...................
...................

MUTLULUK YOLU      2.BÖLÜM -17

K'ERAŞ Tembot
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız
Orijinal Adı:
К1ЭРЭЩЭ Тембот; Насыпым игъогу

                         
...................
...................

XIV. EŞKIYA YUVASI (БАНДИТЫМ ИХЭЛЪЫП1Э)

2

İki genç de gözünü at ve çayır alanından ayırmadan akşama değin oturdu, ama at dışında görünen olmadı.

Geceleyin de kımıldamadan beklediler ve nöbetleşe uyudular. Geceleyin de görünen olmadı. Sabahleyin son somunlarını da yediler.

T'ıhuts'ık'u "etrafı bir gözden geçirsek" dedi, ama Değotluk karşı çıktı.
- Dileyelim buraya gelirken bıraktığımız izler fark edilmemiş olsun! Etrafı dolaşmaya kalkışırsak, çok iz bırakmış oluruz. Kurt gibi biridir o. En iyisi, ata daha yakın bir yere gidip orada saklanalım, dedi Değotluk.

Yerlerini değiştirip ata daha yakın bir yere geçtiler. Daha uygun bir yeri seçmiş oldular. Ata daha yakın bir yerde oldukları gibi, meydanı da daha iyi görebiliyorlardı.

Öğleden sonraya değin oturdular. Acıkmaya başladılar. Aynı yerde kalmaktan sıkılmış, durumdan iyice bezmişlerdi. Orman içinden bir kuş kanatlanacak olsa ürperiyorlar, ot sallansa diken diken oluyorlardı.

Atı alıp gitmeyi düşünmeye başlamışlardı. Kimse gelmeyecek olursa geceleyin atı alıp gitmeye karar verdiler.

At da bir gün ve bir gece boyunca bir damla olsun su içmemişti, kulaklarını indirmiş bir şey yemeden öyle bekleyip duruyordu.

İkindiye değin beklediler. Güneş meydanın öte tarafındaki büyük ağacın üzerinden batmış, gölgeleri meydana yayılmıştı.

Fazla bir süre geçmemişti ki, atın düşmüş kulakları birden dikildiğini ve bir tarafa doğru bakmakta olduğunu gördüler. Çocuklar da dikkat kesilip o tarafa bakmaya başladılar. Ama bir şey görmediler,  duymadılar. Karşı taraftan küçük bir kuş çay düzlüğünü aşıp yakındaki bir çalının üzerine kondu. Konduğu gibi cıvıldaşarak, ürkmüş bir biçimde uçtu ve bir söğüt ağacının tepesine kondu. Değotluk o yere dikkat kesildi.

Hayli bir süre sonra, o yerdeki bir dalın sallandığını görür gibi oldu Değotluk. Ama görünen olmadı.

Değotluk bir göz aldanması sonucu dalları sallanır gördüğünü sandı. Ancak bir süre sonra aynı dalın aralandığını, üstündeki başlıklı kalpakla (пэ1о сырмае) bir adam başını açıklığa bakarken gördü. At ona doğru kişnedi. Adamın görünmüş olan başı yeniden kayboldu. Ardından yeniden göründü, uzunca bir süre de kımıldamadan bekledi, meydanı gözden geçirdi. Ardından ortaya çıktı.

Değotluk, Darhoko'nun yüzünü görmemişti. Ancak görür görmez T'ıhuts'ık'u  onu tanımıştı, heyecan içinde Değotluk'un elini sıktı.

Kısa ama kalın gövdeli biriydi. Boynunda bir Kabardinka kepenek (к1ако)  asılıydı; sağ tarafında kocaman bir mavzer tüfeği görünüyordu; solunda tabancası vardı. Zalimhan (*) gibi yeşil çuhadan bir elbise giyiyordu. Sarımtırak deriden fişeklikleri çaprazlama göğsündeydi.

