KUZEY KAFKASYA’DAKİ ETNİK SORUN ALANLARI

Habip Yıldırım

Rusya Federasyonu’na bağlı Kuzey Kafkasya’daki Kafkas Cumhuriyetleri’ndeki etnik ve demografik yapının ne kadar karmaşık olduğunu birinci bölümde verdik. Bu bölümde genel olarak Kuzey Kafkasya’daki çatışma potansiyeli olan sorunlardan bahsedeceğiz. Burada Dağıstan Federe Cumhuriyeti, Oset-İnguş mücadelesi, Adigey’in Özerkliğinin RF tarafından kaldırılma projesi ve bölgedeki radikal dini eylemlerden kısaca bahsedeceğim. Bölgedeki sorunların sebeplerinden ve bunların çözüm yollarından bahsedeceğim. Çeçenistan sorunu Kuzey Kafkasya’daki en önemli problem sahası olmasından dolayı sorunun gelişimi ve Rus-Çeçen savasından ayrıntılı olarak Çeçenistan Sorunu alt baslığı altında bahsedeceğim.

SSCB’nin dağılması sonucu ortaya çıkan ortam Kafkasyalıların tarihlerine ve kültürlerine yeniden sahip çıkmalarına ve geçmişlerini keşfetmelerine imkân sağlarken her etnik grubun ayrı bir dili, kökeni ve geçmişinin olması, bu etnik gruplar arasında çatışmalara sebep olmuştur. Oluşan etnik çatışmaların en büyük sebebi Çarlık Rusya’sının ve müteakiben SSCB’nin Kafkasya Bölgesinde uyguladığı ‘’böl ve yönet” politikası olmuştur.

Rusya toplumları birbirine düşürmek için etnik yapı farklılıklarına dayanan özerk ve sözüm ona federe devletçikler kurmuş, bunların aralarında suni sınırlar ve toprak ihtilafları çıkartmış, husumet ortamı yaratmıştır.
Kuzey Kafkasya’nın mevcut etnopolitik durumu neredeyse ortak ulus manasını taşıyan “Dağlılar” ortak düşüncesinin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Ulusçuluğun ve ulusal bilincin alternatifi gibi kabul edebileceğimiz bu düşünce maalesef dış baskılardan korunmak, bölge halklarının bağımsız ve güvenli bir şekilde yaşamalarını sağlamak için yeterli olamamıştır.

Günümüzde Kuzey Kafkasya bölgesinde yaşanan etnik gerilim ve çatışmaların sebeplerini şu şekilde sıralamak mümkündür.

1) Bölgedeki en büyük sorun kaynağı Rusya Federasyonudur. Deli Petro’dan günümüze kadar olan süreçte Rusya’nın daimi ve değişmeyen hedefi sıcak denizlere inmek olmuş ve bu hedefin gerçekleşmesi için en kısa yolun Kafkasya’dan geçmesi dolayısıyla bölgenin huzur bulabilmesi için Rusya’nın bu emelinden vazgeçmesi gerekmektedir.

2) Kuzey Kafkasya bölgesi ekonomik olarak çok kötü bir durumdadır. Bu da sorunların temelini oluşturan bir diğer sebeptir. Zayıflamış ve geri kalmış Sovyet sonrası ekonomik yapı içerisinde mahalli makamların
ekonomilerini uygun bir şekilde yönetmelerine izin verilmemiş bu da ekonomik anlamda bir gerilemeye sebep olmuştur. Etnik çekişmelerin savaşa dönüştüğü bölgede enerji, gıda, ilaç gibi zaruri ihtiyaçların karşılanamaz hale gelmesi sonucu gerginlikler daha da artmış ve sürekli hale gelmiştir. Kıt olan ekonomik kaynakların ve gelirin paylaşımında siyasi çıkar kavgalarıyla iç içe geçmiş bir çekişme yaşanmaktadır.

