AYDINLAR ENTELLER

Dr. MEŞFEŞ’Ü Necdet Hatam

Bu makaleyi 22 Aralık 2010 tarihinde yazmıştım. Yaklaşık  12 yıl  sonra ‘’entel’’ yerine Çerkes halkından ayrışmaya imza atan ‘’STK Başkanları’’nı koyarak okuyunuz! Zaman değişiyor, kafa değişmiyor! (NH)

Şu gök kubbe altında söylenmemiş söz olmadığına inananlardanım. En sık dile getirdiğim ”Anavatana Dönüş” konusunda yazdıklarımı damıtanların dönüşçüler olduğunu yineler dururum…

Kendi özelimizde böyleyken genel düşünce evreninde söylenmedik bir şey bulmak mümkün mü? Milliyet Gazetesi yazarı sayın Hasan Pulur’un 27 Aralık 2010 günlü köşe yazısı da “aydınımsıların” sadece benim derdim olmadığının bir kanıtı değil mi sizce de?

Hani bire-bir örtüşmese de düşündürücü değil mi?

Ne zaman ortalık karışsa ya da insanların kafası karışsa hemen bunlar ortaya çıkar: Aydınlar!

Arkadan bildirileri gelir:

“Aydınlar diyor ki!”

Kimdir bu aydınlar?

Biri kalkıp sorsa:

“Be adamlar sizin aydınlığınız nereden geliyor?”

Kimi zamanı gelince Marksist olur, kimi zamanı gelince liberal, kimi de darbeci, askerci, demokrat.

Bu nasıl şey derseniz, cevap hazırdır:

“O zaman öyle gerekiyordu!”

“Şeyh’in kerameti kendisinden menkul” diye bir laf vardır, bunların aydınlığı da öyle.

Peki “aydın yok mudur?”

Elbette vardır, eskilerin “münevver” dedikleri.

Bu, kerameti kendinden menkul aydınlara da “entel” de derler.

Gerçek aydınlara ayıp olsa da…

Halk çoğunluğu gerçek aydınlara “entel” demez, onlara “Hocam” “Üstad” diye saygı duyar.

Bunlara da “entel” der geçer, geçip gitse iyi, dalga geçer!

Şevket Süreyya’nın 1970’lerde yazdığı bir yazıdan esinlenerek 2001’de bir yazı yazmışız.

Şevket Süreyya, bir konferansı dinledikten sonra defterine not etmiş, sonra da yazıya dökmüş…

Aydın kime denir?

Şöyle diyor:

1) Aydın; evvela, bir fikir, amaç (ülkü) ve karakter sahibi olacaktır. Amaç ya da ülkü bir inanıştır. Bu inanılışa ise ihanet edemez.

2) Aydın, kandırmaz. Fakat inandırır. İnandırma yolunda ise, ancak bilime ve müspet bilgilere yer verir. Kafasında dokunulmaz “tabu”ların yeri yoktur.

3) Aydın cesurdur. Medeni cesaret sahibidir. Medeni cesaret ise, aydın için kahramanlık değil, doğal vasıftır.

4) Aydın hakikat bildiği, gerçek bildiği şeyi kendisine saklamaz. Onu yaymayı da vazife bilir.

5) Aydın, toplumun hayrını ve çıkarlarını, kendi hayrının ve çıkarlarının üstünde tutar. Topluma verir, ama toplumdan karşılığını beklemez.

6) Aydın, bağlandığı ilkelere uygun bir yaşam sürdüren, dürüst ve feragatli bir insandır. Onun yaşamı ile prensipleri arasında çelişme yoktur.

7) Nihayet aydın, mazbut insandır. Metodlu ve muntazam çalışır. İhmal, dağınıklık ve avarelik aydın insana yakışmaz. Aydın, bu tür zaaflardan kendini kurtaran insandır.

8) Gerçek aydın, hem bilginin ve fikrin bayrağını yüceltir, hem gerçek ve milliyetçiliğin tohumlarını ülkemize serper ve onları filizlendirebilir.”

Yıllar önce şair şöyle demiş:

“Onlar ki verir laf ile aleme nizamat
Bin türlü teseyüb bulunur hanelerinde!”
Teseyyüb’ün bir anlamı da sapmadır.
Sapmayı “dönek” olarak da okuyabilirsiniz.