Notlar: 1) Terimlerin çeşitli dillerde
yazılışları / işareti ile ayrılmıştır
Adige/Adghe vs. gibi 2) Sözcüklerin
yazılışında Latin ve Kiril harfleri kullanılmış ve .-
işareti ile ayrılmıştır. Adige-Адыгэ 3)
Yabancı kaynaklı sözcüklerin Türkçe okunuşları
parantez içinde yazılmıştır; Schapsugh (Şapsuğ)
4) Kesme işaretinin alfabetik sıralamada önem
verilmemiştir.
Dabanov, Hamar,
1846’da 1200 adet yayınlanan 'Çerkesler ve
Moskovitler' adlı kitabın yazarıdır. Kitabın birinci
baskısı sansürden geçmeden yayınlanmıştır. Çerkesler
lehine ve Ruslar aleyhine bilgilerden dolayı ilk
baskısının 900 adeti toplatılarak yakılmıştır. Geri
kalan üç yüz tanesi ise bulunamamıştır. İkinci baskısı
ise sansürden geçmiş haliyle basılmıştır.
Yazarın asıl adı ve soyadı bilinmemektedir.
Kullandığı rümuz adlarının her ikisi de Daban ve Hamar
tarihi Çerkesya'da dağ adlarıdır. Bu nedenle de
yazarın Adige kökenli olma ihtimali vardır.
Dadian,
Lamberti ve Dubois'in yazılarından öğrendiğimize göre
17. yy’ın ilk yarısında tarihi Çerkesya'ya gezi
yaparak, efsanevi Amazonlar hakkında araştırma yapan
bir araştırman.
Dadscha,
Abchazların çiftçileri koruyucu perilerinden
birisidir.
Dağlı Halklar Cumhuriyeti,
Lord Palmerston'un casusu olan Davit Urquhart
tarafından 19. yy’ın otuzlu yıllarında ortaya
atılarak, İngiliz çıkarları için kullanılmak planıyla
gerçekleştirilmek istenen cumhuriyetti. Birinci Dünya
Savaşından sonra Lord Curzon tarafından tekrar ortaya
atılır, ancak pek ilgi görmez. Amaç: Türkiye ile
Rusya'nın arasını açmak ve Rusların güneye inmesini
önlemekti. (Neue Solidaritaet, Sonderdruck Dezember
1999)
Dağlı Halklar Özerk Cumhuriyeti,
10 Ocak 1921 tarihinde kurulmuş olan bu cumhuriyetin
sınırları Terç nehrinden Kuban nehrine kadar Kabardey,
Şerces ve Adigey topraklarını içine alacak şekilde
tarihi Çerkesya topraklarının çoğunu içine alıyordu.
Daile,
İnguşların sayıp saygı duydukları bir yaratıktır.
Daile şerefine ilkbahar ve sonbaharda olmak üzere
iki kez eğlenceler düzenlenirdi. Dini seremonin
sonunda Zani- Stag adı verilen dini yönetmeni, kendi
elleriyle kestiği kurbanın iç organlarına bakarak,
kurban etinin yenip yenmeyeceğine karar verirdi.
Damığe tedze
-дамыгъэ тедзэ, her ailenin kendine özgü
işaretiyle ilkbahar da atlarının damgalanmasına
denilir. Genelde bu iş bitirildikten sonra yemeli
içmeli bir eğlence yapılırdı.
Dar-i Alan,
Gürcüce; Dariela, Osetçe; Dairan, tatarca; Daryol,
Rusların ‘Gürcü Askeri Yolu’ adını verdikleri ,
literatürde Daryolan ‘ölüm yolu' anlamında
da açıklamasının yapıldığı Osetya'dan Gürcüstan'a
giden, orta Kafkaslardaki dağ geçidinin adıdır.
Davıy-Дауй,
MS. IV. yy’da yaşayan Kabardey beyidir. Oğlu Bachsan
seksen savaşçısı ile birlikte Gotlar tarafından
öldürülmüşlerdir. Bu katliam bütün ülkeyi yasa boğmuş
ve Gotlara karşı büyük bir intikam duygusu
yaratmıştır.
