TARİH ÇEVİRİLERİNE GİRİŞ

Kafdağı
Seminer sunumu, Sayı: 5, Haziran 1987

Artık tarihe, tarihsel sürece ilişkin yapılacak her çalışma, bilimsel bir nitelik kazanmak istiyorsa, pragmatik yaklaşımı terketmek ve tarihsel çalışma yapılan döneme ilişkin toplumsal yapıyla ilgili verileri temel almak durumundadır. Tarih bilimselleşme sürecinde, uzunca bir süre, kendi konusu olan kör inançlarla yorumlandı. Tarihsel olay ve olgulardan kalkarak önermelere ulaşma yerine “Düşünceden” kalkarak olaylar kurgulandı. Tarih, olgulardan kaynaklanan bilgi yerine, inançların-düşüncelerin yansıması olan olaylar bütünü olarak sunuldu. Tarihin bilimsel nitelik kazanmasıyla her şey ters yüz oldu. Tarihi yorumlayan kör inançlar tarih tarafından yorumlanmaya başlandı. Tarihin görevi inançları anlatan (olumla-yan) olaylar dizisi olmaktan çıkarak olayları, süreci içinde, karşılıklı etkileşimiyle ele alan, değerlendiren bilgiye ulaşmak oldu. Bu gelişim tarihi geçmişi kutsayan ahlaki kavramlardan kurtararak, dün-bugün gelecek perspektifinde bugün ve geleceğe ışık tutan tarih bilimine dönüştürdü.

İnsanoğlunun bugünü, içinde yaşadığı, toplumsal yapıyı ve yapının değişimini tanıma istemi, onu geçmişi bilip tanımaya yöneltti. Bu anlamda geçmiş, geçmişin bilinmesiyle ortaya çıkan değişimin yönü, insanoğlunun geleceğini aydınlattı. Kısaca özetlersek tarihsel araştırmanın amacı geçmişin öğrenilmesi oldu.

Tüm bilimler gibi tarih biliminin de geçmişi öğrenmedeki en temel sorunu yöntem sorunuydu. Bilimsel düşüncenin doğuşu, uzun bir gelişimden sonra, bilim yönteminin kazanılmasıyla gerçekleşti. İnsanoğluyla birlikte var olmasına karşın tarih, “bilim yöntemi”nin gelişmesi ve tarihe uygulanmasıyla bilimsel nitelik kazandı ve tarih bilimi ortaya çıktı.
Günümüzde bilimsel tarih anlayışının varlığına karşın, “özellikle tarih öğreniminde bilim dışı tarih anlayışının yaygınlığı dikkat çekecek düzeydedir.” Bu nedenle Kafkas Tarihi’ne ilişkin çevirilere geçmeden önce bilimsel tarih anlayışının ortaya çıkışına kadar geçen süreci, Kafkas Tarihine ilişkin örnekleriyle kısaca özetlemek gerekmektedir.

Hikayeci Tarih: İnsanoğlunun tarihini ilk kez değerlendiriş biçimi hikayeci tarz da olmuştur. “Hikayeci tarih anlayışında tarihsel olayların sistemli, herhangi bir dünya görüşüne göre açıklamasını yapmaksızın doğrudan doğruya aktarılması söz konusudur.” “Hikayeci tarihçilik tarih biliminin gelişmesinde ilk aşamadır. Hikayeci tarzda tarih yazımına eskiçağ uygarlığından bu yana rastlanmaktadır. O zamandan günümüze dek yazılan kronikler ve kayıname’ler hikayeci tarihçiliğin verileridir. Hikayeci tarz da olay nakledenler kuşkusuz nesnel davranmamaktadırlar. Kendi öznel görüşlerine ya da iktidar gücünü ellerinde tutanların isteklerine göre onlara hoş gelecek biçimde yazıp gitmektedirler. “Bütün bunlara karşın “hikayeci tarih anlayışıyla ele alınmış olan yazılı belgeler bugün tarih biliminin kaynaklarıdır.” (1) Bir örnek vermek gerekirse Sora Negumukue’nun 1842’de Rusça yazdığı Çerkes Tarihi hikayeci tarihin örnekleriyle doludur:

