...................
...................

MUTLULUK YOLU      3.BÖLÜM -8

K'ERAŞ Tembot
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız
Orijinal Adı:
К1ЭРЭЩЭ Тембот; Насыпым игъогу

                         
...................
...................

V. GECE YARISI ÇIĞLIĞI

Ayşet'le kocasının, geçen yıl Behuko ailesinden ayrılmış olduklarını duymuştu Bibolet ama taşındıkları evi bilmiyordu. Sorarak evi buldu, köyün hayli dış kenarındaydı. Bahçeyi görünce içi daraldı. Saz damlı küçük bir ev, yanı başında yarı çökük ve neredeyse yere gömülmüş küçük bir at ahırı ve bitişiğinde de bir tavuk kümesi. Bahçedeki her şey buydu. Bahçeyi çevreleyen çitlerin yarısı çakılı değildi.
Ayşet sevincinden, sayıp döktürerek Bibolet’i karşıladı. Ayşet’le karşılaştığında, içini burkan eski elbise kokuları yeniden burnuna çalındı. Girdiği oda ve bahçe, eskisine göre çok daha yoksul görünümlüydü, evin ancak yarısı toprak boyayla boyanabilmişti, yoksulluk evin her yerinden fışkırıyordu. Kap-kacakların dizildiği tek raf, simsiyah is ile kaplıydı. Canlılık taşıyan tek şey, tüten ocaktı. Küçük süt çüveni, her zamanki gibi tavana asılıydı, Ayşet ocakla ilgileniyordu. Bu yoksul yaşamın Bibolet’i kaygılandırmakta olduğunun farkında bile değildi Ayşet. Kardeşi bir gün ışığı gibi belirmişti karşısında ya bu yeterdi, onun verdiği mutluluk dışında bir şeyi düşünecek durumda değildi. Soru ve sevinç içinde adeta yüzüp duruyordu.