Ormanın kıyısında durup bir süre öteyi beriyi gözetledi. Ardından orman kıyısı boyunca birkaç adım attı, bir şeyi arıyormuş gibi geri döndü ve ormanın içinde kayboldu. Bir süre sonra bağlanmış eğerini getirip döndü. Eğeri getirip atın yanında yere bıraktı. Arkası dönük eğeri sökmek için yere çömeldiğinde, Değotluk bir kedi gibi sessizce ormandan çıktı. At ürktü ve fırladı. Darhoko'nun ayağa fırlayıp mavzerine el atmasıyla Değotluk'un bağırması  denk düştü:
- Ruki vverx (Eller yukarı), diye bağırdı Değotluk. Öbürü ise şaşırmıştı, ne yapacağını bilemez halde olduğu yerde donup kaldı. Bir göz açıp kapama süresi kadar elini kaldırmasını geciktirince, Değotluk, daha da sert bir biçimde yeniden bağırdı:
- Eller yukarı! Canına okurum, haydut!

Değotluk'un sert uyarısının ve doğrulan tabanca namlusunun şakasının olmadığı Darhoko,  iyice anlamıştı, isteksiz isteksiz, yavaş yavaş ellerini kaldırdı Darhoko.
- T'ıhu, gel buraya! dedi geriye doğru ama arkaya dönmeyerek ve gözlerini Darhoko'dan ayırmayarak. Bu arada birkaç adım da öne doğru ilerledi.

Ne denli dikkatli olsa ve kritik bir an yaşıyor olsa da, Değotluk şaşkınlık içinde ve gözünü ayıramadan Darhoko'ya bakıp duruyordu. Birkaç çiçek bozuğu serpilmiş geniş bir çehresi ve yayvan bir çenesi vardı, yüzü de demir rengini andırıyordu ve posbıyıklıydı. Gözleri ela rengine çalıyordu ve manda gözü gibi dışarıya taşmışlardı; bilenmiş birer çelikten okmuş gibi acımasız ve bağışlamasız bir vahşiliği yansıtmaktaydılar bu gözler. Dara düşmüş bir kurdun karşı saldırıya (бжъэнтхъожьын) hazırlanışı gibi gibiydi. Pür dikkat ve sevimsiz, gözleri Değotluk’un anlık bir dalgınlığını bekliyormuş gibi fırsatçı bakıyorlardı. Havaya kalkmış elleri kısa ama kalın parmaklı ve bir şeyleri kapmak isterlermiş gibi hafif yukarı kalkıktılar.

T’ıhuts’ık’u geriden Değotluk’n yanına geldi. T’ıhuts’ık’u görür görmez, Darhoko’nun gözlerindeki kurnaz ve fırsat kollayan tavırlar yok oldu, umusuzluk çöküşü içinde kaşlarını kaldırıp birkaç saniye baktı. Şimşek çakarken çıkardığı aydınlığa benzer bir biçimde, dudaklarından ve gözlerinden hafifçe bir gülümseme yansıdı.
- A, a, bak eski dostuma! dedi şaka yapıyor ve önemsemiyormuş gibi bir tavırla.
- Evet, eski dostun! Alacağı kalmış eski bir dostun… diye sözü sürdürdü T’ıhuts’ık’u, soğuk soğuk bir sesle.

Bir gözü açma süresi iki gencin bir dalgınlığını yakaladığını düşünerek sağ elini indirmeye kalkışır gibi yaptı ama göze alamadı. Değotluk durumun hemen farkına vardı ve sert bir biçimde bağırdı:
- Kımıldama! Elini oynatma, köpek gebertir gibi gebertirim sonra seni. T’ıhuts’ık’u da eklemede bulundu:
- Konuşturma bunu! Kımıldar kımıldamaz vur!

Ardından Darhoko’ya sert bir emir  verdi:
- Arkanı dön!

Darhoko isteksizce, ama fazlaca da geciktirmeden sırtını döndü. Değotluk yanaştı, kemerini çıkardı ve bağlarını kesti. Darhoko’nun iki tabancası yere düştü. Uzanıp kısa namlulu karabinayı aldı. Silahları uzağa ittikten sonra cebinden bir ip çıkardı, Darhoko’nun ellerini arkadan sıkıca bağladı.

