...................
...................

MUTLULUK YOLU      3.BÖLÜM -6

K'ERAŞ Tembot
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız
Orijinal Adı:
К1ЭРЭЩЭ Тембот; Насыпым игъогу

                         
...................
...................

IV. ÖZERKLİK BAYRAMI (АВТОНОМ ДЖЭГУ) -01

Değotluk ile Mıhamet rayon merkezinden köy çıkışı yönünde hayli yürüdüler, yol boyundaki küçük bir dükkana doğru ilerlediler. Dükkanın önünde oturanlar köy dışındaki kırlara doğru bakıyorlardı. Yol doğruca, dümdüz  köy merasına doğru uzanıyordu. Köy merasının/otlağının üzerinde, kalın bir sis ya da gür bir su taşkını gibi, kavurucu güneşin ışınları oynaşıyorlardı. Bir atlı o kavurucu güneş yalazı içinden, atının belini çökertircesine atına binmiş, rahvan bir yürüyüşle geliyordu. Atlı sele yakalanmış adamın biri gibiydi: Dalgalanan güneş yalazı ile birlikte dalgalanıyor, insanın gözünü alacak biçimde bir kayboluyor, bir görünüyor ve parıldıyordu.
- Şu dünyanın düzeni gerçekten ilginç. Peki, bu gördüğümüz şey, bir ırmağa değil de neye benziyor? Atlı da selden çıkıp geliyormuş gibi görünüyor, dedi oturanlardan biri.
- Ya, ilk kez mi görüyorsun güneş ışınlarını böyle, diyerek konuşmaya katıldı yanındaki de.
- Ne diye büyütüyorsun  bu görünümü? Ömrün boyunca gördüğün başka  şey  yok mu yani? diyerek öbürü de oldukça  katı bir karşılık vermişti.

Değotluk ile Mıhamet de duraklayıp o tarafa doğru baktılar. Güneş ışınlarının şaşırtıcı bir biçimde oynaştığını da gördüler. Öğle vaktinin  ışınları tıpkı taşmış bir ırmak gibi kırlarda oynaşmaktaydı. Atlının biri dere yatağından   düzlüğe tırmanmış gibi görünüyor ve kendilerine doğru geliyordu.

Dükkana girip tütün aldılar. Çıktıklarında dükkan önünde oturanların  atlıdan hala söz etmekte olduklarını duydular.
- Kim ki bu?
- Deri mont ve deri kasket giydiğine göre, bir komünist olmalı.
- Doğrusu bu komünistler ilginç kişiler! Gerçekten yaman kişiler olduklarını biliyorum komünistlerin, hem yere sağlam ayak basıyorlar, hem de ata iyi biniyorlar. Görüyorsun atına nasıl bir rahvan yürüyüşü verdiğini, diye laf attı Mos ortaya. ”Nereli olduğunu bilmiyorum ama tam bir Adige gibi atına binmiş.
- Adige desen bile, Adigelerin hepsi bir değil. Bir Adige’den daha yaman at binen Ruslarla da karşılaşabilirsin ama yerde olsun, at sırtında olsunlar, bana göre en iyi  hareket eden kişiler çekistlerdir (*).
- Biraz önce komünistler demiştin ya?
- Komünistlerle çekistler aynı kimseler  ya!
- Yahu, Mos, ilk önce at görmüş biri gibi, çok tuhaf konuşmuyor musun bugün?
- Senin gördüğün bu Mos, dünyayı yeterince görmüş olmalı…
- Neyi düşündüğünü bilemem ama tam bir şıh gibi konuşmaya başladığını söyleyebilirim…
- Evet,  sizin henüz ulaşmadığınız bir yere benim varmış olduğumu söylemeliyim…-diyerek Mos şaka yapar gibi sözlerine ekleme bulundu. Bir süre sessiz oturduktan sonra yeniden söze başladı:”Bu, bugüne ilişkin bir sonuç değil, birkaç yılın bizde yarattığı bir birikimin ürünü olan bir düşünce. Adige’nin “iyi bir adamdı”, ”insandı” dediği şeylerin aslında boş sözler olduğunun ayırdına ancak henüz varmış bulunuyoruz.
- Sen bu aşamaya henüz ulaştığını söylüyorsun ama kızlarımız çok zamandır o aşamaya ulaşmışlar bile: Komünist değilsen seninle evlenmeyi  kabul etmiyorlar…
- Siz ne derseniz deyin, bu gelen atlı, ata binişine göre  bir Adige olmalı, diye söze karıştı oturanlardan şimdiye değin sessiz kalmış olan biri, gelen atlıyı süzerek.
- Kimdir bilemem ama yarınki özerklik bayramı için geliyor olmalı.
- Adige de Rus da olsa, o benim gördüğüm atlı sıkı birine benziyor, diyerek Mos’un hemen yanında oturan kişi kaptı sözü. ”Görmüyor musunuz atı ne denli rahat ve rahvan sürdüğünü! At binicisine göre hareket eder!Atın hareketinden binicisinin nasıl biri olduğu anlaşılır:At yürüyüşünü kesintisiz rahvan olarak sürdürebilir, bazen de tırısa geçebilir, at kırbaç şaklatılmayıp kendi bildiğince gitmeye, koşmaya başlayacak olursa, o zaman binici hemen kendini tanıtır. Ancak kırbaç indirildiğinde tırısa geçecek, kırbaç bırakıldığında da tembel tembel yürüyüşe geçecek bir at ise, öyle bir atın binicisi sizin olsun!

