IV.
ÖZERKLİK BAYRAMI (АВТОНОМ ДЖЭГУ)
-02
Kadın
olduklarını unutmayan ezilip büzülen utanan ve alacalı bir saf
oluşturan kızlar içinde Nafset'in çok farklı biri olduğunu
anlamıştı Bibolet. Geçmişin prangalarından kurtulmayı başarmış
serbest ve özgür bir kız görünümü vardı Nafset'in üzerinde. En
başta kendine saygılı olduğu anlaşılıyordu.
Adige
dansları sırasında Adige kızları, süslü birer bez bebek gibi
yerlerinden kımıldamadan ayakta durmaya alıştırılmışlardı. Bu
durumu kınar gibi bir görünümü vardı. Aklı başında, gözlerini
indirmeden bakıyor, başını dimdik yukarıda tutuyordu. Bazen bir
kuş gibi ansızın başını çevirip çevresine bakındığı da oluyordu
ancak kimseye bakmıyor, topluluğun dışındaymış da kendi aklından
geçen bir şeyleri düşünüyormuş gibiydi.
Nafset oldukça boy atmıştı. Küçük elli ve ince bacaklı o eski kız
yoktu artık. Şimdi uzun boylu, fidan gibi bir kız vardı ortalıkta.
Başındaki altın işlemeli küçükbaşlığını/şapkasını da şaka olsun
diye takmışa benziyordu. Kepini diğer kızlar gibi derinlemesine
değil; gururlu, biraz da geçmişi eleştirir gibi hafifçe başına
geçirmişti.
Nafset, topluluğun üzerinde uzunca bir süre bakışlarını sürdürdü.
Bibolet'in bulunduğu tarafa da baktı ama Bibolet’i göremedi.
Bibolet, kızın kendisini gördüğünü sanıp başıyla bir iki kez selam
verdi ancak kızdan bir yanıt alamadı. Buna bir anlam veremedi.
Tasalandı ve üzülmeye başladı.
Sonunda Nafset de onu gördü. Uçmaya hazırlanan bir kuş gibi yüzünü
iyice göstererek gülümsedi. Kızın yanaklarında açılmış olan
pembeliği Bibolet durduğu yerden bile fark etti. Kaçamak
bakışlarla gözleri ve kaşlarıyla konuşuyor ve seviniyormuş gibi
bir süre durdu. Ortada oynamakta olan gençler engel olmadıkları
sürece birbirlerine bakıp duruyorlardı.
-
Yoldaş Mozokov, niye seni göremiyoruz? Dün akşama değin seni
görmek nasip olmadı, -diye birinin elini tuttuğunu fark etti
Bibolet. Geriye döndüğünde tanıdı. Bu kadın, Adige Özerk Oblastı
Yürütme Komitesi’nden (oblispolkom) özerklik kutlamasına gelmiş
olanlardan biriydi. ”Bizi konuk edeceğini ve her konuda yardımcı
olacağını unutmuş olmalısın!
- Şimdiye
değin sizi buyur edecek birilerini bulamadınız mı, diyerek kadının
elini tuttu.
- Bulduk
ama senin bize daha çok yardım edeceğini umuyorduk. Sözünü yerine
getirmen gerekiyor! diyerek takılıyordu kadın.
- Adige
danslarını nasıl buldun?
- Ах, как
чудно! (Aman, çok değişik!). Ne de güzel oynuyorlar?
- Bir şey
yediniz mi?
Tanıdık kadınla konuşurken bir yandan da Nafset’e bakmaya
çalışıyordu Bibolet. Ancak kız eskisi gibi istekli bakmıyordu.
Bazen baktığı oluyordu ama soğuk soğuk bakıyordu.
- Yoldaş
Mozokov, şuna bir bak, ne yaman dans ediyor o! Ayakları yere
değmiyor gibi! Köyde gezsen bile bu kadar güzel bir kız olduğunu
bilemezsin. Ne de güzel kızlar var içlerinde. Şu tarafa bak,
başında küçük bir yuvarlak şapkası olan şu uzun boylu kızı görüyor
musun? Hep senin tarafına bakıyor. Çok gösterişli bir kız o.
