I.
SOVYET KONGRESİ DELEGESİ -2
Bibolet, Halaho’nun sözünün Moskova'da dikkate alınacağını hiç
ummamıştı. Sovyet Kongresi delegesi olması ve yüklenmiş olduğu
görev onu hızla bilgilendirmiş olmalıydı.
Halaho'nun
köyüne gittiği sırada Bibolet, olsa olsa büyük kentten gelmiş
saygıdeğer, ama sıradan bir konuktan başkası değildi. Halaho da,
güçlü ve önde yaşlıların gerisinden giden, toplantılarda en aşağı
düzeydeki saflara oturtulan yoksul köylünün biriydi. Şimdiyse
Halaho, Moskova'da güçlü bir kişiliğe dönüşmüştü.
Halaho'daki bu güçlü değişimin farkına varan ilk kişi de Bibolet
idi. Halaho, bir bulmuşken Bibolet'i elinden kaçırmak istemedi,
Moskova'da bulundukları sürece kendisine rehber olmasını ondan
istedi.
- Moskova'da bulunduğumuz sürece görmeme değecek yerleri bize
gösterir, neyin ne olduğunu bize anlatırsın. Başka bir ülkeden (хэгъэгу)
gönderilip de anlatacak şeyi olmadan geri dönmek olur mu hiç,
ayıp kaçmaz mı! diye kestirip atmıştı Halaho.
“Derslerimden kalırım, okulum izin vermez” diye özürlerini öne
sürmüştü Bibolet.
- Burada topu topuna birkaç gün kalacağız, bu süreyi daha çok
çalışarak kapatamayacak ve derslerinden kalacaksan, sen zaten
başarılı bir sayılmazsın! Okul işini bana bırak. Yetkili
mümessilimizden rica eder, seni izinli saydırırız, diye yeniden
kestirip attı Halaho.
Nitekim
Halaho dediğini yaptı, okula yazı yazdırdı ve Bibolet’in birkaç
günlüğüne izinli sayılmasını sağladı. Böylece Bibolet, Halaho’nun
rehberi ve yardımcısı olmuş oldu.
Yurttaşı
olduğu Sovyet Ülkesi’nde önceliğin emekçilerde olduğunu kısa
sürede kavramıştı Halaho. Kongre’ye katıldığı ilk günden
başlayarak, Halaho, görev ve sorumluluklarını güçlü bir biçimde
yüklenmişti ve kullanmaktaydı da. Bu konuda pek de şaşırmıyor ve
duraksamıyordu, her şey istediği gibi yürüyordu sanki.
Ancak
Bibolet durumu ilginç buluyor ve konuyu derinlemesine
düşünmekteydi. Halaho gibi yoksulluk ve umarsızlıktan beli
bükülmüş bir Adige yaşlısı, nasıl olur da koşullara böylesine
başarılı bir uyum sağlayabiliyordu? İşte buna şaşırıyordu. Ömrü
boyunca köy muhtarının kapısını aşındırmaktan bile çekinmiş olan
bu ezik ve sıradan toprak emekçisi, şimdi, Sovyet Ülkesi’nde
yaşamakta olmanın sağladığı güvenle bambaşka bir kişi olup
çıkmıştı, artık kabına sığamıyor, bulunduğu yerde adeta uçup
duruyordu.
Halaho,
Moskova’da bulunduğu süre içinde birbirinden ilginç şeylerle
karşılaştı. Köyün sorunlarına ilgiyle yaklaşıyor, yeteneklerini
yeni haberler peşinde köyde koşturarak ve anlatarak kullanıyordu.
