...................
...................

MUTLULUK YOLU      1.BÖLÜM -07

K'ERAŞ Tembot
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız
Orijinal Adı:
К1ЭРЭЩЭ Тембот; Насыпым игъогу

                         
...................
...................

X. KIZIN EVİNDE

Yusıf, köyde güzel kızı olup da  o tür ailelerle yakın ilişki kurmayacak biri değildi. Vıstanekoların evine de sık sık girip çıkardı. Bu nedenle Vıstankoların evine geldiklerinde, Yusıf’ı kızlara haber vermesi için  Vıstanekolara gönderdiler. Kendileri ise adımlarını yavaşlattılar ve bahçe kapsının yanında beklemeye başladılar.  
Vıstanekoların bahçesini çeviren çitler adeta kale duvarlarını andırmaktaydı. Yüksek ve dikenli çalılarla çevrili, içeri bakılması olanaksız büyük bir kara saray duvarı gibiydi, emeği ile geçinen  ailelerin bahçe çitleri zaten öyleydi. İçeriye ancak ağaçtan yapılma bahçe kapısından bakılabilirdi. Ayrıca gecenin ilerleyen karanlığı bahçeyi görmeyi de olanaksızlaştırmış, her şeyi gizlemişti adeta. Bahçedeki bazı eşya ve araçların üst tarafları, bir arada bir köşeye toplanmışlar gibi, ancak karlatıları görünebilecek bir biçimde sessizce sinip oturmuşlardı sanki. Ana odadan sadece cılız bir lamba ışığı yansıyordu. Buraya pek de uzak olmayan başka bir odadan, kapalı bir perdeden de kılıç ağzı gibi incecik bir ışık geliyordu. Bu arada açılıp kapatılan kapıların sesleri duyuluyor, telaşlı kız sesleri de fısıltı biçiminde uzaktan duyulabiliyordu.
 

Nafset’in yaşadığı ev işte bu evdi.Böylesine karanlığa gömülü bir yaşam içinde yeryüzüne gelmişti zaten o da…
 

Nafset’i anımsayınca Bibolet’in içinde ılık bir kıpırdanma oluştu. Ondaki insanca özlemleri, aydınlığı arayan biri olmasını anımsadı bir anda, kimsesiz, bir başına çırpınmakta olmasından duyduğu üzüntüyü, kızın temiz duygularını, geleceğe yönelik umutlarını yeniden anımsadı, bütün bunlar onu kıza daha da bir yakınlaştırdı. İnsanın içine umutsuzluk zehri akıtan bu yabanım dünya karanlığının içinde adeta  kulaç atıyor olsalar da, Nafset’i göreceği için,içini bir sevinç duygusu kaplamıştı. Nafset’in görüntüsü, kağnı arabasındaki oturuşu, şalının uçlarından tutmuş, gözlerini aşağıya doğru mahzun bir biçimde indirmiş duruşu, kendisini korumaya çalışması ve dudaklarını bitiştirmiş oturmakta olması, bütün bunlar gözlerinin önünde yeniden canlanıvermişti.
 

Gençlerin bulunduğu yere uzakça olmayan bir yerden,karanlık  bir sokaktan, sanki görünmeyen bir gece kuşu sesi imiş gibi,bir kapı gıcırtısı sesini duydular. Yanlarına doğru iki kişi gelmekteydi. Birisinin giyimi kuşamı yerindeydi. İşlenmiş kuzu derisinden kalpağı vardı,tsıyesi de (pardösüsü) (1) bedenine göreydi, görünümüyle bu kişi iyi bir at binicisi olmalıdı. Ağzındaki sigarası karanlığı delip de kendilerine tam görünebilen tek şeydi. Gruba yaklaştıklarında adam,kıvılcımlar saçtırarak  sigarasını yere attı.
 

Adamın yanındaki kişi ise daha geniş yapılı, yayvan,bol  giyimli ve kısa boylu biriydi.
- Kim o, diyerek, sormaktan çok bakarak seslendi uzunca boylu olanı.
- İsmahil! (Исмахьил) Sen de güzel kızı gözüne kestirmiş olmalısın, diyerek şakayla karışık yanıtlamıştı onu Mıhamet de.
- A a, Mıhamet mi o? Güzel kızı bulup da kim kaçmış ki! Şakaya şakayla karşılık vererek gülüverdi öbürü de.
 