Davut bey,
bkz. Urquhart David
Daye-дае,
Adige geleneğine göre erkek çocuklar başka ailelerin
yanında büyütülürdü. Eğitilen çocuk, kendini
büyütenlere D. derdi. Kendini büyüten
Ebeveynlerini genç delikanlı kendi öz ebeveynleri gibi
kabul eder ve onların her türlü sorumluluğunu ve
yükümlülüğü üstüne alırdı. bkz. PIur ya da atalık
Dayı Çerkes,
Sultan Süleyman 1529 tarihinde Macarlardan ve
gavurlardan intikam almak için kendi komutasında
Viyana’yı kuşattığında kale surları her taraftan ateş
altına alınmıştı. Bir kaç kez kaleye hücum edildi ve
kale surları yıkılmaya başladı.
İstihkamlarda ezan sesleri duyulmaya başladı. Çerkes
adlı bir süvari elinde kamasıyla açılan bir gedikten
içeriye girer. Kahraman Çerkes atıyla birlikte
vurularak öldürülür ve müslümanlar geriye
püskürtülürler. İkinci saldırı yapılmaz ve ertesi güne
bırakılır.
Allah’ın takdiri ilahisi ile ertesi günü hava çok
soğur; kar yağmaya başlar, kar fırtınası başlar dolu
yağmaya başlar. Bu afetle müslüman ordusu çok zor
durumda kalır. İstihkam çukurlarını kar doldurur
binlerce insanın ayakları ve kolları, binlerce
hayvanda donar, ortalık mahşer gününe dönüşür.
Müslüman savaşçılar sultana yalvarırlar: ’Lütuf et,
acı bizlere ulu Sultan Süleyman. Her şeyi bilen ve Ulu
Allah isterse her şeyi istediği şekilde halleder.
Kasım gününden beri 17 gün geçti. Bizim gayemiz
gavurlara bir ders vermekti, bunu yaptık. Şimdi
kendimizi emniyete almamız gerekir. Allah nasip ederse
ilkbaharda kaleyi tekrar kuşatırız!’ Sultan bu
yalvarmaları kabul eder ve kuşatmayı kaldırır.
Dayı Çerkes ve atı Frank balsamıyla mumyalanır ve anıt
olarak dikilir. Bu gün bile kaleye girdiği yerde
atının üzerinde elindeki kamasıyla, elbisesi, ok ve
yaylarıyla başında tatar kalpağı ile ve kamasıyla
durmakta ve buranın adı Çerkes meydanıdır.
Kral Ferdinand dayı Çerkes’i filintasıyla
vurarak öldüren gavur kahramanı çağırtarak şunları
söyler: ’Neden bu kahraman ve inançlı kişiyi
arkadan vurarak öldürdün? Sen gerçek bir erkek
olsaydın yiğitlik göstererek karşı karşıya gelerek
mücadele ederek başını keserdin.’
Bu
sözlerle kafir kral adaletini gösterir ve Çerkes’i
kalleşçe öldüren gavuru Dayı Çerkes’in karşısındaki
duvarın içine ördürdüğü duvara hapsederek ölüme mahkum
eder ve eziyet içinde ölür. Cesedi kurumuş olarak aynı
yerde yani Çerkes meydanındaki duvarın içinde
bulunmaktadır.
(Kaynak: Teply Karl, Türkische Sagen und Legenden um
Wıen, dıe Stadt des Goldenen Apfels der Deutschen, in:
Österriıchıiche Volkskunde 31 (1977), 225-284; Kreutel
Richard F., Im reıche des goldenen Apfels (Osmanısche
Geschıchtsschreıber, Bd. 2), Graz 2.A. 1963,S.77)
Debec-Дэбэдж,
Nart efsanelerinde ilk Demirciler Tanrısı ya da ilk
demircisi olarak bize aktarılmaktadır. Burada çeşitli
devrelerden kültür çağlarının üst üste yığılması ile
diğer Nart efsanelerinden daha eski bir kültür
evresinin demirci tanrısını açıkça görebiliyoruz. Bir
anlatımda Nart Tlepş, kendisine kılıç yapması için iki
kardeş Nart tarafından getirilen tılsımlı tırpanın
ustasının Debec olduğunu görür görmez hemen tanıyor;
bundan yapacağı kılıcın ancak Savsırıqo'ya uygun
olduğunu düşünerek, sahibine 'kim benim örsümü
yerinden sökerse onun olacağı' şartını kabul
ederlerse, kılıç yapacağını ve o kişiye vereceğini
söyler. Her iki Nart' da teklifi kabul ederler.