Şimdi Moskova’ya geldiğinde, Moskova’da olup biten ne varsa
hepsini bir bir öğrenmeye kalkışmıştı. Delegelerin kaldığı
koğuştaki yataklar içinden Halaho’ya ait olanı gecenin ilerlemiş
saatlerine değin derli toplu yerinde duruyordu;eski kısa montu
solmuş ve yıpranmış haliyle, at eğeri gibi kıvrık ve sıkıca
sarılı halde, geldiği günden beri yastık ucunda aynen
duruyordu; ağaçtan yapılma küçük alacalı bavulu ise, içindeki iki
kalıp peynirle, yani Adigelerin geleneksel yolculuk gereçleri
konmuş olarak, kocaman kilidi kilitli, hiç önemsemeden somyasının
altına itilmiş duruyordu. Halaho’nun kendisi ise, sarılıp büzülmüş
küçük bir kuzu gibi, elinde bastonu olmadığında nereye gideceğini
saptayamaz halde, kongre çalışmalarına her bir ara verildiğinde
kenti dolaşmaya devam ediyordu.
Kongre
çalışmaları sırasında da Halaho yerli yerinde duramıyordu. Duyduğu
ve gördüğü her şeyi kendisine açıklaması için Bibolet’i soru
yağmuruna tutuyordu. Bibolet’in olmadığı durumlarda da
yanındakilere soruyor, aklına takılan her ayrıntıyı, kendi kendine
söyleniyormuş gibi yapıp soru üstüne soru soruyordu.
- Doğru.
Vallahi de doğru ya da Enta kto takoy? Vallahi meledetsgovorit!
gibisine sözcükler dökülüyordu dudaklarından.
Öteki
delegelerle de kaynaşmıştı Halaho, köyündekilerin kendisine
alıştıkları gibi buradakiler de kısa sürede kendisine
alışmışlardı, ona dostça yaklaşıyor ve onunla şakalaşıyorlardı.
Halaho’nun sorduğu şeylerin çok olması onları da etkiliyor,
kendisiyle derinlemesine konuşmalara dalıyorlar ve ondan çok
şeyleri de öğreniyorlardı.
Kongre’de
alınan kararlara ilişkin dağıtılan broşür ve belgelerin hiçbirini
almayı da kaçırmıyordu. Bütün bunların her birinin ne anlama
geldiğini Bibolet’e soruyor, bunları özenle üst üste koyup küçük
bavuluna yerleştiriyordu.
Kongre’de
ele alınan konular içinde Halaho’nun en çok dikkatini çeken, adeta
soluk almadan dinlediği şeyler toprak ve tarım konuları ile ilgili
olarak anlatılan şeyler idi. Bu konulara girildiğinde küçük
şakalaşmalarına ve soru sormalarına ara veriyor, kulaklarını
dikerek:”Anlat bana bu anlatılanların ne demek olduğunu” diyerek
Bibolet’e soruyor ve onu dikkatle dinliyordu.
Ancak
Halaho’yu en ilginç gelen şey kent cadde ve sokaklarını dolduran
motorlu araçların bolluğu ve onların karmaşık hareketleriydi.
Bibolet’den ayrı olarak sokağa her çıktığında, öteye beriye bakıp
gezerken yolunu şaşırdığı ve polis yardımıyla geri döndüğü
durumlar da oluyordu.
Bir sokak
köşesinde durup bir sel akıntısı gibi ara ara kendisine çarpıp
geçenleri izlediği durumlar da çok çıkıyordu. Bakıp bakıp duruyor,
bazen geri çekiliyor, sonra da eski yerine dönüyor ve gelip
geçenlere bakmaya devam ediyordu.
İşine bir
an önce yetişmek için koşuşturan kişileri izlemekten ayrı bir zevk
alıyordu Halaho. İşçi elbiseleri giymiş olanlarla boyunbağlılar
karışıktılar, çantaları da ellerindeydi. Güneşin doğuşu
sırasındaki orman kuşları gibi, yükselen konuşma sesleri içinde,
sabahları ve öğle sonraları, geçit vermeyen bir insan seli Moskova
caddelerini doldurmaktaydı. Eğitim ve çalışma olanakları sağlayan
bu yeni oluşum, Adige emekçilerinin de özlemi olmalıydı artık.
