...................
...................

MUTLULUK YOLU      3.BÖLÜM -9

K'ERAŞ Tembot
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız
Orijinal Adı:
К1ЭРЭЩЭ Тембот; Насыпым игъогу

                         
...................
...................
VI. ESKİ DÜNYA YOLU ÜZERİNDE BİR GECE YOLCULUĞU -1

Felaket, beklenmedik bir anda, ansızın, Nafset'in üzerine gelmişti. Son dönemde başına kötü bir şey gelmesinden iyice korkmaya başlamıştı. Böylesine kötü bir şeyin başına gelmesi için geçerli bir neden göremiyor, bunun insanca bir davranış olamayacağını da biliyordu. Ancak karşısına çıkan İsmahil'in kötülükten kaçınmayacak biri olduğunu da biliyordu.

Ancak Özerklik Bayramı sırasında karşılaşmış olduğu durum, üzüntü, bu korkusunu geri plana itmişti. Umudu ve kendisini bir kuş gibi kanatlandırıp uçurmakta olan tüm sevinci bir anda yok olup gitmişti. Güzel Rus kadınını Bibolet'in yanında görünce, Nafset durumun umutsuz oluğunu anlamıştı. Mektubuna bir yanıt gelmemesinin nedenini de anlamıştı Nafset…

Dünyası kararmış, gözü dansları (gegu) ve hiçbir şeyi göremez olmuştu. Dansının ardından, inadına inat bir süre oyun yerinde kalmış, dayanamaz olunca da çıkıp gitmişti. Bir an önce evine dönmek istemiş, bildiğimiz gibi ağlar yakar evine götürtmüştü kendisini.

Dönüş yolu ne kadar sürmüştü, yakın mıydı uzak mıydı ayırtına bile varmamıştı. Sanki zaman durmuştu Nafset için. Üzüntü, kaygı ve utanç, bunların her biri birer ateş olup tutuşmuştu içinde. Bir tek aşkı, birçok anılarla sarılmış halde aklını almış başucunda dolanıp duruyordu. ”Delice umutlara kapılmıştı. Yalancı bir özlem duymuş, bir rüya görmüştü.

Kendisine göre üstün olan birine vurulmuş, elde edemeyeceği bir istekte bulunmuştu. Bibolet’in içinde bulunduğu eğitimli kadınlarla kendisi hiç boy ölçüşebilir miydi!Dengi olmadığı birini istemiş diye, Bibolet’i suçlamak olur muydu. Mektubu okuyup “Kız delice bir umuda kapılmış anlaşılan” diye gülüp mektubu da bir köşeye atmış olmalıydı. Üzmemek için yanıt bile vermemişti muhakkak . Peki suçlayabilir miydi onu bunun için? Aşk ölçülemez değerde (псэ уас), çok özel, kim verir ki aşkını sana, acıyıp da? Bu işte Bibolet’in hiçbir kusuru olamaz. Nafset’in kendi, özlemini duyduğu insanca bir yaşama, Bibolet’e ulaşmak için ne yapmıştı ki? Canından çok sevdiği o çocuğa yaraşır biri olmak için ne yapmıştı ki!Kimseyi dinlemeden okumak için okula gitmesi gerektiğini söyleyen Değotluk gibi bir dostu bile dinlememiş ve işin önemini anlayamamıştı. Komsomola katılmayı istiyordu, ama ilk kadın olarak o ilk adımı atmayı göze alamamıştı. Bibolet’in isteyeceği kız, böylesine gevşek davranacak bir kızın budalaca sevgisi olamazdı. Bibolet gibi birini isteyen ve özleyecek kız sayısı az olmamalıydı…”

Baba evi, kendisine doğup büyüdüğü ev gibi gelmiyor, boş, soğuk ve yabancı bir yer gibi geliyordu artık. Yaşadığı ortamı, uğraşları, alıştığı şeyleri, bahçeyi, dahası dedesinin küçük bahçesini, bunların hepsi birer kötü karabasanmışlar gibi tatsız geliyordu. Bibolet’i düşünmek, sözünü bile etmek istemiyordu. Ama Bibolet’siz bir şey de yavan geliyordu ona. Kendisine daha iyi, daha lüks bir yaşam sunacak birilerini aramamıştı ki hiç. Evlenmek amacıyla tek bir başka erkeğe olsun bakmamıştı. Şayet bakmış olsaydı, istediği gibi biri olmasa da, razı geleceği birini bulabilirdi. İdeal bir evlilik yapmamış olsa bile, birileri ile geçinmesini bilen kadın az mıydı?