Kardeş Nartlar örsü yerinden kıpırdatamazlar.
Tesadüfen oradan geçen Savsırıqo ise, yedi kat
yere çakılı örsü sökerek tekrardan dokuzuncu kata
kadar saplar ve D. tılsımlı tırpanından yapılacak olan
kılıca sahip olma hakkını da kazanır.
Dechenağu,
Nart Efsanelerinin güzelliğiyle ün salmış kadın
kahramanlarından birisidir. D. ormanların ve dağların
ötesinde, uzaklarda ulaşılmaz bir yerde yaşıyordu.
Nart TIımıs Dechenağu bulmak için yola çıkar.
Ormanlara dalınca Nart TIımıs'ın yolunu yabani
hayvanlar keserler. Nart TIımıs hepsini öldürür.
D. yaşadığı dağın dibine ulaşınca tepelerden,
kanatlarıyla güneşi kapatan kocaman bir kartal uçarak
Nart TIımısa saldırır. Nart TIımıs onu da öldürür.
Yedi dağ ve tepe aştıktan sonra bu kez tek gözlü,
göğsünün ortasında keskin kama gibi sivri bir kemiği
olan bir dev karşılar. Kahramanımız onu da mağlup
eder. Onun arkasından eğersiz ata binmiş bir insan
karşılar. Yapılan ikili mücadele sonunda, Nart
TIımıs'ın korkunç kılıç darbesi ile atlının miğferi
ikiye ayrılır ve düşer. Atlıdan uzun sırma gibi saçlar
dökülür. Nart TIımıs derhal kılıcını kınına sokarak,
mücadeleye son verir. Çünkü kadınlara karşı, kadının
olduğu yerde savaşmak Adige geleneklerine ve
göreneklerine göre ayıp sayılırdı.
Dechenağu
ile TIımıs evlenirler ve Nart ülkesine dönerler.
Dechenağu’da tanrısal özellikleri olan bir kadın
kahramandır. Tanrısal gücü olan, yağmur yağdırma,
fırtınalar yaratma gibi özelliklerine bakıldığında
eski bir tabiat tanrıçalarından biri olduğunu
izleyebiliyoruz.
Dechenağu
daha sonraki Adige şarkı ve destanlarında da devamlı
olarak güzelliğin ancak mutsuzluğun sembolü olarak
günümüze kadar süregelmesi, bu motifin Adige halkının
gönlünde ne kadar derin bir yeri olduğunun kanıtıdır.
Antalya’nın Yeleme köyünün en güzel kızının adı
Dechenağu idi. Sevdiği delikanlıya kaçar, ancak
yedi kardeşi birleşerek geri getirirler. Köyden kimle
evlendiyse mutlu olamaz, sonunda uzakta bir Türki ile
evlenir ve mutsuz olarak orada vefat eder. Adına
dechenağu ağıtı halen söylenmektedir.
Dejıy,
fındık
Dejıyeblağ
nıp - дэжьыеблагъ нып, fındıkların delinerek
iplere dizilerek bir bayrak şekli verilerek,
misafirlere, düğünlerde yapılan yarışmalarda; at
koşusu, silah atma vs. birinci gelenlere mükafat
olarak dağıtılan bir nevi bayraktır.
Dejıye qamıçş
- дэжъые къамыщ, fındıklar iplere dizilir ve bunlar en
az üç sıra halinde bir kamçı gibi bir sopaya bağlanır.
Bu haliyle D. eğlencelerde düğünü yöneten bkz.
