ÇERKES HALKININ ETNO-HİSTORİK SÖZLÜĞÜ
Dr. Batıray Özbek Yedic


A     B     C     Ç     D     E     F     G     H     I    

 
İ     J      K     L    
M
   N    O    Ö     P     Q     R    

S    Ş      T    Tl     U     V     W    X    Y    
Z

Notlar:
1) Terimlerin çeşitli dillerde yazılışları /  işareti ile ayrılmıştır Adige/Adghe vs. gibi
2) Sözcüklerin yazılışında Latin ve Kiril harfleri kullanılmış ve .-  işareti ile ayrılmıştır. Adige-Адыгэ
3) Yabancı kaynaklı sözcüklerin Türkçe okunuşları parantez içinde yazılmıştır; Schapsugh (Şapsuğ)
4) Kesme işaretinin alfabetik sıralamada önem verilmemiştir.

 

Yaje tevıde- яжьэ теудэ, doğum sırasında zorluk çeken bir kadının karnına ocaktan alınan külle ovulur ve şu dua yapılır; tanrı yardımcın olsun. Rahat bir doğum göstersin. Bu inanç ateş ve ateşe tapma zamanlarına geri gitmektedir

 

Yakup Bey, bkz.. Bell, S.   

 

Yas ve yas tutma, hasta gözlerini kapatınca odada herkes vefat edene gözlerini dikerek yüksek sesle ağlamaya başlar. Ne kadar çok yüksek sesle ağlanırsa vefat edene o kadar saygı duyulduğunu gösterir. Kadınlar bilhassa vefat edenin yakını olan, eşler, kızları vs. üstlerini başlarını yolarak ağlarlar. Tırnaklarıyla yüzlerini ellerini kollarını çizerler. Yas tutanlardan hiç biri diğerini dikkate almadan acısını dile getirmek için ağlarlar kendilerine işkence ederler. Erkekler kamçılarını ya da bir sopa alarak her yerlerine kan akıncaya vururlar. Bazıları kafalarını sağa sola vururlar. Bu acılı sahnelerden sonra akrabalar bir araya gelerek, vefat edenin onuruna yakışır bir merasimi nasıl yapacaklarının planlarını konuşurlar ve hazırlarlar. Vefat edenin sosyal statüsü ve nasıl ve ne şekilde öldüğü merasimin yapılış şeklini etkilerdi. Savaşta  yaşamını yitiren kimse daha önce gösterdiği kahramanlıklara da bakılarak en onurlu bir merasimi hak ederlerdi. Savaşta aldığı yara sonucunda hemen ölenler için daha görkemli bir merasim hazırlanırken uzun zaman yaralı kalarak vefat eden için daha mütevazi bir merasim düzenlenirdi. Cephede ve yıldırım düşmesi ile vefat edenlerin cennete gideceklerine inanırlardı. Yarası iyileşmeden uzun müddet yaşayarak ölenlerin daha önce işlediği suçların ve günahların acısını çektiği şeklinde yorumlanırdı. Çok ileri yaşlarda vefat edenlerinde saygınlıkları çok büyük olmaktadır.

.

Uzun yaylada yaşayan Adigeler ilk geldiklerinde Avşar kadınlarının çok iyi ağladıklarını görünce Adige soyluları kendilerinden biri vefat edince parayla Avşar kadınlarını getirerek ağlatırlar. Avşar kadınları da şöyle yas tutuyorlardı." kıllı Çerkes tükenir mi birer birer ölmekle, beşer onar ölmeyince. Ne deyimde ağlayım, ölü benim olmayınca."  Adigeler söylenenleri anlamamaktalar ve ağıtları dinledikçe, "vay anasına amada iyi yas tutuyorlar", diyerek yas tutan kadınları taktir ediyorlardı.

 

Yaşemıqo Aşemez, hemen hemen bütün Adige kabilelerince bilinen ve hakkında anlatımları olan bir Nart Kahramanıdır. Nartlara kültür ürünleri getirmiştir; bunlar Qmıl ve PcheçIıçItır. Güzel sanata tutkun olan Yaşemıqo zamanını eğlenceden eğlenceye giderek insanların gönlünü neşelendirerek geçirmiş ve kadınların gönlünü kazanmış amma erkeklerin de düşmanlığını kazanmıştır.