3) Kafkasya’daki en köklü problem, mevcut etnik ve demografik yapıdır. Rusya’nın Kafkasya’yı işgalinden itibaren bölge halkı hep sürgünler ve katliamlarla karsı karşıya kalmıştır. Sürgün edilen halkın boşalttığı topraklara Ruslar ve diğer milletler yerleştirilerek Kafkasya Ruslaştırılmaya çalışılmıştır. Özellikle Stalin’in uyguladığı iskan politikaları ve oluşturulan suni cumhuriyetlerde adeta “etnik mayın tarlaları” oluşturulmuştur. Stalin’in sürgüne gönderdiğin halkların topraklarına başka topluluklar yerleştirilmiş, oluşturulan cumhuriyetlerde etnik, tarihi ve kültürel yapı gözönüne
alınmamış ilerde sorunlara sebebiyet verecek şekilde sınırlar çizilmiştir.

4) Burada bir diğer sebep olarak Stalin döneminde sürgüne gönderilen halkların daha sonra affedilerek dönmelerini sayabiliriz. Çünkü bu halklar vatanlarına döndüğünde topraklarında başka toplulukların yasadığını görmüş aralarında toprak ihtilafları doğmuştur.

5) SSCB’nin dağılması sonrası bölgede oluşan otorite boşluğu yüzünden iktidarı kimin kullanacağı, nasıl kullanacağı, siyasal yapıda ne gibi değişiklikler olacağı tamamen belirsiz durumda kalmış, bu da bölgenin hızla militarize olmasına sebebiyet vermiştir. Hukuk düzeninin yokluğu suç oranlarının hızla artmasına ve bölgede yerel silahlı güçlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

6) Bölge yöneticilerin birçoğu eski komünist kadrolardan oluşmakta, Rusya yanlısı politikalar izlemekte ve bu durum RF’nun bölgeye müdahalesini kolaylaştırmaktadır. Kafkasya’nın Rus nüfuz bölgesi olmaktan çıkarılmasıyla Kafkasya’daki problemler çözüm yoluna girecektir.

7) Merkezi yönetimin amacı ne olursa olsun, bölge özelinde çatışma ve
anlaşmazlıklara sebep olan dağılma-ayrışma ve birleşme mücadeleleri söz konusudur. Örneğin, Rusya’nın itirazlarına rağmen, Kabardey-Balkar’da ve Karaçay-Çerkes’de ayrılma talepleri söz konusuyken diğer taraftan Çeçenistan ve Karaçay-Çerkes’deki Kazakların, Stavropol ile birleşme çabaları söz konusudur

8) Bölgede genç nesillerin siyasallaşmasında etkili olan siyasal İslam hareketlerinin de incelenmesi gerekmektedir. SSCB’nin dağılmasını müteakip siyasal İslam’ın, bölgede oluşan boşluğa paralel bir biçimde etkinliğini arttırdığını söyleyebiliriz. Kafkasya’da ılımlısından en radikaline tüm eğilimlere rastlanmaktadır (Çelikpala, 2006: 49).

Kuzey Kafkasya coğrafyasındaki sorunların sebeplerini genel olarak ele aldıktan sonra bölgedeki cumhuriyetlerin sorunlarına bir bakalım.

Dağıstan Federe Cumhuriyeti’ne baktığımızda, XX. yüzyıl öncesinde bu coğrafyada herhangi bir etnik sorun yaşanmamış olmasına rağmen Sovyetler Birliği zamanında uygulanan yanlış göç ve toprak politikaları sonucu Dağıstan, Sovyetler Birliğinin dağılmasını müteakip bir etnik çatışma tehlikesi içine girmiştir (Tavkul, 2002: 150; Kumuk, 2004: 300). Doğalgaz zengini olan Dağıstan’da patlak vermiş bir etnik olay
olmamasına rağmen bu potansiyel günümüzde daima mevcuttur (…,1998).
1950’lerde Rusya’nın uyguladığı politikalar sonucu dağlık bölgelerde yasayan halklar (Avarlar, Dargılar, Laklar ve diğerleri) düzlüklere göç ettirilmiş ve böylece verimli ovalarda yasayan Nogaylar ve Kumukların topraklarına yerleştirilmişlerdir.

