...................
...................

MUTLULUK YOLU      3.BÖLÜM -1

K'ERAŞ Tembot
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız
Orijinal Adı:
К1ЭРЭЩЭ Тембот; Насыпым игъогу

                         
...................
...................

I. KULATS'IN AŞKI  (КУЛАЦЭ ИШ1УЛЪЭГЪУ)

Bu işin nasıl başlamış ve nasıl gerçekleşmiş olduğunu bir türlü anlayamamıştı Nafset. Ancak her akşam Kulats'ın yanına oturmaya ve psetluh (evlenme amaçlı konuşmak üzere) gelen gençler içinden birinin daha sıkça gelmekte olduğunu fark etmişti. O genç, giderek gurup ile beraber gelmemeye, bir arkadaşını yanına alıp grubun gelmediği anlara denk getirerek sıkça Kulats’ı ziyaret etmeye ve oturmaya başlamıştı.

O zamana değin Nafset, diğerlerinden farklı bir şey görmemişti Amzan’da. Ayrıca onu en hoşlanmadığı (ш1ого1уджэ)  delikanlılardan biri olarak görüyordu. Yağız ve endamlıca bir gençti Amzan. Düzletilmiş kuş burnu gibi kısa ve güzel bir burnu vardı. Sakal ve bıyığı tıraşlıydı. Dudakları herhangi birine benzemiyordu, çıplak ve sürekli üzgünmüşler gibiydi,  sinirleri bile ince dudaklarından görünür gibiydi ve birbirine değmiyordu. Gözleri bir kız gördü mü zaaf geçiriyor, güzel ve tatlı bir yuvar oluşturuyordu, aşk arzusu gözlerinden bir yıldız huzmeleri biçiminde saçılıyordu.  Başındaki kısa Buhara işi kalpağının bir derici ustasının elinden çıktığı anlaşılabiliyordu. Kadına hoş yaklaşımı ve yüzündeki tatlı tebessümleri ile uyumlu bir biçimde başını da hareket ettiriyordu. Köydeki kızların yakışıklı diye adını sıkça söyledikleri gençlerden biriydi. Küçük bir çiftçi-emekçi (Фэкъол1) ailesinin bir çocuğuydu, ancak kendisi pek çalışmayan ve kızların peşinde dolanıp duran biriydi. Yüzünden, söz ve davranışlarından, kadınlara karşı duyduğu arzular dışında bir düşünce ve duygu yansımıyordu.

Nafset’in en beğenmediği şeyler bu tür arzular ile başkaca hiçbir arzu ve ilgisi olmayan kişiler idiler. Ama köylü kızları ile her bir konuştuğunda Amzan’ın beğenilmekte olduğunu da görüyordu. Karşısında bir kız olmadığında da, dinlemekten beziyor, uyuklamaya başlıyor ve ne diyeceğini bilmeden otura kalıyordu Amzan. Ancak bir kız gördüğünde ve bir konuşma fırsatı yakaladığında, yeni baştan canlanıyor ve konuşkan birine dönüşüyordu; o gibi durumlarda dilinden adeta bal damlıyor, tatlı bir hava da üfürür gibi sözlerini art arda sıralıyor, kızı büyülüyor, vaftiz edermiş  (умэхъыгъэ) gibi, kızın kalbini çarptırarak onun karşısında oturuyordu.

Adige erkeklerinin birçoğu kadınlara sömürücülerin bakış açılarından bakma ve onları birer hizmetkar (унэ1ут) imiş gibi görme geleneği henüz terk edilmiş değildi. Öyleleri büyüklenir, bey ve yiğit gibi tavırlar takınır, elleri önde (а1эхэр апчанэ итэу), ileriye doğru doğrultarak kızların karşısında otururlardı. Ne denli kız karşısında yumuşamış olsalar da, ardından, eski Adige geleneğine uyarlar, kıza karşı aşk dolu, tatlı ve yumuşak sözler sıralamayı erkeklik ile bağdaştırmazlardı. Amzan ise farklıydı: O aşkını, duygu ve sevincini kızlarla paylaşıyor, bu yolla onların yüreğini eritiyordu. Ayrıca kişiyi etkileme/büyüleme (дэхэш1эн) konusunda zayıf kalmış olan Adigece’nin söz dağarcığını/engelini aşmasını, insanın içini eriten tatlı ve yumuşak sözcükler bulmasını başarırdı. Bu nedenle de kızlar Amzan’ı daha bir beğeniyor olmalıydılar.

