Notlar: 1) Terimlerin çeşitli dillerde
yazılışları / işareti ile ayrılmıştır
Adige/Adghe vs. gibi 2) Sözcüklerin
yazılışında Latin ve Kiril harfleri kullanılmış ve .-
işareti ile ayrılmıştır. Adige-Адыгэ 3)
Yabancı kaynaklı sözcüklerin Türkçe okunuşları
parantez içinde yazılmıştır; Schapsugh (Şapsuğ)
4) Kesme işaretinin alfabetik sıralamada önem
verilmemiştir.
Yaje tevıde- яжьэ теудэ,
doğum sırasında zorluk çeken bir kadının karnına
ocaktan alınan külle ovulur ve şu dua yapılır; tanrı
yardımcın olsun. Rahat bir doğum göstersin. Bu inanç
ateş ve ateşe tapma zamanlarına geri gitmektedir
Yakup Bey,
bkz.. Bell, S.
Yas ve yas tutma,
hasta gözlerini kapatınca odada herkes vefat edene
gözlerini dikerek yüksek sesle ağlamaya başlar. Ne
kadar çok yüksek sesle ağlanırsa vefat edene o kadar
saygı duyulduğunu gösterir. Kadınlar bilhassa vefat
edenin yakını olan, eşler, kızları vs. üstlerini
başlarını yolarak ağlarlar. Tırnaklarıyla yüzlerini
ellerini kollarını çizerler. Yas tutanlardan hiç biri
diğerini dikkate almadan acısını dile getirmek için
ağlarlar kendilerine işkence ederler. Erkekler
kamçılarını ya da bir sopa alarak her yerlerine kan
akıncaya vururlar. Bazıları kafalarını sağa sola
vururlar. Bu acılı sahnelerden sonra akrabalar bir
araya gelerek, vefat edenin onuruna yakışır bir
merasimi nasıl yapacaklarının planlarını konuşurlar ve
hazırlarlar. Vefat edenin sosyal statüsü ve nasıl ve
ne şekilde öldüğü merasimin yapılış şeklini etkilerdi.
Savaşta yaşamını yitiren kimse daha önce
gösterdiği kahramanlıklara da bakılarak en onurlu bir
merasimi hak ederlerdi. Savaşta aldığı yara sonucunda
hemen ölenler için daha görkemli bir merasim
hazırlanırken uzun zaman yaralı kalarak vefat eden
için daha mütevazi bir merasim düzenlenirdi. Cephede
ve yıldırım düşmesi ile vefat edenlerin cennete
gideceklerine inanırlardı. Yarası iyileşmeden uzun
müddet yaşayarak ölenlerin daha önce işlediği suçların
ve günahların acısını çektiği şeklinde yorumlanırdı.
Çok ileri yaşlarda vefat edenlerinde saygınlıkları çok
büyük olmaktadır.
.
Uzun yaylada yaşayan Adigeler ilk geldiklerinde Avşar
kadınlarının çok iyi ağladıklarını görünce Adige
soyluları kendilerinden biri vefat edince parayla
Avşar kadınlarını getirerek ağlatırlar. Avşar
kadınları da şöyle yas tutuyorlardı." kıllı Çerkes
tükenir mi birer birer ölmekle, beşer onar ölmeyince.
Ne deyimde ağlayım, ölü benim olmayınca."
Adigeler söylenenleri anlamamaktalar ve ağıtları
dinledikçe, "vay anasına amada iyi yas tutuyorlar",
diyerek yas tutan kadınları taktir ediyorlardı.
Yaşemıqo Aşemez,
hemen hemen bütün Adige kabilelerince bilinen ve
hakkında anlatımları olan bir Nart Kahramanıdır.
Nartlara kültür ürünleri getirmiştir; bunlar Qmıl ve
PcheçIıçItır. Güzel sanata tutkun olan Yaşemıqo
zamanını eğlenceden eğlenceye giderek insanların
gönlünü neşelendirerek geçirmiş ve kadınların gönlünü
kazanmış amma erkeklerin de düşmanlığını kazanmıştır.
