AÇIKLAYICI SOSYOLOJİ

Sosyalistforum.Net

Açıklayıcı sosyoloji bireyi ve onun davranışlarını temel birim ya da atom kabul eder. Weber, sosyolojiyi toplumsal davranışın anlaşılır bilimi olarak gördüğü için toplumsal aktörlerin davranışlarını çözümleme yoluna gitmiştir. Weberci bilim kuramını incelemek için davranış tiplemesi sınıflaması yöntemi izlenebilir. Weber dört davranış tipi ayrımından hareket eder:

1) Amaçla ilişkili akılcı davranış (zweckrational)
2) Bir değerle ilişkili akılcı davranış (wertrational)
3) Duygusal ya da heyecana bağlı davranış
4) Geleneksel davranış

1) Amaçla ilişkili akılcı davranışta aktörün amacı açıkça tasarlaması ve buna ulaşmak için araçları düzenlemesi gerekir. Weber bu tipe ‘ekonomik adam’ der.

2) Bir değerle ilişkili akılcı davranış modelinde ise aktör dışa bağlı bir sonuç elde etmek için değil, şeref konusunda sahip olduğu düşünceye sağdık kalmak için, bütün tehlikeleri göze alarak akılcı biçimde davranır. Bu tip davranış biçiminde bir ‘mutlak erek’ vardır. Bu mutlak erek ‘verili’ olgulardır ve kişi hareket noktasında kullandığı araçlar itibariyle rasyonel bir eylem içindeyse de varacağı nokta irrasyonel bir noktadır.

3) Duygusal ya da heyecana dayalı davranışta aktörün davranışı bir amaca ya da değerler sistemine başvurarak değil, belirli koşullara bağlı duygusal tepkiyle tanımlanır.

4) Geleneğe göre davranmak için aktörün ne bir amaç tasarlaması, ne de bir değer göz önüne alması, ne de heyecanla harekete geçmesi gerekir. Bu tür eylemin gerekçesi ‘hep yapmış olduğu’ için uygun kabul edilmesi gerektiğidir.(1) ‘Weber’in amacı ve kaygısı her aktörün kendi davranışına verdiği anlamı kavramaktır. Öznel anlamların anlaşılması davranış tiplerinin bir sınıflamasını içerir ve onların anlaşılabilir yapılarının kavranmasına götürür.’(2)

Weber siyasetin ya da bilim adamının ‘ideal tip’(3)inin ne olduğu sorusuyla yakından ilgilenmiştir. Bu ilgi dahilinde bilim adamının davranışını amaçla ilgili akılcı davranış olarak ortaya koyar. Bilim adamının amacının evrensel açıdan geçerli olacak önerilere, nedensellik ilişkilerine ya da anlaşılır yorumlara ulaşmak olduğunu söyler. Asıl amacın gerçeklik olduğunu söyler ancak bu amacın kendisi evrensel olarak geçerli olduğu kabul edilen olguların gösterdiği gerçekliğin değerleri üzerinden tanımlanmış olduğunu göz ardı etmez. ‘’Demek ki bilimsel davranış, bir amaçla ilgili akılcı davranış ile, bir değerle ilgili –bu gerçekliktir- akılcı davranışın bileşimidir. Akılcılık mantık ve araştırma kurallarına saygıdan kaynaklanır; elde edilen sonucun geçerli olması için bu saygı zorunludur.’’(4)

Bilimsel bilginin iki özgün niteliği vardır. Bunlar ‘tamamlanmamışlık’ ve ‘nesnellik’tir. Tamamlanmamışlık çağdaş bilimin temel niteliğidir. Çağdaş bilim özü gereği evrim halindedir ; nesnelerin yüce anlamlarıyla ilgili önerileri tanımaz, sonsuzluktaki bir amaca yönelir ve doğaya sorulan soruları sürekli olarak yeniler. Bilgi sonuna hiçbir zaman ulaşılamayacak bir kazanımdır. Bilim, bilimin evrimidir. Çözümlemede ilerleme sağlanabilse de araştırma iki sonsuz yönde devam edebilir.(5) ‘Weber’in özgün niteliklerini incelediği ve her ne kadar doğa bilimleri ile aynı akılcı eğilime sahiplerse de onlardan tamamen farklı olan tarihin ve toplumun bilimlerini keşfederiz. Bu bilimlerin özgün ve ayırt edici nitelikleri üç tanedir : Anlayıcıdırlar, tarihseldirler ve kültür ile ilgilidirler.’(6)

