Notlar: 1) Terimlerin çeşitli dillerde
yazılışları / işareti ile ayrılmıştır
Adige/Adghe vs. gibi 2) Sözcüklerin
yazılışında Latin ve Kiril harfleri kullanılmış ve .-
işareti ile ayrılmıştır. Adige-Адыгэ 3)
Yabancı kaynaklı sözcüklerin Türkçe okunuşları
parantez içinde yazılmıştır; Schapsugh (Şapsuğ)
4) Kesme işaretinin alfabetik sıralamada önem
verilmemiştir.
Schache (Şache) /Dagamsa, Şapsığda günümüzde
Golowinski'de denize dökülen ırmağın adıdır. Rusca
Golowinka'nın adı da Schache Ç1ey'dir.
Schagacki (Şagaki) bkz. Schegakeh
Schagh Bascha /Schagh Bischa /Schug Wascha /
Psıj nehrinin yan okulu olan 'Şhaguaşçe' nehrinin
çeşitli söyleniş şekillerdir. Ruslar bu nehre Beleja
adını vermişlerdir. Şhaguaşe'nin anlamı gelin
kafasıdır. Buzul ve karlardan beslendiği için devamlı
olarak beyaz akan bir akarsudur. Diğer bir anlatıma
göre ise, savaşlarda şehit olanların kafaları buraya
getirilerek sahiplerine verildiğinden, ''kafaların
dağıtıldığı yer'' anlamı verilse de tutarsızdır. Çünkü
Rus - Adige savaşlarından önce de adı aynıdır.
Şaghe, Doğu Adigece'dir. Anlamı kızartmaktır.
Düğünlerde damadın p'ur olarak kaldığı evden bir
delikanlı, yapılan eğlencelerde yemek için köyde
aileleri tek tek dolaşırlar ve kurbanlık hayvan
toplarlar. Bu bağışların hepsine birden Şaghe
denilir.
Şağır,
alkollü içkiler.
Schagirei, büyük ve küçük Laban'ın
kaynaklarında yaşayan bir halk.
Schamschuchut (Şamşuchut), her Adige ailesinin
yedi dalı olan ve tahıl ambarında saklanan bir ağacı
vardır. Hasat mevsimi sona ererek tahıl ambara
dökülünce bu ağaç ailedeki herkesin katılımıyla
yerinden alınarak mutfağa taşınarak dikilir. Dallarına
mumlar konarak yakılır. Daha sonra çıplak olarak önüne
dikilinir ve dua edilirdi. (Thümmel; 1845 c. I, 162)
Şanmerd, Taman'ın doğusunda Adachun geçidinde
kurulu olan bir Adige köyünün adıdır.
Şanşerech /Janşerech, Nart efsanelerinde sözü
edilen keskin bıçakları olan mitik bir tekerlek.
Nartlar kuvvetlerini ölçmek için bu tekerleği
tepelerden aşağıya bırakırlardı. Aşağıda bekleyen Nart
eliyle, koluyla, ayaklarıyla beliyle son hızla dönerek
gelen tekerleğe vurarak tekrar tepeye çıkarırlardı.
Nart Sawsırıqo'yu düşmanları öldürmek istemektedirler.
Ancak bir türlü başarılı olmazlar. En sonunda
vücudunun uzuvlarını söyleyerek Ş. denerler ve zayıf
yerini öğrenirler. Savsırıqo'nun atı Tchojıy sonunun
nereye gideceğini sezinler ve Sawsırıqo'yu bu tuzaktan
dolayı uyarır ve diziyle vurmamasını söylese de,
atının uyarılarını dinlemez. Gururuna ve cesaretine
güvenen kahramanımız sonunda bu iki insani zayıf
özelliklere yenilir ve her ölümlü gibi o da yaşamını
yitirir. Bkz. Knobloch 1991; 39-40
Şapsığ /Schapsuch/Schapsigh/Schapsik, en
kalabalık Adige kabilelerinden birisidir. Klaproth
zamanında 10bin aile olarak tahmin ediliyordu.
Şapsığlarında Pşıları yani beyleri yoktur. Abzehler
devrim hareketlerini diğer kardeş halklarada götürerek
kendilerini kendilerine asil adı veren Pşı- Verklerden
kurtarmışlardır. Onlarda Pşılarını kovmuşlar ya da
öldürmüşlerdir. Doğularında Abzechler, Batı'da
Natıchuaclar Güney'de Karadeniz ve Ubuhlar vardır.
Bodenstedt'e göre ülkedeki en yüksek dağlara da
Şapsığ denmektedir. Tenginskoje de
Karadeniz'e dökülen ırmağın adıda Şapsığ'dır.
