...................
...................

MUTLULUK YOLU      2.BÖLÜM -13

K'ERAŞ Tembot
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız
Orijinal Adı:
К1ЭРЭЩЭ Тембот; Насыпым игъогу

                         
...................
...................

XII. DÜŞMANIN AYAK İZİ (ПЫИМ ИЛЪЭУЖ)

2


Cuma sabahı erken saatte, köy halkı, komsomalların söylediği yüksek sesli şarkılarla uyandı. Köylüler, daha önceleri, bir grup erkeğin karışık bir halde veridade (оридадэ) (*) söylediğini duymuşlardı ama Adigeler şimdiki gibi insanların şarkılar söyleyerek cadde boyunca yürüdüklerini hiç görmemişlerdi. Ayrıca böyle sabahın köründe şarkı söylenmesi de tuhaf karşılanmıştı köyde.

Gecenin sessizliğini delen şarkı sesleri köyü bir baştan öbür başa arşınlayıp kıra doğru yönelmişti. Uzaktan gelen bu şarkı sesleri üzerine, gece elbiseleri üzerlerinde olmak üzere, korkmuş haldeki kadınlar da dışarı fırlamış şarkıları dinleyip duruyorlardı. Daha sonraları o günü her anımsadıklarında,  derinlere dalıp aralarında konuşuyorlardı o günü. Komsomolun ad içmesi ne denli önemli idiyse, bu sabah yaptıkları bu iş de o denli önemliydi, bunu söyledikleri şarkılarından da anlamak olanaklıydı. Bu durum köydeki emekçileri derinden düşündürmüştü. Yeni dünyaya karşıt olanlar, iç savaş (**) sırasında köyün kıyısından geçen Kızılordu birliklerinin söylemekte oldukları marşları anımsayıp  ürkmüş, komsomolun söylediği şarkılar karşısında da korkuya kapılmışlardı.

Komsomol örgütünün (hücresinin) on beş üyesi vardı. Amdehan’ın buğdayını biçmeye gelen sayısı ise öndörttü. Alıy gelmemişti. Amdehan ise biraz gecikmiş, biraz da yiyecek taşıyarak Mıhamet ile birlikte gelmişti.

Gençler tarlaya dağılmış buğdayı biçtiği,  güneşin de hayli yükseldiği bir sırada Aliy’de geldi. ”Bir hektarlık (on dönüm) buğday için on beş kişiyi gece yarısı boşuna kalkıyorsunuz!” diyerek,  topluluğa karıştı. Diğerlerinden hiçbiri ona bir yanıt vermedi. Sadece birer soğuk bakış yöneltmekle yetindiler.
- Verin tırpanı bana, buğday biçmek istiyorum, bağ yapmakla uğraşamayacağım, dedi Alıy, T’ıhuts’ık’u’ya dönerek.
- Sana tırpanımı vermem için bana ne gibi bir iyiliğin oldu ki. Bizimle birlikte gelmemişsin, şimdi aramıza katılmasan da olurdu. Sen olmazsan da biz bu işi bitiririz! diyerek kınamada bulundu yan bakarak T’ıhuts’ık’u.
- Alıy,  öyle bizim gibi eğilip buğday bağı yapacak olursa,  Alıko’nun kızları yüz vermezler sonra ona, dedi Ahmed de, önemsemeyerek ve bakmaya bile gerek görmeyerek.
- Eğer istemiyorsanız aranıza katılmam! Diyerek güneşin yakıcılığı geçene değin buğday demetlerinin üzerinde oturdu. İş bitirilirken de biraz çalışır gibi yaptı.

Buğdayı üç kişi biçiyordu. Tırpancıların başında Mıhamet vardı. T’ıhuts’ık’u onu izliyordu. Ahmed ise en arkadaydı. Mıhamet güçlü kolları ve geniş omuzları ile, bana mısın demeden, tırpanına huaşt (хъуашт) dedirterek buğdayı biçiyordu. T’ıhuts’ık’u bir yandan Mıhamet’e yetişmek istiyor, bir yandan da gerisindeki Ahmed tarafından sıkıştırılıyor, buğdayları sağa sola dağıtıyor, yüzünden ve burnundan adeta ter boşanıyordu. Konuşmak için can atıp durduğunda ve tırpanına dayanacak gibi olduğunda, gerisindeki Ahmed bağırıyordu:
- Topuğunu kesmek üzereyim, çabuk ol! Yoksa Mıhamet’i kaçıracağız.

