MAMİY Ruslan
Yazar, Filoloji Bilimleri Doktoru, Direktör Yardımcısı
Ceras Tembot Sosyal Bilimler Araştırma Enstitüsü
Adige Mak, Adige Psalhe, Çerkes Xeku gazetelerinin 14 Mart 2004 tarihli ortak sayısından
Çeviri: İbrahim Çetao
Adigece’nin sorunları son yıllarda en fazla uğraşılan ulusal problemlerin başında yer alıyor. Bu amaçla yapılanlar da az değil. Adigece’nin devlet dili olması için yasa çıkarıldı. Dili korumak ve geliştirmek, bu amaçla gerekli politik çalışmaları yürütmek üzere bilimadamları, devlet görevlileri, öğretmenlerden oluşan ve Cumhurbaşkanı’na bağlı olarak görev yapan bir kurul oluşturuldu. 14 Mart Adige dili ve yazısı günü olarak belirlendi ve her yıl cumhuriyetimiz genelinde kutlanıyor. Eğitim ve öğretim alanında çalışanlarda az işler başarmadılar. Genel şartların çalışmalarımızı desteklemeyip aksine kösteklediği günümüzde dilimizi yinede bir bütün olarak koruyabilmişsek yapılan bu çalışmaların yararsız olduklarını söylemek mümkün olmuyor.
Adigece için yapılanları azımsayamayız. Buna örnek olarak çalışmakta olduğum enstitünün yaptığı çalışmalardan söz etmek istiyorum. Adigece üzerine enstitümüzde son birkaç yılda yapılan çalışmalar hiçte az değil. Bilimadamlarımızdan ZEKOGU Vucujuk, MERETİKO Kasim ve THARKAHO Yunus birlikte “Adige dilinin yapısal özellikleri” adlı kitabı yayımladılar. Ayrıca ZEKOGU Vucujuk “Adigece’nin gramatiği”, MERETİKO Kasim “Coğrafi Yer Adları Sözlüğü”, THARKAHO Yunus “Adige Dilinin Üslup Kuralları”, GİS Nuh “Adige Dillerinin Karşılaştırmalı Analizi” adlı kitaplarını yayımladılar. TUTARİS Mariyet, TEVU Nuriyet, TİGUJ Gossim ve ATAJİH Sayhat’ın kitapları da yayımlanmak üzere sırada beklemektedir.
Bu kitapların yanı sıra en çok önem verdiğimiz bir başka konu ise sözlük çalışmalarıdır. Enstitümüzün Adige dili bolum başkanı THARKAHO Yunus’un uzun yıllar üzerinde çalıştığı ve geçen yıl yayımlanan “Rusça-Adigece Sözlük”ün sürekli aranıp soruluyor olması ve ikinci cildinin de merakla beklenmesi bu alanda duyulan ihtiyacın bir göstergesidir. Birkaç yıldır enstitümüzün üzerinde çalıştığı açıklamalı Adigece sözlüğün birinci cildi de bu yıl redaksiyona hazır olacaktır. Orfografik sözlükte daha önce yayımlananlardan daha büyük ve zenginleştirilmiş olarak yayıma hazırlanmaktadır.
Birilerince sanıldığı ve söylenildiği gibi bu sözlüklerle ilgili çalışmalarda bir sır ve gizlilik içinde yapılmayıp, yayıma hazır hale geldiğinde tüm ilgili bilimadamlarının görüşlerine başvurulacaktır.
Bunlar çalışmalarımızın bir bölümüdür. Adigece’nin korunması ve geliştirilmesi için yaptığımız bir başka çalışma da sözlü edebiyat ürünlerimiz üzerinedir. Önceden yayımlanmış olsun veya olmasın, enstitümüz arşivinde çok sayıda sözlü edebiyat ürünü derlemeleri mevcuttur. Bunları birkaç kitap halinde yayımlamak için çalışmaları başlatmış bulunuyoruz. Bu eserleri, binlerce yıl içerisinde yaratmış olan ulusumuza bir daha yok olmamak üzere kazandırmak amacındayız. Her şeyin istediğimiz gibi yürümediği, parasal sıkıntıların kitaplarımızın yayımını geciktirdiği doğrudur. Buna rağmen masallarımızın yer aldığı birinci kitabı yayımlamış bulunuyoruz.
Adigece’nin güzellik ve zenginliğini Nart şarkılarından, halk masallarımızdan, öykü ve atasözlerimizden ve diğer sözlü edebiyat ürünlerimizden daha iyi ne gösterebilir? Biz yaşlı kuşakların bu ürünleri büyüklerimizden dinleyebilmek için geçirdiğimiz uykusuz geceleri anımsamamız ve bunu genç kuşaklara anlatmamız gerekir. Bu nedenle de çıkarmakta olduğumuz bu kitapların her ailede, her okulda ve dileyen herkesin elinin altında bulundurabilmesini arzu ediyoruz.
