...................
...................

MUTLULUK YOLU      3.BÖLÜM -2

K'ERAŞ Tembot
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız
Orijinal Adı:
К1ЭРЭЩЭ Тембот; Насыпым игъогу

                         
...................
...................

II. İKİ KIZ KARDEŞ (ЗЭШЫПХЪУИТ1УР)

1

O akşamdan başlayarak Kulats ateşlenmiş bir hastaymış gibi yatağa düştü. Ara sıra boşanarak ağlamaya, sıtmaya yakalanmış gibi de titremeye, nöbeti geçtiğinde duvara bakıp yatmaya, konuşmamaya ve yemek yememeye başlamıştı. Böylesine birkaç gün geçirdi. Hmsad ise kızmayı ve utanmayı bir yana atmış, kızının sağlığı konusunda ciddi bir korkuya kapılmıştı. Günde iki üç kez Nafst'i çağırıp önemsemezmiş gibi bir tavırla hastanın durumunu soruyordu. Nafset'in hasta için söylemiş olduğu sözler anne için kafi gelmiyor, kaygılanmasını yine sürdürüyordu. Ancak o birkaç gün boyunca, tek bir kez olsun Kulats'ın yanına da gitmemişti. Ne olup bittiğini bilmeyen Nafset de, iki arada bir derede kalmıştı.

Nafset ablasını sevmiyor değildi. Ancak küçüklüğünden beri amaç ve düşünceleri farklı idi, birbirlerini hiç tanımıyorlar ve birbirine yabancı kişilermiş gibi aynı evde birlikte yaşıyorlardı. Nafset, Kulats'ın bu bilemediği hastalığı nedeniyle hayli korkmuştu. İşin aslını bilmeyen Nafset, annesi ile Kulats’ın birbirlerinden uzaklaşmış olduklarından kuşkulanıyor ve büyük bir korku içine düşmüş bulunuyordu.

Bir akşam Kulats divan üzerinde doğruldu. Çektiği sıkıntı ve açlık nedeniyle bitkin düşmüştü. Bunun üzerine Nafset içeri koştu ve annesini sürüklercesine Kulats'ın yanına getirdi. Annesini görür görmez, Kulats yorganı üzerine çekti, kafasını yorganın altına gömüp yeniden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı...

Annesi ile kızı bu yolla barışmış oldular. Her şeyin suçlusu Nafset'miş gibi, ana bütün güzel sözlerini büyük kızına yöneltti.

Kulats ayağa kalktı, ama tam iyileşmemiş, canı sıkkın, huyu adamakıllı değişmiş bir gibi olmuştu. Şaka ve şarkı sesleri kendisinden duyulmaz olmuştu. Mızıkasını da pek çaldığı yoktu, ara sıra mızıkayı ele alıyor, üzgün bir biçimde başını mızıkasına yaslıyor, bazı küçük acılı aşk şarkısı parçalarını çalarmış gibi yapıyordu. İçindeki acısını mızıkası ile dışa vurmaya çalışıyordu. Gözyaşları dökülüyor, iç çekiyor, ardından inildeyip mızıkayı bırakıyordu. Kaburgaları çıkmış bir kedi benzeri (чэтыу од фэдэ) dolanıp duruyordu odasında. Biçki-dikiş işlerini de bir yana atmıştı. Bazen de nedeni belirsiz bir biçimde kendini yüzükoyun divana atıyor, ağlıyordu. Geceleri sıkıntı içinde uyumaya çalışıyordu, ateş basmış bir hastaymış gibi, sayıklayarak gecelerini geçiriyordu.

Sayıklamalarında sık sık “Amzan” adının söylemekte olması Nafset’in beyninde sorulara yol açıyordu.

Kulats artık dünyayla ve insanlarla ilişkilerini koparmış biri gibiydi. Gençler ve çocuklar her zamanki gibi yine yanına geliyorlardı ama Kulats’ın kendilerine karşı ilgisiz kaldığını gördükçe fazla oturmadan kalkıp gidiyorlardı. Önceleri en çok şakalaştığı kişiler bile artık Kulats’ın ilgisini çekmez olmuşlardı.

İki üç kez Değotluk da gelmişti ama Kulats ona da ilgi duymamıştı. Eskisi gibi tartışmamış ve takışmamışlardı. Hastalıktan yeni çıkmış biri imiş gibi üzgün oturmakla yetindiğini görünce, Değotluk, Kulats ile eskisi gibi şakalaşmaktan ve takılmaktan kaçınmıştı.