 

Yaşlıları öldürme Chasesi-, Nart efsanelerinde yaşlıları öldürme geleneğine denilirdi. Yaşlanarak artık üretgen olamayan devamlı olarak toplumun ayak bağı haline gelen yaşlılar bu kurultaya getirilirler ve orada yapılan konuşmalardan sonra gerçekten artık ölmesi gerekir denince çocukları tarafından götürülerek öldürülürlerdi. Öldürme işi şu şekilde gerçekleşirdi:
1) uzak bir yere götürülerek ölüme terk etmek. 2) Kayalardan aşağıya atmak.
 

Bu gelenek Suudi Arabistan'dan Galler'e kadar tatbik edilen bir gelenekti. Araplar atlarının kuyruğuna bağlayarak yerde sürükleyerek, Galler'de kafasına bir tokmakla vurularak öldürürlerdi.

 

Yecerkuay/Yedgerkoi, Adige kabilelerinden birisi.

 

Yechutl1e Sefer-Ехъул1э Сэфэр, 18.11.1914 de  Penejıkuay köyünde yaşama gözlerini açan yazarımız  1977'de yaşama gözlerini yummuştur.

 

Yedeun, dinlemek. Geleneklere göre yeni evlenenler muhakkak gerek kızlar gerekse erkeler tarafından dinlenirlerdi.

 

Yedic Zeleskeri Degu, Batı Adigey'de 19. yy başlarında yaşamış olan halk filozofudur. Kanun yapıcı ve uygulayıcıdır. Davalarda hakimlik yapar ve verdiği kararlara itiraz edilmezdi.  Kanun yani xhabze yapıcısıdır. Yedic Zeleskeri Degu kısa boylu, atının eğerinde belli olmayacak kadar küçük bir insandı. Ünü ise ta Rusya içlerine ve çara kadar ulaşmış birisiydi. Kurulan halk meclislerinin tartışılmaz başkanıdır. Adigeyde genelde her üç yılda bir gelenek ve görenekleri çağa uydurmak ya da yeni problemleri geleneklere göre çözümlemek için genel halk kongreleri yapılırdı. Bu genel halk kongresinin en sonuncusu 1829 yılında Yedic Zeleskeri Degu başkanlığında yapılmıştır.

 

Yedic Zeleskeri geleneklere göre kanun yapıcı demiştik; bunu kanıtlayıcı  şu olayda anlatılır. ‘’Adige geleneklerine göre 'başlık!' olarak kızın dayısına baştan aşağı donamış bir at verilirdi. Bu ata binmek ve at takımlarını kullanmak ise çok ayıp sayılırdı. At ölünceye kadar faydalanılmadan bakılmak zorunluluğu vardı. Zaman savaş zamanı. Diğer taraftan kuraklıklar, bulaşıcı hastalıklar  Adige halkını kırıp geçiriyordu. İşte bu zamanlarda her zaman olduğu gibi Yedic Zeleskeri Degu atının üzerinde bir davadan geri gelirken halkın şu sözlerle söylendiğini duyar; Yedic Zeleskeri Degu herhalde yaşlandı ve artık düşünemez oldu. Bulunduğumuz kıtlığı yaşamıyor mu, bilmiyor mu ? Biliyorsa şu 'başlık!' olarak verilen atın faydasını bırak birde zararı olduğunu göremiyor mu, farkında değil mi ? Olayı anlayan Yedic Zeleskeri vakit geçirmeden üç yılda  bir toplanan Halk Meclisini beklemeden xhabzeyi değiştirmek gerektiğini amma nasıl yapacağını düşünerek evine gelir. Davadan davaya giderek uzun zaman evinden uzak kalan Yedic Zeleskeri Degu avluya girince avluda bağlı olan atı görür ve misafir var diyerekten sevinir. Hemen misafir evine girer fakat içeride kimse yoktur. Buna şaşar ve ev halkına sorar: ''Bu atın sahibi nerede?'', '' Atın sahibi sensin. Sen davadan davaya koşarken kız kardeşinin kızı evlendi ve sana da bu atı geleneklerimize göre  gönderdiler '', cevabını alır. Yedic Zeleskeri hemen bu atı alır biner ve köyü herkesin şaşkın bakışları arasında bir baştan bir başa dolaşır.  Yedic Zeleskeri Degu'in yaptığı gelenek olduğundan ve bu yaptığı da her yere sözlü olarak yayıldığından o günden sonra 'başlık' olarak gönderilen atlara da binmek gelenek haline gelmiştir.