Schattgora, Rusçadır. Kaf-dağ Tatarca,
Orfi-İtub Abchazca, Oschga-Machua Adigece adıdır ve
'mutluklar dağı' anlamına gelmektedir. Cinler
Padişahı'nın oturduğu yer anlamında Cinistan olarak da
Tatarlarca inanılmaktadır.
Şçabz- щабз, yay.
Şçave Yeğesej /Щауэ егъэсэж, Adige
geleneklerine göre damat düğün başlamadan kendi
evinden ayrılarak en iyi bir arkadaşının evine
yerleşir ve orada düğün boyunca kalmak zorundadır.
Gelin Leğune'ye getirildikten sonra damat geceleri
gizlice gelinin yanına gider. Ancak anne baba evine
girmesi yasaktır ve ayıplanır. Belirli bir zaman sonra
damat büyük bir merasimle tekrardan kendi evine
getirilmesi merasimine denilir. Bu merasimden sonra
anne baba evine de rahat rahat girmeye başlar.
Şçave zegoeğep- Щауэ зэгуэгъэп, gerdek gecesi
yeni evlileri rahatsız etmek için genç kızlar ve
erkekler bir çok şakalar yaparlar; bacadan kedileri
içeri atmak, ocakta ateş yanıyorsa yukarıdan ateşe tuz
dökmek, vs. gibi. İşte bu şakalara Şçave zegoeğep
denilir. Sadıçın görevi bu tür şakaları
önlemektir. Bkz. yedeun
Şçebzaşç- Щэбзащ, ok.
Şçhe- Щхьэ, 1. Kafa, baş anlamına gelir. 2.
Sayım ve para birimi olarak da kullanılırdı. Örneğin;
bu at için on baş koyun istiyorum v.s. gibi.
Şçıbze- щыбзэ, elek.
ŞçIı amışçIe- Щ1ы амыщ1э, yeni cenaze çıkan
aileden birisi hastalandığında, hastayı iyileştirmek
için merhumun mezarına gidilerek, mezardan toprak
alınarak bir bardak suda eritilir ve içirilir
hatta banyo yaptırılır. Bu sayede hastanın
iyileşeceğine inanılırdı.
ŞçIıhafı- Щ1ыхьэфы, imece. Adige toplumsal
yaşamının yardımlaşma şeklinin adıdır. Genelde
yardımlaşarak sırayla işler yürütülür. ŞçIıhafı
boyunca beraber yemek yenilir.
Şeberız, Sozreş'in dualarında tekrarlanan bir
isim.
Şechech vered, yaralıdan ok ucu ya da kurşun
çıkarılırken söylenen şarkı.
Şharchon- Шъхьархъон, uzun kollu üçgen şeklinde
kesilmiş, yünden örülme kışlık başlık.
Şhaşçefıj- Шъхьэщэфыжь, bağımsızlıklarını bağlı
oldukları beylerinden satın alarak bağımsız sınıfa
geçenlere denilir. Günümüzde tarihi Adigey'de bu adda
bir Adige köyü mevcuttur.
Schaschı (Şhaşı), bir Abasa kabilesinin adıdır.
Schaschva (Şaşva), Abchaz demirciler
tanrısıdır.
Schiache (Şiache), Şache nehri kast edilmekte
ve bu nehrin kaynaklarında ortaçağdan kalma bir şehrin
harabeleri bulunmaktadır. Görülen sütün ve heykellere
bakılırsa burada çok eskiden kalma büyük bir
medeniyetin kalıntıları olduğunu göstermektedir.
Schuska (Şuska), Neumann (1847;109) bir Çerkes
iyilik perisidir diye aktarmaktadır.
Şataşçhe şığaje- Шатащхьэ шыгъажэ, hayvanların
yayladan dönmesinin şerefine düzenlenen at yarışı ve
eğlencelere denilir. Bu yarışlar için temiz kalınca
bir dal alınır. Bir ucuna kaymağın kabuğu kat kat,
kalın bir baş şekli alıncaya kadar sarılır. İstenilen
kalınlığa gelinince dumana tutulur ve sertleştirilir.
Çoban sonbahar sonunda hayvanları köye getirerek
herkese hayvanını geri verdikten sonra at yarışı
düzenlenir. Birinci gelene Ş. mükafat olarak verilir.
Daha sonra hep beraber yemekler yenilir, dans edilir
ve eğlenilir.
Şaveqot, sağdıç. Damadın hizmetinde bulunur.
Schegakeh /Skchegech, Taman yarımadasında
yerleşik olan bir Adige kabilesi. 'Suya, denize' yakın
oturanlar anlamına gelmektedir. 1784 yıllarında Anapa
kalesinin kurulduğu yerde yerleşik Adige kabilesidir.