Değotluk ata eğer vurmak istedi, ama eğerin bukağıya (щэлъахъэ) bağlı olduğunu gördü. Eğeri yere bırakıp bukağıyı ayırdı. Amdehan’ın buğdayı yakıldığında tarla kıyısındaki ormanda bulduğu bukağıymış sandı ama daha dikkatli baktığında, bu bukağının kendi bulduğundan daha parlatılmış olduğunu farketti. Ancak her iki bukağı da aynı biçimde yapılmışlardı. Derisinin işlenmesi ve bağlama halkaları da birbirinin aynıydı ve tek bir elden çıkmış oldukları anlaşılıyordu.

Değotluk bir şey demeden bukağıyı çözüp cebine koydu. Eğeri vurup T’ıhuts’ık’u ata bindirdi. Kendisi yaya, Darhoko’yu bağladığı ipin ucundan tutarak ve onu önden yürüterek yola koyuldular.

Köye dönmeyi göze alamadılar ve haydudu ayrı bir yoldan rayon (ilçe) merkezine götürdüler. Değotluk, haydutu küçük bir karakola teslim etmekten çekinmişti. Ancak GPU (Devlet Politik Amirliği) yetkilisi ilçede değildi. İlçe asayiş amirine (naçal’nik) gittiler. Darhoko’nun ipini bırakmadan nöbetçi milisi (polisi)  haber vermesi için amirine gönderdi.
- “Amirim sanığı nezarete koyun, sabaha gereğini yaparız dedi” diye haber getirdi milis. Getirilen kişinin çok tehlikeli biri olduğunu, gelmesi gerektiğini bildirerek yeniden haber gönderdi Değotluk.

Uzunca bir süre beklediler. Sonunda kısa boylu biri karanlığın içinden sökün etti. Haydutu getiren iki gence bir şey demeden nöbetçi milise döndü:
- Tutukluyu hapse koyun, atı da ahıra götürüp bağlayın.

Değotluk’a ve yanındakine bakmadan odasına girdi. İki genç bu tür bir davranışa anlam verememiş halde bir süre kapı önünde beklediler.

Üç milis geldi ve sevinerek Darhoko’yu hapse götürdüler. Dönüp atı aldılar. Genç milisler ”Bu azılı haydutu nasıl yakalayabildiniz?” diyerek Değotluk ile arkadaşının etrafını sardılar. Bunlar amirleri gibi değildiler: Gençleri dostça ve sevecen karşılamışlardı. Ancak amirin asosyal/soğuk davranışı her ikisine de dokunmuştu, bu nedenle konuşmak için bir hevesleri kalmamıştı.
- Tutanak tutulacak mı,  öğrenmek istiyoruz, amirinize sorun, diyerek Değotluk milisin birini amirin yanına gönderdi.
- Gelin!diye seslendi milis bir süre sonra.

Masanın başında kızıl saçlı ve küçük cüsseli bir adam oturuyordu. Suratı asık, gözleri kanlıymış gibiydi. Gözlerinin altı (нэч1ашэ) birer yastık bağlanmış gibi torbalaşmıştı. Bir baktı, ardından bir kağıdı okuyormuş gibi gözlerini indirdi.

T’ıuts’ık’u kapıya yakın durdu, Değotluk masaya yanaştı. Değotluk bir süre amirin karşısında dikildi, ardından isteksiz isteksiz konuştu:
- Peki, yoldaş amir (naçal’nik) bir tutanak imzalayıp vermeniz gerekmiyor mu?

Amir başını bir kaldırdı, işin ancak farkına varmışmış gibi, bir süre baktı. Ardından karşısındakileri küçümseyen bir tavırla sırtını koltuğuna dayadı, ayaklarını da görünecek biçimde masa altından uzattı. İşin acele bir yanı yokmuş gibi elini cebin attı ve gümüş tabakasını çıkardı. Sigarayı dudağına yerleştirip yan gözle Değotluk’a bakarak konuştu:
- Evet ikiniz için bir tutanak hazırlayıp imzalamayı düşünüyorum!
- Ne diye? Diye sordu Değotluk, böyle bir şey beklemediğinden.
- İşiniz olmayan işlere burnunuzu soktuğunuz için!
- Nasıl yani? Haydutlarla mücadele bütün Sovyet yurttaşları için bir görev değil mi yani?

