...................
...................

MUTLULUK YOLU      2.BÖLÜM -06

K'ERAŞ Tembot
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız
Orijinal Adı:
К1ЭРЭЩЭ Тембот; Насыпым игъогу

                         
...................
...................
V. AK CİNLER İLE KARA CİNLER

- Selamün Aleyküm! diye selam verdi Halaho. Karbeç başını çevirip de selama bir karşılık vermedi, kemençesini çalmaya devam etti.

- Sela-mün Aley-küm! diye uzatarak ve sesini iyice yükselterek yeniden selam verdi Halaho.

Karbeç yine bir yanıt vermedi, kemençesinin tellerini daha bir gıcırdatmaya, sesini daha yüksek çıkarttırmaya başladı.

Halaho ne diyeceğini bilmeden şaşkın şaşkın bakınıp duruyordu. Karbeç ise başını kaldırmıyor, daha da üzerine eğilmiş biçimde çalgısını çalmaya devam ediyordu. Bir ara farkına varmadan, Karbeç kemençesiyle ağıt çalmaktan vazgeçti, hızlı Abzegh dans havalarından birini (Aбдзэхэ къэшъо лъатэ) çalmaya başladı. Yüzünü neredeyse kemençeye dayamış oraya buraya sıçrar gibi yaparak ağlama ve gülme karışık bir biçimde hızlı zıplama havasını çalıyordu.

Fırtına içindeki hortuma yakalanmış gibi müziğin temposu ihtiyarı sarmıştı ve adam, kendinden geçmiş bir haldeydi.

Halaho, Karbeç'in dalmışlığını ve kendinden geçmiş haldeki bu kemençe çalışını neye yoracağını bilemeden bir süre ona bakıp durdu, ardından, sırtındaki kepeneği çıkarıp topladı ve duvara astı. Elindeki kağıda sarılı paketi de Nafset’e uzattı. Karbeç'in ne demek istediğini anlamış gibi, kemençenin çaldığı havaya ayaklarını uydurarak dans etmeye başladı.

Karbeç de Halaho’ya yanıt olarak kemençesini daha da hızlı çalmaya başladı. Halaho durumu anlamıştı. Kıllı bir ayı gibi üstünde duran gocuğundaki kar parçalarını yere döktürerek ve silkinerek odanın içinde oynamaya başladı. Karbeç pşıne’sini (kemençesini) iyice hızlandırmış çalıyordu. Halaho da ona uydurarak oyununu hızlandırmaktaydı. Sonunda başındaki kalpağını çıkarıp eline aldı ve son hız oynamaya devam etti…

Nafset durduğu yerde taş kesilmiş, bu iki yaşlının yaptıkları şakalara şaşırmış, gözlerini dikmiş onlara bakıp durmaktaydı.

Kemençesinin tellerini kopartırcasına bastırarak bir süre çaldıktan sonra Karbeç, kemençe çalmaya bir ara verdi. Halaho da çakılmış bir kazık gibi ayakları çapraz orta yerde kalmıştı. Daralmıştı ve sık sık soluyordu ama yenik düşmemiş birinin gururlu bakışını andıran bir biçimde, başı dik arkadaşına bakmaktaydı.
- Halaho, ne de güzel oynuyorsun böyle! diyerek gülümseyerek seslenmişti Nafset. Yanına yaklaşıp Halaho’nun gocuğunu aldı.

Karbeç kemençesini bir yana attı, kollarını açıp dostunu karşıladı. Abzegh kirpik ve kaşlarından sevinç dolu parlak gözleri fark ediliyordu.
- Aferim Halaho’m benim, aferim! Adam olan işte böyle oynar, diyerek güçsüz kollarını açıp Halaho’yu bağrına bastı. Her ikisinin sakal ve bıyıkları birbirine karışmıştı, Halaho’nun gür kızıl sakalı ile Karbeç’in seyrek ve kar topu gibi ak sakalı birbirine girmişti.

