ADIĞAPSER QIŞÜACE… ADIĞE RUHU SESLENİYOR… 21 MAYIS’TA BİZLER İÇİN AĞLAMAYIN!

Dr. MEŞFEŞ’Ü Necdet Hatam

Sevgili Kardeşlerim;

Lütfen bu 21 Mayıs’ta bizler için ağlamayın… Lütfen bizlerin, bir kez daha canımızı almayın…  Evet, topraklarımıza göz dikmiş düşmanın,  açgözlü gemicinin,  acımasız yol koşullarının, bulaşıcı hastalıkların, yokluğun, yoksunluğun öldürdüğü bizleri, bir de siz, her 21 Mayıs’ta yeniden, yeniden, öldürmeyin…

Çünkü bizler, bizler için gerçekten üzüldüğünüze inanamıyoruz… İnanamıyoruz bizleri anmak için bir araya geldiğinize… Gülünç buluyoruz 21 Mayıs’ı anma amacınızı… İnanamıyoruz uğruna can verdiğimiz değerlerimizi, ulusal değerlerimizi önemsediğinize…

Kendi ruhunuzu rahatlatmak için bir araya geliyorsunuz sanki… Sanki halkımızı çok sevdiğinize, ata topraklarınızı çok sevdiğinize, birbirinizi inandırmak, özellikle de kendinizi inandırmak için bir araya geliyorsunuz… Ve sanki katılımcıların sayısı ölçeğinde inanacaksınız halkımız için, anavatan için bedel ödemeye hazır olduğunuza…  Ama…

Ama değerli kardeşlerim, çok açık söylüyorum… Bilin ki;  bizler için üzüldüğünüze, birbirinizi, kendinizi inandırabilseniz de bizleri inandıramayacaksınız….

Çünkü önemsediğinizi söylemeniz önemsediğiniz anlamına gelmez biliyorsunuz…  Sevdiğinizi,  gece gündüz haykırmanın da gerçekten sevdiğiniz anlamına gelmediği gibi…

Bu soyut bilinen kavramlar da sanılanın aksine, artık ölçülebilir değerlerdir… Büyüklüğü de önemsediğiniz, sevdiğiniz şeyler için vazgeçebildiğiniz şeylerin toplamıdır…

21 Mayıs’ta,  sürgün yolunda yitirdiklerinizi anmak için bir araya gelecekmişsiniz… Bizleri unutmamak için bir araya gelecekmişsiniz… Daha dün ölen ana-babalarını unutanlar, 140, 150 yıl önce ölen bizlerin üzüntüsü ile dolacakmışsınız… Bizlerin de buna inanmamızı umacaksınız… Pes doğrusu…  Kendinizin inanmadığı şeye bizlerin inanmasını bekleyeceksiniz…

Hadi bizler ölüyüz, seslerimiz sizlere -gerçekte ulaşır da-  ulaşmaz diyelim… Ama yaşayanları olsun aptal yerine koymasanız… İnsanlar,  halkına, anavatana gerçekten sevgi duyanların neler yaptıklarını, neleri göze aldıklarını bilmiyorlar mı sanıyorsunuz? Dünyadan bu kadar mı bi habersiniz?

Bayram tatillerinde çok sevdiği (!) anasına babasına değil de tatil kentlerine gitmeyi tercih edenler gibisiniz… Her çocuğuna en yeni sistem TV alıcıları alabiliyorken anne babasının eski sistemi daha çok sevdiğine kendisini inandıranlar gibisiniz…  Ya da çocuklarını, etkilenir korkusu ile anne babasının cenazesine götürmeyenler gibi…

Evet, lütfen bizler için yasımsı etkinlikler düzenlemeyin… Kalplerimizi bir de Çerkes kaması ile dağlamayın… Bizleri sevdiğiniz gerçek ise eğer, savunduğumuz değerleri savunun. Ama sözde değil özde savunun…

Bizler, ülkemizi, topraklarımızı çok sevdik… Onu korumak bizlerden sonrakilere, sizlere bir Çerkes yurdu olarak bırakmak için çok canlar verdik, canlar aldık… Nehirlerimiz kan aktı…  Ama kavrayışımız, gücümüz yetmedi, yenildik… Dönemin güçlü devletleri, emperyalist ülkeleri, topraklarımızda ölmemize de izin vermedi… Topraklarımızı çok seveni, “Bana Çerkesler değil toprakları gerek” dedi… Diğeri de “Ben kendi vatanlarında özgür yaşayan Çerkesleri değil benim yurdumu kahramanca savunacak Çerkesleri çok seviyorum” dedi. “Geniş topraklarım var… Kahramanlıklarına ihtiyacım olduğu her köşede ben onlara yurt veririm… Yeni yurtlarını savunurlar bir güzel… Bataklıkları kurutur,  konar-göçer kabileleri de toprağa bağlarlar… Çerkeslere Çerkesya ne gerek” dedi.

