ASETİN CENAZE TÖRENLERİ

AlanOssetiA.com

CENAZE

Aileden birisi öldüğü zaman yanında bulunan diğer aile fertlerinin yüksek sesle ağlamaları, bir anda komşuları cenaze evine toplardı.

Cenaze için yapılacak işlemleri komşularla birlikte akrabalar yaparlar, başka köylere haberciler gönderilir, mezar yeri hazırlanır, duyması gereken herkese bildirilirdi.

Cenaze günü, onu tanıyanlar ve aynı köyden olanlar işe gitmezler, duymadan işine gidenler, kendisine duyurulmamasını hakaret kabul ederdi. Cenaze duyurma işini akraba olmayanlar yapar.
CENAZE HABERCİSİ

Cenaze günü köylere haber vermeleri için birer atlı, eğer köy uzak ise iki atlı gönderilirdi. Cenaze habercileri ölen kişiyle akraba olmamalıdır. Yani aynı sülaleden olamazlar. Haberci gittiği köyde ölenin akraba veya dolaylı akrabalarına gider, cenazeyi ve gömüleceği günü haber verirdi. Cenaze habercisi gittiği yerde atının sağ tarafından inerdi. Habercinin attan bu şekilde indiğini görenler niçin geldiğini anlarlardı. Kendisini karşılayanların 10-12 adım mesafede karşılarında üzgün bir şekilde duran haberci, başını eğer, ellerini aşağı sarkıtır ve bir dakika kadar bekler. Karşısındaki insanlar artık bu gelenin cenaze habercisi olduğundan kesinlikle emindirler fakat kimin öldüğünü henüz bilmeden onlarda saygı duruşunda beklerler. Kısa bir beklemeden sonra ilk konuşan haberci, “bundan sonra iyi haberler alın, akrabanız filan kişi vefat etti” der.

Haberi alan, “nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun. Bundan sonra siz de iyi haberler getirin, mutlu haberlerle yaşayın” gibi sözler söyleyerek misafiri içeri buyur eder.

Haberci gittiği köye girdiği andan itibaren atının üzerinden sağa sola bakmaz, hava şartları ne olursa olsun atının kuyruğunu bağlamazdı. Kamçısı daima sol elindedir. Habercinin bu davranışı, kendisini uzaktan görenlere, ne amaçla geldiği hakkında fikir verirdi. Alanlarda (Osetlerde) ölüye sesli ağlamak makbuldü, fakat saçını başını yolacak şekilde isyan etmek ayıptır.

Kadınlar ağlarken içlerinden biri ağıtlar yakar, birkaç kişi birden ağıt söylemezler. Ağıt sözlerinde ölenin ismi çeşitli özellikleriyle anılırken, daha önce ölen, özellikle genç olanların isimleri de anılırdı. Genç yaşta vefat edenlere yakın akraba ve dostları içtenlikle ağlarlar.

Alanlarda (Osetlerde) babalar ölen çocuklarına ağlamazlardı. Anneler de birkaç günlükken ölen çocuklarına ağlamazlar.Karısı ölen erkeklerin de ağlaması ayıptır. Damat, (enişte) durumunda olanlar da kayınbiraderlerine ağlamazlar. Kayınbabaların damatlarına ağlamaları da ayıp karşılanıyordu.

MAROY (Başsağlığına giden kadınlara özgü bir adet)

Çok eskilerde gruplar halinde cenaze evine giden kadınlar içeri girdikleri zaman, içlerinden söz üretmede usta olan biri diğerlerinden biraz önde durarak şarkı formunda ağıtlar yakardı. Hemen arkasında muntazam sıralar halinde duran diğer kadınlar da hep bir ağızdan onun söylediklerini tekrar ederlerdi. Öndeki kadın iki elini yanaklarına veya dizlerine vursa diğerleri de onu taklit ederdi.

Ağıt söyleyen, sözlerini söylediği anda, arka sıradakiler deju yapar gibi “Dedey dey dedey” gibi sözlerle eşlik ederler. Ağıt söyleyen durduğu anda diğerleri de onu tekrar ederdi. Kadınlar yanaklarına vururken, ağlamakta olan birinci derece akraba kadınlar da aynı şeyi yaparlardı.

Cenaze için gelen kadınlar bu şekilde başsağlığı dilemiş olurlardı.Kadınlarla birlikte başsağlığına giden kızlar, kadınlardan farklı bir şekilde, cenaze sahiplerinin karşısında sağ dizlerinin üzerine çöküyormuş gibi yapar ve dua ederlerdi.

Çok eski zamanlarda, ölen kişi erkek ise akrabası kadınlar isyan derecesinde ağlar, saçlarını başlarını yolarlardı. Yanaklarını çekiştirerek kanatırlardı. Sonra da ölü gömülürken başlarından yoldukları avuç avuç bu saçları ölenin mezarına koyarlardı.

KEFEN

Alanlar (Osetler) çok eskilerde ölülerini kefenle gömerlerdi.

Hıristiyanlık dinini seçtikten sonra, ölülerine günlük hayatta giyilen elbiseler giydirmeye başladılar; yani, ölenleri yıkayıp temizliyorlar ama kefen yerine elbise giydiriyorlar.

Eskiden insanlar öldükten sonra nereye gideceklerini düşünsünler diye, ölen kişinin kefeni giydirilmeden önce, dış kapının önüne asılarak teşhir ediliyordu. Ölen erkeklere giydirilecek kalpaklar kayınbiraderleri tarafından getirilirken, kadınların başörtüsü ailesi tarafından alınıyordu. Bazı kızlar gelin giderken başörtüsü parasını peşin alırdı.

