DÖNÜK CAMİ / TÜRKÇE – LAZCA TİYATRO OYUNU

Ali İhsan Aksamaz

Munir Yılmaz Avcı (Yazan)
Ali İhsan Aksamaz (Yayına hazırlayan)

Ö N S Ö Z
Bu oyunu, boş bir zamanıma denk gelen 15- 20 günlük bir dönem dâhilinde bir deneme mahiyetinde yazdım. Ancak böyle bir oyunun varlığı, tiyatro ile iştigal edenlerce duyulduğunda konu ile öylesine ilgilendiler ki, henüz natamam olmasına rağmen, birkaç dostuma vermemezlik edemedim.
Uzun bir süre bir kenarda tashih bekleyen oyunun son rötuşlerini ise Şebnem Telci’nin bazı teknik bilgileri ve ısrarları sonucu tamamlamış bulunuyorum. Bu vesile ile de kendisine özellikle bu satırlardan teşekkürlerimi iletmek istiyorum.


Bu oyunun aslı hem Lazca hem de yöresel Türkçe şivemizle yazılmış olmasına rağmen, oyun tekniğine uygun olmadığı gerekçesiyle sonradan normal Türkçe şivesiyle tekrar yazmak zorunda kaldım. Ancak oyunun oynanması sırasında mutlak surette yöreye has (Laz şivesiyle) oynanması çok daha uygun olur kanaatindeyim. Bu konuda oyuncuların bir hayli deneyimli olmaları gereklidir. Aksi takdirde oyuna renk katan ve ruh veren önemli bir özellik ortadan kalkarak saman alevi gibi renksiz ve tatsız, tuzsuz bir şekle dönüşür.
Üniversite yıllarında seyretme fırsatını bulduğum birkaç oyun dışında tiyatro ile hiçbir bağım bulunmamakla beraber, sadece her zaman olduğu gibi acaba başarabilir miyim düşüncesiyle ele aldığım bu oyunun sahneye konduğunu görmek ise en büyük dileğimdir.
Oyunda adı geçen kişiler ve mahal tamamen hayal ürünü olup hiç kimse hedef alınmamıştır. Amaç, izleyiciler ve okuyucularla beraber hoşça vakit geçirmektir. Herhalde biraz mizaha da ihtiyacımız var değil mi ya?!
Munir Yılmaz Avcı, 20 VIII 2001

+
DÖNÜK CAMİ / TÜRKÇE – LAZCA TİYATRO OYUNU

K İ Ş İ L E R:
HAVVA HALA: 60 Yaşın üzerinde. Köyün ileri gelenlerinden olup her tarafa koşturan, bilgiç bir kişi. Daima kapalı gezip oğlu Osman gurbette olduğu için evinde torunu Hatice ile beraber yaşamaktadır.
HOCA: Köy camisinin imamı olup 55- 60 yaşlarında, orta boylu. Fazla bir bilgisi olmadığı için daima kaçamak cevapları ile ünlenmiştir.
İSMAİ: Caminin müezzini. 45 yaşlarında. Zayıf, orta boylu.
MUHTAR: 50 yaşlarında. Orta boylu toparlak vücutlu ve gür bıyıklı. Kasketi devamlı başında durur.
ŞERİF: Ortaokul birinci sınıfta belge alarak okumayı terk etmiş olup kendini olduğunun çok daha üstünde kabul ettirmeyi başarmış bir kişi. 50 yaşlarında ve giyimi, kuşamı diğerlerine göre biraz daha düzgün. İkna kabiliyeti hayli yüksek ve kendine güveni çok olan uzun boylu, normal kilosunda uyanık bir zat.
MECİT: Köyün ileri gelenlerinden. 65 yaşlarında. Orta boylu, hafif kilolu. Mevcut saçları beyazlamış.
ABDULLAH: Köydeki kahvehanenin sahibi. 45 yaşlarında. Dolgun vücutlu, uzun boylu, mavi gözlü ve konuşkan.
FIRLAMA OSMAN: 25 Yaşlarında. Ufak- tefek, gözleri fıldır- fıldır. İsmi ile müsemma.
PİMPİRİK ALİ: 35 Yaşlarında. Orta boylu. Lakabına uygun ve her konuyu kendine dert edinen işkilli bir tip.
YAMUK NURİ: 30 Yaşlarında. Hafif şaşı gözlü. Sinirli ama iyi niyetli bir kişi.
ERCAN: 30 yaşlarında. Uzun boylu ve kilolu. Kumral ve saf görünüşlü.
RIZA: 35 yaşlarında. Esmer ve orta boyda, zayıf.
ÖMER: 50 yaşlarında. Çok zayıf ve kısa boylu. Başındaki külahı hiç çıkarmaz. Oldukça saf.
ENVER: 55 yaşlarında. Orta boylu, esmer ve normal kilolu. Dazlak kafalı.
ASIM: 25 yaşlarında. Uzunca boylu, gaga burunlu, çok zayıf.
MUSA: 30 yaşlarında. Orta boylu, bıyıklı, çok zayıf.
DELOSMAN: 40 yaşlarında. Yalaka bir tip. Uzun boylu ve ağzından sigarası hiç düşmez.
ÇENE NİYAZİ: Uzun sivri çeneli. 40 yaşlarında, saçları devamlı dağınık, hırpani kılıklı, kumral ve zayıf.
KAMIŞ HÜSEYİN: 35 yaşlarında, uzunca boylu ve dolgun vücutlu. Köyde her işe koşturulan saf görünüşlü, perişan kılıklı bir kişi.
ARTİST İSMET: Mütenasip vücutlu. Yakışıklı. 30 yaşlarında.
EMİNE HALA: 65 Yaşlarında. Saf ama çok iyi niyetli .
ESME: 35 yaşlarında. Havva Halanın en yakın komşusu.
HATİCE: 15 yaşlarında. Havva Halanın torunu. Sarı saçlı alımlı, arta boylu, zayıfça güzel bir genç kız.
ZÜLFİYE: 20 yaşlarında. Uzunca boylu, zayıf. Haticenin can dostu ve akrabası. Hamarat bir komşu kızı.
REMZİ- İSA- MURAT- KADİR- HALİT- İSHAK- MURAT: Yaşları 20- 30 Arasında değişen köy gençleri.
FEN MEMURU: 45 yaşlarında kısa boylu. Göbekli ve nispeten muntazam giyimli.

B Ö L Ü M  -1
(Deniz kenarındaki caminin yaklaşık otuz metre kadar sol tarafında bulunan kahvehanenin önündeki uyduruk banklarda oturan köyün yetişkinlerinden oluşmuş 15- 20 kişilik bir grup cuma namazı için ezan vaktinin gelmesini beklemektedir. Bir tarafta Yamuk Nuri ile Fırlama Osman, kırık olan bir bacağı iple bağlı sehpanın üstüne koydukları tavla oyununda kapışmışlar, 3- 4 kişilik bir grup da onlara gayret vermektedirler. Diğer tarafta Pimpirik Ali, elindeki kamışa bağlı misinaya zargana için ibrişim takmakla meşgul. Ercan ile Rıza da onu seyretmekteler. Diğerleri ise oturdukları yerde ona buna lâf yetiştirmekle meşguller.)
Kahveci Abdullah, millete göz gezdirdikten sonra:
– Hey! Kimler çay istiyor?
Diye seslenir.
(Ömer kafasını sol tarafa çevirir. Asım ile Enver Abdullah’a sırtlarını dönerler. Diğerleri de birbirleri ile ilgileniyormuş gibi davranıp Abdullah’a bakmazlar bile.)
Abdullah yine:
– Yahu, kimse çay istemiyor mu?!
Diye seslenir.
O anda yeni gelen Şerif:
– Çaylar tavla oynayanlardan!
Diye araya girince diğerleri de ona destek verirler.
(Tavla oynamakta olan Yamuk Nuri, Şerif’e ters ters baktıktan sonra:)
– Ananın en akıllısı sen misin?
Diye tersler.
Şerif gayet sakin:
– Yok canım daha neler var neler?!
Diye yanıt verir.
Öte yandan seyirciler lâf atıp dururlar.
– Şerif doğru söylüyor. Bedava tavla oynanmaz.
– O kadar korkuyorsan tavla biliyorum diye ne kabadayılık yapıyorsun?!
– Ulan yamuk! Kaçacak deliğin yok, hiçbir yere kaçamazsın.
Yamuk Nuri cevap yetiştirir:
– Ulan kim kaçıyor be?! İsterseniz, hepiniz birden gelin!
Şerif:
– Hey Abdullah ne bekliyorsun! Bana tavladan bir açık getir.
Musa:
– Ben kahve içerim, şekerli olsun.
Muhtar ise Nuri’ye gayret verir:
– Ulan Nuri, sen bunu yenersin. At bakalım şu zarı!
Nuri, zarı sallayıp atar.
– Gördün mü gelen zarı?! Şimdi burada penci dü neye yarar?
– Olsun, zararı yok. Bakalım o ne atacak?
Fırlama, zarları alıp bir güzel oturtur.
– Heeyt be! Dört cihara bak, dört cihara!
Nuri:
– Ulan niye zar kuruyorsun?
Diye tersleyince,
Musa:
– Hadi hadi, şimdi mahane arama.
Diye karşı çıkar.
Nuri:
– Yahu kim bahane arıyor. Adam hem zar kuruyor, hem pul çalıyor. Sen de onun tarafını tutuyorsun!
Şerif:
– Yahu kimse taraf tutmuyor. Senin biraz şansın yok, hepsi o kadar!
Nuri:
– Ne şansı be! Adam resmen sahtekâr.
Delosman:
– Şerif okumuş adamdır. Onu dinleyin. Burada ondan başka ortaokula gitmiş adam var mıdır?
Diye sorar.
Abdullah devam eder:
– Öyle ise çaylar tavladan.
Nuri:
– Ben kabul etmiyorum.
Diye itiraz eder.
Abdullah:
– Sen kabul etmiyorsun da kimse çay içmesin mi? Yani evde biz yemek yemeyelim mi?!
Musa, Abdullah’a döner:
– Yahu sen yemeği ne yapacaksın? Aklına ekmeği doğra da ye. Tıkın istediğin kadar.
Ercan:
– İyi diyorsun da, ya aklı yoksa ne olacak!
Musa:
– Aklı yoksa, istesin de vereyim. Bende o kadar çok ki millete dağıtıyorum.
Delosman Ömer’e:
– Bana bak, ben çok acıktım. Akıl yenir mi?
Diye takılır.
– Ulan, niye yenmesin. Madem ki yenmiyordu sen aklını niçin yedin?! Sen de aklını yemeseydin de benim gibi akıllı olsaydın.
– İyi ki aklımı yemişim. Yoksa senin gibi olsaydım ne yapardım?!
Rıza, Abdullah’a:
– Hey Abdul, sen de onun gibi olmak istemiyorsan aklını ye daha iyi!
Diye seslenir.
Çene Niyazi:
– Boşuna çene yormayın, ezan vakti yaklaşıyor, gidin da abdestinizi alın!
Diye araya girer.
Şerif:
– Ben namaza gitmiyorum. Siz düşünün.
Der ve Abdullah’tan bir bardak çay ister.
Öte yandan Fırlama yine bağırır:
– Öf ulan, öffff! Dubaraya bak be!
Nuri yine tersler:
– Ulan senin baban da dubaracı idi. Siz hepiniz sahtekârsınız. Sizinle bir şey mi yapılır?
Fırlama, gırgırını geçer.
– Hadi, hadii… İşine bak, işinee!
Onlar orda birbirlerini yerken Asım, Şerif’e dönüp:
– Sen namaza niçin gitmiyorsun?
Diye sorar.
– Ben bu camiye kaç aydır bakıyorum. Benim yaptığım hesaba göre, bu cami dönük duruyor. Dönük camide yanlış yönde durup namaz kılınır mı?
Delosman:
– Şerif okumuş adamdır. O ne derse doğrudur.
Diye Şerif’e arka çıkınca Enver, Şerif’e döner:
– Bana bak! Caminin dönük olduğunu sen nasıl anladın? Onun hesabı nasıl yapılır. Üstelik pusulan da yok!
Diye sorar.
Şerif:
– Pusula da neymiş. Ben denize baktım da yönümü tayin ettim. Deniz kuzeye bakıyorsa, caminin mihrabı nereye bakar. Ankara’ya. Pekii, daha ötede kim var? Yunan ile Alaman. Yahu biz şimdi göz göre göre Yunan’ın Kralı ile Alaman’ın Kayzerine baş eğiyoruz. Yahu, öyle şey olur mu! Benim bildiğim, bizim cami tam yüz derece dönüktür. Onun için bu cami içinde yüz derece dönmeden kılınan namazlar geçerli olmaz.
(Kahvehanedekiler önce bir şaşırırlar, sonrada caminin dönük olup olmadığı konusunda bir tartışma başlatırlar. O sırada Abdullah da tepsi dolu çayını çaktırmadan millete dağıtıverir.)
Neden sonra Enver Şerif’e:
– Yahu Şerif! Senin dediğine göre, bugüne kadar yaptığımız namazlar Kâbe’ye değil de Bulgarya’ya mı gitti. O namazlar sayılmadı ise, onun mesulu kimdir?
– Onun mesulu, bu camiyi kim böyle dönük kurduysa odur. Çünküü biz bugüne kadar bilmiyorduk lakin şimdi öğrendik. Onun için bundan sonra bile bile yanlış yönde namaz kılarsak, onun mesulu biz oluruz.
İsa:
– Eee, öyle ise, ne olacak?
Şerif:
– Olacağı şudur. Ya biz namaza doğru yönde duracağız yahut ta camiyi çevireceğiz. Bunun başka şekli yoktur.
İsa:
– Yahu cami nasıl çevrilir? Öyle şey olur mu?!
Musa:
– Camiyi kim yanlış kurduysa hesabını o versin.
Kamış Hüseyin:
– Camiyi ben çeviririm, siz hiç dert etmeyin.
Muhtar:
– Boşuna konuşmayın! Namaz namazdır. İsterseniz Rusya’ya doğru, isterseniz Japonya’ya doğru kafa sallayın. Dua da duadır. O gideceği yeri bilir.
Diyerek onları susturur.
Delosman Enver’i dürter:
– Hey, dua yenir mi?!
– Elbet yenir ama yanında soğan olursa, daha lezzetli olur.
Şerif ise Muhtar’a akıl verir:
– Namaza azıcık dönük durulursa, bir şey olmaz. Lakin yüz derece çoktur. Onun için ben böyle camiye gitmem. Hem bu caminin minaresi de yok. Ezan yerden okunmaz ki!
Musa:
– Bu camiyi kim böyle dönük kurduysa o kadar günahla nereye gidecek?
Çene Niyazi:
– Bu caminin seksen senelik mazisi var. O zamanlar belki de kimse doğru dürüst namaz bile bilmiyordu. Yine o zamanlardaki en meşhur ve akıllı adamın Hacı Hüseyin Çavuş olduğunu duymuşluğum vardır. Adam hem hacı hem de akıllı biri olduğuna göre herhalde camiyi de o kurmuştur.
Pimpirik Ali:
– Hüseyin Çavuş, Ömer’in büyük dedesi sayılır. O adamın o kadar günahı öteye götürmesi mümkün olmadığına göre mutlaka Ömer’e de epeyce miras olarak bırakmıştır.
Delosman, Muhtar’a:
– O kadar günahın yarısını Ömer’e bıraktıysa, Ömer’e de yeter sülâlesine de!
Ömer:
– Ulan, onca günahın hepsini dedeme yüklüyorsunuz. Bu camiyi o tek başına mı kurdu?! Hem onun günahından bana ne! Ben bir tek günahını bile kabul etmiyorum!
Remzi:
– Senin kabul etmemen önemli değil. Onu senin hesabına yazan yazmıştır. Sen şimdi onca günahı orada nasıl taşıyacaksın. O ne sepetlere sığar, ne da çuvallara. Sen şimdi otur da onun hesabını yap!
Musa:
– Yahu arkadaşlar, günah nasıl hesaplanır? Bir günahın büyüklüğü nedir? Bilen var mı?
Diye ortaya bir lâf atar.
İsa:
– Öyle ya, o kilo ile mi tartılır, tane ile mi sayılır, yoksa kaşıkla mı ölçülür?!
O arada Delosman, Remzi’ye:
– Yahu Remzi, günah yenir mi?
Diye takılır.
Remzi:
– Git ulan işine! Benimle dalga geçme!
Diye onu tersler.
Murat:
– Yahu beyler, niye telaş ediyorsunuz? Şimdi burada birkaç nokta var. Bir kere, bu cami dönük inşa edildi. Ortada bir kasıt yoksa, günah olur mu, olmaz mı, onu bilmek lâzım. Bana kalırsa, günah olmaz. Çünkü o devirlerde Şerif gibi hesap bilen kaç adam vardı?! Onun için onlara günah yazılmaz.
Musa:
– İyi diyorsun da bizim namazlar da sayılmaz ise, çektiğimiz onca zahmetin karşılığını nasıl alacağız?!
Mecit:
– Biz bunları iyisi mi hocaya soralım. Onun işi ne!
Muhtar:
– Bunların hesabını hoca veremez. Çünkü o kitaplara bakmadan bunların cevabını bilemez. Onun kitabında da böyle şeyler bulunmaz.
Şerif:
– Bu durumda, kılınmış olan namazların kabul edilmesi için de yine namaz kılıp dua etmek lâzım gelir ama o namazları da bu camide kılacaksanız boşuna zahmet etmeyin! Benim bildiğim, biz yine de bu caminin düzeltilmesi için çalışalım.
Musa:
– Bana kalırsa, biz namazımızı kılalım da gerisine karışmayalım. Bizde metelik olmadığına göre elimizden bir şey gelmez. Sevapla günahların hesabını da elbet birileri yapar.
Asım:
– Yahu, biz bu işi en iyisi Havva Hala’ya soralım. Onun kafası bu gibi işlerde iyi çalışır.
Muhtar:
– Yani şimdi biz burada şunca adam dururken, bir kadına sorup onun aklı ile mi gezeceğiz.
Asım:
– Ne olmuş yani?! Kadınların içinde hiç akıllı olanlar yok mudur?
Musa:
– Muhtar doğru söylüyor. Kadın aklı ile gezenin suratına tükürürler.
(Bu minval üzere kadınların aklı ile ilgili konuşmalar uzar gider. Öte yandan Pimpirik Ali, kamışı eline aldıktan sonra Rıza’nın koluna yapışır ve:
– İşte! Onu görüyor musun? Yunus nasıl zıplıyor!
Diye açık denizleri işaret eder.
Rıza yanlarında oturan Ercan’ı Ali’ye gösterip:
– Yahu, yunus yanında oturuyor da sen uzaklarda ne arıyorsun?
Deyince, Ercan ayağa kalkıp bir boy gösterisi ve parmakla tehdit işaretinden sonra yine yerine oturur. Öte tarafta Yamuk Nuri yine bağırır:
– Ulan pulu niye çalıyorsun?! Yahu sebay dü ile dört pul nasıl alınır!
– Sen de dübeş atınca niye pencü se oynadın?
– Yahu, yanlış oynadıysam bana niye söylemedin!
– Ulan sana onu niye söyleseydim. Enayi miyim ben?!
– Seninle bir daha tavla oynayanın…
Diyen Nuri pulları karıştırır ve tavlayı kapatır.
Diğer yanda ise Ali, Ercan’ın kolundan çekiştirmektedir.
– Hadi kalk da balığa gidelim!
Kapı önünden Abdullah yine bağırır:
– Heey! Daha çay isteyen yok muu?!
Enver, kahveciyi tersler:
– Yahu, biz burada camiyi çevirmekle meşgulüz. Sen ise bize çay dürtüklemek istiyorsun. Şimdi çay zamanı mıdır?
Şerif:
– Arkadaşlar, cami dönük kaldığı müddetçe bütün günahlar inşa edene aittir. Lakin o kadar günah da bir kişiye yazılmaz, ona da günahtır. Onun için bu camide namaz kılınır mı, kılınmaz mı, önce onu iyi
anlamamız gerek. Kılınırsa, mesele yok, boşuna konuşmayalım, lakin kılınmazsa, biz bu camiyi ne yapalım. Bu camiyi nereye götürelim?! Bu camiyi döndürmenin bir yolu var ise, onu yapalım.
Mecit:
– Ulan cami döndürülür mü, şaşkın! Cami dönemeyeceğine göre namaza duranlar dönecekler ki doğru yönde durulsun.
(Mecit’in aklı herkesin hoşuna gider. Hatta Mecit’in kendisi bile bu kadar akıllı olduğuna şaşırır.) Delosman:
Arkadaş, doğru diyorsun ama hocanın mihrabı ne olacak?
Kamış Hüseyin:
– Siz onu düşünmeyin. Ben onu hallederim!
Şerif:
– Nasıl halledersin? Sen mihraba ne yapabilirsin?
Diye sorunca:
– Sen karışma! Ben işimi bilirim.
Diye yanıt verir ve abdest almak içini caminin arkasında su akan oluğa doğru uzaklaşır.
Muhtar:
– Arkadaşlar beni dinleyin! Kampara’nın aklı ile gezilmez. Öte yandan, camiyi çevirmek için de minareyi dikmek için de bizim gücümüz yoktur. Köyde millet aç ve işsiz geziyor. Namaz dışarda da kılınır, evde de kılınır ama camiye gitmeye mecbur kalırsak, Hoca kendi mihrabında durur, biz de sola dönüp öyle dururuz.
Rıza:
– Öyle şey olur mu?! O zaman da Hoca’nın namazı sayılmaz. Hem “Uydum imama” deyince hocaya uymak lâzım gelir. Yoksa şeytana uyarsın!
Artist İsmet:
– Ulan Şerif, iyi ki hesap yapmasını biliyorsun. Yoksa bu millet devamlı günah işleyecekti. Aferin sana ama bunun çözüm yolunu da bulman lâzım.
Mecit:
– Beyler, bu işin çözümü öyle kolay değil. Biz bu işi büyüklerimize yazalım da bize yardım etsinler.
(Bu öneri herkes tarafından kabul edilir ve hemen yandaki bakkaldan bir zarf ve kâğıt aldıktan sonra yazısı güzel diye onları Asım’a verirler.)
Şerif:
– Onu kime yazacağımıza karar verelim!
Deyince her taraftan sesler yükselir.
– Hopa’daki dava vekiline yazalım!
– Rize’deki fen memuru da bu işten anlar!
– Artvin’deki mal müdürü iyi adamdır, ilgilenir!
– Ankara’daki mebusları unutmayın!
– Ankara’yı boş verin! Onların rahatını bozmayalım! Esas Yalova’daki kaymakam çok önemli!
– Hadi canım! Kim takar o kaymakamı?!
(Bu öneriler çok uzayınca Şerif son noktayı koyar:)
– Şimdi yazacağımız mektubu Asım sonradan çoğaltsın, muhtar da onu postaya versin. Mesele biter.
Sonra hep beraber yazılan mektubu Asım, bir kere de yüksek sesle okur. Mektup şöyle idi:
“Değerli büyüklerimiz,
Siz bizim köyümüzü bilmezsiniz. Zaten başkaları da bilmez. Hem şimdiye kadar bilenler ne yaptı sanki?! Bizim köyümüzün adı ”TİKUNDALİ” olup herkesten uzakta işsiz ve yoksulların toplandığı bir köydür. Biz yine de şikâyetçi değiliz. Amma velakin köydeki her iş köyün kendi ismini aratmıyor. Yani her işimiz ters gidiyor. Öyle ki, vakti zamanda bizim camiyi yapanlar binayı dönük vaziyette oturtmuşlar. Ancak bizim bu camiyi düzeltmeye gücümüz yoktur. Yanlış kıbleye göre namaz kılınamayacağına göre bu camiyi kuranlar şimdiye kadar çuval çuval günah sahibi oldular. Onları da onca günahtan kurtarmak lâzım gelmektedir. Çünkü onlara da günahtır. Hem, bu caminin minaresi de yoktur. Kamış Hüseyin, “Ben bu camiyi düzeltirim!” diyor. Ama bu işi nasıl yapacağını kendi de bilmiyor.
Değerli büyüklerimiz, her ne kadar bizlere bir şey istemek yakışmaz ise de cenazeyi de mi kaldırmayalım?! Yoksa Şerif gibi camiye gitmekten vaz mı geçelim?! Böyle dönük camiye zaten gitsek de olur gitmesek de. O da günah, öteki de günah. Biz şimdi derdimizi siz büyüklerimize yazıyoruz ki derdimize bir çare bulunsun. Yoksa size de günah olur bize de. Bu vesile ile ellerinizden öperiz. Baki selâmlar.
Tikundali köyünden
Şerif ile muhtar ve ötekiler.
(Mektup herkesçe uygun görüldükten sonra isteyenler camiye, isteyenler balığa gider. Şerif gibi düşünen iki- üç kişi de kahvede kalırlar.)