Karbeç dostluk taşan bir sevgi ve özlemle Halaho’nun ellerini sıkıca sıkmaktaydı. Tabureyi uzatıp onu oturtmak için uzunca bir uğraş verdi.
- Halaho, ne gibi yerleri görüp geldin böyle, diye sorularına başladı Karbeç.
- Uzak bir yerden.
- Uzak yer neresi?
- Eskiden Adigelere ait bir kılı bile kargaların ulaştıramadığı çok uzak bir yerden…
- Ne getirdin (Саугъэ).
- Az getirdim diye bana gücenme…

Halaho cebine elleyip sarı kırmızı karışık iri taneli bir namaz tespihi çıkardı ve Karbeç’e uzattı.
- Az ya da çok önemli değil, bizi unutmadığın için teşekkür ederim. Çok değerli bir şeymiş gibi Karbeç hediyeyi alıp avucuna koydu.
- Çoktan beri böyle bir şey istiyordum, dedi, bir yandan tespihini çekerken soru sormaya devam etti.
- Gittiğin yerden ne haber, diye sözünü sürdürdü Karbeç.
- Çok güzel, barış dolu…
- Ne gördün, ne duydun?
- Bu koca dünyada yeterince ilginç şey var ama en ilginci benim gittiğim yerdekiydi, dedi Halaho, yaşlıların adeti olduğu üzere, haberleri anlatmaya geçmeden önce.

Karbeç de bunu biliyor ve Halaho’yu acele etmesi için zorlamıyor, yaşlılara özgü bir biçimde sabrediyordu.
- Gittiğim yerde karşılaştığım en ilginç şey, Rusların artık bizim bildiğimiz eski Ruslardan farklı kimseler haline gelmiş olmaları, diyerek sonunda asıl konuşmasına başladı Halaho.

Karbeç uzamış gür kaşlarını yukarıya kaldırdı. Fersiz kalmış yaşlı gözlerini, soru ve şaşkınlık içinde Halaho’ya dikti.
- Tavuk kovalayan köpekler gibi üstümüze saldıran Ruslar kalmadı artık. Birazı kalmış da olsa, onlar artık güçsüzler. Tanrı biz Adigelerin dualarını kabul etmiş anlaşılan, bize kötülük yapan Ruslar cezalarını buldular.
- Rus Rus olmayacak da ne olacak, dünyanın altı üstüne gelmedikten sonra? Gavur yine gavurdur, dedi Karbeç, Halaho’nun söylediğine inanmayarak.
- Benim aralarına katıldığım ve gördüğüm Ruslar arasında gerçek bir insanlık, yeterli bir anlayış ve bizim rüyamızda bile görmediğimiz üstün üretim ve beceriler var. Dilerim Tanrı biz Adigeleri de o düzeye çıkarsın. Biz zavallı toprak emekçileri köy muhtarının kapısını çalmaktan bile çekiniyorduk. Kazak beldesi (stanitsa) atamanı ve bristafların (amirlerin) üzerimize yürüyüşleri ve bize çektirdikleri şeylerin sözünü etmiyorum artık! Benim gibi bir emekçi ihtiyarcığın karşılanışı ve bana verilen onca değeri gördükten sonra! Bunu unutamam. Zavallı Lalıvıj (Лалыужъ) durmadan anlatırdı. Birinin çaldığı atlar ve bize çektirilenler için şikayette bulunmak için, birkaç kişi seçip, belde yöneticisinin (ataman) yanına göndermişlerdi. Üç gün belde kapısında bekletilip yöneticinin yanına alınmadan gerisin geri gönderilmişlerdi. Şimdi ben, bu solmuş ve yıpranmış gocuğumla ülkenin en üst yöneticisi olan Kalinin’le (devlet başkanı) çay içip söyleşide bulundum!
- Doğrusu, bilemiyorum, dünya daha iyiye doğru değişmiyorsa, diyerek kuşku ve güven ifade etmeyen görüşünü belirtti Karbeç. ”A benim kızım (А сищащ), diyerek ayakta dikilen Nafset’e döndü, ”bu tespihi al da iyi bir yerde sakla. Bize de çay getir” dedi.
- Kalinin ilginç bir yaşlı, diye yeniden söze başladı Halaho, seninle benim konuşmam gibi tüm içtenliğiyle, aramızda oturdu ve bizimle söyleşide bulundu. Yaşlı ama akıllı biri o. Büyük bir görev yüklenmiş olmak dışında, koca ülkede olup biten her şeyden haberdar, dahası bizim köyümüzde olup biteni de hemen kavradı.