Bibolet, Ayşet’in yanına, ocak başına oturdu. Biraz ısındı, bir şeyler de yiyince, ortama biraz alışmış oldu. Karşılaştığı üzücü durumu da biraz üzerinden atmış oldu. ”Ne denli perişan olsa da, kardeşimin sağlığı yerinde ya” diyerek, Adigelerde gelenek olduğu üzere, bir teselli yolu buldu. Evi şöyle bir gözden geçirdikten sonra sordu:
- Çok zengin bir aileden ayrıldınız, bu kadarcık mı verdiler size, yıllardır boşuna mı hizmet ettiniz  onlara? Sağlam bir yuva kurmanıza niye yardımcı olmadılar ki?
- Bana sözünü etme onların! Sağ salim ellerinden kurtulduysam, ona da şükür, sense “vermediler mi?” diyorsun! O bildiğin Hacı mal dedin mi adamın gırtlağını söker. Üstümüzdekini başımızdakini alıp bizi kapı dışarı etmediği için şanslı sayılırız yine.
- Hacı mal mülk düşkünü, bilyorum ama kusur yine sende, ne diye hakkınızı istemediniz ki?
- O denli üstelemeyi beriki (*) uygun bulmadı ne de olsa, babamız, yaşlı biri, diyerek işin peşine düşmedi.
- Böylesine uysal olursanız sizi yiyecek çok kişi çıkar!
- Hayır, ben hakkımı yedirmedim. Bizim için ayırdıkları tek ineği, yavrulayınca vermek istemediler, bunun üzerine İvan’a gittim. Değotluk ile İvan birlikte geldiler, gözden çıkardıkları kısır ineğin yanına benim yavrulu ineğimi de ekleyip ikisini de bana getirdiler. Ayrıca yargı yoluyla tüm hakkınızı alınız dediler ama üzerlerine varmadık. Gözyaşı ve ah bulunan şeyleri istemiyoruz…
- Kim miş o İvan?
- Bilmiyor musun Behukoların eski garip ırgatını? Şimdi yaman biri oldu o. İşçi önderi (raboçkom) mi ne diyorlar ona. Ben durumu biliyorsun sanıyordum, diyerek İvan ile Behuko arasında geçmiş olan olayları bir bir anlattı.
- Peki Yusıf ne yaptı?
- O da evlenince babasının izinden yürümeye başladı.
- Yusıf evlendi mi?
- Duymadın mı? Geçen yıl evlendi. Evlendi, babasına layık bir evlat oldu, bir köpek gibi baba mülkü üzerine sessizce kondu.
- Çok çabuk kabuk değiştirmiş. Son gelişimde, eninde sonunda babasının yolunu izleyeceğini fark etmiştim ama  bu kadar çabuk  değişeceğini doğrusu düşünememiştim.
- O senin tanıdığın Yusıf yok artık. Hacı’nın gölgesine saklanıp adam kılığına bürünmek istiyor ama Hacı’yı aratacak biri o. Ayrılışımız sırasında, ortalıkta görünmemeye dikkat ediyordu ama alacağımız şeyleri azaltmak için fısıltılı konuşmalar da yapıyordu.
- Desene İvan, Hacı’nın canına okumuş!
- E-e, Hacı’nın da, ailesinin de, diyerek Ayşet bitmez tükenmez yakınmalarını yeniden başatacaktı ki, Bibolet konuyu değiştirdi.
- Vıstaneoların küçük kızı ne durumda, diye Nafset’i sordu Bibolet.
- O kızı sen mırın kırın karşıladın ama o kız tam senin istediğin gibi, ileriye dönük, tam bir insan ve bilinci gelişmiş yeni yetişme kızlardan biri oldu. Let (**), alsana onu bize.
- Evet, tam da buldun, evlenmek dışında bir derdim kalmamış sanki, diyerek aldırmazmış gibi bir tavır takındı Bibolet. ”Okuyacaktı, bir şeyleri okumaya çalışıyordu da?”
- Olur mu hiç, bir Adige’ye öyle bir şans verilir mi hiç!İyi okuma, yazma öğrendiği söyleniyor. Öyle biri için okuma şansı, senin gibi birini bulması ve okutması ile olur, yoksa Adigeler ona okuma fırsatını tanımazlar.
- Nafset, kendisini okutacak birini bulursa okur. Ancak yiyecek ve giyecek bulduğunda, ev içinde ağ ören örümcek misali seni bile okutmaya kalkışacak kızlar da az değil, asıl öylelerinden çekiniyorum. Sırtındaki giysileri dışında değerli bir şey  taşımayan, taşımayı da düşünmeyen birine yakalandın mı… diyerek kaygılarını döktürmeye başlamıştı Bibolet.  
- Her şeye bir bahane bulursan ebedi evlenemezsin sen! Nasıl olursa olsun birini bize getir tek, başka şey istemiyoruz dedi Ayşet. Ardından yine kendi dertlerine dönmeye kalkıştı ama Bibolet konuyu yine istediği yöne döndürdü.
- Nafset evlenmemiş mi hala?
- Evlenmedi ama seni bekleyip oturacak da değil! Etrafında dolanıp duran bir sürü delikanlı var. İsmahil hırsızın teki ama yakışıklı biri, köydeki kızlar ona vurgun. O ise Nafset’e tutkunmuş.
- Peki kız ne diyor?”Farkında olmadan bu sözler Bibolet’in ağzından dökülmüştü.
-Köyde çok şey söyleniyor. Kız onunla Adige muhabbeti, şakası yapmış olmalı, adamın şaka yapmadığını, ciddi olduğunu anlayınca, kızın geri çekildiği söyleniyor. Adam da bunu gurur meselesi yapmış diye anlatılıyor. Zorla kızı kaçıracak (pşaşer yıhışt) diye bir laf dolaşmıştı köyde. Ailesi kızın İsmahil’e varmasını istiyor ama kız ne düşünüyor, bilemiyorum, seni bekliyormuş gibi geliyor bana.
- Kaçıracaklar mı dedin? Böylesine bir çılgınlığa kalkışacak kişiler kaldı mı artık?
- Var tabii, hırsızın, soyguncunun biridir o İsmahil, aklına koyduysa hiç bakmaz, yapar onu. Kaçırır, kızcağıza da boyun eğdirir, Adige geleneği deyip işi kapatırlar.