B Ö L Ü M  -2

(Camide namaz bittikten sonra Mecit, kimseyi yerinden kaldırmaz ve hocaya dönüp:)
– Hoca Efendi, eğer münasip görürsen, biz bugün burada bazı dinî konularda seninle sohbet etmek istiyoruz!
Der.
– Elbette, elbette… Sohbet zihni açar, fikirleri açığa çıkarır. Fikirler çarpışırsa ne olur?
Fırlama sözü kapar:
– Ne olacak, elbette ki kavga çıkar!
Musa:
– Kavga çıkarsa, sen arada kaynar gidersin!
– Boş versene sen! Her şey kaba kuvvetle olmaz. Her zaman benim gibi kafayı kullanacaksın, kafayı!
Fırlama:
– Hadi canım, öyle kafa bizim öküzde de var!
Mecit araya girip tartışanları susturur:
– Durun be! Biz burada Hocanın ilminden istifade etmek istiyoruz. Sizin kavganızı mı dinleyeceğiz?!
Mecit, onların sakinleştiğini görünce hocaya döner:
– Hoca Efendi, biz bu camide namaz kılıyoruz amma velâkin herkes bu caminin dönük olduğunu söylüyor. Kâbe’ye bakmayan camide namaz kılınır mı, kılınırsa da kabul olur mu?
– Namazı Allahu teala farz kılmıştır. Farz olan namazı ise, mutlaka kılmak lâzım gelir. Namazı kılmamak için mana aranmaz.
Asım:
– Hoca, onu iyi diyorsun da, bu cami başka yöne bakıyor!
– Estoğfirullah, Estoooğfirullah! Kim demiş onu?!
– Kim olacak! Bizim Şerif söyledi. Herif okumuş adam, üstelik kaç aydır hesap kitap yapıyor. Herhalde yalan söylemiyor. Zaten kendisi de bugün camiye onun için gelmedi.
– Farz olan namazı kılmayan borçlu kalır. Onun hesabını da Allah sorar.
Muhtar:
– Yani Hoca Efendi, bu camide namaz kılınır mı, kılınmaz mı? Biz onun cevabını soruyoruz!
– Camiler toplu namaz için yapılmıştır. Cami yoksa mescit de olur. Toplu kılınan namazın 27 kat fazla sevabı vardır.
İsa:
– Hoca, biz namazı yanlış yönde kılarsak o namazlar nereye gider? Ya Kâbe yerine Moskova’ya giderse ne olur? Onun günahı kime yazılır?!
Hoca:
– Tövbe Yarabbi, tövbe Yarabbiii! Ulan, namazın günah olanı nerede görülmüştür?!
İsa yine:
– O bir yerde görülmedi ama Moskova’ya da dönsek zararı yok mudur?!
Hoca:
– Ulan zındık! Kâbe dururken Moskova’da ne işin var?!
Fırlama:
– Hoca, bu komünisttir, belli olmuyor mu?!
İsa:
– Git ulan işine! Biz burada oyun oynamıyoruz. Biz buraya memleketin karmakarışık olan işlerini düzeltmek için geldik.
Caminin içinde kahkahalar yükselir. Neden sonra Mecit, Hoca’ya:
– Hoca Efendi, anlattığın şeyleri anladığımız kadar anladık. Lakin bu camiyi dönük kuranların ve camide ters yönde namaz kılanların durumu ne olacak? Bize biraz da bu konuda bir iki laf söylesen!
– Ters iş yapanların ne olacağına Allah karar verir. Allah her şeyi bilendir. Eğer bu camide bir terslik var ise, onu da bizi imtihan etmek için bizzat kendisi yaptırmıştır. Onun hikmetinden sual olunmaz. Sonuçta her şey kitapta mevcuttur. Yeter ki onu iyi okuyalım.
İsa:
– Yani, Hoca, bu camiyi o kitap yazıyor mu?! Yazıyorsa, düzeltmenin çaresi nedir, hangi ayette vardır?!
– Sus, gafil! Tövbe et, yoksa kâfir olursun! Böyle şeyler ayetlerde değil, hadislerde olur! Yani, var ise olur! Yine de bir iyicene bakmak lâzım.
Artist İsmet:
– Peki, Hoca, bizim namazın kabul olup olmadığını biz nasıl anlarız?! Bunun bir hesabı var mıdır?
– Onun hesabını Allah meleklerine yaptırır. Bizim işimiz, emirleri yerine getirmektir.
Kadir:
– Hoca, namazı bir kere kaçırmanın günahı nedir? Yani kaç günah yazılır?
Fırlama:
– Hem günah dedikleri neye benziyor. Bir günahın büyüklüğü nedir?
Hoca:
– Hey cemaat! Allah bize bilmemiz gerekenleri kitapları ve peygamberleri ile bildirmiştir. Ötekileri ise bir sır tabakası ile kapatmıştır!
Kadir:
– Ben şunu demek istiyorum ki, sepet- sepet ya da çuval- çuval günahı olan bir adam onca günahı taşıyamazsa, durumu ne olacak? Yani onun günahını başkası mı taşıyacak?
Halit:
– Yani o tarafta araba olmadığına göre nakliye işleri ne ile yapılır?
Hoca:
– Ulan gafil! Orda senin günahını taşıman için kimse sana vasıta vermez. Onun için tedbirini şimdiden al da günah işleme!
İshak:
– Günahsız adam olmayacağına göre bir günahın ağırlığı ne kadardır. Yani mesela 30 kiloya kaç günah sığar. Yahut da bir çuval günah kaç kilo veya kaç metre gelir?
Kadir:
– Yani şunu demek istiyor ki, herkes taşıyabileceği kadar günahla gidecekse, Ercan’a yüz elli kilo da az gelir ama İsa’ya bakarsan, zaten ayakta zor duruyor, o ne yapacak? Bir de Ömer’in durumu ne olacak?!
İsa:
– Sen beni düşünme, kendi işine bak! Sen asıl bizim bahçeden senin bahçeye yaptığın ilâvenin hesabını nasıl vereceksin?! Önce onu hesapla!
– Ulan ben, senin hangi bahçenden ilâve yapmışım?! Sen asıl benim ceviz ağacını nasıl kesip de yürüttün, onu anlatsana! Onun hesabı ne olacak?!
Hoca:
– Ey cemaati Müslimin! Camide böyle münakaşalar yapılmaz. Böyle şeyler sokakta yahut başka bir yerlerde konuşulur. Yahut da hiç konuşulmaz. Onun için kendinize gelin biraz!
Müezzin İsmail daha fazla dayanamaz:
– Hoca, sen bunlara bakma! Asıl benim derdim ne olacak?! Camide minare yok diye hep kayanın üstüne çıkıp ezan okuyorum. Yazın neyse ama kışın zor oluyor. Ya ayağım kayarsa ne olacak?!
– Sen onu Muhtar’a söyle! Daha camide o kadar eksiğimiz var ki!
(Enver dışarı çıkmak için ayağa kalkar, İsa ise koluna yapışır.)
– Hey, nereye gidiyorsun?! Az daha otur da beraber çıkarız!
– Hele ha! Sıkıştım, patlıyorum!
Der ve Enver sıyrılıp gider.
Delosman Enver’in çıktığını görünce yanındaki Halit’e:
– Hadi kalk! Ben de çıkıyorum!
Halit:
– Az daha otur hele!
Deyince Osman:
– Hele ne oturayım? Onca zapt ettim ama sonunda olacağı oldu!
Diye cevap verdikten sonra o da çıkıp kaybolur.
O arada İshak, Hoca’ya dönüp:
– Hoca Efendi, ezan yerden okunsa ne olur?
Deyince
Hoca:
– Ezan yukardan okunur ki hem herkes onu duyar hem de Allahu Tealâ’nın adı yerlerde dolaşmaz. Diye cevap verir.
Mecit:
– Hoca Efendi, gene en iyisini sen bilirsin lakin köylüde ne camiyi çevirecek güç ne de minareyi yapacak kuvvet vardır. Sen de ezan yerden okunmaz diyorsun. İyi de İsmail şimdi ezanı nereden okusun? Yoksa ağaca mı çıksın! Sonra da yanındaki Asım’a dönüp:
– Bu iş böyle olmaz. Biz buradan çıkınca bir mektup da Alaman’ın Kayzeri’ne yazalım. Belki o yardım eder!
Deyince
Asım da:
– Burdan çıkınca ilk işimiz o olsun!
Diye cevap verir.
Hoca:
– Dinimizde, ezan ağaçtan okunmaz diye bir yasak yoktur. Ama yine de kitaba bakmak lâzım. Eğer caiz ise kaya da olur, ağaç da!
Kadir:
– Öyle ise bu aşağıdaki kızılağacın üstüne iki tahta çakalım da İsmail ezanı oradan okusun!
Mecit:
– Oldu olacak meyve ağacı dikelim de İsmail bir yandan da sebeplensin!
Bu fikir İsmail’in çok hoşuna gider.
– Öyle olursa çok münasip olur. Hem ağaçtan bir kaç tane olsun da Hoca Efendi de istifade etsin! Bana kalırsa, böylesi daha çok caizdir.
Ercan:
– O zaman her çeşit meyve ağacı dikelim de yaz kış meyve versin!
Musa:
– Onu iyi diyorsun da ezanı okuduktan sonra İsmail’i ağaçtan nasıl indireceğiz?! O bir daha ağaçtan iner mi?!
Rıza:
– O zaman tahtaları düzgün çakalım da İsmail namazı da orada kılsın.
Fırlama:
– Ulan ağaçta namaz kılınır mı?! İyicene saçmaladın ha!
Hoca:
– Ezan okunan yerde namaz da kılınır. Hele meyve ağacı olursa hem münasip hem de caizdir. Kurtlar kuşlar da istifade ederler. Sevabı da büyüktür.
Ercan:
– Hoca Efendi, böyle şeyler hadislerde var mıdır?
Deyince:
İsa:
– Ulan manyak mısın?! Hadiste ağacın işi ne!
Diye tersler.
Nuri de İsa’ya çatar:
– Sen ne biliyorsun. Belki vardır. Hoca’ya sorsana!
İsa, Hoca’ya:
– Hoca, böyle bir hadis var mıdır?! Var ise kim söylemiş?
Hoca:
– Hadislerin ucu bucağı yoktur. Yani böyle hadisler de mutlaka vardır. Lakin kitaplara iyicene bakmak lazım!
Mecit:
– Bunun için birkaç tane hadis var ise hangisi geçerli olur?
Hoca:
– Hadislere geçersiz demek insanı dinden çıkarır amma velakin aralarında sizin anlamayacağınız kadar derin manalar bulunursa, uygun olan hadisi uygulamak lâzım gelir. Çünkü uygun olan, daima doğru olandır.
Muhtar:
– İyi dedin ama hangisinin uygun olduğunu nasıl anlayacağız?
Hoca:
– Tereddüde mahal yoktur! Derhal kitaba bakacaksınız. Eğer yanınızda kitap yoksa bir bilene yani Hoca’ya soracaksınız.
Musa:
– Hoca Efendi, sen bunları iyi söylüyorsun ama bu camide kıldığımız namazlar için bize bir şey söylemiyorsun.
Hoca:
– Nasıl söylemiyorum?! Söylediklerimi dinleyenler anlamıştır!
Rıza:
– Hoca, ben seni iyi dinledim ama yine de anlamadım. Yani şimdi bu camide namaz kılınır mı, kılınmaz mı?
Hoca:
– Hah işte! Sorular böyle olmalı! Kafanıza takılan her şeyi de mutlaka bir bilene sorun ki öğrenesiniz. Bizim dinimiz öğrenmeye açıktır. Peygamber Efendimiz zamanında da okumaya ve öğrenmeye çok önem verilmiştir.
Nuri:
– Hoca Efendi, ben okumak istedim ama annem bana; “Şerif okudu da ne oldu!” diyerek beni okutmadı.
Ömer:
– Hah işte, kadın aklı ile gezersen böyle cahil kalırsın.
Asım:
– Niye öyle diyorsun? Havva Hala kadın değil midir? O niye her şeyi biliyor!
Muhtar:
– Havva Hala da kimmiş?! Onun gibiler ancak ortalığı karıştırırlar!
Halit:
– Hoca, bu konuda senin fikrin nedir?
Hoca:
– Kadın kısmının gönlünü almak gerekir lakin fikri sorulmaz. Eğer sorulursa da uygulanmaz.
Musa:
– Ya bir kadın bizden daha akıllı ise ne olacak?
Ömer:
– Amma saçmaladın ha! O kadar akıllı kadının senin yanında işi ne?! Zaten o kadar aklı olsa kadın olur muydu?
Halit:
– Hoca Efendi, kadın kısmından imam olur mu?
– Olmaz, çünkü imam olmak için eksik olmamak lâzım.
– Pekii, müezzin olabilir mi?
– Şimdiye kadar görülmemiştir. Yine de kitaba bakmak lazım.
İsa:
– Hoca Efendi, İsmail ağaçta ezan okurken yağmur yağarsa ıslanabilir, namaz kılarken de düşebilir. Onun için, o tahtaların etrafını da üstünü de kapatsak nasıl olur?
Mecit:
– Nasıl olur da ne demek?! Tahtaların üstüne birkaç sandalye ile bir masa atalım. Bir divan ile bir- iki kazan da kendisi ilâve etsin de ev sahibi olsun bari!
Halit:
– Hoca Efendi, bu durumda müezzinlik kıymete bindi. Yani şunu demek istiyorum ki, eğer sen de olur dersen ben de müezzin olmak istiyorum.
Kadir:
– Öyle yağma yok! Ben de isterim. Armut mevsimi benim olsun. Sen de istersen ayva mevsimini al. Zaten sen ayvayı çok seversin.
İshak:
– O ayvayı zaten yemiş! Şu haline baksana! Bana sorarsanız, dut mevsimi Arif’in olsun. Ceviz zamanı da Ercan’a yakışır. Kirazlar Ömer’in olsun lakin ben inciri kimseye kaptırmam.
O arada Asım dışarı çıkmak için ayağa kalkar. Yanındaki Musa:
– Hey, nereye gidiyorsun?!
Deyince de:
– Havva Hala benden haber bekliyordu. Onu bekletmeyeyim, diye cevap verir ve çıkıp gider.
(Camide müezzinlik tartışması çok uzayınca da Hoca iki elini yukarı kaldırıp:)
– El Faatihaa!
Diyerek meseleyi kökünden halleder.