Halaho bir sokak köşesinde bir yere yaslanmış, gelip geçenlere
gönençle bakmaktaydı. İşine yetişmek için koşuşturan ve tramvay
bekleyen insanlar, Halaho’ya eski zorlu yaşamını yeniden
anımsatıyordu.
O
çalışanlar gibi Halaho da, çalıştığı yere yetişebilmek için yol
kenarlarında sayısız kez beklemişti. Ancak Halaho’nun eskiden
beklediği şey, bir tramvay ya da toplu taşıma aracı değil,
dışarıya, tarlaya çalışmaya gitmesine yarayacak bir at arabası
olurdu. Sabahın köründe köyden çıkıp yol kenarında beklerdi, ama
yoksul biriysen, Adigelik de insanlık da senden kaçmaya bakardı,
durup onu almaya bile zaman ayırmazlardı, koşup kendisini arabaya
atması gerekirdi. Gelip geçen arabaların bazılarından da
saklanmaya çalışırdı, bunlar alacaklı ailelerin arabaları olurdu.
Onlar Halaho’y tarlalarına götürüp borcuna karşılık çalıştırmaya
kalkışabilirlerdi. Kendisini almak istemeyen ve kırbaç şaklatıp
hızla geçen arabalarla da karşılaşırdı.
- Hey gidi hey, yoksulluk yüzünden çekmiş olduğum onca çileyi
buradaki insanlar nereden bilecekler ki, diye için için
düşünüyordu Halaho. Kimsesiz, bir başına kalmış bir yetim çocuktu,
çektiği çile ve sıkıntılar yoksul ve kimsesiz olması nedeniyleydi…
Burada bir tramvay kaçırılsa bile, ikincisi birkaç dakika içinde
yetişiyordu. Bekleyen yolcuyu almadan geçip gitmiyor, çünkü
tramvay birilerinin değil, herkese açık, herkesin ortak kullanım
aracı. Burada Halaho’nun karşılaşmış olduğu durumlar, arabaya
doğru koştuğunda, atların kırbaçlanması ve arabadakilerin
aşağılayıcı bakışlarla onu almadan gitmeleri gibisine durumlar hiç
yoktu. Aşağılanma ve kızdırma durumları yaşamıyorlardı artık
insanlar burada…
Bir sabah
Halaho burada mükemmel bir yaşama kavuşmuş kişilerden biriyle
karşılaşmak durumunda kalmıştı. Kenti dolaşırken, eğri büğrü
sokakları nedeniyle yolunu şaşırmıştı. Geri döndüğünü sanırken hiç
görmediği bir meydanın kenarında bulmuştu kendisini. Bir kızı
durdurup Vtoroy Dom Sovet’in (İkinci Sovyet Evi) hangi tarafta
olduğunu sordu.
Kız
durdurulmuş olmasına bozulmuş ve kaşlarını sinirli bir biçimde
yukarı kaldırmıştı. Ancak kendisini durduran kişinin bir avuçluk
bir ihtiyar parçası olduğunu, üstelik sinirli haliyle onu
korkuttuğunu ve bu kıvırcık saçlı kişinin sinmiş halde olduğunu
görünce, kadının yüzü birden bire değişti ve ihtiyara güleç yüzlü
bir biçimde sordu:
- Kongre’ye delege olarak gelmiş olmalısın? Haydi gidelim,
göstereyim sana orayı, deyip önünden yürümeye başlamıştı.
- Kongre’ye geldik, ama büyük kentlere alışık değiliz, yolumuzu
şaşırıp kalıyoruz böyle, gibi şeyler söylemek için Halaho
Adigece-Rusça karması bazı şeyler mırıldandı kızın arkasından ama
yetişemiyor ve hızlı bir dans yarışı içine girmiş gibi kızın
peşinden koşuyordu.
- İşte, tanıdın değil mi? Vtoroy Dom Sovet işte bu gördüğün büyük
bina, dedi. Kadın caddenin köşesinde durdu. Artık gidebilirsin,
değil mi?
Halaho’nun
kaybolmuş olmasını şakayla karşılamış ve güleç gözleriyle ona bir
kez daha bakmıştı.