‘Anlama’, ‘Verstehen’in klasik çevirisidir. Buna göre biz doğal olgular alanında gözlemlenen düzensizlikleri matematiksel biçim ve nitelikteki önermelerle anlayabiliriz. Başka bir deyişle olguları anladığımızı hissedebilmek için onları deneyle doğrulanan önermelerle açıklamamız gerekir. Demek ki anlama dolaylıdır, kavramlar ya da ilişkiler yoluyla olur. İnsan davranışı, insanların bilince sahip olmasına bağlı, özünde anlaşılırlık ortaya koyar. Anlaşılır bazı ilişkiler genellikle davranışlarla amaçlar arasında, birinin davranışı ile diğerinin davranışı arasında hemen algılanabilir. Toplumsal davranışlar insan gerçekliğinin bilimlerinin kavrayabileceği anlaşılır doku içerirler. Bu anlaşılırlık, sosyolog ya da tarihçinin davranışları sezgisiyle anladığı anlamına hiç gelmez. Tam tersine, o bunları metinlere ve belgelere göre yavaş yavaş yeniden oluşturur. Sosyolog için öznel anlam hem derhal kavranabilir, hem de belirsizdir. Anlama Weber’e göre gizemli bir yetenek değildir. Doğa bilimlerinin akılcı yönteminin ötesinde üstün bir yetenek değildir. Anlaşılırlık başkalarının davranışlarını inceleme yapmadan, hemen anlamak anlamına gelmez. Özünde anlaşılırlık özü gereği belirsizlikler taşımaktadır. Yapılan yorumlardan hangisinin daha doğru olduğunu araştırma yapmadan ve kanıtsız bilemeyiz. Olabilir ve doğru arasındaki ayrımı yapabilmek için onların araştırılması gerekir.

Anlama yeteneğine sahip olduğumuzdan genel önerilerin aracılığına başvurmadan benzersiz olguları açıklayabiliriz. İnsani olguların özünde anlaşılırlığı ile bu bilimlerin tarihsel yönelimi arasında bir bağ vardır. Amacı insani gerçeklik olan bilimlerin her zaman yalnız bir defa olanla ya da olguların sadece benzersiz nitelikleri ile ilgilenmesinden değil, benzersiz olan bilimlerde doğa bilimlerinde sahip olamayacağı öneme ve derinliğe kavuşur.(7)

İnsani gerçeklik bilimlerinde iki yönelim ayırt edilmelidir; bunların biri tarihte, yani hiçbir zaman iki kez görülemeyecek olanın anlatımına, ikincisi sosyolojiye, yani toplumsal kurumların kavramsal olarak yeniden kurulmasına ve bunların işleyişine doğrudur. İnsanlık bilginin konusu olduğunda, toplumların işleyiş ve evrimine egemen yasalar kadar bir dönemin ya da bir grubun bireylerinin benzersiz nitelikleriyle ilgilenmek doğrudur.(8)

İnsani gerçeklikle ilgili bilimler kültür bilimleridir. Bu bilimler, evrimleri boyunca insanların yarattığı sadece sanat eserlerini değil, aynı zamanda yasaları, kurumları, siyasal rejimleri, dinsel deneyleri, bilimsel kuramları anlamaya ve açıklamaya çalışırlar. Weber’ci bilim, insanların inandıkları değerleri ve gerçekleştirdiği eserleri anlama ve açıklama çabasıdır.(9)
Weber’ci kavrayışlarla söylediğimizde bilim, amacı evrensel olarak geçerli olgu yargılarına ulaşmak olan akılcı davranıştır.(10) Weber’in tüm felsefi ve epistemolojik düşüncesinin merkezinde değerlerin yaradılış olarak tanımlanan eserler konusunda bu tür yargılar ortaya koyup mümkün olup olmadığı bulunur. Bu soruya değer yargısı (Werturteil) ve değer ilişkisi (Wertbeziehung) ayrımını yaparak yanıt veriyordu. Değer yargıları kişisel ve özneldir ancak özgürlük temel bir şeydir. Söz ve düşünce özgürlüğü temel bir değer olduğu düşüncesi bir yargıdır. Başka bir insan bunların temel bir değer olduğunu kabul etmeme özgürlüğüne sahiptir. Buna karşılık değer ilişkisi formülü bilim adamının seçtiği bazı kavramları bazı değerlerle açıklama çabasının ürünüdür. Değer yargısı ahlaki ya da yaşamsal bir kesinleme, değer ilişkisi ise, nesnel bilimin seçme ve örgütleme sürecidir. Bu ayrımı Weber bilim adamının etkinliği ile siyaset adamının etkinliğini ayırt etmek için kullanmıştır.