B Ö L Ü M  -3

(Sahnede Havva Hala’nın oturmakta olduğu evin oturma bölümü, “mutfak” görünmektedir. Havva Hala misafirleri olan Emine Hala, Esme, Zülfiye ve torunu Hatice ile beraber sohbet etmektedirler. Hatice, çay koymak için ayağa kalkınca Emine Hala, Hatice’ye:)
– Çocuğum bana açık koy! Çarpıntı yapıyor!
Diye tembih eder.
Havva Hala, Emine’ye:
– O Şerif denen herifin yaptıklarına ne diyorsunuz?
– Hayırdır?! Şerif ne yaptı yine?!
Esme sözü kapar:
– Adamın burnunu soktuğu her yerden kokular yayılıyor.
Zülfiye:
– Hadi, hadi! O kadar da büyütmeyin! Adamın çok kişilere iyilikleri de var.
Havva Hala:
– O menfaati olmayan yerde durmaz!
Emine Hala:
– Hayrola?! Yine ne filmler çeviriyor?!
Havva Hala:
– Daha ne yapacak?! Adam, bizim cami dönüktür diye her tarafa mektuplar yazmış. Hınzırın bütün derdi gelecek paraları cebine tıkıştırmak!
Esme:
– Paraların üstüne yatmak öyle kolay mı? Onları, ona kim yedirir?!
Emine Hala:
– Benim duyduğuma göre vilayetten adamlar geliyorlar. Onlar müsaade etmezler.
Havva Hala:
– O Şerif ile muhtar bozuntusu onları kafaya alırlar.
Zulfiye:
– Havva Hala, köydeki şunca adam caminin dönük olup olmadığını anlayamadılar mı?! Yani onca büyük adamlar böyle bir iş için buraya getirilir mi?
– Niye anlamıyorsun çocuğum?! Maksat cami değil ki! Paraları cebe indirmek.
Emine Hala:
– Çocuğum, caminin dönük olup olmadığı uzaktan bakınca da belli olur. Benim bildiğim, camide ne dönüklük var ne de yamukluk.
Esme:
– Dönük olsa da ona bir şey yapılamaz. Öyle değil mi?
Havva Hala:
– Onlar zamanında sorsalardı, ben onlara caminin neye benzediğini öğretirdim ama onlar kadınları adam yerine koymuyorlar ki! Bizim fikrimizi sorsalar da inat için tersini yaparlar! Ama ben, onları pişman etmezsem bana da Havva Hala demesinler!
O sırada Hatice elinde tuttuğu tepsideki çayları dağıtır.
Emine Hala:
– Allah iyilikler versin kızım! Ne de güzel kokuyor!
Hatice:
– Afiyet olsun!
Havva Hala:
– Yavrum, dolapta bir- iki parça bisküvi olacaktı. Bakıver de çayın yanına ilave et!
Sonra da Emine Hala’ya:
– Haticem olmasaydı ben ne yapardım?! Allah gönlüne göre versin!
Emine Hala:
– İyi ki babası Rize’ye giderken onu da beraberinde götürmedi.
– Babası götürmek istedi ama o benim kolum kanadım. O olmasaydı, ben burada tek başıma ne yapardım?!
Hatice bisküvileri koyarken Esme:
– Bana bir şey verme çocuğum! Ben zaten Şerifin adını duyunca iştahım kaçtı! Adam baştan ayağa kadar sahtekâr. Bizimkiler de saftirik. Adam, onca insanı parmağında oynatıp duruyor da kimse farkında değil!
Havva Hala:
– Adamın adını duyunca benim de sinirlerim tepeme çıkıyor.
Zülfiye:
– Hala, öyle demeyin! Adam, dönük camiyi düzeltecekse bunda ne kötülük olabilir ki?!
Esme:
– Niçin anlamıyorsun be çocuk?! Adamın niyeti camiyi çevirmek değil ki! O, sadece gelecek paralara çullanmayı düşünüyor.
Emine Hala:
– Siz de o kadar büyütmeyin canım! Ortada ne para var ne de başka bir şey. Caminin dönük olduğu da belli değil.
Esme:
– Cami dönük değilse de onlar onu önce çevirirler, sonra da paraları toplarlar! Onca adama mektup yazdıklarına göre elbet bir yerlerden para da gelecektir.
Zülfiye:
– Hala, paralar gelince camiyi nasıl çevirecekler?
Havva Hala:
– Onu git de muhtara sor!
Esme:
– Benim duyduğum, Kamış Hüseyin onu manivela ile çevirecekmiş!
Evin içinde kahkaha sesleri yankılanır.
Havva Hala:
– Kamış Hüseyin’in kafasını çevirmeye mecali yok. O camiyi nasıl çevirecek. Bunların hepsi palavra! Onlar bana sorsalardı, ben onları şöyle bir güzel çevirirdim ama kadınları adam yerine koymuyorlar ki!
Emine Hala:
– Eee! Onlar da erkek olmanın avantajını kullanıyorlar işte. Hem onların bilemediklerini biz nasıl bilebiliriz ki!
Havva Hala:
– Ben bilemesem de pusula denen bir meret var. Osman’ım askerden gelirken getirmişti. Böyle şeyler Şerif’in palavrası ile değil, pusula ile anlaşılır.
Emine Hala:
– Yani, adamlar pusulaya bakmadan Şerif’in aklı ile mi geziyorlar?!
Havva Hala:
– Geziyorlar mı da ne demek?! Adamların pusuladan haberleri var mı ki?! Ona baksınlar!
Esme:
– Amaan Hala! Şerifin aklı ile onlara kim para verir ki?!
Emine Hala:
– Onu iyi diyorsun. Ne bir yerden para gelir, nede o cami çevrilir. Bunların hepsi fasa fiso!
Havva Hala:
– Bana bakın hele! Biz onlara paralar gelmiş gibi bir numara yapalım da onların gerçek niyetlerini öğrenelim diyorum! Ne dersiniz?!
Emin Hala:
– İyi diyorsun ama bu söylediklerin nasıl olacak?! Hem işler sarpa sarmasın! Kimsenin başı dolaşmasın!
Havva Hala:
– Vallahi nasıl olacağını ben de bilmiyorum ama kabullenemiyorum!
O sırada dışardan Asım’ın sesi duyulur:
– Heyy! Havva Hala evde misin? Hele bir sesini duyayım!
Hala dışarıya doğru seslenir:
– Gel çocuğum! Biz hepimiz buradayız. Zülfiye de burada. Belli ki onun kokusunu aldın da peşinde geziyorsun!
Asım kapıdan girerken:
– Neler söylüyorsun, Hala?! Ben seni ziyarete gelmiştim ama hazır gelmişken…
Zülfiye utancından kafasını çevirir.
Esme:
– Kafanı ne diye çevirirsin kızım?! Sizin durumunuzu bizden başka kim biliyor ki utanırsın?! Böyle şeyler bu kapıdan dışarı çıkmaz!
Asım, Esme’ye döner:
– Esme Abla, senin bilmen de radyodan, gazeteden etkilidir yani!
Havva Hala:
– Sen bir şeyden korkma! Rahatına bak! İstersen, içeriye odaya geçin de biraz koklaşın. Hatice de çayınızı getirir.
– Tamam! Hala, sağol ama ban sana aslında bugün gelecek adamları haber verecektim.
– Adamlardan haberimiz var ama kaç kişi olduklarını bilmiyoruz.
– Aslında onu ben de bilmiyorum. Muhtar, fen memuru ile Hopa’dan geliyoruz diye haber göndermiş. Herkes camide onları bekliyor.
Esme:
– Fen memuru camiye ne yapabilirmiş ki?!
Emine Hala:
– Öyle deme be kadın! Adam koskoca fen memuru olmuş. Elbet yapacağı işi bilir. Belki camiyi çevirmenin bir yolunu bulur.
Havva Hala:
– Onu benim külahıma anlatsınlar!
Emine Hala:
– Öyle deme! Ya parayı bulurlarsa?!
Havva Hala biraz düşündükten sonra konuklarından izin alıp Asım ile beraber içerdeki odaya geçer. Hala, Asım’a bir kâğıtla kalem verip söylediklerini yazdırdıktan sonra kâğıdı katlayıp bir zarfa koyarlar. Sonrada eski zarflardan kopardıkları pulları zarfın üst köşesine dikkatlice yapıştırırlar.
Hala, Asım’a:
– Bana bak! Sen şimdi Almanya’dan gelmiş gibi bu mektubu muhtara yetiştir. Zülfiye ile sonra bir araya gelirsiniz. Hadi yallah!
Diye tembih eder.
Asım, elinde tuttuğu zarfla evden dışarıya fırlar ve camiye doğru koşmaya başlar.
Esme, merak içinde Havva Hala’ya sorar:
– Hala, neler oluyor?! Ne dümenler çeviriyorsun?!
Diye sorar.
Havva Hala:
– Almanya’dan gelen mektubu Asım ile Muhtar’a gönderdim. Siz esas pandomimi şimdiden sonra görün! Şimdi o geri zekâlılar paraları paylaşmak için hele nasıl birbirlerine girecekler!
Emine Hala:
– Ne parası. Almanya’dan ne zaman para geldi ki onlar paylaşacaklar?!
Havva Hala:
– Ne parası canım?! Öyle kolaylıkla kimse kimseye para verir mi? Bizim yaptığımız numara! Yani para gelirse ne olur gibilerinden!
Emine Hala:
– Daha da neler! Koskoca adamlar bu şekilde kandırılır mı?! Bu işin sonu iyi bitmeyebilir! Koşup çocuğun elinden mektubu alın!
Diye çıkışır.
Havva Hala:
– Mektubu almak için değil ama o mektubu okuduktan sonra adamların suratlarına tükürmek için gitmeyi isterdim!
Deyince misafirler ayaklanır.
Emine Hala:
– Öyle ise sen camiye, biz de evimize! Hadi yallah!
Havva Hala, misafirleri zapt edemeyince, Zülfiye ile Haticeyi de yanına kattıktan sonra Asım’ın peşinden camiye doğru koşmaya başlar.