Ayrıca Çeçenlerin sürgüne gönderilmesinden sonra onlardan boşalan yerlere Kumuklar yerleştirilmiş, Kumukların boşalttığı alanlara da Avarlar
konuşlandırılmıştı. Çeçenlerin sürgünden dönüsü ve SSCB’nin dağılması bu ekilebilir alanların paylaşımında sorun yaşanmasına ortam yaratmıştır (Kumuk, 2004: 300; Falkowski, 2007:48). Bu durum ovalarda yasayan Kumuklarla dağlardan göç eden Avar, Dargı, Lak ve Lezgiler arasında toprak paylaşımı yüzünden problem ve çatışmaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Ayrıca Dağıstan’ın başkenti Mahaçkala’da Avarların ve Dargıların baskın nüfus olması idari konularda onları avantajlı konuma getirmiştir. Laklarında onlarla birleşmesi sonucu oluşturdukları etno-politik birlik Dağıstan’da egemen bir tabaka oluşturmuş bu da Kumuk, Lezgi ve Avar-Dargi-Lak koalisyonu arasında ciddi etnik çatışma potansiyeli doğurmuştur
(Kumuk, 2004: 300; Tavkul, 2002: 152).

Ayrıca doğalgaz kaynaklarından faydalanma konusunda da bölge halkları arasında sorun çıkma potansiyeli mevcuttur (Kumuk, 2004: 301).
8. yüzyıldan beri güçlü bir şekilde kök salmış İslam ve bunun bütünleştirici gücü şimdilik daha kötü olayların meydana gelmesini engellemektedir (Tavkul, 2002:150;…, 1998).

Oset-İngus çatışmasının tarihine baktığımızda, eski tarihlerden beri Terek nehrinin sağ tarafında İnguşlar’ın, sol tarafında ise Osetlerin yasadığını görmekteyiz (…,1998). 1936 yılında Vladikavkaz şehrinin ortasından geçen Terek ırmağının sol tarafı Kuzey Osetya’ya, sağ tarafı da İnguşlara ait olacak şekilde şehir ikiye bölünmüştür (Tavkul,2002: 85). İnguşların yaşadığı Prigorodniy Rayon adını taşıyan bu bölge, İnguşların 1944 yılında, Sibirya’ya sürülmeleri üzerine Kuzey Osetlere verilerek (…, 1998) buraya genelde Güney Osetya’dan getirilen Osetler yerleştirildi (Tavkul, 2002: 85). İnguşlar 1957 yılında Kurusçev tarafından affedilerek vatanlarına
döndüklerinde, Prigorodniy Rayon’u ve ayrıca üzerinde hak iddia ettikleri 7 eski İnguş köyünü resmi olarak geri alamadılar (Tavkul, 2002: 85; …, 1998). İnguşlar, 40 yıl boyunca resmi veya gayri resmi yollardan Prigarodni’ye dönmek için her türlü yolu denediler (Kumuk, 2004: 293). Komünist dönem de dahil olmak üzere Osetler’le İnguşlar arasında sürekli çatışmalar çıktı, katliamlar meydana geldi (…, 1998). 4 Haziran 1992 tarihinde İnguşetya kuruldu ve bu cumhuriyetin Kuzey Osetya ile
sınırının henüz belli olmaması İnguşlar ve Osetler arasındaki siyasi ve etnik gerilimi arttırdı (Tavkul, 2002: 86). Bu durum sonunda Ekim 1992’de çıkan çatışmalarda 600 civarında İnguş hayatını kaybederken nüfusun geriye kalanı, yaklaşık 35 bin kişi evsiz kalarak Ingusetya sınırlarının gerisine kaçmak zorunda kaldı (Kumuk, 2004: 294). Çatışmalarda 3 bin kisilik bir Rus askeri birliği Osetlerin etnik temizlik yapmasına yardımcı olmuştur (Tavkul, 2002: 87).

Osetler Bolşevik yönetimi tarafından hediye edilen bu topraklardan, İnguşlar ise tarihi vatanlarından vazgeçmeyeceklerdir. Bu toprakların geleceği ticari antlaşmalarla veya bugüne kadar olduğu gibi etnik çatışmalarla belirlenecektir (Kumuk, 2004: 297).