Hatıyaqo tarafından sembolik olarak taşınır ve herkes
onun sözünü dinlerdi.
Dejıye paIo
- дэжъыепа1о, fındık, ceviz, kumaş parçaları vb.
ile, milli yüksek kız şapkasının benzeri yapılan
bir şapkadır. Bu da düğünlerde yarışmalarda birinci
gelenlere verilirdi. At yarışlarında genç bir kız D.
yı bir atlıya vermesiyle yarış başlardı. Kim
Dejıye’yi elinde taşıyana ulaşır da geçmeğe
başlarsa, ona verilmesi gerekirdi. Kim ilk önce daha
önceden kararlaştırılan belirli hedefe ulaşırsa
Dejıye’ye sahiplenirdi. Bu atlı -eğer bekarsa-
qeşçen’ına götürerek hediye ederdi.
Dejıv,
müzikte nakarat, beraber tempo tutturmak.
Demir/Demirhane,
demir ve demirciler Adige halk inançlarında çok
saygınlık duyulan ve insanüstü sihirli kuvvetlerin
sahibi, kişi ve yer olarak kabul edilirdi. Yaralı ve
hastaların demir ve demirhanede iyileşeceğine
inanırlardı. Hastanın iyileşmesi için gerekli
merasimler demirhanede yapılırdı. bkz. ÇIapşı doğum
yapacak kadınlar demirhaneye giderek doğum yaptıkları
da literatürde anlatılmaktadır.
DentleçI-дэнлъэч1,
Adige el işlerinde iğneyle işlenen bir motif şeklinin
adı. Genç kızlar sözlülerine bu işlemeyi hediye
göndermeleri de geleneklerdendir.
Diaskurias/
Dioskurias/Iskurias/ Iskuritsche/ Sebastopel, 1455 den
sonra Suchumi ve Abchazca Akua.
Didur
bkz. Çeçen
Dıdı,
biz denilen kunduracı aleti.
Dığujıcho perıdze-дыгъужьыхъо
перыдзэ, Kabardey Adigelerinin inancına göre kayıp
olan ya da çalınan bir eşyanın geri getirilmesi için,
hocaya gidilerek yaptırılan büyü. Hoca sembolik olarak
hırsızlığın yapıldığı evden getirilen bir eşya vs.
parçasını okuyup üfledikten sonra ateşe atarak
yakardı. Hırsız belirli bir zaman içinde çaldığı şeyi
geri getirmezse, ellerinin kuruyacağına inanırlardı.
Bu inançta 'ateşe tapma' ve 'islam' dini inancını
beraberce görebiliyoruz.
Dıgune Doğan Akif
(1883-1962) Düzce'nin Köprübaşı köyündendir. Mısırda
okumuştur. Çerkes Teavün Cemiyetince 1918’de tarihi
Adigey'e gönderilmiş ve orada okul açmış, din dersleri
vermiştir. Ekim ihtilali ile birlikte Düzce’ye geri
dönmüştür. Dıgune Doğan Akif, din derslerini,
hutbeleri Adige diliyle verirdi. Bu nedenle de halk
tarafından çok sevilirdi ve Adige halkının gönlünü
kazanmıştır. Dini kitapları, mevlitleri vs. anadili
Adigece ile yazmıştır.
Dıve-дыо,
sülük. Adigelerin devamlı olarak Avrupa'ya ihraç
ettikleri bir hayvandır Adigeler hastalıklardan
korunmak için yaz ve sonbaharda toplardamarlara
ayaklara vs. koyarak, sülüklere pis kanlarını
emdirmeleri bir gelenekti.
Dikiş iğnesi,
elden alınmaz. Alırsan araya o kadar ipliğiyle
birlikte dedikodu girer.
Din,
Adigeler tarih boyunca her halk gibi çok çeşitli dini
inanç ve evolüsyonlardan geçerek günümüze gelmiştir.