Öyle ama Nafset’in aşkı başka bir temel üzerinde kuruluydu. Yeni bir yaşam ve insan olmanın bilinci vardı onda, bütün özlem ve düşünceleri Bibolet’le sarılıp gitmişti. Sezdiği ama ne olduğunu bilmediği örnek insan tipini Bibolet de bulmuştu. Kafese kapatılmış halde güneş ışığına hasret bir kuş gibi, kendi de eski Adige geleneklerinin demirden dar kafesine tıkılmış durumdaydı. Gerçek insanlığı özlüyor, bu yeni dünyaya uyanan insanların bilincinin yüksek ve özgür olduğunu ilgiyle izliyordu. Özlemini çektiği şeyleri bir arada, insanca ve yücelerde uçar bir halde Bibolet de buluyordu. Kendisine özgürce kanatlanma bilincini ilk kez aşılayan kişi de Bibolet idi.

Bu konuda kendisine ilk yardım sözünü veren de oydu. Umudu ve özlemi o olmuştu artık. Ona verdiği değer, özlemle birlikte, farkında olmadan kalbi onunla kaplanmıştı. Derin bir aşka yakalanmış kişilerin tutkusuyla sevmişti Bibolet’i. Paylaşmayı benimseyen bir yaşam ve tek bir aşk yerleşmişti yüreğinde. Nafset’in kendi bile bu başına gelenin tam anlamıyla farkında değildi. Bu ayrımın bilincine varmış olsa bile, artık o durumu benimsemesi düşünülemezdi. Aşka ihanet etmeyecekti, aşkı yüce bir değer sayan kişi, aşktan korkardı kural gereği. Nafset, içinde yerleşmiş olan Biblet’e ilişkin duygularına bir ad vermekten çekiniyordu. Ancak farkında olmadan aşkı, düşüncesi, sevinci, tasa ve kaygıları hep Bibolet olup çıkmıştı. Farkında olmadan Bibolet kalbine yapışmış, onun bir parçası olmuştu. Şimdi onu yapıştığı bu yerden söküp atmanın zamanı gelmişti.

Bir kalp yarası almış, yemez içmez olmuştu. Annesi de üzüntü içinde, gözlerinden hoşnutsuzluğu okunarak, kaygılı bakışlarla kendisini izliyordu. Sıtmaya, kızamığa yakalanmış gibi iki gün iki gece geçirmişti Nafset…
Yorgun ve bıkkın halde gece yarısına doğru derin bir uykuya dalmıştı. Çat (гъуаргу) diye yankılanan büyük bir sesle uyanmış korkuyla divanına oturmuştu. Korkulu bir rüya mı görmüşüm yoksa diyerek, yarı uykulu bir süre oturdu.

Annesi yer yatağında yatıyordu. Korkmuş halde, ”Kimdir o? Kimdir o? ” diye bir süre sorup durdu, ardından çığlık attı. O anda bir sürüklenme, bir gürültü ve sesi evin içinden yükseldi. Biri bir kibrit yakıp hemen söndürdü. Bu kısa aydınlanma anında Nafset, gece kıyafetli annesinin iki adama yapışmış, onlarla boğuşmakta olduğunu gördü. Adamların elinden kurtulma hamleleri yapıp kendini kızının yattığı divana doğru atmaya çalışıyordu annesi. Bunu görür görmez Nafset de çığlığı bastı, divandan atlayıp annesine yardıma koştu. Ancak divandan atlar atlamaz iki kaba ve soğuk el tarafından yakalanıp götürülmeye başlandı. Bunu izleyen birkaç dakika içinde ne olup olmadığını kendi de anlayamamıştı. Ümitsizlik, bağırma, çığlık ve ısırma, tüm bu çırpınışların hepsini yaşamıştı Nafset…

Evden alınıp arabaya atılıncaya değin, Nafset, kurtulmak için çırpınışlarını sürdürmüştü. Aklı başından gitmişti. Kendine gelince yeniden bağırmaya başladı ama ağzı mendille kapatılmıştı. Yamçıyla iyice sarılıp arabaya bindirildiğinde, çırpınmanın artık bir işe yaramayacağını anlayıp sessizleşmişti. At yaralanıp arabadan indirildiğinde de direnmedi. Ağzını tutan kişi elini bir çekse diyor, ağzındaki tıkacı atıp bağırmak için fırsat kolluyordu. Ama ağzını bastıran el hiç fırsat tanımıyordu. Şimdi olup biteni daha iyi anlamıştı.