Dükkan önündekiler böyle konuşup otururlarken, atlı iyice yaklaştı.
- Vay be, bu Bibolet değil mi?  dedi Mıhamet yerinden fırlayarak.
- Evet, o! Diyerek Değotluk atlıya doğru koştu. ”Bibolet!” diye de seslendi.

Bibolet gerisine doğru baktı, atını geri çevirip atından indi.

Selamlaşma ve kucaklaşmalardan sonra Değotluk sordu.
- Yeni mi geldin, diyerek.
- Evet, şimdi geldim. Siz de erken gelmişsiniz!
- Rayonda bazı işlerim vardı, onun için biraz erken geldim.
- Sizin dışınızda köyünüzden kimler geldiler?
- Bizim dışımızda gelmesi gereken başlıca kişimiz de geldi, dedi Mhamet, biraz gülümseyerek ve biraz da laf dokundurarak.
- Kim ki?
- Kızlarımız en iyisini, en güzelini de yanımızda getirdik…
- Kimi?
- Nafset de bizimle birlikte geldi, diyerek Değotluko, Mıhamet’in sır perdesini kaldırdı.
- Nafset mi dedin! Nerede o şimdi? Ansızın Bibolet sevindi ve gülümsedi.
- Burada bir akrabalarının yanına bıraktık.
- Yalvarırsan, ancak o zaman seni onun yanına götürürüz. İlk gördüğün zamanki gibi değil, yaman bir kız olup çıktı şimdi, dedi Mıhamet. Adige pseluh şakacılığını bırakmamıştı hala Mıhamet.
- Sahi nasıl ki o kız? Bildiğimiz  Adige kızlarından biri olarak mı kaldı yoksa okuma olanağı buldu mu?
- Pek okuyabildiğini söyleyemem ama hala kitap okumanın peşini bırakmıyor. En eylemci kızlarımızdan, komsomola almayı düşünüyoruz. Akıllı bir kız, oturaklı, kültürlü. Bilindik Adige  kızlarından değil, okuma isteğinden de vazgeçmiş değil, dedi içten gelen bir duyguyla Değotluko.
- Görsek iyi olurdu.  
- Kızları uzaktan izleyip durursan, sıkı  eler, ince dokursan, kendi dediğin gibi, yani bir  filozof gibi hareket edersen, hiç evlenemezsin Bibolet. Kızı beğeniyorsan, hadi gidelim, dedi Mıhamet, kıza ilişkin Bibolet’in davranışını biraz da eleştirir bir serzenişle.
- Şimdi olmaz, aslında ben dün gelmeliydim. Önce rayon yönetimi merkezine uğramam gerekiyor. Bu akşam vaktim olursa buluşup gideriz.
- Gidelim, onu görmen gerekiyor, Bibolet. Nedendir bilemiyorum ama Nafset sana biraz  kırgın, dedi Değotluk.