Yaşlıları öldürme Chasesi-,
Nart efsanelerinde yaşlıları öldürme geleneğine
denilirdi. Yaşlanarak artık üretgen olamayan devamlı
olarak toplumun ayak bağı haline gelen yaşlılar bu
kurultaya getirilirler ve orada yapılan konuşmalardan
sonra gerçekten artık ölmesi gerekir denince çocukları
tarafından götürülerek öldürülürlerdi. Öldürme işi şu
şekilde gerçekleşirdi: 1) uzak bir yere
götürülerek ölüme terk etmek. 2) Kayalardan aşağıya
atmak.
Bu
gelenek Suudi Arabistan'dan Galler'e kadar tatbik
edilen bir gelenekti. Araplar atlarının kuyruğuna
bağlayarak yerde sürükleyerek, Galler'de kafasına bir
tokmakla vurularak öldürürlerdi.
Yecerkuay/Yedgerkoi,
Adige kabilelerinden birisi.
Yechutl1e Sefer-Ехъул1э Сэфэр,
18.11.1914 de Penejıkuay köyünde yaşama
gözlerini açan yazarımız 1977'de yaşama
gözlerini yummuştur.
Yedeun,
dinlemek. Geleneklere göre yeni evlenenler muhakkak
gerek kızlar gerekse erkeler tarafından dinlenirlerdi.
Yedic Zeleskeri Degu,
Batı Adigey'de 19. yy başlarında yaşamış olan halk
filozofudur. Kanun yapıcı ve uygulayıcıdır. Davalarda
hakimlik yapar ve verdiği kararlara itiraz edilmezdi.
Kanun yani xhabze yapıcısıdır.
Yedic Zeleskeri Degu
kısa boylu, atının eğerinde belli olmayacak kadar
küçük bir insandı. Ünü ise ta Rusya içlerine ve çara
kadar ulaşmış birisiydi. Kurulan halk meclislerinin
tartışılmaz başkanıdır. Adigeyde genelde her üç yılda
bir gelenek ve görenekleri çağa uydurmak ya da yeni
problemleri geleneklere göre çözümlemek için genel
halk kongreleri yapılırdı. Bu genel halk kongresinin
en sonuncusu 1829 yılında
Yedic Zeleskeri Degu
başkanlığında yapılmıştır.
Yedic Zeleskeri geleneklere göre kanun yapıcı
demiştik; bunu kanıtlayıcı şu olayda anlatılır.
‘’Adige geleneklerine göre 'başlık!' olarak kızın
dayısına baştan aşağı donamış bir at verilirdi. Bu ata
binmek ve at takımlarını kullanmak ise çok ayıp
sayılırdı. At ölünceye kadar faydalanılmadan bakılmak
zorunluluğu vardı. Zaman savaş zamanı. Diğer taraftan
kuraklıklar, bulaşıcı hastalıklar Adige halkını
kırıp geçiriyordu. İşte bu zamanlarda her zaman olduğu
gibi
Yedic Zeleskeri Degu
atının üzerinde bir davadan geri gelirken halkın şu
sözlerle söylendiğini duyar;
Yedic Zeleskeri Degu
herhalde yaşlandı ve artık düşünemez oldu.
Bulunduğumuz kıtlığı yaşamıyor mu, bilmiyor mu ?
Biliyorsa şu 'başlık!' olarak verilen atın faydasını
bırak birde zararı olduğunu göremiyor mu, farkında
değil mi ? Olayı anlayan Yedic Zeleskeri vakit
geçirmeden üç yılda bir toplanan Halk Meclisini
beklemeden xhabzeyi değiştirmek gerektiğini amma nasıl
yapacağını düşünerek evine gelir. Davadan davaya
giderek uzun zaman evinden uzak kalan
Yedic Zeleskeri Degu
avluya girince avluda bağlı olan atı görür ve misafir
var diyerekten sevinir. Hemen misafir evine girer
fakat içeride kimse yoktur. Buna şaşar ve ev halkına
sorar: ''Bu atın sahibi nerede?'', '' Atın sahibi
sensin. Sen davadan davaya koşarken kız kardeşinin
kızı evlendi ve sana da bu atı geleneklerimize göre
gönderdiler '', cevabını alır. Yedic Zeleskeri hemen
bu atı alır biner ve köyü herkesin şaşkın bakışları
arasında bir baştan bir başa dolaşır.
