XIV.
EŞKIYA YUVASI (БАНДИТЫМ ИХЭЛЪЫП1Э)
2
İki
genç de gözünü at ve çayır alanından ayırmadan akşama değin
oturdu, ama at dışında görünen olmadı.
Geceleyin
de kımıldamadan beklediler ve nöbetleşe uyudular. Geceleyin de
görünen olmadı. Sabahleyin son somunlarını da yediler.
T'ıhuts'ık'u "etrafı bir gözden geçirsek" dedi, ama Değotluk karşı
çıktı.
- Dileyelim buraya gelirken bıraktığımız izler fark edilmemiş
olsun! Etrafı dolaşmaya kalkışırsak, çok iz bırakmış oluruz. Kurt
gibi biridir o. En iyisi, ata daha yakın bir yere gidip orada
saklanalım, dedi Değotluk.
Yerlerini değiştirip ata daha yakın bir yere geçtiler. Daha uygun
bir yeri seçmiş oldular. Ata daha yakın bir yerde oldukları gibi,
meydanı da daha iyi görebiliyorlardı.
Öğleden sonraya değin oturdular. Acıkmaya başladılar. Aynı yerde
kalmaktan sıkılmış, durumdan iyice bezmişlerdi. Orman içinden bir
kuş kanatlanacak olsa ürperiyorlar, ot sallansa diken diken
oluyorlardı.
Atı alıp gitmeyi düşünmeye başlamışlardı. Kimse gelmeyecek olursa
geceleyin atı alıp gitmeye karar verdiler.
At da bir gün ve bir gece boyunca bir damla olsun su içmemişti,
kulaklarını indirmiş bir şey yemeden öyle bekleyip duruyordu.
İkindiye değin beklediler. Güneş meydanın öte tarafındaki büyük
ağacın üzerinden batmış, gölgeleri meydana yayılmıştı.
Fazla bir süre geçmemişti ki, atın düşmüş kulakları birden
dikildiğini ve bir tarafa doğru bakmakta olduğunu gördüler.
Çocuklar da dikkat kesilip o tarafa bakmaya başladılar. Ama bir
şey görmediler, duymadılar. Karşı taraftan küçük bir kuş çay
düzlüğünü aşıp yakındaki bir çalının üzerine kondu. Konduğu gibi
cıvıldaşarak, ürkmüş bir biçimde uçtu ve bir söğüt ağacının
tepesine kondu. Değotluk o yere dikkat kesildi.
Hayli bir süre sonra, o yerdeki bir dalın sallandığını görür gibi
oldu Değotluk. Ama görünen olmadı.
Değotluk bir göz aldanması sonucu dalları sallanır gördüğünü
sandı. Ancak bir süre sonra aynı dalın aralandığını, üstündeki
başlıklı kalpakla (пэ1о сырмае) bir adam başını açıklığa bakarken
gördü. At ona doğru kişnedi. Adamın görünmüş olan başı yeniden
kayboldu. Ardından yeniden göründü, uzunca bir süre de
kımıldamadan bekledi, meydanı gözden geçirdi. Ardından ortaya
çıktı.
Değotluk, Darhoko'nun yüzünü görmemişti. Ancak görür görmez
T'ıhuts'ık'u onu tanımıştı, heyecan içinde Değotluk'un elini
sıktı.
Kısa ama kalın gövdeli biriydi. Boynunda bir Kabardinka kepenek
(к1ако) asılıydı; sağ tarafında kocaman bir mavzer tüfeği
görünüyordu; solunda tabancası vardı. Zalimhan (*)
gibi yeşil çuhadan bir elbise giyiyordu. Sarımtırak deriden
fişeklikleri çaprazlama göğsündeydi.
Ormanın kıyısında durup bir süre öteyi beriyi gözetledi. Ardından
orman kıyısı boyunca birkaç adım attı, bir şeyi arıyormuş gibi
geri döndü ve ormanın içinde kayboldu. Bir süre sonra bağlanmış
eğerini getirip döndü. Eğeri getirip atın yanında yere bıraktı.