Nafset’le ilişkisinin Değotluk’u da kaygılandırdığını anlamıştı Bibolet. Karşılayış ve konuşma biçiminden, Değotluk’un şaka yapmadığını, eski bir dost imişler gibi içten konuştuğunu da anlamıştı. Kendisinin de, Değotluk ile  aynı duyguları paylaştığını anlayınca, içinden bir gülümsedi, Mıhamet ile zaten uzun bir zamandan beri iyi birer arkadaş idiler, ancak  yabancı kişiler imişler gibi birbirlerine şakamsı laf dokundurdukları durumlar oluyordu. Değotluko’yu ise sadece bir kez görmüştü. Ancak çok uzun bir zamandan beri tanıdığı birçok kişiye göre onu kendisine çok daha yakın buluyordu. ”Bu çocuğun işi bizim işimiz, arzuları da bizim  arzularımız, ihanet etmeyecek biri, gerçek bir yoldaş” dedi içinden Bibolet. Sanki ilk kez gördüğü biriymiş gibi süzmüştü  Değotluk’u. Öncekine göre daha bir toparlanmış, olgunlaşmıştı. Siyah kıvrık bıyıkları vardı. Bakışları da öncekine göre farklılaşmıştı. Daha önceki görüşünde, kendisini bir yetim, uğursuzun biri imiş gibi aşağılayanlara karşı gözlerinden bir kin, bir nefret duygusu fışkırıyordu Değotluk’un gözlerinden. Doğru yolu bulma kaygıları ve bir başına kalmış olmanın umarsızlığı da  gözlerinden okunuyordu. Şimdi, sağlam bir yol seçmiş olmanın özgüveni içindeydi, seçmiş olduğu bu yolun zafere giden yol olduğunun  bilinci içindeydi. Gözlerinden umut okunmaktaydı, adam olmuş bu sonunda, diye içinden geçirmişti Bibolet.

Bu duygular içinde bir süre Dğotluk’u süzdükten sonra, Bibolet  yanıtını verdi:
- Doğru, Nafset’in bana gücenmesi için nedeni olmalı: Sözünü yerine getirmezsen, gücenme ötesi, sana daha kötü bakılabilir. Gideceğiz, onu zorunlu olarak görmeliyiz. Ayrıca Nafset’in nasıl biri olduğunu da görmek isterim.

Akşam buluşmak üzere diyerek, atına atlayıp uzaklaştı Bibolet. Ancak köye gelişinde olduğu gibi  atı artık rahvan gitmiyordu. Nafset’in adını duyunca, iki yıl boyunca aklından çıkmayan ve bir türlü peşinden ayrılamadığı  düşünceler yeniden Bibolet’in Kafasında uçuşmaya başlamıştı. Nafset’e karşı acımasız davrandığını anımsadıkça sevinci son buluyor, içi burkuluyordu. ”Sana yardımcı olurum, yeter ki oku diyerek kıza umut ver, ardından da sırra kadem bas. Zavallı kız canından bezmiş, korku içinde mektup  yazmış, sense yanıt bile vermemişsin!” diye kendi kendisini kınıyor ve ayıplıyordu. Utancından iki yanağı ateş gibi tutuşmuştu.

“Artık onu unuttun mu yoksa? ” diye bir iç hesaplaşması içine girmişti.