Yedic Zeleskeri Degu'in
yaptığı gelenek olduğundan ve bu yaptığı da her yere
sözlü olarak yayıldığından o günden sonra 'başlık'
olarak gönderilen atlara da binmek gelenek haline
gelmiştir.
Yedic Zeleskeri ile ilgili diğer bir olay da
şöyle anlatılmaktadır. ‘’Yedic
Zeleskeri Degu
adını çok duyan Rus Generallerinden birisi onunla
tanışmak ister ve bu isteğe olumlu karşılık verir.
Yedic Zeleskeri Degu
yanında koruyucu ve yardımcıları olmak üzere
kararlaştırılan Rus kalesine gider. Gnrl. adını ve
ününü çok duyduğu bu filozof için bir karşılama
merasimi hazırlatır.
Yedic Zeleskeri Degu
ve yanındaki gurup kaleye girince General yaklaşan
gurubu göstererek yanındakilere
Yedic Zeleskeri Degu
hangisi olduğunu sorar. Atın üzerinde görünmeyecek
kadar küçük olan şahsı gösterdiklerinde, '' bu mu ünü
her yöne yayılan ve kendisinde söz edilen Yedic
Zeleskeri '' diyerek General kahkahalarla gülmeye
başlar. Bu sıra atlılar yaklaşmış ve Generalin
gülmeleri de bitmemişti. Y. saygıyla selamladıktan
sonra , neden güldüklerini sorar. Durum kendisine
anlatılınca
Yedic Zeleskeri Degu,
Generale kendisiyle at göğüsleme güreşi yapıp
yapmayacağını sorar. General derhal atına atlayarak
karşısına dikilir. Verilen komutla atlar bir birlerine
doğru koşmaya başlarlar. Bir anda şimşek gibi iki at
karşı karşıya gelir ve o anda nasıl olduğu bilinmeden
Rus generalinin
Yedic Zeleskeri Degu'nın
elinde, atı ise kaçarak uzaklaştığı görülür.
Yedic Zeleskeri Degu
bir elinde havada debelenen Generali şeref
tribünündeki yerine getirir ve yere bırakır.
Misafirler ve seyirciler neyin nasıl olduğunu
anlayamazlar ve generale de iyi bir ders vermiş
olur.’’ (Yukarıdaki bilgileri Maykop kentinde bir
sohbette Dr. Batırbıy Bırsır anlatmıştı.)
Nerede ve ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir.
Öleceğini anlayınca atına binerek ‘uzakta bit
mahkemeye çağrıldım’’ diyerek evinden ayrılır,
vatanının topraklarına ve ormanlarına doğru at sürer
ve bir daha da izine de rastlanmaz. Zannımca bu yolla
mezarının yapılarak insanların kendisini
putlaştırmasını önlemek istemiştir.
Yefendi,
imamların Adigece adlarıdır.
Yemık1u- Емык1у,
iyi değil, yakışmıyor anlamına gelir. Toplumsal
yaşamda ise görenekler gereği kanun gibi geçerliliği
olan bir sözcüktür.
Yeminezh
in beş ayaklı tchoj kısrağından doğma atı
olan bir dev motifi.
Yemışç- Емыщ/Femışç,
Neumann'a göre (184 ;109) Adige kutsallarından
birisidir ve Tokarew (1968; 247) koyunların ve
hayvanların koruyucu meleğidir. Bu koruyucu
meleğin adına sonbaharda eğlenceler yapılırdı. Ancak
Yemışç
koruyucu melek değil koyunların koruyucu tanrısıdır.
Bu amaçla ilkbaharda koçlar sürüden ayrılırlar ve
iyice beslenirdi. Sonbaharda koçlar boyanır, aynalar
takılır, şekerler takılır ve koyunların arasına
salınırdı. Çocuk ve delikanlılar koçları yakalayarak
takılan eşya ve yiyecekleri almaya çalışırlardı.