Yüksekçe bir sesle gülüyordu adam, ama sesi yumuşakçaydı ve erkeklere özgü kalınca sesi  sanki göğsünden kopup geliyordu.Seninle şakalaşıyor ve sana takılıyor gibiydi o, espri yanı fazlaydı, kendine güvendiği, kendisini üstün biri olarak gördüğü de anlaşılıyordu davranışlarından, erkek kumru sesine benzeyen sesine, kalın ve yumuşakça bir ses de ekleyebilmekteydi, bu da kızları baştan çıkaran erkeklere özgü özelliklerden biri olmalıydı.

- Genç bekarların kız peşinde dolanmalarını anlarım da, senin neyin peşinde olduğunu anlayamıyorum bir türlü, Mıhamet, diyerek, eskimiş ve yalama olmuş bir kağnı arabası gibi sesiyle güldü İsmahil’in yanındaki de.
- Benim de bir düşündüğüm var, Lıhuj! (Л1ыхъужъ;Kahraman) Bu dünyayı sizin gibi bekarlara öyle kolay kolay teslim etmem, dedi Mıhamet de.

Sözlerinden üstü kapalı da olsa biraz gücenmiş olduğunu belli ediyordu, evlenme ve yaşam gibi bir konuda Mıhamet’in duygularıyla oynandığı ortadaydı.
- Bu akşam Mıhamet için değil, konuğumuz için bir iş peşindeyiz, diye konuştu Şumaf (uğurlu, yaman atlı), bir ot yığını gibi hepsini aşan uzun boyuyla.
- Konuk mu var yanınızda?
- Evet, kızlarımızı göstermeye götürüyoruz onu.
- Öyleyse buyurun, yolunuz açık olsun, biz sizin önünüzü kesmeyelim…
- Önümüzü kesecek gibi önemli bir iş peşinde değiliz, daha kalabalık olursak daha da  seviniriz, diyerek yanındakilerin bu iki kişiyi uzaklaştırmalarına gerek bulunmadığını ima etmişti Bibolet.
- Burada habersiz karşılaştık diye sizin gitmeniz gerekmez, birlikte olursak daha da güzel olur, dedi Mıhamet, Bibolet’e destek çıkarak. ”Daha kalabalık olursak, daha neşeli oluruz” diye düşünmüştü içinden.
- Gidelim, durmayalım böyle, diye sözlerini sürdürdü Mıhamet ve en önden bahçeye girdi.
- Nereye gidiyorsun böyle Mıhamet, haç’eş (konuk odası) bu yanda ya, diye peşinden seslendi Şumaf, Mıhamet’in haç’eşe  değil,kızların odasına doğru gittiğini görünce.
- Haç’eşi bekleyip mi duracağız hala, kızlar neredeyse biz de oraya dalarız! dedi Mıhamet ve perde aralığından ışık sızan odaya doğru yürüdü.
- Buyurun! diyerek kapıyı açtı Yusıf.
 

Tiyatroda perdenin aniden kaldırılması durumunda sahnede habersiz yakalanmış bir oyuncu gibi, birinin alelacele odada bulunduğunu gördü Bibolet. Nafset’ti o, oyun oynayan bir çocukmuş gibi, açılmış kapıdan bir bakıp hemen Yusıf’ın arkasına gizlendi. Ancak odaya girdiklerinde, gülmeden ya da gülümsemeden, Nafset’in dimdik ağaç divanın yanında ayakta dikilmekte olduğunu yeniden gördü Bibolet.
 

Nafset’in ablası Kulats (Кулац; Kulas), güzel bir genç kız idi, lambanın konduğu masanın yanı başında ayaktaydı. Lamba ışığında  batan güneşin şavkı gibi parıldayan kıpkırmızı eşarbı  başındaydı, sanki suda yüzüyormuş gibi yere yumuşakça ayaklarını basarak konukları karşıladı. İnsan bedeni ve ruhu bulunmayan biriymiş gibi göz kapaklarını indirip konuğun elini hafifçe tuttu. Gelinlik çağına geldiği için iş ve güçten uzak tutulduğu ve kendisine bir konukmuş gibi davranılan bir kız olduğu,pamuk gibi yumuşacık ellerinden anlaşılıyordu.