Weber bilim ve ideolojinin kesin bir şekilde birbirlerinden ayrı alanlara tekabül ettiğini önemle vurgulamıştır. Bilim ‘olgusal’ bilginin üretildiği alandır, siyaset ise normatifliğin, yani değer yargılarının at koşturduğu zemindir. İkisinin bağdaşması asla mümkün değildir.(11) Bu düşüncesini bilim adamının ders verirken kendi siyasi ve ahlaki görüşünü dile getirmesini yasaklamaya kadar vardırmıştır. Ancak bu bilim adamının kendi dünya görüşünün olamayacağı anlamına gelmemektedir. Yinede bilim belli bir alanda izlenmesi gereken politika konusunda kesin bir yansızlık göstermelidir. Bu sebeple bilim adamının kullandığı kavramlar her türlü değer yargısından arındırılmış yani kendi deyişiyle ‘aksiyolojik yansızlık’ şeklinde kullanılmalıdır. Gerçek bir bilim statüsüne ulaşmanın en temel gerekliliği tarafsızlıktır. Ona göre bilim (sosyoloji) bir ‘sorun çözme’ pratiği değildir ve bu sebeple de ‘ne yapmamız gerekiyor’ sorusuna cevap vermeyecektir. Hatta buna cevap vermediği gibi, böyle bir cevabı aramayacaktır da. ‘Kavramların aksiyolojik yansızlığı’ ilkesi üzerinde çok tartışılmış bir konudur.

Weber’in değerlerden arınmış bilimsel yaklaşımını eleştiren A.W. Gouldner’a göre bilim-dışı koşullanmalara tabi olmayan bilim insanı yoktur. Ona göre bilim adamını incelediği konulara karşı tarafsız bir tavrın içine sokmak onun eleştiri hakkını elinden almak anlamına geliyordu. Ayrıca değerlerden arınmış bilim ilkesinin ardında yatan bir ideoloji vardır ki, bu bilim adamının eleştirel ya da olumsuz bir değer yargısında bulunmaması gerektiğini önermektedir. Özelliklede içinde yaşadığı toplumu eleştirmeden onun gidişatına boyun eğmesini gerektirecek ve onu mümkün olmayan bir şeyin peşinde koşturan bir pratiğe sebep olacaktır. L. Strauss’a göre ise bilim adamının değer yargılarından arınarak bilim yapmasının imkansızlığı bir yana, böyle bir şey mümkün olsa dahi değersiz olacaktır. Çünkü, diyor Strauss, örneğin, sanat sosyolojisi uzmanı olan sosyolog neyin sanat eseri, neyin çöpe atılması müstahak bir saçmalık olduğunu ayırt edemiyor ve bunu yaptığı analizde ortaya koymuyorsa, onun ‘sosyolojisi de sanat ya da bilim değil, olsa olsa çöpe atılması gereken bir sosyolojidir’.(12)
‘’Weber’in eleştirdiği bilim adamlarına göre sosyoloji ya da iktisat a priori bilimler değildi çünkü amaçları, tam tersine bir ampirik bilgi sentezi sonunda ortaya çıkmış ‘gelişme yasaları’nı belirginleştirmekti; bununla birlikte toplum bilimleri temsilcileri örtük biçimde de olsa tamamlanmış bilim görüşünü benimsedikleri andan itibaren tümdengelimli bir toplum bilimi hayali her zaman, toplumsal gerçekliğin ‘yasalar’ına ya da kesin kabul edilen özel ‘nedensel etken’e indirgenme biçimi altında yeniden ortaya çıkabilirdi. Weber’in bilim dünyasına katkılarını çok önemsediği Marx’a özellikle getirdiği eleştiri buydu.’’(13)

