...................
...................

MUTLULUK YOLU      2.BÖLÜM -10

K'ERAŞ Tembot
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız
Orijinal Adı:
К1ЭРЭЩЭ Тембот; Насыпым игъогу

                         
...................
...................

X. ÖNDER KIZ  (ПШЪЭШЪЭ ПЭРЫТЫР)

Gegu (oyun-eğlence) tüm coşkusuyla sürüyordu. Phaçik ve pşıne (mızıka) sesleri tüm görkemiyle meydanı doldurmuştu. Herkesin coştuğu büyük bir gegu vardı. Kutlama gegusu olduğundan, yaşlı genç herkes buraya gelmişti.
Karbeç de, kendisi için getirilen sandalyeye oturmuş, kaşları güneş ışıklarının altından parıldayarak geguyu izliyordu.

Meydanda oynayan çiftlerin oyunlarını bitirdikleri bir sırada İshak hatiyak'o'ya (хьатияк1о;geguyu yöneten) seslendi ve onu yanına çağırdı. İshak'ın sözlerini beğendiği anlaşılan hatiyak’o da sevinçten uçarcasına yerine geri döndü. Eli ile işaret edip çalgıcıları (pşınave’yi) durdurdu.
- Hey, hey, hey, Tanrı sizi de sevindirsin (тхьам ыгъэчылэн)!Yan köşelere kaçmayın, benim için de aybetmiş demeyin, "bilmediğimi sormuşsam bunda ne var? Bana söyleneni size iletmekle dedikoducu mu olur muşum? Satrançta piyon kuralına  göre yedirilir, söyleyin şimdi  bana, oyun oynama sırası kimin, diye sorduğumda, yaşlıların tümü hep birlikte onun adını söylediler:"Önder bir yaşlımız, bir  elçimiz olarak Moskova'ya gönderdiğimiz, isteğimizi de kırmayacağını bildiğimiz Halaho'dur o kişi, dediler. Böylesine görkemli bir kutlama günü onuruna, yaşlı başlı biriyim artık demeden,  gençliğindeki gibi oynamanı senden bekliyoruz" dedi. Uygun mu, ey ahali?

“Uygun, uygun!”,  “Hem uygun, hem de yerinde”, sesleri topluluktan yükseldi.

Şakayla karışık takılarak ve kollarına da girerek yaşlılar Halaho'yu aralarından çıkardılar. Hatiyak'o koştu,  Halaho'yu kolundan tutup ortaya çekti. Tam o sırada Değotluk da hatiyak'o'ya bir işaret yapıp onu yanına çağırdı. Hatiyak'o geri döndü ve Halaho'nun elinden tutarak topluluğa seslendi:
- Böylesine bir günde birbirine denk (eşit) olanların dans etmesi, birbiriyle uyumlu biçimde oynamaları, danslara başlandığında, gencimiz ve yaşlımızla aynı tempoda olmamız, çalışma alanında önder olanın bu mutlu anımızda da önderimiz olmasını arzuluyoruz: Kızlarımızın en zekisi, en akıllısı, doğan yeni dünya ışığına (güneşine) bağrını ilk açan ve beyazdan bir altınmış gibi aramızda parıldayıp durmakta olan, işte bu yazıyı  (Köy Sovyeti binası üzerinde asılı olan bezdeki yazıyı işaret etti) incecik parmaklarıyla yazmış olan Vıstanekoların güzel Nafset’ini, bir öncü, bir yaşlı ve bir düzenleyici olarak aramızda bulunan Halaho ile dans etmesini gençlerimiz arzu ediyorlar. Uygun değil mi, ey ahali?

Kitle büyük bir coşkuyla bu isteği onayladı.