Amirin uyuşukluğu birden yok oldu, hiddetlenerek ayağa kalktı.
- Görev tabii, ama güvenlik birimlerinin operasyon planlarını bozmamak koşuluyla!
- Bunca süredir, Darhoko  rayonumuzda terör estirirken operasyon planlarınız neredeydi? Değotluk, kızmıştı ve sert bir biçimde yanıt vermeye başlamıştı.
- Bizim operasyon planlarımız senin yetkinde olan şeyler değil! Bunu kafana iyice koy: Bundan sonra bize sormadan bir iş yapmaya kalkışacak olursan, haydut yerine seni hapse atarım! dedi amir, daha anlaşılır bir biçimde.
- Demek haydudu yakalamakla kötü bir şey yapmış olduk, öyle mi?
- Birini yakalayayım derken onunu kaçırdınız, işte bu, sizin bu yaptığınız!
- Darhoko’nun dağda (ormanda) dostu yok, onun dostları köylerde ve beldelerde (stanitsalarda), senin “operasyon planın” oraları da kapsıyor mu bilemem tabii…

Değotluk’un bu ani sert çıkışı karşısında amir alttan almaya başladı. Bu son operasyon planı lafı ve aksi konuşmuş olması amiri düşündürmüş olmalıydı. Daha yavaş  bir sesle konuştu:
- Planın neyi kapsayıp kapsamadığı senin üstüne vazife değil. Yeter, orada kal! Darhoko’nun silahlarını almadınız mı?
- İşte bunlar, karabina, tabanca ve mavzer. Haydudu yakalayan kişi, gereksindiği silahı seçme hakkına sahip. Ben de mavzeri alıyorum.

Burada yeniden takıştılar, karakol amiri yeniden bir hamlede bulundu, ama Değotluk geriye adım atmadı:
- O zaman bu mavzeri sana vermiyorum, Krasnodar’a (**) gideceğim, OGPU’ya (Oblast Güvenlik Teşkilatı Merkezi) götüreceğim, verip vermediklerini görürsün! Dedi. Sonunda Krasnodar’a gidebileceğini, tabancayı da alacağını sert bir biçimde söyleyerek mavzer elde dışarı çıktı Değotluk.

Belde de bir eve konuk oldular, bir süre dinlendikten sonra sabahleyin erkenden köy yoluna düştüler. Değotluk bir iç çekişmesi içine düşmüştü. Karakol amirinin davranışını kuşkulu bulmuştu. Haydudu o amire teslim etmekle iyi yapıp yapmadığını sorgulamaya, işi yarıda bırakmakla hata ettiğini düşünmeye başlamıştı. Krasnodar’a gidip durumu bildirse, kuşkulandığı durumları bildirse, daha mı olurdu düşüncesi içini kemiriyordu. Ancak ne yapacağını kararlaştıramadan köye dönmüş oldular.

İki gün sonra, ”Krasnodar’a götürülürken Darhoko’nun kaçtığı” haberi geldi. Aynı gece rayon merkezine gelip atını ve eğerini de alıp gitmiş…”

Şecerıye (Щэджэрые) (***) komsomol hücresi, en çok da Değotluk ve T’ıhuts’ık’u, bu duruma çok üzüldüler.  . Evlerine girmeden, tabancalarını da yanlarından ayırmadan üç gece üç gündüz geçirdiler. Komsomollar teyakkuz (dikkatli) halde, posta posta nöbetçiler dikerek köyü çepeçevre koruma altına aldılar.

Darhoko’nun kaçışı işinde rayon karakol amirinin parmağı olduğu konusunda Değotluk’un kuşkusu kalmamıştı. Ne yapacağını bilemeden birkaç gün geçirdi. Sonunda doğruca Krasnodar’a gitmeye karar verdi, ancak Krasnodar’a gitmeyi düşünürken rayon merkezinden çağrıldığı haberini aldı.

Çağıran da OGPU adlı oblastın devlet terörle mücadele birliği amiri idi. Amir, Değotluk’u rayonun karakol amirinden farklı bir biçimde karşıladı. Birşeyler yazıyordu, hemen bıraktı, sanki birlikte çalışıyorlarmış gibi, candan ve sıcak bir biçimde onu karşıladı.
- Otur, yoldaş Değotluk, dedi.