Böylece birinin itmesi, diğerinin çekmesi, bizleri vatanımızdan etti…

Ama bizler, güya yeni yurdun, bireylerimize olsa da Çerkeslere yurt olamayacağını çok çabuk anladık… Dönmek istedik ilk günlerden beri anavatanımıza… Bizi sürenler kabul etmedi… İnancımızı bile değiştirmeyi göze aldık ama yine ters yüz edildik…  Yeni yurdumuzun padişahları da istemediler geri dönüşümüzü…  Onlar da engelledi bizleri… Yine de kimilerimiz, denklerini açmadılar uzun süre… Kimilerimiz sağlam yapılar kurmadı yıllarca… Ama tüketildi umutlarımız…

Müslüman olduğumuz için ülkemizi terk ettiğimiz ya da Müslüman olduğumuz için sürüldüğümüz yalanı da uyduruldu… Ama okul açabilenlerimiz, Çerkes andını Çerkes çocuklarına, yüzleri Kuzey’e, anavatana dönük olarak okuttu… Kimilerimiz de yüzü anavatana dönük defnedilmeyi, vasiyet etti…

Ana sütümüz gibi sevdik anadilimizi… Çoğumuz yeni toprakların dilini öğrenemeden göçtü gitti… Çerkes dedirttik her halktan tüm yeni komşularımıza… Saydırdık kendimizi… Sevdirdik… Kendilerine evin-barkın nasıl temiz tutulacağını öğrettik… Çayı nasıl demleyip nasıl tat alınabileceğini de…

Sonra öyle bir parçası olduk ki yeni yurdumuzun, ünlü romancı Kemal Tahir’e “Çerkes Anzavur’u ezen Çerkes Ethem, kurtuluşa başkaldırmış Türkleri ezmeye gidiyor” dedirttik.

En önemlisi de “Çerkes’in özü sözü bir” olduğuna herkesi inandırdık…

Ama ne kadar üzücüdür ki sizler bu en önemli değerlendirmeye gölge düşürdünüz…

Anavatanınızı çok sevdiğinizi söylüyor bir başka tatil kentini anavatanı görmeye tercih ediyorsunuz…

Gece gündüz Çerkeslerin birliğinden söz ediyor, yaşadığınız ülke sınırlarını, bakışlarınızla olsun aşmayarak, parçalanmışlığı onaylıyorsunuz…

Hiçbir konuda, önderliği bir başkasına layık görmezken, sıra halkımız için bedel ödemeyi gerektirebilecek etkinliklere geldiğinde, xabzemizi anımsıyor “önce siz buyurun” demeyi yeğliyorsunuz…

Bağımsızlık aşığısınız ancak bağımsızlık savaşı verilirken uzaktan ne yapılması gerektiğini söylemekle yetiniyorsunuz… Bedeller ödeyerek savaşı kazananlara iki saat savaşı anlatabiliyorsunuz…

Anavatanın kültür işçilerine acıyor ancak ürünlerini sömürmekten geri kalmıyorsunuz…

Yazlık kışlık edinebiliyor, çocuklarınızı da evsiz bırakmıyorsunuz ama atalar toprağında bir avuç kadar yerim olsun demiyorsunuz…

Korumaların iyi ücret aldıklarını görüyor, yaşıyorsunuz. Buna karşın yüz elli yıldır bin bir meşakkatle anavatanı koruyan kardeşlerinize dudak bükme yarışına giriyorsunuz.

“Bu bekçiliklerinin karşılığını nasıl öderim i” düşünmüyor, turistik ziyaret için bile koşullar öne sürüyorsunuz…

Kaçırdığınız çifte vatandaşlık hakkının yeniden verildiğini bilmiyor KAFFED genel kurulunda çifte vatandaşlık hakkı için mücadele edeceğinizi dile haykırıyorsunuz.

Size sunulan internet TV. yayınlarının daha geniş kitleye ulaştırma çabası göstermiyor, emek verenlere izlendikleri mutluluğunu yaşatacak bir mesajı çok görüyorsunuz…

Özetle değerli kardeşlerimiz…  Bizler, siz sürgünümsülerin bizler için yalandan üzülmenizi yasımsı etkinlikler düzenlemenizi istemiyoruz artık…  Bizim sizlerden beklentimiz değerlerimizi yaşatmanız… Bulunduğunuz her yerde var olmak için direnmeniz…

Çünkü, direndiğiniz ölçüde samimisiniz… Gücünüzün yettiğini yapabildiğiniz ölçüde samimisiniz… Yapabileceklerinizi yapıp yapmadığınız konusunda kendinizi, yapabileceklerini yapıp yapmadıkları konusunda dostlarınızı, sorgulayabildiğiniz ölçüde samimisiniz…

Unutmayın ki,  geçmişin muhasebesi, geleceğin kurgusunu yapabildiğiniz ölçüde ancak, 21 Mayıslarda bir araya gelenlerin sayısının on binleri bulması anlamlı olacaktır.

Bilin ki, ulusal-kültürel değerleri yaşatmak için direndiğiniz ölçüde bizleri anıyor bizleri gerçekten seviyorsunuz….

Direncin altın formülünü de hiç ama hiç unutmamalısınız:

DİRENÇ= MAZİ (HAL + İSTİKBAL)   Yani DİRENÇ = GEÇMİŞ (GÜNÜMÜZ+GELECEK)

Yani geleceği düşünmüyorsanız, günümüzü gelecek kurgumuza göre yaşama çabası içinde değilseniz eğer, değerlerimizi değer bilmiyor, değerlerimizi yaşatmak için direnmiyorsunuz demektir.

Bir kez daha anımsatalım ki ruhlarımızı rahatlatacak, bizleri mutlu edecek olan, ne kadar görkemli, ne kadar kalabalık olursa olsun güya bizler için düzenlenecek yasımsı etkinlikler, yakılacak ağıtlar değil, direniştir, diriliştir… Küllerinizden yeniden doğma çabalarıdır…

Dolayısı ile  “21 Mayıslarda bizler için lütfen ağlamayın” diyoruz…