Kadının
gözleri berrak bir pınarı, mavi bir gökyüzünü yansıtacak biçimde
yemyeşildi. Saçları ipek sarısıydı ve hafifçe dalgalanıyordu,
perçemleri gençliğinin sevimliliğini gösterir bir biçimde hafifçe
yüzüne doğru iniyordu. Uçuşan saçlarının üzerinde, güneş altındaki
sararmış ot üstünde oturmuş bir güvercin gibi küçük bir yeşil
beresi duruyordu. Sarı derili küçük çantası ise koltuğundaydı.
Yanakları soğuktan biraz pembeleşmişti, sağlıklı ve hastalıksız
olduğu ve canlılığı, adeta yüzünden fışkırıyor gibiydi. Yolu
gösterdiği ve insan gibi davrandığı için Halaho’nun içi kıza karşı
sevinç ve huzurla dolmuştu.
- Teşekkür ederim, yoldaş! Vaşa khoroş çelovek, vaşa pokhoja adıg,
vaşa Adıge abiçay znay, khoroşo gost provojay, diye bir yaşlıya
özgü gereken teşekkür sözlerini sıralamıştı Halaho.
Bir
Adige’ye benzeterek, kadına en derin teşekkür ve övgülerini
sıralayan ihtiyarın dediklerini kadının nasıl karşıladığını ve bu
sözlere ne anlam verdiğini bilemeyiz, ama yeşil gözleriyle yaşlıya
karşı yeniden bir gülümsedi. ”Artık sen kendi kendine
gidebilirsin” diyerek ayrıldı ve yoluna devam etti.
Adigelerin
eski yaşam biçimlerinde birbiriyle çelişen çok şey vardı. Halkın
insanlığa büyük bir değer vermesi yanında, çağa uymayan gelenek ve
görenekleri de vardı, bunların uyuşmayan yanları çoktu. Erkek
elbiseleri giyip kahramanca davranmış olan Adige kadınlarına
ilişkin anlatılan masallar çoktu ve seviliyorlardı, ancak kadın,
Adige geleneğinde köle konumundaydı ve bir tür zincire vurulmuş
durumdaydı. Eğitimli Rus kadınına, Adigeler her zaman değer
verirlerdi, kültürel düzeylerini ve özgürce karar vermelerini
saygıyla karşılarlardı, kendi kadınlarına ise, Adige geleneğinin
dar bukağıları vurulmuştu, kadınların özgür ve serbest
davranmalarına asla izin tanımazlardı, büyük evin içindeki dar
mezar çukuruna hapsedilmiş durumdaydılar kadınlar. Adige emekçi ve
çalışanlarının dünyaya bakış biçimi de, egemen sınıfın çıkarı
doğrultusunda düzenlenmişti, din ve şeriat kuralları bu duruma
uygun biçimde uygulanıyordu, bütün bunlar karmaşık ve altından
kalkılması zor olacak bir biçimde kadınları iyice bağlamıştı.
Halaho’nun
gözünü bağlayan ve yabancı sınıfın çıkarını gözeten perde yavaş
yavaş aralanmaya başlamıştı. Yerinden kımıldamadan uzunca bir süre
kadının arkasından bakıp durdu. Böylesine kültürlü kişilerden
oluşmuş ailelere içinden imrendi. Artık Halaho’nun kafasında,
Adige kadınlarının yetişme ve yaşam biçimi, izledikleri yaşam
çizgisi, Adige bebeklerinin büyütülme biçimi üzerine değişik ve
çelişik düşünceler uçuşmaktaydı.
O kadınla
karşılaştığı andan başlayarak, işini severek yapan ve tramvaylara
doluşan Moskova’daki insanlara farklı bir gözle bakmaya başlamıştı
Halaho. Şimdiye değin, Halaho, kentte yaşayan insanlara, bir
köşede durup bakmakla yetiniyordu. Onların gerçek yaşamlarını
yakından görmek ve öğrenmek durumu ile karşılaşmamıştı.