Saygılı ve kişilikli biri olduğu hemen anlaşılıyordu. Ama çok yorgun olduğu da anlaşılıyordu, bu durum biraz da olsa gözlerine yansımıştı. Dengesiz bir neşeli ya da sırıtır ya da içten pazarlıklı bir görünümü yoktu. İşi her şeyi imiş gibiydi. Gözleri sanki insanın içini okuyor, söylenen her sözden söylenmemiş birçok şeyi seziyorlarmış gibi bakıyorlardı.

Görür görmez, Değotluk, adama iyice ısınmış ve güven duymuştu. Olup biten her şeyi eksiksiz ona  anlattı. Köyde haydutla ilişkili olduğundan kuşkulandığı kişilerin adlarını da söyledi, iki at bukağısının  (köstek) elide olduğunu da söyledi. Sonunda rayon karakol amirinden de kuşkulanmış olduğunu anlattı.

Rayon karakol amirinin durumunu anlatması üzerine, yetkili şaşkınlık geçirmişti, biraz hızlı, ama sesini alçaltarak konuştu:
- O  konuda kimseye bir şey söyledin mi?
- Hayır, söylemedim.
- Biraz sabret, şimdilik kimseye bir şey sezdirme… Etrafa biraz bakındıktan sonra sözlerine devam etti: Bukağılardan da kimseye söz etme, saklı tut. Şimdilik sende kalsınlar. Onlara da sıra gelebilir. Mavzer artık senin. Nasıl ele geçirmiş olduğunu anlatan ve mavzerin sana ırakıldığını belirten resmi bir yazıyı, Krasnodar’a döndüğümde, şubeden sana göndereceğim.

Konuşmanın sona erdiğini bildirmek üzere ayağa kalktı ve Değotluk’un elini sıkıca sıkı ve ekledi:
- Bundan sonra da böyle yiğitçe ve tüm gücünle mücadeleni sürdürmelisin. Karşılaştığın her düşman izini bize bildir.

Değotluk morali yükselmiş bir biçimde yetkili amirin yanından ayrıldı. Düzgün biriydi bu kişiydi, suç işleyene ve düşmana karşı katı, sevdiğine ve iyi insanlara karşı da sınırsız sevecen biriydi. El attığı her şeyde koku almasını bilen bir kişilikti bu. Bu kişiyi ve onun kişiliğini çok beğenmişti Değotluk. Değotluk’un özlemini çektiği Bolşevik tipi örnek insan, işte bu kişide somutlaşmıştı.

Şimdi belde caddesinde yürürken o adamın sağlam karakterini ve çalışma tekniğini beyninde tartıyor ve kendi kendisini sorguluyordu:”Örnek olanı, benimkinden çok o adamın çalışma biçimi, benimki daha gürültü patırtılı bir çalışma oluyor…”

Bir hafta kadar sonra, başka bir rayonun bir kutırında (****) Darhoko’nun ele geçirildiği haberi geldi. Ardından rayon karakol amirinin de tutuklanmış olduğu duyuldu.



DİPNOTLAR:
(*) Zalımhan-Çarlık döneminde ünlenmiş bir Çeçen abregi, çeteci. -HCY
(**) Krasnodar o zamanlar 1922-1936  yılları arasında Adige Özerk Oblastı’ının merkeziydi. -HCY
(***) Şecerıye-Değotluk’un köyü. -HCY
(****) Kutır (Къутыр)-Birkaç evlik küçük bir Rus yerleşmesi, mezra. -HCY

 
1. Parti    
1. Bölüm 4. Bölüm 7. Bölüm
2. Bölüm 5. Bölüm
3. Bölüm 6. Bölüm    
            
2.
Parti  
 
1. Bölüm 7. Bölüm 13. Bölüm
2. Bölüm 8. Bölüm 14. Bölüm
3. Bölüm 9. Bölüm 15. Bölüm
4. Bölüm 10. Bölüm 16. Bölüm
5. Bölüm 11. Bölüm 17. Bölüm
6. Bölüm 12. Bölüm    
           
3.
Parti  
            3. Baskı Önsözü  >>>
1. Bölüm 5. Bölüm 9. Bölüm
2. Bölüm 6. Bölüm 10. Bölüm
3. Bölüm 7. Bölüm 11. Bölüm
4. Bölüm 8. Bölüm    
           
4.
Parti  
 
Son