- Bak ve gör, onun ne dalgacı bir kız olduğunu! dedi Mıhamet, espriler yaparak Kulats’
ın elini tuttu ve yüzüne bir baktı.
 

Kulats, utanmış halde hafiften bir gülümsedi,ama bir şey demedi ve incecik bedenini bir yılan gibi kıvırarak, elini Mıhamet’in elinden kurtardı, yanıt da vermedi, Mıhamet’in sözünü üstüne almamış gibi yaptı.
 

Kulats’ın elini tuttuktan sonra Bibolet, Nafset’in yanına gitti.
- Seni gerçek bir arkadaş olarak kabul ettiğimi kanıtlamak için, bak seni her yerde buluyorum, diyerek Nafset’in elini tuttu.
 

Nafset, bu sözlerden pek emin olmamıştı, küçücük dudaklarıyla bir gülümsedi ve gözlerini yukarı kaldırmadan elini uzattı. Elleri nasırlıydı. Evin küçük kızı olduğu için işler şimdi onun omuzlarında olmalıydı.
 

Bir şey demedi.
 

Birbiri ardından kızların elleri tutulduktan sonra İsmahil, gruptan ayrılıp Bibolet’in yanına geldi.
- Hoş geldin, konuk (Фэсапщи, хьaк1э)! Karanlıkta sana bir hoş gedin deme fırsatımız olmadı, diyerek Bibolet’in elini tuttu.
 

Mıhamet’le birlikte gündüzleyin yürütme komitesi (muhtarlık) binasına giderlerken yolda gördükleri gösterişli atlının bu İsmahil olduğunu hemen anlamıştı Bibolet. Mıhamet’in onun için kendisine, “Atı sürekli eğerli olan atlılarımızın başında geleni de bu…” demiş olduğunu anımsadı.

Bibolet dikkatlice İsmahil’e baktı. Yakışıklı biriydi, manda boynuzu gibi iki ucu kıvrılmış gür siyah bıyıkları vardı. Gözleri yuvalarından fırlayacaklarmış gibisine iriydiler, bakanı alaya alır, küçümser gibi bakıyorlardı. Çok şakacı biriymiş gibi bir görünümü de vardı, gerçek kişiliğini gizleyen ve düşünceleri zor anlaşılabilen birine benziyordu. Eline geçeni parçalamaktan geri kalmayacak  biri olduğunu herkes kolayca fark edemezdi. Ancak dikkatli ve bilinçli bir bakıldığında, şakacı tavır ve davranışlarının altında,saldırıya hazırlanan sinsi bir köpeğin benzerini onda görmek pek de  zor olmazdı. Sol kaşının üzerindeki kocaman yara izi bile, onun bir kötülük kumkuması olduğunu anlatmaya yeterdi.
 

Gençler oturdular. Kulats da normal bir kız gibi, masanın daha gerisinde, yazmasını lamba ışığında yüzünü de kısmen kaplayacak bir biçimde örtünerek dikilmişti. Kırmızı yazmasından yayılan kırmızımsı görüntü, üzerinden altın huzmeleri dökülen bir kız görüntüsü veriyordu ona, bu da kızı daha da bir güzelleştiriyordu.
 

Nafset de küçük kız kardeş olduğundan divanın daha geri tarafında ablasının yanında dikilmişti.
 

Adige geleneği gereğince el tutma ve buyurma işlemi uzun uzadıya ve önem verilerek sürdürülmüştü. Karşılamalar bitip oturduklarında ise iyice sessizleşmişlerdi. Odadakilerin soluma sesleri zar zor işitilebiliyordu. Şumaf’ın tütün içişi, bir demirci körüğünü çekiyormuş gibi, diğerleri içinden fark edilebiliyordu. Kulats, sanki utanıyormuş gibi, kaçamak bakışlar atıyor, gözleri ile Yusıf’la bir konuşuyor, bazen de gözlerini Mıhamet’e çeviriyordu, onları yakından tanıdığını belli etmek istiyor gibiydi.
 