B Ö L Ü M  -4

(Fonda boydan boya minaresi olmayan, sadece dört duvardan ibaret bir cami resmi görülmektedir. Köydeki erkekler caminin önünde toplanmış Hopa’dan gelecek olan yetkilileri beklemektedirler. Neden sonra Kampara Hüseyin elinde bir balyozla ortada görünür ve doğruca caminin güney yönündeki duvarına yaklaştıktan sonra balyozu duvara indirmeye başlar. Bir- iki- üç defa vurduktan sonra Şerif koşup koluna yapışır.)
Millet şaşkın şaşkın bakarken Şerif:
– Ne yapıyorsun, ulan hayvan?! Caminin duvarına şey edilir mi?! Camiyi yıkacak, mısın ulan, niyetin ne?!
Diye bağırır.
– Ne bağırıyorsun! Görmüyor musun? Hocanın mihrabı için duvarda delik açıyorum. Yoksa nasıl çıkıntı olsun? Ben söz verdim mi tutarım.
Hoca:
– Ulan mihrap için duvar delinir mi?! Sen şaşırdın mı?
– İyi de çıkıntı olmazsa mihrap nasıl yapılır?!
Mecit:
– Ulan, mihrap- mihrap ki diyorsun, o mihrabı kim yapacak, ne ile yapacak?!
– Siz bana parayı verin. Ben yaparım.
Mecit:
– Ulan para kimde var ki sana versin?!
– Öyleyse, para olunca yaparım.
Şerif:
– Ulan para buluncaya kadar o duvar delik mi kalacak?! Camiye kedi köpek mi doluşsun?! Ne yapmak istiyorsun ulan?!
– Yahu, amma büyüttün be! Bu camiye sen geliyor musun ki kediyi köpeği soruyorsun?! Daha da olmadı ise iki tahta çakarım da kapatırım. Ne olmuş yani?!
Hoca:
– Oğlum, camiye kedi- köpek doluşsun diye duvar yıkılır mı?! Öyle şey olur mu?! Cami duvarına dokunulmayacağı kitapta da vardır… Yani, mutlaka vardır. Yoksa da iyicene aramak lâzım.
(O sırada bir cip sesi gelir ve içinden muhtar ile şoförden başka bir kişi daha inip kalabalığa yaklaşırlar. Selâm- kelamdan sonra muhtar adamı tanıtır.)
– Bu bey, fen memurudur. Bizim camiye yardım etmeye geldi.
Yardım lâfını duyan köylüler, adamın etrafını sararlar ve tekrar tekrar “Hoş geldiniz!” diyerek tokalaşırlar.
Öte yandan Abdullah kahveden doğru seslenir:
– Heey! Çaylar yeni çıktı. Kaçırmayın!
Muhtar:
İşimiz bitince geliriz anlamında işaret eder.
(Fen memuru, “Ben bir dolaşayım” diyerek muhtarı da yanına aldıktan sonra önce camiye girer. Sonra da etrafını dolaşır. İşi bitince de muhtara dönüp:
– Bak Muhtar, caminin dönük olup olmadığını ben tam olarak söyleyemem. Çünkü pusulam yok. Onu size tapucu söyleyecekti ama o bugün gelemedi. Minareyi zaten kendiniz yapacaksınız. Çünkü bizim öyle bir ödeneğimiz yok. Arkadaki duvar biraz hasar görmüş ama önemli değil.
Der.
Fırlama:
– Şerif yetişmeseydi sen o duvarı zor görürdün!
Adam şaşırınca Mecit:
– Yani şunu demek istiyor ki Kamış Hüseyin mihrabı çevirmek için duvarı yıkarken biz onu engelledik. Yoksa o duvar şimdi yıkılmıştı.
Fen memuru:
– Kuzum, siz bu caminin dönük olduğunu nasıl anladınız? Pusula olmadan bu tespiti nasıl yaptınız, söyler misiniz?!
Millet Şerif’e bakmaya başlayınca Şerif:
– Bu deniz kuzeyde değil midir?
Diye sorar.
Fen memuru:
– Doğru diyorsun. Karadeniz kuzeydedir.
– Öyle ise, ben denize arkamı dönersem ne olur? Şu tepeler, güneyde kalmaz mı?!
– Doğru, tepeler de güneyde kalır.
– O zaman Kâbe de şu tepelerin arkasında değil midir?!
– Eeee…
– Halbuki bizim cami nereye bakıyor!
İsmet:
– Cami biraz şaşı bakıyor!
Deyince bir gülmedir kopar.
Fen memuru:
– Sen o konuda haklısın ama senin dikkate almadığın bir şey var. Şu denizin köyün içine doğru nasıl girdiğini görüyor musun?! Yani köyün içinde bir koy var. Sen bu koyu hiç dikkate almadığın için hata yapman mümkün.
– Haaa… Hata olursa da onun suçu bende olmaz, denizde olur. Öyle değil mi?
Deyince, millet yine gülmeye başlar.
Hoca, artık devreye girip bir nutuk çekme zamanının geldiğini anlayınca söze başlar:
– Eyy cemaat! İşte bugün biz burada Allahu Tealanın nelere kadir olduğunu hep beraber gördük. O isterse insanı bir anda abat eder, bir anda berbat eder…
O sırada yukardan doğru bağıra bağıra gelmekte olan Asım’ı görünce, Hocanın nutku kesilir.
– Heeyy! Muhtara mektup var. Alamanya’dan!
Millet, Asım’ın peşinden koşarak gelmekte olan Havva Hala ve yanındaki Zülfiye ile Hatice’ye bakmaz bile. Herkesin gözü Asım’ın elindeki zarftadır. Muhtar, hemen zarfı kapar ve üstündeki yazıyı okur. “Tikundali Köyü Muhtarına” diye yazmaktadır. Zarfın üstünde de bolca pul vardır. Yeni gelenler kalabalığın arkasında yerlerini aldıktan sonra Hoca, Muhtar’a:
– Besmelesiz açma!
Diye tembih eder.
Muhtar da:
– “Yaa Bismillah!”
Diyerek zarfı açtıktan sonra mektuba acele ile şöyle bir gezdirir. Kalabalığın merak ettiğini görünce de:
– Mektubu okuyorum, dinleyin!
Diyerek okumaya başlar:
“Değerli Tikundali Köyü Hemşerilerimiz,
Biz bu mektubu Alamanya’daki bir Laz köyü olan “UKHUPİNİ” köyünden yazıyoruz. Sizin Alamanya’ya yazdığınız mektupta doğru dürüst adres olmayınca Alamanlar mektubu açıp okumuşlar. Sonra da; ”Yahu,” demişler “minare yapamayınca ezanı ağaçtan okuma fikri çıksa çıksa Lazlardan çıkar” diyerekten mektubu bize gönderdiler. Bu durumda bize de size yardım etmek görevi düştü. Biz buradaki bütün UKHUPİNİ köylüleri, civar köylerden de topladığımız on beş bin Marklık parayı Trabzon’daki Hep Bana Bankasına yatırdık. Az gelirse gene bize yazın. Sizler bu para ile ister cami yapın, ister minare. Ama mutlaka hayırlı işlerde kullanın. Baki selamlar.
UKHUPİNİ köylüleri”
(Millet sevinçle birbirlerine sarılıp şapkalarını havaya fırlatır. Sonra da gençler el ele tutuşup horon oynamaya başlarlar.)
Bir müddet sonra Hoca:
– Allaha şükürler olsun ki cami için gerekli parayı bize hemen gönderdi!
Deyince Muhtar:
– Hoca Efendi! Bu paradan biraz da mektep için kullanmak gerek. Onun da eksiği çoktur!
Deyince millet koro halinde:
-Münasiptir! Caizdir!
Diye teyit eder.
Muhtar:
– Arkadaşlar, ben yarın Trabzon’a parayı çekmeye gidiyorum.
Deyince Şerif:
– Sen yalnız halledemezsin! Ben de geleceğim. Masrafları düştükten sonra neler yapabileceğimize karar veririz. Benim elimde çok iyi ustalar var. Onlara parayı verince adam bile yaratırlar!
O anda arkada durmakta olan Havva Hala önündeki adamları yara- yara ilerleyip Muhtar’ın önüne dikilir:
– Siz hangi para ile ne yapıyorsunuz?!
Diye bağırır:
Trabzon’da Hep Bana Bankası diye bir banka var mıdır?! Ulan şaşkın! Alamanya’dan sana gelen mektubun Asım’da işi ne?! Sen, o zarftaki pullara hiç baktın mı! Ben seni Trabzon’a da Alamanya’ya da gönderirim lakin gene de acıyorum. Azıcık kafayı çalıştırın da adam olun!
Herkes şaşkın şaşkın bakarken muhtar:
– Yahu sen neler diyorsun?! Yoksa böyle bir para yok mudur?! Bu yazılanlar yalan mıdır?!
Havva Hala:
– Pula bak, pula!
Muhtar pullara bakar. Eski püskü ama hepsinin de üstünde Atatürk’ün resimleri vardır. Birden Asım’a dönüp bağırır:
– Yahu bu pullarda Hep Atatürk’ün resmi var! Bu mektup Alamanya’dan gelmedi mi? Sen bu mektubu nereden buldun?!
– Bir yerde bulmadım. Havva Hala söyledi, ben de yazdım.
– Neee?! Havva Hala, bu mektubu sen mi yazdırdın?
– Hee! Ben yazdırdım. Ne oldu, gücüne mi gitti?!
– Yahu böyle şey olur mu?! Sen bizimle dalga mı geçiyorsun?!
– Hah işte, ancak anladın! Sen bu köydeki kadınları adam yerine koymazsan, onlar da seninle böyle dalga geçerler!
– Yahu ne adamı, ne dalgası be! Biz burada camiyi kurtaralım diye kıçımızı yırtıyoruz. O kadar yalvarıp büyük adamları getirdik. Yani biz boşuna mı uğraştık?!
– Bak Muhtar Efendi! Bu caminin dönük olup olmadığını anlamak için senin buraya kimseyi getirmene gerek yoktu. (O arada cebinden çıkardığı pusulayı Muhtar’ın burnuna dayar.) Bu nedir biliyor musun? Buna pusula derler. Benim Osman’ım askerden gelirken getirmiş idi. Sen kadınları adam yerine koysa idin bunca tantanaya hiç gerek kalmazdı. Ben de sana bu cami dönük müdür, değil midir söylerdim. Ben seni isteseydim UKHUPİNİ köyüne de, JAPONYA’ya da gönderirim. Sen orda istediğin kadar ukhupini! Lakin yine de size acıyorum.
Zülfiye ile Hatice, Hala’nın kollarına asılıp:
– Hala sus artık, ne olur!”
Diye yalvarıp dururlar.
O arada fen memuru pusulayı eline alıp camiyi incelemeye başlar. Muhtar kıçından solurken Hala ise bir türlü susmaz.
– Bu köyde ben size kadının kıymetini öğreteceğim…
Hoca:
– Esteüzübillah… Esteeeüzübillaaaah! Bunlar kıyamet alametleridir..
Fen memuru:
– Beyler, camide herhangi bir kusur yoktur. Müjde!
Diye bağırır.
Havva Hala:
– Amma Şerife sorarsan var. Çünkü inşaatı o yapacaktı!
Sonra da Hoca’ya dönerek:
– Sana gelince Hoca Efendi! Hocalık öyle Billah- millah demekle yapılmaz. Ben şimdiye kadar senin gibi kıblesini bilmeyen Hoca görmedim. Her zaman kitaptan bahsedip de kitabı bile olmayan senin gibi kitapsız hocaları da görmedim. Ama senin gibiler…
Hocanın cinleri tepesine çıkar.
– Sus be kadın, Sus!
Diye bağırdıktan sonra devam eder:
– Eeyy cemaat! Gördüğünüz gibi Allahu teala her şeye kadirdir. Biraz önce verdiği onca parayı bir anda nasıl elimizden aldığını hep beraber gördük. İşte, bütün bunlar bize bir ders olmalıdır.
Havva Hala yan taraftan:
– Siz dersten anlayacak adamlar mısınız?! Ama ben size bu dersleri de öğreteceğim….
Hoca iyice sıkıştığını anlayınca:
– Eeyy cemaat! Gördüğünüz gibi başımıza gelen bunca dersten sonra, gelen ve giden bütün paraların…. Estooğfirullah, bütün dini bütün ecdatlarımızın yüzü suyu hürmetine el Faaatiha!
Diyerek gürültüyü önler.
Sonra da eller havaya kalkar. Millet tam duasını yaparken ellerindeki dosyalarla üç kişi çıkagelir. İçlerinden en yaşlı olanı:
– Muhtar nerede? Biz vilayetten geliyoruz. Burada bir dönük cami varmış. Bana muhtarı bulun!
Der ve o şaşkınlık içinde perde kapanır.