Unutmak mı, iki yıl boyunca Nafset’in hayali gözlerinin önünden hiç gitmemişti ki. Düşündükçe,  onu, karşılaştığı diğer kadınlardan daha çekici, daha büyüleyici bularak geçirmişti günlerini. Nafset’in de aynı duyguları paylaşmakta olduğunu kendisine yazmış olduğu mektubundan anlamıştı. Sıradan tanıdıklara yazılmış gibi olan dizelerle, kızın kendisine söylemeyi arzulamış olduğu şeyleri, yazılmamış oldukları halde, yansıtmayı başarmıştı. Kalbinin bir köşesinde gizlenmiş ve  saklı kalmış olan aşk ateşi, sanki bir yıldırım gibi gürleyerek Bibolet’in içinde  yeniden harekete geçmişti. İlk gördüğünde saf temizliğini ve insanca güzelliğini algılamıştı. Ancak Bibolet, o kızın kendi kültürel düzeyine ayak uydurabileceğinden kuşkuluydu. Ancak kızı her düşündüğünde, Nafset’in insanca kişiliğini ve temizliğini daha bir beğenir olmuştu. Yazmış olduğu dizelerden Nafset’in eğitsel düzeyinde  hızlı bir  sıçrama gerçekleşebileceğini anlamıştı. ”Sadece beğenmiş olmak, onun kültür düzeyini yükseltmek için yeterli olabilir mi? . . ” biçimindeki soru ve kuşkuları da giderek azalmaya başlamıştı. Köyden alıp  kol kanat olayı,  onu üst bir kültürel düzeye ulaşması için yardımcı olmayı, onu okutmayı düşünür olmuştu. Farkında olmadan kız, kendi kişiliğinin, ruhunun  bir parçası haline gelmişti. Bu oluşum, kişinin ömrü boyunca karşılaşacağı yegane aşk duygusu olmalıydı. Bu aşk duygusu, paraya ve soy-sopa bağlı olmayan, her güçlüğü omuzlamaktan kaçınmayacak olan iki gencin ruhunu bütünleştiren insanca gerçek bir aşk idi.

Birbirlerine hiç umut vermedikleri ve birbirlerini görmedikleri halde, kendiliğinden  mektup yazmayı göze aldıracak denli Nafset’in gönlünde yer etmiş olması, bir pseluhun peşine takılmamış olması, Bibolet’in aşkını daha da bir güçlendirmekteydi.

Kızın mektubunu alalı üç ay olmuş ama hala bir yanıt vermemişti. Okuma derdi ve çalkantılı günlerin harareti içinde, farkında olmadan günler gelip  geçmişti. Kızı tek gün için olsun unutmamış, vereceği yanıtı da içinden hazırlamıştı. Ancak bir yanıt göndermemişti, bu da bir gerçekti.

Kendisini kınayan, utanç ve üzüntüler yanında,  yeni arzular da uyandıran  karmaşık duygular içine dalmış giderken birden kendine geldi. Atının yol ortasında durduğunu, tek tük otları yemeye kalkıştığını görünce, tüm kusurları ona yükleyip atına sert bir kırbaç şaklattı ve yeniden yola koyuldu.

Rayon yönetim merkezine gidince  sıkı bir çalışmanın içine daldı. Yarınki özerklik bayramı kutlamaları için eksik kalmış çok iş vardı. Üstüne yığılı kalan bir sürü iş karşısında Nafset’i unutup gitmişti.

Sırtına yüklenen en zorlu görev ise, bir gösteri yürüyüşü düzenlemesi görevi idi. Adigeler öyle bir sıraya dizilip uygun adımlarla yürüyüş yapmaya alışkın kişiler değildiler. Atlı olduklarında bile gruplar halinde, bir kurala bağlı olmaksızın, dağınık halde  yola devam ederlerdi. Herkesin kendi anlayışına göre, karışık bir biçimde yürüdüğü eski zaman alışkanlıkları  hala geçerliydi. Atlılar neyse, onlar idare edilebilirdi ama yayaların  yana yana ve art arda sıralara dizilip uygun adımlarla yürütülmeleri nasıl sağlanacaktı… Onlara böyle bir  düzeni benimsetmek kolay olmazdı! Zaten bir arada ve toplu olarak yaya yürümeyi de sevmezlerdi Adigeler. Bibolet  işi başaramama kaygıları içindeydi.

Gösteri yürüyüşü düzenleme işi ile uğraşırken  Bibolet akşamı getirmişti. Sonunda gösteri yürüyüşünde öncülüğü öğrencilere vermeyi ve yürüyüşü de öyle başlatmayı karar verdi. Okula gidip Rus öğretmenle konuştu. Yolda Moskova’da okuyan iki öğrenci ile karşılaştı, onları da görevlendirdi.