Günler böyle geçerken, birgün komşu dul kadın (пхъужъ) eve geldi. Dul Vıstanekoların evine pek uğrayan biri değildi. Geliş nedeni olarak da çok sıkıldığını ve Kulats’ın mızıkasını dinlemeyi özlediğini söyledi. Hımsad ve kızlarla birlikte bir süre oturdu. Ardından Hımsad ayrıldı. Nafset de su ve odun getirmeye gitti.

Diğerleri ayrılınca Kulats mızıkasını eline aldı ve odadan mızıka sesi gelmeye başladı. Ancak mızıkayı isteksizce çalıyordu. Bazen mızıkanın öylesine çalındığını, şarkı başlarının sonu getirilmeden kesildiğini, hemen başka şarkıya geçildiğini duydukça, arada bir konuşma bulunduğu belli oluyordu. Dul kadın bir süre oturup gitti, ardından Kulats da yaşama dönmeye başladı.

Dul kadın artık aralıksız gelmeye başlamıştı. Aralarında konuşmakta olduklarını, kendi girişinde konuşmalarını kestiklerini görmüştü Nafset. Geceleri inilti arasında Amzan’ın adını sayıklaması, hastalandığı günden beri Amzan’ın gelmemiş olması, Nafset’in dikkatinden kaçmamış, Kulats’ın hastalığının nedenini artık anlamaya başlamıştı.

Dul ile Kulats’ın gizli bir şey konuşmakta olduklarını da anlamıştı.
Nafset artık her şeyin farkındaydı. Kulats’a öfkelenmiyordu. Kulats’ın içindeki tutkunun ne denli etkili olduğunun bilincindeydi ama öylesine bir aşk ona budalaca geliyordu. Kulats’ın ağlamalarını ve mızıkasını yakınır gibi çalmasını yakışıksız buluyordu. Kendi, ölse bile öyle yapmazdı. Sevmekte olduğu kişi, kendisine karşılık veriyorsa, bu sevgiye kimse engel olamazdı. Şayet istenmiyor ise, acısını içine gömerdi, Kulats gibi kendisini perişan etmezdi. Öyle düşünüyordu, ancak o duruma düşecek olursa, ne yapıp yapmayacağını Nafset’in kendi de bilmiyordu. Kendisinin gizli bir aşkı ve umudu da vardı. Kulats’a her bir baktığında aklına Bibolet geliyordu. İçinde bir umut, bir sevgi ateşi uyanıyor, içinde koşuşturmya başlıyor, yanakları al al kızarıyor, kalbi atmaya, çarpmaya başlıyordu.

Bibolet’in kendisini sevip sevmediğini aklına bile getirmek istemiyordu. Sevilirse ya da sevilmezse ne olacağı konularını düşünmek bile istemiyordu. Aşkı kalbini kilitlemiş gibiydi, bu aşka inanıp inanmama özgürlüğü bile yoktu kendisinin. Adige masallarında anlatılan kapısına kilit vurulmuş olarak en dipteki evde beslenen üç gizemli güvercine benziyordu Nafset. Sırrını kimseyle paylaşmıyor, kendisi bile onu dile getirmekten çekiniyor, sonucun mutlu mu yoksa mutsuzluk mu olacağını bilemiyordu. Sadece içinde yer etmiş gizli bir umuttu bu Nafset’eki. Sadece kendisini yaşama bağlayan gizli bir özlem olarak kalıyordu.

Nafset küçüklüğünden beri ailesinin düşünüş ve davranış biçimlerini benimseyememişti. Tavuğun çıkardığı civcivler içindeki tek ördek yavrusuna benziyordu, diğer aile bireyleriyle kaynaşamıyordu. Kendi seçmiş olduğu yolda bir başına yürümekteydi. Nafset’e göre aşk ve sevgi denilen şey, insanlığını geliştiren ve o yolda mücadele etmesine güç katan büyük bir güç idi. Kocaya varma derdi yoktu, onun özlemini de çekmiyordu. Kendisi ile konuşanları, kendisine yakınlaştırmaktan kaçınıyordu. Ancak yaşamına yaşam katan büyük bir sevgi de vardı içinde. Bu sevgi, içindeki insan sevgisinin kocaman kanatları biçimindeydi. Yükseldikçe daha yükseğinin özlemine ulaşmayı amaçlayan bir sevgiydi bu. Nafset’in aşkının gerçek olması için, sevdiği kişinin büyük bir bilinç ve insanlık sevgisiyle donanmış, yükseklerde uçma düzeyinde olan, kendisinin de büyük bir özlemle peşinden uçuyor olması gerekirdi.