Weber, Marx’ın bir iktisatçı olarak o dönemin antropologlarının yaptığı bir yanlışı tekrarladığını, bütünün bir parçasını alıp onu en önemli etmen haline getirdiğini ve pek çok nedensel etmenin olabileceği bir durumu tek-nedenli bir teoreme indirgediğini söyler. Öte yandan Weber tarihi materyalizmi tümüyle reddetmez.Yalnızca tek ve evrensel bir nedensellik silsilesini (diyalektik) kabul etmez. ‘’Adam Smith’deki ‘görünmez el’ ile Hegel’deki ‘düşüncenin kurnazlığı’ öğeleri, dinamik kurumların bireysel aktörleri arkasında kendi kanunlarına göre işleyen nesnel mantığı biçiminde Marx’ın sisteminde de boy gösterir. İnsanlar ne yaptıklarını bilmedikleri sürece, kör toplumsal güçlerin nesnesi olurlar.’’(14) Marx insanların yaptıklarını sandıkları eylemlerle nesnel toplumsal verileri karşılaştırır ve aradaki uyumsuzluğu ortaya ‘yanlış bilinç’ şeklinde koyar. Weber ise her türlü ‘nesnel anlam’ varsayımını reddeder. Anlamların anlaşılmasını öznenin özel niyetleriyle sınırlar. Ancak bu özel niyetlerle bu niyetlerin toplumsal etkileşimleri arasındaki çelişkiye karşı Marx’tan daha az duyarlı değildir. Yinede Weber felsefi olarak maddesel ya da ideal faktörleri yapısal ya da bireysel faktörlerin önüne çıkartmadan adeta doğa bilimlerinin doğaya yaklaştıkları gerçekçi yaklaşımı sosyal bilimlere kazandırmak istemiştir.
Marx’ta, Nietzsche’de düşüncelerin göründükleri halleriyle değil, amaçladıkları ya da gerçekte yol açtıkları sonuçlar bakımından yorumlanmasıyla ilgili teknikler geliştirmişlerdi. ‘’Marx düşünceleri, sınıf ve parti mücadelelerindeki kamusal işlevleri açısından değerlendirdi, Nietzsche düşüncelere düşünen bireye sağladıkları psikolojik yararlar açısından yaklaştı.’’(15) Weber, hem Marx’ın, hem de Nietzsche’nin görüşlerinden yararlanmak ister. Marx’ın sosyolojik yöntemini izler ve tarihte fikirlerin maddi çıkarlarla birleşmediği sürece güçsüz olduğunu tespit eder. ‘’Nietzsche gibi, fikirlerin, ruhsal tepkiler açısından önemine de inanır. Bunlara karşı, her ikisinden de farklı olarak Weber fikirlerin, psikolojik ya da toplumsal çıkarların ‘salt’ birer yansıması olduklarını kabul etmeye yanaşmaz.’’(16) ‘’Onların düşüncelerle çıkarlar arasında karşılıklılık ilişkisi bulmaya çalıştıkları noktada, Weber, İçsel durumlarla dışsal talepler arasındaki olası gerilimleri de yakalamak ister.’’(17) Weber’in düşüncelerle çıkarları ilintilendirdiği temel kavram ‘seçmeci yakınlık’tır (elective affinity). Weber’e göre düşüncenin ortaya çıktığı anda o düşünceyi dile getirenin veya o düşünceyi benimseyenlerin çıkarları arasında yakın bir ilişki ender olarak bulunur. Oysa Marx’a göre bu ilişki düşüncelerin çıkarları ifade ettiği varsayımı ile mutlaklaştırılmıştır. Karizmanın kurumsallaşması süreci içinde ortaya çıkan düşüncenin ‘yakınlık duydukları’ özelliklerini ‘seçerler’.
Weber’in düşüncesinin bir bölümü Marx’ın ekonomik maddeci yaklaşımını ‘yumuşatma’ girişimi olarak görülebilir. Marx’ın iktisadi yapılara verdiği önem ve Weber’in siyasal yapılara yaklaşımı ciddi benzerlikler gösterir. ‘’Ekonomik yapıların anlaşılmasında üretim araçları Marx için ne denli önemliyse, siyasal yapı türlerinin anlaşılmasında siyasal güç ve iktidarın maddi araçlarının denetimi de Weber için o denli önemlidir.’’(18) Bir liberal olarak eleştirisinin bir diğer boyutu Marx’ın siyasal güç ile ekonomik gücü ayırt etmekte dikkatli davranmamasıdır. Ona göre yapılması gereken, nelerin ‘ekonomik’, nelerin ‘ekonomi tarafından belirlenen’ ve nelerin ‘ekonomiyle yalnızca ilgili’ olduğunun ayırt edilmesidir.Weber siyasal yönetim araçlarını ele geçirme mücadelesini incelemesinin odağına yerleştirir ve ‘devlet’i belli bir arazide meşru şiddet kullanma ‘tekel’i olarak formüle eder.