Artık içine düşmüş olduğu bu beladan akıllıca bir planla, serinkanlılıkla kurtulmanın yolunu düşünmeye başladı. Başında sanki bir fırın dolusu ateş yanıyordu, ama acemice davranışlardan kaçınıyordu. Bağırıp çağırmanın ve umutsuzca çırpınışların bir işe yaramayacağını anlamıştı. İçine düştüğü bu beladan ancak akıllı ve kararlı bir planla çıkabilirdi. Ağzındaki mendili bastıran elin gevşemesini sabırla bekliyordu. ”Gerekli kararlılığı şimdi göstermezsen, hiçbir zaman gösteremezsin. Dikkatli ol, işi bilinçli olarak yap. Yılgınlık gösterme. Bu adi kişilerin önünde gözyaşı dökme, komsomol olmak istiyorsan şimdi tam sırası!” diyerek kendi kendisine moral veriyordu. ”Ne kadar da uzağa taşıyorlardı onu, sonu yok muydu bu gidişin? Koca köyde kimse kalmamış mı, ne diye birileri karşılarına çıkmıyordu? Niye kendisine yardım edecek biri yoktu? Koca köyde sadece köpekler mi kalmışlardı?”

Peşlerini sadece havlayan köpekler izlemekteydi, sadece havlama seslerini duyuyordu. ”Kendini götüren de köpek miydi acaba? Sesini gizleyen, soluk soluğa düşmüş halde kendisini taşıyan ve sadece soluma sesini duyduğu bu kişi de bir köpek olabilir miydi? Köpeklerin arasına düşmüştü anlaşılan!Hemen saldırıp kendisini paramparça edebilirlerdi!. . ”Nafset’in morali bir bozuluyor, birkaç dakika içinde kararlı tutumundan vazgeçiyor, kımıldamaya başlıyordu. Bastırarak ve acıtarak kendisini sıkı sıkı tutmaya başlıyorlardı o zaman. O kaba el, soluk alamayacak bir biçimde ağzını burnunu iyice kapatıyordu. Nafset adamı ısırmak istiyordu ama mendil azını kapatıyordu…

Derken bahçenin birine girip durdular. ”Kimin bahçesi bu? Tuğla evi var”…Evi tanıyamadı.
- Şu eski eve götürün, diye fısıldadı biri.

Eğilerek kızı küçük bir kapıdan içeriye aldılar. İçeride pişmiş sıcak ekmek ve hamur suyu (тэджэпс) kokuları vardı.

Karanlıktan fısıltılar ve döşemeye sürtünen ayak sesleri geliyordu. Erkek sesleri arasına bir kadın sesi de eklenmişti.
- Bir entari giydirin, diyen İsmahil’in fısıltılı sesini duymuştu Nafset.

Kapıyı açıp kapadılar. Ardından sesler kesildi. Ancak kapının yanında bir kıpırtı duydu, biri kalmıştı içeride. Biraz sonra kapı açıldı, yeniden bir fısıldaşma duydu Nafset. Kapı yeniden kapatıldı. Pencerelerin de dışarıdan iyice kapatıldığını duydu.

Birine ait yumuşak bir ayakkabı sesini duydu, ses kapıya doğru geldi, içeri girdi ve bir kibrit yaktı. Bir kadındı. Nafset tanımıştı Şıvmıl’ Hacret’in karısı Hanıy’ı (Хъаный).

Hanıy idare lambasını yaktı, bir sandığın üzerine koydu. Odada büyük bir Rus fırını vardı, ayrıca çuvallar ve fıçılar da vardı. Terk ettikleri eski evleri olmalıydı burası. Nafset bütün bunları öğrenmiş, akla uygun bir çıkış yolu, bir fırsat araştırıyordu.

Hanıy lambayı yakıp hemen Nafset’in yanına geldi.
- A benim güzel Nafset’im, korktun mu? Korkma güzelim. Senin iyiliğini düşünerek seni aldılar, kötülük düşünüyor değiller. İsmahil gibi bir genci böyle yapmak zorunda bıraktığın için sen de kusurlusun. Bir işareti ile onunla evlenmeyecek bir kız var mı koca köyde…İstersen senin için canını bile vermeye hazır. Korkma. İşin zor tarafı, gürültü patırtı kısmı bitti, diyerek, yalancıktan dil döktürmeye, kıza arka çıkıyormuş gibi yapmaya başlamıştı kadın.

Kaçırılan her kız gibi ağlamaktan Nafset’in gözlerinin şiştiğini görmeyi bekliyordu Hanıy. Ama Nafset’in gözlerinin korkusuz olduğunu, sabırlı, akıllı ve öfkeli bakışını da görünce, dilini ısırdı.
- Çöz beni Hanıy! diye ağlamasız ve yakınmasız, kararlı konuşunca Nafset, Hanıy’ı bir korkudur aldı. Bir süre donup yerinde kaldı. Ancak, Nafset’in bu umursamaz tavrını, sonunda kızın da bunu istediğine ve artık yola gelmiş olduğuna yordu.
- Çok iyi Nafset, böyle olmana sevindim. Fena bir delikanlı değil İsmahil. Şimdi hemen seni giyindireyim. O, her şeyini sana vermeye, her şeyi senin için almaya hazır biri. Onun sana giydireceğini giyecek bir kız bu köye daha gelmemiştir…diyerek Nafset’i bağlayan deri kayışları sökmeye başladı Hanıy.