Bu kitapların anlam ve değeri, dilin anlam ve değerinin de üstüne çıkmaktadır. Adigeliğimizi, insani değerlerimizi kaybediyoruz diye sürekli yakınıyoruz. Tüm Adigelerin varlığından gurur duydukları gelenek ve görenekleri, aile ve toplum ilişkileri, saygı ve Adigelik gibi kavramlar en geniş ve ayrıntılı olarak sözlü edebiyat ürünlerimizde mevcuttur ve tüm bunlar Adige dilinde söylenmiş ve günümüze aktarılmıştır. Bu nedenle dil kaybedildiği anda bu değerlerde kaybedilmiş olacaktır. Adigece ve sözlü edebiyat ürünleri birlikte varolmadıkça ulusal düşüncenin özü, tavır ve davranış şekillerimiz ve dış görünüşümüzde korunamaz. Burada Adigece’yi bilmeden Adigeliği, onun gelenek ve göreneklerinin yaşatılabildiğini söyleyenlerimiz çıkabilir. Adige kökenli veya başka uluslardan olup bu durumda olanlarda az değildir. Aynı şekilde Adigece’yi iyi bildiği halde Adigeliğe, onun gelenek ve göreneklerine önem vermeden yaşayanlar da vardır ve bu durumdakiler de günümüzde az değildir. Ancak bu durumlar istisna teşkil etmekte olup, yukarıdaki saptama temel ulusal sorunlarımızdan birini oluşturmaktadır.
Burada kitabın öneminin de özellikle altını çizmek istiyorum. İnsanlığın asırlar içerisinde yarattığı uygarlık günümüze kitaplar sayesinde ulaşmıştır. Bugün bizim yayımlamakta olduğumuz kitaplar da aynı şekilde asırlar aşarak gelecek kuşaklara ulaşacaktır. Buna rağmen kitap günümüzde çok zor bir durumdadır. Kitaplar; bırakınız dar gelirli insanların, orta gelir gurubunun dahi satın alamayacağı bir durumdadır. İş, aile ve çocuklar için gerekli olan kitaplar yüzlerce hatta binlerce Ruble tutarındadır. Bu durum yayımcılığa büyük darbe vurmaktadır. Kitabı serbest pazar ekonomisi dediğimiz olayın insafına bırakmak mümkün olmayıp ona devlet desteği daima gereklidir. Günümüzde kitap için yaptığımız masrafı onun satışından elde etmek mümkün değildir. Bu nedenle kitaba gerekli devlet desteği sağlanmadığı takdirde, tüm uluslardan insanlarımızın eğitimi ve yetiştirilmeleri olumsuz etkilenecek ve bundan ülkemiz büyük kayıplara uğrayacaktır.
Amaç şikayet ve yakınmak olursa değinilecek konu çoktur. Örneğin Adigece konuşamayan insanlarımızda tabi ki, dilsiz olmayıp bir başka dilde konuşmaktadırlar. Bu dil bizim için dün olduğu gibi bugünde Rusça’dır. Peki Adigece’nin sorunları çoğaldıkça Rusça’yı suçlamaya kalkışmak doğru mudur? Bizim başka uluslarla olan iletişimimiz de bu dilden olmaktadır. Bu durumu zaman, tarih ve yaşam koşulları bizim için zorunlu kılmıştır. Ayrıca birkaç dil bilmekte çağımız insanı için aranan önemli bir özelliktir. Çocuklarını Adigece okutmak istemeyen anne ve babalara da rastlamıyor muyuz? Onlar “Kuban’ı veya Labe’yi geçtiğinde Adigece kime lazımdır” demiyorlar mı? Onların; içinden “Ben çocuğumu istediğim dilde okutma hakkını anayasadan alıyorum” diyenlerinde çıkması mümkündür.
Bu durumda Adigece’nin sorunları çözümsüz müdür ve dilimizin durumu gerçekten kötü müdür? Cevap tabi ki “Hayır!” Dilimizi açık, güzel ve akıcı bir şekilde konuşabilen insanlarımız, gençlerimiz de dahil olmak üzere az değildir. Bu durum sadece köyler için değil şehirlerde yaşayanlar içinde geçerlidir. Adigece yayımlanan kitap dergi ve gazetemiz, Adige dilinde çalışan radyo, televizyon ve tiyatromuz mevcuttur. Eğitim ve öğretim alanında çalışanlar da tüm güçlüklere rağmen geri adım atmıyorlar. Yakınıp, elimiz kolumuz bağlı oturmak asla doğru değildir. Sorunların çözümünden sorumlu devlet organ ve görevlileri de mevcut olmakla birlikte en büyük sorumluluk Adige Xaselere (STK) düşmektedir. Çünkü dilimizin sağlıklı olması ulusal bilincimizle, dil bilincimizle ilgilidir. Her kişiye, her aileye, dilini önemsemeyen her insana ulaşma imkanı xaselerdedir. Gerektiğinde bu durumları bir ulusal sorun haline getirip gerekli çalışmaları yapabilecek olanlar yine onlardır.
Burada en çok göz önünde tutulması gereken kurum ailedir. Ulusal bilinç ve dil bilinci ailede başlamazsa, temel ailede atılmazsa, kreş ve okullarda güçlendirilmezse, anne ve babalar, nene ve dedeler bu olaya katkı sağlamazlarsa başka güvenecek ne kalacaktır? Bu alanda köy Xase ve yönetimlerinin, ailelerin güçlerini iyi anlamak için İsrail’de mevcut iki Adige köyü Kfar-kama ve Reyhaniye’nin tecrübelerine bakmak yeterlidir.
Bu ülkeden HATİKOY Recep ve ACUMİZ Sumaf’in 2 Şubat tarihli Adige Mak gazetesinde yayımlanan mektuplarında : “İsrail’de iki köyde yaşamakta olan 3 bin 500 Adige’den anadilini bilmeyen ve konuşamayan bir tek kişi yoktur” denmektedir.
Bu iki köyün bu alandaki başarılarından çıkarılacak çok ders vardır.