Metin Ülkü
Gürcü ve Türkçü ırkçılar Laz, Kürt, Abaza, Emeni ve Osetya halklarına düşmanlıkta birleşiyor.
1) MEGRELO ve LAZLAR
LAZLAR ÜZERİNE “KARTVELİST TEZ’LER”
Gürcü resmi tarih tezlerine göre;
– Lazlar (Megreller ve Lazlar) Gürcülerin (Kartveli) bir koludur. (1)
– Lazların konuştukları dil Gürcücenin bir diyalektiğidir. (2)
– Lazca, Megrelce, Gürcüce ve Svanca’nın dahil olduğu dil ailesi, bu Milliyetçi görüş tarafından “Kartveluri” yani Gürcü dilleri grubu olarak adlandırılmaktadır. (3)
Bir dil ailesi içindeki bir dilin o dil ailesinin adı olamayacağına ilişkin dilbilimsel görüşe (4) karşın bu gibi tezler günümüzde de, maalesef savunulmaya devam etmektedir.
Tiflis Filoloji Bilimleri adayı İrini Asatiani adlı akademisyen “Kartveluri” yani Gürcü lehçeleri içinde yer alan Lazcanın, Megrelce ve Svanca ile beraber zaman içinde özgünlükler kazanarak “ince dilbilimsel ölçütlere göre bağımsız dil dönesine dahi ulaştıkları” (5) şeklinde ince bir saptamada bulunmaktadır. Ancak bunların halen bir dil haline gelmediklerini de eklemektedir. Gerçekte, Gürcü resmi siyasi ideolojisine bağlı olmayan dilbilimciler, adı geçen dillerin, bağımsız ve kendi başlarına diller oldukları konusunda, şüphe dahi etmemektedirler. (6)
Gürcistan’la yakınlığı ile bilinen ve İstanbul’da 3 ayda bir yayımlanan Çveneburi adlı dergide makalesi yayımlanan Asatiani, Lazların 20. yüzyılın başında, ulusal sınırların çizilmesi ile Gürcistan’dan, dolayısıyla ana dilleri olan Gürcüce’den koparılmalarının, Lazca’nın işini zorlaştırdığını, bu durumun “Lazların manevi yaşamında, ulusal bilinçlerinde ve konuşma dillerinde kendini hissettirdiğini” (7) belirtmektedir.
Aşağıdaki paragraflarda, 2. Dünya Savaşı sonrasında, Simon Canaşia ve Niko Berdzenişvili adlı adlı iki Gürcü profesör yazarın, “Türkiyeden Haklı İstemlerimiz” başlıklı makalelerinden de görülebileceği gibi, Türkiye’nin Batıyla daha çabuk yakınlaşmasına neden olan ve toprak istemi içeren bir makale yayınlamışlardır. (Pravda, sayfa 2, 20 Aralık1945).
Makalesinde yazar, Lazların Gürcü soyundan geldiğini ispatlama gayesi içindedir.
“Biz Lazlar ve Gürcüler aynı ana babanın çocuklarıyız… Kraliçe Tamara zamanında hepimiz Gürcü idik, daha sonra Gürcü, Megrel, Laz ayrıldı… Gürcü, Laz, megrel kardeştir…” (8)
Öte taraftan Lazların Gürcü soyundan geldikleri, dolaysıyla bir Gürcü boyu olduklarına dair yaklaşımlar, dille ilgili tezlere eşlik etmekte ve bu siyasi bir isteme referans teşkil edebilmektedir. (9)
Gürcü profesörler, sözde “haklı” istemlerde bulunurlarken, Lazları da, bir araç olarak kullanmaya çalışmışlardır.
Bu makalede Profesörler; tarihsel olarak Gürcülere ait olan ve Türkiye’nin zorla ellerinden aldıkları iddiasında bulundukları topraklar için, dünya kamuoyuna sesleniyorlardı. (10)
Bu Gürcü savının konumuzla ilgili yanı ise sudur; Türkiye’den istenen toprakların bir bölümünün Lazlara mal edilmesi ve Lazların da, iste biraz da bu nedenlerle, Gürcü oldukları tezine dayandırılmasıdır.
Milattan önceki dönemlerde de var olduğu bilinen Kolhida Devleti’nin kurucuları, Lazların ataları olan Kolhilerdi. Bu unlü makale yazarlarının iddiaları, “Lazlar, Gürcü olmaları münasebeti ile, Kolhida Devleti de, bir Gürcü devleti idi ve bu nedenlerle Gürcüler, Turkiye’deki bu topraklardan hak talep edebilme hakkina sahiptirler”, seklinde bir temele dayandirilmaktaydi.
