YEMUZ Nevzat Tarakçı
09.03.2019
Dün, siyasetten hoşlanmayan, kendi samimiyet ve dürüst duruşunu siyasetin zeminine uygun görmeyen bir toplum, bugün bu kulvarda siyasetle dans etme yolunda.
Günümüz siyaseti, hâlâ rakibini hile ile yok etme stratejisini metot kabul ediyor, vicdan, nezaket, zarafet, asgari saygı, siyasetin sürgülü kapısından içeri giremiyorsa, toplumumuzun siyasete bugüne kadarki mesafeli duruşunu yadırgamamak lazım.
Siyaset, kavgadan başka dil bilinmiyorsa,
Siyasetçi, sözün etki gücünü keşfedemiyor, mizah ve nükte, bir dil olarak onların literatüründe yer almıyorsa,
Sevginin, şefkatin, vicdanın sesi yok olup gidiyorsa,
Ne yapsın dürüstlüğü şiar edinmiş bu toplum?
Elbette uzak duracak bu ilkellik ve bayağılıktan.
Toplumumuz, bugüne kadar da öyle yaptı zaten.
Şu sözü hep duyarız: “Dost kaybetmek, vefasızlıklarla hançerlenmek, akıl almaz iftiralara uğramak istiyorsanız siyasetten daha iyi bir zemin bulamazsınız!”
Buraya kadar tamam, toplumumuzun siyasetten uzak durmasının haklı gerekçelerinden birisi bu.
Peki, bu böyle devam edip gitmeli mi?
Gidecekse nereye kadar?
YA HİZMETİN YOLU SİYASETTEN GEÇİYORSA?
Ne yazık ki artık hizmet, siyasetten geçiyor.
Normalde siyaset, topluma hizmet etmenin en geniş yolu.
O halde, her şeye rağmen, güvenilir, kimlikli, namuslu, düzgün insanlar mutlaka siyasete girmeli, liyakatli ve dürüst insanlar bu görevden kaçmamalı.
Çizgisini, duruşunu koruyan vasıflı insanlarımız gerekirse siyasete akıl ve hikmet katmak için elbette yüreklendirilmeli.
Siyaset, menfaat peşinde koşanlara asla terk edilmemeli.
Dili ve kültürü yok olma tehlikesi yaşayan bir toplum, dilini koruyacak, kültürünü yaşatacaksa, büyük düşünmek, gerekirse riskleri göze almak zorundadır.
Yani Çererkes’ler de siyaseti öğrenmek, bu hizmet metodunu en doğru şekliyle uygulamak mecburiyetinde.
Peki, nasıl ve hangi stratejilerle?
BODOSLAMA SİYASETE HAYIR!
Eğer bu toplum, siyasetle hizmet etme yolunu seçecekse ki bu kaçınılmazdır, siyasetin ancak ilkesel tavırlarla yapılabileceğini asla unutmamalı.
Kimlikleri ön plana çıkaran, uyumsuzluğu çağrıştıran, ötekileştiren tavırlarla siyaset olmaz!
Etnik kökene ve inanca dayalı siyaseti kaç samimi insan alkışlar.
Dili ve kültürü yok olma tehlikesi yaşayan bir toplumun temsilcileri mutlaka mecliste olmalı.
Temel insan hakları boyutunda talepler ve teklifler de olmalı. Ama bu talepler dile getirilirken bu icraatlar uygulanırken üsluba çok dikkat edilmeli, kimlikler sivriltilmemeli.
Artık, azınlık ve ezilmişlik refleksiyle, hep kendimizi anlatmayı, soyumuzu, tarihimizi köpürtmeyi, “Biz var ya biz, biz en üstünüz!” söylemleriyle kimliklerimizi mızrak gibi sivriltmeyi bırakmalıyız.
Ekonomiyi konuşacaksan, temel insan haklarını savunacaksan, işsizliğe çözüm arayacaksan, kültürünü ve toplumunu en doğru tarzda temsil ederken, seçmenlerinin tamamını kucaklayabileceksen, onların gönlünde taht kurabileceksen soyunacaksın siyasete.
İlkesiz ve hedefsiz siyaset toplumumuza fayda getirmez.
Siyaset olaylara daha kuşatıcı bir nazarla bakabilme yeteneğinin yanında biraz feraset, biraz da dirayet ister.
Bodoslama siyasete hayır!