Değotluk buğdayları bağ yapanların içindeydi.

Değotluk son demetini götürüp yanlarından geçerken, T’ıhuts’ık’u,  tutuşmuş gibi kıpkırmızı olmuştu, gömleği terden sırılsıklam kesilmiş ve vücuduna yapışmıştı, zar zor da soluyabiliyordu, hemen dikilip yalvardı:
- Değotluk, Allah ve Peygamber aşkına yalvarırım, işimi bitirmemden önce bir kez olsun konuşmama izin verin.
- Vay, vay, ayağını kesmek üzereyim! Tırpan vuracaksan vur, tırpan çekmeyeceksen arkama geç, diye kızdı Ahmed.
- Yahu, bu küçücük zavallıyı, siz iki iri kıyım, aranıza almış sıkıştırıyorsunuz, çatlatacaksınız çocuğu! Tırpan nedeniyle olmasa bile, konuşturmayarak çatlatacaksınız onu. Mıhamet hele bir dur! dedi gülümseyerek Değotluk.
- Artık bundan sonra Mıhamet ile Ahmed arasında tırpan çekmeye hiç kalkışmam. Bugünkü gibi zor bir duruma düşmemiştim hiç. Ama bugünkü gibi sevinçli çalıştığım bir günüm olmadı hiç. Aklıma bir şey geldi, söylememe izin tanıyın.
- Söyle bakalım.
-mBiz komsomollar böyle birlikte çalışmak için bir komün oluşturalım. Bu sözünün nasıl karşılanacağını, bir “fantezi” (hayal) sayılıp sayılmayacağını, alaya alınıp alınmayacağını bilemeden, T’ıhuts’ık’u bir süre bekledi.

Değotluk bu söyleneni ilgiyle karşılıyormuş gibi başını kaldırıp uzun uzun T’ıhuts’ık’u’ya baktı.  Değotluk’u etkilemişti. Tütün kesesini çıkarıp bir bağ demetinin üzerine oturdu. Tütününü sarıyordu, hiçbir şey de söylemeden bir süre oturdu ve sonra ciddi ciddi  konuştu:
- Fena bir şey değil bu düşündüğün…

Ancak sözünü bitirmesine fırsat tanımadan T’ıhuts’ık’u sözü yeniden kaptı.
- Düşünün bakalım bu söylediğim içindeki yararlı şeyi:”Şecerıy (Щэджэрый) köyü komsomol örgütü bir komüne dönüştü. Kültürel ekonomi alanında öncü görevler üstleniyorlar, emekçilere örnek oluyorlar, biçiminde “Pravda” gazetesinde bizden söz edildiğini bir düşünün. Merkezden gözlemciler geliyor. Haberler Stalin’e bile ulaşıyor. Düşünün, bu büyük ve yerinde  özlemi! (прямо мировая идея!). Komsomolun makineleri art arda sıralanmış, atları rakipsiz, yoksullara yardıma koşuyor, isteyenleri de saflarına alıyor-pedumay tol’ko… Pryamo kul’minatsiya!-  gibisine özlemini duyduğu şeyleri saymaya başlamıştı T’ıhuts’ık’u.
- Hele bir dur… Çatlayacaksın, soluyup bir nefes al önce,  onca şeyi sıralamaya da kalkışma, diye durdurdu Değotluk onu. ”Evet, fena bir şey sayılmaz bu düşüncelerin, çok beğendim. Ancak, bu senin söylediğin kadar kolay olsa bu işler. Çok iş, çok uğraş gerekir bu iş için. Komsomolların aileleri nasıl karşılayacak bütün bu şeyleri? Atları, makineları nereden bulacağız? Ailelerini dinlemeyip komünümüze katılacak kaç komsomol çıkar ki aramızdan? Behuko grubunun pençesinden kurtarıp onca köylüyü  bizim komsomol örgütümüzün yanına çekmek  için yaptığımız çalışmalar bile çok yetersiz… Bunun için uzun erimli bir mücadele yürütmemiz gerekiyor, diyerek konuştu Değotluk cıgarasını tüttürürken.