“Yunan sezan (hükümdarı) ve Adigelerin Jüstin adını verdikleri Jüstinyan, pek eski rivayetlerimize göre ANT kaviminin müttefiki, dostu idi.” (2)
“Rivayet ederler ki, miladın dördüncü yüzyılının ortalarında (BAKSAN) nehri kıyılarında yerleşen (DAV) adında bir prens vardı”. (3)

“Hun kralı Attila’nın Ant ülkeleri ihtiyacı ile ilgili tarihi hadiseler ve münasebetler o büyük fatih ile yakınlık ve ilgilerimizi belirten hikayeler milletimizin tarihinde çağımıza kadar gelir. Eski rivayetlerimizde Hun Kralı Atilla’nın o asrın dili ile adının Aidil olduğu anlaşılıyor. Eski şarkıların birinde adı (Alla-hın felaketi) olarak tanındı. Bu ad; çağdaş milletlerin kendisine verdiği (lakap) tır. Bir de şarkılarımızın birinde de şu anlamda adı geçer. :
“Tanrı bizi unutmayınca bize acıdı, merhamet etti.

Dağlarımızı ve vadilerimizi bize geri verdi.

(Allah’ın felaketi) bizden ayrılıp uzaklaştıktan sonra.” (4) Tarihin gelişim sürecinde “ikinci aşama olarak pragmatik (öğretici) tarih anlayışı ile karşılaşılır. Bu tarzda tarih yazan kişi kendisinden sonrakilere bir şeyler öğretmek ister.” Tarihin amacı olaylardan gelecek için ders çıkarılmasıdır. “Tarih tekerrürdür” görüşü bu tarz tarih yazıcılığının dayanağıdır. “Tarihsel olaylar, yarın tekerrür edecek görüşünden kalkarak öğrenilip gerekli dersler çıkarılsın ki iyi olaylar tekrarlanırken kötülerinden sakınılabilsin.” Çünkü benzer nedenler benzer sonuçları doğuracaktır.

“Hikayeci tarih anlayışına göre pragmatik (öğretici) tarih anlayışı ileri bk aşamadır. Çünkü pragmatik tarih yazıcılığının amaç edindiği yararcılığa göre tarihsel olaylardaki kişilerin rol ve durumlarını, olayların kişilere dönük nedenlerini araştırır ve bundan ders çıkarır. Giderek tarihsel olayların nedenlerini kişilere bağlar. Bu tarih anlayışına göre tarihi “tarihin kahramanlarıo” yaratmıştır. Sözgelimi, bu tarz tarih anlayışında olanlar Baltacı Mehmet Paşa’nın Prut savaşındaki durumunu eleştirerek eğer başka türlü davransaydı Rus tarihinin biçimi değişirdi gibi bir sonuç çıkarırlar. Yani kişisel davranışlar ve rastlantılarla tarihsel gelişim süreci açıklanmaya çalışılır.

Pragmatik tarihçilikte kişilerin yaşam öyküleri öne geçirilerek geçmişin öğrenilmesinden erdem dersi çıkarılmaktadır. Erdemli insanlar yetiştirilmesine hizmet etmeyi, yani saf bir ahlâklılığı açıklamaktadır bu tip tarihçilik.” (5)

Kısaca özetlersek pragmatik tarih anlayışının ana çizgileri:

a) Tarihi kendisinden sonrakilere öğretmek istediklerine göre biçimlendirir (idealisttir),
b) “Tarihin tekerrür” edeceğini kabul eder,
c) Tarihi yapan kahramanlardır,
d) Bu kahramanların yaşamları örnek alınmalıdır. (Ahlak dersi)

Kuzey Kafkasya Tarihine ilişkin çalışmalardan pragmatik tarih anlayışının en iyi örneklerinden biri de Kuzey Kafkasya (Hürriyet ve İstiklâl Davası)’dır. Kitabın önsözünde, “Halen yalnız Kafkasyalıların değil, bütün hür dünyanın karşısına tehditkâr bir kızıl hüviyet ile dikilen düşmün, Süleyman Nazif’e “Moskof’un sulhu mufîl, sükutu akur, müdarası hain, yardımı muhin” ve “Bu diyarın şarkında, şimalinde bir avuç toprak bulunmaz ki Türk’ün, Moskof’un elile (eliyle) dökülmüş mübarek kanını içmemiş olmasın.” dedirten ve hiç bir millete müdafa hakkı dahi tanımayan amansız düşmandır.” (6) der. Bu satırlar kitabın öğretmek istediklerini açıklar. Öğretilmek istenen, yalnız Kafkasyalıların değil, bütün hür dünyanın karşısına tehditkâr bir kızıl hüviyetle dikilecek olan düşman, Moskof düşmanıdır.