Ancak kızlarının geleceği üzerinde titremekte olan sert/katı anaların köydeki en beğenmedikleri kişi de Amzan’dı. Ona “Uğursuz geveze/boşboğaz” (Мыгъо 1упажъэ) diye kızıyorlardı.

Amzan’ın gelişini sıklaştırmış olması Nafset’in de hoşuna gitmiyordu. Ablasını bir başına Amzan’la baş başa bırakamıyor, çocuğun konuşma biçiminden nefret ediyor olsa da zoraki katlanıyordu.

Ancak Amzan’ın bu gelişlerinden Kulats’ın hoşlandığı belli oluyordu. Amzan geldiğinde, Kulats’ın konuşmasındaki ağırbaşlılık sona eriyor, keskin ifadeleri yumuşuyor, sözlerinde tatlı bir yumuşaklık oluşuyor, kendini alabildiğine o tür bir yumuşaklık içine bırakıyordu. Amzan’ın gözlerinden yayılan aşk dumanı Kulats’ın gözlerinde de karşılığını buluyor, büyüleyici bir atmosfer, üstlerini adeta bir tatlı yorganmış gibi örtüyordu. Gözleri ile karşılaştığında, Kulats’ın içi tuhaflaşıyor, göz kapaklarını ve başını indiriyor, yola gelmiş (1acэ хъугъэу) ve içindeki aşk ateşinin esiri olmuş gibi,  sözleri de bir gizli tatlılık havası içinde eriyip gidiyordu.

Karşılıklı duygularını henüz açıklamıyor, ama bir iki söz olsun çıtlatmak için bazı sözcük denemeleri yapıyor ve vaktin nasıl gelip geçmiş olduğunun farkına bile varmadan oturma alışkanlığı edinmişlerdi. Nafset asıl buna hazmedemiyordu. Davranış ve oturuş biçimlerinden de katlanamıyordu. Ayakta durup beklemekten sıkıntı duymaya başlıyordu. Bu nedenle bir dışarı çıkıyor, bir içeri giriyordu. Bazen onları el ele tutuşmuş yakalıyor, telaş içine düşürüyordu onları.

Kulats’ın Amzan karşısındaki yumuşaması gittikçe artıyordu. Kalpten kalbe anlaşmışlar, arzuları aşka dönüşmüş, bedenleri çözülmüş, el örgüsü (дын-шъэн)  gibi hiçbir şeye elleri uzanmadan, uzanıp pencere önlerinde durmaya gelmişti sıra. Kulats, odasından çıkar çıkmaz veranda (хьащпакъ/дыбзык1э)   direğine sarılıyor, bakınıp duruyordu. Bazen de büyük bir sevinç içinde, ateş gibi tutuşmuş halde odasından dışarı fırlıyordu. Onu sevdiği gibi, onun tarafından sevilmekte olduğunun bilinciyle, bazen Nafset’e de sarılıyor ve büyük bir karaltı biçiminde odasına çekildiği oluyordu.

Cin görmüş birinden kaçınırmış gibi, Naset, Kulats’ın bu tür ateşli-kızışmış sarılmalarından iğreniyordu. Kuats’ın bu davranışının ve tatlı sözler döktürmesinin sırf kendisini sevmekte olmasından kaynaklanmadığını biliyor, çok kızıyor ve ondan kurtulmaya çalışıyordu. Ancak Nafset, Kulats’ın içinde oluşmuş olan duyguları kavrayacak olgunluğa erişmemişti henüz. Uzaktan durumu biraz kavrıyordu, ama bu kavradığı şeyler ona yakışıksız ve uygunsuz şeylermiş gibi geliyordu.

Amzan’ın ne zaman geleceğini Kulats’ın hal ve davranışından artık anlar olmuştu Nafset. O zamanlar Kulats daha sıkça pencere önüne koşuyor ve kabına sığamaz oluyordu. Durmaksızın üstünü başını düzeltiyor, giysilerini değiştirip duruyordu. Kendisine bir ev işi buyurulacak olsa, sinirleri beynine sıçrıyordu.