Kendine güvenli, başını dik tutuyor o kız, hele bir bak o kızın o
dik duruşuna! Okumuş bir kadına benziyor.
Öbür kızlar gibi utanan, ezilip büzülen bir kız değil o. Akıllı
biri olmalı o kız, diyor. İlk kez Adige danslarını görmüş olan Rus
kadını Bibolet’i lafa tutmuş, esir almıştı.
Bibolet de “evet”, ”öyle”, ”oyunları ilginç bulmana memnun oldum”
gibi zoraki birkaç sözcükle yanıtlar veriyordu kadına. Bu arada
Nafset’in kendisine artık bakmamakta olmasının nedenini
anlayamıyor, üzülüyordu.
- Yoldaş
Mozokov, çok susadım. Bana içecek su bulursan çok sevinirim, diye
ricada bulundu kadın.
- Oyun
bitsin, bira içersin dediyse de kadını yatıştıramadı, kadın için
birlikte su aramaya gitmek zorunda kaldı.
Döndüklerinde Nafset bir kez daha baktı ardından hiç bakmadı.
Rengi sararmış, üzgün ve çoğunca başka yere bakıyormuş gibi bir
süre durdu. Bibolet gözünü ondan ayırmıyordu ama bir türlü de göz
göze gelemiyordu.
Derken dans sırası Nafset’e geldi. Akordeon (pşıne), bir sığırcı
sürüsü cıvıltısı gibi sesler eşliğinde İslamıy havasını çalmaya
başladı. Hızlı ve yakışıklı, gençten bir delikanlı gelip Nafset’i
dansa çağırdı. Nafset, soylu bir yürüyüşle adeta bir kuğu gibi
süzülerek delikanlının peşi sıra meydanı bir dolandı. Ardından
delikanlıyı takmıyormuş gibi bir dönüş yapıp sırtını döndü. Başını
kibirli bir biçimde yukarı kaldırıp dansını sürdürdü. Görkemli,
çok güzel bir heykel gibi duruyordu ortalıkta kız. Kurşuni bir sis
gibi bileklerine değin uzanan başörtüsü de yele kapılmış
uçuşmaktaydı. Rüzgar gibi bir tur yaptı, Bibolet’in önünden geçti
ama bir kez olsun başını çevirip bakmadı.
Delikanlı ise geride kalmıyor, kızı bir kartal gibi amansız
kovalıyordu ama kız aldırmıyor, kendinden emin bir havada rüzgar
gibi yoluna devam ediyordu. Delikanlı nazik davranıyor, sol yanına
geçiyor, onunla birlikte hızlı bir dansa kalkışıyor ama kızmış
gibi kız onu iteliyor, ardından delikanlı kızın yanında yeniden
bitiyor, ”Anla artık benim ne yaman bir delikanlı olduğumu!” der
gibi, kolunu kızın başına doğru kaldırıyor ve onunla sanki bir
yüzme yarışına kalkıyormuş gibi yapıyordu. Nafset yine aldırmıyor,
soylu görünümüyle başörtüsü kollarından dökülmüş ellerini
kaldırmış delikanlıyla birlikte o da yüzüyormuş gibi ilerliyordu.
Delikanlının içine aşk ateşinin düştüğünü anlamak için yoruma
gerek yoktu. Ayakları sırra kadem basmış, parmakları ucunda dans
ediyor ve kızı yönlendirmeyi başarıyordu.