Nafset de kızların arasından ayrılıp ileriye çıktı. Kızıl yazması güneşe karşı parıldıyor, iki kırmızı yanağı da yazmasının kızıllığına karışıp gidiyordu. Bir Mayıs Günü konusundan Değotluk’un söz ettiği gün, Değotluk’un sözlerinde bazı saklı niyetler bulunduğunu sezmişti, ama bunun ne olduğunu ancak şimdi anlamıştı. Halaho’nun da kızıl başörtüsünü takıp kutlamaya gelmesini Nafset’ten istemiş olmasının da nedenini şimdi kavramıştı. Her ikisinin isteğinde birer gizli amaç bulunuyormuş anlaşılan. Onların böyle bir gizli niyetlerinin olduğunu bilseydi, Nafset, dünyada buraya gelmezdi, ama şimdi ne yapabilirdi ki, artık geri çekilmenin bir yolu da kalmamıştı.

Adige geleneğine yaslanıp hatiyak’o’ya (yöneticiye) “Ablam burada iken, onurlandırıcı da olsa, bana uygun görülen bu görevi kabul edemem” diyebilirdi,  tek çıkar yolu buydu ama Değotluk ile arkadaşlarının üzülmelerini de istemiyordu. Değotluk’un ve yanındaki genç komsomolların (parti gençlik kolu üyelerinin) kaygılı ve rica dolu bakışlarının da farkındaydı, onların kendisini diğerlerinden ayırıp ortaya getirtmiş olmaları kişisel bir seçim olarak görülemezdi sadece. Sürmekte olan devrim mücadelesinde Nafset’e güvenmekte olduklarını da ortaya koymuşlardı, onun kişiliğine ve insanca davranışlarına güveniyor, onun kendilerini bu uğraşta küçük düşürmeyeceğine inanıyorlardı.

Ayrıca, bu gençlerin gittiği yolun üzerinde Bibolet de bulunuyordu… Korkup da geri çekilecek olursa, Bibolet’in yüzüne nasıl bakardı ki…

İki ayrı dünya ve iki karşıt akım yandaşları gözlerini Nafset’in üzerine dikmiş, onun seçimini bekliyorlardı. Ya yiğitçe ve yürekli bir biçimde, kendisinin de özlemini çektiği aydınlık yeni bir dünya için mücadele edenlerin safında yer alacaktı ya da boyun eğecek, eski dünyaya özgü acımasız prangaların boynuna takılmasına razı olacaktı. Bu iki ayrı saftan hangisini seçeceğini kestiremiyor ve bir iç mücadelesi geçiriyor, kaygı ve korku içinde, utanmış ve her iki kesimden de çekinir halde, başını eğmiş duruyordu Nafset…

Bu duraksamalı duruş birkaç saniyeden fazla sürmemişti. Hemen ardından özlediği ve katılmak için can attığı aydınlık dünyaya yüzünü döndürdü. Ayrıca bu birkaç saniye içinde yaşının ve kavrama gücünün alabildiğine geliştiğini, iç engellerini aştığını, eski dünyadan artakalmış hatiyako’lar (çığırtkanlar)  karşısında duraksamamak gerektiğini kavradı ve başı dik biçimde olduğu yerde kaldı.

Şimdilere değin Adigeler, Adige kızlarını utangaç, başı eğik ve ezik kişiler olarak görmeye alışıktılar, kızların da bu durumu ince ve alacalı başörtüleri altında gizlemeye çalıştıklarını görüyorlardı. Şimdiye değin Adigeler böyle tören gegularında (eğlencelerde) bezden kızıl başörtüler taşımazlardı, böylesine şeyler de görmemişlerdi. Bu renk, şimdi yeni doğmuş ve dalgalanmakta olan özgürlük bayrağının da rengini anımsatmaktaydı. Nafset şimdi,  bu özgür dünyanın bir bayrağını elinde tutuyormuş gibi, başı dik ve yukarıda, gönenç ve güven içinde yerinde durmaktaydı. Başındaki başörtüyü daha aşağı indirmeye çalışmıyordu. O şimdi, yeniden değeri iade edilmiş olan önder Adige kadınlarından biriydi artık, kadın olduğu için utanan, ezilip büzülen biri değildi bunan sonrası için. Gözlerinden sevinçten bir ateş fışkırıyor, akıllı ve zeki bir kız olduğu belli olur biçimde yumuşacık dudaklarından gülücükler saçılıyordu. Artık kadınlara özgü ezilmişliğin yerini, insan olmanın verdiği güven dolu bir gülümseyiş almıştı.

