlısını etsin.
Sözünüzü dinlemezse haber verin biz dinleteceğiz'
diyerek oradan ayrılırlar.
Literatürde ve sürgünde ise başka türlü kız
kaçırma şekilleri aktarılmaktadır. Genç kızı
delikanlının arkadaşları kaçırırlar ve yanlarında ise
muhakkak kızın bir yakın akrabası olurdu. Kız atın
boynuna bindirilince hemen ateşli silahlarla kız
kaçırıldığını belli etmek için ateş ederlerdi. Bu
yapılmazsa hırsızlık olarak kabul edilir ve hem alay
edilir hem de ayıplanırdı. Ateş edilince kız
kaçırıldığı anlamına gelir ve silahını alan atına
binerek kız kaçıranları kovalamaya başlarlar.
Kız kaçıranlar ise takip edenleri yanıltmak için iki
üç yönde ateş ederek kaçarlar. Daha önce gençler
tarafından belirlenen damat adayının en iyi
arkadaşının evine yakalanmadan genç kız getirilince
kovalamacalar biter. Bu kovalamaca da kızın bulunduğu
gurup yakalanırlarsa, genç kız geri evine
götürülürdü. Böyle bir durumda genç delikanlı herkese
alay konusu olurdu. Genç kızı kaçıran damat adayının
kızın getirildiği evde kalmasına müsaade
edilmez. Daha önceden kararlaştırdığı en samimi
arkadaşının evine p’ur olarak gider ve düğün bitinceye
kadar orada kalırdı. Genç kızın ailesi artık
getirildiği evdir ve yeni evinden gelin olarak
çıkar.
Diğer gelenek dışı uygulanan usul kızın zorla bağıra
çağıra kaçırılmasıdır ki buna azda olsa her yerde
rastlanmaktadır.
Kızıltaş,
Evliya Çelebi'nin gezi notlarında; "Taman
yarımadasında kurulu bir kaledir ve Güney'inde 70 pare
Adige köyü olduğunu, evlerinin sazdan yapılma
olduğunu" yazmaktadır.
Kimmerler,
Adigelerin ilk ataları olarak kabul edilir. Tüm Güney
Rusya ve Kafkasya'da egemen olmuş efsanevi bir
halktır. Kimmer'ler ve Trerer'ler Karadeniz kıyısından
geçerek Ön Asya'ya geçmişlerdir. Güney'e inen
Kimmerlerin baskılarıyla Gomerler kura vadisine
çekilerek bura otoktanlarıyla kaynaşarak günümüzdeki
Gürcü halkının temelini oluşturdukları sanılmaktadır.
Trererler ise Batı Kolhis'e yerleşerek otoktan halkla
kaynaşmışlardır.
Kindschal/Kinschal
(Kincal/Kinşal), bkz. Qame
Kislovod,
bkz. Nart-Sane
Kisten,
bkz. Misdscheg
Kjahisch
(Kyahiş 'Kyahça'), batı Adigey diyalektlerinin dil
bilimi dalındaki adıdır.
Klaproth,
Julius 19. yy başlarında Kafkasya'ya ve Rusya'ya gezi
yaparak, anılarını yayınlayan Alman asıllı seyyah. K.
Batı Adigelerinin arasında bulunmadığı halde onlar hk.
da bilgiler aktarmaktadır. Fr. Bodenstedt'e göre K.
Tiflisten hiç ayrılmadan Kafkasya'nın
çeşitli yöre ve ülkelerinden kent'e gelen kişilerle
görüşerek bilgilerini toplamıştır.
Klimsch,
Fr. Bodenstedt’in kitabındaki resimleri yapan ressam.
Klugenau, Klücke v.
Avusturya asıllı, Rus Çarının hizmetinde Kuzey
Kafkasya cephesinde bulunmuş general.
Kneighte,
Lord Palmerston'un Edinburg avcı üniformasıyla ve
Nadir bey kod adıyla Çerkesya'ya gönderdiği casus.