Bu sırada Nafset odaya semaveri getirip kaynatmaya başladı, üç ayaklı yuvarlak sofrayı da hazırlayıp getirdi. Aradan geçen uzunca süreye karşın Halaho’nun anlatılarına yetişmeyi başarmıştı.
- Bu bizim ülkemiz çok büyük bir ülke, ucu bucağı yok gibi. Kongre boyunca adlarını hiç duymadığım insan topluluklarından çıkmış delegelerle karşılaştım. Sularını denetim altına almış oblastlar (iller) da var. Kentlerde sokak ve yol boylarında su boruları uzanıyor, her binaya su veriliyor. Bu gibi boru ve kanallarla toprağı, tarlaları da suluyorlar. ”Упч1эр зиунэу, къымызыр зишъуат” (konutu çadır, içkisi kımız) diye şarkılarımızda yer alan insan topluluklarından gelme kişilerle de karşılaştım orada. Kalinin ile görüşmemiz sırasında böyle bir ihtiyar da vardı yanımızda. İşte bu insan topluluklarından gelme bütün delegeler bir kardeş ve Moskova’yı da sanki köyümüz gibi sevip birbirimizi kucakladık ve bir arada oturduk. Çarlık Rusya’sı döneminde zulme uğramış her türlü halkın daha iyi bir yaşama kavuşturulması ve bu halkların kalkındırılmaları konuları kongre boyunca görüşüldü.
- Meskev (Moskova) büyük bir yer mi, diye sordu Karbeç.

Karbeç göründüğü kadarıyla, Halaho’nun söylediklerinden kuşku duymayı bir yana atmıştı ama dünyanın ve Rusların o denli değişmiş olmalarına da bir türlü akıl erdiremiyordu, eski düşünce mantığı ile bunları tartmaya çalışıyordu.
- Yarım gün boyunca yürüdüm, Moskova’nın kıyısına bile ulaşamadım. Oradaki binalardan biri bütün bu köyümüzdeki insanları içine alır. Yolları müthiş. Taşmış ırmak gibi:İnsanlar değişik araçlarla durmaksızın yarışıp duruyorlar, caddeyi bir yandan öte yana geçmek olanaksız.
- Eskiler dememişler boşuna: ”Çok yaşayan değil, çok gören” diye (Бэ зыгъэш1агъэ нахьи, бэ зылъэгъугъ). Çaya yaklaş, Halaho, dedi Karbeç, Nafset’in getirdiği sofraya dönerek. Ardından çay bardağını bir süre karıştırdı ve düşündü, kendi kendine konuşuyormuş gibi konuşmasını sürdürdü:
- Ruslar arasında da, cinler arasındaki ak cinler ve kara cinler gibi, bize karşı kötü ve iyi olanlar da varmış anlaşılan. Bir zamanlar Adigelerin el sanatlarını ve bilimi ak cinlerden almış olmaları gibi, o Bolşeviklerin de biz zavallı Adigelere mutluluk, güzel sanatlar ve bilim getirmelerini Tanrı'dan dileyelim, diyerek Karbeç, eskiye uygun bir çıkış yolunu bulmuştu.

Bir süre sessizce oturdular, Halaho’nun gözlerinden meraklı bir soru okunduğunu gören Karbeç sormadan edemedi:
- Bilmiyor musun bu işin nasıl olduğunu?
- Bize hiç anlatmadın ki, nasıl bilelim, dedi Halaho.

Karbeç bir yanıt vermedi, Halaho da bize anlat diye bir söz söylemedi. Karbeç’in huyunu biliyordu. Kendi kendine konuşma arasında konuyu başlatırdı, yoksa rica minnetle onu konuşturmak olanaksızdı. Karbeç’in kendiliğinden konuşmasını bekleyerek ve umarak, Halaho başka bir konuya atladı:
- Moskova’da yaman bir Adige delikanlısı ile karşılaştım. Ablası Behukoların gelini, onun yanına geliyor. Moskova’daki en yüksek okullardan birinde okuyor. Kitapları derinlemesine okumuş biri, diyerek ayrıntı bir şeymiş gibi konuştu Halaho ilk çay bardağını bitirdiğinde.
- Moskova’da okuyan bir Adige genci mi dedin, Karbeç kaşlarını oynatıp yeniden kaşlarını yukarı dikti.
- Orada bir değil, birçok Adige genci öğrenim görüyor. En yüksek okullarda okuyorlar. Sözünü ettiğim genç, hepsinden daha iyi ve seçkin biri. Bizi büyük bir insanlık anlayışıyla karşıladı. Bize Moskova’yı durmadan gezdirdi ve önemli yerleri gösterdi. A benim güzel Nafset’im, diyerek Nafset’e döndü, bu kağıda sarılı pakette kitaplar var. Moskova’daki Adige öğrenciler sana vermemi söylediler. Senin okumaya çalıştığını duyduklarında çok sevindiler.
- Vay, kitapmış, diye sevinçle mırıldandı Nafset, paketlenmiş kitapları göğsüne bastırarak.
- Tanrı onlara sağlık versin, böyle düşündükleri için! Büyük bir insanlık gösterdiler, bilinçli ve bilgili oldukları belli, dedi Karbeç de.