Halaho inatçı bir ihtiyar külçesi halinde ve oynamayı istemiyormuş gibi, zorla ve sürüklene sürüklene meydana getirilmiş ve Nafset’in karşısına dikilmişti. Halaho isteksizce yerinde duruyor, lütfen sağa sola dönüyormuş gibi yapıyordu. Ancak Nafset, Halaho’nun ne denli güzel oynadığını kendi evlerinde görmüştü ve ihtiyarı nasıl yola getireceğini düşünüp duruyordu; Nafset, ihtiyar gibi cansız durmuyor, gözlerinden yayılan sevgi dolu bakışlarla onu etkilemeye çalışıyor, konuşmadan, sadece gözleriyle ona ricada bulunuyor ve onu dansa çağırıyordu. Kız, sonunda hızlanıp var gücüyle oynamaya başladı.
- Halaho, Halaho, kız seni bastırıyor, biz yaşlıları utandırıyorsun! Dans etmeyi unutmuşsan, içimizde yerin kalmadı, almayacağız artık seni aramıza! diyerek ihtiyarlar yer yer bağrışmaya başladılar.

Yaşlı genç herkes var gücüyle el çırpmaya başladı. El çırpmaları hızlanınca Halaho, yavaş yavaş tempoya uymaya başladı. Topluluğun el çırpmasını yoğunlaştırması ölçüsünde, oyuncular da tempolarını hızlandırıyorlardı, bu arada komsomollar silahlarını çekip peş peşi sıra boşaltmaya başlayınca Halaho da adeta zembereklerinden boşandı. Hızla dönen bir topaç (пхъэмыупсы чынэ хьакуако) gibi ortaya fırladı.

Hatiyak’o coşturucu naralar atıyor, pşınave de (mızıka çalan) koşup gelmiş, mızıkasını Halaho’nun başucunun üzerine doğru kaldırmış çalıyordu. El çırpma ve tabanca sesleri birbirine karışmıştı. Ortalık barut dumanına boğulmuş, ortalık kara bir sisle kaplanmıştı. Halaho bir kara kartal gibi bu yoğun  barut sisinin içinde bir fırıldak gibi dönüyor, dönüyor, dönüyordu.

Herkes birbirini çiğneyecekmiş gibi yığılmıştı, gerilerde duranlar gösteriyi kaçırmamak ve daha yakından görebilmek için öne doğru hücum ediyorlardı. Herkes şaşırmış, hayran hayran  Halaho’ya bakıyordu. Yer, unvan ve mevki gibi şeyler bir kenara atılmıştı. Adeta zaman durdurulmuştu, kimse kendisini itip duran kişi çokluğu ile ilgilenmiyor, sadece Halaho’ya bakıyordu. Bir süre sonra hatiyak’o elini kaldırdı ve pşınaveyi (çalgıcıyı) durdurdu. Koşup Halaho ile Nafset’in elini tuttu, onları meydanın orta yerine getirip yan yana durdurdu.

Gegudekiler de soluklanmaya, yığılmış olanlar da yeniden açılmaya başlamışlardı. Deri kapma yarışından (шъозехьэ) çıkmışlar gibi sık sık nefes alıyor, eğilip kalkıyorlardı. Tartışıyor ve aralarında konuşuyorlardı!
- Vay anasını be, bu Halaho da ne yaman biriymiş böyle!
- Bu adamın karşısında, gencim diye kendine güvenip sakın yarışmaya kalkışma!
- Nafset de becerisiyle onu oynatmasını bildi!
- Yahu, Vıstanekoların bu küçük kızı da ne yaman bir kız olmuş böyle!

Hatiyak’o yine topluluğa dönüp seslendi:
- Gençler ve yaşlılar olarak sizin belirlemiş olduğunuz bu iki kişi böylesine ortada kalmış oldular. İyilikten iyilik doğmuş olması gelenek gereğidir. İyilik yapmaktan kaçınmayanlar kenara çekilmesinler, ellerini sağ ceplerine atsınlar. Cepte olan böyle günler için gerekli, bu bizim en mutlu günümüz, özgürlük güneşi artık üstümüzde parıldıyor, yeni ve mutlu günlere eriştik. Para toplamaktaki amacımız, dış ülkelerde zor koşullar altında mücadele vermekte olan insanlara, emekçi kardeşlerimize yardımcı olmak içindir. Gencimiz, yaşlımız, kız ve çocuklarımız, sizler,  hepiniz bu hayırlı çalışmaya omuz veriniz.