Miladi yılların başında Romalılar, Kolhida’yı fetettiler. Daha sonraları, IV. yy’da Doğu Kolhida’da, Gürcüce eski ulusal adı Egrisi olarak Lazika yani Laz Devleti kuruldu. Lazika’nın Kolhida’nın kalıtısı ve Lazların Kolhların torunları olduklarını kimse yadsıyamaz. (11)
Yazarlar, makalelerinde Kolhilerin Lazların atası olduklarını, çeşitli Bizans kaynaklarına dayandırmaktadırlar. Kolhilerin, Lazların atası olduğuna dair ortaya konan bilgiler, başka tarihçiler tarafından da doğrulanmaktadır. Ancak, bugüne kadar, Lazların bir Gürcü boyu olduğuna ilişkin tarihsel saptamalar hiçbir tarafsız tarihçi tarafından doğrulanmamış, sadece Gürcü resmi tarih tezi olarak kullanılmış ve kalmıştır.
Konu ettiğimiz makalenin önem teşkil eden yönü ise bağlam bölümünde ele alınan ve Kolhida olarak zikredilen devletin sınırları ile ilgilidir. Ama sadece Doğu, yani Rion Kolhidası yoktu, bir de Batı, yani Çoruh-Trabzon Kolhidası vardı.
İşte bu nedenle, Batı Kolhida halkına Laz denirdi… Megrel (12) ülkesinin kenti Trabzon’dur. Trabzon İmparatorluğu hükümdarlarına (1204-1461) İstanbul’da “Laz hükümdarları”, sahip oldukları topraklara da bazen Lazika, bazen de Kolhida denirdi. (13)
Yazarlar, istemlerine dayanak teşkil edebilecek tarihsel referans ortaya koymaya devam etmektedirler. Bu Laz boyunun tarihsel yerleşim bölgelerinin sınırlarını açıklamak için akademisyen Marra’nın verdiği bilgiler ilginçtir: “İstanbul’da, Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında yaşayan herkese Laz hatta Samsunlulara ve Sinoplulara Laz denir (…) Erzurumlulara da Laz denir. Bir de Gümüşhanelilere ve tüm kıyı sakinlerine (14) (…)” (15)
Gürcü akademisyenler; Canaşia ve Berdzenişvili, ayrıca, 19. yy’ın sonlarında Türk makamlarının da Kızılırmak’a dek olan bölgeleri de kapsayan, Samsun bölgesinin bile adının hala Canik, yani Çan ülkesi, yani Laz ülkesi olduğunu doğruladıklarına işaret etmektedirler. (16)
Kamus-ül Alam adlı Türk ansiklopedisine referans veren yazarlar “Lazlar, Karadeniz’in güneydoğu kıyılarında, Trabzon Vilayeti’nde yaşarlar… Kafkasya halkından sayılırlar ve Gürcü asıllıdırlar… Hatta dış görünüşleri, onların Kafkasya asıllı ve Kafkasya halkı ırkından olduklarını söyler…” (17) ifadeleri ile, bir yandan ırkçı argümanlar kullanmakta öte yandan tezlerine Türk tarafından destek aramaktadırlar.
Lazların Kafkasya kökenli oldukları bilgisi hariç, ortaya konanlar gerçeklerle pek bağdaşır gözükmemektedir. Zira, Lazların (Lazca konuşanların) Trabzon Vilayeti’nde yaşadıklarına dair bu bilgi, hiçbir tarihçi tarafından doğrulanmadığı gibi, günümüz gerçekleri ile de örtüşmemektedir ve bu iddialar, diller arası kurulan ilişkinin ötesine geçememektedir.
Erzurum’un Laz olarak bilindiği gibi bir iddiayı dahi öne sürmekten imtina etmeyen akademisyenler sonuç paragrafında “Trabzon’u, Giresun’u, yani Gürcistan’dan alınan toprakların yalnızca bir bölümünü oluşturan Doğu Lazistan’ı amaçlıyoruz.” cümlesiyle sözde “haklı istemlerini” ortaya koymaktadırlar.