Nafset, gruptan uzak düşmüş bir taş heykel gibi kımıldamadan dikilmiş duruyordu yerinde. Odadakilere değil, daha uzaklara bakıyor gibiydi. Bibolet, yanında oturduğu masanın üzerinde birkaç kitap ve defter bulunduğunu gördü. Kitapları alıp incelemeye başlayınca, Nafset, durduğu yerden kaygılanmaya başladı. Bibolet’in kitapları inceleyip işi defterlere getirmesine değin, Nafset yerinde durdu, ama sıra defterlere gelince, utandığını belli eder bir biçimde odanın bir başından gelerek defteri bir ucundan tuttu.
- Onlara bakmamalısın! dedi.
- Niye bakmayayım, sakıncalı bir şey yok ki bunlarda.
- Bir şey olduğundan değil, okuma yazma öğrenmek için yaptığım karalamalar var bu defterlerde, bana gülmenden utanıyorum, hadi ver onları bana.
 

Nafset iyice utanmıştı, bir yandan ısrarla defterlerini almaya çalışıyor, bir yandan da Bibolet’in yüzüne bakmaktan çekiniyor, ne yapacağını şaşırmış gibi direnip duruyordu. Bibolet defteri vermedi, bu arada çekiştirip dururlarken göz göze geldiler. Nafset’in gözleri bir göz açıp kapama süresi kadar açık kaldı ve Bibolet’e baktılar. Kızma ya da başka bir olumsuz düşünce yansıtmadan bir göz açıp kapama süresince kendisine bakmıştı kız. Bibolet bu bakışı daha sonraları da hiç unutamamıştı. Soru ile korkuyu birlikte yansıtan bu bakışı neye yorumlayacağını bir türlü kestirememiş, bunu birçok kez anımsamış ve düşünmüştü Bibolet. Nafset’in gözlerindeki o soru ve korkunun nedenini Bibolet, birkaç yıl sonra ancak çözebilmişti. Defterleri çekiştirip dururlarken, az da olsa, aralarında bir yakınlaşma doğmuş olması her ikisini de sevindirmiş olmalıydı.
- Anlaşılan bana hiç güvenmiyorsun! Ver de bir  bakayım bu deftere,olmayacak bir şey görürsem hiç okumam,hemen geri veririm,ben sadece senin nasıl bir yazı yazdığını görmek istiyorum (2).
-
Ver, dedi Nafset de gücü tükenmiş halde. Sonunda, başaramayacağını anlayınca,defterin birini bırakıp diğer defterleri aldı ve onları bir yere sakladı.

Nafset çok utanmış, yanakları kızarmış ve düşünce içerisinde Bibolet’e bakaraktan yeniden eski yerinde ayağa dikildi.
 

Bibolet defter yapraklarını karıştırmaya başladı. Baş kısmında Rusça yazılmış birkaç sözcük vardı, bunları bir yerlerden yazmış ve öğrenmek istemiş olmalıydı, yazı yazmaya yeni başlamış olan birinin yazdığı gibi yazılar eğri büğrüydü.Rusça sözcüklerin karşısına Adigecelerini de yazmıştı. Bunun ardından ise, yazı yazmaya yardımcı olan örnekler bulunuyordu.
 

Mıhamet bayağı bir yüksek sesle öksürdü. Elini cebine atıp tütün tabağını çıkardı, her zaman yaptığı gibi, hiç acele etmeden, yavaş yavaş cıgarasını sarmaya başladı. Dudaklarındaki kurnazca gülümsemeden, bir şeyler yapmayı planladığı ve bu şeyin kocaman bir kaya parçası gibi yuvarlanarak gelmek üzere olduğu anlaşılabilirdi.
- Kulats, konuk bir kitap buldu ya, hiçbirimiz artık onun umurunda değiliz,anlaşılan sana bizden başkasından hayır yok, ona bakıp boşuna bekleme. Sonunda yine bize kalacağın anlaşılıyor… Bayırdan kocaman bir taş yuvarlanmış  gibi  patlatıvermişti sözünü Mıhamet. Kurnaz kurnaz gülümsemeleriyle de Bibolet’e değil, Kulats’a bakıyordu.
 