Amzan’ın sık sık Kulats’ın yanına gelmekte olması, en çok da Hımsad’ın homurdanmalarına yol açıyordu. Kartalın gölgesini görmüş olan ana hindi gibi, çaktırmadan yan gözle bakıyordu Amzan’a. Onun her gelişinde Hımsad’ın içi burkuluyordu, işini gücünü unutup bir sinir küpüne dönüşüyordu. Sinirlenmesinin, bu işe onay vermemesinin ve her şeyin sorumluluğunu da Nafset’e yıkıyordu. Nafset’in kızların odasından çıkması halinde kızıyor ve onu derhal geri gönderiyordu. Hamur yoğururken teknede bırakıyor, ne yapacağını bilemeden bir ileri bir geri odasında dönüp duruyor, yine de hırsını alamıyor, suratı buruşmuş halde bahçeye çıkıyor, kaygılı kaygılı kızların penceresinin yakınlarında dolanıyor, sesini sert bir biçimde yükseltiyordu. İçeride ne olup bittiğini öğrenememiş olmanın merakı içinde çatlayacakmış gibi oluyordu. Bazen kızı ve çocuğu kovalamak istiyor, yavaş yavaş iç kapıyı açıyor ve kızın odasının kapısına yöneliyor ve sinirleri tepesine çıkıyordu. Ama bunun yakışıksız olacağını da biliyordu. Bazen de dayanamaz oluyor, yavaş yavaş iç kapıyı açıp kızların oda kapısının önüne geliyordu. Durumu fark edip kapıyı Nafset’in açması ile de irkiliyor, suçüstü yakalanmış gibi, bir çıkar yol bulmaya çalışıyor, cenaze evinde (хьэдэгъуап1э) konuşur gibi çok yavaş bir sesle:
- Çocuklar oturacaklarsa bir şeyler yedirseniz diyecektim, diyor, geri dönüyordu.

Peşinden Nafset’in gelmesi halinde, iç kapıyı kapatıyor, tüm öfkesini ona boşaltıyordu. Nafset, annesinin kendisine böyle kızmakta olmasını nedenini anlayamıyor, üzülerek soruyordu:
- Anne, ne oldu ki, ne diye kızıyorsun bana? Bir şey yedirmek istiyorsan ben ne yapayım? Her gün gelen kişiler bunlar, konuk değiller ki…

Hımsad, suratı asık ve kızmış halde saç tokasını çözüyor, yeniden bağlıyordu. Doğru bir karşılık vermeksizin Nafset’e azarlayıcı  şeyler söylüyordu:
- Senin büyük suçun var! Siz ikiniz de diğer içeridekiler  de tıkınamaz olursunuz, onları ağırlamak  sadece  bana kalsa da!

Nafset, yine söylenenden bir şey anlamıyor, put gibi dikilip duruyordu.
- Hadi, geldiğin  yere dön!. . diye ana yeniden kızıyor ve kızı geldiği yere kovar gibi gönderiyordu.

Bir gün Hımsad, fırının başında, duman içinde ekmek pişirmekle uğraşırken Amzan’ın gelmiş olduğunu göremedi. Odun almaya gönderdiği Nafset de gecikmişti.
- Bu iki deli kız içeride gevezelik (хьакъужъокъу) yapıyor olmalılar, ocaktaki ateşin söneceği umurlarında bile değil, diyerek, açık olan iç kapıdan yürüyerek, daha ilerideki kızların odasının kapısını açtı. Gördüğü şey karşısında da feryadı bastı: Kulats ile Amzan’ın dudakları birbirine yapışmış ve her ikisi de birbirine sarılmış halde odanın ortasındaydılar.

Hımsad, ölü görmüş bir gibi irkilip kalmış, öylece bir süre kapı önünde kalmıştı. Ardından kapıyı iteleyip, kanı beynine toplanmış, siniri ve utancı başına vurmuş halde kendi büyük odasına doğru koştu. Oda kapısını aşar aşmaz, sanki ayaklanmış da göğsünü yumrukluyormuş gibi olan kalbinin sesini bir süre dinleyip durdu. Sonra birkaç adım atıp yeniden durdu. Ocaktaki tavaya (табэ) doğru ilerledi ama sadece demir maşayı aldı ve ateşe ellemeden ocak başından ayrıldı, yeniden odanın ortasında durdu. Bir süre sonra yeniden hazırlanıp geldiği oda kapısına doğru ilerledi, ancak kapıya vardığında durakladı, morali bozulmuş ve elleri boşalmış halde geri döndü. Gözleri hareketsizdi,  bulanık görüyor, zar zor ayaklarını hareket ettirerek oda içinde yürüyebiliyordu. Eline almış olduğu demir maşa da düşmüş yerde yatıyordu.

İçeri giren Nafset annesinin bu halini görünce irkildi. Hemen elindeki odunu (*) bırakıp üstünü bir silkeleyip temizlendi ve hızla annesine doğru koştu, kaygılı bir biçimde sordu:
- Ne oldu, anne, bir fenalık mı geçirdin yoksa?