İsmail Avcı Bucaklişi: Ortadoğu’da işgal siyasetine başvurarak egemenlik kurmaya çalışan ABD emperyalizmi, Kafkaslar ve Orta Asya’da da, “Kadife Devrim”ler yoluyla hegemonyasını inşaa etmeye başladıktan hemen sonra, bu kapsamda, bizzat kendisi tarafından kurulan ‘Açık Toplum Enstitüleri’ vasıtasıyla, çeşitli sosyo-kulturel projeler tasarlayarak, etkinlikler göstermeye de başlamış bulunmaktadır.
Proje kapsamındaki görüşlerin akademik-bilimsel altyapısını oluşturacak olan ve ayni zamanda Soros Vakfı’ndan büyük oranda maddi destek alan, Rektörlüğünü Prof. Dr. Gigi Tevzadze’nin yaptığı ve Tiflis’te kurulan, İlia Cavcavadze Üniversitesi’nin, Açık Toplum Gürcistan Vakıf Başkanı David Darchiashvili’nin, Açık Toplum Gürcistan Vakfı Program Koordinatörü Giga Zedania’nın yapımcılığını ve sunuculuğunu yaptığı, Soros Vakfı kontrolündeki, Gürcistan devlet televizyon kanalında, düzenledikleri bir program da, tüm yönleri ile ülke kamuoyuna aktardıkları ve ardından dünya kamuoyuna aktaracakları iddialara şimdiden dikkat çekmek ve ileri de, ortaya atılabilecek iddialara karşı da gerçeklerin bilincinde ve hazır olmak adına, konuyla ilgilenenleri bilgilendirmektir.
Türkiye’nin her acıdan ilgi alanı içerisinde bulunan ve bulunması gereken Kafkasya Bölgesi’ndeki asimilasyona uğratılmak istenen halklara mensup olan Akademisyenlerin ve konuyla ilgili, Türkiye’deki yazarların görüşlerinden de yararlanarak, bu konunun, gerçek yönlerinin bilinmesine ve global çıkar çevrelerince kurulan tuzakların farkında olunmasına yardımcı olmak ve varlıkları ile kazandıkları haklarını, kimliklerini ve dillerini korumak isteyen, bu bölgedeki tüm halkların seslerini duyurabilmeyi amaçlamaktayım.
Kendiside bir Magrel olan ve Gürcistan’da yaşayan Megrelo-Laz tarihçisi ve araştırmacısı Gubaz Çibarişi, Megrel Arkeologisi ve Tarihçisi Otar Lordkipanidze’nin bu konudaki tespitlerine de yer verdiği yazısında, bakın neler diyor:
a) “Gürcüler, bazı akademisyenleri de dahil olmak özere, Gürcüce, Megrelo-Lazca ve Svanca arasındaki dilsel akrabalığa dayanarak hepimizin aynı olduğunu, yani Megrelo-Lazların, Svanların ve Gürcülerin bir olduğunu savunmaktadırlar. Bazı milliyetçi politikacılar daha da ileriye giderek, Megrelo-Lazcanın Gürcüce’nin bir diyalekti olduğunu bile savunmaktadırlar. Ama milliyetçilerin savları, bizzat tarafsız gürcü akademisyenler tarafından bile kabul edilmemektedir. (…) Bundan kısa bir sure öncesine kadar, Lazlar ile Gürcüler arasında, herhangi bir akrabalığın olabileceğini kimse düşünemezdi…”
Evet, görüldüğü üzere, bazı çevrelerle ilişkili olan Gürcistan’daki bazı Gürcüler ve Gürcü politikacıları; Kartvelist yani Hıristiyan Gürcü milliyetçiliği politikaları ile, Gürcistan’da yaşayan tüm halkların, hızla Kartvelleştirilmesi çalışmalarına başlamışlardır.
Gürcüce, Svanca ve Megrelo-Lazca dilleri, Güney Kafkas Dil Ailesini oluşturan lisanlardır. Güney Kafkasya Dil Ailesi, izole bir yapıya sahip olan, yani bugün bilinen hiçbir dil grubuna bağlanamayan bir dil ailesidir ve tabii ki, bu dillerinde, daha öncesi olması gerekir. Fakat şu ana kadar yapılan araştırmalarda, bu dil ailesi ile bağlantılı olabilecek diller hakkında, sadece teoriler oluşturulmakla yetinilmiştir.
GÜRCÜ FAŞİSTLERİ TÜRK IRKÇILARINDAN GERİ KALMIYOR
Bazı Kartvelist Gürcü akademisyenler, Güney Kafkas Dil Ailesini Kartveli dilleri ve bu dil ailesine mensup insanları tümünü Kartveliler olarak adlandırırlar. Bilindiği gibi ve bazı Gürcü akademisyenlerinde belirttiği gibi, bu adlama, yani ‘Kartveli’ terimi, Gürcülerin kendilerine verdikleri ad olan Karti’den türetilmiştir. Gürcüce de, Gürcü dili ’’Kartuli ena’’ olarak adlandırılır.