Bibolet hemen kendisini toparladı. Bir grup içinde iken kitap okuyup durmanın uygun düşmeyeceği kendisine bir güzel anımsatılmış ve Bibolet de şaşırıp kalmıştı. Mıhamet, havaya karışıp giden konuşma sesini sadece kendi dinliyormuş gibi, başını eğip yandan da Bibolet’e bir bakıp sustu.
- Ne yaparsa yapsın,öncelik konuğun,o dururken,bizim  kendimizi düşünmemiz uygun düşmez, konuk nasıl istiyorsa biz de öyle yaparız, diye hafiften bir gülümseyerek karşılık verdi Kulats da Mıhamet’e.

Bibolet, kızla pseluh (псэлъыхъу;yavuklu) konuşması yapmamak için diretyordu. Ancak Mıhamet durmadan kendisini buna zorluyordu, sonunda bir yanıt vermesi  kaçınılmaz olmuştu.
- Mıhamet,bak bilmiyordum , sen gerçekten bir yalancı imişsin, diyerek bir yanıt verirken,bir yandan da elini sallayarak gülümsüyordu Bibolet. Ardından ciddi bir tavır takınarak konuştu: “Burada bir topluluk içinde kitap okumakla hata ettiğimi kabul ediyorum. Ancak sen de, Behukoların haç’eşinde bana vermiş olduğun sözünü tutmayarak benden daha fazla hata etmiş oldun, arkadaş isek bunun cezasını  görüşmemiz gerekir. Bu da benim sana bir yanıtım olsun. Bu arada beni gözetecek biçimde hareket etmeyi kabul ettiğini söyleyen Kulats’a da çok teşekkür ederim. Ancak asıl niyetimi söylemeye kalkışırsam, pişman olacağından korkarım…”
- Bibolet, dilin hiç de yumuşak bir dil değil, çok sivri  dilli birisin anlaşılan!. . Bu son konunun dışındaymış gibi yavaş bir sesle konuştu Mıhamet.
- İki keskin dil, iki keskin kılıç gibi karşı karşıya gelmiş anlaşılan… kendi kendisine söylenirmiş gibi konuştu Şumaf da. Başlanmış olan esprili konuşmayı dinlemek için hazırlanmak istiyormuş gibi bir cıgara sarmak istedi, elini Mıhamet’e doğru uzatıp “Ver bakalım bir nefeslik” dedi.
- Sözümüzü yerine getirmeyeceğimizi sanıyorsa konuğumuz, bizi kenttekilere benzetmiş olmalı. Ancak ben sözümü geri çekmek için söylemedim, diyerek Kulats Bibolet’e arka çıktı. Bunu söyledikten sonra da bir göz kırparak Yusıf’a baktı. Öbürü de göz kırpmayla karşılık vererek,Bibolet’i konuşmaya zorlamasını kızdan istedi.
 

Böylece Bibolet giderek pseluh işinin içine yuvarlanmış oldu. İsmahil ile Şumaf da bir iki genci daha yanlarına alıp pseluh işine katıldılar. Bu gençler kendi köylüleri olan kıza arka çıktılar ve onun aldanmasını istemediklerini, en iyisi, bilmedikleri bir yabancıya gideceğine, kızın kendi köylerinden bir gençte karar kılmasının en isabetli karar olacağı görüşünü savundular. Ardından İsmahil’i de yavaş yavaş ayrı bir  rakip pseluh olarak Bibolet’in karşısına çıkardılar. Bibolet’in bir pseluh konuşması yapması için çift yönlü bastırmakta olan Mıhamet de sonunda Bibolet’i destekler bir pozisyon aldı. Böylece Bibolet,Kulats üzerine bir pseluh  konuşmasının içine çekilmiş oldu,yanıt verme işinde Kulats  ileri gitmeye ve bastırmaya başlayınca, Bibolet de bir ileri adım daha atarak konuşmalara taraf olarak iyice katıldı. Böylece pseluh konuşmalarına dalıp uzunca bir süre konuşup durdular. Sonunda Kulats, dünyanın bir ucuna gitse bile,oraya Bibolet’le birlikte gitmeye hazır olduğunu,bir tek Bibolet’e varmayı kabul ettiğini söyledi.
- Vallahi de Kulats, böyle bir karar vereceğini bilseydim eğer, dünyada Bibolet’e arka çıkmazdım! Yaktık kendi kendimizi. Köyümüzde güzel mızıka (пщынэ/pşıne) çalan tek kızımızdan da olduk anlaşılan, diyerek Mıhamet, söyleşiyi sonunda şakaya bağladı. ”Haydi bize bir mızıka çal da, bizdenden henüz ayrılmamışken,son bir kez bize bir oyun oynama fırsatı ver bari.Ondan sonra ikinize de Tanrıdan  iyi yolculuklar diyelim, dileriz birlikte uzun ve mutlu bir yaşam sürdürürsünüz…
 