Kaçırma konusu gündeme düşünce Bibolet’in içinden bir ürperti geçti. Bir süre söylenenler üzerinde düşünüp oturduktan sonra, Bibolet,  köy Sovyetine (Muhtarlığa) gitmeliyim diyerek evden ayrıldı. Daha dün Nafset’in özerklik gegusundan (danslarından) erken ayrılıp acele köye dönmüş olması, İsmahil’in niyeti, kaçırılma endişesi, Nafset’in o beklenmedik dansı, ilk bakışmalarındaki sıcaklık, ardından gelen kızın soğuk bakışları, bütün bunlar, çevresinde dönüp koşuşturan  bir at, bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. İçini büyük bir sıkıntı kapladı.

Komsomol örgütüne gitti, bir çocuk gönderip Değotluk’u çağırttı. Onunla Nafset’i konuşmayı umuyordu ama olmadı. Değotluk kendi derdindeydi.

- Ne iyi ettin de geldin, Bibolet! Bu akşam komsomol örgütümüzün bir toplantısı var. Tam da zamanında geldin. Artık bizim için uluslararası durum üzerine bir konuşma yaparsın. Geleceğini hiç ummamıştım ama gelirsen diyerek çocuklara senin konuşmanı dinletmek istiyordum, çocukları da umutlandırmıştım, diyerek Değotluk sevinçle karşıladı Bibolet’i.

Bibolet, iş toplumsal bir konu olduğunda hayır diyebilecek biri değildi. Nafset’i ne denli görmeyi istiyor olsa da, konuşma yapması isteğine hayır diyemezdi. ”Nafset’in yanına yarın gitsem de olur. Bir şeye bozulup dönmüşse, bunu bana Değotluk’un kendi söylerdi. Köydeki komsomollarla konuşmak da çok önemli” diye düşünerek toplantıya katılma ve konuşma yapma kararı verdi.

Toplantıya komsomollar dışında Mıhamet ile Amdehan da gelmişlerdi. Moskova’da okuyan öğrenci bir konuşma yapacak diye duyurulunca hayli insan gelmişti. Kalabalık bir kitle toplanmıştı. Bibolet içindeki kaygıları bir yana atıp uzunca bir konuşma yaptı. Konuşma sonrasında çok sayıda soruyu da yanıtladı. Derken gece yarısı oldu.

Konuşma sona erdi ama Değotluk bir örgütlenme işi daha var diyerek, gitmek üzere olan kitleyi durdurdu.  Tam konuşmaya başlayacaktı ki, köyde, uzakça bir yerden, gecenin sessizliği içinden bir kızın çığlık sesi duyuldu. Çığlıkla birlikte köpek havlamaları da arttı. Topluluk bir anlık bir duraklama geçirdi. Bibolet ile Değotluk aynı anda dışarı fırladılar.
-Komsomollar, haydi, çabuk, diyerek bir yanda da komut verdi Değotluk.

Koşmaya başlamışlardı ki tüfek sesleri de geldi.

Bunun üzerine bahçe, avlu ve sokakları şudur budur demeden atlayıp geçmeye başlamıştı Bibolet de. Avluları, mısır bahçelerini geçip topluluğun koştuğu yere doğru koşuyordu durmadan. Köpekler de havlayarak topluluğu izlemekteydiler. Ormandan duyuluyormuş gibi, öteden beriden, karanlığın içinden insan sesleri geliyordu.

Tüm köy, yarışırcasına bir yöne, Vıstanekoların evine doğru koşuyordu. Vıstanekolara doğru koşmakta olduklarını da konuşmalardan anlamıştı Bibolet:
- Ne oldu ki?
- Vıstanekoların kızını kaçırmışlar!

Bahçe kapısında bir topluluk vardı. Bahçenin içinde de,  karaltı biçiminde bir başka grup daha vardı. Bahçedekilerin zapt edemediği, Nafset’in anası olmalı,  sayıp döktüren bir kadın vardı.
- Evine yemine’inin (***) uğradığı kişi benim! diyor, zorlanıp kurtulmaya çalışıyor ve çığlık  üzerine çığlık atıyordu. ”Yavrumu vakisiz aldılar benden! Bırakın beni! O eşkıya bozuntusu yaptı bunu. Bırakın beni!Evlerini ateşe verip yaşlı genç hepsini yakıp geçeceğim!Gece yarısı evimi basıp bana bunu yapanların Allah  kökünü kurutsun!Yanmış olan benim!