Bu senelerde Pşıları M. Geraisen'dir ve Ruslarla iyi
ilişkiler içindedirler.
ŞekIuabze, avcı dili, anlamına gelir.
Bkz.. MezçIeğıbze-Мэзк1эгъыбзэ
Scheudsach ve Gagrinskaya nehirleri, Cigetlerin
ülkesinde, Gagra'da denize dökülen ırmağın adı.
Şe temığacho dıvhe- Шэ темыгъуахуэ дыухьэ,
Muska. Kuran'dan alınma ayet ve sureler bir kağıda
yazıldıktan sonra üçgen şeklinde katlanır, balmumu
emdirilmiş bir bezle yine üçgen şeklinde sarılır ve
boyuna asılarak taşınır. Bunu taşıyan kimseye ateşli
silah kurşununun değmeyeceğine inanırlardı. Bu inanç,
yıldırım tanrısı Şıble inancının devamı olarak
islamiyetle birlikte Adigelere arasında yaşaya
gelmiştir. Şıblenin isabet ettiği yerde, şıblenin
'kurşunu' aranır. Onu bulup taşıyana hiç bir ok
ya da kurşunun işlemeyeceği inancı vardır.
Şemsettin Tleseruq Paşa, (1855-1917) Diğer bir
çok Çerkes kökenli paşaların tersine Şemsettin
Tleseruq Paşa sivil okullarda okumuş ve Siyasal
Bilgiler Fakültesi'ni bitirmiştir.
Çerkes Teavün Cemiyeti'nin en faal üyelerinden
birisidir. Okuma yazması olmayan bir dilin, kültürün
ve halkın yok olacağı bilincine vararak Adige dili
için bir alfabe hazırlamaya başlamış ve 81 harfli bir
eser ortaya koymuştur. Bu denli zor alfabe nedeniyle
eleştiri alınca ses ve harf sayısını 74'e indirmiştir.
Derneğin hazırlattığı alfabe ise 38 ses ve harfli idi.
Bu alfabeyle Ğuaze Dergisi yayınlanmıştır.
Şerech, tekerlek. bkz. Şanşerech
ŞevaptzI /Şawqo/Şave, adlarıyla da bilinen Nart
kahramanlarından birisidir. Bu Nartla ilgili tekstler
genelde Abedsech, Şapsığ ve Bjedığu'cadır ve içerik
bakımından öğretici ve eğitici özellikleri vardır.
Şevcen, Hıristiyan din adamlarına denilir.
Şevcen İsmail, 18. yy'ın sonlarında
doğru yunanca Adige tarihini yazmış olan bir Adige
aydınıdır. Negume Şore Şevcen İsmail'in el yazmalarını
değerlendirerek eserine almıştır.
Şevcen Mos- Шэуджэн Мос, eşi Goşenay ile
birlikte Adige ihtilalci ve devrimcisidir. Beyazlar
tarafından yakalanarak Nisan 1918'de asılmışlar ve
cesetleri atlara bağlanarak köy köy gezdirilmiştir.
Şeveşej, Adigelerde damadın p1ur olarak kaldığı
evden Leğune'ye merasimle, şarkı ve türkülerle
getirilmesi olayına denilir. P1ur anlamı ve işlevi
hakkında Adige kabilelerinde değişik yorumlar vardır.
Şeyh Mansur, Sscheich (Şeyh) Mansur 1768-74
Osmanlı-Rusya savaşını Osmanlılar kaybedince, Ruslar
tüm Kafkasya'nın sahibi olduklarını ileri sürerler. Bu
durum hem Osmanlıları hem de İngilizleri
telaşlandırır. Venedik ve Londra ile ilişkileri
hakkında resmi belgeler bulunamadıysa da büyük bir
olasılıkla İngiliz casusudur. Asıl adı Giovanni
Battista Boeti ve Dominik papazı olan bu kişiyi
İngilizler casus olarak Şeyh Mansur adı altında
Çeçenistan'a gönderirler. Şeyh Mansur kısa zamanda
20.000 kadar savaşçıyı etrafına toplar ve başlangıçta
başarılı operasyonlar düzenlese de Ruslar 1791'de
bozguna uğratarak tutuklarlar ve Ssolovetzkoy adasında
zindanda vefat eder, Osmanlıların Kafkasya'yı
İslamlaştırmak amacıyla görevlendirdikleri ve
yetkilendirdikleri yüksek rütbeli bir Osmanlı ajanı.
Hakkında birbirini tutmayan bilgiler aktarılmaktadır.
