ALMASTI -ÇERKES KADIN HAREKETİ DEĞİLDİR

Dr. MEŞFEŞ’Ü Necdet Hatam

Almastı bildirisi ile  Hareket üyelerinden Şeyma ve Janset hanımların Marje Radyosu söyleşileri birlikte değerlendirilmiştir.

Bir hareketin “Çerkes Hareketi” olması için girişimcilerin Çerkes ana babadan olması, dahası çerkesçeyi bilmeleri, güzel dans etmeleri, bir dönem anavatanda bulunmuş olmaları, Çerkes sorunlarını bilmeleri açıklamaları yeterli değildir. Hareketin Çerkes hareketi olması için ilk elde Çerkesler için kurgulanan gelecek, amaç açıklanmalıdır. Çerkes dili ve kültürünü koruyup geleştirmeyi, halkımızın geleceğe kalmasını amaçlamayan, bunun nasılını açıklamayan bir hareket Çerkes hareketi olamaz. Özellikle de Çerkes kültürü ile değil bir başka kültür ile yoğrulmuş ve Çerkes bakış açısından kilometrelerce uzağa düşülmüşse…

Gerçekte “Almastı”nın en büyük eksiği Türkiye’de Dönüşçüler dışında bütün hareketlerin grupların eksiği.  Yeniden yeniden okuduğum bildirilerinde Çerkes Halkının geleceğine, unutulan dili ve kültürü nasıl ve nerede koruyup geliştireceklerine ilişkin bir görüş kırıntısı olmadığı gibisöyleşide karşı olmadıklarının altını çizdikleri “xabze”nin  tanımını da yapmamışlardır.

Dolayısı ile amacını açıklamayan diğer tüm sanal hareketler(!) gibi “Almastı” da bir Çerkes Hareketi değildir ve degelecek kurguları olmadığı halde Çerkesler adına konuştukları için riyanın en büyüğünü yapmaktadırlar.

Bununla birlikte hareketin, önemseyen destekleyen akademisyenlerin konunun ne kadar cahili olduklarının kanıtı bildirilerine de bir göz atalım:

Bildirinin daha ikinci cümlesi “Kaf Dağı’nın ardında bilinmedik bir şey kalmadı” dese de “Nartlar tarihten çekileli çok oldu” diyen ilk cümlesi  bildiriyi yazan ve onu önemseyenlerin Nartlar hakkında hiçbir şey bilmediklerinin kanıtıdır. Çünkü tarihten çekilmek bir yana Nartlar, gittikçe daha bir önemseniyor, dünyasına daha derin girilmeye ve dilleri çözümlenmeye çalışılıyor.

Örneğin 20-23 Eylül 2017 tarihlerinde ünlü Nartoloğumuz Hadağal’e Askerin 95. doğum yılı anısına Mıyequape’de Uluslararası  “Nartlar” sempozyumu düzenlenmiş ve sunumlar kitaplaştırılmıştır. Yine 2017 yılında çok uzun süreden beri aranıp bulunmayan Hadeğelh’e Asker’in 7 ciltlik “Nartlar”ın tıpkı basımı yapılmıştır.  2019 yılında birçok Avrupa ülkesi ve Amerika’da kişisel sergileri açılan Tsırım Ruslan’ kendi resimleri ile bezenmiş harika yapıtı “Narther” yayımlanmış,  28×34 cm boyutlarında kuşe kağıda basılı yapıt  yaklaşık 80 dolara alıcı da bulmaktadır.

Ünlü gümüş sanatçımızın 2021 Eylül ayında bitirebilmeyi umduğu  anıt sarayın bir çok köşesinde  Nart kahramanları konukları ağırlayacaktır.

Nalçik’teki Sawsırıque restoranı turistlerin en önemli uğrak yerlerinden biridir…  Ve dile getirilebilecek daha çok şey.

Hadi bunları “… arkasında bilinmedik bir şey kalmadı” denilen Kaf Dağı arkasının bilinmeyenleri diyelim. Rahmetli Pit’o’mızın sevgili Özdemir Özbay’ın “Mitoloji ve Nartlar”ını da eskimiş kabul edildiğini var sayalım. Peki, Sayın Selçuk Bağlar’ın çalışmalarından, Nart destanlarını diğer dünya destanları ile karşılaştırmaları da mı hiç bilinmiyor.

Ama Nartları bir destan, 3000 yıl öncesinden beri halkımızın ürete geldiği , yaşanan çağın özelliklerini eklemlediği bir destan olarak değil de yaşamış kişiler olarak değerlendiriliyor ve tarihten çekilenlerin bu insanlar  olduğunu düşünülüyorsa eğer çelişki çok büyüktür.