Bahçe içindeki gruba uzak olmayan bir yerde, endişe içinde, bastonuna dayanmış duran beli bükük biri daha vardı. Bu kişi Nafset’in dedesi Karbeç idi.
- Ne oldu, diyorum?Ne oldu, diyorum?Hala öyle şeyler yapılabiliyor mu?Günah ve insanlık diye bir şey kalmamış mı, diye sayıp döktürüyordu Karbeç. Kimsenin Karbeç’i dinleyecek durumu yoktu. Kendisi de daha ileriye gidemiyordu, çünkü gelini orada, topluluğun içindeydi…

Vıstanekoların bahçesinin biraz ötesinde karaltı gibi bir grup insan daha vardı, konuşmalar duyuluyordu. Bibolet ile Değotluk oraya doğru koştular.

Bahçe dönüşünde bir at arabası kalabalık tarafından çevrilmişti. Tek bir at koşuluydu. Bibolet ile Değotluk vardıklarında, sağdaki koşulu atın inildeyerek yerde yatmakta olduğunu gördüler. Biri soluk soluğa bir şeyler anlatıyordu.
- Durun, dedim para etmedi. Durun, ateş ediyorum, dedim olmadı. Sürücüye bir el ateş ettim, vurdum mu bilmiyorum, kendini ön tarafa attı. Arkadaki, arabadakilere ateş edeyim dedim, kızı vurursam diye çekindim. Atı vurursam kaçamazlar diyerek ata iki kez ateş ettim. At yığılır yığılmaz arabadakiler tabancayla karşılık vermeye başladılar. Karşılıklı ateş sürerken diğerleri kızı alıp köy içine doğru kaçtılar.

Yetişir yetişmez Değotluk haberi anlatan kişiyi çağırdı.
- T’ıhu, gel buraya, diyerek.
- Değotluk, sen misin?Çok dikkat ettim ama beni oyuna getirdiler, diye sesini alçaltıp yanlarına geldi T’ıhutsık’u.
- Çok dikkatli olmuşsun, çok dikkatli olmuşsun, diye karşılık verdi Değotluk da. Dikkat etmen gereken kişileri kaçırmışsın!Ne tarafa gittiler, görebildin mi?
- Şu sokaktan kaçtılar, diyerek T’ıhutsık’u eliyle bir sokağı işaret etti.

Bibolet köydeki sesleri dinledi. Köpek havlamalarıyla durumu kestirmek olanaksızdı. Köpek havlamaları seyrekleşmiş, işaret edilen taraflardan tek tük köpek sesleri geliyordu. “Ya köyden dışarı çıktılar, ya da bir eve girdiler” dedi Bibolet, hemen Değotluk’u bir yana çekip konuştu:
- Hemen silahlı komsomollara köyü çevirttir. İlk önce kaçtıkları bu kesimi arattır. İkimiz Muhtarlığa (selsovete) gidelim. Sırayla evleri arattıralım.

Değotluk komsomolları gruplardan çağırtıp hepsini görevlendirdi. Mıhamet de komsomollarla birlikte gitti. Kendileri birkaç gençle birlikte muhtarlığa doğru yürüdüler.
- Kim bu T’ıhu dediğin kişi? Nasıl olmuş da o kişi grubun evi tam bastığı bir sırada,  tüfekle önlerine çıkmış? Komsomol mu yoksa, diye sordu Bibolet, yolda giderlerken Değotluk’a.
- O en iyi komsomollarımızdan biri. İsmahil’in Nafset’e ilişkin niyetleri köye yayılınca, kız kaygılandı, ben de bu son iki gecedir gizlice sırayla iki silahlı komsomol görevlendirmiştim ama kızı kaçırmaya yeltenmelerine değin T’ıhutsık’u niye onlara ateş etmemiş ki anlayamıyorum…