Hemen hemen her Kafkas asıllı kişilerde olduğu gibi
bilimsel olarak kişiliği ve görevi hakkında hiçbir
araştırma yapılmamıştır.
Şeytan, İslam diniyle birlikte Adigeler
arasında yayılan inançtır. Şeytan çok çeşitli
görünümlerde ortaya çıkabilmektedir. Yeleme köyünde su
perileri gibi su kenarlarında çıplak olarak saçını
altın bir tarakla tarayarak yaşamaktadır. Kim ki
sessizce yaklaşarak saçını tutarak altın tarağını
elinden alabilirse ona kul köle olacağına inanılırdı.
Şeytan köprü altlarında, kayalarda, derelerde yaşarlar
ve aniden şekil değiştirerek at, öküz tavuk vs.
olabildiklerine inanılırdı.
Şhequte- Шхьэкъутэ, çok sayılan bir misafir
için genelde bir koyun kesilirdi. Koyunun her parçası
kayıp edilmeden misafirin önüne konması gerekirdi.
Kellesi de kaynatılarak sağ yarısı yemeğin en sonunda
misafirin önüne konularak sofrayı yöneten thamade
tarafından paylaştırılırdı. Sol yarısı ise ailede
kalırdı. Misafir, genelde ise sofrayı yöneten thamade
bu yarım kelleyi şu şekilde paylaştırırdı; kulağını
sofranın en gencine kamanın ucuyla uzatır o da
iki eliyle alırdı. Daha sonra sırasıyla burun kısmı
thamadenin solunda oturana, gözleri sağında
oturana verildikten sonra beyni dağıtılırdı.
Verilen parçaların yenmesi şart değildir. Tatar
geleneği diyenlerde vardır.
Şıç’epşın,
iki telli kemençe. At kuyruğu kemençesi denmektedir.
Şıtxetl-шытхэлъ, atlara göz değmemesi
için takılan nazar boncuğuna denilir.
Şholoh,
en ünlü Adige at soylarından birisidir. B. Tl. E. H.
M. Mahir Efendi şhaloho atları hakkında şöyle
yazmaktadır: ’’Gorşoloh. Kabardey'in 4. bey ve
asilidir. En iyi birinci atlar bunun at sürülerinden
çıkar. Çerkesler için en makbul at Şoloh'tur. Sözünü
ettiğimiz Şoloh'un oğlu küçük iken, bir gün dayısı
gelerek; "oğlum hazır ol! Seni uzakça bir yere
götüreyim de hem sefere alışır hem adam olursun" diye
babasının izniyle çocuğu beraber alır ve Kalmuk Han'ın
memleketine doğru gider. Adı geçen hanın bir kaç bin
at kısraktan ibaret olan yılkısını bir arada ve bir
dağın eteğinde bulur. Sözü edilen çocuktan başka kırk
elli yaşlarındaki bahsi geçen kişide beraberinde
olduğu halde, asıl maksadı yılkıyı sürüp getirmek
olduğundan, atların etrafını çevirerek, bir kerede
hepsini sürdüyse de, yılkıda öyle aygırlar olur ki,
çobandan daha çok işe yarar ve yılkıyı korurular.
Nitekim bu aygırlar bazen saklanır bazen ısırır ve
tekme atar yani neticede süvarilere hücum ederler ve
kısraklarını müdafaa etmeğe başladılar. Neyse güç olsa
da yılkıdan binden fazla hayvan bölerler ve geriye
dönerler.
İçlerinde bir aygır kalmıştı ki, o kadar kurşun ve
kılıç yarası almışken, yine ejder gibi. yılkısını
koruyarak mücadelesini bırakmaz. Onlar bir iki güne
kadar bir mesafe alırlar. Kalmık Hanın memleketinin
sınırlarından dışarı çıkarak bir vadide yorgun
hayvanları dinlendirirlerken her nasılsa bir iki
kısrak ile sözünü ettiğimiz azgın aygır kaçarlar. Bu
aygır hergeleye dönmeden, ağasının kapısının önüne
gelip durur. Han bu hayvanın halini ve karakterini
bildiğinden "Vay düşmanlar!" diye çabucak atına
biniyor aygır kılavuzluk
yaparak tam kaçtığı vadiye Hanı getirir. Ne yazık ki,
düşman çoktan oradan ayrılmıştı, Handa çaresiz köyüne
döner.
Gelelim oğlanın dayısına. Kendi hududuna girdi.