 

Yedic Zeleskeri ile ilgili diğer  bir olay da şöyle anlatılmaktadır. ‘’Yedic Zeleskeri Degu adını çok duyan Rus Generallerinden birisi onunla tanışmak ister ve bu isteğe olumlu karşılık verir. Yedic Zeleskeri Degu yanında koruyucu ve yardımcıları olmak üzere kararlaştırılan Rus kalesine gider. Gnrl. adını ve ününü çok duyduğu bu filozof için  bir karşılama merasimi hazırlatır. Yedic Zeleskeri Degu ve yanındaki gurup kaleye girince General yaklaşan gurubu göstererek yanındakilere Yedic Zeleskeri Degu hangisi olduğunu sorar. Atın üzerinde görünmeyecek kadar küçük olan şahsı gösterdiklerinde, '' bu mu ünü her yöne yayılan ve kendisinde söz edilen Yedic Zeleskeri '' diyerek General kahkahalarla gülmeye başlar. Bu sıra atlılar yaklaşmış ve Generalin gülmeleri de bitmemişti. Y. saygıyla selamladıktan sonra , neden güldüklerini sorar. Durum kendisine anlatılınca Yedic Zeleskeri Degu, Generale kendisiyle at göğüsleme güreşi yapıp yapmayacağını sorar. General derhal atına atlayarak karşısına dikilir. Verilen komutla atlar bir birlerine doğru koşmaya başlarlar. Bir anda şimşek gibi iki at karşı karşıya gelir ve o anda nasıl olduğu bilinmeden Rus generalinin Yedic Zeleskeri Degu'nın elinde, atı ise kaçarak uzaklaştığı görülür. Yedic Zeleskeri Degu bir elinde havada debelenen Generali  şeref tribünündeki yerine getirir ve yere bırakır. Misafirler ve seyirciler neyin nasıl olduğunu anlayamazlar ve generale de iyi bir ders vermiş olur.’’ (Yukarıdaki bilgileri Maykop kentinde bir sohbette Dr. Batırbıy Bırsır anlatmıştı.)

 

Nerede ve ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir. Öleceğini anlayınca atına binerek ‘uzakta bit mahkemeye çağrıldım’’ diyerek  evinden ayrılır, vatanının topraklarına ve ormanlarına doğru at sürer ve bir daha da izine de rastlanmaz. Zannımca bu yolla mezarının yapılarak insanların kendisini putlaştırmasını önlemek istemiştir.

 

Yefendi, imamların Adigece adlarıdır.

 

Yemık1u- Емык1у, iyi değil, yakışmıyor anlamına gelir. Toplumsal yaşamda ise görenekler gereği kanun gibi geçerliliği olan bir sözcüktür.

 

Yeminezh in beş ayaklı tchoj  kısrağından doğma  atı  olan bir dev motifi.

 

Yemışç- Емыщ/Femışç, Neumann'a göre (184 ;109)  Adige kutsallarından birisidir ve Tokarew (1968; 247) koyunların ve hayvanların koruyucu meleğidir. Bu koruyucu  meleğin adına sonbaharda eğlenceler yapılırdı. Ancak Yemışç koruyucu melek değil koyunların koruyucu tanrısıdır.  Bu amaçla ilkbaharda koçlar sürüden ayrılırlar ve iyice beslenirdi. Sonbaharda koçlar boyanır, aynalar takılır, şekerler takılır ve koyunların arasına salınırdı. Çocuk ve delikanlılar koçları yakalayarak takılan eşya ve yiyecekleri almaya çalışırlardı.
 