Lord Palmerston bu metoduyla Çerkeslere asker birini
gönderdiği imajını vererek savaşa devamlarını istiyor
ve Rusların da olası protestolarını önlemiş
oluyordu. Bunda da başarılı olmuştur.
Kob-коб,halk
meclislerinin toplandığı yere denilir.(Ferrah Ali
paşa)
Koblı Aslanceriy,
Tuapse'de 19. yy. ortalarında yaşamış, akıllı ileri
görüşlü aynı zamanda liberal düşünceli Adige
Thamatesi. Th. Lapinski'ye söylediği felsefi ve
politik sözleriyle ünlüdür. '' Siz bütün müslüman ve
hıristiyanlar, tek tanrıdan söz eden sizleri anlamak
hem çok zor hem de siz bu iddialarınızla
yanılmaktasınız. Gözlerimizin gördüğü hiçbir şey
yeryüzünde tek değildir, aksine pek çoktur,
çeşitlidir. Nasıl olur da bu kadar çok çeşitlinin
içinden birisi tek ve en kudretli olduğunu iddia
edebiliyor kendini bu çokluklardan ayırabiliyor? Bizim
çok tanrılarımız varken, her şey daha iyi ve düzenli
idi; çünkü her tanrının görevi ayrı ve belli idi. Su,
ateş, ormanlar, dağlar, insanların ve hayvanların
tanrıları. Hepsi ayrı ayrı idi... Tek bir tanrı nasıl
oluyor da dünyamızda sayılmayacak kadar çok sorunların
üstesinden gelebiliyor? Bu tek tanrı adına önceleri
Türkler gelerek bizi boyundurukları altına almaya
kalktılar. Yine bu tek tanrı adına sonraları Ruslar
gelerek bizi köleleştirmek istediler. Osmanlılar bizi
tek bir tanrı adına, yine aynı tek tanrı adına
köleleştirmek isteyen Ruslara karşı savaşa
çağırıyorlar. Yine Ruslar bu tek tanrı adına
müslümanları, müslümanlar da Hıristiyanları
öldürüyorlar. Nerede bu olaylardaki gerçek?
Söyler misiniz? Sizler de aynı tek bir
tanrı adına, amma daha değişik bir tanrı,
Türklerinkinden ve Ruslarınkinden de daha başka tek
bir tanrı adına (sizlerin de bizlerden ne istediğinizi
zamanı gelince görecek ve anlayacağız) bizlerle
birlikte tek bir tanrıya karşı savaşmak istiyorsunuz.
Ne karmakarışık ve ilginç değil mi?'' (Tuapse mart
1856, Koblı Arslamkeri)
Kobus,
İngur nehrinin diğer bir adıdır.
Koch, Karl Heinrich Emil,
1809-1879 yılları arasında yaşamış olan
botanikçi Alexander Humbold'un maddi destekleriyle
yaptığı araştırma gezisini hastalığı nedeniyle
sonunu getirememiştir.
Kochubey Fürst,
Michael Woronzow'un emrinde çalışan subay ve Amerikalı
misafirlere şöyle demiştir:'' Çerkesler aynı sizin
Kızılderililer gibi vahşi ve medeniyetsizdirler.
İnatçılıkları ve söz anlamaz olduklarından sadece imha
etmekle söz dinlerler.'' (Joseph Brewda ve Linda de
Hoyos, Neue Solidaritaet, Sonderdruck, Dezember
1999 Wıesbaden)
Kodor,
Abchazyada Dranda'da denize dökülen nehir. Diğer bir
adı da Korof'tur.
Kodosch
(Kodoş) bkz. Qodes
Kodes
bkz. Qodes
Kokhan,
Lezgilere Adigelerin verdikleri addır.
Kolhis,
Batı ve Güneybatı Kafkasya'ya Yunanlar bu adı
vermişlerdir.
Komus,
metal telleri olan Kafkas halklarında kullanılan ve
gitara benzeyen bir müzik aleti.