Doldurmak için Halaho’dan aldığı çay bardağı Nafset’in elinde titremeye başlamıştı. Soluğunu tuttu. Kıpkırmızı kesilen yüzünü göstermemek için, sakınarak çayı dolduruyormuş gibi yaparak, yüzünü aşağıya indirdi. Ardından bu duyduklarını önemsemiyormuş gibi yapıp geriye doğru çekildi ve lambanın az aydınlattığı gölgemsi bir köşede dikildi. Ancak yüreği çarpıyor, anlatılanları da dikkatle dinliyordu. Soluğunu tutmuş, Bibolet’e ilişkin daha başka bir haber varsa duymak istiyordu. Ancak yaşlılar Bibolet’e ilişkin haberi orada kesmişlerdi.

Çaylar içildikten sonra, Nafset’in sofrayı kaldırması sırasında, Halaho’nun beklediği cinlerle ilgili sözlerine yeniden başlamıştı Karbeç:
- Köyün birinde eski bir caminin yanında, terk edilmiş bir eski medrese varmış…

Nafset çay sofrasını alıp dışarı çıktı, Bibolet haberi yüreğini kıpırdatmıştı, karanlık bahçeyi bir süre öylesine dolaşıp durdu. Karbeç’in anlatacağı masal da artık umurunda değildi. Karbeç’in odasına döndüğünde masalın ancak son ucuna yetişebilmişti.
- Dedikleri gibi de yaptılar. Marangozluk, demircilik ve altın işçiliği gibi Adigelerde bulunan değerli sanat ve meslekler öylece ortaya çıkmış oldular, dedi ve öyle de olduğundan kuşku duymayarak Karbeç sözlerini tamamladı.
- Doğrusu adamın cin karısı amma da akıllı biriymiş. ”Sanat ve bilim olmadıktan sonra, altının değeri de olmaz” (1эш1агъэрэ ш1эныгъэрэ щымы1эмэ, дышъэми зи пк1э и1эп) dedikleri doğruymuş gerçekten, dedi Halaho. Ardından biraz düşünüp durduktan sonra eklemede bulundu:
Beni de onlara benzer bir biçimde Moskova’da karşıladılar. Peki, Karbeç, cinler neye benzerdi, insan mıydılar?
- Cinler insan değildiler. Kendilerini gösterdiklerinde insan görünümüne bürünürlerdi. Ak cinler insan dostuydular, kara cinlerse zarar verirlerdi. Ak cinlerle kara cinler düşmandılar, birbirleriyle savaşırlardı. Ak cinler kazandığında Adigeler barış içinde yaşarlardı. Savaşı kara cinlerin kazandığı durumlarda da, Adigeler sıkıntı ve darlık içine düşerlerdi, diyerek kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde sözlerini tamamladı Karbeç.
 
1. Parti    
1. Bölüm 4. Bölüm 7. Bölüm
2. Bölüm 5. Bölüm
3. Bölüm 6. Bölüm    
            
2.
Parti  
 
1. Bölüm 7. Bölüm 13. Bölüm
2. Bölüm 8. Bölüm 14. Bölüm
3. Bölüm 9. Bölüm 15. Bölüm
4. Bölüm 10. Bölüm 16. Bölüm
5. Bölüm 11. Bölüm 17. Bölüm
6. Bölüm 12. Bölüm    
           
3.
Parti  
            3. Baskı Önsözü  >>>
1. Bölüm 5. Bölüm 9. Bölüm
2. Bölüm 6. Bölüm 10. Bölüm
3. Bölüm 7. Bölüm 11. Bölüm
4. Bölüm 8. Bölüm    
           
4.
Parti  
 
Son