Bu durumda; (Gürcüce, Megrelo-Lazca ve Svanca) üç dilin oluşturduğu bir dil ailesi ise, bu ailenin sadece bir üyesi olan bir dil, yani Kartuli ena dili, nasıl olurda, kendisinin de üyesi olduğu bir dil ailesinin tumune, kendi adını verebilir? Bu bilimsel değildir. Bu üç dilden oluşan dil ailesinin ana kaynağı olabilecek ortak dile de Proto-Kartveli veya ’’common-kartvelian’’ dili şeklinde adlandırma da bulunmaktadırlar ve bu da asla bilimsel değildir.
Ayrıca, M.Ö. 4000-5000’lerde var olduğu varsayılan, bu ortak dil, ayrı bir dildi ve bu insanların kendilerine veya komşularının onları hangi isimle tanıdıklarını da bilmemiz mümkün değildir. Çünkü, bu döneme ait, yani M.Ö. 4000-5000’lere ait, herhangi bir yazıt da mevcut değildir.
Buna göre, varsayılan bu ortak dile, benzer durumlarda, coğrafik yere göre verilen ve doğru olarak kullanılan adlama şekli olan Güney Kafkas Dil Ailesi ve bu dönemdeki Halka da, Güney Kafkasyalılar (veya Svano- Kartlo- Kolhi) demek daha doğru olanıdır. Bu adlandırma bile, sadece bir varsayıma bağlı olacaktır.
Çünkü, zamanla parçalanıp bugünkü Megrelo-Lazcayı, Svanca’yı ve Gürcüce’yi doğuran, bu dili konuşan insanların, o dönemde Güney Kafkasya’da yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyoruz.
Bugüne kadar yapılan arkeolojik kazılarda, Kafkasya’da bilinen en eski kültür Şulaveri-Şomu Tepe Kültürüdür. Daha sonra Kafkasya’dan Lübnan’a kadar, çok geniş bir alana yayılan Kura-Araks Kültürü gelmektedir (M.Ö.3200-2200), bunu Marktkopie-Bedeni Kültürü ve Trialeti Kültürleri izlemektedir.
Bu kültürlerın hepsi doğu Gürcistan (Transkafkasya) orijinlidir ve bugüne kadar bu kültürlerden hiçbiri ile, Güney Kafkas dilini konuşan halklar arasında bir bağlantı kurabilmemizi sağlayacak, herhangi bir arkeolojik delil bulunamamıştır.
Bu durum Megrelo-Laz, Svan ve Gürcülerin kökeni sorununun hala gizemini koruduğu anlamına gelir. Megrelo-Lazlar, Svanlar ve Gürcüler arasındaki ilişkiyi anlamak için, bu dillerin ortaya çıkış süreçlerinin ve bıraktıkları materyal kültürlerinin birbirleri ile olan benzerlik veya ayrılıklarına bakmak gerekir.
Dil bilimsel olarak; Güney Kafkas dilinde ilk ayrılma, Svanca’nın ortaya çıkması ile başlamıştır. Yaklaşık M.Ö. 3000’lerde gerçekleştiği varsayılan bu ayrılmayı M.Ö.2000’lerde Megrelo-Lazca’nın ve Gürcüce’nin ortaya çıkması izlemiştir.
Megrelo-Lazca konuşan insanlar yaklaşık bu yıllarda, bugünkü batı Gürcistan’dan Trabzon’a kadar olan bölgede (belki de daha batıya kadar) Kolhi Medeniyeti’ni kurmuşlardır. Bu kültürün ilk elementlerine, Megrelo-Lazca’nın ortaya çıktığı kabul edilen yıllara denk gelmesi, birbirleri ile uyumludur.
Literatürde; İberia kültürü olarak bilinen Gürcüce konuşan insanların yarattığı ilk materyal kültürüne ise; M.Ö. 12-13. yüzyıllarda rastlanmaktadır. Yaklaşık 700 yıllık hiatus (boşluk), Gürcülerin bu döneme kadar Doğu Gürcistan’da izole bir grup olarak var olduğu ve bugün arkeolojik olarak karakteristik materyal kültürü ile ispatlanabilecek bir materyal kültürü oluşturamadıkları varsayısını güçlendirmektedir.