Çünkü Nart kadınlarına,”Almastı”nın dile getirdiği özgürlükler bir yana, kadınlara en son tanınabilecek, belki hiç tanınmayacak cinsel özgürlükleri bile tanımışlardı. Dahası Nartların söylendiği çağın dünya görüşünü yansıttığını, bu dönemlerden birinin Anaerkil Dönem olduğunun bilincinde olunmazsa eğer “Nartlart kadınlarının özgürlüğü ve Nart Xase’nin kadınlara olan saygısını kabullenilmesi de çok güç olacaktır.

Örneğin, Nartların çobanından hamile kalan Setenay oğlunu bir tuvalet köşesinde doğurup sonra da boğduğu yavrusunu çöpe atmamıştır. Doğum için taşı Lhepş’e götürmüşür. Evlilik dışı doğan oğlu Sawsırıque de Nart kahramanlarının en ünlülerinden biri olmuştur. Dönemsel olarak anlayış değiştiğinde evlilik dışı bu doğumu yadırgayanlar olmuşsa da Sawsırıque destanlarımızda en ünlü kahramanlardan biri olarak günümüzde de yaşamaktadır.

Dahası Nartlar evlilik dışı bu doğumu çok olağan bulmakla yetinmemiş, soğuk bir kış gecesi aylarca süren seferinden döndüğünde avluda bağlı yabancı bir at gördüğünde eşinin bir erkekle birlikte olduğunu anlamasına karşın eve girmediği, soğuk geceyi dışarıda geçirdiği ve gün ışıdığında da eşi ile birlikte olan kişiyi en saygın konuk gibi uğurladığı için Nart Xase Peterez’i, kadınlara en iyi davranan kişi olarak ödüllendirmiştir. Dolayısı ile kadınlarına cinsel özgürlüğü bile tanıyan bir toplumu tam tersi düşünmeki ya da bu yaklaşımın anaerkil dönem özelliği olduğunu bilmemek?…

Özellikle de adı anılan Hayriye Melek Hunca Hanım ve Aıtın Kuşak’a ne kadar uzak düşüldüğünün bilincinde olunmaması. Öyle ki Melek Hunca Hanım sağ olsaydı eğer Almastı’ya ilk ve şiddetle karşı çıkan kişi olacağından ben hiç kuşku duymuyorum. Bir karşılaştırın Almastı bildirisi ile Melek Hanım ve arkaşlarının yaptıklarını. İşte 04. 03. 2006 tarihinde CC’de paylaştığım, tamamını linkte bulabileceğiniz, Rahmetli Dr. Vasfi Güsar yazısının bir bölümü:

http://circassiancenter.com/cc-turkiye/yorum/nh/007_kadinlarimiz.htm

 

“İSTANBUL ÇERKES KADINLARI TEAVÜN CEMİYETİ
Dr. Vasfi Güsar

(…)

Kurucuları, idealist beş hanım Hayriye Melek Xunç, Makbule Berzek, Emine Reşit Zalique, seza Poox ve Faika hanım. Hayriye melek Xunç, kültürlü güzel Fransızca bilirdi. (Bir süre sonra Met Çunatıko İzzet Paşa ile evlenmişti.) Emine hanım emekli General Reşit Paşa’nın hanımı, konuşkan, bilgili, erkek gibi bir hanım. Seza Poox; General Nazmi Paşa’nın kızı, üniversite öğrencisi. Makbule Hanım, milletvekili Mahzar Müfit Bey’in eşi. Faika Hanım da Mısırlı Çerkes İshak Paşa’nın eşi idiler. Aralarında yaptıkları ilk toplantıda, Hayriye Melek Hanım’ı başkanlığa, Emine Reşit Hanımı sekreterliğe, Seza Poox Hanımı da veznedarlığa getirdiler.

Çerkes kadıları Cemiyeti’nin en büyük amacı; sosyal, kültürel, ekonomik konular. Bu arada en çok düşündükleri, bir okul açmak ve Çerkes çocuklarının ulusal geleneklerle birlikte iyi birer insan olarak yetişmelerini sağlamak. Ulusal dilleri ve iyi ahlak ile yetiştirilmeleriydi. Türkiye ile birlikte anayurdu da onlara tanıtmak, yetişecek gençlerin ülkeye yararlı, dürüst, bilgili, kültürlü iyi karakterli bulunmalarıdır. Arkasından bir de kültürel dergi…