İlkbahar ayında yapılan merasimde ellerinde yiyecek içeceklerle ve tüfeklerle birlikte çobanların yanına giderlerdi. İçlerindeki en yaşlı olanı elindeki içki dolu boynuzu gök yüzüne ve bastığı toprağa bakarak iyi dileklerini içeren chuacho'yu söylerdi:


Уэгуу къащхуэ,

Ш1ылъэу щхъуант1э,

Миныр ущу,

Щибгъур джэгуу,

 

Къыпэджэгук1-ныпэджэгук1ым,

Нысашэ, гушы1э хэтш1ык1у,

Тхьашхо, тхуэгъэбагъуэ.

 

Bu duadan sonra elindeki içkiden bir yudum alır ve yanındakine vererek dolaşırdı. Erkeler ellerindeki dolu tüfekleri çobana doğru çevirerek havaya ateş ederlerdi. Arkasından koçları sürüye katarlardı.  Koyunların çiftleşmesi de bu merasimden sonra başlardı.

 

Merasim yapılmadan doğan kuzular haram kabul edilirdi. Hatta bu kuzuların yenmediği de söylenirdi. Koyunların çoğalması için koçlara el sürülürken, dişilerin üstüne de darı dökülürdü.
 

Sürüde tek kulaklı bir koyunun olması iyinin ve bereketin nişanı sayılırdı. Dört ayağında beni olan kuzular öldürülürken, bir ya da iki ayağı benli olanlarla üçüz doğuranlar ise iyiliğin ve bereketin nişanı kabul edilirdi.

 

Yermel, Ermeni.

 

YetIef, Adigeler genelde evlerini ve avlularını yılda iki kere YetIef denen beyaz bir toprakla badana ederlerdi. Bu toprağı getirmek genelde kadınlarla çocukların görevi dahilindedir. Badana da ise erkeklerde yardım ederlerdi.

 

Yevtıch Asker-Еутых Аскер,  25 Eylül 1915 de Hatıkuaye köyünde doğan ünlü yazarımız. Sovyet devrinde yazdığı romanlarda kullandığı motiflerin Adige geleneklerine ters düştüğü nedeniyle ülkeden sürülerek yıllarca Moskova'da yaşamak zorunda kalmıştır. Perestorika ile tekrar Adigey'e dönmüştür.

 

Yıl, Adige halkının diğer Grogorian, Miladi ve Hicri'nin yanı sıra kullandığı takvimin adı Joğuabe-Жъогъуабэ adındaki yıldızlara göre hesaplanan takvimdir. Bu takvime göre bir yıl dört mevsime bölünerek her bir mevsim 90 gün olmak üzere hesaplanırdı ve bir yıl 360 gündür;

a)
Joğuaber ç1ım kıcheç1ığ [Mart 20-22] 
b) Joğuaber ğajom kıcheptlağ [Haziran 21-22
c) Joğuaber çığ şhapem chehağ [Eylül 21-22}
d) Joğuaber  ç1ıgum chehajığ [Aralık 21-22]. 

Bu tanımlar ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış olmak üzere dört mevsime uymaktadırlar.
 

Ayrıca cıl bkz. adı verilen yıl sayma şeklini de kullanırlardı. Bir cıl 12 senedir. Bu şekil yılların sayımı bir çok uluslarda kullanılmakta ve 'fare' yılıyla başlanıyor. Adigler ise 'Örümcek' ile ilk yılı saymaktadırlar ve 1988 yılı en yakın olan örümcek yılıydı. Bunu 'yılan', 'at', 'koyun', 'hacı kurdu', 'tavuk', 'köpek', 'domuz', 'fare', 'inek-1997 yılı', 'haşıvmış' ve 1999 yılı 'tavşanın' yılıdır.

Bu on iki yılı ikiye ayırıyorlardı; iyi bereketli ve kötü yıllar. Bereketli yıllar; köpeğin, koyunun ve hacı kurdunun, tahılın hastalıktan yok olduğu yıllar ise; tavuk ile yılan, savaş yılları; domuz ile tavşanın yılları kabul edilirdi.