Yukarda belirtildiği gibi, Doğu Gürcistan (Trans-Kafkasya), M.Ö. 6000’lerden bu yana, farklı kültürlerin ortaya çıktığı bir bölge olmuştur. Buna karşın Batı Gürcistan, çok küçük alanda görülen İmereti Kültürü dışında M.Ö. 2000’lere kadar, yani Kolhi Kültürü’ne kadar, arkeolojik bakımdan kültür olarak nitelenebilecek bir gelişme gözlenememektedir.
Bugünkü Batı Gürcistan ile Doğu Gürcistan’da, Mezolitikum’dan beri insanların yaşadığı bilinmektedir. Bu iki bölge arasındaki coğrafik sınır, yüksek dağlarla belirlenmiştir. Bu sınır Mezolitikum’dan itibaren kültürlerinde yayılım sınırını oluşturmuştur. Örneğin; Kolhi medeniyeti ve onun devamı olan Lazika medeniyetinin doğu sınırı da, bu dağlarla sınırlanmaktaydı.
Megrel arkeolog ve tarihçi Lordkipanidze İberia kültürü ile Kolhi kültürünün birbirinden tamamen farklı materyal kültürlerine sahip olduğunu belirtmektedir. Bu durum, bu dönemde Megrelo-Lazlar ile İberler (Gürcüler) arasında ilişinin, ya olmadığını yada birbirlerini etkileyebilecek seviyede olmadığını göstermektedir.
Kolhi medeniyeti, Megrelo-Lazların Hıristiyanlaştığı döneme kadar, yani M.S.4.5. yüzyıla kadar uzanıyor (J. Apakidze). Hellen ve Roma kolonizasyonu ve buna bağlı olarak bu uygarlıların etkisinde kalan Megrelo-Lazlar, Hıristiyanlaştıktan sonra, Yunan Ortodoks kilisesine bağlı idiler ve kilise dili Yunanca’ydı. Gürcüler ile Megrelo-Lazların, belki de ilk ciddi kültürel teması, Megrelo-Lazların Erken Ortaçağ’da, Gürcü Ortodoks kilisesine bağlanması ile başlamıştır.
Yukarıda çok genel olarak verilen bilgilerden, bazı Gürcü akademisyenlerin iddia ettikleri; Kolhi medeniyetinin Gürcü medeniyeti olduğu şeklindeki savın hiçbir bilimsel dayanağının da olmadığı, açıkça görülebilmektedir. Gürcüler ile Megrelo-Lazlar, yaklaşık 3000 yıl, birbirlerinden tamamen bağımsız bir gelişme göstermişlerdir. Kolhi medeniyeti, İberia (Gürcü) medeniyetinden, yaklaşık 700 yıl daha gerilerden başlar.
Gerek dil, gerek tarihsel gelişime baktığımızda, Megrelo-Lazların, Gürcülerden (Karti) farklı bir etnik gurup olduğu açık olarak görülebilmektedir. Bu iki halkın fizyolojik görünümleri bile rahatlıkla birbirlerinden ayırt edilebilmektedir.
Özet olarak, Gürcüler ile Megrelo-Lazlar arasındaki en yakın ilişki, sadece bu iki dilin, aynı dil ailesi içerisine koyularak, aynı dil ailesinin üyeleri olmalarıdır. Bu diller yani Gürcüce, Svanca ve Megrelo-Lazca dilleri, bugün bilinen hiçbir dil grubuna bağlanamayan yapıya sahip olduklarından dolayı, yani izole bir yapıya sahip olan diller olduklarından dolayı, Güney Kafkas Dil Ailesi adı altında, aynı grupta yer verilerek sınıflandırılmaktadırlar.
Orta çağdan sonra ve özellikle de, son yüzyıllardaki sosyal değişimlerden sonra, ortaya çıkan yeni sosyo-politik oluşumlar, geçmişteki durumu değiştiremez, sadece geleceği belirleyebilir. Gelecek plan veya kaygıları ve hedefleri gerçekleştirmek için, geçmişi çarpıtmak, hele bunu bilim adına yapmak, bunu yapanların bilimsel inandırıcılıklarını, çok ciddi olarak sarsmaktadır.
Megrelo-Lazları, Gürcüleri ve Svanları bir, aynı halk olarak lanse etmek ve Kartvelian olarak adlandırmak, tarihsel ve linguistik açıdan mantıksız olmasının dışında, başka bir mantıksızlığı da içermektedir.