Aygırın kaçtığına ne kadar üzüldüklerini yazmaya gerek
yok. Yine hayvanatı rahat ettirmek ve otlatmak için
bir otlakta mola verirler. Çocuk atların durumlarına
dikkat ediyordu. Bir gece baktı ki bir tay ne yatar
nede uyuyor. Daima etrafına koşuyor, yatan atların
üzerinden atlıyor, devamlı bu tür hareketlerde
bulunuyor. Oğlan kendi kendine:" eğer kaçan aygırın
bir yavrusu tarafımızda kaldıysa mutlaka bu
olacaktır", diye gözünü ona diker. Bir kaç gün sonra
daha evlerine varmadan, ganimet taksime başlanıp
çocuğa hangi cinsten ve hangi soydan isterse
vereceğini, dayısı söyleyince, oğlan göz koyduğu tayı
gösterir. Dayısı bunu görünce güldü. "Utanma payını
tamamıyla iste!" dediyse de çocuk yine tayda ısrar
etti. Nihayeti tayı alır ve evine gider ona bakar
besler iyi bir at olur. Daha dört yaşında iken yapılan
bir yarışta güzel bir cariye kazanır. İkinci defa bir
muharebede adeta insan gibi acayip hallerde bulunarak,
savaşı kazanmağa ve pek çok esir almağa sebep olur.
Çünkü defa Kabardey beylerinden šmfgcsr+j adlı
kabilenin uçar derecesinde hızlı olan ve o tüm ülkede
onun gibisi bulunmayan Ferman atıyla yarışa
çıkarılarak bir haftalık mesafeyi altı saatte alarak
geride bırakır. Bu derece ünlü atı bir saatlik yolda
geride bırakır. Bu başarıları onun iyi cinsli ve
birinci olduğunu ispat eder. çok geçmeden o tarafa
kuvvetli bir düşman dadanır. Bu durumlarda adet olduğu
gibi köy ahalisi ailelerini dağlara çıkarırlar. Yalnız
baba Şoloh buna razı olmadı. Evinde kaldı. Oğlu ise
sözünü ettiğimiz at ile gündüz savaşa gider, geceleri
döner. Cepheden de babasına haber verir. Böylece bir
kaç gün geçer derken düşman yaklaşmağa başlar. Oğlanın
atı aç, susuz, terli ve yaralı olduğu halde süratle
geri gelir, babasını bindirdiği gibi kendiside terkine
binerek ailelerinin bulunduğu dağa kadar kaçtılar. Ne
yazık ki bu yorgunluk ve çektiği zahmetlerle kuvvetini
yitirmiş olmadığından bir daha ayağa kalkamadı. Hane
halkı da etrafına toplanarak, bahtımız döndü, diyerek
çok ağladılar, çok üzüldüler. Ancak hergelelerinde en
güzel kısraklar o attan gebe olduğunu oğlan haber
verdiğinde herkes teselli buldu. Şoloh'un emriyle ölen
atın derisini yüzdüler, yenisi eskisi yüze yakın yara
saydılar. Ciğerini daha sıcak iken istedi ve kokladı;
"dokuz yaşına girmişti" dedi. "Dünyada bunun bir eşi
daha olmaz" diye tekrar üzüldü. İşte Şoloh atını çok
aranması ve beğenilmesi bunun cinsinin en iyi
olmasındandır.’’
Şıbğerıve-Шыбгъэрыуэ,
Adigelerde bir spor çeşididir. İki atlı belirli bir
mesafede karşılıklı olarak yerlerini alırlar. Dört
nala atlarını sürerlerken yan yana geldiklerinde
atlılar bir birlerini attan aşağıya almaya çalışırlar.
Kim atının sırtında kalırsa yarışı o kazanmış olur.
Şığecegu-Шыгъэджэгу,
Adigelerin atlarını dans ettirdikleri melodinin
adıdır.
Şığın goşıj- Щыгъын гошыжь, vefat eden bir
kişinin bütün elbiseleri bir sene sonra merasimle
herkese dağıtılırdı. Merasim için yarışmalar yapılır
ve birinci gelenlere dağıtılırdı. Ayrıca bir eve yeni
gelen gelinin getirdiği ya da ona hediye olarak
verilen bütün hediye elbiseler akrabalara dağıtılırdı.
Her iki gelenekte diasporada yaşayan Adigeler arasında
ya tamamen kalkmış ya da basite indirgenirken, tarihi
Çerkesya'da yaşayanlar arasında yaşamaktadır.
Şığu perıdze- Шыгъу пэрыдзэ, Kaberdey
Adigeleri arasında yaşayan bir gelenektir. Bu geleneğe
göre herhangi bir eşyası ya da malı çalınan kişi bir
avuç tuzla hocaya gider. Hoca tuzu okuyup üfledikten
sonra yanan ateşe atar. Bu andan itibaren hırsız
kendini yüzü kızararak belli edeceğine inanırlardı.