Arkası dönük eğeri sökmek için yere çömeldiğinde, Değotluk bir
kedi gibi sessizce ormandan çıktı. At ürktü ve fırladı.
Darhoko'nun ayağa fırlayıp mavzerine el atmasıyla Değotluk'un
bağırması denk düştü:
- Ruki vverx (Eller yukarı), diye bağırdı Değotluk. Öbürü ise
şaşırmıştı, ne yapacağını bilemez halde olduğu yerde donup kaldı.
Bir göz açıp kapama süresi kadar elini kaldırmasını geciktirince,
Değotluk, daha da sert bir biçimde yeniden bağırdı:
- Eller yukarı! Canına okurum, haydut!
Değotluk'un sert uyarısının ve doğrulan tabanca namlusunun
şakasının olmadığı Darhoko, iyice anlamıştı, isteksiz isteksiz,
yavaş yavaş ellerini kaldırdı Darhoko.
- T'ıhu, gel buraya! dedi geriye doğru ama arkaya dönmeyerek ve
gözlerini Darhoko'dan ayırmayarak. Bu arada birkaç adım da öne
doğru ilerledi.
Ne denli dikkatli olsa ve kritik bir an yaşıyor olsa da, Değotluk
şaşkınlık içinde ve gözünü ayıramadan Darhoko'ya bakıp duruyordu.
Birkaç çiçek bozuğu serpilmiş geniş bir çehresi ve yayvan bir
çenesi vardı, yüzü de demir rengini andırıyordu ve posbıyıklıydı.
Gözleri ela rengine çalıyordu ve manda gözü gibi dışarıya
taşmışlardı; bilenmiş birer çelikten okmuş gibi acımasız ve
bağışlamasız bir vahşiliği yansıtmaktaydılar bu gözler. Dara
düşmüş bir kurdun karşı saldırıya (бжъэнтхъожьын) hazırlanışı gibi
gibiydi. Pür dikkat ve sevimsiz, gözleri Değotluk’un anlık bir
dalgınlığını bekliyormuş gibi fırsatçı bakıyorlardı. Havaya
kalkmış elleri kısa ama kalın parmaklı ve bir şeyleri kapmak
isterlermiş gibi hafif yukarı kalkıktılar.
T’ıhuts’ık’u geriden Değotluk’n yanına geldi. T’ıhuts’ık’u görür
görmez, Darhoko’nun gözlerindeki kurnaz ve fırsat kollayan
tavırlar yok oldu, umusuzluk çöküşü içinde kaşlarını kaldırıp
birkaç saniye baktı. Şimşek çakarken çıkardığı aydınlığa benzer
bir biçimde, dudaklarından ve gözlerinden hafifçe bir gülümseme
yansıdı.
- A, a, bak eski dostuma! dedi şaka yapıyor ve önemsemiyormuş gibi
bir tavırla.
- Evet, eski dostun! Alacağı kalmış eski bir dostun… diye sözü
sürdürdü T’ıhuts’ık’u, soğuk soğuk bir sesle.
Bir gözü açma süresi iki gencin bir dalgınlığını yakaladığını
düşünerek sağ elini indirmeye kalkışır gibi yaptı ama göze
alamadı. Değotluk durumun hemen farkına vardı ve sert bir biçimde
bağırdı:
- Kımıldama! Elini oynatma, köpek gebertir gibi gebertirim sonra
seni. T’ıhuts’ık’u da eklemede bulundu:
- Konuşturma bunu! Kımıldar kımıldamaz vur!
Ardından Darhoko’ya sert bir emir verdi:
- Arkanı dön!
Darhoko isteksizce, ama fazlaca da geciktirmeden sırtını döndü.
Değotluk yanaştı, kemerini çıkardı ve bağlarını kesti. Darhoko’nun
iki tabancası yere düştü. Uzanıp kısa namlulu karabinayı aldı.
Silahları uzağa ittikten sonra cebinden bir ip çıkardı,
Darhoko’nun ellerini arkadan sıkıca bağladı.
Değotluk ata eğer vurmak istedi, ama eğerin bukağıya (щэлъахъэ)
bağlı olduğunu gördü. Eğeri yere bırakıp bukağıyı ayırdı.