İlkbahar ayında yapılan merasimde ellerinde yiyecek
içeceklerle ve tüfeklerle birlikte çobanların yanına
giderlerdi. İçlerindeki en yaşlı olanı elindeki içki
dolu boynuzu gök yüzüne ve bastığı toprağa bakarak iyi
dileklerini içeren chuacho'yu söylerdi:
Уэгуу къащхуэ,
Ш1ылъэу щхъуант1э,
Миныр ущу,
Щибгъур джэгуу,
Къыпэджэгук1-ныпэджэгук1ым,
Нысашэ, гушы1э хэтш1ык1у,
Тхьашхо, тхуэгъэбагъуэ.
Bu
duadan sonra elindeki içkiden bir yudum alır ve
yanındakine vererek dolaşırdı. Erkeler ellerindeki
dolu tüfekleri çobana doğru çevirerek havaya ateş
ederlerdi. Arkasından koçları sürüye katarlardı.
Koyunların çiftleşmesi de bu merasimden sonra
başlardı.
Merasim yapılmadan doğan kuzular haram kabul edilirdi.
Hatta bu kuzuların yenmediği de söylenirdi. Koyunların
çoğalması için koçlara el sürülürken, dişilerin üstüne
de darı dökülürdü.
Sürüde tek kulaklı bir koyunun olması iyinin ve
bereketin nişanı sayılırdı. Dört ayağında beni olan
kuzular öldürülürken, bir ya da iki ayağı benli
olanlarla üçüz doğuranlar ise iyiliğin ve bereketin
nişanı kabul edilirdi.
Yermel,
Ermeni.
YetIef,
Adigeler genelde evlerini ve avlularını yılda iki kere
YetIef
denen beyaz bir toprakla badana ederlerdi. Bu toprağı
getirmek genelde kadınlarla çocukların görevi
dahilindedir. Badana da ise erkeklerde yardım
ederlerdi.
Yevtıch Asker-Еутых Аскер,
25 Eylül 1915 de Hatıkuaye köyünde doğan ünlü
yazarımız. Sovyet devrinde yazdığı romanlarda
kullandığı motiflerin Adige geleneklerine ters düştüğü
nedeniyle ülkeden sürülerek yıllarca Moskova'da
yaşamak zorunda kalmıştır. Perestorika ile tekrar
Adigey'e dönmüştür.
Yıl,
Adige halkının diğer Grogorian, Miladi ve Hicri'nin
yanı sıra kullandığı takvimin adı Joğuabe-Жъогъуабэ
adındaki yıldızlara göre hesaplanan takvimdir. Bu
takvime göre bir yıl dört mevsime bölünerek her bir
mevsim 90 gün olmak üzere hesaplanırdı ve bir yıl 360
gündür;
a) Joğuaber ç1ım kıcheç1ığ
[Mart 20-22] b) Joğuaber ğajom
kıcheptlağ [Haziran 21-22 c) Joğuaber çığ
şhapem chehağ [Eylül 21-22} d) Joğuaber
ç1ıgum chehajığ [Aralık 21-22].
Bu
tanımlar ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış olmak üzere
dört mevsime uymaktadırlar.
Ayrıca cıl bkz. adı verilen yıl sayma şeklini de
kullanırlardı. Bir cıl 12 senedir. Bu şekil yılların
sayımı bir çok uluslarda kullanılmakta ve 'fare'
yılıyla başlanıyor. Adigler ise 'Örümcek' ile ilk yılı
saymaktadırlar ve 1988 yılı en yakın olan örümcek
yılıydı. Bunu 'yılan', 'at', 'koyun', 'hacı kurdu',
'tavuk', 'köpek', 'domuz', 'fare', 'inek-1997 yılı',
'haşıvmış' ve 1999 yılı 'tavşanın' yılıdır.
Bu
on iki yılı ikiye ayırıyorlardı; iyi bereketli ve kötü
yıllar. Bereketli yıllar; köpeğin, koyunun ve hacı
kurdunun, tahılın hastalıktan yok olduğu yıllar ise;
tavuk ile yılan, savaş yılları; domuz ile tavşanın
yılları kabul edilirdi.
