KAFKASYA’DA İÇTİMAİYAT, TOPLUMBİLİMİ (SOSYOLOJİSİ)

General İsmail Berkok
“Tarihte Kafkasya”, s. 239-244
Sadeleştiren: HAPİ Cevdet Yıldız

Bir toplumun toplumbilimi (sosyoloji), yönetim ve politika alanındaki fizyonomisi, o toplumun alt yapısına göre biçimlenir.

Çok sayıda değişik toplum tipi vardır. Ancak dış görünüş ve görüntülerden arındırıldığında, öz olarak iki toplum tipinin bulunduğunu görürüz:

1) Bireyci (ferdiyetçi) toplumlar,
2) Kolektif (ortaklaşmacı) toplumlar.

Bireyci toplumlarda bireyin istek ve gereksinimleri, bireylerin birer birey olarak varlık ve kişilik sahibi olmaları, ana amaç olarak belirir. Bireyci toplum yapıları bu ana amaca uygun olacak biçimde oluşmuşlardır. Böyle bir toplumun devlet mekanizması/düzeneği bireyci bir anlayışı gerçekleştirecek/güçlendirecek  biçimde çalışır. Bu tip bir toplumda devlet, toplumun sadece bir yönetim öğesi/aygıtı durumundadır. Toplum devletin malı -toplum devlet için- değildir. Devletin işleyiş biçimi, yukarıdan aşağıya doğru uzanan  bir baskı düzeneği biçiminde değil, aksine aşağıdan yukarıya doğru işleyen ulusun irade/istem gücüne göre oluşur ve çalışır.

Bireyci toplumlarda bireyler, kişilik sahibi birer birey olduklarından, kişilikli/güçlü bireylerden oluşmuş olan öylesine bir toplum, güçlü/kuvvetli bir topluma dönüşür. Ancak bireylerin konumlarına -yani kişiliklerini korumakta olmalarına- göre, bireyci toplumlarda yeterli düzeyde bir dayanışma gücü/resanet bulunamayacağı ve bunun da bir zaaf/güçsüzlük kaynağı olabileceği akla gelebilir. Bireyci toplumlar külçeleşmiş/topaklaşmış bir kül/bir bütün değil, bir camia/topluluk durumundadırlar, bu nedenle, böyle bir toplumun yönetilmesi ve yönlendirilmesi zor olur.

Söylediğimiz bu değerler, onları içselleştirmemiş, dolayısıyla olgunlaşmamış olan toplumlar açısından birer güçsüzlük/zaaf kaynağı olabilirler. Buna karşılık sıkı bir eğitimden geçirilmiş, güçsüzlük kaynakları  kurutulmuş bireyci toplumlarda, bireyler, bilinçli ve gururlu kişiler olacak  biçimde eğitildiklerinde, bu bireyler yürekli, azimli ve dayanışma duyguları ile donanmış bireylere dönüşürler. Böylesine bireylerden oluşmuş bir topluluk, eğilmeyen ve yıkılmayan/sağlam bir topluma dönüşür.

Bireyci toplum tipinin günümüzdeki yaşayan örnekleri olarak İngiliz ve Kafkas -Çerkes- toplumlarını gösterebiliriz.

İngilizler bireyciliğin görkemli bir anıtı/örneği durumundadırlar. Kafkas toplumu ise, bireyci toplum tipinin doğal ve koşut/paralel bir örneği olarak kabul edilebilir.

İngilizler bireycilik konusunda ciddi çalışmalarda bulunup, bireyciliği işlemiş ve geliştirmişlerdir. Bu toplum tipinin güçsüzlük oluşturan yanlarını temizlerken, öte yandan güç kaynağı olan ve değer taşıyan özelliklerini geliştirmeyi ve bundan yararlanmayı başarmışlardır. Bu nedenle İngiltere’nin en üst düzey politik ve idari yapılanmalarını da kapsamak üzere, bireylerin gündelik yaşam ve zihniyet/düşünce dünyalarına değin, hemen her alanda bireyciliğin etki ve özelliklerini güçlü bir biçimde görebiliriz. İç/dahili yönetimdeki “self-government” /kendi geleceğini belirleme hakkı  ile dominyon ve sömürge sistemleri bu özellikleri belirleyen örnek bir tablo niteliğindedir.