Amdehan’ın buğdayı yakıldığında tarla kıyısındaki ormanda bulduğu
bukağıymış sandı ama daha dikkatli baktığında, bu bukağının kendi
bulduğundan daha parlatılmış olduğunu farketti. Ancak her iki
bukağı da aynı biçimde yapılmışlardı. Derisinin işlenmesi ve
bağlama halkaları da birbirinin aynıydı ve tek bir elden çıkmış
oldukları anlaşılıyordu.
Değotluk bir şey demeden bukağıyı çözüp cebine koydu. Eğeri vurup
T’ıhuts’ık’u ata bindirdi. Kendisi yaya, Darhoko’yu bağladığı ipin
ucundan tutarak ve onu önden yürüterek yola koyuldular.
Köye dönmeyi göze alamadılar ve haydudu ayrı bir yoldan rayon
(ilçe) merkezine götürdüler. Değotluk, haydutu küçük bir karakola
teslim etmekten çekinmişti. Ancak GPU (Devlet Politik Amirliği)
yetkilisi ilçede değildi. İlçe asayiş amirine (naçal’nik)
gittiler. Darhoko’nun ipini bırakmadan nöbetçi milisi (polisi)
haber vermesi için amirine gönderdi.
- “Amirim sanığı nezarete koyun, sabaha gereğini yaparız dedi”
diye haber getirdi milis. Getirilen kişinin çok tehlikeli biri
olduğunu, gelmesi gerektiğini bildirerek yeniden haber gönderdi
Değotluk.
Uzunca bir süre beklediler. Sonunda kısa boylu biri karanlığın
içinden sökün etti. Haydutu getiren iki gence bir şey demeden
nöbetçi milise döndü:
- Tutukluyu hapse koyun, atı da ahıra götürüp bağlayın.
Değotluk’a ve yanındakine bakmadan odasına girdi. İki genç bu tür
bir davranışa anlam verememiş halde bir süre kapı önünde
beklediler.
Üç milis geldi ve sevinerek Darhoko’yu hapse götürdüler. Dönüp atı
aldılar. Genç milisler ”Bu azılı haydutu nasıl yakalayabildiniz?”
diyerek Değotluk ile arkadaşının etrafını sardılar. Bunlar
amirleri gibi değildiler: Gençleri dostça ve sevecen
karşılamışlardı. Ancak amirin asosyal/soğuk davranışı her ikisine
de dokunmuştu, bu nedenle konuşmak için bir hevesleri kalmamıştı.
- Tutanak tutulacak mı, öğrenmek istiyoruz, amirinize sorun,
diyerek Değotluk milisin birini amirin yanına gönderdi.
- Gelin!diye seslendi milis bir süre sonra.
Masanın başında kızıl saçlı ve küçük cüsseli bir adam oturuyordu.
Suratı asık, gözleri kanlıymış gibiydi. Gözlerinin altı (нэч1ашэ)
birer yastık bağlanmış gibi torbalaşmıştı. Bir baktı, ardından bir
kağıdı okuyormuş gibi gözlerini indirdi.
T’ıuts’ık’u kapıya yakın durdu, Değotluk masaya yanaştı. Değotluk
bir süre amirin karşısında dikildi, ardından isteksiz isteksiz
konuştu:
- Peki, yoldaş amir (naçal’nik) bir tutanak imzalayıp vermeniz
gerekmiyor mu?
Amir başını bir kaldırdı, işin ancak farkına varmışmış gibi, bir
süre baktı. Ardından karşısındakileri küçümseyen bir tavırla
sırtını koltuğuna dayadı, ayaklarını da görünecek biçimde masa
altından uzattı. İşin acele bir yanı yokmuş gibi elini cebin attı
ve gümüş tabakasını çıkardı. Sigarayı dudağına yerleştirip yan
gözle Değotluk’a bakarak konuştu:
- Evet ikiniz için bir tutanak hazırlayıp imzalamayı düşünüyorum!
- Ne diye? Diye sordu Değotluk, böyle bir şey beklemediğinden.
