G. Giorgadze
Tarih Enstitüsü, Gürcü Bilimler Akademisi
İ.Ö 17.-13. yy.lardan kalma Hitit yazılı kaynakları, sınırları Kızılırmak yayının sağ kıyısındaki geniş ovadan başlayan ve Pontus bölgesinin hududuna yaklaşacak şekilde Karadeniz kıyılarına kadar uzanan Hattilerin, Anadolu’da yaşayan, en eski kabileler olduğunu yazar. Hattiler, kendilerine “Hatti”, dillerine ise “Hattami” derlerdi. Başkentleri Hattuş, bugün bir Türk köyü olan Boğazköy yakınlarındaydı. Daha sonraları, Hint-Avrupa kökenli Hititlerin de başlıca dini merkezleri olan, Arinna, Nerik, Tsiplanta ve Lakhsan, Hattilerin büyük dini merkezlerindendiler. Başlıca Tanrı ve Tanrıçaları, Güneş Tanrıçası, Ay Tanrısı, Bitkiler Tanrısı, Yeraltı Dünyasının Tanrıçası, Tanrı Tsilipuri ve Tanrı Tashkapuna’dır. Hatti toplumu erken bir sınıf organizasyonu olarak tanımlanabilir. ( Hattilerin bir kralı, ve sırasıyla Tabarna ve Tavannana denen kraliçeleri vardı.) Ayrıca yazıtlar “taht” dan “Kraliyet Ailesine Mensup Prens” ten ve “savaşçılar” dan da bahseder. Arkeolojik verilerden anlaşıldığı gibi, Hattilerin kültür seviyeleri oldukça yüksekti. Maden filizindeki demiri bile eritecek teknolojileri vardı.
Bazı araştırmacılar, Hattilerin otonom bir halk olduğunu kabul ediyorlar. Ancak, Hitit araştırmalarının şu an ulaştığı düzey, bizi Hattilerin yerli bir halk olmadığı, daha çok, ya Hint-Avrupa halkları Ön Asya’ya geldikleri sırada ya da onlardan sonra Orta Anadolu’nun kuzeyine yerleştikleri sonucuna götürüyor. ( İ.Ö 3. bin yıl). Hattiler, Anadolu’ya Adige-Abhaz kabilelerinin ülkesi olan Kuzey-Batı Kafkasya’dan gelmiş olabilirler. Bu tahmin bazı dilbilimsel, arkeolojik ve antropolojik verilerle pekiştirilmiştir.
Dilbilgisi formlarının karşılaştırılmasından elde edilen sonuçlar, Hatti dilinin eski Kafkas dilleri ailesine mensup olduğu görüşünü destekler niteliktedir. Hatti dilinin sözcükleri Batı Kafkasya dillerinde yaygın olan özellikleri taşımaktadır. Bu sonuca etimolojik çalışmalardan ve bazı kelimelerin analizinden sonra varılmıştır. Fonetik (sesbilimsel) yakınlığa dayalı olan en güvenilir dilbilimsel materyaller, akademisyenlerin, Hatti dilini en eski Kafkas dillerinden saymasını sağlamıştır. Bu da, birkaç bilim adamı tarafından öne sürülen, “Kuzey Kafkasya kabilelerinin Anadolu kökenli olduğu” tezini tamamen çürütmektedir.
Orta Anadolu’ya, daha doğru bir ifadeyle, -Kuzey ve Kuzey Batı Anadolu’ya- göçtükten sonra, Hattiler, bölgenin, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz yerli halkıyla ve Anadolu’nun güneyindeki Hint-Avrupa kökenli komşularıyla temas kurmuş olmalılar. Hatti dilinin, Hitit ve Palai dilleriyle ilişki içine girmiş olması ve bu ilişkinin, Anadolu’daki Hint-Avrupa dili ortaya çıktıktan sonra da devam etmiş olması olasılık dahilindedir. Hatti dilinin, Anadolu’daki üçüncü Hint-Avrupa dili olan Luvian’ı etkilemiş olduğu ispatlanamıyor. Eğer Hatti dili Anadolu’daki Hint-Avrupa diliyle bağlantı kurmuş olsaydı, etkisi Luvian diline de yansırdı. Neyse, şimdilik bu bizim mevzuumuz değil. Hattiler, Hititler ve Palailer arasındaki karşılıklı ilişkiler, Hint-Avrupa ve Hitit kabilelerinin nihai birleşmesiyle sonuçlandı. İ.Ö 18. yy’a kadar bu süreç tamamlanmıştı. Hititler ve Palailer üstünlüğü ele geçirdiler ve Hattiler de asimile oldular. Hattilerin Hititler üzerindeki etkisi kendini dini, mitolojik ve diğer sosyal alanlarda gösterdi. İ.Ö 17. yy’ın ortasına kadar, Hattiler bir etnik grup olarak, Anadolu’dan silindiler. Dilleri Hattami öldü. Hititler tarafından dini metinleri ve mitleri yazmak için başvurulur oldu.