Kentlilerin kültürel yaşam biçimlerine imreniyordu, ama onlara
karşı biraz kuşku ve soğukluk da duyuyordu. Kentlilerin kolay
işleri kendilerine ayırdıklarını, zorlu işleri de köylülere
bıraktıklarını, onların köylülerin sırtından geçinmekte
olduklarını sanıyordu, yani geleneksel çiftçi kuşkusunun
etkisindeydi Halaho da. Bu nedenle kentli insanlara karşı mesafe
koyuyor ve kuşkulu davranıyordu. Ancak bu kızla karşılaştıktan
sonra, kentlilere karşı olan bu duyguları değişikliğe uğradı.
Kızın gösterdiği insanca davranışı, kendisine karşı saygılı
davranması, kendisini içten ve sıcak karşılamış olması ve bu arada
güler yüzünü görmesi sonrasında, kentli yaşam gerçeğini kavramanın
tutamaklarını ele geçirmiş oldu. Birkaç saat, birkaç dakika
içinde, bir eğitim, bir bilimsel çalışma gerektiren bir aşama
gerçekleştirerek, sorunu düşünsel düzeyde kavramaya başladı.
Şimdi
Halaho kent insanlarına daha sıcak ve daha sevecen bakmaktaydı.
Öbürleri de küçük eski mont giyimli bu Adige ihtiyarına saygı
gösteriyor ve geçiş önceliğini ona veriyorlardı, Halaho da
kendisine gösterilen bu dostça yaklaşımların anlamını kavrıyordu.
Onlara karşı içinde bulunan biraz kuşku ve soğukluk da artık
dağılmıştı, şimdi Halaho onlara dostça duygular duyuyor ve onların
yaşamlarına imreniyordu. Bu kentli insanların davranış ve yaşam
biçimleri, ürettikleri şeyler, toprak emekçileri için de yaşama
geçirilebilseydi ne iyi olurdu? Bu biçimdeki düşüncelerin
tutamaklarını yakalamıştı artık Halaho.
Önceleri
Moskova sokaklarını dolduran insan seline bilinçsizce bakıp
duruyordu, şimdiyse bu insanları daha yakından izlemeye ve onları
birbirinden ayrıştırmaya başlamıştı. İmrendiği ve özendiği kişiler
yanında, nefret ettiği ve gözüne batan kişiler de bulunduğunu
saptar olmuştu.
Bu tür
beğenmediği kişiler daha çok akşamüzerleri sokağa çıkıyorlardı.
Akşamın karanlığında birtakım köşelerden süzülüp asfaltlı düzgün
caddelerde dolaşıyorlardı. Kendilerini üstün gören, birbirlerine
benzeyen, şişinen ve çatacak birilerini arayan kişilermiş gibi
dolaşıp duruyorlardı. Bakışları dostça değildi ve soğuktular, yeni
yaşama karşı oldukları yüzlerinden okunuyordu. Bir bakmakla bunu
anlamak olanaklıydı.
Bazen
Halaho’nun onlarla yüz yüze geldiği de oluyordu. O zaman,
başlarından soğuk su dökülmüş gibi, nefretle ve tiksinir bir
biçimde kendisine bakıyorlardı. Bu kıvırcık saçlı ihtiyar
parçasını adamdan saymak istemediklerini belli ediyorlardı. ”Bu
kişi ne tür bir vahşi yaratık ola ki?” der gibi bakmakta
olduklarını görüyor ve algılıyordu.
Böyle
durumlarda Halaho da bir duraklıyor, iki elini arkasından
bağlayarak, ”bu edepsizler de nereden çıkmışlar ki böyle?” der
gibi onlara bakıyor, onları daha da beğenmez hale geliyor,
nefretle, sert ifadelerle ve yan gözle bakıyor ve yol veriyordu
onlara.
Yönetim
adına gelen ve Kongre’de gördüğü liderlerden en beğendiği, sevgi
dolu gözlerle baktığı kişi ise Kalinin (1) idi.