SON

+
GOLAKTEİ MEÇETİ/ LAZURİ TİYATRO – K̆ORTA 1

MunirYilmaz Avci (Mç̆aru) / Ali İhsan Aksamazi (Redakt̆ori)
NAİSTERANPE:
XAVA DADİ: 60 ʒ̆ana mek̆alapei. Kyoyişi umçanepeşen do k̆arta mutus nanuç̆işun, çkinei ar oxorca. Birtum gotumei gulun do Osmani k̆urbetis narenşeni oxoris, motamuşi K̆ak̆ice k̆ala xvala skidunan.
XOCA: Kyoyis naren meçetiş imami. 60 ʒ̆anei k̆onai, ne mağali neti dambali, dido mutu navaruçkinşeni birtum istomers, varna kitabi nuguraps do milleti goşaşups.
İSMAİLİ: Meçetiş muezzini. 45 ʒ̆anei k̆onai, zayifi, ne mağali neti dambali oşkena t̆anoni.
MUXTAİ: 50 ʒ̆anei k̆onai. T̆anoşkena do momgvanei, gonç̆imoşei oşumeşoni.
ŞERİFİ: Oşkenani doguronişi maarani sinifişen belge meçamei do doguronişen get̆k̆omilei ren. Mara iris xolo, timuşi muk narenşen dido çkva monžinei do dido çkinei kodocerapuşk̆ule majuranepeşen memskvanei do moʒ̆ipxei nagulun 50 ʒ̆anei k̆onai, mskva oğarğaluten milleti naosiminapaps, ti moʒ̆onei, mağali t̆ani do nanomskun kiloten, toli gonʒ̆k̆imei ar k̆oçi.
MECİDİ: Kyoyiş umçanepeşen. 65 ʒ̆anei k̆onai. Oşkena t̆ani do ar ç̆it̆a monžinei kilo k̆ala, nauğun tomape goxçeanei ar k̆oçi.
ABDULAİ: Kyoyis naren k̆aveşi mance. 45 ʒ̆anei k̆onai. Momgvanei, t̆an mağali. Tolepe nʒaşperoni do mağarğale.
GAMANOLAPE OSMANİ: 25 ʒ̆anei k̆onai. Mʒika ç̆it̆a. Coxo muşistei tolepe ʒkvit̆a.
İXİMEXONİ ALİ: 35 ʒ̆anei k̆onai. T̆anoşkena, Žegne muşistei k̆arta dulya timuşis derdi naixvenups, iximexoni ar biç̆i…
Ç̆APRA NURİ: 30 ʒ̆anei, mʒika toliç̆apra, ç̆it̆a elaprungei mara k̆ai niyetli ar k̆oçi.
ERCANİ: 30 ʒ̆anei. T̆anmağali do mgvanei. Uça stei tomoni do safi meʒ̆k̆omilei.
RİZA: 35 ʒ̆anei k̆onai. Mauçane do t̆anoşkena, zayifi, k̆ik̆iʒi stei.
OMERİ: 50 ʒ̆anei. Dido zayifi do mk̆ule. Tis namotun kudi çkar varmuiʒ̆k̆ips. Dido safi do burde.
ENVERİ: 55 ʒ̆anei. T̆an oşkena, mauçoce do tik̆ep̆a.
ASİMİ: 25 ʒ̆anei. Maginžera, çxvindi burç̆uli do dido zaifi.
MUSA: 30 ʒ̆anei. T̆anoşkena, mustaconi do dido zaifi.
DELOSMANİ: 40 ʒ̆anei. Magotxozale, t̆an mağali do nunk̆uşen žigaa çkar varmet̆k̆omers.
ÇİNK̆U NİYAZİ: Ginže mʒ̆kîli çink̆oni. 40 ʒ̆anei k̆onai, Tomape birtum goşabğei, gostikei- gobriʒ̆ei mouçanei do zaifi.
K̆AMP̆ARA XUSENİ: 35 ʒ̆anei, maginžera do momgvanei. Kyoyiş k̆arta dulyas nagotxozun safi do salapatxa.
ARTİST İSMETİ: Coxo muşistei, memskvanei do gomskvanei. 30 ʒ̆anei k̆onai.
EMİNE DADİ: 65 ʒ̆anei, safi do dido k̆ai oxorca.
ESME: 35 ʒ̆anei. Xava Dadiş en k̆ai manebra do manžagere muşi.
K̆AK̆İCE: 15 ʒ̆anei. Xava Dadiş mota. Gosareli tomoni, monistei toloni, t̆an oşkena zayifi mara mskva ar k̆ulani.
ZULFİYE: 20 ʒ̆anei. Moginžera do zaifi. K̆ak̆iceş şur do guri manebra edo mzaxali. Manžagereş k̆ulani.
REMZİ- İSA- MURADİ- K̆ADİRİ- XALİDİ- İSAK̆İ: 20- 25 ʒ̆anei kyoyiş biç̆epe.
FEN MEMURİ: 45 ʒ̆anei k̆onai t̆andambali. Kobra docinei do memskvanei dolokunei…
+
Zoğaş kinais, meçetişen 10 met̆ro k̆onai ekole k̆vazali k̆ele naeladgink̆aveşi ʒ̆oxleni mekaeli golaxunonepes nagelaxenan kyoyişi umçanepeşen 15- 20 k̆oçişi ok̆obğalak, p̆araskeşi nemaziş oxvenuşeni ezaniş oraşi moxtimu çumelan.
Ar k̆ele K̆varta Nuri do Cibgiri Osmanik met̆axei ar k̆uçxe t̆ok̆iten mek̆ireli stoliş jin nagedves tavliten isteran. Majurani k̆ele İximexoni Alik xes naokaçun nç̆inos nanok̆irs misinas met̆aksi mek̆iruşeni iboden. Ercani do Rizakti emus oʒ̆k̆ernan. Majuranepek naxenan svaşen emu amus nena nuç̆işinapan.
K̆aveci Abdulaik milletis ar toli kogoloqonaşk̆ule:
– Heey! Çayi mis unon?
Yado gamicoxops.
Omerik timuşi k̆vazalik̆ele kagoloktaps. Asimi do Enveik Abdulais k̆ap̆ula konuktapan. Majuranepekti artikartik̆ala dulya nauğut̆anstei Abdulais varti mendoʒ̆k̆ernan.
Abdulaik xolo:
– Yau mitis çayi varunoni!
Yado nucoxops.
Emoras ağani namoxtu Şerifik:
– Çayepe tavli naisteranpeşen ren ya tkumers do majuranepeti emus kogolvacinenan. Tavli naisters K̆vart̆a Nurik Şerifis ğula- ğula mendoʒ̆k̆ers do ok̆uleti:
– Nanaskanişi en nosei sin rei?
Yado k̆itxups.
Şerifikti:
– Ondi varna… Daa muepe do muepe ren.
Yado nena güktiraps.
Ekolendo k̆ele entepes naoʒ̆k̆enanpeti nenas ak̆atenan.
– Şerifik ʒ̆oi zop̆ons. Bediava tavli varisteren.
– Ek̆o gaşkurinenşi tavli miçkin yado mot ikaçe.
– Ulan K̆vart̆a! Omt̆inuş gza vargiğun. Çkar soti vargamt̆inen.
K̆vart̆ak nena nuç̆işinaps.
– Mi imt̆en be! Ginonanna, iri xolo isa moxtit.
Şerifik:
– Heey, Abdula! Man tavlişen ar açiği çayi komomiği!
Musak:
– Man k̆ave pşup. Loqa rt̆as!
Muxtai Nuris golvadven:
– Ulan Nuri, sin amus ocginap? Hele met̆k̆oçi zari!
Nurik zari onk̆anaps do istomers.
– Namoxtu zari žiropi?! Aʒ̆i ak penci dü mus irgun?!
– Rt̆as, ziyani varen. Hele emuk mu istolas?!
Cibgirik zari yezdips do ar k̆ai kogöxunaps.
– Heeyyt be! Dort ciari žiropi, dort ciari?!
Nurik:
– Ulan zari mot dodgip!
Yado dolvakten.
Musak:
– Hade, hadeee… Aʒ̆i maana mo gorup ya uʒ̆umers.
Nurik:
– Yau maana mik gorups?! K̆oçik hem zari dodgips, hem puli ixirs hem sinti emus golvacine.
Şerifik:
– Yau, miti mitis vargolvacinen. Sin mʒika şansi vargiğun do eya ren.
Nurik:
– Muş şansi be! K̆oçi nadginstei saxteka`i ren.
Delosmanik:
– Şerifi k̆itxei k̆oçi ren. Emus nusiminit. Akonaşi emuşen met̆i oşkenani doguronişa xtimei k̆oçi reni?
Yado k̆itxups.
Abdulaik noqonaps:
– Eşo renşi çaepe tavlişen…
Nurik:
– Man k̆abuli varvikip yado guktaps.
Abdulaik:
– Sin k̆abuli varikip yado çayi mitik varşvasi?! Yani çkin oxoris ga`ri varp̆ç̆k̆omati?!
Musak Abdulais:
– Yau, sin ga`ri mu ikip! Nosis mç̆k̆idi giluk̆vançxi do ç̆k̆omi. Dilinžgipi naginonşakis.
Ercanik:
– K̆ai zop̆on mara ya nosi varuğunna mu qvas!
Musak:
– Nosi varuğunna, miʒ̆vas do mepça. Man ek̆o dido miğunki milletis vurtup.
Delosmanik Omeris:
– Epçi, man dido mamşkironu. Nosi iç̆k̆omeni?
Yado nak̆iden.
– Ulan mot variç̆k̆omas. Oki variç̆k̆omet̆u, sin mot ç̆k̆omi! Sinti varç̆k̆omat̆i do çkimistei nosei iqvat̆i.
– Mu k̆ai op̆ç̆k̆omee. Varna skanistei vort̆at̆ina mu p̆at̆i.
Rizak Abdulais:
– Heyy Abdula! Sinti emustei oqopinu varginonna nosi skani oç̆k̆omi daa k̆ai yado nucoxops.
Çink̆u Niyazik:
– Mʒudişi p̆ici mo ʒ̆k̆ipt! İzaniş ora mulun. İdit do abdezi keç̆opit!
Yado nenas koxvakten.
Şerifik:
– Man meçetişa varvulu. Tkvan isimadit ya tkumers do Abdulais çayi ak̆vandeps.
Ekolendo Cibgirik xolo quraps.
– Offf ulan offf! Dubaras oʒ̆k̆edit, dubaras!
Nurik xolo guktaps:
– Ulan, babaskaniti dubaraci rt̆u. Tkvan mteli xolo saxtekyai ret. Tkvanik̆ala mutu ixveneni!
Cibgiri elvak̆iden:
– Hade, hadee… Sin dulya skanis oʒ̆k̆edi!
Ek entepek artikarti imxort̆anşi Asimik Şerifis:
– Sin nemazişa mot varulu?
Yado k̆itxups.
– Man am meçetis, muk̆o tuta ren, voʒ̆k̆er. Man nap̆i xesap̆işa göre am meçeti golaktei dgin. Golaktei meçetis goktei k̆ele didginen do nemazi ixveneni?!
Delosmanik:
– Şerifi k̆itxei k̆oçi ren. Emuk mu tkumersna, ʒ̆oi zop̆ons yado Şerifis golvadvaşi, Enverik Şerifis:
– Epçi, meçeti golaktei naren sin muç̆oşi oxoʒ̆oni? Emuş xesap̆i muç̆oşi ixvenen? Hem sin pusulati vargiğun.
Ya uʒ̆umers.
Şerifik:
– Pusulati muren?! Man zoğas mendop̆ʒ̆kedi do oxovoʒ̆oni. Zoğa jilendole k̆ele renna, meçetiş mixrabi solek̆ele iqven? Angaraşk̆ele. Eee, emuş ekole mi ren? Yunani do Alamangani. Yau çkin aʒ̆i toli meʒ̆k̆omiles Yunaniş k̆irali do Alamanganiş k̆ayzeris ti gevunçaxupt. Yau, aşo şei iqveni?! Man namiçkin, çkini meçeti oş derece golaktei ren. Emuşeni am meçetiş doloxe oş derece varguliktaşa naixvenas nemazepe varmik̆ilaps.
K̆aves narenanpe ʒ̆oxle ar kaguişaşenan, ok̆uleti meçeti golaktei reni, vareniten ar munak̆aşas kogöç̆k̆apan. Emoras Abdulaikti tepsi yopşa çayi mumers do miti varnagnaşa milletis durtups.
Mundeşk̆ule Enveik Şerifis:
– Yau Şerif ya uʒ̆umers. Sin nazop̆onşa göre çkin andğaşakis nap̆it nemazepe Kabeşa varidu do Bulgaryaşa idui? Em nemazepe varişinenna, emuşi mesuli miren?
– Emuşi mesuli, am meçeti mik k̆iduna, eya ren. Çunkii çkin andğaşakis varmiçkit̆es lakin aʒ̆i komiçkinan. Emuşeni aʒ̆işk̆ule namiçkinanşeni goktei dodgineis nemazi p̆atna, emuş mesuli çkin viqvet.
İsak:
– Eee… Eşo renşi, aʒ̆i mu iqvasunon?
Şerifik:
– Naiqvasunon şei aya renki, ya çkin nemazis ʒ̆oi dodginuşi voret. Varnati meçeti golaktoni voret. Amuşen met̆i mutu varmaxvenenan.
İsak:
– Yau, meçeti muç̆o gulikten. Eşo şei muç̆o iqven!
Musak:
– Meçeti mik golaktei k̆iduna, emuş xesap̆iti emuk meças.
K̆amp̆ara Xusenik:
– Meçeti man kagolovoktap. Tkvan emuş derdi mo zdipt!
Muxtaik:
– Mʒ̆udişi mo ğarğalapt! Nemazi nemazi ren. Ginonanna, Urusişk̆ele, ginonanna Japonyaşk̆ele ti onk̆anit. Duati dua ren. Naidasunon svamuşi emus kuçkin!
Yado entepe dostibinaps.
Delosmanik Enveis nuntxips:
– Epçi, dua iç̆k̆omeni?
– Helbet iç̆k̆omen mara k̆romi eloç̆k̆omaşi, daa nostonei iqven.
Şerifik muxtais nosi meçaps:
– Nemazişa ç̆it̆a golaktei dodginuten mutu variqven lakin oş derece dido ren. Emuşeni man eşo meçetişa varvulu. Hem am meçetis minareti varuğun. İzani dixaşen varik̆itxenki…
Musak:
– Am meçeti aşo golaktei mik k̆iduna, ek̆o günaxiten so idasunon! Ya tkumers:
Çink̆u Niyazik:
– Am meçetis otxeneç ʒ̆anei mazi uğun. Em orapes bekiti mitis nemaziş oxvenuti varuçkit̆es. Xolo em orapeşi en menşuri do nosei k̆oçi Xacxusein Çauşi naren komignapun. K̆oçi hem nosei hemti xaci narenşa göre herxal meçetiti emuş nok̆ide ren.
İximexoni Alik:
– Xusein çavuşi Omeriş p̆ap̆uli işinen. Emus ek̆o günaxi ekole navarağenşa göre mut̆lak̆a Omeristi k̆aixeşa mirasi meşkvalei kuğun moro.
Delosmanik Muxtais:
– Ek̆o günaxişi gverdi Omeis kodut̆aluna, eya Omeristi dubağun do sulalemuşisti ya uʒ̆umers.
Omeik:
– Ulan, ek̆o günaxişi mteli xolo p̆ap̆uli çkimis mok̆idapt. Am meçeti emuk xvala k̆idui? Hem emuş günaxişen man mu monç̆els. Man emuşi ar teği günaxiti k̆abuli varvikip.
Remzik:
– Sin k̆abuli navarqvaten mu iqven. Eya skani xesap̆is mik noç̆aruna konoç̆aru. Eya arçkva varijvelen. Sin aʒ̆i ek̆o günaxi muç̆oşi tiyaginon. Entepe ne k̆alatepes imt̆ren neti ç̆uvalepes. Sin aʒ̆i doxedi do emuşi xesap̆epe qvi ya uʒ̆umers.
Musak:
– Yau manebrape, günaxi muç̆oşi ixesap̆en? Ar günaxiş didinoba muk̆onai ren, mitis uçkini?! Yado ar nena dozop̆ons.
İsak:
– Yau mtinişiti, eya kiloten iʒ̆ineni, teği teği ik̆oroʒxeni varna k̆iziten izimeni?
Emoras Delosmanik Remzis:
– Yau Remzi, günaxi iç̆k̆omeni?
Yado nak̆iden.
Remzik:
– Hele mogomağe! Dulya skanis oʒ̆k̆edi!
Yado emus guktaps.
Muradik:
– Epçi, muşeni telaşe ikipt. Aʒ̆i ak ar- jur mesele ren. Oramuşis am meçeti golaktei kodidgu. Amus ar kasit̆i varuğunna, günaxi reni, vareni eya oxoʒ̆onuşi voret. Man mk̆itxuptna, günaxi varen. Çunki em orapes Şerifistei xesap̆i nauçkin muk̆o k̆oçi rt̆u?! Emuşeni, günaxi varnaç̆arenan.
Musak:
– K̆ai zop̆on mara egere nemazepe varişinenna, çkin namʒ̆iit eko zaxmetiş k̆arşiluği muç̆oşi goʒ̆amağenan.
Mecidik:
– Çkin antepe en k̆ai Xocas p̆k̆itxat! Emus çkva mu dulya uğun?!
Muxtaik:
– Antepeşi cuvabi Xocas varnaçen. Çunki emuk kitabis ugoʒ̆k̆omilu antepe varaçkinen. Emuş kitabisti aşo şeepe varç̆ars.
Şerifik:
– Eşo narenşa göre, xvenei naren nemazepeşi k̆abulişeni xolo nemazi oxvenuşi voret. Em nemazepeti am meçetis ikiptna, mʒudişi zaxmet̆i mo ikipt. Man namiçkin, çkin xoloti am meçetişi golaktuşeni viçalişat.
Musak:
– Man mk̆itxuptna, çkin nemazi çkini dop̆at do çkva mutus mo vak̆atet̆at. Çkin meteluği navarmiğunanşa göre xeşen mutu varmomixtepan. Sebabi do günaxişi xesap̆iti helbet ar mitepek dikipan.
Asimik:
– Yau çkin am dulya en k̆ai Xava Dadis p̆k̆itxat. Aşo şeepe emus açkinen.
Muxtaik:
– Yani çkin aʒ̆i ak ak̆o kimoli k̆oçi kovoret do ar oxorcaşi nositen goptati?!
Asimik:
– Mu iqven yani?! Oxorcalepeş doloxe nosi nauğun çkar miti vareni?
Musak:
– Muxtaik ʒ̆oi zop̆ons. Oxorcaş nositen nagoxtas k̆oçis nunk̆us kononç̆k̆valapan. Eşopeten oxorcalepeşi nosişen oğarğalu dido kaguinzden.
Ekolendo k̆ele İximexoni Alik nç̆ino kodikaçeps do Remzis xes goʒ̆vak̆iden:
– Ehe! Eya žiropi?!
Depina muç̆oşi ʒont̆un yado zoğaşi mendra svape oʒ̆iraps.
Rizak Alis, nailuxenan Ercani oʒ̆iraps do:
– Depina sin elagixen do zoğas mot gorup?
Ya uʒ̆umers.
Ercani emedeni kamuisels do Ar kogulik̆anʒ̆uraşk̆ule k̆iti kogünk̆anups do xolo kodoxedun. Ekolendo K̆vart̆a Nurik xolo quraps.
– Ulan puli mot ixir! Yau sebay düten otxo puli muç̆o yizden.
– Sinti dübeşi istolişi muşeni pencüse isteri?
– Yau xilafi visterişi man mot varmiʒ̆vi?
– Ulan muşeni giʒ̆vatii?! Man puci vorei!
– Skanik̆ala arçkva tavli naisteras k̆oçis…
Nurik eşo zop̆ons do pulepe koxoktaşk̆ule tavli kok̆otumers.
Ekolendo, Alik Rizas goʒ̆obun.
– Hade, kiseli do çxomişa vigzalat!
Nek̆naşk̆ele Abdulaik xolo quraps.
– Heeyy! Çkva mitis çayi varunoni!
Enveik k̆avecis guktaps:
– Yau çkin ak meçetiş onʒ̆uranuşeni vibodet, sin ekolen çayi minžgibupt. Aʒ̆i çayiş ora reni?!
Şerifik:
– Manebrape! Meçeti golaktei dgit̆aşakis mteli günaxepe nak̆idu k̆oçişi ren lakin ek̆o günaxiti ar k̆oçis varniç̆aren. Emuşati günaxi ren. Emuşeni, am meçetis nemazi ixveneni varixveneni, çkin ʒ̆oxle iya oxoʒ̆onuşi voret. İxvenenna, mutu otkvalu varunon lakin varixvenenna, çkin am meçeti mu p̆at, so viğat?! Am meçetişi golaktinuş ar gza korenna, em gzaşen vidat!
Mecidik:
– Ulan meçeti gulikteni, burde?! Meçeti navarguliktenşeniti nemazis nadginanpe guliktanki ʒ̆oi didginas.
Mecidiş nosi iris komoʒ̆ondu. Eşo ki Mecidik mukti ak̆o nosei nart̆u koxoʒ̆onaşi mukti guişaşen.
Delosmanik:
– Epçi, k̆ai zop̆on lakin xocaşi mixrabi mu iqvasunon?
K̆amp̆ara Xusenik:
– Eya man dovonʒ̆urana! Tkvan emuş derdi mozdipt ya tkumers.
Şerifik:
– Sin eya muç̆oşi onʒ̆uranap. Sin emuşa mu gaxvenen?
Yado kitxaşiti:
– Sin mu gonç̆els. Mu p̆aminon man komikçin yado nena güktiraşk̆ule abdezi yeç̆opuşeni meçetiş k̆ap̆ulas ʒ̆k̆ari nagülün maçxaşk̆ele mik̆ilaps.
Muxtaik:
– Manebrape, man memisiminit! K̆amp̆araş nositen varguilen. Mara meçetişi golaktuşeniti, minareşi oxvenuşeniti çkin menceli varmiğunan. Kyoyis milleti uga`re do udulyeli gulun. Nemazi galeti dixvenen, oxoristi dixvenen. Mara meçetişa oxtimuşa mecburi doviqvitna, xoca muşi mixrabis kododgitun, çkinti k̆vazalişk̆ele kagolaviktet do eşo kodobdgitut..
Rizak:
– Eşo şei iqveni! Emorasti xocaş nemazi varişinen. Hem,”Uydum imama!” Ya tkvaşi, xocas naqonaginon, varna şeytanis noqup.
Artisi İsmetik:
– Ulan Şerif, mu k̆ai xesap̆iş oxvenu kogiçkin. Varna am milletik birtum günaxi ikipt̆es. Afferun mara amuşen moşletinuşi çareti sin žiraginon.
Mecidik:
– Manebrape, am dulyaşen moşletinu eşo k̆olai varen. Çkin am dulya çkini didilepes mendavuç̆arat do komemişvelan.
Am nosi k̆artais komoʒ̆ondun do emedeni ek naeladgin bak̆k̆alişen zarfi do kart̆ali keç̆opesşik̆ule mskva aç̆aren yado entepe Asimis komeçapan.
Şerifik:
– Aya mis vuç̆aruptna aʒ̆i emuşi k̆arari komepçat ya zop̆ons.
Emoras iri xolo nenas koxvaktenan.
– Xopas naren dava vekilis vuç̆arat,
– Rizinişi fen memuristi aşo dulyape k̆ai açkinen.
– Artvinişi malmudiiti k̆ai k̆oçi ren emukti komemişvelan.
– Angaraşi mebbusepe vargogoç̆k̆ondan.
– Angaras kuxvusvit. Entepeş raxatobas mo elaçapt. Esas Yalovaşi k̆amik̆ami muhimi ren.
– Xit̆i! Mik nusimins em k̆amik̆amis?!
Am nosepe dido kaguinzdaşi Şerifik kameç̆k̆vidups:
– Aʒ̆i nap̆ç̆arat kart̆alis Asimik fotok̆op̆i kişuğas do muxtaikti irik̆ele mendancğonas. Aşopeten mu iqvenna, diqven.
Ok̆uleti uk̆ulvan do isa naç̆ares kart̆ali arçkva mağali sersiten dik̆itxupan. Kart̆alis aşope noç̆art̆u.
“En didi didilepes
Tkvan çkini kyoyi vargiçkinan. Zaten çkvapesti varuçkinan. Hem aʒ̆işakis nauçkinanpek mu qves sanki. Çkini kyoyiş coxo “ TİK̆UNDALİ” ren do k̆artaişen mendra udulyeli do fuk̆arape naskidun ar kyoyi ren. Çkin xoloti mutuşen şika`yetçi varvoret. Amma velakin, kyoyişi k̆arta dulya coxomuşis mengaps. Yani mteli dulyapeçkini goktei miğunan. Eşoki oramuşis meçeti çkini nak̆idespek eya golaktei kododgineenan. Ancax çkin am meçetişi golaktuşi menceli varmiğunan. Xilafi k̆ibleşk̆ele nemazi navarixvenenşa göre meçeti nadodgespek aʒ̆işakis ç̆uvalepeten günaxepe komuik̆ides. Entepeti ek̆o günaxişen moşletinuşi voret. Muşeniki entepeşati günaxi ren. Hem am meçetis minareti varuğun. K̆amp̆ara Xusenik,” Am meçeti man dovonʒ̆uranap” ya zop̆ons mara am dulya muç̆oşi qvasunon musti varuçkin.
K̆imetli didilepe çkini! Muk̆oti çkin oxreʒ̆inu varmemomskunantina cenazeti varyebzdati! Varna, Şerifistei meçetişa varvidati! Zaten aşo golaktei meçetişa vidatnati iqven, varvidatnati. Eti günaxi ren, majuraniti. Çkin aʒ̆i derdepe çkini tkvan didilepes megiç̆aruptki ar çare komažiran. Varna tkvanişeniti günaxi iqven, çkinişeniti. Aşopeten xeepes gacundept do dido selamepe megincğonopt.
TİK̆UNDALİ Kyoyişen
Şerifi do muxtaik̆ala majuranepe”
Kart̆ali k̆artais komoʒ̆ondaşi kimi meçetişa, kimi çxomişa mindulvan. Şerifistei naisimadups jur- sum k̆oçiti k̆aves kodoxedunan.