Kulats ise farklıydı. Yeryüzündeki tek istek ve özlemi, ne olduğunu bile tam bilmediği sevgisi idi. Karanlık içinde boğulup kalmış tek bir aşkı vardı sadece. Bir gece kuşu gibi gözüne ilişmiş olan o tek aşk ateşine doğru kendisini atıp duruyordu. Kalbi aklına yenik düşmüştü. Üzerine atılıp aşk kanatlarını kavuracak ve tek umudunu da elinden kaçıracakmış gibiydi. Görmüş olduğu şey, kendi gibi takılı kalmış olan azıcık kalmış yaşam engelini aşamıyor, uzağa bakamıyor, olduğu yere çakılmış duruyordu.

Nafset, bu olup biteni kavramış olmanın bazı ipuçlarını yakalama düzeyine ulaşmıştı, aklına takılan sorunlara da yanıt verir olmuştu. Kulats’ın aşkının niteliğini de kavrar olmuştu. Bütün bunlar kendi özlemlerine ve dünya görüşüne ters düşen, aptalca şeylerdi. Kulats’ın gözyaşlarını ve arzusunu bayağı buluyor, hiç beğenmiyordu. Yine de ona acıyor ve onu zavallı biri olarak görüyordu. Ancak kendi kanılarını ona söylemeyi ve onu eleştirmeyi de bir kız kardeş olarak uygun bulmuyordu. Biraz acıyarak, biraz da şaşırarak onu süzmekle yetiniyordu. ”Seviyorsa, o kadar da önemli bir şey mi ki bu: evlensin, bitsin” diyordu içinden. Kulats’ın sorunu, kendi başının çaresine bakamamasıydı, bu nedenle ona kızıyordu. İstediği ile evlenmesine izin vermemeleri, onu serbest bırakmamaları gibi şeyleri kabul etmek istemiyordu Nafset. ”Benim kişisel seçimime kim karışabilir ki, kim benim yolumu kesme hakkına sahip olabilir ki?” gibi şeyler düşünüyor ve ulaştığı bu bilince uygun kararlara varıyordu.

Nafset, bu biçimde Kulats’ın işine karışmadan, bir köşede durup gelişmeleri izlemekle yetiniyordu. Ablası bilinçsiz, zavallı, basit ve gülünç düşen biriydi sadec. Ona hem acıyor, hem ayıplıyordu. Ancak dul ile Kulats’ın gizli konuşmalarını engellemek de istemiyordu.

Başka bir gün dul, alelacele içeri koşup Kulats’e bir şeyler söyledi. Ardından da hemen gitti. Sıtmaya yakalanmış gibi gözleri fırlamış halde Kulats’ı bırakıp gitmişti. Büyük bir mutluluğu bekliyormuş gibi Kulats yerli yerinde duramıyordu, oturup kalkıyor, aynayı eline alıyor, üstünü başını düzeltiyordu. Bir dışarı çıkıyor, bir giriyordu.

Bir süre sonra aynı dul bahçe kapısına gelip Kulats’a seslendi. Kulats alelacele dışarı fırladı. Nafset de anlam veremeyerek ablasının ardından dışarı çıktı. Dul seslenip Kulats’ı yanına çağırdı.

Önemli bir şeyi aralarında konuşuyorlarmış gibi bir surat takınmışlardı. Tek damla kanı kalmamış gibi Kulats’ın yüzü solmuştu. Yanlarına Nafset yanaşınca, ”Yarın çamaşır yıkamaya ırmağa gidelim”, diyerek konuşmayı başka yöne çekti. Ancak onların kendisini atlatmak istediklerini de anlamıştı Nafset. İçlerindeki buz gibi soğuk hava işi daha da olumsuzlaştırmıştı. Suya gitme sözünün de, öylesine söylenmiş olduğu, anlaşılır biçimde, hemen unutulup gitmişti. Neyi görmeyi arzuladıkları belirsiz, sokağa doğru bakıp duruyorlardı. Çok geçmeden onların neyi beklemekte olduklarını anlamakta gecikmemişti Nafset. Yanında bir delikanlı Amzan’ın dulun bahçesinden çıkıp gelmekte olduğunu gördü.

 
1. Parti    
1. Bölüm 4. Bölüm 7. Bölüm
2. Bölüm 5. Bölüm
3. Bölüm 6. Bölüm    
            
2.
Parti  
 
1. Bölüm 7. Bölüm 13. Bölüm
2. Bölüm 8. Bölüm 14. Bölüm
3. Bölüm 9. Bölüm 15. Bölüm
4. Bölüm 10. Bölüm 16. Bölüm
5. Bölüm 11. Bölüm 17. Bölüm
6. Bölüm 12. Bölüm    
           
3.
Parti  
            3. Baskı Önsözü  >>>
1. Bölüm 5. Bölüm 9. Bölüm
2. Bölüm 6. Bölüm 10. Bölüm
3. Bölüm 7. Bölüm 11. Bölüm
4. Bölüm 8. Bölüm    
           
4.
Parti  
 
Son