- İşiniz olmayan işlere burnunuzu soktuğunuz için!
- Nasıl yani? Haydutlarla mücadele bütün Sovyet yurttaşları için
bir görev değil mi yani?
Amirin uyuşukluğu birden yok oldu, hiddetlenerek ayağa kalktı.
- Görev tabii, ama güvenlik birimlerinin operasyon planlarını
bozmamak koşuluyla!
- Bunca süredir, Darhoko rayonumuzda terör estirirken operasyon
planlarınız neredeydi? Değotluk, kızmıştı ve sert bir biçimde
yanıt vermeye başlamıştı.
- Bizim operasyon planlarımız senin yetkinde olan şeyler değil!
Bunu kafana iyice koy: Bundan sonra bize sormadan bir iş yapmaya
kalkışacak olursan, haydut yerine seni hapse atarım! dedi amir,
daha anlaşılır bir biçimde.
- Demek haydudu yakalamakla kötü bir şey yapmış olduk, öyle mi?
- Birini yakalayayım derken onunu kaçırdınız, işte bu, sizin bu
yaptığınız!
- Darhoko’nun dağda (ormanda) dostu yok, onun dostları köylerde ve
beldelerde (stanitsalarda), senin “operasyon planın” oraları da
kapsıyor mu bilemem tabii…
Değotluk’un bu ani sert çıkışı karşısında amir alttan almaya
başladı. Bu son operasyon planı lafı ve aksi konuşmuş olması amiri
düşündürmüş olmalıydı. Daha yavaş bir sesle konuştu:
- Planın neyi kapsayıp kapsamadığı senin üstüne vazife değil.
Yeter, orada kal! Darhoko’nun silahlarını almadınız mı?
- İşte bunlar, karabina, tabanca ve mavzer. Haydudu yakalayan
kişi, gereksindiği silahı seçme hakkına sahip. Ben de mavzeri
alıyorum.
Burada yeniden takıştılar, karakol amiri yeniden bir hamlede
bulundu, ama Değotluk geriye adım atmadı:
- O zaman bu mavzeri sana vermiyorum, Krasnodar’a (**) gideceğim,
OGPU’ya (Oblast Güvenlik Teşkilatı Merkezi) götüreceğim, verip
vermediklerini görürsün! Dedi. Sonunda Krasnodar’a gidebileceğini,
tabancayı da alacağını sert bir biçimde söyleyerek mavzer elde
dışarı çıktı Değotluk.
Belde de bir eve konuk oldular, bir süre dinlendikten sonra
sabahleyin erkenden köy yoluna düştüler. Değotluk bir iç çekişmesi
içine düşmüştü. Karakol amirinin davranışını kuşkulu bulmuştu.
Haydudu o amire teslim etmekle iyi yapıp yapmadığını sorgulamaya,
işi yarıda bırakmakla hata ettiğini düşünmeye başlamıştı.
Krasnodar’a gidip durumu bildirse, kuşkulandığı durumları
bildirse, daha mı olurdu düşüncesi içini kemiriyordu. Ancak ne
yapacağını kararlaştıramadan köye dönmüş oldular.
İki gün sonra, ”Krasnodar’a götürülürken Darhoko’nun kaçtığı”
haberi geldi. Aynı gece rayon merkezine gelip atını ve eğerini de
alıp gitmiş…”
Şecerıye (Щэджэрые) (***) komsomol hücresi, en çok da Değotluk ve
T’ıhuts’ık’u, bu duruma çok üzüldüler. . Evlerine girmeden,
tabancalarını da yanlarından ayırmadan üç gece üç gündüz
geçirdiler. Komsomollar teyakkuz (dikkatli) halde, posta posta
nöbetçiler dikerek köyü çepeçevre koruma altına aldılar.
Darhoko’nun kaçışı işinde rayon karakol amirinin parmağı olduğu
konusunda Değotluk’un kuşkusu kalmamıştı. Ne yapacağını bilemeden
birkaç gün geçirdi. Sonunda doğruca Krasnodar’a gitmeye karar
verdi, ancak Krasnodar’a gitmeyi düşünürken rayon merkezinden
çağrıldığı haberini aldı.