Konı-коны,
dört düz yontulmuş, elli ile yüz cm. yüksekliğinde
taşlar üzerine koni şeklinde kalınca dallarla örülen
ve içi toprakla sıvanan hasılat ambarı. Taşlarla
Konı
tabanının birleştiği yere ayrıca yine çok düz
yontulmuş yuvarlak taşlar konur. Bu sayede fare vs.
gibi hayvanların tırmanarak içeriye girmeleri
önlenirdi.
Korof
bkz. Kodor
Kosmoloji,
Adigelerin inançlarına göre kozmos üç kısımdan
oluşmuştur; alt, orta ve yukarı dünya olmak üzere. Bu
kısımları bir birine bağlayan ise bitkilerdir. Alt
dünya; toprağın altı ve kökler, ortası; toprağın üstü
ve bitkilerin gövdesi, yukarısı da gökyüzü ile
bitkilerin dalları ve yapraklarıdır.
Makrokozmos ile Mikrokozmos'u bir birine bağlayan ağaç
PçIey'dir (Latince, Platana). Bazen de altın bir ağaç
olarak düşünülen elma ağacı PçIey'in yerini
almaktadır. Kozmosun yer altı dünyası ve yer üstü
dünyası yedişer kattan oluşmuştur. İnsanlar ancak
birinci kata ulaşabiliyorlar. Korkunç olan yer altı
dünyasına ise ulaşılamıyor. Buna rağmen çerkes
masallarında yer altının yedi katına da
ulaşılabiliniyordu. Orada yine iyi insanlarla mücadele
eden korkunç devler yaşıyordu.
Adigeler iyiliklerin ve iyinin doğudan ve güneyden
geldiğine, kötü ve kötülüğün ise Kuzey ve Batı'dan
geldiğine inanırlardı. Burada tabiat kanunlarının
insanlara olan etkilerini görebiliyoruz. Doğu'dan
insanlara ve tabiata yaşam veren güneş geliyor,
güneyden canlılara yaşam veren serinlik ve yağmur
geliyor. Kuzey'den ise soğuk, kar fırtına ve en
önemlisi Adige halkını kasıp kavuran turan ırkına
dahil barbarlar gelirken, canlılara yaşam veren güneş
batıda kayıp olarak yeryüzünü karanlıklara boğuyordu.
Kossog,
bkz. Keggach
Kostoroma,
Moskova'nın kuzey Doğu'sundaki bir il ve il merkezi.
Buraya 1864 yenilmesinden sonra çok sayıda Ubuh ailesi
götürülerek yerleştirilmiştir.
Kölemenler
Mısırda Eyyübiler dünastisi zamanında, müslüman
olmayan halklardan köleler alıp, asker olarak
yetiştiriyorlardı. Müslümanların köle olarak alınıp
satılmaları yasaktı. İşte bu İslam'i kanun gereği
mısıra, Moğollu Ukraynalı, Kafkasyalı tabii ki
Çerkeslerden de genç sıhhatli erkek çocukları köle
olarak getirilip satılıyordu. Kırım hanlarının ayıp
vergisi ne göre Çerkeslerin her yıl
verecekleri erkek ve kız çocuğu sayısı belirlenmişti.
Cengiz hanın ölümünden sonra güney Rusya’da kurulan
Altınordu devleti hanları durmadan çok kazançlı
olan insan ticaretini devam ettirirler. Sonuçta
Mısır'da Arap olmayanlardan iki ordu oluşur Türk
kölemenleri ve Çerkes kölemenleri olmak üzere.