Kongre
çalışmaları sırasında, Mihail İvanoviç (Kalinin) de tıpkı Halaho
gibi, yerli yerinde duramıyor, Kongre Divanı (prezidyum) ardında
geziniyor, birinin yanından ayrılıp ötekinin yanına gidiyordu,
bunu gören Halaho da sevgi dolu bakışlarla onu izliyordu.
- Vallahi bu Kalinin’den daha ilginç bir ihtiyar yoktur
burada!Kabına sığamayan yaman biri olmalı bu ihtiyar, biçiminde
kendi kendine mırıldandığı duyuluyordu.
Köylerinde
yaşanan bir toprak sorunuyla ilgili olarak, Halaho, Kalinin ile
görüşmek istiyor ve bunun için ısrar ediyordu.
- Köylünün omzuma yüklediği toprak işi bir yana, biz toprak
emekçileri arasından yetişmiş bu yaşlı önderi görmeden ve onunla
tanışmadan dönmem uygun düşmez. Sibirya’nın öbür ucundan gelip
çiftçiler onunla görüşüyorlar, hazır buraya gelmişken onunla
görüşmeden gitmem hiç de iyi olmaz. Görüşeceğim şey de öyle basit
bir sorun değil. Komşu kutır (2) arazimizi kapmaya çalışıyor, her
çift sürme döneminde bir arbede (çatışma) yaşıyor, huzursuz
oluyoruz, diye tutturmuştu Halaho.
Temsilcilere söyleyerek, Kalinin’le görüşmek isteğini belirtti.
Birkaç delege ile birlikte akşamleyin Kalinin’i görmeye
gidebileceği kendisine söylendi. Ancak Bibolet, o akşam için orada
olmadığından, refakat için yanına başka bir öğrenci verilerek
Kalinin’in yanına gönderildi Halaho.
Bibolet,
ertesi gün Halaho’ya gittiğinde, onu iki kat büyümüş biri gibi
buldu. Kalinin’le görüşmesini basit bir görüşme olarak görmüyordu
Halaho, biraz özetleyerek, biraz da abartarak görüşmeyi heyecanla
anlatmaya başladı:
- Mihail İvanoviç’in sözleri çok yerinde. Kendisiyle toprak
sorunumuzla ilgili olarak konuştuğumda şunları söyledi. ”İşleyecek
yeterli toprağınız yoksa ve bitişik komşularınızın fazla toprağı
varsa, yazısını yazar ve oradan size toprak verdiririz. Ancak
sizin fazla toprağınız var da, komşu mezralarınızın (kutır)
yeterli toprakları yoksa, sizin de onlara toprak vermeniz gerekir.
Toprak düzenlemeleri her yerde başlatılmış durumda, sizin toprak
sorununuz da o çerçevede çözümlenebilir, kimse toprağınızı sizden
zorla alamaz. Köyüne döndüğünde bu durumu anlat, kulak (3)
propagandasına kapılmadan, kutır ile gerekli görüşmelerde
bulunsunlar. Ben de aranızdaki sorunu tez yoldan çözümlemeniz için
sizin oblast (4) yürütme komitesine (oblispolkom) bir yazı
yazacağım” dedi. Toprak işi konusunda bana söyledikleri işte
bunlardır.
Hala bütün
bir günü Kalinin’le yaptığı görüşmeyi değerlendirmeye, bazan ona
söylediklerinin ya da onun söylediklerinin ayrıntılarını düşünmeye
ayırmıştı Halaho, ikide bir bu konuya değinmekteydi.