Hitit devletinin mevcudiyeti sırasında (İ.Ö 17-12. yy’lar), sınırları Pontus devletinin batı tarafına kadar uzayan, Orta Anadolu’nun kuzeyinde ve kuzey-doğusunda, kesinlikle Hint-Avrupa kökenli olmayan kabileler yaşadı. Hitit ve Asur yazıtlarında bu kabilelerden “Kaskean” olarak bahsedilir. Yaşadıkları bölge de Hattilerin yaşadığı bölgeydi.
Kaskların etnik kökeni halen muallakta. Bazı akademisyenler toponomiden (yer adlarından) yola çıkarak, Kaskların Hattilerden başka bir halk olmadığı, en azından onlarla çok yakın ilişki içinde olan bir kabile oldukları sonucuna varıyorlar. Bu akademisyenler aynı zamanda, Kasklar ile Kuzey Batı Kafkasya kabileleri arasındaki bir ilişkiyi de kabul ediyorlar. Bu, Hitit yazıtlarındaki “Kaska” ismi ile Çerkesce’deki “Kashag” kelimelerinin fonetik benzerliğine dayanıyor. Ancak bu varsayım tek başına, Kasklar ve Çerkez kabileleri arasında gerçeklere dayanan bir benzerliğin tam olarak güvenilir bir kanıtı değildir. Çünkü, bu fonetik benzerlik, dünyanın faklı yerlerinde, farklı çağlarda yaşayan halkların dillerinde de vardır. Afrika’da “Kaskean”, Avrupa’da “Csca”, Asya’da Gasa gibi.
Şimdiye kadar, Kasklarla Kuzey Batı Kafkasya arasındaki başka hiçbir bağlantı ispatlanamadı veya ortaya çıkarılamadı. Bu yüzden, Adige-Abhaz kabileleriyle Kasklar arasında genetik bağlantının varlığı bize biraz varsayıma dayanıyor gibi geliyor. Bu ayrımda, Kaskların genetik olarak, antik çağda Pontus’un doğu bölgelerine komşu olan Güney Colchian kabileleri ile genetik bağlantıları olabileceği görüşü daha kabul edilebilir şekildedir. Bu, Kask ve Batı Gürcüce yer isimlerinin, özel isimlerin ve diğer bazı kelimelerin karşılaştırmasıyla ispat edilebilir. Kaskça’daki bir çok yer adı, özel isim ve diğer kelimeler Migrel dilinin yapısal özelliklerini taşır. Oldukça yaygın bir görüş de Hitit yazıtlarındaki “Kaskean” ın ve Tiglatpalasar zamanından kalma Asur kaynaklarındaki “Abeshla” nın birbirinin versiyonları olmasıdır. Eğer bu doğruysa, Kask kabilelerinin etnik kökeni hakkında yukarıda ifade ettiğimiz görüş dikkate alınmalıdır.
Eğer Kasklar, Hitit yazıtlarında bahsedildiği gibi Güney Colchian kökenliyse, o zaman Asur metinlerinde sözü edilen “Abeshlalar” da aynı kökenden sayılmalıdırlar. Çünkü, Asur metinlerinde “Kask” ve “Abeshla” kelimeleri eşanlamlı olarak kullanılıyorlar.
Ancak, eğer “Kask”, “Abeshla” ve onların eşanlamlısı “Apsil” aynı ismin versiyonları değilseler, bu kelimeler farklı olarak değerlendirilmelidirler. Yine de, birbiriyle yakın bağlantılı olan, çoğunlukla Batı Gürcistan kökenli kabileler konusu özel bir itiraza neden olmuyor.