Şığogu şçhağubje- шыгъогу щхьэгъубжэ, Adige
evleri hem arka bahçeye hem de avluya giden iki kapılı
olurdu. Arka bahçeye açılan kapıya Şığogu şçhağubje
denilirdi. Adige evlerinin kadınlar ve erkekler için
ayrı ayrı iki tuvaletleri de olurdu. Biri arka bahçede
diğeri ise tamamen karşısında avlunun ucunda olurdu.
Arka bahçedeki kadınlar tuvaletidir ve Şığogu
şçhağubje kapısı da buraya giderdi.
ŞıçIe goş- шык1э гуэш, yılkı atlarına aile
damgaları vurulunca kuyruk ve yeleleri de kesilirdi.
Bu kıllardan kement yapılırdı. Kıllar atlara damga
vuranlara verilirdi.
ŞıçIepşçın- Шык1эпщын, kemençe. Halk
etimolojisinde anlam 'At kılı müziği (=armonikası)'
anlamına gelmektedir.
Şığo, yas tutmak.
Şınaq ğegerez, yeni evlenen çiftin evinde
düğünden iki gün sonra yapılan bir eğlencedir.
Odundan yapılma ve tek kulpu olan derince bir çanak
Bachsıme ile doldurulur ve sofranın ortasına konulur.
Bu çanak ekseni etrafında döndürülür ve bırakılır.
Çanağın sapı kimi gösterirse içindeki Bachsımey'i o
içmek zorunda kalırdı.
Şıpqişe, Adige halk inançlarına göre dünyada
yüz gerçek vardır. Bununla ilgili bir efsanevi anlatım
vardır; Günlerden bir gün bir Nart ormana ava gidince
orman adamı MezıtlI’ı Nart’ı ellerinden sıkıca
yakalar. Nart kendisini bırakmasını isteyince
"Yüz gerçeği birer birer söylersen" bırakacağım der.
Nart kabul eder ve söze başlar.
1.
Tanrı tektir.
-
Doğru der.
2.
Masanın ayakta durabilmesi için en az üç ayağı
olmalıdır.
-
Doğru, der.
3.
Yılanın ısırdığı muhakkak ölür.
-
Doğru.
........
100. Beni bırakırsan bir daha buralara uğraman.
-
O da doğru der ve Nart'ı serbest bırakır.
Şıvpeje- Шыупежьэ, bir atlı gurubu diğer bir
yöreye gidiyorsa öncü olarak bir atlıyı gönderirler ve
o yörenin ileri gelenlerine, yolda gelen misafirler
hakkında bilgileri verir. Gurup hedeflenen köye
yaklaşınca köye girmeden Şıvpeje geri gelinceye
kadar bekler. Daha sonra karşılayıcı olarak gelenlerle
birlikte köye girerler ve misafirler herkese
dağıtılırdı.
Şuate- шъуатэ, bal ve balmumundan yapılan alkol
derecesi çok yüksek olan bir içkidir.
Şuatze- Шьуацэ, günümüzdeki Soçi turistik ve
liman şehrinin otoktan adıdır.
Şuğuaqe, Evliya Çelebinin bize aktardığı Adige
kabilelerinden birisidir. Beyleri Yıncurıqo 'dur ve
Noğaylarla dostça ilişkiler içerisindedir. Çeşitli 40
ile 50 hanelik köylerde yaşayan Şuğuaqeler
450 hane kadardırlar. Güney sınırlar Karadeniz'e kadar
uzanmaktadır. Evleri sazdan yapılmadır ve etrafları
Azbar denilen yüksek ve kalın duvarlarla çevrilidir ve
iki giriş kapıları vardır. Evlerin odaları iç içedir.
Yine seyyaha göre bunlar paranın ne olduğunu
bilmemektedirler ve değiş tokuşla yaşamaktadırlar. Çok
iyi sanatkardırlar. Hayvanları geceleri avluya
alındıktan sonra kapıları kapanır ve aslan başlı,
zincirlere bağlı serbest bırakılan köpekler, mal
mülkün bekçiliğini yaparlardı.
Şochtan- шъохътан, Korse. Adigeler evleninceye
kadar düz tahta çubuk ve deriden yapılma Şochtan
taşırlardı. Göğüslerin çıkması kadınlığın sembolü
olarak kabul edilirdi. Damat zifaf gecesi bu korseyi
çıkarırdı. Şochtan çıkarmada iki ayrı yöntem
kullanıldığı literatürde bizlere aktarılmaktadır.
1. Damat keskin kamasıyla korsenin iplerini keserek
çıkarır. 2. Kabardey Adigelerinde çıkarma şeklidir.