Buğday bağı yapma  işini bırakıp konuşmalara dalmış olan kişiler, bağ işine devam edenlerin  bağırmalarına değin konuşup oturmuşlardı…

Akşama doğru buğdayların bağlanıp öbek öbek tarlaya yığılması işi tamamlanmıştı. Amdehan içten bir teşekkür konuşması yaptı, ardından gençler iş şarkıları söyleyerek köye doğru yola çıktılar. Ara sıra başlarını geriye çevirip buğday yığınlarına, işi başarmış olmanın sevinciyle bakıp uzaklaşmışlardı.

Köye iyice yaklaşmışlardı. T’ıhuts’ık’u konuşmaya doymuş gibiydi,  başını geriye çevirip baktığında, Amdehan’ın tarlasının üzerinden beş duman sütununun döne döne göğe doğru yükselmekte olduğunu gördü. Duman sütunlarına abanmak istiyorlarmış gibi kıvılcımlar da göğe doğru hücum ediyorlardı.
- Baksanıza bir! diyerek, korkmuş gibi, yerinde koşuşarak bağırdı T’ıhuts’ık’u.

Geriye bir baktıklarında yerlerinde donup kaldılar. Duman sütunları yayılarak Amdehan’ın tarlasını kaplamak üzereydi.
- Yandım Allah’ım! dedi Amdehan, hepsinden önce kendine gelerek. Aynı sırada, hiçbiri hiçbir şey demeden vargüçleriyle tarlaya doğru koşmaya başladılar. Mıhamet iri adımlarıyla, güneşe karşı parıldayan tırpanı sırtında hepsinin  öne geçmiş koşuyordu…

Amdehan’ın tarlasına yakın baltalık ormana bitişik beş dönümlük alandaki buğday yığınları tutuşmuşlardı. Söndürmek için artık çok geç idi. Geride sağlam kalmış yığınların karşına geçip bir süre baktılar.

Çok geçmeden Değotluk aralarından çıktı:
- On kişi beni izlesin, diğerleri burada kalıp yanmamış yığınları koruma altına alsınlar! Değotluk on kişi ile birlikte dikenli ormana daldı. Ormanı karış karış taradılar. Akşamın karanlığında mısır tarlasından geçen yolu izleyen bir atlının köye doğru doludizgin kaçmakta olduğunu duydu Değotluk. Peşinden koşup birkaç kez bağırdı, birkaç kez de tabancayla ateş etti, ama atlı durmadı…

Ertesi sabah kuduz köpek köyü basmışçasına, köy  bu tatsız haberle çalkalandı: ”Komsomollar Amdehan’ın bir hektar buğdayını kaldırmak için  gittiler, ama tarlayı ateşe verip döndüler”. Har gür içinde, birinin söylediğine ötekisi eklemede bulunarak sevimsiz dedikodular köyü çalkalayıp duruyordu. ”Çalışmasını bilmeyen, başıboş köyde dolanıp duran bir sürü serseri bir araya gelip ürün kaldırılabilir mi hiç! Zavallı dul kadını yiyeceksiz bıraktılar”. ”Bu grup köyde kaldığı sürece, köyde huzur diye bir şey olmaz!”. ”İş bir hektar buğdayla kalsa öpüp de başına koy, koca camiyi ateşe vermeyi aralarında planladıkları da söyleniyor…”

Karalama kampanyası birilerince planlı bir biçimde pompalanmaktaydı. Büyük cami avlusunda oturan yaşlılar arasındaki Behuko Hacı da yeni haberler salmakta gecikmiyordu:”Buğdayın yakılmış olmasını hiç garipsemeyin, bu üç beyaz tavşanın (***) bulunduğu köyün batmamış olması da  bir şans! Zavallı dul kadını buğdaysız bıraktılar… Yaşlı başlı kişiler olarak bu durumu ele alalım, kadına yardımcı olalım,  yardımcı olmazsak günah işlemiş oluruz…”

Ardından Hacı sokakta Amdehan ile karşılaştığında onu durdurdu, hiç adeti olmadığı halde, çok yumuşak ve tatlı bir dille konuştu:
- Başına gelen bu felaket nedeniyle çok üzüldüm. Ne olursan ol, sonunda bir kadınsın, bir başınasın. Bu başıbozuk çocuklara güvenip buğdayını yaktırmamalıydın. Çuval alıp gel, sana bir çuval buğday vereyim. Konuştuğum diğer yaşlı başlı kişiler de senden yardımlarını esirgemeyeceklerini söylediler.