 

Ayrıca 'şıle'den de söz etmek gerekiyor ve anlamı 40'dır. İki çeşit şıle vardır. Kış şılesi; Ocak 16-17'den Şubat 24-25'e kadar sürüyor ki, kışın en şiddetli zamanlarıdır. Yaz şılesi de; Temmuz 16-17'den ağustos 24-25'e ki, en sıcak günlere isabet ediyor. Daha eski takvime göre ise; kış Ocak 3-4'den Şubat 11-12'ye, yaz ise Ağustos 3-4'den  Eylül 11-12'ye kadar kabul edilirdi.

 

Yeni yılı Adigeler 23 Mart gününü kabul ederler ve kutlanılırdı. Mart'ın 22'sinde katır üstündeki bir tellal köyü dolaşarak ertesi günü yapılacak olan kutlama merasimi için  herkesin Kutsal Ağaç'ın (Чъыгыуджы) yanına gelmesi ilan edilirdi. Tellalın ilanı biter bitmez ellerinde meşalelerle genç kızlarla delikanlılar yeni yıl şarkısını söyleyerek ev ev dolaşırlardı. Bu şarkının mısralarından bazıları şöyledir: 
 

Dağların avluların  ötesinden doğarak

Yeni yıl neşe içinde geliyor.

Gel, çiçeklerle dolu ilkbahar

Yeryüzü aydınlık, mutluklarla taşmış

Gönlümüzü çalan ve neşeyle dolduran,

Tanrı bereketli günleri getiriyor.

 

Gençler uğradıkları her hanede sevinçle karşılanırlar, güzel sözlerden sonra onlara yiyecek ve içecekler verilirdi. O gece yatmadan önce tüm aileler lambalarını, ocak ateşlerini yakarak aydınlık içinde bırakırlardı. Sabahleyin güneş doğmadan şen ve şakrak seslerle herkes kutsal sayılan ağacın yanına giderlerdi.
 

Bu kutsal ağaç  el ele onlarca kişinin etrafını çevirebilecek şekilde ulu  bir çınar ağacıdır. Bu eğlence için görevliler insanlar gelmeden önce kumaş parçalarıyla ağacı süslerler ve yeni kurban edilmiş hayvanların derilerini asarlardı.
 

Güneş doğarken insanlar yüzlerini o ağaca ve güneşe çevirerek dikilirlerdi. Dua edecek kişinin bir elinde içi bachsıme dolu bir tas, diğer elinde bir halıjö, sağında ve solunda bir erkek ve kız çocuğu olacak şekilde öne çıkarak dikilirdi. Herkes ellerini güneşe doğru uzatırdı. Öndeki yaşlı kimse güneşe bakarak şöyle dua ederdi: ''Yeni yıl evlerimize iyi nasipler getirsin. Hastalıklardan uzak, dünya barış içinde, ocağımızda bol rızk, sağlık gönlümüzden geçirdiğimiz her iyi şeylere ellerimiz ulaşarak, mutluluk içinde yeni yılı geçirmemizi tanrıdan diliyorum. "Amin" ".


Bu duadan sonra beraberlerinde getirdikleri yiyecekleri ortaya koyarak hep beraber büyük daireler yaparlar oturarak beraberce 'hoch' yaparak yiyip içerlerdi. Arkasından Vıc oynanır, yeni yılla ilgili şarkı ve türküler söylenirdi. Gençler at yarışları yapar, deri kapmaca , at güreşleri yaparlar ve bütün gün eğlenirlerdi.

 

Yınceroqo, Taman yarımadasında oturan Şuğake Adigelerinin 17. yy sonlarına doğru reisliğini yapmıştır. Anlatılanlara göre 80 yaşına rağmen gayet dinç ve aklı başında bir reisdir ve 3000 atlı 7000 i yaya olmak üzere on bin askeri vardı.

 

Yınımıqo Babıchu, Abzech ve Şapsığ Adigelerince tekstleri bize aktarılan bir Nart Kahramanıdır.