Hatiyak’o konuşmasını henüz bitirmişti ki Şıvmıl’ Hacıret (Шыумыл1 Хьаджырэт) topluluğun içinde, bulunduğu yerden bağırdı:
- Siz burada toplanmış olan bu halkla dalga mı geçiyorsunuz? Yaşlı yaşlıdır diyelim, kabul, ama ablası bu yerde duran bir kızdan başka oynatacak kız mı bulamadınız?

Gegu derin bir sessizliğe gömüldü. Hacıret’in sağından solundan olumsuz başka sesler de duyulmaya başladı:
- Kız diye buna mı kaldınız?
- Bir  fekol’ (фэкъол1;emekçi köylü)  kızı dışında kız mı kalmamış koca köyde?

Komsomollar da ara sıra onlara karşılık vermeye başladılar:
- Yeter artık, geçti sizin eski günleriniz!
- Zenginliğinize dayanarak kızlarınızı öne çıkarttığınız dönemler geride kaldı artık!

Atışmalar çoğaldı ve iş kavgaya doğru gelişmeye başladı. Karşılıklı bağrışmalar arttı ve kimin ne söylediği fark edilemez oldu.
- Halk sizin soytarılıklarınıza katlanmak zorunda değil!
- Halk kim? Siz misiniz, siz kaç aile ediyorsunuz ki?
- Görürsünüz siz bu köyde ne olup ne olmadığımızı!
- Kendinizi halk yerine koyup caka sattığınız günleri unutun artık!
- Köyü şenlendirdiniz:Ağzı süt kokan, başı da biber gibi kıpkızıl bağlanmış bir küçük  kız dışında ortaya çıkaracak  birini bile bulamadınız!
- Kırmızıdan korkunuz,  size eskilerden kalma bir geleneğiniz (xabzeniz)! Ancak şimdi kurdun kapana yakalanması gibi kızıl bayrağa yakalandınız, kimselere saldıracak bir gücünüz kalmadı!
- Görürsünüz siz bundan sonra olacakları, görürsünüz siz Adigeliği ve insanlığı yok edip edemeyeceğinizi!
- Çatlayıp patlasanız bile, geçti sizin döneminiz, gün bizim günümüz!

Sen ben kavgası sürüp giderken Değotluk topluluktan ayrılıp orta yere geldi. Bağrışmalar sona erdi.
- Hacret neymiş burada senin beğenmediğin şey, diye sordu Değotluk sakin, ama sert bir ses tonuyla.
- Beğenmediğim şey, topluma karşı saygısız davranmakta olmanız! Siz gelenek (xabze) ve insanlık diye bir şey bilmiyor olabilirsiniz, ama toplumun bu değerlere saygısı var! Ablası dururken kız kardeşinin ortaya çıkarıldığı nerede görülmüş, diyerek saygısız ve edepsiz bir biçimde bağırdı.
- Senin gelenek (xabze) demekle kasdettiğin şeyi biz çok iyi biliyoruz. Köylüyü adam yerine koymadan kabarmış hindi biçimde dolaştığın eski günlerini geri getirmek istiyorsun, değil mi? Öyleyse yas elbiseni giy ve odana çekil, sizin gelenek diye istediğiniz şey sona erdi. Senin küçük kız diye küçümsediğin bu kız kadar bir aklın olsaydı bu söylediklerini söylemezdin. Bizim şimdiki geleneğimize göre üstünlük zenginliğe ya da soyluluğa göre biçimlenmiyor, üstünlük bilgiye ve hizmete göre kazanılıyor. Bunu hala anlayamadınsa, artık anlayacaksın!
- Senin değil, köylünün ne dediği önemli! Sen gelenek ve insanlık diye bir şeye değer vermiyorsun, ama köylü veriyor, diye bağırdı biri daha Hacıret’in geri tarafından.
- Köylüyü kendiniz gibi görüyorsanız, yanılıyorsunuz. Haydi soralım bakalım köylüye, diyerek Değotluk başını  kaldırıp topluluğa seslendi:
- Ey ahali, ey köylü! Bu toplantımızın düzenleniş biçimini uygun bulmuyor musunuz?

