KAĞIRMES BARİS VE “ZAMANIN SESİ”

ÇETAWE İbrahim

Edebiyat insan yaşamınnın vazgeçilmezidir. İnsanı eğitir, geliştirir, düşündürür, ufkunu açar, yaşamına renk katar. Farklı kişilikleri anlayıp tanımamızı sağlar. İnsanoğlu varolduğundan beri önce sözlü sonra yazılı olarak varolagelmiş bir bilim ve sanat dalıdır.

Çerkes halkı, zengin sözlü edebiyatı olmasına rağmen yazılı edebiyat ile geç tanışmış halklardan biridir. Sovyetler Birliği dönemi, Çerkes halkının yazı ve yazılı edebiyatla tanıştığı dönem olmuştur. Bu nedenle Çerkes tarihi açısından özel bir öneme sahiptir. Sovyetler Birliği’nin dağılışı ile birlikte yazılı edebiyatımızda bir düşüş başlamıştır. Günümüzde sovyet döneminin yetiştirdiği yazar ve şairleri kaybettikçe onların yerlerini dolduramıyoruz. Yazılı edebiyatımızdaki bu düşüşü durdurmak karşı karşıya olduğumuz önemli ulusal sorunlardan biridir.

Çerkes sözlü ve yazılı edebiyatı ulusumuzun varlığı açısından yaşamsal öneme sahiptir. Gelecek nesillerimiz ancak bu kaynaklardan beslenerek varolabilirler.

Çerkes halkının önemli bir bölümünün yaşadığı Türkiye’deki insanlarımızın edebiyatımızı yeterince tanıdıklarını söyleyemeyiz. Türkiye Çerkeslerinin çok küçük bir bölümünün, edebiyatımızın çok küçük bir bölümünden haberdar olduklarını söyleyebiliriz.

Bu durum karşısında, edebiyatımızla ilgili bir kitap okuyan her bireyin bunu toplumumuzla paylaşması gerektiğini düşünenlerdenim. Şahsen bu işi sosyal medya üzerinden uzun zamandır yerine getiriyorum.

Son okuduğum “Zamanın Sesi” Kaberdeyli şair ve yazar KAĞIRMES  Baris ( 1935-2016)’ in hikayelerinin yeraldıgı 1974 basımlı bir kitap. İkinci nesil Kaberdey edebiyatçılarından sayılan KAĞIRMES  Baris daha çok şairliği ile öne çıkıyor.

Sovyetler döneminde adet olduğu üzere kitapta Lenin, sosyalizim, devrim, proleterya gibi konular yeralmamış. Yine Çerkes edebiyatında adet olduğu üzere tarih, mitoloji, sözlü edebiyat konuları da kitapta yer bulmamış.

Kitap adından da anlaşılacağı gibi o günün,o zamanın  sesi oluyor. Hikaye kahramanları, baba, kadın, şoför, polis memuru, öğrenci olabiliyor. Ortak özellikleri çalışkan, özverili, dürüst, adil, yardımsever olmaları. Çıkarcılık, bencillik, tembellik, kibirlilik, haksızlıkla mücadele etmeleri. İnsanlığı, dostluğu, yardımseverliği, saygıyı, sevgiyi yüceltiyor olmaları.

Aşağıda yazarın kısa hikayelerinden bir bölümü sunmaya çalıştım. İyi okumalar diliyorum.

YOLA ÇIKARKEN

Bilge bir adam yola çıkmak üzereyken

“yanına bir arkadaş aldınmı?” diye sormuşlar.

– Almaz olurmuyum! aklım arkadaşımdır. Fırtınada, soyguncuda onu elimden alamaz – demiş adam.

– Peki hangi silahı aldın yanına?

– Silahların en iyisi olan dilimi aldım- demiş.

– Gittiğin yerden ne getireceksin?

– Getirmeyeceğim bir şey yoktur. İki gözümle gördüğüm her şeyi getireceğim – diyerek yola koyulmuş bilge adam.

DÜŞMAN

Genç çocuk dedesine sormuş:

– Dede düşman kime denir?

– Üç türlü düşman vardır oğlum: Öylesine düşman, arkadaşının düşmanı, düşmanının arkadaşı.

– Peki dede bunların hangisi daha tehlikelidir?

– Tehlikeli olan düşmanının olması değil olmamasıdır oğul. Atalarımızın “Sadece delinin düşmanı yoktur”- dediklerini duymuş olmalısın.

KİBİRİNİN KURBANI OLDU

Küçük ala bir kuş yumurtlama çağına geldiğinde diğer kuşların hepsinden daha büyük yumurta yapmaya karar vermiş. Bu şekilde diğer kuşlardan daha önemli ve farklı olduğunu göstermek istiyormuş.

Zamanı gelip yumurtlamaya oturmuş. Çıkardığı yumurtanın küçük olduğunu görerek beğenmeyip yuvadan atmış. İkinci,üçüncü kez çıkardığı yumurtalar da ilki gibi küçükmüş. Onlarıda beğenmeyerek yuvadan atmış. Böylece istediği gibi yumurtlayamadan kuluçka ve yumurtlama dönemini geçirmiş.