Amdehan Hacı’ya bakmadan, kalın kaşlarını sertçe çattı, dikkatle onu dinledi, ardından yanıtını açıkça bildirdi:
- Hacı, senin gibi kişilerin yardımları ile tatlı sözlerinin arkasından iyi bir şey çıkmayacağını biliyorum. Senin acıma duygun ve  yaptığın şeyler tuzak içerir! Diyerek hızla uzaklaşıp gitti Amdehan.

Hacı çok kızdı, ağzı köpürmüştü, çenesi zangırdıyordu, yolunu şaşırmış halde, ağzına gelen küfrü Amdehan’ın ardından boşaltarak yoluna devam etti.

Yangını çıkaran grubu biliyordu Değotluk. ”Ancak bunu nasıl ortaya çıkarır, nasıl kanıtlarım (яумысык1э амал) diye düşünüyordu. Bu zorlu görevin altından nasıl kalkacağını düşünerek,  bütün bir geceyi uykusuz geçirdi. Sabahleyin erkenden Ahmed’i de yanına alıp Amdehan’ın tarlasının bitişiğindeki dikenli ormana gitti. Aranırlarken at bağlanmış olan bir yer ve üzerinde at dışkıları (шы цуяк1э) buldular. Atın yanında birinin yere uzanıp yatmış olduğunu da anladılar. Yerde yatan kişi sağlam bir kuru dalı ustaca,  sarmal (spiral) biçimde yontmuştu, yongaları da yerdeydi, adamın keskin bir bıçak kullandığı, bu işi ustaca ve sarmal biçim vererek yaptığı ortadaydı.

“Kim ki bu köyde böyle ağaç yontan kişi?” diye düşünürken, otlar arasında bir at bukağısı (köstek;щэлъахъэ) buldular. Bukağıyı kaldırıp baktılar: Sıradan olmayan, at eğer takımına özenen birine göre değilse de, yine de iyi bir bukağıydı…

Başkaca bir suç aleti bulamadan Değotluk ile Ahmed geri döndüler.

Bir iki gün sonra, Değotluk köyde bir toplantı yaptı. Buğdayın hangi biçimde yakıldığını, bunun düşmanca bir sabotaj olduğunu herkese kavrattı. Köydeki emekçilerin dikkatli olmalarını, kendileri için tuzaklar kuran köydeki düşmanların belirlenmeleri için Sovyet iktidarına yardımcı olmalarını istedi. ”Olayı gören, bize yardımcı olmak isteyen var mı?” diye sordu. Kimse bir şey demeyince, kuşkulandıkları birileri varsa, komsomol hücresine bildirmeleri ricasında bulundu. Ardından Amdehan’a verilen zararın komsomollar tarafından karşılanacağı kararını aldıklarını da açıkladı. Ancak buldukları at bukağısı ile sarmal yontulmuş ağaç dalı konusundan hiç söz etmedi ve gizli tuttu.

 

DİPNOTLAR:
(*) Veridade-Kız kaçırıp getirme, düğün, vb durumlarda gençlerin birlikte, çok sesli ve korolar halinde söyledikleri türkülere verilen ad. -HCY
(**) İç savaş-1919-1921 yılları arasında Bolşevik olan kızıllarla, karşıdevrimci beyazlar arasında süren ve Bolşeviklerin zaferiyle sonuçlanan savaş. -HCY
(***) Beyaz tavşanlar- “Uğursuz korkaklar” anlamında. -HCY

 
1. Parti    
1. Bölüm 4. Bölüm 7. Bölüm
2. Bölüm 5. Bölüm
3. Bölüm 6. Bölüm    
            
2.
Parti  
 
1. Bölüm 7. Bölüm 13. Bölüm
2. Bölüm 8. Bölüm 14. Bölüm
3. Bölüm 9. Bölüm 15. Bölüm
4. Bölüm 10. Bölüm 16. Bölüm
5. Bölüm 11. Bölüm 17. Bölüm
6. Bölüm 12. Bölüm    
           
3.
Parti  
            3. Baskı Önsözü  >>>
1. Bölüm 5. Bölüm 9. Bölüm
2. Bölüm 6. Bölüm 10. Bölüm
3. Bölüm 7. Bölüm 11. Bölüm
4. Bölüm 8. Bölüm    
           
4.
Parti  
 
Son