En eski tarihimiz olarak kabul edilebilecek olan çok
zengin Nart Efsanelerinde din ve dini motiflere çok az
rastlanmaktadır ve Nart yaşamında eldeki yayınlanan
tekstlere göre belirli bir önemi yoktur. Çerkesler
diğer dünya halklarının takip ettikleri yolu takip
ederek dini inançlarını da yerine getirmişler ve bu
yolu takip ederken de asla tutucu, bağnaz değil çok
liberal ve demokrat olmuşlar ve kimseyi
zorlamamışlardır. Tarih öncelerinde çok tanrılı
zamanlardan kalma en büyük tanrı, gök tanrısı Wa dır.
bkz. tanrılar, Hıristiyanlık, İslamiyet.
Dirr, Adolf
(1867-1930) München etnografya müdürlüğü yapan
Dirr doğru dürüst akademik bir kariyeri yoktu.
Buna rağmen bilim adamları çevresinde çok taktir
edilirdi. Ününü yıllarca Kafkas halklarının dillerini
araştırması ve etnografik eserleri toplamasından
kaynaklanmaktadır. Dört yüze yakın topladığı eserlerin
üçte birini bir araya getiren odur.
Dnyeper,
İskitçe at ırmağı anlamına gelmektedir.
Diyane
Beşiktaş Çerkes kız okulunun Latince harflerle
Osmanlıca ve Adigece olarak 1920 yılında yayınladığı
dergi.
Dolmen,
sadece Batı Kafkasya ve İspanyada rastlanan, Karadeniz
kıyısına 480 km uzunluğunda paralel 30 ile 75 km
genişliğinde rastlanmaktadır. Bunlar 12 parçadan
oluşan yer üstü mezarlardır. Sadece Bace (Bagovskaya)
bölgesinde 564 adet sayılabilmiştir. bkz. Yıspvıne. Bu
mezarların en eskilerinin yaşı MÖ. 2400 senesine
gitmektedir ve bronz çağında yapılmıştır. Yer üstü
gömü geleneğini MÖ. 1400-1300 yıllarında
bırakmışlardır. Bu mezarlar çevredeki, çok güzel ve
düzgün bir şekilde zımparalanmış ve kesilmiş kumtaşı,
kristalli, kireç ve karataş büyük parçalarından
yapılmıştır. Deniz seviyesinden 250 ile 400 metre
yukarılarında görülmekte ve dört değişik yapı
tiplerine rastlanmakta ve genelde tek bir dağ keçisi
reliyefi ile süslenmişlerdir. Blok halinde yontulmuş
kayalardan yapılan bu mezarlar uzunluğu 2.23 m. ve
yüksekliği 1.60 ile 1.40 m arasında değişebilmektedir.
Giriş kesiminde küçük yuvarlak bir kapı oyulmuştur ve
onu kapayacak şekilde de taştan bir tıkaç yapılmıştır.
Bu mezarlara ilk önceleri kabile reisleri gömülürken
daha sonra kolektif mezarlar olarak kullanılmıştır.
Dolmenlerde, parmak üç ya da dört köşeli tarak
şekilleriyle süslenmiş testiler bulunmuştur. Ayrıca
disk şeklinde seramikten yapılma iplik eğirme aletleri
bazılarında da metalden yapılma,- zırnıklı bronzdan
yapılma süs eşyaları ve aletleri de bulunmuştur. bkz.
resim (Kaynak; Markovin, W.I./Muntschajew, R.M. Kunst
und Kultur im Nordkaukasus. s. 18)
Domfar,
Dugarların komşusu ve düşmanı bir halktır.
Don
nehri, diğer bir adı da Tanais'dir.
Dordup,
bkz. Saghumi, Durr-Dup olarak da geçer.
Dot-дот-,
Adige göreneklerine de erkek çocuğunun eğitim ve
öğretim amacıyla verildiği aileye denilirdi.
Eğittikleri çocuğu Dot diye çağırırlardı.
Döllinger,
Fr. Neumann'ın yapıtında 1836-1837 yıllarında Adigeler
arasında araştırma yapmış bir kişi olarak bize
aktarılıyor.
Dogor,
Digor olarak bilinen Asetin kabilesinin diğer yazılış
şekli.