Sadakat ve savaşçı özelliklerinden dolayı bu iki etnik
gruptan insanlar daha tercih ediliyordu. Altın
Ordu Devleti'nin kurulduğu yıllarda Çerkesya'da
ekonomik durum iyi değildi. Aileler kendilerini
geçindirmekte zorluk çekmekteler, vergilerini
ödeyememekteler ve karşılığında çocuklarını
satıyorlardı. Moğollar ayrıca köle edinmek ve
satmak için her yere saldırıyorlardı. Mısır'a
gelenlerin yaşam şartları çok iyiydi. Memluk olabilmek
gelecekleri için büyük bir şans olarak
görülüyordu. Memluk ordusu etnik guruplara göre
organize edilmişti, Kıpçak Türkler, Bahriyye,
Çerkesler ise 1280 yılında sultan Kala’ün tarafından
kurulan Burciyya askeri birliğinde idiler. Diğer
Memluk birlikleri Çerkeslerden çekiniyor ve
korkuyorlardı. Sultan Berkuk 1382'de iktidarı ele
geçirir ve 17 yıl iktidarda kalır. Onunla birlikte
islam dinine geçtiklerinden Kıpçak kölelerin alımı
azalır. Çerkes asıllı Memlukların satın alınması
çoğalır. Çerkesler bir birlerini destekliyor tutuyor,
yüksek mertebelere sadece Çerkesleri getiriyorlardı.
Çok ilginç olanı ise çerkes memluklarında sultanlık
babadan oğula devir edilmiyor, sultan tarafından
serbest bırakılan kabiliyetli bir kölemene devir
ediliyordu. Çerkesler yerli halkla karışmadılar
eşlerini de Çerkesya'dan getiriyorlardı. 1517'de Yavuz
Sultan Selim’le Kölemen Devleti de yıkılır. Onların
kurdukları devlet idare sistemi ile askeri yapı 18.
yy'la kadar devam ettirilir. (Marcel Erdal, Die
Tscherkessen in Ägypten. )
Krasna Kuban-Красна
Кубан, adlı gazeteyi mayıs 1918 de Osmanlı devletinden
vatanına dönen Tletzerıqo Harun Arap harfleriyle
yayınlar. Daha sonra kızıllarla beyazlar arasında
çıkan savaşlar nedeniyle Osmanlı devletine dönerek
orada vefat eder.
Kuban,
bkz. Psıj
Kubichan,
bir Abazin kabilesinin adıdır.
Kudoschi,
Eduard von Ambach (1845;13) Adigelerin ormanlar içinde
kutsal saydıkları tapınma yeri. Bu kutsal ağaçlara
kurban ettikleri hayvanların kafaları asılıdır. Ayrıca
savaştan sonra her türlü silahlarını burada bırakırlar
ve hiçbir hırsız bu silahlara korku ve saygıdan dolayı
ellemezdi.
Kuh-Kusch (kuh-kuş),
Çerkesler Kafkas dağlarına 'ak dağlar' anlamında
Kuh-Kusch
demektedirler. (Paul Kentmann,1943;7)
Kume-gubğ,
Nart efsanelerinde devamlı adı geçen, Nart
Kahramanlarının yağmaya gittikleri ovadır.
Kumnis-Ziche,
Daryal geçidinde bir şatonun adıdır.
Kunadi,
Rommel (1808;48) Bısım sözcüğünün karşılığı olarak k.
terimini kullanmaktadır. Daha sonraları 'Kunak' adıyla
literatürde kullanılmıştır. bkz.. Bısım. Wurden.
Kurban,
Adigelerin, bir çok dünya hatta Avrupa halklarının
(Slavlar, GallerWde olduğu gibi) tersine, tarihlerinde
insan kurban etme gelenekleri olmamıştır. Ya da
savaşta öldürüldükleri düşmanlarının kafataslarından,
(Hunlarda olduğu gibi), içki içme gelenekleri de
olmamıştır. İleri ve insancıl bir kültürün ve
yaşam anlayışının varlığının bir örneğidir. Dini
merasimlerde hayvanların kurban edilmesi geleneği ise
her millette ve dinde olduğu gibi yaygındı. bkz. Achın
Kurc-
курдж, Güney Kafkaslarda oturan Kafkas halklarından
Gürcülere verilen addır.
Kurğu,
Nart ülkesinde bir tepe. Efsanelere göre, Nart Alec
bkz., bu tepeye kurduğu evinde yaşamaktadır.
Kuvoğu-куогъу,
Adigelerde çok önceleri kullanılan mesafe ölçü
birimidir. Bir kağnı arabasının bir günde aldığı yol,
anlamına gelmektedir.
|