FAZIL İSKENDER’İN DÜNYASI

Aleksandr Faktoroviç
Çeviri: ÇETAO Nadir Yağan
Moskovskiy Komsomolets, 11-18 Mart 2009

Abhazlar bu hafta çok önemli bir doğum gününü kutladılar. İsmi sadece Rusya’da değil uzak ülkelerin başkentlerinde de saygı uyandıran Fazıl Abduloviç İskender, sadece Abhaz halkının değil “Canlar Ülkesi”ni önemseyen herkesin değeridir. Bu dev yazarın siyah gözlerine baktığınızda İkinci Dünya Savaşı sonlarında zafer için elinden geleni yapmaya çalışan yakışıklı, çakı gibi bir delikanlıyı hatırlıyorsunuz. Doğum günü olan 6 Mart’ta kaç yaşını doldurduğunu söylemeye bilmem artık gerek var mı?

1993 yılında Abhaz halkının zaferiyle sonuçlanan savaştan sonra söylediği sözler her zamanki gibi ironiyle karışık bilgeliğini ortaya koyuyor Fazıl İskender’in:

“Şevardnadze, Gürcistan’ın bütün ağır sorunlarını Abhazya’da askeri bir başarı kazanarak çözmeye çalıştı. Sorunlar çözülemedi ama o düşüncelerinde inat ettiği için tüm Gürcistan kaybetti. Bu savaşta elbette çok az nüfusa sahip Abhaz halkına Kuzey Kafkasya’dan gönüllüler, Kazaklar, Abhazya’da yaşayan başka halklar yardım etmiştir. Ne var ki bu korkunç savaştan sonra yönetim tarafından dayatılan aynı cumhuriyet içinde birlikte yaşama fikri mümkün değildir. Abhazya’daki okulların sınıflarında savaşta kaybedilmiş eski öğrencilerin portreleri asılıdır. Kimin eli o portreleri aşağı indirebilir ki? Üç milyon nüfuslu bir halkın kaybıyla yüz bin nüfuslu bir halkın kaybı aynı derecede olur mu?

Şimdi Abhazya’da ve Gürcistan’da sağlam bir barışı yerleştirecek heyecan gereklidir. Savaşın sebep olduğu yaralar zamanla iyileşince halklarımız nasıl yaşayacaklarına kendileri karar verirler.”

İskender’in kartal bakışlarında Semen Gudzenko, Rupert Brooke, Federico Garcia Lorca gibi savaş zamanlarının özverili eylemci şairlerinden bir şeyler var. Fazıl Abduloviç o yılları hatırlamayı hiç sevmiyor ve bu konudan bahsetmek istemiyorsa da savaşlarla dolu bu kanlı yıllarda orduya hiç de yabancı değildi.

“Yürümeden önce yüzmeyi öğrendim. Abhazya kıyılarından ne kadar uzaklaştıysam doğduğum köy olan Çegem’e o kadar yaklaştım” metaforuyla dilin düş evreninde dolaşan yazar kendisini “Rus yazarı ve Abhaz ozanı ” olarak tanımlıyor.

Çeyrek yüzyıl önce ABD’de İskender’in felsefi hikayesi “Tavşanlar ve Pitonlar” yayınlandığında Amerikalılar kendilerini büyülü bir aynanın önünde bulmuş gibi okuduklarından memnun oldular. Ünlü eleştirmen Tony Morrison “Bu eseri okuyunca Sanki kendimizi gördük. Kendimizden o kadar çok çok şey bulduk ki. İskender, geleceğin Nobel adayı bir yazarıdır” diye yazdı.

Fazıl İskender’in kitaplarının çoğu doğduğu köy olan Çegem ile ilgilidir. İlginç, hınzır ve hayatından memnun, meraklı, muzip bir çocuk olan Çik’in gözüyle Abhaz toplumsal hayatını anlatır yazar.

Yine benzersiz kitapları “Keçi Öküz Yıldızı” “Heraklis’in On üçüncü Kahramanlığı ” da dağlı ilhamı ve dağlı bakış açısıyla yazılmışlardır. Tıpkı 1970’de yazdığı ve hakkında çok konuşulan karşı konulamaz kahraman “Deniz Akrebi”nde olduğu gibi. En önemli romanı “Çegemli Sandro” da Çegemlilerin yaşamıyla, ezelden beri dağlarda yaşayan halkın gelenekleri, ahlaki prensipleri “moda” yenilikler karşısındaki şaşkınlıkları betimlenir.

İskender’in edebiyat alanında birçok ödülü vardır. Yaratıcı, küresel ölçekte kült bir yazardır. Kendisi bu tür kıyaslamaları sevmese de dünyada William Faulkner, Jorge Amado, Gabriel Garcia Marquez gibi yazarlarla kıyaslanmaktadır. Oysa ondaki yazarlık geni tanrı vergisi büyüleyici, benzersiz Abhaz toprağının hediyesidir.

“İskender doğuştan pozitif enerjiye sahip” diyor onun kişiliğinden bahseden bir edebiyat tarihçisi. Değerli yazarın uzun yaşamının sırrı neden bu olmasın?