Ayrıca 'şıle'den de söz etmek gerekiyor ve anlamı
40'dır. İki çeşit şıle vardır. Kış şılesi; Ocak
16-17'den Şubat 24-25'e kadar sürüyor ki, kışın en
şiddetli zamanlarıdır. Yaz şılesi de; Temmuz 16-17'den
ağustos 24-25'e ki, en sıcak günlere isabet ediyor.
Daha eski takvime göre ise; kış Ocak 3-4'den Şubat
11-12'ye, yaz ise Ağustos 3-4'den Eylül 11-12'ye
kadar kabul edilirdi.
Yeni yılı Adigeler 23 Mart gününü kabul ederler ve
kutlanılırdı. Mart'ın 22'sinde katır üstündeki bir
tellal köyü dolaşarak ertesi günü yapılacak olan
kutlama merasimi için herkesin Kutsal Ağaç'ın
(Чъыгыуджы) yanına gelmesi ilan edilirdi. Tellalın
ilanı biter bitmez ellerinde meşalelerle genç kızlarla
delikanlılar yeni yıl şarkısını söyleyerek ev ev
dolaşırlardı. Bu şarkının mısralarından bazıları
şöyledir:
Dağların avluların ötesinden doğarak
Yeni yıl neşe içinde geliyor.
Gel, çiçeklerle dolu ilkbahar
Yeryüzü aydınlık, mutluklarla taşmış
Gönlümüzü çalan ve neşeyle dolduran,
Tanrı bereketli günleri getiriyor.
Gençler uğradıkları her hanede sevinçle karşılanırlar,
güzel sözlerden sonra onlara yiyecek ve içecekler
verilirdi. O gece yatmadan önce tüm aileler
lambalarını, ocak ateşlerini yakarak aydınlık içinde
bırakırlardı. Sabahleyin güneş doğmadan şen ve şakrak
seslerle herkes kutsal sayılan ağacın yanına
giderlerdi.
Bu
kutsal ağaç el ele onlarca kişinin etrafını
çevirebilecek şekilde ulu bir çınar ağacıdır. Bu
eğlence için görevliler insanlar gelmeden önce kumaş
parçalarıyla ağacı süslerler ve yeni kurban edilmiş
hayvanların derilerini asarlardı.
Güneş doğarken insanlar yüzlerini o ağaca ve güneşe
çevirerek dikilirlerdi. Dua edecek kişinin bir elinde
içi bachsıme dolu bir tas, diğer elinde bir halıjö,
sağında ve solunda bir erkek ve kız çocuğu olacak
şekilde öne çıkarak dikilirdi. Herkes ellerini güneşe
doğru uzatırdı. Öndeki yaşlı kimse güneşe bakarak
şöyle dua ederdi: ''Yeni yıl evlerimize iyi nasipler
getirsin. Hastalıklardan uzak, dünya barış içinde,
ocağımızda bol rızk, sağlık gönlümüzden geçirdiğimiz
her iyi şeylere ellerimiz ulaşarak, mutluluk içinde
yeni yılı geçirmemizi tanrıdan diliyorum. "Amin" ".
Bu duadan sonra beraberlerinde getirdikleri
yiyecekleri ortaya koyarak hep beraber büyük daireler
yaparlar oturarak beraberce 'hoch' yaparak yiyip
içerlerdi. Arkasından Vıc oynanır, yeni yılla ilgili
şarkı ve türküler söylenirdi. Gençler at yarışları
yapar, deri kapmaca , at güreşleri yaparlar ve bütün
gün eğlenirlerdi.
Yınceroqo,
Taman yarımadasında oturan Şuğake Adigelerinin 17. yy
sonlarına doğru reisliğini yapmıştır. Anlatılanlara
göre 80 yaşına rağmen gayet dinç ve aklı başında bir
reisdir ve 3000 atlı 7000 i yaya olmak üzere on bin
askeri vardı.
Yınımıqo Babıchu,
Abzech ve Şapsığ Adigelerince tekstleri bize aktarılan
bir Nart Kahramanıdır.
Yınıj,
Adige mitolojisinde, masal ve hikayelerinde
devamlı olarak yer alan ve en önde gelen motiflerden
birisidir.
Yınıjlar
insanlara benziyorlar ancak insanlardan vücutça daha
iriyarı düşünce ve akılda ise daha geri yaratıklardır.