Diğer kuşlar ise zamanında yumurtlayıp yavrularını çıkarmışlar. Sevinç ve mutluluk içinde yaşıyorlarmış. Hepsinden büyük yumurtlamayı amaç edinen kibirli kuş ise yuvasında yalnızlık içinde ölmüş.

Kibirinin kurbanı olmuş küçük ala kuş.

SUÇLU HEP BEN OLUYORUM

İnsanoğlu enteresan bir varlık. Sevdiğini yolcu ederken “Yolun açık olsun”, sevmediği biri içinde “Uğursuz yola çıkasıca” diyor.

Başarılı olan “Ne kadar iyi bir yol seçmişim”, başarısız olan ise “Ne kadar olmayacak bir yola koyulmuşum” diyor.

Oysa benim insanların başarı ve başarısızlıklarında bir payımın olmadığını kimse bilmez, bilmekte istemez. Oysaki ben bir yolum. Görevim her insanı gitmek istediği yere ulaştırmaktır. İnsanlar ise  başarısızlıklarının nedenini kendilerinde aramayıp daima suçlayacakları birini buluyorlar.

Çok enteresan bu insanlar.

ZAMAN VE SAAT

Saat kendini çok önemsermiş:

-Ben olmadan zaman bir adım bile atamaz. Ben bozulursam zamanın hali niceolur?- der böbürlenirmiş.

Çok geçmeden saat yere düşüp kırılmış.

Saat endişelenmeye başlamış:

-Benim kırılmam iş değil,zaman ne yapacak şimdi?- dermiş.

Oysa ki zamanın saatin varlığından bile haberi yokmuş. Her zamanki gibi döner dururmuş.

YANILGI

Oşhemafe ve Kazbek dağlarını herkes bilir. Herkes Oşhemafe’den sonra en yüksek tepenin Kazbek olduğunu sanır, onun için Kazbek adına şiirler yazıp şarkılar bestelerler. Oysa ki bu şiir ve şarkılar Oşhemafe’den sonra ikinci yüksek tepe olan Dıh Tav’ın hakkıdır ama kimse onun Kazbek’ten daha yüksek olduğunu bilmez.

İnsan yaşamında bu tür yanılgılar çokça olur. Övgü ve saygı hakedene değil başkasına gider.

GRİ KUŞ

Yaz aylarında okadar çok çeşitli kuşlar vardır ki onların arasında gri kuş hiç farkedilmez. Zira onun görünümü de sesi de o kadar güzel değildir. Ufak tefektir, serçeleri de sıkça rahatsız eder. Velhasılı o yaz mevsiminde hiç dikkat çekmez.

Kışın ise durum farklı olur. Gri kuş kar soğuk demeden her daim göz önündedir. Onun sesi her yerde duyulur, insanlara yaz mevsimini hatırlatır.

Küçük gri kuş, ufak tefeksin, görünümün de sesinde güzel değil. Peki seni neden seviyorum acaba?

Çünkü sen bizi asla terketmiyorsun, vatanını bırakıp bir yerlere gitmiyorsun, sen bize çok sadıksın.

GÖREVLERİN DAĞITILIŞI

Günün birinde tilkiyi tavuk çiftliğinin müdürü yapmışlar. O günden beri tavukların sayısı hiç artmıyor, aksine azalıyormuş. Bu nedenle çiftlikte işler iyi gitmiyormuş. Sonunda tilkiyi görevden almak zorunda kalmışlar. Tilkinin görevde iken çok fazla tavuğu yediği de ortaya çıkmış. Ormandaki hayvanlar tilkiye öfke duyuyor, cezalandırılmasını istiyorlarmış. Sonunda konu mahkemelik olmuş.

Ormanların kralı ayı tilkiyi yanına çağırmış:

– Buyur, otur, vaziyetin pek iyi değil, mahkemede yargılanacaksın ama tutuklanmaman için uğraşacağım, ne de olsa seninle aynı ormanda dünyaya geldik. Sana yeni bir işte bulurum ama bu sefer daha dikkatli olmalısın,- demiş tilkiye.

Kısa bir süre sonra tilki hindi çiftliğine müdür yapılmış ama tilki tilkiliğinden vazgeçmiyormuş. Bir iki ayda çiftlikteki hindilerin yarısını halletmiş. Bu yüzden bu görevdende alınarak mahkemeye verilmiş.

– Sana dikkatli olmanı söylemiştim ama dinlememişsin. Neyse bu seferde bir çare buluruz. Ne de olsa aynı ormanda dünyaya geldik,- demiş ayı. Artık seni kümes hayvanlarına yönetici yapamayız. Başka bir mesleğin varmıdır?-  diye sormuş.

Tilki bir mesleği olmadığını anlatmak istercesine boynunu bükmüş.

– Bu durumda ne yapabilirim senin için bilemiyorum,- demiş ayı. Sana kültür işlerini verelim bari.

Aradan üç gün geçince tilkiye iyi bir maaşla büyük bir kültür kurumunun yöneticisi yapmışlar.

Bu olayı anlattığım kışiler “tilki kültürden ne anlar ki” sorusunu sorabilirler ama anlayıp anlamaması hiçte önemli değildir. Önemli olan tilkinin ayı ile aynı ormanda dünyaya gelmiş olmasıdır.