GOLAKTEİ MEÇETİ/ LAZURİ TİYATRO – K̆ORTA 2

MunirYilmaz Avci (Mç̆aru; 20 VIII 2001) / Ali İhsan Aksamazi (Redakt̆ori)

Meçetis nemazişk̆ule Mecidik miti varyoselaps do Xocas:
– Xoca Efendi, egere sinti mogʒ̆ondunna, çkin andğa akonaşi skanik̆ala bazi dini meselepeşen oğarğalu minonan. Ya uʒ̆umers.
– Helbette, helbette! Oğarğaluk ziini gonʒ̆k̆ips. Fik̆irepe gale gamimers. Fik̆irepe ok̆oxtaşi, mu iqven?
Cibgirik nena guʒ̆incubalups:
– Mu iqven, ok̆ok̆idinu kogoç̆k̆aps.
Musak:
– Ok̆ok̆idinu kogöç̆k̆aşiti, sinti kagondunu.
– Xit̆i! İri şei mcixiten varixvenen. Birtum çkimistei nosi ixmaraginon, nosi!
Cibgirik:
– Çkva mutu! Eşo nosi xoci çkinisti kuğun.
Mecidik nena guʒ̆uncubals do juriti dostibinaps.
– Muren, mot iç̆k̆omet! Çkin akonaşi Xocaş nosi goʒ̆amaluşeni moptit! Tkvani ok̆ok̆idunis gisiminati?!
Mecidik entepe nastibes kožiruşi, Xocaşa guikten:
– Xoca Efendi, çkin ak nemazi vikipt amma velakin k̆artaik am meçetişeni golaktei ren ya zop̆onan. Ka`beş k̆ele navargadgin meçetis nemazi ixveneni? İxvenenna, em nemazepe k̆abuli iqveni?
– Nemazi, Trangi çkinik farzi mixvenes. Farzi naren nemaziş oxvenuti tiçkinişi borci ren. Nemazişi varoxvenuşeni maana varižiren.
Asimik:
– Xoca, iya k̆ai zop̆on mara am meçeti golaktei ren!
– Estoğfirulla, estoooğfirullah! İya mik zop̆ons?
– Mis atkven. Çkini Şerifik zop̆ons. Koçi, k̆itxei k̆oçi ren. Hem muk̆o tutaren xesap̆i- kitabi ikips. Helbet mʒudi varzop̆ons. Zaten mukti andğa meçetişa emuşeni varmoxtu.
– Farzi naren nemazi mik varquna iya borci duskidun. Emuşi xesap̆iti Trangik emus k̆itxups.
Muxtaik:
– Yani, Xoca Efendi, am meçetis nemazi ixveneni, varixveneni?! Çkin emuşi cuvabi bgorupt.
– Meçetepe iri k̆oçis isa nemazi oxvenapuşeni ik̆iden. Meçeti vart̆asna, mesciditisti dixvenen. İsa naixvenas nemaziş sebabi 27 fara daa dido uğun.
İsak:
– Xoca, çkin am nemazepe golaktei dodginei p̆atna em nemazepe so ulunan? Ya ka`abeşa vardo Moskovaşa igzaluna, mu iqven? Emuşi günaxepe mişi iqven?
Xocak:
– Tovbe Yarebbi! Tovbe yaa Rebbi! Ulan nemaziş oxvenu günaxi iqveni?!
İsak xolo:
– Variqven mara Moskovaşa golaviktatşiti iya mik̆ilapsi?
Xocak:
– Ulan zindik̆! Ka`be kodgin do Moskovas mu dulya giğun?
Cibgirik:
– Xoca, aya k̆omunist̆i ren. Belli vareni?!
İsak:
– Sin dulya skanis oʒ̆k̆edi! Çkin ak osteruşeni varmoptit. Memleketişi oxoşirşolei dulyapeşi onʒ̆uranuşeni moptit.
Meçetiş dololoxe žiʒina komulikaçen. Mundeşk̆ule Mecidik Xocas:
– Xoca Efendi, namiʒ̆vit nenape naoxomaʒ̆ones k̆onai koxovoʒ̆onit. Lakin am meçeti golaktei nadodgespeşi do golaktei meçetis nemazi naqvaspeşi xali mu iqvasunon. Çkin ar ç̆it̆a emuşeniti ar- jur nena domiʒ̆vat̆it!
– Golaktei dulya naqvaspeşeni k̆arari Trangik meçaps. Trangi “iri şei nauçkin” ren. Egere am meçetis goktei ar mutupe renna, eti Trangik çkini oʒaduşeni eşo moxvenapapan. Emuşi hikmetişeni nena varitkven. Edo iri şei suparas ç̆ars. Lakin xolo k̆aixeşa goʒ̆k̆omilu unon. Çkini dulya emuşi ok̆itxu ren.
İsak:
– Yani, Xoca, am meçetişi dulyape em suparas ç̆arsi? Ç̆arsna, emuş onʒ̆uranuş çare muren?! Hem nam ayetepes ç̆ars?
– Dostibi, gafil! Tovbeşa komoxti, varna ka`fii iqve do giçkit̆as. Aşo şeepe ayetepes var, xadisepes iqven. Yani ç̆arsna, iqven! Xoloti k̆aixeşa goʒ̆k̆omilu unon.
Art̆isi İsmetik:
– Peki, Xoca, çkini nemazepe mik̆ilapsi- varmik̆ilapsi? Çkin muç̆oşi oxomaʒ̆onenan? Emuşeniti ar xesap̆i ixveneni?
– Emuş xesap̆i Trangik melaeğepes doxvenapaps. Çkini dulya namemigures emirepeşi oxvenu ren.
K̆adiik:
– Xoca, nemazi ar fara omt̆inuşi günaxi muk̆onai ren? Yani muk̆unai günaxi memaç̆arenan?!
Xocak:
– Ey cemaet! Trangik çkini oçkinonepe suparapeten, peygamberepeten domoçkinapes. Majuranepe gonk̆ilei uğun.
K̆adiik:
– Yani, man aya otkvalu minonki, xenʒ̆k̆elepeten, ç̆uvalepeten günaxi nauğun ar k̆oçis ek̆o günaxi mus varağuna emuk mu qvasunon? Yani emuşi günaxepe çkva mitepek uğasunoni?
Xalidik:
– Yani, ekole araba navarenşa göre, omaluşi dulyape muç̆oşi ixvenen?
Xocak:
– Ulan gafili! Ek günaxi skani gomaluşeni mitik sin vasit̆a varmekçaps. Emuşeni aʒ̆işen ixaziri do günaxiş dulyape mo ikip!
İsak̆ik:
– Ugünaxe k̆oçi navariqvenşa göre ar günaxişi monk̆anoba muk̆onai ren?! Yani, mesela 30 kilos muk̆onai günaxi imt̆ren. Yada ar ç̆uvali günaxi muk̆o kilo varnati met̆ro mulun?
K̆adiik
– Yani, aşo otkvalu unonki, k̆arta k̆oçi naağen k̆onai günaxiten ulunna, Ercanis 150 kiloti ç̆it̆a muxteps. Lakin İsas mendoʒ̆k̆edaşi, zaten k̆uçxeç jin vardvadginen. Emuk mu qvasunon? Arçkva Omeriş xali mu iqvasunon?!
İsak:
– Sin man momisimadep! Dulya skanis oʒ̆k̆edi! Sin esas çkimi ont̆ule, skani ont̆ules nailunt̆alişi xesap̆i muç̆oşi meçaginon?! ʒ̆oxle iya isimadi!
– Ulan, man skani nam ont̆ule çkimis elavunt̆ali! Sin esas çkimi k̆ak̆aliş nca muç̆oşi mok̆vati do gondini. İya mot varzop̆on?! Emuş xesap̆i so idasunon!
Xocak:
– Ey cemaeti Muslimin! Meçetis aşo şeepeşi munak̆aşa vaixvenen! Aşo şeepe gale yada çkva sotepes iğarğalen. Varnati çkar variğarğalen. Emuşeni nosi tişa komuiğit do dostibit!
Muezzini İsmailis daa dido varnaxondinen:
– Xoca, sin antepes mooʒ̆k̆er! Esas çkimi derdi mu iqvasunon?! Meçetis minare navarenşeni kvas gebdgitu do izani vik̆itxup. Mapxas mutu var lakin qinobas zori iqven! Ya k̆uçxes gemistuna mu iqvasunon!
– Sin iya Muxtais k̆itxi. Meçetis daa ek̆o noksanepe miğunanki!
Envei gale gamoxtimuşeni kamuisels. İsa xes kogoʒ̆vak̆iden:
– Heyy, so ulu?! Ç̆it̆a çkva kodoxedi do isa mendavulut.
– Hele ha! Komemakaçu, pt̆k̆vaʒu.
Ya zop̆ons do Envei gamastun do mindulun.
Delosmanik Envei nagamaxtu žiruşi, nailuxen Xalidis:
– Hade kiseli, manti gamavulu! Ya uʒ̆umers.
Xalidik:
– Ç̆it̆a çkva kodexedi hele! Ya uʒ̆vaşi Osmanik:
– Hele mu dopxeda?! Ek̆o kodovokaçi lakin xoloti mamt̆u yado nena kogükturaşk̆ule eti kagamulun do kagondunun.
Emoras İsak̆ik Xocas:
– Xoca Efendi, izani dixaşen ik̆itxasna, mu iqven?! Ya uʒ̆vaşi Xocak:
– İzani jindolen ik̆itxenki k̆artaik ognas. Hemti Trangiş coxoti dixas k̆uçxeş tude varmulişinen! Yado nena güktiraps.
Mecidik:
– Xoca Efendi, xolo en k̆ai sin giçkin amma velakin kyoylis ne meçetişi golaktuşi menceli uğun neti minareşi oxvenuşi şuri gedgin. Sinti izani dixaşen varik̆itxen ya zop̆on. Eşo renşi, İsmailik izani solen ik̆itxas?! Varna ncas yextasi?! Ok̆uleti nailuxen Asimis mendoʒ̆k̆ers do:
– Am dulya aşoten varipağen. Çkin gale gamaptatşi, arçkva kart̆ali Alamaniş k̆ayzeris mendavuç̆arat. Belkim emuk komemişvelan yado ilupurçolups.
Asimik:
– Akolen gamaptatşi, iptinei dulya iya miğut̆an!
Yado nena güktiraps.
Xocak:
– Çkini dinis izani ncaşen varik̆itxen yado ar yasaxi varen. Lakin xoloti suparas goʒ̆k̆omiloni voret. Egere caizi renna, ncati iqven, kvati.
K̆adiik:
– Eşo renşi, ʒ̆aleni mtxomus jur piʒai kogevoç̆k̆adat do İsmailik izani ekolen ik̆itxas!
Mecidik:
– Mutxani ren eşo rt̆as! Moro ar meyvaşi nca kodovorgat do İsmailik ar k̆eleti eloçk̆omas!
Am fik̆ii İsmailis dido moʒ̆ondun:
– Eşo şei dido munasibi iqven. Hem ncaepe mʒika dido vorgat do Xoca Efendisti nak̆aras. Man mk̆itxuptna, aşo daa dido caizi ren.
Ercanik:
– Eşo renşi, k̆arta ç̆eşidi meyva dovorgat do mapxasti do qinobasti meyva meças.
Musak:
– Eya k̆ai zop̆on mara izani dik̆itxaşk̆ule İsmaili ncaşen muç̆oşi geviqonat. İya ncaşen çkva gülüni?!
Rizak:
– Eşo renşi, piʒarepe mʒika menʒ̆uranei gevoçk̆adat do İsmailik nemaziti ek qvas!
Cibgirik:
– Ulan ncaş jin nemazi ixveneni?! K̆aixeşa koguşubği ha!
Xocak:
– İzani naik̆itxen svas nemaziti ixvenen. Hele meyvaşi nca renna, daa munasibi do caizi ren. K̆vinçi do skindinapekti uimxoran. Sebabiti dido iqven.
Ercanik:
– Xoca Efendi aşo şeepe xadisepes ç̆arsi?
İsak:
– Ulan nosi oç̆k̆omiyi! Xadisis ncas mu dulya uğun?
Yado emus guktaps.
Nurikti İsas duluqurs:
– Sin mu giçkin. Beki ç̆ars. Xocas mot vark̆itxup!
İsak xocas:
– Xoca Efendi, aşo ar xadisi reni? Renna mişi ren!
Xocak:
– Xadisepes k̆unʒ̆uli varuğun. Man namiçkin, aşo xadisepeti mut̆lak̆a koren. Lakin xoloti suparapes goʒ̆k̆omiloni voret.
Mecidik:
– Amuşeni çkva xadisepe korenna, namu naren işinen?
Xocak:
– Xadisepeşeni varişinen ya otkuten k̆oçi dini do imanişen kagamulun amma velakin entepeş doloxe tkvan navaroxogaʒ̆onanstei doloğei manape uğunanna, en menʒ̆uranei naren xadisi oxmaroni voret. Çunki en menʒ̆uranei naren xadisi ʒ̆oi xadisi işinen.
Muxtaik:
– Sin k̆ai zop̆on lakin çkin en ʒ̆oi naren xadisi muç̆oşi oxovoʒ̆onat?
Xocak:
– Emus osimadu varunon. Udoqondinu suparapes goʒ̆k̆edit. Egere supara var giğunanna çkinei ar mitis yani xocas k̆itxit!
Musak:
– Xoca Efendi antepe k̆ai zop̆on lakin çkin am meçetis navikipt nemazişeni çkar mutu mot varzop̆on!
Xocak:
– Mutu mot varbzop̆on. Nagiʒ̆vitpe naisiminespek koxoʒ̆ones.
Rizak:
– Xoca Efendi, man sin k̆ai gisimini ama xoloti varoxomaʒ̆onu. Yani, aʒ̆i am meçetis naixvenas nemazepe mik̆ilapsi varna varmik̆ilapsi?!
Xocak:
– Hah işte, suali aşo iqvasunon! Tis namegak̆idan iri şei mut̆lak̆a ar umçanes k̆itxitki, gaguran. Çkini diniş nek̆nape oguruşeni gonʒ̆k̆imei ren. Peygamber Efendi çkinişi orapesti oguru do ok̆itxus dido k̆imeti niçinet̆u!
Nurik:
– Xoca Efendi man ok̆itxu mint̆u lakin nana çkimik, “Şerifik ik̆itxu do mu iqu!” yado man varmok̆itxapu.
Omeik:
– Hah işte, oxorcaş nositen goxtaşi, aşo uçkinu doskidu.
Asimik:
– Eşo mot zop̆on?! Xava Dadi oxorca vareni! Emus iri şei mot uçkin?
Muxtaik:
– Xava Daditi miren! Emusterepek ancax dulyape oxoşirşolapan.
Xalidik:
– Xoca, sin mu zop̆on?!
Xocak:
– Oxorcaş guri ixvenen lakin nosi varguʒ̆iğen. Egere nosi guʒ̆iğasnati em nosi varixmaren.
Musak:
– Ya ar oxorca çkinden dido nosei renna, mu iqvasunon?
Omeik:
– Sin nosi oç̆k̆omii?! Ek̆o nosei oxorcas skanik̆ala mu dulya uğun. Zaten ek̆o nosi uğut̆uk̆oni iya oxorca iqvet̆ui?
Xalidik:
– Xoca Efendi, oxorcaşen imami iqveni?
– Variqven! Çunki imami oqopinuşeni noksani vart̆aginon.
– Pekii, muezzini iqveni?
– Andğaşakis varižiramun. Xoloti suparas goʒ̆k̆omilu unon.
İsak:
– Xoca Efendi, İsmailik ncaşen izani ik̆itxupt̆aşi, mç̆imaten dişvelen, nemazi ikipt̆aşiti kamelaps. Emuşeni em piʒarepes kogootvat do kogeotvatna muç̆o iqven?
Mecidik:
– Muç̆o iqventi mu tkvala ren. Piʒarepeş jin mʒika troni do ar stoliti kogebdgat. Ar ʒxodari do ar- jur k̆ardalati muk kilidvas do oxormance diqvas bari!
Xalidik:
– Xoca Efendi, eşo mevoʒ̆k̆erki muezzinoba dik̆iymetu. Yani, aya otkumalu minonki, egere sinti munasibi žiropna, manti muezzinoba oxvenu minon.
K̆adirik:
– Eşo yağma varen! Manti minon. Mʒxuliş ora çkimi rt̆as. Ayvaş orati ginonna, skani rt̆as. Zaten sin ayva dido k̆ai giʒ̆onun.
İsak̆ik:
– Emuk ayva zaten ç̆k̆omei ren. Varžiropi?! Man mk̆itxuptna, mjoliş ora Arifişi rt̆as. K̆ak̆aliş orati Ercanis nomskun. Mbuliş ora Omerişi rt̆as. Lakin man luği mitis varpçap.
Emoras gale gamoxtimuşeni Asimi kamuiseluşi, nailuxen Musak:
– Epçi, so ulu! Ya uʒ̆umers.
– Xava Dadik man mçumert̆u. Dido movorçumert̆a. Ya nena güktiraps do gamulun, mindulun.
Meçetisti muezzinobaş oğarğalu dido kaguinzdaşi Xocak jur xerepe keʒ̆ozdips do:
– El Faatihaa! Ya tkumers do milleti dostibinaps.