Bu pragmatik yaklaşım 13. asırda Kuzey Kafkasya’yı da kasıp kavuran, kitleleri katliamlarla süren Moğol istilasını ve ardından 1241’de kurulan Altınordu Devletini, Kuzey Kafkasyalıları katlettiği için değil de “o zamana kadar birbirine düşman çeşitli prenslikler ve kabileler halinde yaşayan Rus kavminin birleşmesini sağlamış ve bir millet halinde teşekkülünde başlıca amil olmuştur.” diyerek suçlar. Devam eder; “Gaflet içerisindeki bazı Altın-Ordu Hanları Rusluğun Moskova Kinyazılığı etrafında toplanmasına elleriyle yardım etmişler; böylece ileriyi göremeyerek sonunda Türk-İslam ülkelerine musallat olacak en amansız düşmanı hazırlamışlardır.” (7) Yani 1917’lerde kızıl hüviyet alan, Kafkasya ve hür dünyanın en amansız düşmanı olan Moskof’u, 1241’lerde göremedikleri için Altın Ordu Hanları suçlanır.

Aynı dönemi Kafkasya Kültürel Dergisi gerçekçi bir yaklaşımla şöyle anlatır; “1222′-de Güney Kafkasya’yı ezen Moğollar, öncü gruplarıyla Derbent geçidini geçerek Alanlara ve Adigelere saldırdılar. Tüm Kuzey Kafkasya halklarının direnmesine rağmen Batu komutasındaki Moğollar özellikle düzlük alanları ele geçirdiler. Moğollar Alanların çoğunluğu ile Adigelerin ve diğer Kuzey Kafkasya halklarının önemli bölümlerini yok ettiler. Artakalan küçük Alan grupları dağlara sığınıp “Oset” (Kuşha) halkını oluşturdular. Arkasından 1230’larda bir Moğol devleti Altınordu Devleti oluştu. Altınordu Hükümdarı Müngü-Han, Rus “prensleri de yanında olmak üzere 1277’de Kuzey Kafkasya’ya saldırdı.” (8)

Kısaca değerlendirirsek; birinci kitap Altınordu devletini 1917de kızıl hüviyet alacak olan Moskof u birleştirmekle suçlarken ikinci dergi, Hun, Cengiz Han ve Timur gibi Moğol kaynaklı göçebe saldırılarının Kuzey Kafkasya’da derin yaralar açtığını belirtmektedir.

Bilimsel tarih anlayışı; hikayeci ve prag-matik tarih anlayışlarının birikimleri üzerinde, bilim yönteminin gelişmesiyle, önceki anlayışları aşarak ortaya çıktı. Bilimsel tarih anlayışı masalları, destanları, halk öykülerini eleştirel bir sözgeçten geçirir, diğer olgularla karşılaştırılıp değerlendirir, onlarla yetinmez fakat onları tarih biliminin malzemeleri olarak kullanır.

Bilimsel tarih anlayışı pragmatik tarih anlayışının öğretici yanını, tekerrür edecek olaylarda değil, fakat geçmiş-bugün-gelecek perspektifinde, bugünü değerlendirmemiz ve geleceği aydınlatabilmemiz için kullanır.
Bilimsel tarih anlayışı tarihin kendisinden erdem dersleri çıkarılması gereken kahramanlarca değil, toplumsal mücadeleler tarafından şekillendirildiğini gösterir. Tarihsel gelişimi sağlayan temel öge toplumsal ilişkilerdir.