Bazen birbirlerinden soğumuşlar gibi uzaklaşıyorlar, meydanın
karşı uçlarında danslarını sürdürüyorlardı. Ardından kız
delikanlıya kıyamıyor, bu denli uzaklaşması delikanlıyı denemek
için olmalı. Tatlı bir dil ve gülümsemeyle yeniden adeta uçarak
delikanlının yanına doğru koşuşturuyordu. Delikanlı da kanatlanmış
bir kuş gibi ona doğru uçuyordu. Ancak kız kendisine biraz daha
kur yapmasını bekliyormuş gibi yeniden naz yapmaya kalkışıyordu.
Çocuğu beğeniyor ama beklemeli bu delikanlı, henüz yeterli değil,
biraz daha sınamak, anlamak gerekir onu der gibiydi. Birbirlerine
saygılı bir zefak’o (Çerkes dansını) oynuyorlardı. Sonunda kız
delikanlıya karşı kuşkulu ve isteksiz tutumuna bir son vermişti.
Biraz kurnazca, biraz da gülümseyerek başını döndürüyor, sırtını
da yumuşak bir biçimde salıyordu. Yana kalkmış kolları başörtüsü
ile sarılmış halde çocuğa doğru yaklaşıyor, şaşımsı bakışlarıyla
delikanlının çevresinde fır dönüyordu. Çocuk da, dünyalar artık
benimdir dercesine büyük bir mutluluk içinde coştukça coşuyor, bir
kasırga gibi döndükçe dönüyordu. Ancak çocuğun beklediği umut hep
bir başka bahara kalıyor gibiydi. Kız bir süreliğine çocuğun
etrafında dönüyor, çocuğu umutlandırır gibi yapıyor ama yine onu
bırakıp hızla uzaklaşıyordu. İlkinde olduğu gibi gözü yine
yükseklerde, yele kapılmış güzel bir kuş gibi uçup kaçıyordu.
Delikanlı öylesine şaşırtıcı tavırlar sergilememişti. Gittikçe
kızıyor, daha kararlı bir biçimde kızın peşine düşüyor, bir
fırtına gibi kızın üzerine esiyordu. Bir anaç tavuğa saldıran koca
bir kartal gibi kızın çevresini sanki tavuk tüylerinden oluşmuş
gibi toza dumana boğuyordu.
Sonunda kız tam da Bibolet’in karşısına düşen meydanın öte yanında
durdu:”Şimdi, delikanlıysan delikanlılığını göster, beğeniyorsan
istet beni, varırım sana” der gibi, delikanlıya alkış tutarak
durdu. Artık aşk üstün gelmiş kızgınlık uysallığa dönüşmüştü.
Çocukta bir yeni umut daha doğmuş, şimdiye değin tutturamadığı bir
dans çıkarmış, bu çocukta ayak ve bacak diye bir şey yok mu acaba
dedirtmiş, kızın çevresinde bir fırdöndü gibi boy göstermişti. Kız
ile delikanlı bakışarak birbirlerini anladıklarını belli ettiler,
karşılıklı olarak el ve omuzları kalkık, geri geri çekilerek
uçarcasına birbirlerinden ayrıldılar…
Birer usta bale sanatçısı imişler gibi her ikisinin uyumlu ve daha
eskiden tanışıyorlarmış gibi dans edişlerini şaşırtıcı bulmuş ve
bir anlam da verememişti Bibolet. O denli figür, o denli uyumlu
tempo ve o denli de bir dans ummuyordu Nafset’ten. Sadece akıllı
değil, aynı zamanda onun arzulanacak bir kız da olduğunu anlamış
oldu. Çantada keklik gibi gördüğü bu kız, şimdi arzulayanı,
taliplisi çok, çekici, güzel bir kız olup çıkmıştı. Birlikte dans
ettiği o yakışıklı genç de, dansında sergilediği coşkusu gibi
kuşkusuz Nafset’le evlenmek için tutuşuyor olmalıydı…
Bibolet’in içine bir sıkıntıdır düştü. ”Kültürel işlerin derdine
düşerek kızın temiz duygularını ve umutlarını yıktın!” diyerek
kendi kendine içlendi. Bu beş dakikalık dans, Nafset’i büsbütün
büyütmüştü gözünde. Kızın, beklenmedik bir biçimde erişilmesi zor
bir düzeye yükseldiği kuşkusuna kapıldı.