K̆ORTA 3

Sahnes Xava Dadi naxen oxorişi oga`re ižiren. Xava Dadik musafiri nauqonun Emine Dadi, Esme, Zulfiye do motamuşi K̆ak̆ice k̆ala ok̆oxenan do emu amuşen ğarğalapan. K̆ak̆ice çayi momaluşeni kayiseluşi, Emine Dadik K̆ak̆ices;
– Bere çkimi, man açiği momiği! Gurik mibangals!
Yado nandumers.
Xava Dadik Emines:
– Em Şerifik naikips dulyapeşeni mu zop̆ont? Ya uʒ̆umers.
– Xela do k̆aoba! Şerifik xolo mu qu?!
Esmek nena incubals:
– K̆oçik çxvindi nameşoʒigas iri dulyas xalei şura gulun.
Zulfiyek:
– Hade hade! Ek̆oti mogonzdipt! K̆oçis didopeşa k̆ainobapeti xvenei uğun.
Xava Dadik:
– Eya menfaeti navaruğun svas vardodgitun.
Emine Dadik:
– Xela do k̆aobape! Xolo mupei filimepe oktaps?!
Xava Dadik:
– Çkva mu qvasunon. K̆oçik çkini meçeti golaktei ren yado k̆arta svaşa kart̆alepe ç̆areleen. Xinžiriş mteli derdi namoxtasunon geç̆arelepe cebes dolonžgipu ren.
Esmek:
– Geç̆arelepes moxunu eşo k̆olai reni?! Eya emus mik çaps.
Emine Dadik:
– Man navognişa göre andğa vilayetişen k̆oçepe mulunan. Entepek varuxuşkumelan.
Xava Dadik:
– Em Şerifi do muxtaiş mengapuak entepeti kamoğerdinapan.
Zülfiyek:
– Xava Dadi, kyoyis naren ek̆o k̆oçis meçeti golaktei reni- vareni varoxvaʒ̆onesi?! Yani ek̆o didi k̆oçepe aşo dulyaşeni ak muiqoneni?
– Mot varnagne, bere çkimi! Maksadi meçeti çkamu ren. Geç̆arelepe cebes dolobğu ren. Emine Dadik:
– Bere çkimi, meçeti golaktei reni- vareni melendo mendoʒ̆k̆edaşiti kuxuiʒ̆onen. Man namiçkin, çkini meçeti ne gektei ren, neti goktei.
Esmek:
– Golaktei rt̆astina, xoloti mutu varixvenen. Eşo vareni?!
Xava Dadik:
– Entepek oramuşis mk̆itxat̆esna, man entepes meçeti mus mengaps kodovogurapt̆i lakin entepek oxorcalepe k̆oçi varşinapanki! Nosi gosamiğanşiti innat̆işeni goktei dulya ikipan. Mara man… Man entepe varvopişmanina manti Xava Dadi momiʒ̆umert̆an.
Em oras K̆ak̆icek xes naokaçun t̆epsişen çayepe durtups.
Emine Dadik:
– Trangik k̆aobape mekças, bere çkimi! Mupeiti nostonei şura aleps!
K̆ak̆icek:
– Megak̆aras!
Yado nena güktiraps.
Xava Dadik:
– Skiri çkimi, taros a- jur fila kada iqvasunt̆u. Goʒ̆k̆edi do çayis kiludvi.
Ok̆uleti Emine Dadis:
– K̆ak̆ice çkimik̆ala vart̆uk̆oni, man mu p̆at̆i. Trangik gurimuşişa göre meças.
Emine Dadik:
– Mu k̆ai! Babamuşik Rizinişa it̆uşi, eti variqonu.
– Babamuşis oqonu unt̆u lakin iya xe do k̆uçxe çkimi ren. Eya vart̆uk̆oni, man ak xvala muç̆o maxvenet̆u?!
K̆ak̆icek kadape gedumert̆aşi Esmek:
– Man mutu momomçap, bere çkimi. Man zaten Şerifiş coxo vognişi, işlaği mamt̆u. K̆oçi nadginstei saxteka`i ren. Çkinepeti puciş puci. K̆oçik ek̆o milleti naunonstei oktaps do onç̆imoşaps mara miti varnagnen.
Xava Dadik:
– K̆oçiş coxo vognaşi, manti tis amalamak̆limen.
Zulfiyek:
– Dadi, eşo mot zop̆ont! K̆oçik golaktei meçeti onʒ̆urasunonna, amus mu p̆at̆inoba uğun?! Esmek:
– Mot varoxoʒ̆onap, e bere! K̆oçiş niyeti meçetiş moşletinu çkamu ren. Emuk xvala namoxtasunon geç̆arelepes moxunu isimadeps.
Emine Dadik:
– Tkvanti ek̆o mo gonzdipt! Soti skani ne geç̆areli ren do neti mutu. Meçeti golaktei narenti belli varen.
Esmek:
– Meçeti golaktei varentina, entepek eya ʒ̆oxle kagoloktapan, ok̆uleti geç̆areli dok̆orobupan. Ek̆o k̆oçis kart̆ali nauç̆aresşa göre helbet ar sotişen geç̆areliti komulun.
Zülfiyek:
– Dadi, geç̆areli moxtaşi, meçeti muç̆oşi goloktasunonan?!
Xava Dadik:
– Eya idi do muxtais k̆itxi!
Esmek:
– Man namignapun, K̆amp̆ara Xusenik iya manelaten goloktasunt̆een.
Oxoris ožiʒinuş sersepe komulikaçen.
Xava Dadik:
– K̆amp̆ara Xusenis timuşi golaktuşa menceli vauğun. Emuk meçeti muç̆oşi goloktasunon?! Antepeşi mteli xolo palavra. Entepek man mk̆itxat̆esna, man entepe aşo ar mskvaşa kagovoktapt̆i lakin oxorcalepe k̆oçi yado varşinapanki.
Emine Dadik:
– Eee… Entepekti kimolobaşi avantaji ixmaran işte! Hem entepes navaraçkinas mutu çkin muç̆oşi maçkinenanki?!
Xava Dadik:
– Man varmaçkinasnati, pusula nauʒ̆umelan ar zik̆ip̆int̆i ren. Osmani çkimik askerobaşen mulut̆uşi, muiğeet̆u. Aşo şeepe Şerifiş palavraten var, pusulaten uxuiʒ̆onen.
Emine Dadik:
– Yani k̆oçepe pusulas ugoʒ̆k̆omilu Şerifiş nenaten gulunani?
Xava Dadik:
– Gulunaniti mu tkvala ren?! K̆oçepes pusulaşen ambai uğunaniki emus göʒ̆k̆edan?!
Esmek:
– Amaan Dadi! Şerifiş nositen entepes mik geç̆areli meçapski?!
Emine Dadik:
– Eya k̆ai zop̆on! Ne ar sotişen geç̆areli mulun do neti em meçeti gulikten. Mteli xolo fasa- fiso!
Xava Dadik:
– Ar mendomʒ̆k̆edit hele! Çkin entepes geç̆areli namoxtastei ar dubara kodovudgat do entepeşi esas niyeti koxovoʒ̆onat ya bzop̆on. Mu zop̆ont?!
Emine Dadik:
– K̆ai zop̆on mara nazop̆onpe muç̆oşi ixvenasunon?! Hem dulyape varuxuişirşolas! Ar miti belas varkodololas.
Xava Dadik:
– Vallaa, muç̆oşi iqvasunon manti varmiçkin lakin tisti çkar varmomixteps.
Emoras galendok̆ele Asimiş sersi kuignapen.
– Heyy! Xava Dadi oxoris rei?! Hele ar sersi skani kovogna.
Dadik gale gamucoxops:
– Komoxti bere çkimi! Çkin iri xolo ak voret. Zulfiyeti ak ren. Belliki emuş şura komogat̆u do gotxozu.
Asimi nek̆naşen amit̆aşi:
– Mu zop̆on, Dadi çkimi?! Man skani mok̆itxuşeni mopti lakin xazii komoptişi…
Zulfiyek oncğorobaten ti kagoloktaps.
Esmek:
– Ti muşeni goloktap bozo çkimi?! Tkvani dulya çkinişen met̆i mis uçkinki oncğori gaqven?! Aşo şeepe am nek̆naşen gale vargamulun.
Asimi Esmeşa uk̆unikten:
– Esme Abla, skani oçkinuti k̆azeta do radyoşenti dido ignapen yani.
Xava Dadik:
– Sin mutuşen mogaşkurinet̆as! Raxat̆oba skanis oʒ̆k̆edi. Ginonna, doloxe odaşa kamaxtit do artikartis kogvaşurit. K̆ak̆icekti çayi komekçapan.
– Tamam, Dadi, Trangik sinti k̆aobape mekças lakin man esasinde andğa namulunan k̆oçepeşi ambai meçkçamint̆u.
– K̆oçepeşi ambai komiğunan lakin muk̆o k̆oçi mulun varmiçkinan!
– Esasinde iya manti varmiçkin. Muxtaik fenmemurik̆ala mevolut yado Xopaşen ambai moncğoneen. Milletik meçetis entepe çumelan.
Esmek:
– Fen memuris meçetişa mu axvenet̆een.
Emine Dadik:
– Eşo mo zop̆on, e oxorca! K̆oçi k̆osk̆oca fenmemuri ren. Kuçkin helbet naqvasunon dulyamuşi. Beki meçetiş golaktuşi ar gza kožirops.
Xava Dadik:
– Eya k̆urta çkimis uʒ̆van.
Emine Dadik:
– Eşo mo zop̆on, ya geç̆areli kožiresna?!
Xava Dadik mʒika konisimaduşk̆ule musafirepes izni kaguʒ̆umers do Asimi k̆ala doloxe odaşa kamulunan. Dadik Asimis ar k̆alemi do kart̆ali komeçaps do nauʒ̆upe doç̆arapaşk̆ule kart̆ali dokiç̆upan do ar zarfis kodolodumelan. Ok̆uleti mcveşi zarfepes nameʒ̆k̆an pulepe zarfiş jindolek̆ele mskvaşa kononʒaxapan. Emuşk̆ule Dadik Asimis:
– Epçi, sin aʒ̆i unk̆ap̆i do am kart̆ali Alamanyaşen moxtuten muxtais konuç̆işini. Zulfiye k̆ala emuşk̆ule xolo kuk̆ulut. Hade yallah!
Yado konandumers.
Asimi xes zarfi dokaçei oxorişen gamaʒxont̆un do noğaşk̆ele gamilaps.
Esmek merağiten Xava Dadis:
– Dadi muepe iqven?! Muş dumenepe goloktapt?! Ya uʒ̆umers.
Xava Dadikti:
– Alamanyaşen namoxtu kart̆ali asimi k̆ala muxtais mendavuncğoni. Tkvan esas pandomimis aʒ̆işk̆ule oʒ̆k̆edit. Aʒ̆i em gverdi noseepek geç̆areleepeşi ok̆ortuşeni hele muç̆oşi iç̆k̆oman. Emine Dadik:
– Muş geç̆areli! Alamanyaşen mundes geçareli moxtu do milletik irtasunon?
Xava Dadik:
– Muş geç̆areli do mutu! Eşo k̆olaiten mitik mitis geç̆areli meçapsi?! Çkin navikipt moğerdinuşeni. Yani geç̆areli komoxtasna, mu iqventen.
Emine Dadik:
– Daha muepe… K̆osk̆oca k̆oçepe aşopeten iğerdineni?! Am dulyaş k̆ap̆ulas p̆at̆i şeepe konaqonen. Unk̆ap̆it do beres kart̆ali kaguʒ̆uğit!
Yado gemçinadups.
Xava Dadik:
– Kart̆aliş goʒ̆amaluşeni var do em kart̆ali ik̆itxanşi, k̆oçepeşi nunk̆us menç̆k̆valuşeni manti oxtimu komint̆u!
Yado nena güktiraşi musafiepeti kamuiselan.
Emine Dadik:
– Eşo renşi, sin meçetişa, çkinti oxori çkinişa. Hade yallah!
Xava Dadis musafirepe varakaçaşi, Zulfiye do K̆ak̆ice kilik̆ateps do Asimiş k̆ap̆ulaşen ʒ̆alendok̆ele gamat̆en do mindulun.