Kulats mızıkayı eline aldı, başını güzel bir biçimde öne eğip, parmaklarını mızıkanın tuşlarına yerleştirdi. Çok ayaklı bir böceğin yürüyüşü gibi, Kulats, önce yumuşak beyaz parmak uçlarını tuşların üzerinde bir gezdirdi. Kumru sesi gibi kalınca sesler de çıkaran ve dalgalanan bir sığırcık (пчэндэхъу) sürüsünü  andıran sesler de döktüren bir  akordenon sesiyle, Adige dans havalarını çalmaya başladı. Mıhamet de ayağa kalkıp kuzu kapıp kanatlanmak üzere olan bir kartal gibi, omuzlarını yukarı kaldırarak dans etmek üzere ayağa kalktı.
 

Bibolet de sıranın kendisine gelmesi üzerine Nafset ile oynayıp yerine oturdu.
 

Nafset bütün bir akşam ve bütün bir gece boyunca, adeta bir başına dikilmiş, şakalaşma ve gülüşmelere katılmadan kendi yerinde ayakta durmuştu. Yapılan espri ve şakaları da beğenmiyormuş gibiydi. Bir tür kaygı içindeydi,ara sıra Bibolet’e bir baktığı da oluyordu. Ancak Bibolet’in bakışı ile karşılaştığında, soğuk ve ani bir tavırla gözlerini ondan kaçırıyordu.
 

Nafset’in içinde bir sıkıntı olduğunu ve kalbinin de güp güp attığını  bakışlarından anlamıştı Bibolet. Ancak bunu neye yoracağını bilemiyordu. Bibolet’in farkına vardığı tek şey, şimdiki bakışı ile kağnı arabasında, birlikte oturdukları zamanki bakışının çok farklı olduğu idi. Kağnı arabasındaki karşılaşmalarında, Nafset’in gözlerinden kendisine karşı sıcak bir duygu yansıyordu. Kendisini kınıyormuş gibi olan şimdiki soğuk bakışına Bibolet, bir türlü bir anlam veremiyordu. Kulats ile şakacıktan da olsa bir pseluh konuşması yapmış olması, Nafset’i incitmiş olmalıydı. ”Sen sonunda kendi yolunu kendin çizdin, artık ben senin için bir anlam ifade etmiyorum!. . Bundan böyle, benim de kendi yolumu çizmem gerekir…” dermiş gibi bir anlam sezinliyordu Bibolet, Nafset’in bakışlarından. Onu böyle üzdüğü için bu küçük kıza acımaya, kendisine de kızmaya ve kendini ona daha da  yakın görmeye başlamıştı Bibolet. Kızın okuması, onun yeni dünya düzeni içinde saygın bir yer edinmesi için yardımcı olması gerektiğini şimdi her zamankinden daha fazla önemsemesi gerektiğini kavramaya başlamıştı. Elinden geldiğince onu gözetmeyi ve desteklemeyi  içinden kararlaştırdı sonunda.
 