Adigey Cumhuriyeti üzerinde oynanan oyunlarda başrolde RF Devlet Başkanı V. Putin bulunmaktadır. V. Putin, 1916 yılında oluşturulmuş olan bir plan dahilinde etnik cumhuriyetleri ortadan kaldırmaya çalışmaktadır (Yasmann, 2006: 78). Bu planın yürürlüğe girmesi Perm Vilayeti ve Komi-Permyak Özerk Bölgesinin 1 Aralık 2005’den itibaren Perm-Krai Vilayeti olarak birleştirilmesi, Evenk ve Taymir Özerk Bölgelerinin 1 Ocak 2007’den itibaren “Krasnoyarsk Krai” ile birleştirilmesi, 2005’de Kamchatka bölgesi ve Koryak Otonom bölgesinin 1 Ocak 2007 itibari ile birleştirilmeleriyle sonuçlanacak bir referanduma kabul oyu vermeleriyle başlamıştır (Yasmann, 2006: 78; …, 2006: 16; Kanbolat, 2005b: 199).

Moskova tarafından ekonomik sebepler öne sürülerek birleştirmelerin yapıldığı söyleniyor olmasına rağmen asıl sebep Kuzey Kafkasya ve Volga’daki sorunlu etnik cumhuriyetlerin ortadan kaldırılmasıdır, Kafkas halklarının Rus ve Kazak nüfusun yoğunlukta olduğu Krasnodar ve Stavropol bölgeleri içinde eritmektir. Birleştirilen bölgelere bakacak olursak buralarda Rus nüfusun yoğun olduğu yani “etnik bir muhalefetin oluşmayacağı” bölgeler olduğu görülmektedir (…, 2006: 16). Adigey Cumhuriyeti’ndeki 450 bin nüfusun sadece % 27’si Adige olduğu çoğunluğun Ruslardan oluştuğu ve yasal düzenlemelerin yapılıp, birleşmenin bir referandumla halka sorulması halinde cumhuriyette Adige nüfusun oylarıyla birleşme karşıtı bir sonucun çıkma ihtimali sıfırdır.

Putin tarafından amaçlarının birleştirmeler ile güçlü bölgeler oluşturmak olmadığını, söz konusu birleşmenin halkın ekonomik durumunun düzeltilmesine yardımcı olmak için yapıldığını savunuluyor olmasına rağmen asıl niyetinin bu olmadığı aşikardır. Şayet böyle olsaydı Adigey Cumhuriyeti’ni Krasnodar gibi içinde kaybolacakları bir federal yapıyla değil, öncelikle Adigelerin yasadığı Kabardey-Balkar ve Karaçay Çerkes Cumhuriyetleri ile birleştirmeye çalışmaları gerekirdi. Hayata geçirilen plana göre Rusya Federasyonu mevcut 88 bölge yerine 28 bölgeden oluşacak ve tüm etnik otonom bölgeler komşuları olan Slav nüfusun yoğun olduğu bölgelerle birleştirilerek yeni vilayetler oluşturulacaktır. Ayrıca yeni oluşturulacak bölgelerin isimlerinde etnik çağrışım yapacak kelimelerin kullanılmamasına dikkat edilmesi planlanmaktadır. Bu plana göre Kuzey Kafkasya bölgesi su şekilde şekillendirilmek istenmektedir: Çeçenistan, Ingusetya, Dağıstan, Kabardey-Balkar ve Kuzey Osetya cumhuriyetlerinin Stavropol Krai ile birleştirilerek Kuzey Kafkasya vilayetinin oluşturulması, Adigey ve Karaçay-Çerkes Cumhuriyetleri’nin Krasnodar Krai ile birleştirilip Prichenornormskaya vilayetinin oluşturulması (Yasmann,2006:78).

RF’nun Karadeniz’e tek çıkış kapısı olan Kuzeybatı Kafkasya ile Türkiye arasında tarihi, kültürel ve etnik bağlar bulunmakta buda bölgeyi Türkiye’ye doğru yakınlaştırmaktadır.

Bu da RF’nu endişelendirmekte, Türkiye ile bölgenin uzun vadede ilişkilerini koparmak istemektedir. Türkiye’nin RF’nun uygulamaya çalıştığı bu plana seyirci kalmamalıdır (Kanbolat, 2005b: 202).