“Uygun, uygun buluyoruz!”, ”Bunları ne diye muhatap alıp konuşturuyorsunuz! Beğenmiyorlarsa evlerine dönsünler!” gibi tek tük konuşmalar duyulmaya ve sesler yükselmeye başladı. Ardından İshak ortaya geldi. Konuşmaları durdurup durumu yatıştırmak üzere bir konuşma yapmaya başladı:
- Ortaya çıkarılan yaşlımız kimsenin nefretini kazanmamış, doğru sözlü yaşlı önderlerimizden biridir. Kız da bizim kızımız, bugünkü kutlama için köy kızları içinde en fazla emek vermiş olan kızımız. Bütün köylünün gördüğü gibi, göz dolduran bu harfleri yazabilecek kadar  bir becerisi ve bilgisi olan daha başka bir kız göremiyorum köyümüzden. Yaşı küçük de olsa, adı gururla anılan kızlarımızdan. ”Ablası dururken” demeniz de yakışıksız. Onun ablası da aklı başında bir kız, bu kız da onu küçük düşürmek için ortaya çıkmadı. Eskiden de olurdu böyle şeyler. En zeki kızlara, ablası yanında olsa bile,  kızın örnek davranışını ödüllendirmek için, bir günlüğüne, yani süreli olarak ablalık payesi verilirdi. Bunun gibi insanca şakalar yapmak Adige geleneğinde vardır. Adigelerce düzenlenen en akıllıca ve düzgün gegulardan biridir bugünkü bu eğlentimiz de. Yakışıksız hiçbir durum yaşanmadı. Aksine çok güzel bir gegu yaşanıyor!”Sadece senin dans edişin bile yeter saygınlanman için benim güzel küçük şaşım (kızım)!Yaşamın boyunca mutlu olasın”, diye sözlerini Nafset’e dönüp tamamladı İshak.

Ancak Hacret daha da asabileşmiş bir biçimde, uygun ya da değil ayırmadan, terbiyesizce ihtiyara bağırdı:
- Anlaşılan sen de satın alınmışsın İshak, uygunsuzluğa kılıf uydurmaya çalışıyorsun! Sen ucuz bir yaşlısın sadece, gelenek dışı böyle bir uygulamayı hiçbir Adige gegusunda görüp görmüşlüğün de yoktur!

İshak yerine dönerken atılan bu laflar üzerine durakladı ve kızgın bir halde geri döndü. Sopasını sert bir biçimde yere çakıp başını Hacıret’e doğru çevirerek sert bir biçimde onu yanıtladı:
- Sen görmemiş olabilirsin, ama söylediğim şeyleri bizler gördük! Senin gibilerin baktığı ve gördüğü şeyler, sadece  çıkarınız bulunan şeylerdir, asla bilgece ve insanca şeyleri düşünmezsiniz, bunu bil a evladım! Bunu bilmediğin benim gibi yaşlı biri ile konuşma biçiminden bile açığa çıkıyor. Sizin obez (бэскъагъэ;şişman) kızlarınızın zengin kızı diye, öne çıkarıldıkları ve iltifat gördükleri geguları özlüyor olmalısın sen! Geçti o günler, a evladım! Şimdiki köy sizin gibi beş on hanenin emrindeki köy değil artık, şimdiki köy biziz, üç yüz elli hanenin tamamıdır!

İshak kıpkırmızı kesilmiş halde yerine döndü.