Hımsad kızının bu sözleri üzerine kendine geldi (къызхагъэшхъожьыгъэ) ve derin bir iç çekti. Büyük bir suç işlemiş biriymiş gibi bir süre soğuk soğuk kızına bakıp durduktan sonra, avazı çıktığınca Nafset’e bağırdı:
- Geçirdim tabii! Tanrı evimi büyük bir günaha boğdu! Sokağa salınmış siz iki dişi köpeğin bugün bana çektirmiş olduğunuz şeyin günahından ebedi kurtulamayacaksınız! Ne utanç verici ve ne de onursuzca bir davranış bu böyle!
- Ne olmuş ki, anne, diye soracak oldu Nafset ama sözleri yarım kaldı. Annesinin kendisini dinlediği yoktu, başını avuçlarının içine almış, ”Ne yakışıksız, ne çirkin bir durum bu! Evimi bir günah yuvasına çevirmeleri için ben hangi suçu işlemişim ki, diyerek oda içinde koşuşturmaya başlamıştı. Sonunda yorulup durakladı, bir süre soluyamaz durumda kaldı. Köz içindeki ekmek tavası gözüne ilişti, ekmek yanıyor, dumanı tütüyordu. Bunun üzerine donakalmış olan Nafset’in üzerine yürüdü:
- Orada ekmeğin ocakta yandığını görmüyor musun? Niye böyle uyuşuk bakıp duruyorsun!

Nafset tavaya doğru koştu, ama o ara Hımsad ekmek derdini de unutmuştu. Büyük bir sorun belirmiş gibi çekik kol yenlerini indirmeye başladı.

Nafset, büyük bir endişeye kapılmıştı, bir yandan annesini izlerken, öte yandan da ateş içindeki tavaya çıplak eliyle dokunmuş parmağı yanmıştı. Ancak o ara annesi tek bir söz bile söylemeden evden ayrılıp bahçe dışına çıkmıştı.

Hımsad komşu eve gidip o evin oğlan çocuğunu çağırdı. Amzan’ın bahçelerine adım atmamasını, bela aramıyorsa bir daha evlerine gelmemesini istediğini kendisine söylemesini çocuğa rica etti. Döndüğünde, ”bu davranışımla dedikoduya kapı aralamış olmayayım…” diye, çocuğa söylemiş olduğu sözlerden dolayı bir pişmanlık da duydu. Bu pişmanlık ve evindeki utanç verici durum, ikisi bir arada, daha da sinirlenmiş halde eve döndü, tüm öfkesini de Nafset’e kustu.

Ne kadar söylenmiş, ne kadar sayıp dökmüş olsa da, Nafset olup biteni yine anlayabilmiş değildi. Annesine bir şey olmuş oluğu endişesi de yavaş yavaş geçersizleşmişti. Sonunda gereksiz yere azarlanmış olduğundan, kendi adına bir  pay çıkararak, küçücük dudaklarını şişirmiş halde kız odasına gitti. Orada Kulats’ı yüzükoyun divana uzanmış hüngür hüngür ağlar halde buldu.  
- Ne geldi başına senin de, diye sordu ama bir yanıt alamadı.



(*)
Odun (пхъэ)- Romanda odun sözcüğü değil, sık sık ”tezek” (тезэч) sözcüğü geçmektedir. Her tarafı orman ve koru çevrili bir yerde tezek yakmaya gerek olmadığına göre, bu sözcüğe odun dışında bir anlam veremedim. HCY

 
1. Parti    
1. Bölüm 4. Bölüm 7. Bölüm
2. Bölüm 5. Bölüm
3. Bölüm 6. Bölüm    
            
2.
Parti  
 
1. Bölüm 7. Bölüm 13. Bölüm
2. Bölüm 8. Bölüm 14. Bölüm
3. Bölüm 9. Bölüm 15. Bölüm
4. Bölüm 10. Bölüm 16. Bölüm
5. Bölüm 11. Bölüm 17. Bölüm
6. Bölüm 12. Bölüm    
           
3.
Parti  
            3. Baskı Önsözü  >>>
1. Bölüm 5. Bölüm 9. Bölüm
2. Bölüm 6. Bölüm 10. Bölüm
3. Bölüm 7. Bölüm 11. Bölüm
4. Bölüm 8. Bölüm    
           
4.
Parti  
 
Son