Şimdi Vahabilik ve Radikal İslam’ın, Kuzey Kafkasya’daki boyutunu kısaca ele alacağım. Kuzey Kafkasya’da radikal İslami düşünceler daha çok Vahabilik şeklinde yayılmaktadır (Yarlıkapov, 2001: 204). 1920 yılından beri Kafkasya’da varlığını sürdüren Vahabizm, Stalin ve onun politikaları tarafından varlık gösterememiş, ancak 1980’lerdeki Glasnost politikaları ve 1990’larda bölge üzerindeki Sovyetlerin etkinliğinin azalması sonucu yeniden canlanmıştır. Günümüzde nispeten az bir grup tarafından öğretilerine çok bağlı olarak Kuzey Kafkasya’da yaşamaktadır. Dağıstan
nüfusunun %10’luk kesimi Vahabizm’e inanmakta olup Karaçay-Çerkes’te bu sayı 300 kişiyi geçmemektedir (Dzutsev ve diğ., 2002).

1998 yılında Buynak rayonuna bağlı Karamani, Çobanmani ve Kadar köyleri Dağıstan yönetimini tanımayarak şeriat yönetimi kurduklarını ilan etmişlerdir. Bu durum Vahabiliğin Kuzey Kafkasya’da ne kadar etkili propaganda yaptığını göstermek için yeterlidir (Yarlıkapov, 2001: 208).
Son birkaç senedir Kuzey Kafkasya’da Radikal İslami hareketlerde artış görülmektedir.

Bunun sebebi Rusya’nın 2002’den beri uyguladığı aşırı merkeziyetçi politikalar ve bölgenin sosyo-ekonomik sorunları çözememesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca Rus yanlısı yöneticilerin iş basına getirilmesi de bu durumun kötüleşmesine sebep olmaktadır (Baran ve diğ., 2006: 41).
İslami grupların Kuzey Kafkasya’da radikalleşmesi bölgenin kanseri konumundaki Çeçenistan’dan kaynaklanmaktadır (Baran ve diğ., 2006: 41). Çeçen mücadelesinin radikalleşmesi ilk Çeçen savaşından sonra gerçekleşmiştir. İlk Çeçen-Rus savasının milliyetçi olmasına rağmen ikinci savaştan sonra radikal dini gruplar gelişmek için fırsat bulmuşlardır (Baran ve diğ., 2006: 29). Çeçenler savaş sırasında İslâm faktörünü
sistemsiz biçimde kullansalar da Hasavyurt Antlaşması’nın ardından oluşan barış döneminde dini, ideolojik açıdan sistemli biçimde değerlendirme çabalarına girişmişlerdir. Bu gün Çeçenistan’da (aynı zamanda Dağıstan’da), ulusal kurtuluş mücadelesi onu başarıya ulaştıracak dinî düşünce ve değerler sistemine dayanma çabası
içerisindedir (İbrahimli, 2001: 56). Çeçenistan, giderek Kuzey Kafkasya’da dinî ideoloji merkezi haline gelmekte ve Rusya’nın baskıları arttıkça bölgede İslâm radikalleşmektedir (İbrahimli, 2001: 57).

Kuzey Kafkasya’daki İslami hareketler bariz organize örgütlerden ziyade bireysel ve değişik isimlerden oluşan alt gruplar seklinde oluşmaktadır. 2002 yılında Moskova’daki tiyatronun kuşatılması olayındaki Riyazüs Salihin grubu bunlardan birisidir (Baran ve diğ., 2006: 30).

Kuzey Kafkasya’da sadece RF’ndan kaynaklanan sorunlar yoktur. Gerçekte radikal İslamcılığın Kuzey Kafkasya’da yayılması durumu daha da kötüleştirmektedir ve bu durumun dışarıdan bağlantıları vardır (Baran ve diğ., 2006: 32; Cornell ve Starr, 2006: 65). Bastırılmış duygular bölgede ters etki yapmakta işsiz ya da herhangi bir mal varlığı olmayan gençler ülkelerinin liderleri tarafından değiştirilmekte ve bu yolla lokal olarak
militanların sayıları arttırılmaktadır. Açıkçası su anda hala azınlık bir grup olarak duruyor olmalarına rağmen ülke liderlerinin yanlış yönlendirmesiyle hükümetlere karsı olan bu insanların sayıları artmaktadır (Cornell ve Starr, 2006: 66).