Akşamleyin
hayli dolaşmış ve yorulmuş halde Sverdlov Meydanı’nda bir
yere oturdular. Halaho hiç konuşmadan bir süre oturdu, ardından
yorulduğunu belli eder bir biçimde yüzündeki kılları bir süre
karıştırdı, düşünceli olarak konuştu:
- Vallahi de çok akıllı bir yaşlı bu Kalinin!”Kulak sözlerine,
oyunlarına gelmeyin” (Кулак гущы1эр зытешъумыгъак1оу), diyor…
Biliyor, vallahi de her köyde olup biteni biliyor. Behukolarla
Alıkoların damızlık kısrak, hayvan ve koyun sürülerinin otlayacağı
yerler için biz zavallı yoksullar, onlar adına kavgalara
girişiyor, koşuşturup duruyoruz. Arazi işinde köylüyü
kışkırtanlar da en çok onlar…
Biraz
düşündükten sonra yeniden sözlerini sürdürdü:
- Hey gidi Bibolet, hey, biz henüz yararımızın nerede yattığını
bilmekten çok uzaktayız. Senin dediğin gibi, iyi bir yaşam düzeni
kurmamız için, bundan sonra da çok çaba göstermemiz gerekiyor.
Halaho
konuşmalarına ara verip bir süre sustu. Aklına köyde iken görmeye
alışkın olduğu yıldızları görmek geldi ve gökyüzüne doğru bir
baktı. Ancak gökyüzü yerine elektrik ışıklarının pembeleştirdiği
bir kalın bulut vardı üstlerinde. Kent olduğu gibi elektrik
lambalarıyla aydınlatılmıştı, sanki binlerce yıldız her bir köşeye
serpiştirilmiş gibiydi. Otomobiller, gerilerinde ışık bırakarak
geçişiyorlardı, gece karanlığında görülemiyor, ama farları bir
başlarına öteye beriye gidiyorlarmış gibi farkediliyordu.
Tramvaylar da içleri aydınlatılmış bir içimde dan dun sesleri
içinde geçişiyorlar, korna seslerinin ise ardı arkası
kesilmiyordu.
Sovyetlerin İkinci Evi ise bir sürü lamba tarafından aydınlatılmış
halde işte karşılarındaydı. Ev, Halaho’nun köyündeki bütün
insanlarını içine alacak genişlikteki iri görünümüyle karşılarında
dikilmiş durmaktaydı, kentteki yaşamı ve çalışma biçimini
sergilemek için inşa edilmiş bir yapı örneği gibiydi sanki.
Yaşamı
boyunca fazladan bir şeyler düşünmeye alışmış biri değildi Halaho.
Moskova’da gördüğü ve duyduğu şeyleri bir türlü tam kavrayamadan
Halaho, yorulup durgunlaşmış bir biçimde oturmaktaydı. Ancak bu
gördükleri sayesinde bir şeyi iyi kavramış ve onu en öne
çıkarmıştı. Sovyet yönetiminin artık mutlu bir yeni yaşamı
uygulamaya koyacağına olan inancı daha da pekişmişti. Ayrıca
Moskova’da görmüş olduklarının ve kavradıklarının sonucu olarak,
dünyayı yeni baştan bir gözden geçirmeye ve köydeki olayları da
ona uygun düşecek biçimde yeniden değerlendirmeye başlamıştı.
Olayları Bibolet’e anlatmaya başlamıştı:
- Hey gidi hey, o Behuko-Alıko grubunun köyde yapmış oldukları
şeyleri anlatmaya kalkışsam, buna zaman yetmez. Onların yaptıkları
fenalıklar ve hileli işler anlatmakla bitecek gibi değil!. .
Köylünün kanını emerek yaşadılar bunlar. Şimdi halk onlara kanını
emdirmemeye, dişlerini bedenlerinden sökmeye başladığı için bu
kişiler çok huzursuzlar, umutsuzcasına son hamlelerini yapmak
istiyorlar. Dillerinden yalan ve dolan eksilmiyor… Ancak o
Behuko’nun hakkından da gelindi, gelen de İvan oldu. Çoktan beri
bir Rus ırgatı vardı Behuko’nun. Onun kadar zor koşullarda
çalıştırılan birini daha görmüş değilim. Behuko Hacı’nın bütün
işlerini yapan kişi, İvan’dı desem yalan olmazdı. Zavallı İvan
yarı aç, yarı tok, köpek gibi kapıda süründürülüyordu, ona
ödenmesi gereken azıcık ücret bile kırpılmaya çalışılıyordu. Ancak
o gördüğün İvan’a, Değotluk’un komsomol grubu arka çıktı ve dava
etmesini sağladı. Hacı İvan’a bin Ruble tazminat ödemek zorunda
kaldı. Hacı öyle bir bozuldu, öyle bir yırtındı ki!