Dschick,
bkz. Çerkes
Dsurdsuki,
Anapa kalesinin diğer bir adıdır. Klasik eski çağdan
beri bilinen 1784’de Osmanlılarca tamir edilen,
1791’de, Graf Gudowitsch tarafından zapt edilen, 1807
ve 1811’de Osmanlı ver Ruslar arasında el değiştiren
ve 1829 Edirne Antlaşması ile Ruslara bırakılan
kaledir.
Dul-Dul,
Hz. Muhammed'in beyaz renkli binek hayvanı olarak
kullandığı dişi katır. Adige masal ve anlatımlarında
ise çok hızlı koşan bir at olarak geçmiştir.
Dünya Çerkes Kongresi,
Başlangıçta Hollanda Çerkes Kültür derneğinin Almanya
dernekleriyle beraber 4-6 Mayıs tarihleri arasında
1990 Den Alerdinck kentinde yapılması tasarlanan bir
toplantının, Almanya Çerkes Kültür dernekleri
federasyonunun düşünce, inisiyatif ve organizesi ile
‘uluslar arası’ bir toplantı haline dönüştürülmesinden
sonra, Amerika’nın Kaliforniye yöresinden gelen
Muhamed Şık, Türkiye’den Süleyman Yançatorol’un ve
Kabardey Balkar Rodina ve Adige Halk dernekleri
delegelerinin de katılmasıyla ve Hollanda ve
Almanya’dan katılımcılardan gelen istek ve arzu
doğrultusunda Dünya Çerkes Kongresinin kurulması karar
altına alınarak, tüzük çalışmaları için, Hollanda
dernek başkanı Fethi Receb, dernek sekreteri Zekai
Baydilli ve Almanya Dernekleri Federasyon Başkanı Dr.
Batıray Özbek kongrede tespit edilen maddelere göre
ilk tüzük tasarısı hazırlanması için
görevlendirilmişlerdir. Hazırlanan tüzük tasarısı
sadece Rodina derneği temsilcileri ile Nalçık’ta
revizyondan geçirilerek ekleme ve çıkarmalarla tekrar
Hollanda’da iki dernek üyelerine yine 26-28 Nisan 1991
tarihinde Den Alerdinck eğitim merkezinde ikinci kez
tartışmaya sunulmuştur. Mayıs 1990’daki birinci
toplantıda Rodına derneğinin sıcak bakmadığı DÇK’nın
birinci amacı Anavatana geriye dönüştür maddesi,
Nalçık’ın olurunu alamayarak getirilen tüzük
taslağında göremeyen bilhassa Almanya temsilcilerinin
şiddetli tepkilerini görmüştür. Bu maddenin tekrardan
tasarı tüzüğe konulması için, tam bir gün Fethi
Receb'le delegeler tartışmak zorunda kalmışlardır. Bu
da Kabardey Cumhuriyeti’nin dönüşe sıcak bakmadığını
ortaya koymasına rağmen maalesef katılımcıların çoğu
anlamamışlardır. Almanya temsilcileri toplantıyı terk
etme kararı alınca, toplantının hatta Nalçık’ta
yapılacak uluslararası toplantının tehlikeye düştüğünü
anlayan F. R. delegelerin istekleri doğrultusunda
hareket ederek yeni taslak tüzüğe tekrardan dönüş
amacı eklenmiştir. Tüzük taslağı Nalçık
kentindeki ilk uluslararası toplantıda tekrardan
Kalmık Yura başkanlığında oluşturulan kurulda
yeniden ele alınarak kabul edildikten sonra ilk
kez tüm Çerkesleri içine alan DÇK kurulmuştur.
1.
Kongre 22 Mayıs 1991’de Nalçık'da
2.
Kongre 20-24 Temmuz 1993 de Maykop'ta
3.
Kongre 24-26 Temmuz 1996 da Çerkessk'te yapılmıştır.
4.
Kongre Krasnodar'da
5.
Kongre ise tekrardan Nalçık kentinde yapılmıştır.
Dzeğaşçt-Дзэгъащт,
Bjedığu ve Abedzech Adigelerince tekstleri bize
aktarılan bir Nart Kahramanı.
|