Nafset’in yanına gitmeyi düşünüyordu ama  bir türlü işten kurtulamamış, akşamı geçirmişti.

Sabah erkenden öğretmenle birlikte köydeki bütün küçük öğrencileri topladılar. Bir küçük Rus devrim şarkısı Adigece’ye çevrilmişti, şarkıyı hemen öğrencilere  öğrettiler. Çocuklar ikili sıralar halinde arka arkaya dizildiler, ellerine birer küçük kızıl bayrak tutuşturuldu, hep birden şarkı söyleyerek ilçe yönetimi merkezine (райком) doğru yürüyüşe geçtiler. Bu şarkı sıradan bir şarkı/nakarat  (оридэдэ къодый) olmayıp çok kişi tarafından söylenen ve bir sınıf bilincini yansıtan bir şarkı olarak köyde ilk kez duyuluyordu.

Evlerden fırlayan kadınlar yürüyüşü şaşkınlık içinde ve ilgiyle izlemekteydiler.

Bu küçük öğrenciler geçmişin prangaları ile bağlı değildiler, şu yasak bu yasak (емык1у-ек1угъэ) gibi engellerle bilinçleri bastırılmış da değildi. Coşku içinde, seslerini de yükselterek neşeli neşeli şarkıyı söylüyorlardı. Öğretmenin verdiği komutları dinliyor, gerçek bir asker olmuşlar gibi uygun adımlarla yürüyorlardı. En küçük sınıf öğrencileri bile, kendilerine büyüklük süsü vererek, göğüsleri kabarmış bir halde büyük öğrencilere ayak uydurmaktaydılar.

Öğrencilere böyle bir yürüyüş yaptırılabileceğine Bibolet de inanamamıştı başlarda. İşin yoluna girmiş olmasının sevinci içinde, küçük çocuklarla beraber olduğunu  unutmuş, bayan öğretmenle birlikte öğrencilerin önünden marşlar söyleyerek ilerliyordu.

Topluluk RİK (hükümet binası) önünde birikmişti. Bahçe içi ve sokak, kimi oturan, kimi ayakta duran bir sürü insanla dolmuştu. Birkaç yaşlı hükümet binasının ana kapısı önündeki kazığın yanında bekleşiyordu. Kamalı ve Adige elbiseleri giyinmiş birkaç yaşlı da topluluğun en önünde dikiliyordu. Bu yaşlılar Bibolet’in  tanıdığı kişilerdi. Bu insanlar köyün en varlıklı, sözü dinlenen ve insanları yönlendirmede becerikli olan kişileriydiler. İçlerinde gerçek kulak (köy burjuvası/köy zengini)  olanlar da vardı.

Bibolet’in niyeti, ilkin yaşlıların yanına varıp gençlerin yürüyüşe katılmaları için  onlardan yardım istemek  idi. Ancak öndeki yaşlıları görünce bu niyetinden vazgeçti. Kurnaz  kulak yaşlılarla bu işin olmayacağını hemen anladı. Gençler yaşlılardan çekinirler, utanırlar diyerek yürüyüşü iptal etmek de olmazdı. Bu zengin köylülerin diline düşmüş olurlardı. Gençleri Sovyet iktidarı lehine  yürüyüşe katarmış gibi yapacaklarını ama onların, önemli durumlarda zengin sınıfının  çıkarlarına göre hareket edeceklerini kavramıştı Bibolet. Kulakların/zenginlerin  yardımıyla bir başarı elde edilemeyeceğini de bilmekteydi.

Bibolet çocukları yaşlıların önünden geçirdi ve daha büyükçe bir  topluluğun bulunduğu bir yere götürüp orada durdurdu.