‘’Weber’de Marx gibi, ‘ideolojik’ olgularla ekonomik ve politik düzeylerin ‘maddi çıkar’ları arasındaki karşılıklı ilişkiyi yakalamaya çalışmıştır. Weber, ‘rasyonalizasyonlar’ yani ‘fiktif üstyapılar’ ve sözlü ifadelerle gerçek niyetler arasındaki uyumsuzluklar üstünde durmuştur.’’(19)
Weber ‘çıkarlar’ ve ‘ideolojiler’ gibi sosyal yapıyı meydana getiren tüm kurumsal alanların karşılıklı ilişkilerini araştırır. Buradaki karşılıklılık yöntemi Marx’a benzese de değerlendirmeleri Marx’ın değerlendirmelerinden tamamen farklıdır. Marx’a göre çağdaş kapitalizm ‘irrasyoneldir’. Çünkü üretim güçlerindeki rasyonel teknolojik ilerileme, özel mülkiyet, kar ve denetimsiz piyasa rekabeti gibi etmenler tarafından kısıtlanır. Sistemin özelliği ‘üretim anarşisidir’. Weber’e göre ise çağdaş kapitalizm ‘irrasyonel’ değildir. Aksine çağdaş kapitalizmi oluşturan kurumlar rasyonalitenin görünümüdür. Verimlilik, işleyiş sürekliliği gibi süreçler ancak ‘rasyonel bürokratik’ kurumlar içinde işleyebilir. Weber rasyonel bürokrasi kavramını Marx’ın sınıf mücadelesi kavramına benzer biçimde kullanır. Sınıf mücadelesinin tarihteki yerini inkar etmez ancak bunu temel dinamik olarak da görmez. Üretim araçlarının toplumsallaşması olanağını görmezden gelmez ancak bunun ekonomik yaşamın da devletin bürokratik yönetimine bağlanmasından başka bir sonuç yaratmayacağını düşünür. Dolayısıyla sosyalizmde çekici hiçbir yan bulmaz. Devletin bu yolla total hale geleceğini söyler ve sosyalizmin daha ileri bir serfliğe yol açacağını söyler. Marx’ın işçinin üretim araçlarından ‘kopma’sına verdiği önem Weber için zaten genel olan bir eğilimin özel bir örneğidir. Çağdaş dünyada işçi üretim araçlarından ne kadar kopuksa, asker silahından, bilim adamı da araştırma araçlarından o kadar kopuktur. Bir bütün olarak temeldeki bu kapsayıcı bürokratikleşme eğilimini Marx dramatize etmiştir. Weber’e göre bürokrasi rasyoneldir, rasyonelleşme ise mekanikleşme sürecidir. Bu süreç kişisel ilişkileri öldürerek boğucu tekdüze işleyişlere indirgemektedir. Bu bağlamda rasyonellik kişinin özgürlüğünü kısıtlar. Bu kısıtlama içinde şekillenen birey dünya görüşü dar, kariyer peşinde koşan bir profesyoneldir ve bu teknisyen Weber’e küçük ve basit gelir.