İngilizlerin zengin yaşamını ve bu yaşamı sürekli biçimde besleyen ve zirveye çıkaran başarılarını, toplum yapısından kaynaklanan yüksek değer ve becerilerde aramak gerekir.

İngilizler bu sonuca, aile kadrosunu daraltarak ama bir aile olma özelliği yüklenmiş olan okul eğitimini/çevresini  oluşturarak ulaşmışlardır. Bu tür bir eğitimin bir sonucu olarak İngiliz çocukları,  bireysel aile çevresinden çok, ulusal aile çevresinin etkisi altına girerler ve öylesine bir yaşamı sürdürürler. Bu okul çevresinde çocuklar, geçmişe ve geleneklere dayalı olan ve o temel üzerinde yükselen köklü ve sağlam bir eğitim/kültür verilerek yetiştirilir. Bu kültür sayesinde çocuklar, aynı tarzda düşünen ve aynı amacı güden, aynı karakteristik özellikleri  taşıyan, birbirine  bağlı, saygılı, bilinçli, gururlu ve cesaretle donanmış birer İngiliz olarak yetişir ve gelişimlerini sürdürürler.

Bu tarzda yetiştirilmiş olan İngilizlerin bazı özelliklerine kısaca değinmek isterim. Böylesine bir yolla İngiliz ve Kafkas toplumlarını karşılaştırmamız  kolaylaşmış da olur.

İngiltere’de kişisel eşitlik/müsavat yoktur ama özgürlük vardır. Aslında gerçek olan ve olması gereken de budur. Çünkü eşitlik sürekli teorik düzeyde kalan bir idealdir. İnsanlar eşit olarak yaratılmadıklarına göre, eşitlik yönlü uygulamalar da doğal bir hareket tarzı olamaz ve böyle davranıldığı sürece, gelişme olanakları kısıtlanmış/frenlenmiş olur. Eşitliği benimsememek, insanların yükselmeye ve gelişmeye elverişli kişiler olduklarını benimsemek anlamına gelir (*).

Her bir İngiliz, her yerde, kendisini İngiltere’yi temsil eden bir kişi/varlık gibi görür, kendi geleceğinin Britanya İmparatorluğu’nun geleceği ile bağlantılı olduğunu bilir. Bu bağlantıyı asla koparmaz, çünkü kendi kişiliğinin, güvenlik, varlık ve refahının geleceğinin, işte bu gelecekle bağlantılı olduğuna inanır. İngiliz kentler kurar ama bu kentleri bir yaşam alanı olarak değil, bir iş/çalışma alanı olarak görür. Kent dışında, kişiliğinin ve bağımsızlığının simgesi olmak üzere ayrı/müstakil evlerde yaşamayı yeğler.

Kafkasya’ya gelince:

Kafkasya’da çağdaş anlamda bir devlet örgütlenmesi oluşmamıştır. Ancak Kafkasya’nın yüzyıllar boyunca, art arda gelen saldırılara karşı koyabilmiş olmasının nedenlerini de Kafkas toplum yapısındaki  güçlü/sağlam  oluşumda aramak gerekir. Bilindiği gibi, devlet gücü ile toplumun gücü  ters  orantılıdır. Yani toplumun gücü arttıkça, devletin gücü  aynı oranda azalır. Kafkas -Adige- toplumunun, çağdaş anlamda bir devlet oluşturmayı gereksinmeyecek ölçüde güçlü olduğu, devlet kısıtlama ve sınırlamalarına katlanmayacak denli bireyci olduğu anlaşılıyor.

Gerçekten de Kafkasya toplumu, bireyin egemenliğini zayıflatacak, bireyleri birçok yönden kısıtlama, sınırlama ve yükümlülükler altına sokacak bir toplum anlayışından ve o tür bir yaşam biçiminden uzak kalmış, sonuç olarak da sıkı bir toplumsal denetim düzeneğinin/mekanizmasının hükmü altına girmekten kaçınmıştır. Bu oluşumun bir sonucu olarak da halk, kabile/topluluk yaşamını sürdürmeyi, büyük kentler, ticaret ve sanayi tesisleri kurmaya yeğlemiş ve bunu başaramamış, sürekli olarak köylü kalmıştır.