Bibolet’in hiç sevmediği o ihtiyarlar, çocukların yürüyüşünü nefret dolu bakışlarla izlemişlerdi. Bunlar eski dünyadan  artakalmış  birer boş/antik araba gibi yerli yerlerinde kaldılar. Onların bakışlarının hangi anlama geldiğini çok iyi biliyordu Bibolet:”Küçücük çocuklarla birlikte adım atan bu budala kişi kimin deli oğlanı ki? ” gibisine  düşünceler vardı içlerinde onların. Bibolet yılmadı. Onların üzülmesi ve ayıplaması gibi şeyler onun umurunda bile değildi. Topluluğu yürüyüşe katmanın uğraşısı içindeydi.

Tam o sırada Değotluk ile Mıhamet, Bibolet’i görüp yanına geldiler.
- Tam zamanında sizi buldum! diyerek sevinçle karşıladı her ikisini de Bibolet. ”Gelin buraya, saflarda yer alın. Nereye gitsem Mıhamet, seni hep destekçim  olarak yanımda buluyorum. Yeni dünyaya giden yolu ilkin sen aç.
- Nerede duracağım? Bunların -çocukların- arasında mı duracağım!. . Biraz ürkmüş halde Mıhamet yerinde dura kaldı.
- Geri döndüğümde ve yeni yaşam mücadelesini başlattığımızda, bana yardımcı olma sözü vermiştin,  unuttun mu yoksa bunu? Yoksa benim yanımda durmayı kendine yakıştıramıyor musun?  diyerek sert bir biçimde konuştu Bibolet Mıhamet’e karşı.

Mıhamet bir süre yerinde kararsız durdu, ardından o da kararlı konuştu:
- Bibolet, sen nerede durursan ben de orada dururum, asla utanmam, sözümden de caymam.
- Öyleyse tam sandığım bir kişisin sen. Değotluk ile ikiniz şu yürüyüş kolunun başına geçin. Değotluk, sen bayrağı al, tanıdıklarını da buraya çağır.
- İşte yürüyüşe katılacak olanları sıraya dizecek kişi de geliyor. Değotluk gelen gence işaret ederek (1эут1э фиш1и) çağırdı. ”Köy parti hücresinin sekreteri işte bu genç” dedi ve çocuğu Bibolet’le tanıştırdı.
- Birbirimizi tanımadan yürüyüş başlatmaya kalkışmış olmamız, ikimiz için de  birer kusur olmalı. Hangimizin daha kusurlu olduğunu ise, daha sonra ele alırız, senin şimdiki görevin burada toplanmış olan kalabalığı saflara sokup yürüyüşe geçirmendir, dedi Bibolet sekretere.

Sekreter yaman bir çocuk çıktı.
- Olur, onu hemen şimdi yaparız, deyip  topluluğun içine girdi ve en genç olanlara doğru seslendi:”Hadi, buraya gelin!” diye işaret de ederek.

Sekreter dönüp karşı tarafa da aynı biçimde seslendi.

Biraz daha genç olanlar niçin çağrıldıklarını tam anlayamadan ve biraz da duraksayarak, çekingen biçimde gelmeye başladılar. Gelen her kişi, sekreter tarafından şakayla karışık karşılanıyor ve sıraya  diziliyordu. Küçük bir grubun Mıhamet ile Değotluk’un ardında dizildiğini gören birçok genç de kendiliğinden gelmeye ve sıraya girmeye başladı. Sekreter birkaç genç daha buldu ve durumu anlamaları için onları topluluğun yanına gönderdi. Çok geçmeden Mıhamet ile Değotluk’un ardında dörder saflı uzun bir sıra oluşmuş oldu.

Uzunca bir yürüyüş kuyruğu oluşmuşken sekreter kızgın bir halde geri döndü.
- Denemeden insanı tanımak olanaksız. İki komsomol üyesi genç, yürüyüşe  katılmaya yanaşmadı, kendilerini verk (оркъ;soylu) olarak görüyorlarmış bu efendiler!
- Dert etme bunu, daha yakından bakarsan daha çirkinleri ile de karşılaşabilirsin. Şimdiye değin onlara gerektiği gibi bakmadığın için kusur sende. Onlar gelmese bile, burada dizilmiş olanlar bize yeter, dedi Bibolet.