Nafset bir şey demeden, bir şeyi düşünüyormuş gibi, Hanıy’ın verdiği entariyi giydi. Entari bol gelmişti. Annesinin elbisesini giyen bir kız çocuğu gibi olmuştu, kadını da güldürmüştü. Kendi de bunun farkına varmıştı. Kıyafetini beğenmeyen bu kadınla konuşmamak için, üst başını gözden geçiriyormuş gibi yaparken aklına bir şey geldi. Başka üzüldüğü bir şey yokmuş, biraz da utanıyormuş gibi yapıp Hanıy’ın kulağına fısıldadı.
- Bak bu başımıza gelene, şu durumda dışarı çıkman olmaz. Burada yap o işi. Hemen bir leğen getireyim sana.
- Niye olmasın ki!diye fısıldadı kadının kulağına Nafset. Ancak düzenbaz kadın kuşkulanmış, kanmamıştı.

İki kadın böyle konuşurlarken küçük kapıyı açıp içeriye İsmahil girdi, girer girmez de kadın konuşmasına son verip dışarı çıktı.

Nafset alelacele, bir çare düşünüyormuş gibi, içeriyi şöyle bir gözden geçirdi. Fırının arkasında ateşi karıştırmakta kullanılan kalın bir demir çubuğun bulunduğunu gördü. Bu korku ve niyetle sopaya doğru yaklaştı, onu entarisi ile kapatıp durdu.

İsmahil içeri girer girmez kapı önünde, bir şey demeden uzunca bir süre bakıp durdu. Nafset gözlerini ayırmadan, vahşi bir hayvana bakar gibi, öfke dolu soğuk bir bakışla bakıyordu İsmahil’e. Birkaç adım atıp önce İsmahil konuştu:
- Nafset, beni ayıplama. Bunu seni sevdiğim için yaptım. Bu uygunsuz hareketimi bağışla tek, bir daha sana karşı bir yanlışım olmayacak, bunu göreceksin. Ağlama ve üzülme artık, senin için canımı vermeye hazırım, diyerek yavaş yavaş ilerlemeye başlamıştı kıza doğru İsmahil.
- Ağlamıyor, dövünmüyorum da, görüyorsun!Yanıma gelme, diyerek Nafset demir sopayı eline aldı. ”Böyle bir işe kalkıştığın zaman, kalkıştığın işin sonunun nereye varacağını bilmen gerekir. Beni kirletecek olursan, ağlayıp dövüneceğimi ve sana kalacağımı sanıyorsan, adanıyorsun. Sana bir eş olmayacağımı bilmelisin artık. Yaklaşma bana, sınırı geçecek olursan, bir Adige kadınının hiçbir zaman bir erkeğe yapmadığı şeyi sana yaparım!Elinde demir sopa, ateş fışkıran gözlerle bakıyordu İsmahil’e.
- Çocuk olma, Nafset. Sen bana hangi gücünle karşı koyabilirsin ki? Senden daha sert kadınlar da yola geldiler. Kaçacağın bir yer kalmadı. Birlikte güzel bir yaşam yolu seçersek, en iyisi bu olur, aramıza kötülüğü sokma. İyi olmazsan, sadece senin yaşamını Cehenneme çevirmeme neden olursun. Böyle bir duruma düşürme bizi, iş varacağı yere varsın. Seni neden sevdim bilmiyorum, evlenecek birini bulamadığımdan seçmiş değilim seni. Aptal olma!diyerek İsmahil, yavaş yavaş kıza doğru sokulmaya başlamıştı sonunda.
 
1. Parti    
1. Bölüm 4. Bölüm 7. Bölüm
2. Bölüm 5. Bölüm
3. Bölüm 6. Bölüm    
            
2.
Parti  
 
1. Bölüm 7. Bölüm 13. Bölüm
2. Bölüm 8. Bölüm 14. Bölüm
3. Bölüm 9. Bölüm 15. Bölüm
4. Bölüm 10. Bölüm 16. Bölüm
5. Bölüm 11. Bölüm 17. Bölüm
6. Bölüm 12. Bölüm    
           
3.
Parti  
            3. Baskı Önsözü  >>>
1. Bölüm 5. Bölüm 9. Bölüm
2. Bölüm 6. Bölüm 10. Bölüm
3. Bölüm 7. Bölüm 11. Bölüm
4. Bölüm 8. Bölüm    
           
4.
Parti  
 
Son