 

Yınıj, Adige mitolojisinde, masal ve  hikayelerinde devamlı olarak yer alan ve en önde gelen motiflerden birisidir. Yınıjlar insanlara benziyorlar ancak insanlardan vücutça daha iriyarı düşünce ve akılda ise daha geri yaratıklardır. Bu özelliklerinden dolayı da Nartlara, ve diğer küçük yapılı mitik halklara yenilmektedirler. Yınıjlarında sosyal düzenleri tıpkı Nartlarınkine benzemektedir. Devamlı olarak Nartlarla mücadele halindedirler. Yınıjlar Nartların, güzel kızlarını, darı tohumlarını, ateşini ve koyun sürülerini kaçırmaktadırlar. Bu yolla Nartların cesaretini ve kuvvetini ölçmektedirler. Günlerden bir gün yine Yınıj Nartların ateşini çalar. Savsırıko getirmeye gider. Dev uyurken ateş parçasını alır ve o anda Y. uyanır ve kahramanımızın bileğinden yakalar.
 

Savsırıqo tüm uğraşılarına rağmen kendini bu pençelerden kurtaramaz. Yınıj eğer bana kahramanlıklarını duyduğum Savsırıqo'nun  yapabildiklerinden üçünü söylersen seni bırakırım der. ''Dağların tepesinden keskin bıçakları olan tekerleği Şan-Şerechi yuvarlatır  ve bunu ayaklarıyla vurarak geri tepeye kadar çıkarır '' der. Yınıj bunu başarıyla kazanır. Başka ne yapabilir?'' Ateşte kızarmış saban demirini yutar ve tekrar dışarı defni hacet yapar.'' Dev bunu da başarıyla becerir. Üçüncüsü? diye sorar. ''Akarsuya boynuna kadar girer ve onu üfleyerek dondurur. Donmuş sudan rahatlıkla çıkar'' der. Onu da derhal yapar ve gerçekten buzları sökerek çıkabileceğini anlayan kahramanımız hemen müdahale eder ve ''yanılmışım, bir şeyi unuttum'' der. Nedir unuttuğun? ''Yedi araba dolusu otu suya attıktan sonra donduruyordu'' der. Yınıj hemen bunu da yaptırır. Ama bu kez ne kadar debelense de buzdan kurtulamaz. Sawsırıqo kılıcını çekerek devin kafasını uçurmak isteyince dev seslenir: ''Senin kılıcın benim kellemi kesemez. Benimkini kemeriyle beline takarak gel! Ancak o kesebilir kafamı. 'Sawsırıqo kılıcı alır ancak kemere ellemez. Kılıcı buzda kaydırarak fırlatınca Yınıj kafasını kesmiş olur. Sonra kemeri ucundan tutarak yakındaki ağaca fırlatır. Kemer ağaca dolanır ve hemen ağacı kurutur. Kahramanımız böylece ateşi tekrar Nartlara geri getirir. Nartlar donmaktan kurtulurlar.
 

Adige anlatımlarında çeşitli tiplerde Yınıj'a rastlanmaktadır. Genelde tek kafalı Yınıj olmasına rağmen az da olsa bir çok başlılara da rastlanmaktadır. Tepegözler ise hemen hemen en önde gelen motiflerden birisidir ve bunların Adige kökenli olduğu ve yunan mitolojisine ödünç verildiği üzerinde tartışılmamaktadır. Bu tepegözler bazen göğüslerinde bıçak şeklinde sivri ve keskin kemik çıkıntıları olabilmektedir.

 

Yısp- Исп, bazende Spı olarak da geçen mitik bir halktır. Yısp çok küçüktürler ve tavşanları at yerine kullanırlardı. Bu küçüklüklerine bakmadan iri yapılı Nartlarla evlenmektedirler ve devamlı iyi ilişkiler içindedirler. Nartlar, orağın bulunuşunu Yısp GuaIşçe'ye borçludurlar .

 

Yısp-GuaIşçe, Исп Гуащэ, Nart kahramanı Chımışıqo Peterez'ın annesidir. Yısplerden gelin olarak alınmıştır ve Nartlara kültür aletlerinin bulunuşunda yardımcı olmuştur.

 

Yısp vıne-Исп унэ, bkz. Dolmen.


A     B     C     Ç     D     E     F     G     H     I    

 
İ     J      K     L    
M
   N    O    Ö     P     Q     R    

S    Ş      T    Tl     U     V     W    X    Y    
Z

.........................................................................................................................................