Topluluğun çoğu yürüyüş kolunda yer alınca,  geride kalanlar da utanıp kendiliklerinden sıraya katıldılar. Topluluktan ayrılıp gidenlerin bazıları da geriye dönüp yürüyüş koluna katıldılar. Hükümet konağının önünde sadece birkaç yaşlı kalmıştı. Sonunda yürüyüş başladı.

İyi giyimli bir adam, yürüyüşte yer almayı kendine yedirememiş olmalı yaşlıların arasında durmuş bakıyordu. Yürüyüş başlar başlamaz bu kişi yaşlıların arasından ayrılıp yürüyüşe katıldı. Yurt içinde kalmış eski beyaz (**) subaylardan biriydi bu kişi. Ummadığı bir biçimde insanların sıraya dizildiklerini görünce,   hemen saflara katılmış, ardından  “düzgün yürüme” için komutlar vermeye başlamıştı. Kamalı, şık giyimli ve büyüklenen biri de  gelip onunla birlikte   sıraya girmişti. Sanki yürüyüşü kendileri başlatmışlarmış gibi öteye beriye komutlar vermeye başlamışlardı.

Bibolet parti sekreterini çağırdı:
- Bu iki soytarı safa katılacaklarsa doğru düzgün katılsınlar ya da ayrılsınlar. Yürüyüşe komut verecek olan, yürüyüşe öncülük eden öğretmendir, bize Beyazordu subaylarının komutları gerekli değil.

Sekreter eski subayın yanına gidip kendisini uyardı, bunun üzerine subay ayrılıp gitti, durumu gören öteki hatiyak’o  (komut verici) ise, yerini değiştirdi  ve sesini kesti.

Marş söyleyecek olan  öğrenciler en önde yer aldılar. Çocukların gerisinde de büyükler sıralanmışlardı. Bayrak Değotluko’nun elindeydi, Adige tarihinde  ilk kez gerçek bir yürüyüş başlamış oldu. Büyükler ayak uydurmayı pek başaramıyorlardı ama yine de  peş peşi sıra ilerliyorlardı. Ancak tanıdıkları, kendi çocukları olan  sekreter yanlarına geliyor ve yürüyüşe ayak uydurmalarında yardımcı oluyordu.

Miting alanına gitmek için gecikmiş olanların da koşup saflara katılmasıyla uzun bir kuyruk, uzun bir yürüyüş kolu oluştu sonunda. Köyün ana caddesi boyunca ilerleyerek gösteride bulundular, ardından başka köy bir yolundan geri dönerek   miting alanına doğru yöneldiler.

Yürüyüş işi yoluna koyulunca Bibolet başka işlerin peşine düştü. Geri döndüğünde mitingin sona erdiğini ve halk danslarının (джэгу) başlatıldığını gördü.

Kalabalığı yarıp meydana ulaştığında ise, tam karşıda, kızların içinde duran Nafset’i gördü.


(*) Çekist-Devrim karşıtlarıyla mücadele etmek üzere kurulmuş Devlet Güvenlik Komisyonu  (ВЧК) mensubu kişi. -HCY
(**) Beyaz-Karşıdevrimci beyazordu mensubu subay ve erlere o zamanlar verilen ad. -HCY

 
1. Parti    
1. Bölüm 4. Bölüm 7. Bölüm
2. Bölüm 5. Bölüm
3. Bölüm 6. Bölüm    
            
2.
Parti  
 
1. Bölüm 7. Bölüm 13. Bölüm
2. Bölüm 8. Bölüm 14. Bölüm
3. Bölüm 9. Bölüm 15. Bölüm
4. Bölüm 10. Bölüm 16. Bölüm
5. Bölüm 11. Bölüm 17. Bölüm
6. Bölüm 12. Bölüm    
           
3.
Parti  
            3. Baskı Önsözü  >>>
1. Bölüm 5. Bölüm 9. Bölüm
2. Bölüm 6. Bölüm 10. Bölüm
3. Bölüm 7. Bölüm 11. Bölüm
4. Bölüm 8. Bölüm    
           
4.
Parti  
 
Son