TEHAPŞ’E

Çetawe İbrahim

Halkımızın uzun ve eski tarihini dikkate aldığımızda yazılı edebiyat dönemi kısa bir zaman dilimini kapsar. Üç Çerkes cumhuriyetinin kuruluşları bu sene 100. yılını doldurduğuna göre yazılı edebiyatımızın yaşı bundan bir miktar daha kısadır.

Eski feodal yaşam, Sovyetlerin kuruluşunda meydana gelen kızıl-beyaz iç savaşı, komünizmin kuruluş yılları İkinci Dünya Savaşı ve köy yaşamı Çerkes yazılı edebiyatının belli başlı konularını oluşturur. Rus-Kafkas savaşları Sovyetler’in son yıllarından itibaren edebiyatımızda yer edinebilmiştir. Çerkes halkında şehirleşme son yılların ürünü olduğundan bu konu edebiyata henüz yeterli bir şekilde yansımamıştır.

Çerkes dilindeki bazı kelime ve kavramların Türkçe karşılıklarını tek kelime ile vermek mümkün değildir. Mesela qaşen, pselhıxhu, thamate gibi kelimeleri Türkçe bir iki cümleyle açıklayabiliriz. Tehapş’e (Техьапщ1э) kelimesinin de Türkçe tek kelimelik bir karşılığını ben bulamadım. Çerkesçe-Rusça sözlükte tehapş’e tek bir Rusça kelime ile anlatılamamış, bunun için uzun bir cümle kurulmuştur. Sözlükte tehapş’e; Çerkes adetlerine göre yeni evlenen gencin ailesinden olan erkeklerin ve arkadaşlarının yeni geline ilk görüşmelerinde vermeleri gereken armağan olarak tanımlanmaktadır. Bu armağan bir büyük veya küçük baş hayvan, elbise, süs eşyası, para vb. olabilmektedir.

Kısacık ömrüne büyük bir edebiyat sığdırmayı başaran Dığuıj Quırmen’in son okuduğum hikayesinin adı da Tehapş’e dir. Hikayedeki olaylar İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda bir köyde geçer. Dini inançlar, batıl inanışlar, Çerkes köyündeki sosyal dayanışma ve adetler, köyden şehre göç bu hikayede ele alınan konulardır.

Askerlik hizmetini bitiren Jemaldin köyüne Rus kızı Layima ile döner. Kayınvalide Hıristiyan gelini olmasından hoşnut değildir. Ramazan ayında gelinin oruç tutmamasını hazmedemez, kendisine kötü davranır. Layima karnında bebeği ile birlikte kocasını terk edip baba memleketine dönmek zorunda kalır. Jemaldin çeşitli müzik enstrümanlarını çalabilen, güzel şarkı söyleyebilen bir müzisyendir. Köy yaşamından hoşnut değildir. Bir şehre yerleştiğinde daha iyi yaşayacağını umut etmektedir. Bu nedenle köyünü terk eder.

Jemaldin’in annesi Ğağ oğlunun Rus eşinin peşinden gittiğini zannetmektedir. Köy falcısına gidip oğlunun durumu ile ilgili fasulye falı açtırır. Falcı kadın Rus gelinin oğluna büyü yaptırdığını, oğlunun bu yüzden peşinden gittiğini söyler. Sihir yapmak için kullandığı anahtarı Kuban nehrine atmış olduğunu, büyüyü bozabilmek için bu anahtarı kısa zamanda nehirden çıkarıp getirmesi gerektiğini söyler. Anahtarı nehrin dibinden çıkarabilmesi için bir de mıknatıs verir. Ğağ gece vakti bir ipe bağladığı mıknatısı nehre daldırıp büyülü anahtarı bulmak üzere evden çıkar. Karısının gittiği yeri merak eden koca da peşinden gider. Ğağ mıknatıslı ipi nehre sarkıtmak isterken uçurumdan düşer, arkasından gelen kocası da uçurumdan yuvarlanır. Karı koca ölürler.