Bu sav, Megrelo-Lazlar, Svanlar ve Gürcülerin, sanki M.Ö. 4000-5000’lerde halk oldukları, o dili ve kültürü yaşadıkları anlamına gelir. Buradan yola çıkarak, bu iddia; “eğer hepsi (Megrelo-Lazlar ve Svanlar da) Kartveli ise, yani aynı halk ise, o zaman şu anda elimizde olan, bilim ve edebiyat dili olarak kendini geliştirmiş Gürcüce’nin de, hepsi tarafından kullanılıyor olması gerekir”, gibi, sinsi bir asimilasyon tuzağını da beraberinde getirmektedir.
Buradaki mantıksızlık, Gürcüce’nin M.Ö. 4000-5000’lerdeki dil değil, onun parçalanması ile ortaya çıkan bir dil olduğunu görememek veya görmek istememektir.
Neden aynı dönemde ortaya çıkmış olan Lazca’yı konuşan Lazlar, sonraki bir dönemde ortaya çıkmış olan Gürcüce’yi ana dil olarak kabul etmek zorunda olsunlar ki?
Unutulmaması gereken bir şeyde, tarihsel değişimlerin sadece geçmişle izole edilmemesi gerektiği ve bugünkü değişimlerin, yarının tarihi olduğunun görülmesidir. Ve çoğu zaman tarih birçok zorlukların tünelinden geçer ve o geçişlerde, her zaman tarihi gerçekleri birileri engellemeye çalışır.
Lazlar, yüzyıllardır gecikmiş bir sorumluluğun tam ortasındadır. Bu sorumluluk başkalarının onlara yüklediği bir sorumluluk değil, Laz olmalarının ve onurlu insanlar olarak yaşama ve gelecek neslin onlara yüklediği bir sorumluluktur. Bunun alternatifi de yoktur.
Lazları hedef tahtası yapan, asılsız saldırılarda bulunanların, gerçek olanın, halkların kardeşliği olduğunu, siyasetin ise tarihsel dönemlerde devamlı değişen bir durum olduğunu düşünmeleri gerekir.
Lazları gönüllü olarak asimile edemeyeceklerine göre ve Lazlar isteklerine uymuyorlarsa, bunu istemeye devam etmelerinin, adaletsizlik, haksızlık olduğunu, artık Gürcülerin görmeleri gerekir.
Megrelo-Lazların, Svanların ve Gürcülerin dilsel yakınlığını, sadece orijin olarak bir yakınlık olarak kabul edersek, bu üç halkın birbirleri ile akraba halklar olduğu, kabul edilebilir. Fakat bu halkların, aynı olduğunu iddia etmek, sadece propogabdist bir çabadır. Aynı şekilde, bu halkın hepsini Kartveli olarak nitelemek de yanlıştır.
KAYNAKÇA
1) Vanilişi, M./ Tandilava, A., Lazların Tarihi, Gürcüceden Çev. Hayri Hayrioğlu, S. 10, Baskı 3., Ant Yayınları, İstanbul 1992.
2) Asatiani, İrini, “Lazlar”, Gürcüceden Çev. Hacer Özkan, Çveneburi, Sayı 31, S. 23, İstanbul 1999
3) Canaşia, S. / Berdzenişvili N., Gürcüstan Tarihi, Çev. Hayri Hayrioğlu, Sorun Yayınları, İstanbul, 1997
4) BUCAKLİŞİ, A. İsmail: “Japon Dilbilimci Kojima Goişi ile Söyleşi”, Kafkasya Yazıları, Çiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 1997, sayı 7.
5) Asatiani, a. g. e.
6) Kojima, a. g. e.
7) Asatiani, a. g. e.
8) A. y.
9) Canaşia, S. / Berdzenişvili N., “Türkiye’den Haklı İstemlerimiz”, Çev. Mehmet Özata, Tarih ve Toplum dergisi, Cilt 8, Sayı 46, S. 241, İstanbul, 1987.
10) A. y.
11) A. y.
12) Burada Megrel denilmekte ancak Megrellerle Lazların aynı dili konuşan halklar olmasından dolayı “Lazlar” kasdedilmektedir
13) Canaşia/ Berdzenişvili a. y.
14) Yazarlar bu bilgiyi Nikolay Marr’ın “Türkiye Lazistanı’na Gezi” adlı makalesine dayandırmaktadırlar.
15) Canaşia/ Berdzenişvili a. y.
16) A.y.
17) A.y