Kuzey Kafkasya’da İslam’ın radikalleşmesinin son örneği 13 Ekim 2005 tarihinde 250 kadar silahlı radikal Müslüman gencin Nalçik’e girerek başta FSB merkezi ve karakollar olmak üzere ordu ve polis merkezlerinin bulunduğu on beş ayrı noktaya saldırıda bulunmasıdır. Bu gençlerin mensup olduğu “Cemaat”, Kuzey Kafkasya’da özellikle Karaçay-Çerkes, Kabardey-Balkar, Çeçenistan, İnguşetya ve Dağıstan’da gerçekleştirdiği örgütlenmelerde başarılı olmuştur (Kanbolat, 2006b:88-89).

Çeçenistan Sorunu

Çeçenistan bir Kuzey Kafkasya ülkesi olup (Berzeg, 2007) RF’nun güneybatısında, Büyük Kafkas Dağları’nın kuzeyindedir (Yalçınkaya, 2006:79). 2002 yılı RF nüfus sayımı verilerine göre Çeçenistan halkının %93’ünü Çeçenler, %4’ünü Ruslar ve %3’ünü diğer halklar oluşturmaktadır (Gcpp, 2005: 42). Çeçenistan sorunu, Rus Çarlık ordularının Şeyh Şamil liderliğindeki Çeçen güçlerini 1859 yılında yenerek Çeçenistan’ı güç yoluyla Rus Ğmparatorluğu bünyesine katması (Tanrısever,  2001:182), Kuzey Kafkasya’nın binlerce yıllık bu otokton halkının bir milyon kadarını Osmanlı ülkesine zorla sürmesi (Berzeg, 2007) ve müteakiben İkinci Dünya Savasının sonlarında Moskova’nın, tekrar Çeçen halkının önemli bir kısmını sürgün etmesi sonucunda derin bir tarihsel boyut kazanmıştır (Tanrısever, 2001:182).

SSCB’nin dağılmasından sonra RF’nun girdiği demokrasi, serbest pazar ekonomisi ve ulusal devlet yapısına geçisi sürecinde Kafkasya bölgesindeki eski SSCB ülkeleri ve özerk/otonom yönetimler, RF’nun egemenliğinden kurtulmak için zaman zaman çatışmalara yol açan girişimlerde bulunmuştur (Gür,2001:3-39). 1990’dan itibaren bağımsızlık talepleri olan Çeçenler, 1991 yılı içinde yerel Sovyet hükümetini devirerek bağımsızlıklarını ilan .. 27 Ekim 1991’de yapılan seçimler sonucunda C. Dudayev Cumhurbaşkanı seçildi. Moskova’daki Rus yöneticiler, bu durumu ülkenin toprak bütünlüğüne yönelmiş bir tehdit olarak algılamış ve kuvvet kullanarak ayrılıkçıların Çeçenistan’daki iktidarına son verme politikası izlemişlerdir.

1992 yılında İnguşlar, Çeçenlerin bağımsızlık hareketine katılmayarak Çeçen-İnguş Cumhuriyetinden ayrılarak RF’na bağlı İnguşetya Federe Cumhuriyetini kurdular. RF bünyesindeki 89 federe birimden sadece Çeçenistan, Moskova’nın egemenliğini tanımazken; Moskova, Çeçenistan’a askeri olarak müdahale etmek için tam 3 yıl beklemiştir. Stratejik konumunun yanı sıra askeri, ekonomik ve diğerlerine “kötü
örnek” teşkil etmesi nedenlerinden ötürü RF, 1991-1993 döneminde ekonomik ambargo ve muhaliflerin desteklenmesi politikası yürütmüş
başarısız olunca da fiili müdahalede bulunmuştur. Aralık 1994’de
başlayan çatışmalar tam 21 ay sürmüş Aslan Mashadov ve
Aleksander Lebed tarafından 31 Ağustos 1996’da imzalanan Hasavyurt Ateskes Antlaşması ile Rusya Federasyonu ile Çeçenistan Cumhuriyeti arasındaki meselelerin 31 Aralık 2001 tarihine kadar uluslar arası kurallar çerçevesinde karara bağlanması kabul edilmiştir .