Muhtarlıkta büyükçe bir kalabalık toplanmıştı. Muhtar sert gözüküyor, öteye beriye koşuşturuyormuş gibi yapıyordu. Adamlar da kaygılıydılar, birbirleriyle konuşup durmak dışında bir şey yapmıyorlardı. Muhtarlığa ayak basar basmaz Bibolet topluluğa dönüp seslendi:
- Şeceriyeliler! Sovyetler ülkesinde yaşıyorsanız, bu gece köyünüzde olmaması gereken en kötü bir olay yaşanmış. Zorla kız kaçırmak, haydutluğun, kötülüğün ta kendisidir. Bunun açıklaması olmaz. İnsan görünümlü de olsa bunu yapan, bir insan olamaz. Bunu yapan kudurmuş köpekten (хьашхъурэ1у) daha adi biridir, diye başlayıp kor gibi yakıcı sözlerini topluluğun üzerine yağdırdı.
- Ayıp, köyünüzün ayıbı, utancı hepinizin utancı. Kudurmuş köpeğe dönüşmüş bu kişileri bulmak köyünüzün borcu. Hemen bütün köyü seferber etmeniz gerekiyor. Köyü, her evi, gerekirse yakın mezraları bir bir aramalı. Bu durum sadece köyünüz için değil, tüm oblast (****)  için de utanç verici bir olay, diyerek konuşmasına son verdi Bibolet.

Topluluk kaygılandı, doğru söylüyor, çok ayıp yapıldı gibi sözler odanın içinde yankılandı.

Kısa boylu ve bol gömlekli biri topluluğun içinden çıkıp kalın sesiyle konuşmaya başladı:
- Konuk, sen de ayıbettiğini bilmiyor olmalısın, yavuklun (kaşenin) olan bir kız kaçırıldı diye, gece yarısı köyü birbirine katmaya kalkışıyorsun? Biraz olsun Adigelik-insanlık diye bir şeyin kalmışsa öyle konuşmaman gerekirdi! Yapılabilecek bir şey varsa, sabahleyin gündüz gözüyle de yapılabilir. Her zaman için kız kaçırılır, her zaman olan bir şeydir bu. Yarın her iki aile de anlaşır, köylüyü fitlediğin ve söylemiş olduğun bu sözler de yanına kar kalmış olur!. .

Daha sözünü bitirememişti ki, Halaho bastonuyla adamın üzerine yürüdü.  
- Görüyor musunuz bu imansızı! Senin Adigeliğinin, insanlığının ne olduğunu hepimiz çok iyi biliriz!Kızı götüren kart köpeğin yardakçısısın sen!Biz seni çok iyi tanıyoruz!Senin gibi ayakkabı paralayan köpekleri köyden sürdürmekte gecikmişiz anlaşılan, diyerek Halaho adama bir sopa vurmak için ileri adım attı. Hemen atlayıp Halaho’yu durdurdular.

“Bu bol gömlekli bodur adamı ben nerede görmüştüm ki?Bu kalın sesi de nereden tanıyorum ki?diyerek içinden bir süre düşündü Bibolet. O bir anlık zaman içinde geçmiş gözlerinin önünde yeniden canlanıverdi. İlk kez, Nafset’in yanına giderlerken karşılaştıkları İsmahil’in refakatçisiydi bu kalın sesli bodur kişi.  Halaho’nun söyledikleri ile kendi anımsadıklarını bir araya getirdiğinde Bibolet, bu adamın ne türden bir adam olduğunu hemen kavradı. İçinde tutuşmuş olan kızgınlık ateşi soğuk bir nefrete dönüştü.
- Hele bir durun, diyerek elini kaldırdı Bibolet.

Uğultu dinince, adama dönüp yavaş yavaş ama kararlı bir biçimde konuştu:
- Senin ne olduğunu şimdiye değin bilmiyordum. İkimiz de farklı dillerden konuşuyoruz. Senin Adigelik ve Adige insanlığı gibi sözlerin insanlıkla ilgili sözler değiller, vahşi hayvanlara özgü olan şeyler. İnsanları köleleştiren, insanlara pranga vuran kişilerin sözleridir senin uygun-uygun değil (yemık’u-yek’uğe) gibi sözlerinden yansıyan anlam. Benim öyle bir “Adigeliği”, öyle bir “insanlığı” savunduğumu kim söyledi ki sana? Biz şimdiki Adigeliği senin ölçülerinle değerlendirmiyoruz. Bizim Adigelik anlayışımız gerçek insanlık anlayışının ta kendisidir, her bir bireye, tüm insanlara eşitliği getiren, kadına gelişmiş haklar getiren ve soygun düzenini dışlayan bir insanlık anlayışıdır. Ne yazık ki, senin gibi düşünen tek tük kişiler hala Adigeler arasında bulunuyor. Senin gibilerin kimlerin şarkılarını söylediklerini çok iyi biliyoruz ama çatlasanız da patlasanız da, istediklerinizi gerçekleştiremeyeceksiniz. O senin gizli kapaklı, yağmacı işlerini de, senin şarkılarına tempo tutanları da, hepinizi süpürüp atacağız toplumun içinden. O kızı da çantada keklik sanıyorsunuz ama o kız hiç ummadığınız bir iş açacak başınıza! Ben bu sözleri senin gibi hırsız ve düzenbazları eğitmek için değil, buradaki dürüst insanlara durumu anlatmak için söylüyorum.