Dans sırasında Nasfet, üç dört kez Bibolet’in önünden geçmiş ama
bir kez olsun başını çevirip Bibolet’in yüzüne bakmamıştı. Bir kez
çok yakınlaştığında kaçamak bir bakış yapmıştı sadece ama kalsın
öylesi, hiç bakmasa daha iyiydi:Öfke ve aşağılama fışkırıyordu bu
bakışlardan…
Tatlı bir aşk duygusu yanında bir umarsızlık, bir huzursuzluk
kaplamıştı Bibolet’in içini. Nerede ve ne konumda olduğunu unutmuş
bir bakar mı acaba diye umarak Nafset’e doğru bakıp duruyordu.
Nafset, yanakları tutuşmuş halde yerine geçip durdu ama bu tutuşma
Bibolet’in bakışları nedeniyle değildi. Hızlı dans onu yormuş
olmalıydı, göğsü kalkıp inip solumaktaydı. Bir kuş bakışıyla
etrafı süzüyordu bazen. Bibolet’e ise hiç bakmıyordu.
Bibolet’i gelip çağırdılar, yapacak çok iş olduğundan uzun bir
süre oyunlardan uzak kalmıştı.
Nafset’in kendisine gücenmiş olduğu kaygısı içinde bulduğu ilk
fırsatta oyun alanına döndü. Oyunun dağılma zamanıydı ama
ortalıkta Nasfet yoktu. Bibolet ortalığı kolaçan etti ama Nafset’i
göremedi. Ardından yine çağrıldı, konuklara sofra teşrifatçısı
yapıldı, derken ikindi oldu. Rayon merkezinde koşuştururken
Değotluk ile karşılaştı. Lafı dolandırmadan hemen sordu:
- Nafset
nerede? Niye erken ayrıldı oyun yerinden?
- Başım
ağrıyor diye rica etti, ben de onu akrabalarının evine bıraktım.
Hemen köye dönelim dedi ama olmaz dedim. Yarın rayon yönetimiyle
görülecek işlerim var, dedi Değotluk.
Bibolet rayon merkezinden hemen ayrıldı ve birlikte yola çıktılar.
Bibolet ile Değotluk’u bir odaya aldılar. Lambayı yaktıklarında
bir oğlan çocuğunun uyumakta olduğunu gördüler.
- Görüyor
musun bu delikanlıyı, danslara katılıp yorulmuş olmalı, diyerek
çocuğun başucuna dikildi Bibolet.
- Bu
delikanlı bayrama katılan ve öğrettiğiniz şarkıyı da
öğrenenlerden, dedi kendilerini karşılayan genç.
- Hangi
şarkı?
- Yürürken
hep birlikte söylemiş olduğunuz şarkı. Ayakta kaldınız, otursanız
ya.
- Öyleyse
bu çocuk çok çabuk öğrenmiş oldu o şarkıyı! dedi Değotluk.
- Çok
ilginç şey! Uyandırıp bir söyletsek. Hangi sözcükleri öğrenmiş
acaba, dedi Bibolet şaşkınlık içinde.
Ev sahibi genç çocuğu uyandırmaya başladı. Çocuk uyandı, gözlerini
ovuşturarak oturdu.
- Nav, Nav!Hadi
bugün söylemekte olduğun şarkıyı yeniden bir söyle!diye delikanlı
çocuğu sıkıştırdı. Çocuk uyku mahmurluğunu üzerinden atamamıştı,
ıh mıh diyerek gözlerini ovuşturmayı sürdürünce, delikanlı başka
bir yola başvurdu: ”Nav, Nav! Hadi şarkı söyle. Bak konuklar var,
seni dinlemek istiyorlar. Şarkı söylersen yarın ben seni ata
bindireceğim. Doru ata bindireceğim seni.