Rusya askerlerini bölgeden çekmiş ve yönetim Çeçenlere bırakılmıştır.
1994 -1996 yılları arasında 250 bin kişi ölmüş, 80 bin kişi yasadışı toplama kamplarında tutulmuş ve 12 bin kişi kaybolmuştur. Rus yönetimi, Mashadov’u bir federasyon anlaşması imzalamaya ikna edemeyince,
Çeçenistan’da istikrarın sağlanması için gerekli olan ekonomik ve siyasal desteği sağlamamıştır. Böylelikle Moskova, politikasını Çeçenistan’ın istikrarsızlaştırılması üzerine bina etmeye başlamıştır.

Bölgede faaliyette bulunan Arap unsurlar, dış yardım almaya ve Çeçen lider Mashadov üzerinde mücadeleyi sürdürme konusunda etkili olmaya devam etmişlerdir. Bu dönemde Çeçenistan’da konuşlanan kökten dinci Vahabi-Arap unsurlar ağırlıklarını artırmış ve Basayev gibi önde gelen Çeçen liderler üzerinde, dış malî yardım sağlamak suretiyle ağırlık kazanmışlardır.

Çeçenistan’daki istikrarsızlığı pekiştiren faktörlerleri Çeçen kabileleri arasında rekabet, ayrılıkçı Çeçen komutanların Mashadov’un ulusal ordu kurma projesine destek vermeyip kendi baslarına buyruk bir tavır sergilemeleri, fidye için adam kaçırma gibi organize suçların artması olarak sıralayabiliriz. Ayrıca Çeçenler, bir düzen kurarak kendi savaş yaralarını sarmak yerine, tüm Kafkasya’yı Moskova’ya karşı birleştirmeye
çalışmışlardır. Sonuç olarak Çeçenler, Moskova’nın bölgeden çekildiği ve
Çeçenistan’ın de facto bağımsızlık kazandığı yılları kendi siyasal kurumsallaşmasını tamamlamak yerine istikrarsızlık içine sürüklenerek geçirmişlerdir.

31 Ağustos 1999, 9 Eylül 1999 ve 13 Eylül 1999 tarihlerinde Moskova’da, 4 Eylül 1999’da Dağıstan’ın Buynaksk bölgesinde ve 16 Eylül 1999’da Volgadonsk kentinde gerçekleştirilen terör eylemleri RF tarafından kamuoyunun Çeçenistan harekatına hazır hale getirilmesi için kullanılmıştır. Bu olaylar Rus ordusunun Çeçenistan’a girmesine
gerekçe olarak gösterilmiştir, dünya kamuoyunun tepkisini çekmemek içinse “anti-terör operasyonu” adı altında yürütülmüştür.

Rusya, 11 Eylül’den sonra Batı’nın Çeçenistan konusunda daha anlayışlı olacağını ve yaratılan havadan nasıl çıkar elde edeceğinin hesaplarını yapmıştır (Kasım, 2006: 32).

Putin, televizyonda yaptığı bir konuşmasında “Çeçenistan’daki olayların uluslararası terörizmle mücadelenin dışında olduğu düşünülemez” diyerek yapılan operasyonlara meşruiyet zemini bulmaya ve RF’nun askeri birliklerinin yapmış olduğu insan hakları ihlallerini temize çıkarmaya çalıştığı gözlenmiştir (Tastekin, 2001). Ayrıca RF, Çeçenistan’da yürüttüğü mücadelenin Gürcistan’a kadar uzandığını ileri sürerek, Çeçen
direnişçilerin Pankisi Vadisi’nde konuşlandığını belirtmiş ve bu konuda Gürcistan’a da baskı uygulamaya 2. Çeçenistan savasının en dikkat çekici tarafı Rus Askeri güçlerinin uzun bir tırmanma döneminin ardından asama asama tam bir işgale yönelmeleridir. Öncelikle Rus Hava Kuvvetleri, Çeçenistan’ı havadan bombalamış, ardından Çeçenistan etrafında bir
güvenlik kuşağı oluşturulmuştur. İsyancıların çok güçlü oldukları ve kontrolü elinde tuttukları başkent Grozni etrafındaki çember yavaş yavaş daraltılarak sonunda tüm Çeçenistan işgal altına alınmıştır.