Damat gelinin uçlarını çok iyi sakladığı
korsenin iplerini bularak çözerek çıkarmak zorundadır.
Daha sonra bu korse evinden diğer bir genç kıza
verilirdi. Korseyi yırtmak ya da kesmek çok
ayıplanırdı.
Şochtemıps- Шъохътемыпс, sütyen.
Şoenü Mehmet Fetgerej, 1980 yılında Sapanca'nın
Yanık köyünde dünyaya gelmiştir. Babası
Guduvıta-Venderıpş'tan Osmanlı devletine sürgün edilen
bir Ubuh'tur. Daha küçük yaşlarda iken babasını kayıp
etmiş ve doğru dürüst bir okula gidememiştir.
Buna rağmen kendi imkanlarıyla Fransızca'yı öğrenerek
halkı üzerine çeşitli kitaplar yayınlamıştır.
Çerkes Ethem ve Anzavur bahane edilerek Batı
Anadolu'dan Doğu'ya TC tarafından Adigeler sürgüne
gönderilince korkmadan olayın üstüne giderek, sürgünü
durduran tek gerçek ender Çerkes aydınıdır.
Parlamentoya sunduğu dilekçe üzerine meclis
kararıyla Balıkesir'den Sinop'a kadar Çerkesleri
kapsayarak planlanmış olan sürgünü durdurmuştur. Bu
gösterdiği pervasız, korkusuz davranışlar ve medeni
cesaretten dolayı TC tarafından yargılanarak ölünceye
kadar yazı, kitap yazarak yayınlamama ve Isparta'da
sürgünde yaşama cezası verilmiştir.
Ankara da,
Çerkeslerin daha kolay asimile olabileceğine ve bu
nedenle Çerkes kadınları ile kızlarının alınıp Türk
erkeklerine verilmesi dedikodusu yayılır. İstanbul da
gazete çıkaran ve bu dedikoduları duyan Fetgerey ŞOENU
çok üzülür ve meclise bir mektup yazar der ki:
''Duyduklarım doğruysa çok ayıp ediyorsunuz. Bu
asimile için çok kaba bir yöntemdir. Her medeni millet
ve devlet gibi sizde medenice yapın, okullar açın, bu
okullarda Türk kültürünü öğretin. Ayrıca Çerkesler
mal-mülk sahibi olsunlar. Herkes malvarlığı kadar
milliyetçidir ondan sonra Çerkes milliyetçiliği daha
yapmazlar. Türk kültürüne karışırlar’’ diye meclise 3
defa mektup yazar ama nafile hükümet daha da kızar ve
İstanbul da çıkardığı gazeteyi de kapatırlar.
Şöenü M. F.19 Ocak 1931 tarihinde çalıştığı iş yerinde
çıkan yangında aldığı yanıklardan ve zehirlenmelerden
dolayı hayata gözlerini yummuştur.
ŞIöreyşay- Ш1орэйшей, gölgede havadar kurutulan
planta bitkisinin çekirdeklerinin kaynatılarak, süt ya
da kaymak ve balla, içine karabiber konularak
kışın içilen bir nevi bitki çayı. Üşütmeye ve gribe
karşı iyi bir içecektir.
Şözetech, düğünde gelin için kurban edilen
hayvanın derisi atlılara atılır ve deri kapmaca
başlar. Pöstekiyi alarak guruptan uzaklaşabilen atlı
onu qeşçenıne götürerek verir ve yarışmayı kazanmış
sayılırdı.
Schosschu (Şosşu), Abhazların demirciler
tanrısıdır. Onun onuruna yapılan dini merasimler yılın
son haftasında yapılırdı. Tanrıya bir dana, ya da koç
ve evin hanımı da evde yaşayan kişi başına bir
tavuk kurban ederlerdi. Buğday unundan çeşitli
pastalar hazırlanır ve kurbanların ciğerleri ve
kalpleri ceviz dallarına geçirilerek şiş yapılırdı.
Yemekler hazırlandıktan sonra yörenin demircisi
aletlerini getirerek gelir ve aletlerini doğruluğunun
nişanesi olarak da şapka ve kemerini çıkararak örsün
üzerine koyduktan sonra bir mum yakar ve herkes diz
çöktükten sonra ceviz dallarına geçirilen şişten
et parçaları alarak ateşe atar ve şöyle dua eder. "O,
Schosschu ailemi hastalıklardan koruman için
sana yalvarıyorum. Sana bu et parçalarını adak
ediyorum vs." Daha sonra yeni yılda yaptığı her
aletin insanlara faydalı olmasını ve zarar
vermemesi için duada bulunur. Hazırlanan yiyeceklerden
bir kaç lokma yer. Aileden herkes daha önce bu
merasim için özenle hazırlanan şaraptan birer yudum
alırlar. Arkasından hep beraber yemekleri yerler
ve gece yarılarına kadar komşu ve dostlarıyla
eğlenirler. Örsün başında Schosschu'nın
şahadetiyle merasimle yemin edilir ve söz verilir.