Kentlerde kişisel tutku ve kişisel çıkar ilişkileri ağır basar. Tutku; faziletin/erdemin, huzur ve rahatın düşmanıdır. Tutkunun egemen olduğu bir yerde gerçek anlamda bir  özgürlük anlayışı yeşeremez!Ayrıca kentlerin kozmopolit/beynelmilel bir yapısı ve adı çıkmışlığı/şaibesi vardır. Buna karşılık köyler milliyetin ve vatanın bütün özelliklerini taşırlar. Çünkü köyler tabiidir/doğaldır. Köy yaşamı sade/katışıksızdır. Köylerde farklı düşünceler, vicdanları karıştıracak davranış ve akımlar bulunmaz. Bu nedenle köylü kentliye oranla daha yurtseverdir. Kentlerde de kültür/eğitim/aşılama sonucu oluşmuş bir yurtseverlik anlayışı bulunur. Ancak bu, bütünüyle yapay bir anlayıştır. Kent halkı manen ve maddeten soysuzlaşmıştır/mütereddidir. Kentlinin düşünce ve algılamaları yüzeyseldir/afakidir. Küçük bir etkilenme sonucu, kentlideki yurtseverlik duyguları sarsılabilir. Sürekli bir köylü halk olarak yaşamış olan Kafkasyalı ise, sürekli yurtsever olarak kalmıştır.

Buna karşılık Kafkasya’da beyinsel değil, daha çok kalp ve vicdan alanında gelişme  görülmüştür. Kafkas toplumunun yaşam biçiminde, kalp ve vicdan kaynaklı değerler, egemen ve düzenleyici değerler olma özelliğini göstermiştir. Sonuç olarak Kafkasya’da maddi ölçütlere göre değil, daha çok manevi  ölçütlere dayalı bir kişilik ve değerler  taşıyan bir toplum tipi oluşmuştur. Böyle bir toplumda mal-mülk edinme gibi maddi tutkulara değer ve önem verilmeyeceği bellidir. Bu nedenle ülke maddi açıdan yoksul ve geri kalmış, ulus mücadele ve savunmasını, kendi  canını ortaya koyarak   yapmıştır.

Bireyci bir toplumda her bir bireyin bir varlık ve kişiliğinin bulunduğunu söylemiştik. Böyle bir durum, ülke içinde her bir bireyin eşit haklı ve  eşit görevlerle yükümlü olduğu biçiminde kendini gösterir. Yapısı bu biçimde olan bir toplumun yönetim biçimine de Demokrasi/Halk egemenliği denir. B durumda bireyci toplumun ayırdedici özelliği demokrasi ile yönetiliyor olmasıdır.

Oysa bireyci toplum örnekleri olarak gösterdiğimiz İngiliz ve Kafkas topluluklarında toplumsal tabakalarda/sınıflarda  bir hiyerarşi görülür. Bu da aristokratik/beysoylu bir özellik biçiminde kendini gösterir.

Bu özelliğin yanı sıra,  toplumun bir camia/topluluk  olmasından kaynaklanan zayıflıkların, İngiltere’de güçlü bir eğitim ile giderildiğine ve giderilmekte olduğuna biraz yukarıda değinmiştik. Kafkasya’da aynı zaaf, güçlü bir töre/örf ve adetle giderilmeye çalışılır.

Kafkasya’da herkesin uymakla yükümlü bulunduğu töre ve gelenek kurallarına (xabze) göre, değişik toplumsal sınıf ve tabakalara mensup olan bireylerin görev, yetki ve yükümlülükleri sınırlanmıştır. Yüksek tabakaya/soylu sınıfına mensup olan kişiler bile, sade/mütevazı bir yaşam sürdürmek, toplumsal yaşam kurallarına uymak ve kendi işlerini kendileri görmek zorundadırlar. Kafkasya’nın bu toplumsal özelliğini Rus şairi Puşkin “Çerkesler tutum ve davranışlarıyla demokrat, kalben de aristokrattırlar” özdeyişiyle dile getirmiştir. Mr. Longworth da “Çerkes reisleri/şefleri, yaşadıkları sürece, yılın birkaç ayını, maiyetlerindeki halkla birlikte, eşit koşullar içinde, savaşlarda ve dağlarda geçirirler” diyor.

Bu iki söylem birbirini doğruluyor, her ikisi de doğruyu söylüyor.