Bu özelliklerinden dolayı da Nartlara, ve diğer küçük
yapılı mitik halklara yenilmektedirler.
Yınıjlarında
sosyal düzenleri tıpkı Nartlarınkine benzemektedir.
Devamlı olarak Nartlarla mücadele halindedirler.
Yınıjlar
Nartların, güzel kızlarını, darı tohumlarını, ateşini
ve koyun sürülerini kaçırmaktadırlar. Bu yolla
Nartların cesaretini ve kuvvetini ölçmektedirler.
Günlerden bir gün yine
Yınıj
Nartların ateşini çalar. Savsırıko getirmeye gider.
Dev uyurken ateş parçasını alır ve o anda Y. uyanır ve
kahramanımızın bileğinden yakalar.
Savsırıqo tüm uğraşılarına rağmen kendini bu
pençelerden kurtaramaz.
Yınıj
eğer bana kahramanlıklarını duyduğum Savsırıqo'nun
yapabildiklerinden üçünü söylersen seni bırakırım der.
''Dağların tepesinden keskin bıçakları olan tekerleği
Şan-Şerechi yuvarlatır ve bunu ayaklarıyla
vurarak geri tepeye kadar çıkarır '' der.
Yınıj
bunu başarıyla kazanır. Başka ne yapabilir?'' Ateşte
kızarmış saban demirini yutar ve tekrar dışarı defni
hacet yapar.'' Dev bunu da başarıyla becerir.
Üçüncüsü? diye sorar. ''Akarsuya boynuna kadar girer
ve onu üfleyerek dondurur. Donmuş sudan rahatlıkla
çıkar'' der. Onu da derhal yapar ve gerçekten buzları
sökerek çıkabileceğini anlayan kahramanımız hemen
müdahale eder ve ''yanılmışım, bir şeyi unuttum'' der.
Nedir unuttuğun? ''Yedi araba dolusu otu suya attıktan
sonra donduruyordu'' der.
Yınıj
hemen bunu da yaptırır. Ama bu kez ne kadar debelense
de buzdan kurtulamaz. Sawsırıqo kılıcını çekerek devin
kafasını uçurmak isteyince dev seslenir: ''Senin
kılıcın benim kellemi kesemez. Benimkini kemeriyle
beline takarak gel! Ancak o kesebilir kafamı.
'Sawsırıqo kılıcı alır ancak kemere ellemez. Kılıcı
buzda kaydırarak fırlatınca
Yınıj
kafasını kesmiş olur. Sonra kemeri ucundan tutarak
yakındaki ağaca fırlatır. Kemer ağaca dolanır ve hemen
ağacı kurutur. Kahramanımız böylece ateşi tekrar
Nartlara geri getirir. Nartlar donmaktan kurtulurlar.
Adige anlatımlarında çeşitli tiplerde Yınıj'a
rastlanmaktadır. Genelde tek kafalı
Yınıj
olmasına rağmen az da olsa bir çok başlılara da
rastlanmaktadır. Tepegözler ise hemen hemen en önde
gelen motiflerden birisidir ve bunların Adige kökenli
olduğu ve yunan mitolojisine ödünç verildiği üzerinde
tartışılmamaktadır. Bu tepegözler bazen göğüslerinde
bıçak şeklinde sivri ve keskin kemik çıkıntıları
olabilmektedir.
Yısp- Исп,
bazende Spı olarak da geçen mitik bir halktır.
Yısp
çok küçüktürler ve tavşanları at yerine kullanırlardı.
Bu küçüklüklerine bakmadan iri yapılı Nartlarla
evlenmektedirler ve devamlı iyi ilişkiler
içindedirler. Nartlar, orağın bulunuşunu Yısp
GuaIşçe'ye borçludurlar .
Yısp-GuaIşçe, Исп Гуащэ,
Nart kahramanı Chımışıqo Peterez'ın annesidir.
Yısplerden gelin olarak alınmıştır ve Nartlara kültür
aletlerinin bulunuşunda yardımcı olmuştur.
Yısp vıne-Исп унэ,
bkz. Dolmen.
|