Bundan başka Nafset’e ilişkin daha ağır bir kaygı kaplamıştı  Bibolet’in içini. İsmahil’in bir iki kez arzular bir biçimde Nafset’e baktığını görmüştü. İsmail dışında, odadaki gençlerden bazılarının da  istekle Nafset’e bakmakta olduklarını fark etmişti. Ancak diğerlerinden çok İsmahil’in bakışları Bibolet’in içine bir kurt düşürmüştü. İsmahil’in ne tür bir insan olduğunun, o yapıdaki kişilerin kadınlara masumane gözlerle bakmayacaklarını biliyordu, Nafset’in böyle birinin eline düşmesi demek, onun yeni dünyaya ve tüm umutlarına veda etmesi demek olacaktı. Henüz  çok düşük düzeyde bir bilinçlenme içinde olan Adige kadınlarının İsmahil gibilerine kolayca yem olabileceklerini de biliyordu. Bu nedenle İsmahil’in bakışlarını beğenmemiş ve buna  Nafset’in geleceği kaygısı da eklenmişti.

Çay tepsisi içeri getirildi ve danslara bir ara verildi. Çaylar içildikten sonra,daha fazla oturmadılar ve ç’apşeye (к1апщэ) (3) gitmek üzere ayağa kalktılar. Dışarı çıkacakları bir sırada Bibolet Nafset’e yanaştı ve ciddi olarak:
- Nafset, sen bana hiç güvenmiyorsun, ama sana söylediğim gibi okuman için her zaman beni yanında bulabilirsin. Kimseyi dinleme, oku. Rusça olsun, Adigece olsun, hangisi kolayına gelirse o dilde yazışalım, olmaz mı?
- Olur, dedi Nafset. Kuşkulu ve güvenmiyormuş gibi. Bakmadan da Bibolet’in elini tutmuştu.
- Vallahi, konuk, öyle de olmaz ki, iki kız kardeşin ikisini de sana bırakamayız ki!. . dedi İsmahil, yalandan ve şaka yapar gibi.

Ancak İsmahil’in bu şakasının arkasında çok ciddi şeyler bulunduğunu sonradan öğrenecekti Bibolet.



KİTABIN BİRİNCİ BÖLÜMÜNÜN SONU



DİPNOTLAR
1)
Tsıye (цые), Adigelerin ve Kafkas halklarının giydiği uzun elbise, yabancılar Çerkeska derler. Bugün Adıgeler cekete tsıye, pardesü ya da paltoya da “tsıye k’ah” (цые к1ахь, цые к1ыхь;uzun ceket) derler. -HCY
2) 1927 yılına değin Adigece Arap harfleriyle yazılıyordu. O yıl Latin harflerine geçildi, 1937’de de Adigey’de şimdiki Kiril (Rus) harfleri kabul edildi. Kabardey-Balkarya ve Karaçay-Çerkesya’da ise 1924 yılına değin Arap, 1924-1936 arası Latin, 1936’dan sonra da Kiril (Rus) harfleri kabul edildi. Shapsughya’da ise aynı sıra izlendi, ancak 1943’te fiilen, 1945’te de resmen özerkliğe son verildi, Adigece yazı ve eğitim
kaldırıldı. -HCY
3)
Ç’apşe (к1апщэ), kemiği kırık olan kişinin kemiği kaynayıncaya değin uyutulmaması biçiminde Adigelerce uygulanan eski bir tedavi yöntemi. Aralıksız eğlenilerek ve hasta lafa tutularak uyutulmazdı. Bu, aynı zamanda insana verilen değeri de gösteriyordu. -HCY

 
1. Parti    
1. Bölüm 4. Bölüm 7. Bölüm
2. Bölüm 5. Bölüm
3. Bölüm 6. Bölüm    
            
2.
Parti  
 
1. Bölüm 7. Bölüm 13. Bölüm
2. Bölüm 8. Bölüm 14. Bölüm
3. Bölüm 9. Bölüm 15. Bölüm
4. Bölüm 10. Bölüm 16. Bölüm
5. Bölüm 11. Bölüm 17. Bölüm
6. Bölüm 12. Bölüm    
           
3.
Parti  
            3. Baskı Önsözü  >>>
1. Bölüm 5. Bölüm 9. Bölüm
2. Bölüm 6. Bölüm 10. Bölüm
3. Bölüm 7. Bölüm 11. Bölüm
4. Bölüm 8. Bölüm    
           
4.
Parti  
 
Son