Bibolet’ten sonra bir iki yaşlı daha konuştu. ”Böyle bir günde köyde böylesine vahşice davranmaya kalkışanlar, gerçekten birer kudurmuş köpek olmalılar. Biz de onlara, kudurmuş köpeklere yapıldığı gibi davranacağız. Kızı nerede saklıyor olurlarsa olsunlar mutlaka bulmalıyız. Kızı bulmadan durmak olmaz. Böylesine adice bir davranış yüzünden Sovyet iktidarının gözünden düşmeyi kabul edemeyiz” biçiminde kararlı konuşmalar yapıldı.

Bibolet konuşurken, bir ara, Değotluk’un kendisine bir şey söylemek istediğini anladı, bol gömlekli bodur adamı gözüyle işaret edip “Bu adama dikkat et!”   anlamında bir işaret yaptı. Değotluk iki gençle birlikte sezdirmeden dışarı çıktı.

Bol gömlekli bodur adam, kalabalığın hır gürü içinde olmasından yararlanıp sessizce sıvışmak istedi. Bunun üzerine Bibolet:
- Nereye böyle, hele bir dur bakalım, diye adama seslendi.
- Ne yani, istediğim yere sana sormadan gidemeyecek miyim, senin kölen miyim ben, diye sert ve soğuk bir yanıt verdi adam Bibolet’e.
- Senin sözlerin senin iyi niyetli bir kişi olmadığını gösteriyor. Sen köylüden yana değil, köye düşman olanlarla birliktesin. Kızı buluncaya kadar burada kalacaksın. Yerinde olmaz mı, diye sordu oradakilere Bibolet.
- Doğru, doğru! Kaçmasına fırsat vermemeli, gidip durumu öbürlerine anlatır, dediler oradakiler.

Muhtar bir bekçi gözetiminde adamı muhtarlığın nezarethanesine kapattırdı.


(*) Beriki-Adige geleneğine göre kadının kocasının adını söylemesi, kurallara (h’abze) aykırı düştüğünden, çok ayıp olduğundan, ”beriki”, ”evdeki” gibi sıfatlar kullanılıyordu. -HCY
(**) Let, Bibolet’e çok yakınlarının verdiği kısaltma ad, bu da Adigelerde görülen özelliklerden biriydi. -HCY
(***) Yemıne-veba. Adige mitolojisinde ve Nart destanında “Yemıne”, ”Yemınej” adları kötülüğü simgeleyen biri olarak geçer. -HCY
(****) Oblast-O zamanki “Adige Özerk Oblastı”, şimdiki Adigey Cumhuriyeti’nin 1920’lerdeki adı. -HCY

 
1. Parti    
1. Bölüm 4. Bölüm 7. Bölüm
2. Bölüm 5. Bölüm
3. Bölüm 6. Bölüm    
            
2.
Parti  
 
1. Bölüm 7. Bölüm 13. Bölüm
2. Bölüm 8. Bölüm 14. Bölüm
3. Bölüm 9. Bölüm 15. Bölüm
4. Bölüm 10. Bölüm 16. Bölüm
5. Bölüm 11. Bölüm 17. Bölüm
6. Bölüm 12. Bölüm    
           
3.
Parti  
            3. Baskı Önsözü  >>>
1. Bölüm 5. Bölüm 9. Bölüm
2. Bölüm 6. Bölüm 10. Bölüm
3. Bölüm 7. Bölüm 11. Bölüm
4. Bölüm 8. Bölüm    
           
4.
Parti  
 
Son