İkinci savasın başladığı Eylül 1999’dan beri 130 bin kişi hayatını kaybetmiş, 16 bin kişi yasadışı tecrit kamplarında tutulmuş ve 10 bin kişi kaybolmuştur. Rus-Çeçen savası boyunca Rus ordusunun ağır silahlar ile giriştiği güç mücadelesi karşılığında Çeçenler, bazı radikal grupların yardımıyla Rusya’ya yönelik eylemlerde bulunmuşlardır. Bu saldırıları uluslararası kamuoyuna “Terörizm” olarak kabul ettirmeye çalışan Rusya için 3 Eylül 2004 tarihinde, Kuzey Osetya’da meydana gelen kanlı Beslan Okul Baskını iyi bir argüman olmuştur. Putin, BM’de Çeçenler ile ilgili
herhangi bir karar alınması aşamasında engelleme politikası uygularken, Beslan Baskını’ndan sonra çark etmiş ve BM’den karar çıkarılması için girişimde bulunmuştur.

V. Putin’in bu davranışı, Rusya’nın Çeçenistan’daki olayların uluslararası terörizm kapsamında değerlendirilmesi için arkasına BM’nin desteğini almaya çalıştığı ve böylece Çeçenistan üzerinde daha baskıcı politikalar uygulamak için dayanak oluşturmak istediği seklinde yorumlara neden olmaktadır .

RF’nun İkinci Çeçenistan müdahalesi sonrası Ahmed Kadirov hükümet başkanı olarak RF tarafından görevlendirilmiştir. Böylece asıl ülkeyi temsil eden Aslan Mashadov yönetimine karsı bir kukla Ahmed Kadirov hükümeti kurulmuştur.

8 Mart 2005 tarihinde bağımsızlık yanlısı Çeçenistan Devlet Başkanı Aslan Mashadov öldürüldü. Ilımlı bir lider olan A. Mashadov’un yerine 9 Mart 2005 tarihinde toplanan Çeçen-İçkeriya Cumhuriyeti Devlet Savunma Konseyi tarafından Abdul Halim Sadullayev Devlet Başkanlığı görevine getirilmiştir. Fakat A. Mashadov’un boşluğunu doldurabileceği kuşkulu olan Abdul Halim Sadullayev’i Rusya yanlısı Çeçen yöneticiler, Şamil Basayev’in piyonu olarak değerlendirmektedirler (Kanbolat, 2005b: 196). Şu an Rusya yanlısı kukla yönetimin basında ise Ahmed Kadirov’un oğlu Ramazan Kadirov bulunmaktadır .

V. Putin sivil idareyi destekleyerek Moskova yanlısı güçlerin dağılmalarını önleyerek geniş halk kitlelerini yanlarına çekmelerini ve isyancı Çeçen liderlerin kendi içlerinde bölünerek marjinalleşmelerini sağlamayı amaçlamaktadır.

RF açısından sorun tüm Kuzey Kafkasya’nın elde bulundurulmasıdır. Çarlık döneminden beri Ruslar sıcak denizlere ulaşmak ve elde bulundurulduğunda kendilerini Türkiye ve İran’a karsı avantajlı konuma getirecek, stratejik konuma sahip Kafkasya’nın ele geçirilip muhafazası için çalışmışlardır. Kuzey Kafkasya bu mücadelenin jeostratejik hedefi olmuştur.

Grozni (Caharkale), Kafkasya’daki önemli petrol bölgelerinden birisidir. Bakü-Novorossisk petrol boru hattının bir kısmı Çeçenistan sınırlarından geçmektedir. RF’nun Karadeniz’e tek çıkısı ve güneydoğudaki yumuşak karnı olan Kuzey Kafkasya, ticaret, tarım, doğal kaynaklar ve turizm konularında ve askeri konularda RF açısından büyük önem taşımaktadır. Çeçenistan ise bu bölgedeki stratejik konumundan dolayı askeri
müdahaleye maruz kalmıştır.