Eğer sözümü tutmazsam Schosschu benim kafamı bu
örsün üstünde kessin. Kim ki sözünü tutmazsa
hastalanacağına inanırlar. Tanrının tekrar gönlünü
kazanabilmek için böyle bir kişinin pek çok kurbanlar
kesmesi gerekmektedir.
Schyble (Şıble), şimşek, yıldırım. Adigelerde
gök gürlemesi ve yıldırımlar tanrısıdır. Bu tanrı çok
kutsal sayılmaktadır. Katoliklerin Azizler Yortusundan
sonra Ş. için dini ayin ve merasimler yapılırdı.
Adigeler ekim sonunda Azizler yortusunu kutladıktan
sonra hemen devamı olarak yağmur gönderen, yaz boyunca
serin hava gönderen tanrıya şükran borçlarını
göstermek için merasim düzenlerlerdi. Adigeler
Schyble'nin çarpması ile ölmeyi tanrının lütfu
olarak kabul ederlerdi. Şimşek iyi niyetli bir melek
kabul ederler ve sevdiği insanları da öldürüldüğü
inancı vardı. Ölü büyük merasimlerle toprağa verilir
ve merasim boyunca ağlanmaz, aksine sevinç gösterileri
yapılırdı. Bu merasim esnasında gök gürleyip şimşekler
çakarsa, ölüye tanrının gösterdiği saygı ve sevginin
büyüklüğünün işareti kabul ederek daha da
sevinirlerdi. Bkz. (Knobloch, 1991;32)
Kuraklık olduğu zaman, yağmur yağdırmak için Şapsığ
Adigelerinde Şıble'nin onuruna şöyle merasimler
yapılırdı; köydeki bütün erkekler, şimşeğin öldürdüğü
bir mezarı ziyaret ederler. Bu merasime Schyble
öldürdüğü kimsenin sülalesinden bir kimsenin muhakkak
katılması gerekmektedir. Merasime katılanlar yalınayak
başları açık, el ele tutuşarak mezarın etrafında
dönerek dans ederler ve dini şarkılar söylerlerdi.
Merasimin başkanı ellerini havaya kaldırarak yağmur
yağdırması için Schyble dua ederdi. Daha sonra
mezardan bir taş alırlar, taşı bir ipe bağlayıp,
yakındaki bir nehre giderek taşı suya bırakırlar. Taş
üç gün suda kaldıktan sonra tekrar aynı merasimle
sudan alınarak mezara geri konulurdu. Şapsığlar bu
yolla yağmur yağacağına inanırlardı. Eğer taş üç gün
sonra tekrar mezara getirilmezse sel afeti olacağına
da inanırlardı.
Bodenstedt'e (1849;201) göre, Şıble adalet ve savaş
tanrısı olarak da görev yapmaktadır. Savaşa gitmeden
önce onun adına merasimler yapılır, kurbanlar
kesilirdi. Merasim esnasında ya da savaş sırasında
yağmurun yağmasını iyiye yorumlarlardı. Schyble'nin
yaktığı ağaç ya da kayalar kutsal yer kabul edilir ve
azul yeri olarak saygınlık görürdü.
Yeleme köyündeki diğer bir inanca göre, şimşeğin
kurşunu olduğunu ve kim bu kurşunu bulurda boynuna
asarsa, ona tabanca vs. kurşununun isabet etmeyeceğine
inanırlardı. Ayrıca gök gürlemesinin Schyble'nin
sağa sola sürüklediği koskocaman yuğgu taşlardan
meydana geldiğine de inanırlardı.
İlk gök gürlemesinde pınara koşup su getirilip bu
suyla yemek yapılır, hayvanlar sulanır. Suyla harıp1
yapılır ve şıbjıy şığu ile yenilirdi. Evde bereket
olacağına inanırlardı
Schyble sözcüğünün etimolojik anlamı
yılan atıdır. Ubuhlar ise yeryüzünde yaşayan ve bir
mızrağı koruyan ejderha olduğuna inanırlardı.
Şı zebğuatle, Bu oyun karşılıklı belirli bir
mesafeden dört nale hareketle yan yana gelince
karşısındakini eğerden aşağıya almaktır. Bkz. Yedic
|