Jemaldin gittiği şehirde başarılı olamaz, geçirdiği bir kaza sonucu sakat kalır. Zorunlu olarak köyüne döner. Eşi Layima da oğlu ile birlikte köye döner, aile köyde yeniden birleşir. Layima Adığe adet ve geleneklerini benimser, ona göre yaşar, köyde sevilip sayılan bir gelin olur. Köyde kolhoz yaşamı vardır. Ķöy gençleri kolhoz hayvanlarının ihtiyacı olan otu sıcak yaz güneşi altında arazide tırpanla biçmektedirler. Gençler birlik beraberlik, dayanışma içinde büyük fedakarlıklarla otları biçmekte, genç kızlarda biçilen otları destelemektedir. İş bittiğinde günün yorgunluğunu yaptıkları Çerkes düğün ve eğlenceleri ile atmaktadırlar. Köydeki zorlu yaşam koşullarına dayanamayan Lida gibi kimi kadınlar şehre göç etmek isterler. Ķöy yaşamından mutlu olan, anne babalarını bırakıp köyü terk etmek istemeyen Lida’nın eşi gibi kocalar da vardır. Onlar şehre göç etmek istemeseler de eş ve çocuklarının hatırına, ailenin geleceğini korumak adına göç etmek zorunda kalmaktadır. Kimi anne babalarda çocuklarını köyden kurtarmak adına okutup meslek sahibi yapıp şehirde de iş bulmaktadır. Bununla birlikte çocuklarındaki köy aşkı onların köyde kalmalarına neden olmakta bu yüzden baba oğul anlaşmazlıkları baş göstermektedir. İsteyerek veya istemeyerek şehre gitmiş olanlarda aradıkları mutluluğu bulamayıp tekrar köylerine dönmektedir. Köy evlerinde içme suyu olmaması, suyun Kuban nehrinden omuzda taşınıyor olması kadınların şehre göç etme sebeplerinin birini oluşturmaktadır.

Sefar yüksek öğrenimini mühendis olarak tamamlamış, babası da ona şehirde uygun bir iş bulmuştur. Sefar ise köyünde yaşamak, köyün su sorununu çözmek istemektedir. Köy kolhozu başkanı Sultan ile birlikte, köy halkını da organize ederek Kuban nehrinden pompa ile çektikleri suyu her evin önüne kadar getirmeyi başarırlar. Köy yaşamında büyük önem taşıyan suyun gelişini kutlamak üzere köy halkı toplanır. Köyün thamatesi Kaziy günün anlam ve önemi üzerine bir konuşma yapacaktır. Çerkes içkisi maksime kadehi elinde olduğu halde konuşmaya başlar. Suyun getirilmesinde baş rolü olan Sefar’ın adını söyledikten sonra bu başarıda rolü olan kadınlardan da söz ederken yeni gelin Salima’nın da adını söyler. Armağanını vermeden yeni gelinin adını söylemiş olması adetlere uymayan bir durumdur. Bir başka yaşlı bu esnada sözünü keser: “tehapş’e vermeden yeni gelinin adını söyledin, tehapş’e vermen gerekir” der. Kolhoz başkanı Sultan da bugüne kadar korudukları Adığe adetlerine aykırı davranamayacaklarını, Salime’ye tehapş’e vermesi gerektiğini söyler. Thamate Kaziy, tehapş’e olarak içme suyunu evlerinin kapısına kadar götürme sözünü verir. O günden sonra köy kadınları Kuban nehrinden omuzlarında su çekmekten kurtulmuş olurlar.

* * *

Dığuıj Quırmen’in bir hikayesini elimden geldiğince bu şekilde özetlemeye çalıştım. Adığe edebiyatını bir nebze olsun anlamanıza katkı sunabilmişsem bu da benim payıma düşen mutluluk olsun.