Tarih biliminin Fransa’daki en önde gelen temsilcilerinden biri Monod’ Tarihçilerin “insanlığın gelişiminin gerçekten ilginç ve kalıcı-ve oldukça kesin bir biçimde çözümlenip, belirli ölçülerde yasalara indirgenebilen-bölü-mü olan, ekonomik koşulların ve toplumsal kurumların büyük ve ağır değişimleri üzerinde duracakları yerde, insan etkinliklerinin parlak, tantanalı ve gelip geçici görünümlerine, büyük olaylara ve büyük adamlara ilgi göstermeye gereğinden fazla düşkün” olmalarını eleştirir. “Aslında önemli olaylar ve önemli bireyler”in “tam anlamıyla yukarıda sözü edilen değişimlerin (ekonomik koşulların ve toplumsal kurumların büyük ve ağır değişimlerinin) çeşitli anlarını gösteren işaret ve simgeler olarak önemli” (9) olduklarını vurgular. Bütün bunlar bireyin tarihte rolü olmadığı anlamına gelmemelidir. “Bireyler, kişiliklerinin özellikleri sayesinde toplumun kaderini etkileyebilmektedirler. Bazen bu etki oldukça güçlü de olabilmektedir, ancak bu etkinin oluşma olasılığı ve yaygınlığı, toplumun örgütlenme biçimi tarafından, toplum güçlerinin ilişkileri tarafından belirlenmektedir. Bireyin kişiliği, ancak toplumsal ilişkiler izin verdiği zaman ve bu ilişkiler izin verdiği ölçüde, toplumsal gelişmenin bir etkeni olur.” (10) “Bu demektir-ki, fiilen kendini gösteren her yetenekli kişi, toplumsal ilişkilerin bir ürünüdür.” (11) Toplumsal gelişimi sağlayan temel öge toplumsal güçler ve ilişkileridir. Artık tarihe, tarihsel sürece ilişkin yapılacak her çalışma, bilimsel bir nitelik kazanmak istiyorsa, gragmatik yaklaşımı terketmek ve tarihsel çalışma yapılan döneme ilişkin toplumsal yapıyla ilgili verileri temel almak durumundadır.

Kuzey Kafkasyalıların toplumsal yapılarına ilişkin tarihsel çalışmalar ve kaynaklar oldukça sınırlı. “19.ncu Yüzyılın başlarında Kafkas Halkları” bu alanda kaynak olabilecek nitelikte bir çeviri. Bu nedenle tarihle ilgili yazılara bu çeviriyle başlanması uygun görüldü. Bunda sonra da devam edecek çevirilerin yanı sıra yukarıda özetlediğimiz tarih perspektifi içinde özgün çalışmalara da yer verilecektir. 19 ncu Yüzyılın Başlarında Kafkas Halkları, “Ali-Union Committee on Higher Educa-tion of the USSR Council of People, Com-missers” tarafından Devlet Üniversiteleri, Tarih Fakülteleri ve Pedagoji Enstitüleri için, Sovyetler Birliği’ndeki konularında uzman tarihçiler tarafından kolektif olarak hazırlanan ders kitabının üçüncü bölümüdür. Bu bölüm Prof. K.V. Sivtov tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye çeviri “American Council of ,Lear-ned Societies’in İngilizce çevirisinden yapılmıştır.

DİPNOT:
(*)
Bu çalışma 1975 yılında Araştırma-Derleme Komisyonu tarafından A.K.K.K. Derneğinde seminer olarak sunulmuştur.

KAYNAKLAR:
1)
ÇAĞLAYAN, Yaşar; TARİH ÖĞRENİMİNE BAŞLANGIÇ, AYKO, MAYIS 1981 S.16
2) NEGHUMUKUE, Sora; ADÎGHE-Hâtikhe Çerkes TARİHİ, Türkçe’ye çeviren Dr. Vasfi GÜSAR, Baha Matbaası, İst. 1974, S. 53
3) a.g.e.,S.63 ı
4) a.g.e.,S.68
5) ÇAĞLAYAN, S. 17
6) HIZAL, Ahmet Hazer; KUZEY KAFKASYA (Hürriyet ve İstiklâl Davası) Orkun Yayınları, No:4, Ankara 1961, S.7
7) a.g.e. S.33
8) KAFKASYA KÜLTÜREL DERGİ, Aralık 1973, özel Sayı,Sahibi ve Sorumlu Müdürü: İzzet AYDEMİR
9) PLEHANOV, G. V. TARİHTE BİREYİN ROLÜ, Kaynak Yayınları Aralık 1982, S.24
10) a.g.e., S. 35
11) a.g.e.,S. 45