Bilimsel sonuçların öznelliği problemi Weber’in metodolojisinde merkezi bir yere sahiptir. Bilimin konusunun seçimi ve kuruluşu gözlemcinin sorularına bağlı olduğu sürece bilim adamının toplumsallığından arındırılamaz. Buna rağmen bilim evrensel olma iddasını nasıl sürdürebilir? Weber bu soruya şöyle cevap veriyor: ‘’Bilimsel sonuçlar öznel bir seçimden hareketle, doğrulamaya tabi tutulan bütün düşüncelere benimsetilen yöntemlerle elde edilmelidir.’’(20) Ona göre tarihsel bilim akılcıdır ve burada sezgi doğa bilimlerinde oynadığından farklı bir rol oynamaz. Tarihsel ya da sosyolojik öneriler gözlenebilir olgularla ilgilidir ve tanımlanmış bir gerçekliğe, aktörlerin ona verdikleri anlamda insan davranışına ulaşmayı amaçlarlar. Her toplumun bir kültürü, yani bir inançlar ve değerler sistemi vardır. Sosyolog insanları sadece bu incelenebilir inançlar ve bilgi sistemi sayesinde anlayabilir ve değişik biçimlerde nasıl yaşadıklarını anlayabilir.

KAYNAKÇA:
Aron, Raymond
; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’, çev: Korkmaz Alemdar, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2000
Ringer, Fritz ; ‘Weber’in Metedolojisi’, çev: Mehmet Küçük, Doğu Batı Yay., Nisan, 2003
Schroder, Ralph, ‘Max Weber ve Kültür Sosyolojisi’, çev: Mehmet Küçük, Bilim ve Sanat Yay., Ankara, 1996
‘Siyaset Felsefesi Sözlüğü’, Yayına Haz.: P. Raynaud – S. Rials, İletişim, İstanbul, 2003
Vergin, Nur ;‘Siyasetin Sosyolojisi’, Bağlam, İstanbul, 2003
Weber, Max, ‘The Methodology Of The Social Sciences’,(1903-1917) Translated by: Edward Shils and Henry Finch, The Free Press, New York, 1949
Weber, Max ; ‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H. Gerth-C.W. Mills, çev:Taha Parla, İletişim, 2003, İstanbul

1) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’, çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.396
2) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’, çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.397
3) ‘İdeal tip’, gerçekliğin belli öğelerinin mantıksal tutarlılığa sahip bir kavram olarak soyutta inşasıdır. ‘İdeal’ teriminin herhangi bir değer yargısıyla ilgisi yoktur. İdeal tipler, genel kavramlar olarak, Weber’in dünya tarihini betimleyici verilerini karşılaştırmalı çözümlemeye hazır hale getirmekte yararlandığı düşünsel araçlardır.
4) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’, çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.398
5) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’, çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.399
6) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’, çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.399
7) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’, çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.400
8) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’, çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.400
9) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’, çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.401
10) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’, çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.401
11) Vergin, Nur ;‘Siyasetin Sosyolojisi’, Bağlam, İstanbul, 2003, s.231
12) Vergin, Nur ;‘Siyasetin Sosyolojisi’, Bağlam, İstanbul, 2003, s.234
13) ‘Siyaset Felsefesi Sözlüğü’, Yayına Haz.: P. Raynaud – S. Rials, İletişim, İstanbul, 2003, s.707
14) Weber, Max ;‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H. Gerth-C.W. Mills,çev:Taha Parla,İletişim,2003,İstanbul,s.105
15) Weber, Max ;‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H. Gerth-C.W. Mills,çev:Taha Parla,İletişim,2003,İstanbul,s.110
16) Weber, Max ;‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H. Gerth-C.W. Mills,çev:Taha Parla,İletişim,2003,İstanbul,s.110
17) Weber, Max ;‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H. Gerth-C.W. Mills,çev:Taha Parla,İletişim,2003,İstanbul,s.111
18) Weber, Max ;‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H. Gerth-C.W. Mills, çev:Taha Parla,İletişim,2003,İstanbul,s.89
19) Weber, Max ;‘Sosyoloji Yazıları’,Yay. Haz:H.H. Gerth-C.W. Mills, çev:Taha Parla,İletişim,2003,İstanbul,s.90
20) Aron, Raymond ; ‘Sosyolojik Düşüncenin Evreleri’, çev: Korkmaz Alemdar,Bilgi Yayınevi,Ankara,2000,s.404