Amdehan’ın
boşanması davasında da çok zor bir duruma düştüler onlar.
Zalimliklerini ve edepsizliklerini insanların önünde
sergilemişlerdi. Sert suçlamalar karşısında, onların köyden
sürüleceklerini bile düşünmeye başlamıştık. Kafamız biraz dinlenir
diye de sevinmiştik, ama sürülmediler. Onlara bazı toplumsal
yükümlülükler ceza olarak verildi ama bu kadarlıkla onlar yola
gelirler mi hiç!
Halaho
konuşmalarına ara verip bir süre sustu, sonra yeniden konuşmaya
başladı:
- Buraya gelecek olmam Behuko grubunu bayağı kaygılandırdı.
Kendilerini dinleyecek durumda olan herkesi topladılar, toprağı
neredeyse tırnaklarıyla eşeleyecek denli de sinirliydiler. Ancak
köy, artık eski köy değil. Artık komsomollarımız ve
komünistlerimiz var. Emekçiler ve tüm çalışanlar, artık daha güçlü
bir dayanışma içindeyiz.
Halaho
aklına gelen, kendisini sevindiren ya da kaygılandıran her şeyi
anlatıyordu, böylesine epeyce oturdular. İhtiyarın konuşmaya ara
vermesini fırsat sayan Bibolet, çoktan beri ona sormak istediği
bir şeyi sordu:
- Halaho, köyünüzde bir kız vardı, ciddi biçimde okuma yazma
öğrenmek istiyordu. Sanırım Vıstanekoların kızı olmalı. Adı da
Nafset. Tanıyor musun onu?Kızın okuma işi ne oldu acaba?
- Tanımaz olur muyum Nafset’i! Büyük bir sevinçle haykırdı Halaho.
- Benim elimde büyüdü desem yeridir. Çok iyi bir kız o! Benim
kocamış arkadaşım Vıstaneko Karbeç’in oğlunun kızı o!Tanıyor musun
diyorsun! Tanımaz olur muyum bizim küçük Nafset’imizi! Ah, bir
okuyabilseydi o kızcağız, buradaki, kentteki kızlardan geri kalır
yanı kalmazdı!Ancak, asıl sorun, bizim Adigeler olarak çok
bilinçsiz olmamız, Nafset’in okumasına, en başta anne ve babası
izin vermiyor…
Halaho
konuşmasına biraz ara verip derin bir iç çekti, ardından
konuşmasını sürdürdü:
- Hey, Bibolet, bizim gibi eğitimsiz kişileri alıştıkları yaşam
biçiminden ayırmak kolay olmaz!
- Öyle de olsa, Halaho, sen yolunu hızla değiştirmişsin, bunu
görüyorum ben! diye gülümsedi Bibolet.
- Bir tek ben neyi ifade ederim ki! diyerek Halaho Bibolet’in
şakasına katılmadığını belli etti. Tek öküz, boyunduruğu
çekerken, boynunu sıyırır, derler. Önemli olanı çoğunluğu düzgün
yola sokmak, asıl sorun da bu!
DİPNOTLAR:
1) Mihail İvanoviç Kalinin (1875-1946), Sovyet siyasetçisi,
1919-1946 yılları arasında SSCB Devlet Başkanlığı görevini
yürütmüştür.
2) Kutır (къутыр), küçük Rus yerleşimi, mezra.
3) Kulak, geniş arazi sahibi zengin köylü sınıfı. Bu sınıf
Stalin döneminde tasfiye edilmiştir.
4) Oblast, il yönetimi, burada Adige Özerk Oblastı
kastediliyor. |