Kafkas toplumunun belirtilen bu özelliğinin bir ürünü olarak, Çerkes reisleri sürekli olarak halkın kıskançlık  duygularını kışkırtıcı davranışlarda bulunmaktan kaçınmışlardır. Reisler böyle davrandıkları sürece, Kafkasya’da aristokratik bir düzenin baskı ve zorbalıklarından kaynaklanma tepkiler de görülmemiştir.  

Kolektif topluma gelince:

Kolektif (ortaklaşmacı) toplumda bireysel bir kişilik değil, toplumun manevi kişiliği esastır. Bireyler, bütünün içinde bir değer taşırlar. Böyle bir toplumda, toplum  devlet için vardır/devletin malıdır ve topluk yukarıdan aşağıya doğru işleyen bir baskı düzeneğiyle  yönetilir. Güç toplumda değil, devlette toplanmıştır, bundan da Devletçilik (Etatisme) denilen çağdaş bir düzen/rejim doğmuştur. Poligarşik/çokerkli (**) bir nitelik gösteren bu düzen gerçek anlamıyla ve sonuç olarak monarşik/tekerkli düzenin aynısıdır, dahası bu düzenin de aşağısındadır. Çünkü monarşik düzende toplum tek bir kişinin egemenliği altında iken, oligarşik düzende yetkiler birçok kişinin eline geçmiş olur. Bu bakımdan devletçi düzen, değişik bir ad ve kılığa/kisveye bürünmüş bir gericilikten başkası olamaz.

Şu noktayı vurgulamak da gerekir, teknik gelişmeler, devletleri güçlendiriyor, toplumları kolektif toplum tipine  doğru itiyor.

O halde yarınki toplum biçimi ne olabilir?

Geleceği teknik -gelişmeler- belirleyecektir. Üretim, taşıma ve ulaştırma alanında ucuz ve kolay üretilen bir enerji kaynağı bulunursa, yapımı ve kullanımı kolay ve ucuz makineler yapılır, bu makineler ucuz enerji ile çalıştırılırsa, o zaman toplumun yapısı da değişecek ve o toplum, otarşik/kendine yeterli bir toplum biçimine dönüşecektir. Bu nitelikteki bir toplumda yönetim,  yerinden yönetime/ademi merkeziyete dönüşecek ve ekonomik özerkliği bulunan yerel insan grupları oluşacaktır.

Özel mülkiyeti ve özgürlüğü olan ama teknik araç ve gereçlerden yararlanmak için işbirliğine giden, beraber/ortaklaşa çalışan, işbirliği bu ortak çalışmayla sınırlı olacak olan farklı bir toplum tipi doğacaktır. Hem kolektivizm/ortaklaşacılık ve hem de bireyciliğin/indüvidüalizmin özelliklerini taşıyacak olan böyle bir topluma Ilımlı Sosyalizm (Socialisme Modéré) adını verebiliriz. İnsanlığa mutluluğu getirecek olan  toplum tipi de ancak böyle bir toplum tipi olabilir. Küçük sanatları/küçük ölçekli sanayi kuruluşlarını koruma altına alma ve yaygınlaştırma içerikli programları destekleyen devletler, bu tür bir toplum tipinin temelini atmaya başmış sayılabilirler.

Böylesine bir toplum tipi, öteden beri Kafkasya’da yaşamış olan ve halen de yaşamakta olan özgün toplum tipidir.

DİPNOTLAR:
(*)
Tarihçi İsmail Berkok ‘un (1890-1954), söz konusu “Tarihte Kafkasya” kitabını  (İstanbul, 1958) 1940’lı yılların sonlarına doğru tamamlamış olduğu ama sağlığında  yayınlayamadığı, ölümünden sonra ailesi  tarafından yayınlandığı bilinmektedir. Yazarın görüşlerini ve lirik anlatımını sadeleştirip aktarmaya çalışırken, amacımız, okuyucunun konuyu daha kolay anlamasına yardımcı olmak olmuştur. -HCY
(**) “Poligarşik” (polygarchique) sözcüğü, ”çokerkli/çok başlı yönetim” anlamında, daha çok  eskiden kullanılıyordu, bugün “çokerkli” karşılığı olarak, daha çok  ”oligarşik”  (olygarchique/oligarchic ) deyimi/sözcüğü kullanılmaktadır. Ayrıca Bkz. ”Oligarşi”-Vikipedi. -HCY