K̆ORTA 4
(Sahnes ar k̆unʒ̆ulişen majuranişa minare navaruğun ar meçetiş peri ižiren. Kyoyis narenan k̆oçepe meçetiş ʒ̆oxle ok̆obğunan do Xopaşen namoxtasunon didi k̆oçepe çumelan. Mundeşk̆ule K̆amp̆ara Xuseni xes naokaçun varyoziten komulun do mitis umendoʒ̆komilu meçetiş ʒ̆alentunaşi k̆idas komuludgitun. Ar- jur- sum fara komoç̆k̆vidaşk̆ule, Şerifi unk̆apun do xes koga`k̆neps.
Milletik goşaşei iʒ̆k̆ert̆anşi, Şerifik:
– Mu ikip ulan burde! Meçetiş k̆idas ondi ixveneni! Meçeti doloxupi ulan niyeti mu giğun? Yado duluqurs.
– Mot qurap yau?! Varžiropi, Xocaşi mixrabişeni k̆ida gamapxup. K̆ida vargamantxaşi, mixrabi ixveneni? Man naptka nenas mevoqup.
Xocak:
– Epçi, mixrabişeni k̆ida gamixveni, sin koguşubğiyi?!
– K̆ai zop̆on mara vargamaxvaşi, mixrabi muç̆oşi ixvenen?
Mecidik:
– Ulan, mixrabi- mixrabi ya naicoxop em mixrabi mik qvasunon. Muten qvasunon?
– Tkvan geç̆areli komomçit mixrabi man kelavuk̆idap.
Mecidik:
– Ulan, geç̆areli mis uğun ki sin mekças?!
– Eşo renşi, geç̆areli giğut̆anşi, gixvenupt.
Şerifik:
– Ulan geç̆areliş ožirapuşakis em k̆ida gamaxvei doskidasi?! Meçetis k̆at̆u do coğori mulibğasi?! Sin mu ikip ulan?!
– Yau amma gonzdit ha! Am meçetişa sin muluiki k̆at̆u do coğori mk̆itxup! Çkar mutu varmaxvenesna, ar- jur piʒari kogolovuç̆k̆adup do xut̆ulamuşi komevunk̆ilup. Muren yani?!
Xocak:
– Bere çkimi, k̆at̆u do coğori mulibğasten k̆ida dilixveni! Eşo şei iqveni?! Meçetiş k̆idas xe navarnintxen suparapes ç̆arun. Yani mut̆lak̆a ç̆ars. Varnati k̆aixeşa ogoruşi voret.
Emoras ar cipiş sersi kuignapen do muxtai do şofoiş met̆i ar k̆oçi çkva cipişen kagülvan do ok̆obğalas konanç̆enan. Selam kelamişk̆ule muxtaik em k̆oçis xes komişuxteps do:
– Am k̆oçi fen memuri ren. Meçetiş noşveluşeni ak moxtu ya zop̆ons.
Meşveluş nenape naognas kyoylepe, k̆oçis kogvabğenan do tito- tito  “xoş geldunuz!” yado k̆oçis xe küç̆opupan. Abdulaikti entepe nažiras do k̆aveşen muk̆ucoxops:
– Heeyy! Çayi aʒ̆i gamaxtu! Moomt̆inapt!
Muxtaik:
– Dulya maçodanşi, komevulut!
 Yado işmari oğodaps.
Fenmemurik “man ar kogovila” yado muxtai ilik̆ateps do meçetis kamulun. Ok̆uleti kagamulun do meçeti guilaps. Dulyamuşi dvaçodaşi muxtais:
– Mendomʒ̆k̆edi Muxtar Efendi. Meçeti golaktei reni-  vareni man k̆ai varoxomaʒ̆onen.
Muşeniki pusula varmiğun. Eya tkvan tapucik giʒ̆vasunt̆es mara andğa varmalu. Minareti zaten tkvan qvatgint̆es. Muşeni ki çkin emuşeni ok̆odvei geç̆areli varmiğunan. K̆ap̆ulaşi k̆ida mʒika goragadei rentina mutus varnoğun ya uʒ̆umers.
Cibgirik:
– Şerifi varnuç̆işat̆una sin em k̆ida zori žirop̆t̆i!
K̆oçis gaak̆viraş,i Mecidik:
– Yani aya otkvalu unonki, K̆amp̆ara Xusenik mixrabi golaktuşeni k̆ida doloxupt̆uşi, çkin eya kodovodginit. Varna em k̆ida aʒ̆i doloxvei iqvet̆u.
Fen memurik:
– Yau, tkvan meçeti golaktei naren muç̆oşi oxoʒ̆onit?! Pusula vart̆aşi, amus muç̆oşi nagnit?! Hele ar domiʒ̆vit!
 Milletik Şerifis oʒ̆k̆omilus kogöç̆k̆aşi Şerifik:
– Am zoğa jilentunaşk̆ele vareni?
Yado k̆itxups.
Fen memurik
– ʒ̆oi zop̆on. Zoğauça jilentunaşk̆ele ren.
– Eşo renşi, man zoğas k̆ap̆ula mevuktana mu iqven? Am rak̆anepe ʒ̆alentunas vardoskiduni?!
– ʒ̆oi zop̆on, eşo ren!
– Eşo renşi, ka’beti am rak̆aniş k̆ap̆ulas vardoskiduni?
– Eeee…
– Xalbuki çkini meçetik sole k̆ele iʒ̆k̆ers?
İsmetik:
– Meçetik mʒika ç̆ap̆ra iʒ̆k̆ers.
 Yado nena guʒ̆uncubalaşi, ar žiʒina komulikaçen.
Fen memurik:
–  ʒ̆oi zop̆on mara sin nagogoç̆k̆ondu ar şei ren. Am zoğa let̆aşk̆ele muç̆oşi meşantxei ren žiropi?! Yani kyoyiş doloxe ar k̆oyi ren.  Sin aya navarisimadişeni xesap̆i skanis komegant̆alu.
– Haaa… Ment̆alei mutu renna, emuş k̆abaeti zoğaşi ren. Eşo vareni?!
 Ya uʒ̆vaşi milletik xolo ožiʒinus kogyoç̆k̆aps. Xocak emoras siramuşi namoxtu koxoʒ̆onaps do nenas kogyoç̆k̆aps:
– Eyy cemaet! Aha çkin andğa akonaşi Trangi çkini muk̆onai didi ren arçkva fara k̆aixeşa koxovoʒ̆onit. Emuk ent̆aşi k̆oçi ar şvacis yokaçapsti do yeç̆k̆vidupsti…
Emoras jilendok̆ele qureli- qureli nk̆ap̆inei namulun Asimi žiraşi, Xocas nena dolvamt̆en.
– Heeyy! Muxtaişa kart̆ali moxtu, Alamanyaşen!
Milletik Asimis getxozinei namulun Xava Dadi k̆ala emus naelok̆atun Zulfiye do K̆ak̆ices varti mendoʒ̆k̆ers. K̆artaik Asimis naokaçun zarfis oʒ̆k̆ers. Muxtai emedeni zarfis nank̆ap̆en do jin nanoç̆arspe dik̆itxups. “Tikundali Kyoyiş Muxtais” yado noç̆ars. Zarfiş jin dido pulepeti gönʒaxun. Ağani namoxtespe naokobğunanpeşi k̆apulas komok̆adgitesşik̆ule Xocak Muxtais:
– Besmelesuzi vargonʒ̆k̆a!
Yado çinadups.
Muxtaikti:
–  “Yaa Bismillah!” ya zop̆ons do zarfi kagonʒ̆k̆aşk̆ule manişa ar toli kogoloqonaps. Ok̆uleti milleti daha dido merağis vardot̆aluşeni entepes:
– Kart̆ali gik̆itxupt. K̆ai misiminit! Ya uʒ̆umers do ok̆itxus kogöç̆k̆aps:
“K̆imetli Tik̆undali Kyoylepe çkini,
Çkin am kart̆ali Alamanyas Lazepeşi ar kyoyi naren “Uxup̆ini” şen megiç̆arupt. Tkvan Alamanyaşa namoç̆arit kart̆alis adresi ʒ̆oi meç̆areli navargiğut̆esşeni Alamanepek zarfi gonʒ̆k̆eenan do dik̆itxeenan. Ok̆uleti “Yau minare vaaxvenesşi, ezanişi ncaşen ok̆itximuşi nosi ancax Lazepeşen gamalen,” yado kart̆ali çkin komomincğones. Aʒ̆i tkvanda noşvelu, ti çkiniş borci diqu. Çkin naok̆oviğit geç̆arelepes, gomorgvas naren kyoyepeşenti naok̆oviğit geç̆arelepeti kogelavudvit do 15 şilya lira T̆ramt̆ras naren Luup Çkinda coxoni bangas kodogidvit. Ç̆it̆a mogixtesna, xolo momiç̆arit. Tkvan am geç̆areliten ginon meçeti k̆idit, ginon minare. Mara mut̆lak̆a xeyirli dulyapes ixmarit. İris selamepe goğodapt.
 UXUP̆İNİ  Kyoylepe”
Milletik xelebaten artikartis kodolvakit̆en do kudepe nʒaşa yet̆k̆omelan. Ok̆ule gencepek xeepes uk̆uik̆limelan do oxoronus kogöç̆k̆apan. Mʒika oraşk̆ule Xocak:
– Trangişa şukri miğut̆anki meçetişeni namint̆es geç̆areli emedeni komomincğones ya tkvaşi, Muxtaik:
– Xoca Efendi! Am geç̆arelişi mʒikati doguronişeni oxmaroni voret. Emusti dido noksanepe uğun ya uʒ̆umers.
Milletiktik k̆oro stei ok̆oqonaps do:
– Munasibi ren! Caizi ren!
Yado Xoca teyidi dikipan.
Muxtaik:
– Ç̆e manebrape! Man ç̆umandele T̆ramt̆raşa geç̆arelişi goʒ̆amaluşa mevulu ya tkvaşi,
 Şerifik:
– Sin xvala rt̆aşi, mutu vargaxvenen man elagak̆ate. Masrafepe kameblatşik̆ule muepe maxvenenanşi k̆arari komepçapt Man xes dido k̆ai ustape mokaçun. Entepes geç̆areli komeçaşi, k̆oçi bilem doç̆k̆adupan.
Emoras k̆ap̆ulas namok̆adgin Xava Dadik muşi ʒ̆oxle nadginan k̆oçepe ok̆onajvarups do Muxtais koguʒ̆udgitun:
– Tkvan nam geç̆areliten mu dulyape ikipt?!
Yado emus duluqurs.
-T̆ramt̆ras Luup Çkinda yado ar banga reni?! Ulan burde! Alamanyaşen skanda namoxtas kart̆ali Asimis mot okaçun! Sin em zarfis nanonʒaxun pulepes çkar goʒ̆k̆ediyi?! Man T̆ramt̆raşati do Alamanyaşati sin mendogoçkumert̆i lakin xolo guris memaç̆ve. Ar mʒika nosi ixmarit do k̆oçi iqvit, k̆oçi!
Milletik goşaşei iʒ̆k̆ert̆aşi Muxtaik:
– Yau sin muepe zop̆on?! Varna aşo ar geç̆areli vareni?! Ak naç̆arspe mʒudi reni?
Xava Dadik:
– Pulis goʒ̆k̆edi, pulis!
Yado quraps.
Muxtaik pulis goʒ̆k̆ers. Goncğimei do gostikei mara mtelis xolo Ataturkiş peri gexen. Emedeni Asimişa guikten do emus:
– Yau amus mteli Ataturkiş pulepe gönʒaxun. Am kart̆ali Alamanyaşen varmoxtui? Ulan sin am kart̆ali so žiri!
 Yado duluqurs.
– Man eya soti varbžiri. Xava Dadik miʒ̆u, manti p̆ç̆ari.
– Muuu?! Xava Dadi am kart̆ali sin oç̆arapiyi?
– Hoo, man voç̆arapi. Mu iqu?! Tis varmogixtui?!
– Yau aşo şei iqveni! Çkin oyincaği skani voreti?!
– Hah işte. Ancax oxogaʒ̆onu. Sin am kyoyişi oxorcalepe k̆oçi varşinaşi, entepekti sin aşo k̆ititen gosterapan işte!
– Yau muş k̆oçi do muş k̆iti be! Çkin ak meçetiş moşletinuşeni şuri p̆ç̆kvidupt. Ek̆o voxreʒ̆it do didi koçepe moviqonit. Yani çkin ak mʒudişi vintxişeti?!
– Man mendomʒ̆k̆edi, Muxtar Efendi! Am meçeti golaktei reni- varenişi oxoʒ̆onuşeni ak mitiş moqonuşa gereği vart̆u. (Emoras cebeşen naişimers pusulaten muxtais çxvindis nuntxips.) Aya muren giçkini? Amus pusula uʒ̆umelan. Osmani çkimik askerobaşen muit̆uşi muğeet̆u. Sin oxorcalepe k̆oçi şinat̆ina, ak̆o tantana lazimi variqvet̆u. Manti am meçeti golaktei reni- vareni sin dogiʒ̆umert̆i. Man mint̆asna sin UXUP̆İNİş kyoyişati do JAPONYAşati mendogoçkumer. Sin ek naginonşa uxup̆ini. Lakin man xolo guris megiç̆vapt.
Zulfiye do K̆ak̆ice, Dadis xes goʒ̆vak̆idenan do:
–  Dadi dostibi! Mu iqven!
Yado oxreʒ̆apan.
Emoras fenmemurik pusula kodikaçeps do meçetis goʒ̆k̆omilus kogöç̆k̆aps. Muxtaik mundişen şuri şvanups. Daditi mututen varstibun:
– Am kyoyis man tkvan oxorcaş k̆imeti kodogogurapt.
Xocak:
– Esteuzubillah..Esteeeuzubillaaaah! Antepe k̆a`metiş elametepe ren.
Fen memurik:
– Manebrape, meçetis mutu k̆usuri varuğun. Mujde!
Yado icoxops.
Xava Dadik:
– Amma Şerifis k̆itxana k̆usuri kuğun. Muşeni ki meçeti emuk k̆idasunt̆u.
Ok̆uleti xocaşa guikten:
– Skanda moxtaşi, Xoca Efendi. Hocaluği eşo valah- billah otkumaluten varixvenen. Man aʒ̆işakis skanistei k̆iblemuşi navaruçkin ar xoca varmižiramun. Birtum supara do kitabi nenaşen navarmet̆k̆omers mara skanistei kitapsuzi xocati varmižirapun. Ama skanisteepe… Xocas tis kamalvak̆limen:
– Dostibi be oxorca! Diqu, dostibi!
Yado kodiquraşk̆ule nenamuşis noqonaps:
– Eeyy cemaet! Nažiroptstei Trangi çkinis navaraxvenen çkar mutu varen. Mʒika ʒ̆oxle namomçes geç̆arelepe aʒ̆i xeşen muç̆oşi goʒ̆amiğes irik kobžirit. İşte antepeşi iri xolo çkinişeni ar dersi ren…
Xava Dadik ekolendo k̆ele:
– Tkvan dersişen na oxoʒ̆onaps k̆oçepe reti?! Mara man tkvan am dersepeti kodogogurapt…
Xocas k̆aixeşa nandaraşi:
– Ey cemaeti Muslimin! Nažiroptstei tis namomixtes ak̆o dersişk̆ule namomixtes do xes na goʒ̆amistves geç̆arelepeşi… Estoooğfirullah, ekole xtimei umçane didilepe çkinişi nunk̆uş ʒ̆k̆ariş niyetine el Faaatiha! Ya tkumers do milleti dostibinaps.
 Ok̆uleti xerepe jin kiʒ̆izden doo… Edo milletik tam xvama ik̆itxupt̆anşi, xerepes dosyape dokaçei sum k̆oçi komulunan.
En didi narenk:
– Muxtai soren? Çkin vilayetişen movulut ya zop̆ons.
Majuranikti:
– Ak ar golaktei meçeti rt̆een. Muxtai komižirit! Ya zop̆ons do milletik goşaşei iʒ̆k̆ert̆anşi perde kuk̆uitven.
+

Yılmaz Avcı’nın yayımlanmış eserleri:
https://www.nadirkitap.com/surimsine-lazca-turkce-yilmaz-avci-kitap21541019.html
https://www.nadirkitap.com/lazuri-nenackina-lazca-dil-bilgisi-yilmaz-avci-kitap24594835.html
https://www.kitapyurdu.com/kitap/laz-masallarilazuri-parametepe/70866.html
https://www.kitapyurdu.com/kitap/aleynaya-ne-oldu/317011.html

Yılmaz Avcı’nın sesinden şiirleri ve anlatımları:

https://www.youtube.com/watch?v=VKhEDlhyt_8
https://www.youtube.com/watch?v=tuLEZUoEjA4
https://www.youtube.com/watch?v=XuJ49d0X2PY
https://www.youtube.com/watch?v=eCsAb_lsdDA
https://www.youtube.com/watch?v=HAgz3PEvR-k
https://www.youtube.com/watch?v=5KH00R0Nbwc
https://www.youtube.com/watch?v=_zZoF5x1niI
https://www.youtube.com/watch?v=8Ynnp8hUEkY
https://www.youtube.com/watch?v=iOPdEtVezK4