(…)
Çalışmaya giren okul 6 sınıflı özel bir okuldu. İlk ve ortaokul dengindeydi. Okulun diğer okullarından bir ayrılığı Türkiye’de ilk kez kız ve erkek öğrencilerin bir çatı altında birlikte ders görmeleri olmuştu. Ayrıca 4-6  yaşlar arsında bulunan kız ve erkek çocuklar için de bir ana sınıfı eklenmişti.. Bu da Türkiye’de görülmemiş bir şeydi. Üçüncü bir özelliği de İslam dünyasında  ilk kez olarak Latin harfleriyle yazı yazan bir Müslüman ulus olmasıdır. Okul müdürlüğüne Seza Poox, Başöğretmenliğe Lami Cankat getirildi. Seza hanım coğrafya dersini Türkçe, Lami Cankat dil derslerini ve Kafkas tarihi ile coğrafyasını Çerkesçe olarak veriyordu. Öğretmen Himi Tsey Çerkesçe edebiyat, şiirler ğıbzeler ve dersler gösteriyordu. Öğretmen Zekiye Venje (sonradan İsmail Berkok ile evlendi) Hanım iki sınıfta Türkçe dersi öğretmeniydi. Öğretmen okulu mezunu İhsan Bey de yönetim işleri ile görevlendirilmişti. Uzunyaylalı bir hemşerimiz de ayrıca öğretmenlik yapıyordu. Fransızca dil öğretmenliğini Lozan Üniversitesinden mezun Lütfullah Şav  (sonradan Türkiye’nin Suudi Arabistan  elçisi oldu.) Resim dersini ünlü ressam Namık İsmail Zeyf (İstanbul Güzel Sanatlar  Akademisi Kurucusu olan Namık İsmail Zeyf) veriyorlardı. Namı İsmail profesör olunca yerine Muhsin Bey hemşerimiz getirilmişti. Çerkesçe dil ile tarih ve coğrafya derslerini, Çerkesce olarak öğretmen Blenaw Harun üzerine almıştı. Müzik dersi öğretmenliğini Prof. Hege yapıyor, Uzunyayla ve Gönen’den getirtilen Çerkes müzisyenlerin çalgılarıyla uğraşıyor, notalar topluyor, armonize ederek piyanoda çalıyor ve dersler veriyordu.Çerkes ulusal müzik çalgısı pşıne bunlara ekleniyordu.

Avukat Şemi Time Çerkesçe telaffuz eğitimi ile uğraşıyor, solfej öğretmenliğini Galatasaray Lisesi Müdürü Sati Bey’in üvey annesi İkbal Hanım -ki kendisi Çerkes- veriyordu Okulun dikişhanesini Anzavur’un kızı Saime Beşuk Hanım yönetmekteydi. Mali durumları yetersiz olan  Çerkes kadınları da dikiş işleri ile uğraşıyorlar, şehrin ileri gelenlerinin elbiselerinden aldıkları gelirleri de kendi aralarında paylaşıyorlardı. Okulun Jimnastik ve beden eğitimi derslerini Şam ve Edirne Askeri Liseleri beden eğitimi öğretmenliğinden emekli Binbaşı Sait Nexuş Bey yüklenmişti. Trapezler, halkalar, paraleller ve diğer jimnastik oyunları gösteriliyordu. Öğrencilere bir Ermeni kızı, meliha Polka, mazurka, kadril, vals gibi o dönemin modası olan oyunları gösteriyor, hep birlikte oynuyorlar, müzikte bunlara katılıyordu.

Derneğin ve okulun yönetim üyeleri milliyetçi, kültürlü ve ünlü kimselerdi. İnsancıl bir durumları var. Örneğin 1922-1923 yıllarında Kafkasya’dan Varangel Ordusu artıklarıyla bir kısım Çerkes göçmenleri, Karadeniz yoluyla Kafkasya’dan Kırım’dan ayrılmışlardı. Bir İngiliz gemisiyle Kafkasya’dan gelen Çerkesler İstanbul’a inmek istiyorlar ama gemi kaptanı izin vermiyordu. Onları Avrupa’ya götürmek istiyordu. Gemideki Çerkesler diretiyor, üstelik ağlıyorlardı. İngiliz kaptan “eğer size burada  bakmayı üzerine alacaklar çıkarsa indiririm, yoksa götüreceğim” der. İstanbul’a vardıklarında kendilerini ziyaret eden Çerkes kadınları Cemiyeti yönetim kurulu: “Eğer yer bulursak onarı konuk edelim, Türkiye’de bulunan hemşerilerden yardım isteyelim” demiş, ayrılan grup, Beşiktaş’ta Serince Bey’de bir konak bulup dönmüş, hemşerilerine de müjdeyi vermişlerdi. Kaptanın “bunlara bakmayı taahhüt ediyoruz”  diye istediği belgeyi, Müdür Seza Hanım imzalamış ve hemşeriler gemiden alınarak konağa yerleştirilmişlerdir. Bir süre sonra da onlara iş bulunmuş ve yaşantıları daha iyi bir düzene koyulmuştur. Bu konakta birkaç yıl kalmışlardı…”

Ayrıca benzemezliğin kanıtı değil midir kızlarımız Almastı’ya özenirken Melek Hanımlar’ın Yunan Mitolojisi’nde  iffet ve tanrıçası olarak bilinen “Diyane”yi seçmiş olmaları.

Xabzenin değiştiği ve  istesek de istemesek de değişeceği gerçeği bir dahaki yazıya…