Küçük çocuk hemen gözlerini açtı. ”Doğru mu söylüyorsun?” diye
soruyor gibi bir süre oturdu, ardından hiç nazlanmadan başladı:
-Kaldıl
baylağı yükseklele, haydi, haydi! (lат былакъэл лъагэу, малджэх
хъужьын!)
İki üç kez tekrarladıktan sonra yeniden uykuya daldı.
- Uyumazsa
onu zaptetmesi zor, diyerek ev sahibi delikanlı dışarı çıkmak
istedi. Bibolet, delikanlının amacını anladı ve onu durdurdu.
- Bir şey
yapayım deme. Kalmayacağız. Nafset’i bir görelim diye geldik. Onu
bizim için bulursan bu yeter bize.
- Öyleyse
geç kalmış oldunuz. Oyundan döner dönmez yeme içme bile düşünmeden
hemen gitmeliyim diye bastırdı. Ne dediysek de durduramadık. Bir
daha kendisiyle konuşmayacağımı söylediysem de dinlemedi. Bari
birlikte geldiğin arkadaşlarını bekle dedim yine laf geçiremedim.
Arabamızı koşturup gönderdik. Onu bir süre burada bırakmayı
düşünüyorduk ama başım ağrıyor, gitmeliyim diye ağlamaya
başlayınca zoraki yolcu ettim.
Bu haber Bibolet’i adamakıllı sarstı.
- Öyleyse
çok gecikmiş olduk. Çoktandır görmediğimden görmek istemiştim onu,
dedi durumu çaktırmak istemediğinden. Nafset’in bu davranışını
anlayamıyor, bir soruyu ikinci soru kovalıyor ancak ne diyeceğini
bilemiyor, öbürleri de bir şey söylemiyorlardı. Bir süre böyle
oturdular. Ardından delikanlının sofra getirmesini beklemeden
evden ayrıldılar.
- Ne geldi
ki başına? Hastalandı mı acaba, dedi Değotluk olup biteni
yorumlayamayarak.
- Bilmem
ki, sizin kız arkadaşınız. Kız arkadaşınız sizden habersiz
gittiğine göre bir konuda size gücenmiş olmalı, dedi Bibolet biraz
şakaya getirerek.
Değotluk, Bibolet’in kızı gerçekten görmek istediğini anlamıştı.
Bu nedenle kırıcı sözler söylemeyi uygun bulmadı. Bibolet de kuşku
ve kaygılar içine düşmüş, Deotluk ile konuşmayı bile arzulamaz
olmuştu. Hükümet binasına cenazeden döner gibi üzgün üzgün
döndüler. Hükümet binası önünde Bibolet bir süre anlamsız bakınıp
durdu, ardından toparlanıp konuştu:
-
Değotluk, burada bir süre kalacak mısınız?
- Hayır,
yarın sabah işimizi görüp gideceğiz.
- Bu akşam
işten başımı alacak durumum yok, yarın da çalışmam gerekiyor.
Buradaki işleri bitirir bitirmez yarından tezi yok köyünüze
geleceğim. Ablamı da sizi de daha yakından görür, özlem
gideririm.
- Geçen
yıl olsun bu yıl olsun ne diye hiç gelmedin ki, diye sordu
Değotluk yeniden konuşmaya başlamış olmalarının sevinciyle.
- Geçen
yıl, dinlence süresince uygulamaya bırakıldım. Bu yıl da
Krasnodar’da alıkondum, orada çalıştım.
Bir süre konuştuktan sonra ayrıldılar. Bibolet hükümet binasına,
rayon yönetim merkezine girdi. Ancak orada da duramadı. Sıkılmış
halde dışarı çıktı. Tenha bir köşeye gidip dolaşmaya, daralmış bir
halde solumaya başladı. Uzunca bir süre de orada kaldı. Ertesi gün
Şeceriye’ye gitmeye oracıkta karar verdi. |