Ardından bir kargaşa baş gösterdi. İshak’ın vınekoş’u (унэкъощ) (*) iki genç Hacıret’e sert çıktılar ve onun İshak aleyhinde konuşmasına izin vermediler. Hacıret de “Köy, madem sizmişsiniz, sizin olsun!” diyerek topluluktan ayrıldı ve gitti. Onun ardından kendini soylu gören birkaç kişi daha gegudan ayrıldı. Behuko Hacı da sakalları sallanarak, kızgın bir koç gibi, sopasına dayalı bir süre bekledikten sonra, ”Adi herifler! İmansız ihtiyar!” diye mırıldana mırıldana Alıko ile birlikte toplantıdan ayrılıp gitti.

Oturma takımları getirilip Halaho ile Nafset’in önüne kondu. Komisyon oturdu. Yardım kampanyası başlatıldı. Kargaşadan önce para vermeyi düşünmeyenler de ellerini ceplerine attılar, böylece bir hayli para toplandı. Düşmanın yol açtığı kargaşaya inat, gençler daha dolu ve daha coşkulu bir biçimde yeniden dansa başladılar.

Bugünkü eğlenti süreci içinde hatiyak’o’nun söylediği övücü sözlerden biri akıllarda yer etmişti, bu övgü dolu sözler, övgüsü yapılan kişi dışında,  köylü tarafından da beğenilmiş ve onaylanmıştı:

Kulats
Mıhamet’i çağırdı ve ona bir şeyler söyledi; Mıhamet de hatiyak’o’ya seslenip onu yanına çağırdı ve ona bir şeyler söyledi, ayrıca para da verdi;hatiyak’o da üç kez hapşırarak pşıneyi (çalgıyı) durdurdu, ortamı sessizleştirdi ve  daha ince bir dille topluluğa seslendi:
- Hey, hey (Уи-уи)!Nedjehable (**) yönüne (Нэджэхьаблэ) bir baktığımızda bir kız görüyoruz. Bedeni saksağanın beyazı, saçları saksağanın siyahı, iki kaşı kırlangıcın kanatlarını andırıyor, adım atışı ise ceylanın yürüyüşü gibi, kızların içinde gözü ve kirpiği eşsiz olan Vıstanekoların Kulats’ı beni çağırdı ve bana şöyle dedi:”Hey, hatiyak’o, böylesine bir günde çok yoruldum deme, yaptığını çok görme! Bugün çok sevdiğim biricik kız kardeşime köyümüzde verilmiş olan değer, benim açımdan gurur verici, bu konuda duyduğum sevinci dile getirmeye gücüm yetmez! Bugün geguda orta yere dikmiş olduğun bu iki kişi için canım kurban olsun!” diyerek, bana yüz ruble para verdi.
- A benim iki gözüm! A benim kurban olduğum güzelim! Bu parayı Laba ırmağı çakılları arasından çıkarmış olmalısın, çok gurur verici, ama bilgece düşüncen paradan da daha değerli, baharın çiçeklerle kendini belli etmesi gibi, yaşamının da bugün ortaya koymuş olduğun bilge davranışın gibi yinelene yinelene sürüp gitmesini diliyorum, a benim güzelim (сидах)!



(*) Vınekoş (унэкъощ)- aynı soy, sülale mensubu.
(**) Nedjehable (Necehable)-Buradaki “hable” köy değil, büyük bir köyün, 350 haneli Şecerıye köyünün bir mahallesi anlamındadır. HCY

 
1. Parti    
1. Bölüm 4. Bölüm 7. Bölüm
2. Bölüm 5. Bölüm
3. Bölüm 6. Bölüm    
            
2.
Parti  
 
1. Bölüm 7. Bölüm 13. Bölüm
2. Bölüm 8. Bölüm 14. Bölüm
3. Bölüm 9. Bölüm 15. Bölüm
4. Bölüm 10. Bölüm 16. Bölüm
5. Bölüm 11. Bölüm 17. Bölüm
6. Bölüm 12. Bölüm    
           
3.
Parti  
            3. Baskı Önsözü  >>>
1. Bölüm 5. Bölüm 9. Bölüm
2. Bölüm 6. Bölüm 10. Bölüm
3. Bölüm 7. Bölüm 11. Bölüm
4. Bölüm 8. Bölüm    
           
4.
Parti  
 
Son