Çağıran da OGPU adlı oblastın devlet terörle mücadele birliği
amiri idi. Amir, Değotluk’u rayonun karakol amirinden farklı bir
biçimde karşıladı. Birşeyler yazıyordu, hemen bıraktı, sanki
birlikte çalışıyorlarmış gibi, candan ve sıcak bir biçimde onu
karşıladı.
- Otur, yoldaş Değotluk, dedi.
Saygılı ve kişilikli biri olduğu hemen anlaşılıyordu. Ama çok
yorgun olduğu da anlaşılıyordu, bu durum biraz da olsa gözlerine
yansımıştı. Dengesiz bir neşeli ya da sırıtır ya da içten
pazarlıklı bir görünümü yoktu. İşi her şeyi imiş gibiydi. Gözleri
sanki insanın içini okuyor, söylenen her sözden söylenmemiş birçok
şeyi seziyorlarmış gibi bakıyorlardı.
Görür görmez, Değotluk, adama iyice ısınmış ve güven duymuştu.
Olup biten her şeyi eksiksiz ona anlattı. Köyde haydutla ilişkili
olduğundan kuşkulandığı kişilerin adlarını da söyledi, iki at
bukağısının (köstek) elide olduğunu da söyledi. Sonunda rayon
karakol amirinden de kuşkulanmış olduğunu anlattı.
Rayon karakol amirinin durumunu anlatması üzerine, yetkili
şaşkınlık geçirmişti, biraz hızlı, ama sesini alçaltarak konuştu:
- O konuda kimseye bir şey söyledin mi?
- Hayır, söylemedim.
- Biraz sabret, şimdilik kimseye bir şey sezdirme… Etrafa biraz
bakındıktan sonra sözlerine devam etti: Bukağılardan da kimseye
söz etme, saklı tut. Şimdilik sende kalsınlar. Onlara da sıra
gelebilir. Mavzer artık senin. Nasıl ele geçirmiş olduğunu anlatan
ve mavzerin sana ırakıldığını belirten resmi bir yazıyı,
Krasnodar’a döndüğümde, şubeden sana göndereceğim.
Konuşmanın sona erdiğini bildirmek üzere ayağa kalktı ve
Değotluk’un elini sıkıca sıkı ve ekledi:
- Bundan sonra da böyle yiğitçe ve tüm gücünle mücadeleni
sürdürmelisin. Karşılaştığın her düşman izini bize bildir.
Değotluk morali yükselmiş bir biçimde yetkili amirin yanından
ayrıldı. Düzgün biriydi bu kişiydi, suç işleyene ve düşmana karşı
katı, sevdiğine ve iyi insanlara karşı da sınırsız sevecen
biriydi. El attığı her şeyde koku almasını bilen bir kişilikti bu.
Bu kişiyi ve onun kişiliğini çok beğenmişti Değotluk. Değotluk’un
özlemini çektiği Bolşevik tipi örnek insan, işte bu kişide
somutlaşmıştı.
Şimdi belde caddesinde yürürken o adamın sağlam karakterini ve
çalışma tekniğini beyninde tartıyor ve kendi kendisini
sorguluyordu:”Örnek olanı, benimkinden çok o adamın çalışma
biçimi, benimki daha gürültü patırtılı bir çalışma oluyor…”
Bir hafta kadar sonra, başka bir rayonun bir kutırında (****)
Darhoko’nun ele geçirildiği haberi geldi. Ardından rayon karakol
amirinin de tutuklanmış olduğu duyuldu.
DİPNOTLAR:
(*) Zalımhan-Çarlık döneminde ünlenmiş bir Çeçen abregi,
çeteci. -HCY
(**) Krasnodar o zamanlar 1922-1936 yılları arasında Adige
Özerk Oblastı’ının merkeziydi. -HCY
(***) Şecerıye-Değotluk’un köyü. -HCY
(****) Kutır (Къутыр)-Birkaç evlik küçük bir Rus
yerleşmesi, mezra. -HCY |