Alanlar (Osetler) eskiden beri cenazelerini aynı gün gömmeye özen gösterdiler. Güneş batıncaya kadar gömülemeyen cenazeler ertesi güne bırakılmaktadır.

Alanlar (Osetler) 18. yy. ve 19. yy.ın ilk çeyreğine kadar cenazelerini anıt mezar gibi yerlerde gömdüler. Bazen birkaç sülale bu şekildeki mezarları ortak yaparak kullandılar. Yine bu yıllarda ölüler tabutsuz gömülerek, üzeri topraktan, önce keçe veya yamçısıyla örtülüyordu. Mezara ölenin günlük hayatta kullandığı silahları, yiyecekler ve bir küp de içki konuyordu.
CENAZENİN GÖMÜLECEĞİ GÜN

Alan (Oset) törelerine göre cenazesi olan evlerde birkaç gün yemek pişirilmiyor. Yiyecek ihtiyaçları komşu ve akraba evlerinden temin edilir.

Müslüman olmayan Osetler de (Alan) cenaze yıkanıp giydirildikten sonra evin dışına çıkarılarak uygun bir yere konuyor ve burada insanlar önünden geçerek veda ediyorlar. Hıristiyanlıktan sonra, ölüye önce papazlar dua edip veda etmeye başladılar.

Eğer ölenin karısı genç ise, ölü tabutla birlikte biraz yüksekçe bir yere, ayakları üzerine konuyor ve karısı tabutun altından eğilerek üç defa geçiriliyordu. Bunun amacı, kadın gençtir ve bekar kalmayacağı için öbür dünyada da karısı olsun diye yapılıyordu.

Genç yaşta ölenler gömülmek üzere götürülürken, cenazeden önce mezarlığa giden akraba kadınlardan biri mezarın başında durarak, korkma şimdi sana bir arkadaş geliyor diyerek boş mezara seslenirdi.
ÖLÜYE AT İTHAFI

Yine çok eskiden erkek cenaze için, sağlığında bindiği atı eyerlenir, üzerine de silahları bağlanarak cenazeyle birlikte mezarlığa götürülürdü. Mezarlıkta cenaze yere konduktan sonra, hazırlanan at yanına getiriliyordu. Cemaatin içinden yaşlı biri çıkarak atın gemini ölünün eline tutturuyor. Kendisi de kalpağını çıkarıp eline bir kama alıyor ve ölüye şu şekilde sesleniyordu.

“İşte tam takım atın. Öbür dünyada yaya kalma, yaşarken bu ata nasıl bindiysen, öbür dünyada da atına bin ve seyahat et.”

Daha sonra dua ederdi.

“Sana inanıyoruz Allah’ım. Her şeyi sen yarattın, ölü de diri de senin hikmetin. Bugün bu kişi öbür dünyaya göç ediyor. Biz törelerimiz gereği kendisine bu atı helal ediyoruz. Yaşarken bu ata bindiği gibi, öbür dünyada da binmeyi nasip et. Ölüler diyarında melekler kendisini korusun.

Dünyanın tek sahibi Allah’ım; Eğer bu kişi yaşarken günah işlediyse affet. Cenazesine gelen ve dua eden şu güzel insanların hatırına kendisini cennetine kabul et.”

Sonra cemaate dönerek:

“Göz yaşlarınızla uğurladığınız bu güzel insana veda ediniz,” derdi.

“Uğurlar olsun gerçek dünyaya” gibi ve daha birçok ARFE konuşmalarından sonra elindeki kamayla atın sağ kulağından kestiği kılları alarak ölenin göğsüne serpiştirirdi.

Kürekle kendisine uzatılan topraktan da bir avuç alıp, “günahsız yat” diyerek ölünün üzerine dökerdi. Ölü anıt mezar türü bir yere gömülecekse iki kişi ölüyü içeri alırlar. Mezar normal ise, bir kişi inerek gerekli işlemi yapardı.

Ölü gömüldükten sonra mezarın üzerine bir miktar barut koyarak ateşliyor ve oradan ayrılıyorlardı. Erkekler mezarlıktan ayrıldıktan sonra tekrar cenaze evine gelip verilecek yemeğe katılıyorlar. Erkeklerden sonra kadınlar bir müddet daha mezarlıkta kalarak ağlıyorlar.
AT YARIŞI

Eski törelere göre Alanlar (Osetler) cenazeyi kaldıracakları gün ölen kişi adına at yarısı tertipliyorlardı. Hazırlıklar yapılıyor, yarışacak atlar tespit ediliyordu. Daha sonra atlılar yarışın biteceği yerde toplanıyorlardı.

Burada toplanan halktan yaşlı bir eline KUMEL tasını alıp ARFE yaptıktan sonra yarış kurallarını son kez hatırlatırdı. Sinirlenmeden, hilesiz ve birbirlerine saygılı bir şekilde koşmaları gerektiği hakkında direktifler verirdi. Atlılar daha sonra yanlarına hakemlik yapacak bir atlı daha verildikten sonra başlangıç yerine gönderiliyordu. Yarışı birinci bitirene ödül veriliyor ve at yarışı bitiyordu. Aynı gün GABAĞ denilen başka bir yarışma başlıyordu.

Kayseri’den değerli hemşehrimiz Tamara hanımefendinin yukarıdaki makaleye eki: Eşi (kadın ya da erkek) vefat eden bireyin akrabaların yanında ağlaması ayıp karşılanır. Onun için Asetin olmayan biri getirilip onun ağıt yakması sağlanırmış